..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçeðin dili çok yalýn. -Euripides
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Kent > erkan




17 Temmuz 2010
Narkoz  
erkan
Hepi topu yarým sayfa ilan alabilmek için onca göstermelik ropörtaj, saçma sapan sorular, satýþ müdürlerinden randevular… Yüzüm sýcak olsun diye boyuna flaþ patlatýyordum. Niye? Kime? O da belli deðil. “efendim bir de aracýn içinde bir poz alalým”, güneþi arkaya almayý öðrenmiþtim nasýl olsa. Onca fotoðraf dört yaprak gazetenin neresine sýðacaksa, üstelik okuyucu da böyle bir yazý dizisini merakla bekliyordu ya hani. Herneyse; tatsýz bir kýþ, hüküm sürüyordu. Silik ve karaktersiz günlerin birbirini izlediði, insanlarýn gri renkten baþka atký sarmadýðý, dudaðý uçuklu kýzlarýn daha da çirkinleþtiði, buza kesen caddelerin ruhsuz duraklarýnda donakalmýþ otobüs yolcularýnýn ellerini ovuþturmaya üþendiði, iðrenç bir kýþ.


:AIAI:
Malumunuz dünyanýn çivisi çýkmýþ, eskisi gibi deðil. Bir lokma bir hýrka zamaný geride kalmýþ. Masraf diz boyu, çaresizlik bocalama. Bir evliliði dört seneye zor sýðdýrdýk. Ne elde vardý, ne avuçta. Ayrýldýðým karým babasý evine gitmiþ, o da yetmezmiþ gibi üç aydan bu yana oðlanýn yüzünü göstermez olmuþtu.
Ýnsanoðluyuz nereye gitsek yaþamýn aðýr külfeti sýrtýmýzdan düþmüyor. Anacýðýma karþý yüzüm yok, ayný tencereye kaþýðý çalýp bir evde yuvarlanýp gidiyoruz. Birilerine sunabilecek hiçbir þeyinizin olmadýðý bir dönem tasavvur edin. Maddi manevi, sözlerin anlamýný yitirdiði, mahcup kaygýlý günler. Öyle bir hal ki, yedi kere ÖSS’ye girdim aklýma iki mýsra þiir bile gelmiyor. Tükenmiþ, yitik. Hiçbir iþte dikiþ tutturamadým. Tutturduklarýmda da iþverenin iflasý maðduriyetine yenik düþtüm. Vasýfsýzsan, emekçi isen sömürürler elbet dünyanýn düzeni bu.
Denize düþen yýlana sarýlýr derler, bende sarýldým. Gazeteci oldum. Yarým býraktýðým üniversitenin gazetecilik bölümünden mezun olamamýþtým fakat “niçin”’ ile baþlayan sorular sorabiliyor ve az çok apostrofun nereye atýlacaðýný ayýrt edebiliyordum. Þirketi üstüme devredip baþýmý belaya sokacak Hacivat oyunlarý çeviren akaryakýtçý eski bir patrondan henüz kurtulmuþtum. Ufak tefek hatalar, yanlýþ iþler kimin baþýna gelmez. Ýmkansýzlýk ve anlayýþsýzlýðýn ortasýnda bir sinir sistemi hastalýðýna tutularak, iflasýn eþiðindeki ruhumu zar zor toparlamýþ, kendimi bir iþe atmýþtým.
Ýþte böyle; gazete þehir merkezinde eski bir binanýn son katýndaydý. Zaten haftanýn beþ günü bozuk olduðunu sonradan öðreneceðim asansör çalýþmadýðýndan, sekizinci kata týrmanmak zorunda kaldým. Üzerinde, iki kiþiden fazla binerseniz bodruma inersiniz þeklinde bir not vardý bu asansörün.

***
Kapýlarý karþý karþýya bakan iki eski apartman dairesinin birinden içeri girer girmez, pavyon fedaisi görünümlü biri beni durdurdu. Daha sonralarý patronun þoförü olduðunu öðreneceðim bu zat’a patronu görmek istediðimi söyledim. Þimdi misafiri var dedi adam. Küflü sekreter masasýnýn önündeki sandalyelerden birine oturdum. Beyaz kabanýný oturduðu sandalyenin sýrtýna asmýþ, saçlarý sarýmsý, civelek sekreterin bir bardak çay ikramýna maruz kalarak.

