..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlýðýn hangi filizi köreltilmek istenmiþse, tersine o filiz daha gür büyümüþtür. -Freud
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Din > Muhammed CAN




1 Kasým 2010
Velayet-i Fakih ve Siyasla Ýslam  
Muhammed CAN
Kaynaklardan ziyade okuyucunun Ýslami bilinç seviyesinin yüksek olduðu kabul edilerek mümkün olduðunca siyasi bir bakýþ oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Yer yer kinayelere, kimi yerlerde de alegorik metaforlardan oluþan paragraflara rastlamak mümkündür


:DHFG:
________________________________________


Bismihi Teâlâ

“Sizler Kitab'ý okuduðunuz halde, insanlara iyiliði emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklýnýzý kullanmýyor musunuz?’’ Bakara /44



Hamd bütün alemleri yaratan, nefislerdeki gizliyi dahi bilen, « hayy ve kayyum » olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam onun resulü, habibi, kullarýnýn seçkini, âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.a)’e ve onun pak ve pakize Ehl-i Beytine olsun. Ve yine selam hidayet ehline tabi olanlara olsun ki, onlar apaçýk delillerle sapýklýktan uzaklaþýp Rabb’in rýzasýný kazanmak ümidiyle yanýp tutuþmaktadýrlar.

Elinizdeki bu eser, Ýslam peygamberi(s.a.a)’nden on dört asýr sonra yeniden ýsrarla gündemleþen ve haklý ýsrarcýlýðýn temel ekseni olan Velayet-i Fakih kavramýnýn siyasi boyutuna yoðunlaþan bir çalýþmadýr.
Özellikle Ýslam Ýnkýlabý’ndan sonraki sürecin tahlili, Batý’nýn Ýslam Ýnkýlabý aleyhindeki politikalarý, siyasi tutumlarý, çeþitli yalan ve iftiralarla yýpratmak istediði Ýslam dininin onurlu çýkýþýný ve Velayet-i Fakih’in Ýslam dünyasýna yansýmasýný, çeþitli açýlardan incelenmiþtir. Bununla birlikte Ýslam Ýnkýlâbý’na alternatif olarak geliþtirilen “Ilýmlý Ýslam” senaryosunun arka planý, Velayet-i Fakih ekseninde Ýslam dünyasýnýn baðýmlýlýktan kurtularak yeniden izzet ve ihtiþamýna ulaþabileceði, bunun en güzel örneðinin Ýran ve Lübnan’da görüldüðü analizlerinden oluþmaktadýr.
Bu konuda Türkçeye kazandýrýlmýþ eserler yeterli olmasa da yok deðildir.

Çalýþmada ayrýca bazý siyasi çeliþkiler de yer yer kýsaca irdelenecektir.
Kaynaklardan ziyade okuyucunun Ýslami bilinç seviyesinin yüksek olduðu kabul edilerek mümkün olduðunca siyasi bir bakýþ oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Yer yer kinayelere, kimi yerlerde de alegorik metaforlardan oluþan paragraflara rastlamak mümkündür.
Alýþýlmýþýn dýþýnda kimi çýkýþlar ve keskin paragraflar görmek mümkün olabileceði gibi, düþük çýkýþlara da yer verilmiþtir.
Bu tür helezoni oluþturmanýn amacý, elde edilecek tablonun bütünlüðünün deðerlendirilmesine yardýmcý olmaktýr.
Batý dünyasýnýn maddeye eðilimine olanca teveccühüne raðmen Ýsa Mesihin de havariliðini yaptýðýný iddia eden, Vatikan’ daki zevatýn duruþunu gayet normal karþýlayan, muharref Hýristiyanlýk dininin selameti için nihai bir makamý onlar adýna gayet doðal karþýlayan Ýslam ümmetinin, acaba kendisini bu haktan mahrum býrakmýþ olmasýnýn daha açýk bir ifade ile birilerinin ümmete bu hakký çok görmesinin asýl gayesi nedir? Bu amaç kimlere hizmet etmektedir? Ýslam dünyasý neden bu ve sair konularýn kritiðini, kendi içinde bilimsel öz eleþtirisini olgunlaþtýrmýyor? Neden bu konunun(velayet) bir ümmetin olmazsa olmazý olduðunu görmezlikten geliyor? Acaba Ýslam dünyasýnýn mümtaz alim ve aydýnlarý, Hristiyan dünyasýnýn papazlarýndan daha mý az nefis tezkiyesi yapmýþlar da...
Elbette hayýr; ancak Ýslam dünyasýnýn en olmazsa olmazý olan sorunun hallinde, birilerinin saltanatlarýnýn sütunlarý çatýrdayacak, böylece zulüm saraylarý baþlarýna yýkýlacaktýr da ondan...
“Zulmedenler, yakýnda nasýl bir inkýlapla devrileceklerini göreceklerdir.” Þuara: 212

Bu eser, kendi alanýnda Türkçe olarak kaleme alýnan eserler içerisinde bir ilk olma özelliði taþýdýðýndan ötürü, maalesef yazarýn iþlediði konular hakkýnda faydalanabileceði kaynaklar da yok denilecek kadar azdýr.
Kaynak yetersizliðinin menfi yönü dikkate alýndýðýnda, eser büyük iddialar taþýmadýðý halde, özellikle Siyasal Ýslam terimine aþina olanlar, bu eserin Türkiye’de önemli bir boþluðu dolduracaðýný düþünmektedirler.
Eserdeki konular ve içerik, yazarýn Ýslam dünyasýnýn iki büyük ekolü ve Siyasal Ýslam pradigmasýna olan aþinalýðý ve deðerlendirmesi olarak telakki edilmelidir.

Okuyucuya, tenkit edilmesi gereken birden fazla konularla karþýlaþacaðýný önceden bildirmek isteriz.(Ancak hulefa ekolünün derinliklerine inebilenlere önemli ipuçlarý sunacaktýr)Bundan daha doðal bir þey de beklemiyoruz.
Çalýþmanýn temel ekseni olan Velayet-i Fakih ve “Siyasal Ýslamýn zaferi” kavramýna özüne binaen olarak siyasallýk yüklenmiþ, Ýslami hareketlerdeki önemli boþluðun bu olduðuna karar verilmiþtir.
Tanýnmýþ yazar ve Ýslam analisti Fransýz yazar Oliver Roy ‘’Siyasal Ýslam’ýn Ýflasý’’ adlý eserinde, “Büyük iddialarla Ýslam Devrimi’nin öncüsü Ýmam Humeyni’den sonra, devrimin dýþtan ziyade içte kendini yenileyemeyen Ýslam’ýn sönüklüðü ve sonuçta tükenmeye mahkum olmasýdýr.
Ýslam, Ýran’da olduðu gibi iktidara gelebilir; ne var ki gelse de Ýslami gelenek ve hukuktan baþka hiçbir þeye etkisi olmayacaktýr. Nitekim modernizmden kopyacýlýk yapýyor, söz konusu kopyacýlýk onun siyasallaþmasýna en büyük engel olacaktýr.” þeklindeki özet tespitine karþýlýk, zaman Oliver Roy’u hiç de haklý çýkarmadý.

‘’Sizin veliniz ancak Allah, O’nun peygamberi ve namaz kýlýp ruku halinde zekat(sadaka) veren müminlerdir. Kim allah’ý, peygamberini ve(ruku halinde zekat veren) müminleri veli edinirse (Allah’ýn partisidir ve bilsin ki), þüphesiz Allah’ýn partisi üstün gelecektir.’’ Maide/55-56
Sorumluk :

“(Ey Resûlüm) De ki, yapmýþ olduðum tebliðe karþýlýk, sizden, yakýnlarýmý sevmenizden baþka bir ücret istemiyorum...” Þura/23 ayet-i celilesi ile ümmete yüklenen ilahi sorumluluk, sevilmeleri Allah(c.c) tarafýndan emredilen, dini bir sorumluluktur. Nitekim Resulü Ekrem(s.a.a)’in yakýnlarýnýn kimler olduklarý çeþitli Ýslam kaynaklarýnda açýklanmýþtýr. Resulü Ekrem(s.a.a) kendisinden sonra din adýna ümmete býraktýðý ilahi emanetler hakkýnda, buyurdular ki:
"Ben sizin aranýzda iki büyük, deðerli ve muteber þey býrakýyorum ki, siz ümmet olarak o iki þeye sarýlacak olursanýz, benden sonra dalalete düþmezsiniz, onlardan birisi Allah Tebarek ve Teala'nýn kullarýna gönderdiði saðlam bir ip olan yüce Kur'ân ve diðeri de benim Ehlibeytim, ýtretimdir. Bu ikisi (Kur'ân ve Resulullah'ýn Ehlibeyt'i) havuzda bana ulaþýncaya kadar birbirlerinden ayrýlmazlar. Aranýzda býraktýðým iki deðerli ve aziz þeyi nasýl gözettiðinize bakacaðým."
Kur’an ve Ýslam peygamberinin ilahi verileri Ehl-i Beyt hakkýnda sadece bir ayet ve hadisle kalmýyor. Biz birer tane aktarmakla yetineceðiz. Bunun gerekçesi daha önce açýlanmýþtý. Yukarýya yazýlan hadisi þerifi Sahih-i Müslim ve Ahmed b. Hambel ve Sahihi Buhari ile Malik b. Enes de hadisi nakletmiþ ve mezkur hadisin sahih olduðuna hükmetmiþlerdir.
Hayat, tarihi satýr satýr okumak için çok kýsa; ama hayatýn doðru yön bulmasý için tarihten ders almak, onu doðru öðrenmek ve uygulamak bir o kadar da tarihin okunmasýný zorunlu kýlar.
''Eski'nin yenisi''e büyük benzerliklerle geçmiþin izlerini taþýyan " tarihin bütün dönemlerinde insanoðlunun karþý karþýya bulunduðu en temel
problemler arasýnda; kime, hangi geçerli sebepten ötürü ve hangi ölçüye göre tabi olma meselesi hep var olagelmiþtir.
Ýlahi öðretilerde bu sorun ilk kez Adem(a.s)’in yaratýlýþ safhasýndan sonra Allah(c.c)’ýn meleklere, Adem’e secde etme emrini verdiðinde, ilk emre itaatsizliði ibliste görüldüðünü bildirir.

Daha sonra yeryüzünde ilk kez Adem(a.s)’in evlatlarý olan Habil ve Kabil’in arasýnda emre itaatsizlik vuku buldu. Böylece yeryüzündeki ilk düþünce ayrýlýklarýnýn tohumlarý atýldý ve insanlar arasýnda fitne baþgösterdi. O günden bugüne dek, bugünden insanlýðýn yeryüzündeki son anýna kadar sürecek olan bu nifak kutuplu insanlýðýn en önemli sorunu olan tefrika...
Din, ideoloji, felsefe, mezhep, meþrep, tarikat, cereyân, grup... þeklinde bölünmüþ bulunan Adem evlatlarý, kendilerini birleþtirip bütünleþtiren -müslüman ve bu sebeple kardeþlik- þuurdan mahrum olmamalýdýrlar.
Birliðin temeli olan ortak nokta Tevhid(ilahi din /Ýslam)’e inanmak, bütün mevcudatýn yegâne yaratýcýsý olan Yüce Allah’ýn emirlerine itaat, büyük insanlýk ailesinin zaruri görevidir.

Özellikle, son ve kusursuz dinin mensubu olan müslümanlar, önemsiz ayrýlýklarý ve farklýlýklarý gündemine almayý tercih etmeden tefrikayý devam ettirmemeleri, Allah düþmanlarýna buðz etmeleri, dostlarýna da sevgi beslemeleri onlarýn ilahi sorumluluklarý içindedir.

Bilgi kirliliðinin zirvede olduðu çaðýmýzýn en önemli sorunu, kirletilmemiþ (ilahi bilgi kaynaklarý) bilgiye ulaþmanýn verdiði avantajlarý azami derecede kullanmak, bu uðurda ihmalkâr ve sorumsuz davranmamak, Ýslam dünyasýna çöken karabulutlarý daðýtmak ve küfür, yeryüzünden kalkýp din yalnýzca Allah’ýn oluncaya kadar mücadele siperlerini bir an dahi olsun boþ býrakmamaktýr.

‘’Mümin erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin velileridir’’ ilkesince, Ýslâm'ý öðrenme, yaþama ve yaþatma çabasýna girmek, birbirlerine destek olmak, birilerinin kusurlarýný görmemek, ancak yalnýþlarýný meþru bir yöntemle düzeltmeye gayret göstermek,
eksiklikleri tekil(ben)’e, doðru ve güzellikleri çoðul(biz)’a atfetmek, anlayýþý ile mücadeleyi hayatýn her safhasýnda sürdürmek...