Ardýmda ki kapý da “haber merkezi, izinsiz girmeyin” yazýyordu. On beþ yirmi dakika, karþýmda baston yutmuþ gibi duran fedaiyle ara da bir göz temasý kurarak ve sekreterin parmak çýtlatmalarý eþliðinde duvarlarý dinleyerek geçti.
Az sonra, hayatýmda gördüðüm en büyük ve en eski, hatta asarýatika filmlerin dekorundan çýkma bir ofis masasýnýn önünde oturuyordum.
Su bardaðýnda, sallama kuþburnu içiyordu patron. Karþýsýnda, büyük deri koltuða iyice yan vermiþ, gözlüklerinin altýndaki þiþkin býkkýnlýðý gizlemekten yorgun düþmüþ hatlarýyla müdür vardý. Düz alnýnýn iki parmak üzerinden fýþkýran beyazý bol saçlarý ve yine ak, kýrpýk býyýklarý altýnda titreyen kuþ burnulu aðzý ile saldýrýya geçti patron. Soru bir, kiminle müþerref oluyordu? Soru iki nerede oturuyordum? Üç evlimi idim? Nedense en son tahsilimi merak etmiþti. Benden beklenen yaltaklanma nezaketini sergilemeye çalýþarak sorulara nazik ve sakin bir ön savunma ile cevap vermeye çabalýyordum. Muhtemelen beni üç kuruþluk döner sandaviçi yemekten mide ülserine sürükleyecek kýytýrýk maaþtan söz açmaya niyetlendiðim anda bile bunu seziyor ve sözümü kesip baþka telden sorular yaðdýrýyordu. Deneyimim falan. Sonun da beni denemeye karar verdiler. On beþ gün deneyeceklerdi, ondan sonra beðenirlerse benden daha fazla süründürebilecekleri birini bulamayacaklarýna kanaat getirip kararlarýný bildireceklerdi. Elime eski bir fotoðraf makinesi verip, saldým çayýra mevlam kayýra misali, firma haberleri toplamam için iþe aldýlar. Ýki hafta, yirmi beþ güne, yirmi beþ gün bir buçuk aya çýktý, hala deneniyordum. Elimde ki üç beþ kuruþu da verdikleri makinenin pil tedarikine sývayarak firmalarý dolaþýp sözüm ona reklam amaçlý habercilik yapýyordum.
Ýkinci ayýn sonunda þahsi baskýlarým sonucu iþe alýndýðýmý öðrendim. Para nerede? Ödülüm fotoðraf makinesi deðiþimi oldu. Tek tasarrufum pilli makineyi býrakýp þarjlý fotoðraf makinesine geçmiþ olmaktý. Alkalin pil hýrsýzlýðýndan içeri düþmeme ramak kala, hem de dolabýn tozlu raflarýnda duruyormuþ meðer.
Beþ kiþiydik ama sýklýkla beþten fazla insan olurdu haber merkezinde. Ýki muhabir, haber müdürü, grafiker, ve birde yeni muhabir olan, ben. Binbaþý’nýn odasý ise karþýda ki dairenin arka tarafýna düþüyordu. Haber merkezine girdiðimde çoðu zaman bir baþlýk üzerinde apostrofun nereye koyulacaðýný tartýþýyor olurlardý. Dýþý olgun fakat içi geçmiþ çürük meyveler misali. Dört sayfa gazete on altý saatte çýkýyordu fakat o denli ince eler sýk dokur ayrýntý mesaimize raðmen sabah gazeteyi elimize aldýðýmýzda ya manþet de, ya da bir baþlýk ta insana oha dedirten bir gramer yanlýþýmýz çýkardý mutlaka.