Çünkü Ýslam dini, Adem evlatlarýnýn ferdi ve toplumsal hayatlarýnda onlarýn sorumluluklarýný hakký ile yerine getirebilmesini saðlayan, dünya ve ahiret hayatýnýn saadetini temin ederek onlarý doðruya ulastýran sistemdir. Bunun içinde yüce Allah(c.c) Nübüvvet ve imamet tayin etmiþtir.






Ýmam Mehdi(a.f):
Peygamber ailesinin pak imamlarýndan olan Ýmam Huseyn (a.s)’in oðlu Ýmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ den nakledilen bir hadiste Hazret buyurdular ki:

“On iki Ýmam’ýn gaybeti uzun sürecektir. Onun imametine inancý olan ve gaybet zamanýnda zuhurunu bekleyen halk, diðer zamanlarda yaþayan halktan daha üstündür. Çünkü Allahu Teala onlara öyle bir akýl, düþünce ve marifet derecesi vermiþtir ki, onlar için gaybet zamaný, Ýmam’ýn hazýr bulunduðu zaman gibidir ve Allah onlarý Resulullah (s.a.a)’ýn huzurunda cihat eden mücahitler gibi kýlmýþtýr; doðrusu onlar bizim samimi ve gerçek þiilerimizdir. Onlar, gizli ve aþikâr olarak insanlarý Allah’a yönelmeye çaðýrýrlar. Zuhuru beklemek ise en büyük kurtuluþtur.”
Ýslam ümmetinin 12. Ýmamý olan Mehdi(a.f) hicri takvimin 255. yýlýnda Irak’ýn Samerra þehrinde dünyaya gelimiþti. O hazretin pak babasý, 11.Ýmam Hz. Hasanu’l- Askeri(a.s) ve annesi de Nergis hatundu.
Ýmam Mehdi hazretleri, daha beþ yaþýndayken, kutlu babasý bu dünyadan ayrýlýnca ilahi emirle Ýmamet makamýna geçmiþtir. Daha kutlu babalarý hayattayken, Ýslam âleminin çeþitli yerlerinden, Ehl-i Beyt dostlarýndan olan güvenilir müminler, Ýmam Mehdi(a.f)’yi bizatihi ziyaret etmiþlerdi.
Gaybet dönemleri:
Yüce Allah’ýn emriyle Gaybet-i Suðra (küçük gaybet’)’ya çekilen Ýmam Mehdi(a.f)’nin bu dönemi 69 yýl sürmüþ ve bu dönemde o hazretin emrinde sýrasýyla dört naib bulunmuþtur:
1-Osman bin Said
2-Muhammed bin Osman
3-Hüseyin bin Ruh Nubehti
4-Ali bin Muhammade Semeri
Bu dört naibi vasýtasý ile kendisine inanan izleyicilerini yönlendirmiþ, onlarýn sorunlarýný gidermiþ ve sorularýný cevaplamýþtý.
Hicretin 329. yýlýnda ilahi hikmet gereði Gaybet-i Kubra (büyük gaybet)’ya çekilen 12. Ýmam Mehdi(a.f), þartlarýn olgunlaþmasý durumunda ilahi iradeye uyarak tekrar zuhur ve kýyam edecektir. Zulüm ve adaletsizlik, sömürü ve zorbalýk bataklýðýndaki insanlýðý tekrar karanlýktan kurtaracak, adalet eksenli evrensel hükümetini kuracaktýr.
Ýmam Mehdi(a.f) Ýmamet nurunun son halkasý olan 12. Ýmam olarak bugün de hayatta olup Allah’ýn yeryüzündeki kesin ve son hüccetidir. O hazret gaybette olmasýna raðmen, onun imameti aralýksýz olarak devam etmektedir. Ne var ki, ilahi irade insanlýðýn maslahatý gereði, bu imamet görevini gaybet döneminde tekvini açýdan doðrudan olduðu halde, teþrii imamet açýsýndan ise dolaylýdýr.
Yine o hazretin kendisinden nakledilen ve kendisi de naklettiði hadisi necip babalarý na, onlar da dedesi Resulullah(s.a.a)’a dayandýrdýðýna göre, o hazretin gaybet döneminde ümmetin sevk ve idaresi fakihlere býrakýlmýþtýr. Ýleride bu tür hadisler aktarýlacaktýr.
Yani Velayet-i Fakih; siyaset, ibadet, hukuk ve idare, kýsaca müslümanlarý ilgilendiren bütün konularda yetki sahibi olan yüce makamý temsil etmektedir.
Ýslam devletinin uluslararasý iliþkilerdeki nihai yetkisi yine Velayet-i Fakihe aittir..Kýsaca, Velayet-i Fakih yetkilerini imametten almaktadýr.
Ýþte 1979’da gerçekleþtirdiði emsalsiz devrimi ile Ýmam Humeyni(r.a)’nin Ýslami devrimi ve Ýslam Ýnkýlabý sonrasýnda, Velayet-i Fakih’in gözetim ve sorumluluðuna býrakýlan Ýslam yönetiminin olmazsa olmazý olan velayeti fakih eksenli bir devletin kurulmasý bu ilkeye dayalý olup yeni bir icat deðildir.
Velayeti fakih uhdesindeki Ýslam hükümeti, Ýmam Mehdi(a.f)’nin imametinden baðýmsýz olmayýp, onun imameti doðrultusunda, o hazretin Gaybet-i Kubra döneminden zuhuruna geçiþ dönemi olarak kabul edilmesi gereken bir Ýslami hükümet þeklidir.
Bu sürecin en temel amacý, o hazretin hürriyet ve adalet eksenli evrensel Ýslami hükümetine zemin hazýrlamak, insanlýðý ilahi öðretilerle tanýþtýrmak, zulüm ve haksýzlýklarýn yaygýnlaþmasýný önlemektir.
Ýran’da Neler Oldu?
Ýran Ýslam Devrimi, Ýran’ýn þahlýk sistemini tarihin çöplüðüne atarken o güne kadar kimsenin anlayamadýðý bir devlet sistemi kuruyordu. Batý dünyasý kýlýç ve zorbalýkla özdeþleþtirdiði yýkýcý Ýslam anlayýþýnýn çok ötesindeki çýkýþlarla gelen bu yeni devlet anlayýþýný, bir türlü anlamak istemedi!
Ýslam Devleti olarak tanýdýklarý Ýran’daki rejimin, kendisinden önceki sultanlar ve krallarýn adýný Ýslam Devleti olarak kullandýklarý sisteme benzer bir sistem olarak görmek istediler. Çünkü onlarýn tanýdýðý (Emevi, Abbasi Safevi, Osmanlý sair)Ýslam’da böyle bir devlet sistemi yoktu.
Sünni dünyasýnýn Ýslam anlayýþýndan çok farklý olan bu yeni devlet sistemini, Sünni alimler tarafýndan da yeterli anlaþýlamayýþýn sebeplerindendir. Nitekim Sünni dünyasýnýn alimlerinin büyük çoðunluðu, öz Ýslam’ýn sultanlar vasýtasyla Ýslami devletleþmeyi öðrenmek, bilmek zorunda býrakýlmýþtý. Bu zorunluluk saltanata giden yolda Muaviye bin Ebu Sufyan ile kendisini cebr kullanarak, kabul ettirmiþti.
Sünni dünyasý çeþitli “izm”lerden oluþan beþeri sistemlerin karþýsýnda, alternatif bir Ýslam Devleti modeli ortaya koyamayýþlarý ile ayný cenahýn, sultanlarýn gölgesinde geliþen 1400 yýllýk baþkalaþmýþ Ýslamý, öz Ýslam kimliði ile setredilen yönetimleri ve mevcut saltanat hükümetlerini benimsemelerine, onlarý meþru bilmelerine, bir anlamda teslim olmalarýna sebep olmuþtu.
Velayet-i Fakih eksenli Ýslam anlayýþý, tarih boyunca Kur’an kaynaklý olmayan hiçbir güç ve devlet sistemine boyun eðmemiþ, devamlý kendi dönemlerinin ceberruti yönetici ve sistemlerine karþý þanlý kýyamlar gerçekleþtirmiþti.
Otuz yýldýr ilk günden bugüne kadar “ne Doðu ne de Batý sloganý” ile kendi istikametinde ilerleyen, hiçbir bloka yaslanmayan ve Doðu blokunun çöküþünden sonra tek dünya düzeni diye kendisini kabul ettirmek isteyen, baþýný ABD’nin çektiði Batý’ya da boyun eðmeyen Ýslam Cumhuriyeti, ilhamýný ilahi kaynaktan alarak, cumhuriyetin özü ve belkemiðini oluþturan Velayet-i Fakihle dik durmayý baþarmýþ, hali hazýrdaki yegâne Ýslam sistemidir. Þu ana kadar, Ýslam dünyasýnda bu sistemi en iyi anlayan oluþumlardan sadece Hizbullah, neyin nasýl olduðunu çözmüþ ve kabul etmiþtir.
Batý emperyalizmi, bu Ýslami rejimi yýkmak için her türlü hile ve desiselere baþ vurdu; savaþ, ambargo, baský gibi her türlü yolu denedi ise de bir türlü baþarýlý olamadý, olamayacaktýr da.
Batý, 3 Haziran1989 yýlýnda devrimin öncüsü Rahmetli Ýmam Humeyni’nin vefatýndan sonra yýkýlacaðýný sandý; ancak Ýran Ýslam Devleti Velayet-i Fakih sistemi ile ayakta kalmayý baþardý.
Ýmam Humeyni’den sonra Velayet-i Fakih’in aðýr sorumluluðunu üstlenen Ayetullah Seyyid Ali Hameney, gösterdiði basiret ve sergilediði ferasetli siyasetleriyle, Ýmam Humeyni’yi hiçbir zaman aratmadý. Nitekim devrim yapmaktan daha zor olaný, devrimin sürekliðini saðlayabilmekti.
Ýslam Cumhuriyeti’nin ezeli düþmaný olan Ýsrail, ABD ve Batý, Ýran’da iktidar olan Velayet-i Fakih sistemini, bir fýrsatýný bulup yýkabilemeyi, hiçbir zaman gündeminden düþürmedi.
Bunun için de Velayet-i Fakih sisteminin, aslýnda diðer diktatör rejimlerden farklý olmadýðýnýn propagandasýný, bu sistemin inceliklerine ve detaylarýna vakýf olmayan müslümanlara yaymaya baþladý.
Halk için en uygun sistemin gerçekte demokrasi olduðunu, bunun ideal örneklerinin Batý’da bulunduðunu, dolayýsýyla halka dayalý bir rejimin gelmesi gerektiði görüþünün yaygýnlýk kazanmasý, bunun için milyonlarca hatta milyarlarca dolar harcadýðý görüldü.
Zorla dayatýlan sekiz yýllýk diktatör Saddam önderliðindeki Irak Savaþý sonrasý ekonomik çöküntü, iþsizlik, eðitimsizlik ve hepsinden önemlisi yüz binlerce gencini kaybetmiþ bir ülkeye, savaþ dönemi ve sonrasýnda da fýrsatlarý deðerlendirmek isteyen ABD, Ýsrail ve yandaþlarý, Ýran’ýn içinde kendi adýna çalýþan dostlarý aracýlýðýyla, rejim aleyhine faaliyetleri sürdürmeyi, hiçbir zaman ihmal da etmedi.
ABD dünya deðiþiyor, Ýran da deðiþmeli terennümleri ile gerçekte kendi hayallerini empoze etmeyi düþünürken, bu düþünceye uygun sloganlar da üretmeyi ihmal etmiyordu.
Yenilik, reform, ýslahat gibi kavramlar üretip Ýran’a postalýyor, oradaki kimi saf ya da art niyetli kiþiler tarafýndan bu kavramlarýn arkasýna sýðýnarak Ýslam Ýnkýlabýný köþeye sýkýþtýrmayý, böylece sistemi deðiþtirmeyi, hiç deðilse rotasýndan çýkarmayý umuyordu. Ýyi; ama bütün bu kavramlarýn içinin Ýslami içerikle doldurulmasý için Velayet-i Fakih üstüne düþeni fazlasý ile yerine getiriyordu.
Elbette Batý, bu sloganlarýn arkasýna gizlenerek kendi sistemlerini ve kültürlerini tekrar yerleþtirmeyi, böylece sömürü zincirinin kopan halkasýný yeniden kaynatmayý da bekliyordu. Ýyi; ama inkýlaptan önce Batý kaynaklý olan kültürün, bir ahtapot gibi Ýran’ý saran kollarýný kesmek için yüz binlerce genç þehadeti seçmemiþ miydi?
Bu alandaki çalýþmalarýda nihayet bir sonuç vermedi. Buna raðmen Anayasa Koruma Konseyi (Þura-i Nigahban)’nin ve Velayet-i Fakihin yetkilerinin çok olduðunu, bunun demokratik tutumlarla asla baðdaþmadýðýndan her daim dem vurmayý da ihmal etmedi.
Batý dünyasýnýn bir türlü anlayamadýðý asýl nokta, Ýran’ýn müslüman halkýna bir þeyler sunulduðunda; ancak Velayet-i Fakihin onaylamasýyla kabul edecekleri, aksi takdirde kesinlikle reddolunacaðýnýydý. Batý bunu bir türlü anlamadý ya da anlamak istemedi!
Halkýn gönlündeki inancýn, dýþa yansýmasýnýn aynasý olan Velayet-i Fakih’i, halkýn devrime olan baðlýlýk ve sadakati dini günlerin(Gadir-i Hum,Muharrem)’de nasýl ortaya koyduðunu bir türlü görmek istemedi, Batý ve Batýcýlar. Devrim yürüyüþleri, 22 Behmen’ler hep geçiþtirilmeye çalýþýldý, bu cenah tarafýndan otuz yýl boyunca. Gerek Ýran’daki sefih güruh tarafýndan ve gerekse de Batý dünyasýnda olsun, bir türlü eksik olmayan kýsýr çekiþmeler, Ýslam Cumhuriyeti’nin yýkýlacaðýný düþünen kimi radikal Ýslamcý guruplarýn Ýslami Ýran’daki Velayet-i Fakih sistemini hakký ile kavrayýp kavrayamadýklarý bir soru olarak kaldý.
Genel Bir Deðerlendirme:

Ýran Ýslam Ýnkýlabý’nýn 22 Behmen’de zafere ulaþmasý, 1400 yýl aradan sonra kendisini devlet mekanizmalarýnda eylemsel tecrübelerle ispatlamasýnýn ardýndan, ikinci önemli zaferi de dünyada Ýslam’ýn kendisini gündemleþtirmek oldu.

Batý’nýn etkisinde kalan ve Ýslam Ýnkýlabý’nýn demokrasi ilkeleri ile uyuþmadýðýný, kendine has Velayet-i Fakih doktrini nedeniyle, dik/ilahi bir özelliðe sahip olduðu ve bu özellikten dolayý çýkmaza girdiðini iddia eden kimi miyopçu yazar ve çizerlerin aksine, devrimin sekiz yýllýk savaþ sürecinden geçerek geliþip büyümesi ile Ýslâm dünyasýnda gerilim ve çatallaþma da büyüdü denilse yeridir. Bu tespitin geçerli olmasý için devrimin yýkýcýlýðý ve yapýcýlýðýnýn içiçe olduðundan ötürüdür demenin bir sakýnca da olmaz sanýrým.
Öyleyse, siyasi olarak Ýran Ýslam Ýnkýlabý’nýn tecrübesi, Ýslâm dünyasýnýn kaçýnýlmazý mýdýr?
Devrimi oluþturan dinamiklerin baþýnda gelen ve fazla tartýþýlan konulardan olan devrimin beyni konumundaki Velayet-i Fakih ilkesi oldu. Velayet akidesi, Adem’den kýyamete kadar, ilahi elçiler silsilesinin ilahi metoduydu. Velayet akidesi Hak ile Batýl’ý birbirinden ayýran yegâne merciydi. Velayet-i Fakih doktrini de bu merci(velayet)’nin naibi olduðunu ýsrarla iddia etti.
Bugün Ýslam mektebinin evrene ivmeli bir þekilde yayýlmasýnýn en önemli etkeni, Ehl-i Beyt muhabbeti ile birlikte, yeniden öze dönüþü getiren, akide netleþmesinden ötürü ise bunun en kilit noktasý da Velayet-i Fakih’tir, diye ýsrarýndan vazgeçmedi.
Özelde Lübnan ve Filistin, genelde ise Ýslam dünyasýnda Amerika ve Ýsrail karþýtlýðý baz alýnarak, küfür ve istikbara karþý durmanýn ana temelinde bu akidenin netleþmesi ve kitlesel kabule dönüþmesi vardýr. Dahasý Irak ve Filistin’deki þekillenmeler, her iki cephedeki mücadelenin seyrini Velayet-i Fakihe doðru netleþmeye dönüþtürüyor diye, kimi çevrelerde ýsrarla dile getirildi.(Irak ve Filistin mücadelesinin içeriði ve yörüngesinin seyri faklý iki konu olarak ele alýnmalý, zira Irak’ta taklit mercii konumu Ýmam Ali döneminden itibaren her zaman var olmuþtu)
Ýran Ýslam Devrimi’ni, Velayet-i Fakih doktrinin iþlev görmesi gerektiðinin fitilini ateþleyen, Ýslam dünyasýndaki diðer hareketlerin de temellerini Seyyid Cemaleddin’in attýðý, mücadelenin eksen ve yörüngesine tam giriþini, ve nasýl olacaðýný burada detaylý deðerlendirmeyeceðiz. Þu kadarýný hatýrlatalým ki, Seyyid’in baþlattýðý söz konusu hareket Ýslam dünyasý içerisinde en müsait zemini Ýran’da bulmuþtu; çünkü halkýn inancý oturmuþtu!
Müslümanlarýn ayný merkeze baðlýlýðýný esas alan ve haliyle milli sýnýrlarý aþan bir Velayet-i Fakih düþüncesinin temellerini atan Seyyid Cemalettin, geleneksel Ýslami yapýyý çözmekle kalmayýp, ona çökertici bir nitelik de yüklüyordu, onun bu çýkýþýna verilebilecek en uygun adlandýrma ancak öz Ýslam olabilirdi.
Seyyid’in yeni çýkýþý ulus kavramlarý ile þekillenmiþ yapýlarý diskalifiye etmeye zorlarken,(Ýhvan-ý Müslimin öncüleri buna örnektir) hem de Þii-Sünni birlikteliðini pekiþtiriyordu.
Velayet-i Fakih akidesi, Ýslami ekoller içindeki geleneksel yapýlarý birer birer çözeceðine, geleneksel merciyetlerin yerini Velayet-i Fakih’in almasý gerektiðini ýsrarla eðitimli kesimlere telin ediyor, nitekim bu görüþ Ýslam dininin iki büyük ekolünden biri olan Þii ekolüne kendi geçmiþini hatýrlatýyor, ilmi merciler tarafýndan gündeme alýnýyordu.
Öte taraftan 1400 yýldýr sultanlarýn ve þahlarýn gölgesinde kalan Ýslami bazý alimler, gelenekçi ve edilgen kanaat önderleri, istiklallerinin tehlike ve tehdit altýna girdiðini görüyorlardý.
Velayet-i Fakih çizgisinin bir baþka anlamý da ümmetin vahdetiydi. Þu halde Tevhid’in yeryüzündeki bayraðýydý. Çünkü Velayet-i Fakih, pratik olarak öz Ýslam yayýlmacýlýðýn nihai merciidir. Þu gerçeði de unutmamak gerekir ki, modernizm denilen bu çaðýn en büyük kâbusu, Velayet-i Fakih eksenli Ýslam’ýn yayýlmacýlýðý, çýkýþý ve hareket noktasý Ýran Ýslam Devrimi’dir. Devrim ‘’öz gelenek’’sel kalýplarýn evrimini saðlamakla yetinmeyerek onu muhkemleþtirmeyi de baþardý. Böylece 1400 yýl aradan sonra Ýslam’ýn modern boyutlara cevap verecek pratikliðini de getirmiþ oldu.