Masama oturmuþ kulaðýmda kulaklýk sýkýcý bir ekonomi toplantýsýný deþifre etmeye çalýþýyordum. Memlekette sanayiciden, belediye baþkanýndan, oda baþkanlarýndan geçilmiyordu. Bu insanlar þehri ortak akýlla yönetiyorlardý.
Sürekli bir danýþma meclisinden, ortak iradeden bahsedip duruyorlardý. Bense yeni yetme bir muhabir olarak bu ortak akýla akýl erdirmeye çalýþýyordum ve biliyordum ki bu istiþarenin içinde halk yoktu. Her Allahýn günü gereksiz bir dalaverenin çetelesini tutuyorduk anlayacaðýnýz. Bir yerel gazeteden nefret edebilmek için saatler süren açýk artýrma ya da mahkeme ilaný kontrolü yapmaya gerek yoktu. Sadece zayii ilanlara bakýp hükümsüzdür yazýsýný okumak bile yeterdi.Yaþam rüzgarýnýn insaný nereye kadar sürükleyeceðini asla kestiremiyordunuz. Ýçimize iþleyen sinsi güvensizlik duygusu yüzünden ne çevremizle ne de kendi kendimizle barýþabiliyorduk. Çoðu kez dünya da ki umutsuzluðu geride býrakmak için ölüme gülümsemek gerekiyordu. Öyle olduðundaysa zaten iþ iþten geçmiþ demekti. Yaþamýn kendisi, katlanýlmasý güç fakat mecburi bir problem deniziydi. Ýnsan bir yerde býkýyordu da güneþ her gün ayný sorunlarýn, ayný meselelerin üstüne doðmaktan vazgeçmiyordu. O halde insan mutlu olabilmek için kendini sevmeliydi önce, ama çoðu zaman kendini sevebilmek için kendi yalnýzlýðýný da sevmek gerekti. Hayaller den muzdarip, insaný kuytulara kaçýran o yalýn halin diliyle konuþmak, dertleþmek gerekti. Olup bitenleri içinde büyüttüðün olgun sevgiyle uzaktan izleyebilmek için.
Bir defter ve bir kalemden ibaret mutluluktan bahsedebilirdim, ya da uzun bir yürüyüþte samimi bir iç ses sohbetinden, aklýmýn ücralarýnda dolanan düþünce yumaklarýndan, gövdesi kalýn bir aðaca sýrtýný dayayýp bir sineðin výzýltýsýný dinlemekten.Boþ, mavi bir gökyüzüne bakmaktan. Ýnsanlardan kaçmaktan fakat onlara daha yakýn olabilmekten bahsedebilirdim. Hele ki dinleyecek birini bulsaydým. Oysa marangozcular odasýnda ki seçim, yaþam sahnesinde bu tür saçmalýklardan daha deðerliydi. Odunun biri gider biri gelir o baþka…
Bir gün yine masalarýmýzýn baþýnda oturuyorduk. Yazýlarýmýzý teslim etmiþ, dizgiyi yapmýþ sayfalarý baskýya göndermiþtik. Tavandan yükselen beyaz ýþýk, odanýn içine ölüm sancýsý yayýyor, müdür, iki muhabir ve kara sakal grafiker birbirlerine ilginç haberler okuyup küfürleþiyordu. Yazý iþlerinin kapýsýndan ýslak, gri trençkotuyla altmýþýnda, zayýf bir adam girdi. Müdür’ün eski bir ahbabý. Herkesle selamlaþtýktan sonra müdürün masasýnýn önünde kendine bir iskemle çekip oturdu. Kafasýný ekrandan ara da bir kaldýran müdür, adama uzun zamandýr neden görünmediðini sordu. Çin deydim dedi adam, ayaðýmýn tozuyla buraya geldim. On yýldýr oradaydým bir firmaya iþlerine yarayabilecek bir ürün üretiyorum da. Külyutmaz bir gazeteci edasýyla ve yine ekrana odaklý kanlý gözlerinin yuvarlaðýný adama doðru kaydýrarak;
Ne üretiyorsun? diye sordu müdür.
Benim ürettiðim ürünün teknolojisi Türkiye de yok dedi adam. Ben Türkiye de bu iþi yapamam.Teknolojik alt yapý ve fiziksel donaným eksikliði var burada dedi. “ Ýletiþimle mi ilgili?” dedi müdür, “ sayýlýr” dedi adam. Meraktan deðil de sýrf somuþ olmak için “Cep telefonu filan mý?” dedi kara sakal grafiker “pek deðil” yanýtýný aldý.
Oturduðumuz yerde esniyorduk. Uyuþuk, ilgisiz.
Masada duran çay bardaðýný eline alýp ayakta dolaþmaya baþladý herif, komünizm üzerine birkaç kliþe den sonra ülkenin neden düzelemeyeceðine dair incir çekirdeðini doldurmayacak konular üzerine yarým saat kadar konuþtu. Çinlilerdeki çalýþma prensibinden, sýrtýnda insan çeken küçük arabacýlardan, yaptýklarý ihracattan bahsedip durdu. Bir ara baþýmý kaldýrdýðýmda kafamýn dibine süzüldüðünün farkýna vardým. Bilgisayarýma bakýp, atýlan kemiðe itinalý yaklaþan ürkek köpekler gibi incelemeye baþladý. “Randýman vermez bu” dedi. Uyuz oldum. “Bu antikalarý müzeye baðýþlayýn ya da çöpe atýn” dedi. Bir saatlik siz adam olmazsýnýz nutkundan sonra kayýtsýz dinleyiþimiz sinirlerini bozmuþ olmalý ki, siyasete daldý. Hükümetler devriliyor, devrimler ihtilaller yapýlýyordu.
Odanýn içindekiler içine düþtükleri ütopyanýn sanal derinliðinden haz alýp hayal güçlerine mastürbasyon yaptýrýrken, gitmeye niyetlendiðinden olsa gerek ýslak trençkotunu kurumasý için býraktýðý kalorifer peteklerinin üstünden alan Çin patentli bilim insaný, bana dönüp ya sen yeni dostum, sen neler düþünüyorsun? hiç konuþmuyorsun da merak ettim senin fikrin nedir dedi.
Birazdan alacaðým yüz lira dýþýnda hiçbir þey düþünmüyordum. Muhasebecinin çýkmadan evvel vermeyi vaat ettiði gecikmiþ, kayýt dýþý ve sigortasýz iþ ücretimin bölük pörçük edilmiþ bir kýsmýný almayý düþünüyorum dedim. Þu an ne düþündüðümü bilmiyorum fakat düþündüklerim arasýnda sizinkilere benzer þeyler olduðunu hatýrlamýyorum. Hatta ne düþünüyorum biliyor musun? Ýnsan yüreðine kazýnmýþ iyi kötü hayat coþkusuna dair kýrýntýlarý, belki hala bir çocuk saflýðýndan kalabilmiþ ýþýltýnýn güneþini örtmek için, insanýn kalbine kalýn duvarlar ören bu kayýtsýzlýða, bu sömürü düzenine karþý sürekli varoþa kaçan yakýnmalarýmýzla, yeterince dürüst ve cesur olamadýðýmýzý düþünüyorum.
Ýçimizde yeþeren her umudun, her mutluluðun karþýsýna dikilmese de, üzerine para gölgesinin düþmediði sevgilerin, yaþanmadýðý bir dünya devrinde hüküm sürüyor olmanýn ne denli iðrenç olduðunu düþünüyorum.
Ýþin aslý bütün bunlarý önümde açýlmýþ Word belgesine yazýyordum.
Çinlinin bulanýk bir zaman dehlizinin içinden sorduðu soruyu
Aynen’ in mesafeli kýsalýðýyla yanýtladýktan sonra, tekdüze rutinin yorgunluðu ile kamburu çýkmýþ sýrtýma ümitsizliði de yükleyerek muhasebecinin odasýna gittim.