Devrimin getirdiði önemli yenilikler arasýnda, mustazaflarýn ve müstekbirlerin yer deðiþtirmesi gerektiðiydi. Baþka bir ifade ile üsttekiler alt, alttakiler üst olmalýydý ve bu devrimci hareketin kaynaðýný Kur’an’a dayandýrýyor, ilahi iradenin bu yönde olduðunu iþliyordu.
‘’Ve onlarý yeryüzünde iktidar sahipleri olarak yerleþik kýlmak; Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakýnmakta olduklarý þeyi(devrimi) göstermek(istiyorduk).” Kasas suresi/6
Bazý þarkiyatçýlarýn veya konunun hassasiyetini yeterli bir þekilde kavrayamayan, kimi saf müslümanlarýn düþündüklerinin aksine, geleneksel merciyet ile Velayet-i Fakih doktrini arasýnda herhangi bir çatýþma yok ve olamazdý da. Velayet-i Fakih anlayýþýyla milli çizgiyi temsil eden ferdi bazý merciler arasýnda da anlaþmazlýktan öte bakýþ farký var olabilirdi. Ancak bunlar teferruatta kalýyor ve öylede olmalýydý.
Velayet-i Fakih’in önemli görevlerinden biri de, müçtehitler arasýnda onlarýn velisi(ilmi) olarak doðabilecek sorunlarý çözmek, nihai sözü belirlemek, merciler arasýndaki farklý bakýþ açýlarýndan en doðruya yönlendirmek, olasý muðlak yönleri netleþtirmek de denilebilirdi.
Denilmelidir ki, Velayet-i Fakih çizgisi, aslýnda Ýslam’ýn olmazsa olmazý olan özel bir çizgisiydi. Ýlginç olan þuydu ki, Sünni camiasýnda, her dönem bir müceddidin varlýðýný zorunlu kabul edenler, Velayet-i Fakih felsefesine derinlikli bir boyutta inmeyi baþaramadý. Bunun ötesinde böyle bir merciye tabi olmaktansa, sultanlarýn, krallarýn, hatta laik yöneticilerin gölgesinde yaþamasý, kimi din alimlerin tercihleri anlaþýlacak türden deðildi!
Oysa Ýslam dininin öðretilerinde, zulme zerre kadar meyletmeyin, sonra size ateþ dokunur, Yahudi ve Nasranilere söylüyor gibi bir hava estirilmekten geri kalmayan söz konusu cenahýn yaný sýra, Þii olduðunu iddia eden, kimi sapýk fýrkalar da zamanýn son imamý ve Allah’ýn yeryüzündeki hücceti Hz. Mehdi(a.f)’nin zuhuru için yeryüzünde zulüm ve fesadýn yaygýn olmasýnýn kaçýnýlmazlýðýnda ýsrar ediyordu. Bahailer, bu grubun baþýný çekenlerdendi.
Biz tarihe inelim. Tarihte Mehdi (a.s)’nin takipçileri, Ýslam dünyasýndaki iki büyük ekolün her ikisinde de parlak þahsiyetli ve temiz geçmiþi olan alimler, daima ilmi hareketlilik içinde kalarak, bu merciiyetin ayakta tutulmasý gerektiðini, bunun için ilmi ve irþadi faaliyetlerde bulunmuþ, kimi zaman da kýyam yolunu seçmeyi ihmal etmemiþ ve bu metodu Ýslam devriminin arifesine kadar getirmeyi baþarmýþlardý.
Özet olarak denilebilir ki, Ýslam’ýn irfan boyutu ile Mehdilik felsefesinin ayrýlmazlýðý, yaþam için gerekli olan havayý teneffüs etmek gibiydi. Ýslam mektebinin her iki büyük mezhebindeki deðerli alimler, bu konuyu ýsrarla gündemde tutmayý baþararak sönüp küllenmesini engellemiþ oluyorlardý.
Nihayet bu çizgi inkýlaba kadar sönüklüðe dönüþmeden, geleneksel tasavvufi ekollerin çok ötesinde ve insan-ý kâmil olgusu ile örtüþen ve asla ayrýþmayan noktalardandý.
Ýþte Rahmetli Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih müessesesini ihya ediþi, her iki mezhebin kabul ettiði Velayet akidesinin üstüne bina edilmiþtir. Velayet-i Fakih merci göstermektedir ki, daha önce de var olan Ýslami bir manevi kurum idi. Deðil ki, Ýmam Humeyni daha önce var omayan bir terim üretti ve buna da Velayet-i Fakih dedi.
Ýnkýlap Yýllarý:


1979’dan itibaren, dünya genelinde þüphesiz en ciddi tartýþma konularýnýn baþýnda gelen Ýmam Humeyni önderliðindeki Ýran Ýslam Ýnkýlabý’nýn baþarýya ulaþmasý oldu. Bu tartýþma, bugün de o yýllardan daha fazla güncelliðini koruyor. Özellikle Batý dünyasý için endiþe verici bir inkýlap olduðundan dolayý, Batý adýna karar veren siyasi ve ilmi mekanizmalar inkýlabýn bütün boyutlarýný adeta mercek altýna aldýlar.
Ýnkýlabýn zafere ulaþtýðý 80’li yýllar yalnýzca Ýslam’ýn deðil, tek Tanrýlý dinlere mensup toplumlarda da büyük hareketlenmeler oluþturmuþtu. Sadece Maðrib’den Maþrýk’a kadar olan Ýslam dünyasý ve özellikle mustazaf kesimleri deðil, bunun dýþýnda farklý din ve sýnýflara mensup fert ve oluþumlar da arayýþa geçmiþlerdi.