Ýnsanýn içinde her zaman, iyiliði de, palavra ve sahtekarlýðýn içinde kaynatmaya yetecek kadar açgözlü bir ihtiras varsa gerisi hikaye deðil midir zaten. Gazetecilik mi? Beni yarý açlýkla intihar düþüncesi arasýnda süründüren üç kuruþluk maaþý, tam ve zamanýn da almaktan baþka ne düþünebilirimdim ki dünya konjonktürü üzerine kafa yorayým. Zengin kafa s.k.cilerden öte kimse dikkat çekmezken. Oda ayrý mesele
Zaman ile saygý ters orantýlý olsa gerek. Zaman geçtikçe saygý da, mahcubiyet de yitiriliyor.Uzun süre bir ara da olan insanlar yüz göz oldukça, insanýn yüzüne tutturduðu sahte maske ister istemez yere düþüyor. Çalýþtýðým aylar boyunca bir patronun toplantý saplantýsýný nerelere kadar vardýrabileceðini öðrendim. Günübirlik her akþam topluyordu bizi baþýna, ansýzýn biri kapýdan içeri girip -ki genelde binbaþý - “herkes gelsin” çaðrýsý yapardý. Kendimizce medyanýn çirkin yüzüne tanýklýk ediyor, yönlendiriliyorduk. Yeteri kadar çalýþmýyorduk. Aldýðýmýz parayý hak etmiyorduk, böyle giderse gazetenin köküne kibrit suyu sýkýlacaðý kesindi, abone bulmalýydýk, reklam bulmalýydýk falan filan. Bir cemil Abi vardý serbest gazeteci, tek lüksü gazete okuyabilmekten ibaret olan hali içler acýsý bir adam. Elliyi devirmiþti.Yýllara meydan okumaktan kalbura dönmüþ ceketi, üstünde lekesi eksilmeyen kýrmýzý gýravatý, sünmüþ pantolonu ve sulanan sol gözünün teþhisini koyamadýðým körlüðünü de sayarsak geriye ne kalýr bilemem.
Patron saldýr derdi Cemile, kimden gýcýk alýrsa, gönderin Cemili! salýn Cemili! diye baðýrýp dururdu. Artýk Cemilin týlsýmýndan mý yoksa kaybedeceði bir þey olmadýðýndan mý bilinmez. Çoðu kez haberlerini, fotoðraflarýný bana kaydettirir, röportaja çýkarken benden ses kayýt cihazý falan isterdi. Þunu ver de fiyakamýz olsun derdi. hiçbir zamanda vermezdim. Asýlsýz ihbarlarýn yýlmaz takipçilerinden di, çektiði fotoðraflarý büyük bir gurur ve heyecanla bana gösterirdi. Bir seferinde içinde iç çamaþýrý bulunan yolda unutulmuþ siyah bir çantayý fünye ile patlatan bomba uzmanlarýný çekmiþti, o anýn gerilimini içine katarak abartýr da abartýrdý.
Ýþime adapte olmaya çalýþýyordum. Kendime bir çalýþma rotasý çizmiþ, araba markalarýnýn bayilerini gezmeye baþlamýþtým. Ekonominin öncü sektörlerinden otomotiv dünyasýnýn girdiði darboðaza yönelik yazý dizisi hazýrlayacaktým güya.
Hepi topu yarým sayfa ilan alabilmek için onca göstermelik ropörtaj, saçma sapan sorular, satýþ müdürlerinden randevular… Yüzüm sýcak olsun diye boyuna flaþ patlatýyordum. Niye? Kime? O da belli deðil. “efendim bir de aracýn içinde bir poz alalým”, güneþi arkaya almayý öðrenmiþtim nasýl olsa. Onca fotoðraf dört yaprak gazetenin neresine sýðacaksa, üstelik okuyucu da böyle bir yazý dizisini merakla bekliyordu ya hani. Herneyse; tatsýz bir kýþ, hüküm sürüyordu. Silik ve karaktersiz günlerin birbirini izlediði, insanlarýn gri renkten baþka atký sarmadýðý, dudaðý uçuklu kýzlarýn daha da çirkinleþtiði, buza kesen caddelerin ruhsuz duraklarýnda donakalmýþ otobüs yolcularýnýn ellerini ovuþturmaya üþendiði, iðrenç bir kýþ. Ben de elimde makinem, zihnimde atýp tuttuðum kabir suallerinden bir demetle bu mevsimin sokaklarýnda sürterken telefonum çaldý.