Bu cümleden Musa ve Ýsa(a.s)’ya tabi olan kitlelerin mensuplarýndan bazýlarý, Siyonist ideolojiye karþý sözde öze dönüþ mücadelesine dair bazý giriþimlerde bulunmak istediler. Neticede Musevi ve Ýseviler, tahrif olan ilahi dinlerinde gerçeðe varýþ, öze dönüþe ulaþma sürecini daha yolun baþýnda farklý rotalar çizerek hedeften saptýlar. On yýla yakýn bir sürenin sonunda takvimler 90’lý yýllarýn baþýný gösterdiðinde, ýlýmlý Ýslam sentezi ilgi çekebilecek bir üslupla birileri tarafýndan Ýslam coðrafyasýna sunulmaya uygun görüldü!

Tarihin ender olarak günümüze kadar ulaþtýrdýðý inkýlaplardan biri olan Ýslam Ýnkýlabý’ný ve onun öncüsü olan Ýmam Humeyni ile birlikte, Ýslami hareketinin bazý noktalarýna baktýðýmýzda özellikle sosyalizm ve maddi isteklerin cenneti sayýlan sekülerizm (laik)’in zirvede olduðu dönemde, Ýslam alemini ablukasýna alan, Doðu ve Batý ikilisinin çemberini dýþtan parçalayan Ýmam Humeyni liderliðindeki inkýlap, karþý için baþlangýçta kaidelerin dýþýndaki istisna olarak kabul edildi ve yeniden eski yörüngesine çekilmek istendi. Ne var ki, hiçbir þey eskisi gibi olmayacak kadar çok þey deðiþtirmiþti. Öyle ki Batýl’a göre alttaki üst, üstteki alt olmuþtu. Gerçekte ise Allah, o yerde mustazaflarý varis kýlmýþtý.

Ýmam’ýn önderliðindeki zaferden ilham alan mazlumlar, varisi olduklarý yeryüzüne ýsrarcý davranýþ ve mücadeleleri dikkatlerden kaçmayacak þekilde ivme kazanmýþtý. Doðal olarak küfür alemi faturayý Ýslam Ýnkýlabýna kesti.
Yüzeysel sebepler ve gerekçeler arandý, hatalar tartýþýldý, savaþ, ambargo, diplomatik iliþki yasaðý sair etkenlerle istediði sonuca ulaþamayan geliþmiþ dünyanýn ikilisi birleþip bütünleþerek Ýslam’ý etkisiz kýlmanýn formülünde uzlaþtý. Neticede Doðu-Batý bloklarý sürpriz bir geliþme ile evliliðini yapmýþ oldu.

Ýnkýlabýn temel dinamikleri nelerdir? Maalesef bir kýsým Batýlý politikacý ve Siyonitlerin haricinde, diðer hareketlere mensup kitleler algý farklýlýðýndan ötürü yeterli ve saðlýklý analizlerde bulunamadýlar. Siyonistlerde konum çok farklýydý, çünkü inkýlabýn Ýbrahimi lideri, Ýsrail’in haritadan silinmesinin çözümünü, her müslümandan bir kova suya baðlamýþtý.

Belirli bir coðrafya ve millet için sunulan deðerlerden oluþmayan, ilahi elçinin getirisindeki mesajlarýn özü olan, gerçeðe dönüþ ve evrenin mutlak sahibinin Adem evlatlarýna ikramý olan Hikmet’i sunmadaki ve bu mesajýn derinliklerinde yatan sadece Allah…
Allah’tan baþka hiçbir güce teveccüh edilmemeli esrarýný yakalayamak ve doðal olarak sonucun baþarýsýzlýk olmadýðýydý.


Zamanýn putkýran Ýbrahim’i, milletinin Huseyni direniþçisi, yaþlý dünyanýn zalimlerce Kerbela’ya dönüþtürülmesine karþý, 20. yüzyýla yeniden Ýslam’ýn damgasýný vurup, Kerbela bayraðýný dikmiþti.
Ýmam Humeyni’nin arifliði ve karizmasý, sahip olduðu inancýný bütünsel olarak eyleme dönüþtürmesindeki yeterliliðin ötesinde, mutlak yaratýcýya olan kusursuz tevekkülünden ötürü idi.

Bugün, yeryüzünün bütün özgürlük ve adalet arayýþýndaki kýyamlarda, onun önderliðinde oluþan Ýslam Ýnkýlabý’ndan bir nebze de olsa ilham almýþ, ayrýca nurlu mesajlarýnýn da kusursuz yön belirticiliðindendir.

Onun diktiði bayraðý, karþýnýn olanca hýrçýnlýðýna raðmen, mükemmel bir bilgelikle yükseklerde tutan elde Velayet-i Fakih’indir. Ýslam Ýnkýlabý’ndan sonradýr ki, Hizbullah ve Hamas baþarýya giden yolun buradan geçtiðini gördü ve bunu eyleme yansýtabildi.

Ýslam ümmetinin izzetli evlatlarýnýn ’’Fil diþi kulesi’’ ne çýkýp oradan halka ahkam keserek, halk adýna halký yönettiðini sananlarý tanýma zorunluluðu, önemli bir sorun halini aldý. Bu sorumluluk, her insanýn en zorunlu görevi olmakla birlikte, özellikle ’’Hürriyet’’ ve ’’Adalet’’ mektebi olan Ýslam dinin aþýklarýnýn da öncelikli sorunudur.