Talihin bir insana ne kadar yükleneceðine kim karar veriyorsa bu denli tesadüfün ve alengirli iþlerin adamý olmama da o karar veriyordur herhalde.
Müdürdü arayan, benim adýma gazeteye bir mahkeme kararý geldiðini söylüyordu. Ayrý bir hikaye konusu. Evi barký daðýtmadan önce birikmiþ telefon faturam vardý, o sandým önce icralýk olmuþtur herhalde dedim. Ama müdür teslim edilmeyen çek defterinden asliye hukuk mahkemesinden falan söz ediyordu, ne çeki? ne defteri? Ýki sene evvel bir bankadan çek defteri alýp teslim etmemiþmiyim ne. Mahkeme beni, iki bin TL tazminata, artý bankalara karþý hak mahrumiyeti cezasýna çarptýrmýþtý. G.tümden haberim yokken mahkeme salonlarýnda yargýlanmýþým meðer dedim içimden.
Müdüre çek defteri falan almadýðýmý, böyle bir þeyin olmadýðýný olanca bezginliðimle anlatmaya çalýþtým. O, daha ilginç bir þey söyledi. Altý ay evvel
benim adýma bir zarf daha geldiðini, bunun bir mahkeme daveti olduðunu þimdi yeni yeni anýmsadýðýný söyledi.
Buradan yakýn. Üç ay önce iþe baþladýðýma göre, mektubum benden evvel gelmiþti ofise. Nasýl bir iþ ne tür bir dümense.

“Nasýl olur abi ben iþe baþlayalý ancak üç ay oldu” diye böðürdüm telefona
“Mektubun senden evvel geldi dedi müdür hakikaten olacak iþ deðil” diye ekledi
Yahu yanlýþ adres, isim benzerliði falan diyeceðim ama herifler yedi þeceremi saymýþlar ana adý, falan da tutuyor.
Millete çek senet dolandýrýcýsý izlenimi verdiðime mi yanayým yoksa bu aceleci mektuplarýn zamansýz geliþine mi bilemedim. “neyse gazeteye gel de bir bakalým ” dedi müdür. koltuðuna yayýlmýþ göbeðini kaþýyor olabilirdi. Karþýmda duran satýþ temsilcisine “niçin” ile baþlayan sorularýmý jet hýzýyla sýraladýktan sonra apar topar gazeteye döndüm. Benim gibi adama kim çek defteri verecekti de bende zamanýnda teslim etmeyecektim. Ticaretle bile þurasýndan burasýndan uðraþmýþlýðým yokken hem de.
Gazeteye vardýðýmda hani bizim þu meþhur asansörde Cemil Abiye rastladým, alnýnýn ortasýndan kan sýzýyordu. “Þehrin varoþlarýnda iki kabile birbirine girdi” dedi. “Çok büyük kavga oldu çok… Satýrlarla pirketler havada uçuþtu. Ýyi fotolar yakaladým ama dedi. Gazeteye çýktýk. Üzerinde lap topumun bulunduðu küçük masama fotoðraf makinemi býrakýp, binbaþýyla masasýna yumulup dilbilgisi bilgiçliði taslayan müdüre doðru yöneldim ki arkamdan küt diye bir ses geldi. Döndüm baktým Cemil Abi yerde. Baþýna toplanýp kaldýrdýk. Bir iskemleye oturttuk. Müdür soðukkanlýlýðýný muhafaza ederek biriniz su getirin hele dedi. Grafiker bayaðý kafan da yarýk var senin hoca dedi. Cemil Abi “yok caným mevzubahis deðil, yok ne münasebet çocuklar” gibisinden inkar ediyordu. Saçlarýnýn arasýndan sýzan kan þakaklarýndan geçip çenesinden aþaðý þýpýr þýpýr damlýyordu. Gel gör ki adamý kafasýnýn kanýyor olduðuna inandýramýyorduk bir türlü. Aklý fikri çektiði fotoðraflardaydý. çok sýcak görüntüler çektim çocuklar deyip duruyordu. Sanýrým Tomografi de gerekti. Adama ölçüsüz gazý verirseniz olacaðý budur dedim içimden. Bu ilahi komedyanýn neresinden tutsan kan sýzýyordu zaten. O kadar gerçek ve bir o kadar içler acýsý.
“Darbeyi yemiþin iþte arada” dedi müdür. “gazeteci adam kollamaz mý kendini”
diþlerin de bir þey var mý? saðlam mý diþler? dedi. Kafa dikilir o kolay, diþler de gitmiþse vahim, sigorta da yok yaa…”müdür bu cümleleri sarf ederken kafa sallýyordu. Cemil Abi de yaka baðýr açýk, bir elinde kafasýna bastýðýmýz havluyu tutuyor öte taraftan çenesini açýp kapatarak diþlerini yokluyordu. Ben de bu diþ hikayesine bir anlam veremedim doðrusu. Sonradan öðrendim ki bizim patron Cemil Abinin diþlerini yaptýrtmýþ, artýk üzerine saldýklarý herif aðzýný burnunu kýrmýþ olmalý ki diye düþündüm. Sol gözünde ki körlüðün teþhisini de tahmin etmek zor deðildi artýk. Ýlk vukuatý deðilmiþ zira…

Cemil Abi sonunda kafasýnýn yarýldýðýna hükmetmiþti fakat hastaneye gitmeye lüzüm olmadýðýný söylüyor bir küçük yara bandý isteyip duruyordu. Ýki arada bir derede bu çatlak gazeteciyi þoförle dikiþe gönderdik. Oturup haberlerimizi yazdýk.
Müdürden gidip tebligatlarý aldým. Gerçekten de bana gönderilmiþlerdi. Çekli çüklü iþlerle hukuki cezaya tabi olmuþtum. Gel görelim madem öyle fýrýldak bir adamdým da neden kelle kulak güreþtiðim bu yoksulluk minderinden bir türlü inemiyordum. Müdürü binbaþýnýn odasýna çekip benim hakkýmda ne düþünürseniz düþünün, bunlarla bir alakam yok” dedim.
“Ýki yýl evvel neredeydin” diye sordu?
“C.D.’nin yanýnda çalýþýyordum” dedim.
Gayet sakin,
“E, o adamý biliyoruz, bizim patronun ortaðýydý, dedi. Matbaa ile gazeteye ortaktýlar yani
“Yolsuzluktan yargýlandý üzerine þirket açamýyordu” dedim. “o vakit bütün mal varlýðýný bana devretmiþti”.
“iþte o zamanlar bu gazete binasý ve þirketi de devralmýþsýn” dedi müdür.
“bir ton kaðýt imzaladýðýmý fakat hatýrlayamadýðýmý söyledim.
Þimdi de gazetenin eski patronu çýkmýþtým.
“Senin adýna çek defteri alýp teslim etmeyi unutmuþlar” dedi müdür. “Gazetenin adresini kullanmýþlar, bu da mektuplarýn sen burada olmadan, neden adýna geldiðini açýklýyor” diye bitirdi.
Fazla üstelemedim. Ortaya çýkan özet þuydu; eskiden sahibi olduðumu bilmediðim kendi gazeteme, tamamen tesadüfi bir þekilde iki yýl sonra gelip muhabirlik yapýyordum. Ýyi kötü bir iþten olmamak adýna atýlmýþ bir imzanýn ardýnda ki gerçek. Salaklýk mý ahmaklý mý seçimi siz yapýn?
***
Mezarlýk ta her yer yemyeþildi. Þehrin zengin iþ adamlarýndan birinin ölüm yýldönümü için toplanmýþtýk. Uzunca bir konvoyun ardýnda ki basýn otobüsü, bu
reklam sever fabrikatörün varislerine yaltaklanmaktan geri kalmayan gazetecileri, emir eri kameramanlarý, foto muhabirlerini taþýyordu. Dýþarýda saðanak yaðmur yaðýyor, otobüsün geniþ camlarýnýn üzerine iri damlalar savuruyordu. Oturduðum yerde fotoðraf makinemle uðraþýyor, askýsýný omzuma hizalamaya çabalýyordum.
Otobüs þehir mezarlýðýnýn kapýsýndan aðýr ve çalkantýlý bir giriþ yaptý.
Ýçinde bize kýsa bir gezi yaptýrýp dað bayýr týrmandýktan sonra, öndeki konvoyun ardýna aniden duruverdi. Yerimden hýzla kalkýp, bizim patronun, ölü fabrikatörün oðullarýna baþsaðlýðý dileyip tokalaþýrken bir pozunu,
-üstelik bu Allahýn cezasý saðanaðýn altýnda flu çýkarmadan- çekebilmek için kapýya yöneldim. Kapýnýn açýlmasýyla otobüsten atladým. Atlamamla beraber ayaðýmýn altýnda ki dünyanýn kaydýðýný hissettim ve kendimi insaný içine çeken aðýr bir çamur deryasýnda buluverdim. Mantom, pantolonum, kollarým berbat olmuþtu. Kot pantolonumun göt cebinden bir avuç çamur çýkarýp attým.
Sadece bununla kalsa iyi, objektifin camýný cansiperane bir refleksle çamurlu elimle temizlemeye kalktým. Ben yerimden kalkarken ajans kameramanlarý seri bir þekilde koþup pozisyon alýyorlardý.Ýleri doðru atýlýp muhabir Cemil’e bir omuz attýktan sonra bende, adamlarýn taziye merasimi icraatý vesilesi ile sýra sýra dizildikleri yere doðru koþtum. Kendime bir yer bulmaya, güzel bir açý yakalamaya çalýþýyordum, nafile iyi aile çocuklarý en güzel yerlere tünemiþti bile. Adamlarýn arkasýndan dolanýp bir aile mezarlýðýnýn etrafýna örülmüþ briketlerin üzerine çýktým. Konvoydaki araçlardan inen takým elbiseli kalabalýk yaklaþýyordu. Önde belediye baþkaný ve iki meclis üyesi, sahte bir matem havasýna bürünmüþ yüzleriyle gelip tokalaþtýlar. Gözümü vizöre dayayýp deklanþöre bastým. Kalýn bir ense çektim, üstelik gözlerde kapalý. Sonra sýrasýyla çekmeye devam ettim. Bizim patron siyah takým elbiseli uzun pardesülü fabrikatöre sarýldýðý anda bastým, netleyemedim. Bir daha bastým, Allahýn cezasý makine bu kez de yetersiz þarj iþareti verdi. Bilirsiniz, ekranýn köþesinde yanýp sönen o iðrenç, küçük pil. Merhumun saðlýðýnda yaptýrdýðý okullardan gelen öðrencilerde vardý mezarýn baþýnda. Etrafýna üçer sýra zincir çekilmiþ beyaz mermerin üzerine bu tonton ölünün, sarý yaldýz çerçeveli portresini de koymuþlardý. Devlet-i Aliye çadýrýn altýnda ki küçük iskemlelere oturmuþ çocuklar bir sýra ayakta dizilmiþlerdi. Basýn mensuplarý görüntü almaya çalýþýrken on iki yaþýnda bir kýz çocuðu müezzinlerin elinden mikrofonu alýp þiir okumaya baþladý. Þiiri kaðýda yazmamýþtý ama bayram merasimlerinde ki gibi vurgulu okuyordu.
Yaðmur kudurmuþtu. Gri bulutlarýn coþkulu telaþý ile kurþun gibi aðýr damlalar yitik ömürlerin üzerine boþalýyor, öðrenciler mezara kýrmýzý güller býrakýyorlardý. Hayatýn, ölümün, çiçeklerin, fýrtýnalarýn, baþlangýçlarýn ve sonlarýn dansý arasýnda patlayan flaþlar, yýkanmýþ dünyanýn ortasýna düþen yýldýrýmlara benziyordu.

Bitti.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ofis Boy
Bir Þehir Hikayesi

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seni Özlemek [Þiir]


erkan kimdir?

dfg

Etkilendiði Yazarlar:
gfg


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © erkan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.