Ýmam Humeyni’nin Farklýlýðý:

Biz Ýmam Humeyni gibi bir kiþiliðin klasik anlamda hayatýný anlatmaktan ziyade, onun farklý bir boyutuna deðinmeyi tercih ediyoruz.
Þöyle ki, büyük filozoflara ait düþünceler, genelde kendi yaþadýklarý zamandan sonra felsefelerinin derinliklerine aþina olan toplumlarýn sorunu neydi?
Denilebilir ki toplumun sorunu yoktu; ancak o dönemde yaþayan filozoflarýn felsefelerindeki seviye ve içeriðin, toplumun anlayabileceði normlarýn çok üstünde, fevkalade derinlik ve içeriðe sahip olduðundan, buna on hatta yüzyýllar sonra aþina olunabildi.
Bu cümleden, Ýmam Ali(a.s) gibi büyük, ilahi bir þahsiyetin kiþisel büyüklüðünü itiraf etmek, sözsel olarak toplumca kolay anlaþýlýrken, Ýmam Ali’nin taþýdýðý deðerler manzumesinin, zaman ve mekanlar üstü olduðunu, bugün dahi hakký ile idrak edilemediðini söylemek, Ýmam Ali’nin gereðinden fazla yüceltildiði anlamýna asla gelmez.
Nitekim Ýmam Humeyni gibi bir þahsiyetin Ýmam Ali’nin düþüncesine, onun taþýdýðý özleme, onun ülkü ve hedeflerine olan aþinalýðý Humeyni’yi, Ýmam Humeyni yaptý.
Bunun içindir ki, Ýmam Humeyni önderliðinde oluþan Ýslam Ýnkýlabý’nýn ülkü ve hedeflerini, müslümanlar bugün dahi hakký ile kavrayamamýþtýr. Bunu söylemek, müslümanlarý küçümsemek ya da onlarý yermek anlamýna gelmez. Nihayet þu örnekleme ile daha açýk anlaþýlabilir:
Ýnkýlabýn zaferinden sonra, Ýmam Humeyni Ýslam dünyasýna atýfta bulunarak: “Bölge yeniden kendi dinamikleri ve aktörleri eliyle þekilleninceye kadar istikrar bozulmuþtur. Hiçbir þey eskisi gibi olmayacak, büyük ve çalkantýlý bir döneme giriyoruz.” diyerek Ýslam Devrimi’nden otuz yýl sonra baþ gösteren evrensel buhranlarý o günden, gördüðünü söylemek istiyordu.
Neyi Nasýl Anlamalýyýz?
Karanlýða müsamaha gösterilerek, aydýnlýða ulaþýldýðýný tarih bize ulaþtýrmamýþtýr. Ya da Karanlýðýn tamamen yok olmasýndan önce aydýnlýðýn olacaðýný kim, hangi nedensellik kanununa göre açýklayabilir ki?
Batý Medeniyeti, John Updike’nin þu sözü ile: “Kime karþý olduðumuzu bilmez isek kim olduðumuzu nasýl bileceðiz?” yola çýkarak ayakta kalmasýný beceriyor!
Ve Ývor Jennings’in: ’’Birisi kimlerin insan olduðuna karar verene kadar insanlar kim olduklarýna karar veremez“ sözü, kendisini karar veren mekanizmanýn nihai söz sahibi olarak kabul eden Batý’nýn öncüsünün en vazgeçilmez düsturu olmuþtur! Yani, zamanýn son çeyrek yüzyýlýndaki aþamasý bir ’’kod açýmý“ 2/257 sürecidir.
Sorumlu adanmýþ müslümanlar bu sürecin neresinde ve hangi aþamasýndalar?
Yani ’’Evrensel Ýslami Hareket’’ treninin dönüþü olmayan yolun yolcusu olan ben beþ bin yýllýk bilgi mirasýna sahip olan ben, dünün bir günlük Ebu Zerî eyleminde bulunamýyorsam meðer, neyi, nasýl, anlamasý gerekitiðinden anlayamadýðýmdan deðil midir?
Yani ölümsüz bir sevginin tutsaklarýna, tutsaklýðý sunmak kadar basit bir sunuþu anlayamýyorsam eðer hareketsizliðimi ümitsizliðimle özdeþleþtirip sessizlik mi demeliyim?
Öyle ise sorun nedir ve çözüme nereden baþlamak gerekir? Bu soruya kýsa cevap bulmak kolay olmamalý.
O halde ne yapmalý, yani ne yapmalýdan mý baþlamalýyým ? Deðil, yapmak istediðime de hayýr. Sorun nasýl yapmalý da mýdýr?
Sorun mutlak kemal sýfatlarýn küllünü kendisinde cem eden yegâne ve mutlak varlýk olan Rabbi’l alemini tanýyamamak mýdýr?
Sorun ’’Ýmam-ý sekaleyn’’ (insan ve cin) ve alemlere rahmet olan Resulü Ekrem(s.a.a)i tanýyamamak mýdýr?
Sorun önünden ve arkasýndan Batýl’ýn yanaþamayacaðý, kýyamete kadar var olacak bütün sorunlarýn yegâne çözüm kaynaðý olan kitabý öðrenip onunla amel etmemek midir?
Belki ama...
Sorun, bilgi ünitelerimizi ’’format’’layýp yeniden olmasý gerekeni olduðu gibi anlamalý dan baþlamak öyle mi?
Ýyi ama olmasý gerekeni olduðu gibi belirleyen ’’ölçü’’ nedir? Bilgi ünitelerimiz, yüzyýllar boyunca sorunlarýmýzý çözebilmiþ deðil ki! ’’Orijinal Data’’ yüklenmesi gerektiðini biliyoruz; ancak nasýl?
Mevcut sistemlerin yüklediði bilgileri sýfýrlamaktan baþlamak gerektiðini anlamamak elde deðil. Ne var ki, yerine yüklenecek yeni bilgi menbaýnýn nereden, kim ve nasýl katkýsýz yükleme yetisine sahip olduðunu ispatlayabilir ki?
Kur’aný anlama metodu ile aþýlacaðý öne sürülen sorunumuz, (Haþa) Kur’anýn birleþtiriciliðinden ziyade, ayrýþtýrýcý olmuþ gibi sözel olarak telaffuz etmesek de. (Vahdetçi unsur olduðu elbette þüphe götürmez bir hakikat) Ancak kendi iç dünyamýzdaki Kur’an anlayýþý ile sunulan Ýslami öðretiler bizi içinden çýkýlmaz bir aþamaya getirmiþ ve karþýya onulmaz ’’tüyoyu’’ vermiþtir.
Neden ’’Biz’’den tepki gelir diye ya da müsteþriklere haklýlýk payý ve koz veriyormuþuz intibaýndan çekinerek dile getirmiyoruz?
Oysa her iki haldede sorun çözülecek deðildir. Belki karþýnýn anlayýþýndaki ’’irtica’’ ve ’’yobaz’’ (ki; gerçekte kendisi dir) anlayýþýna yardýmcý olacak bir gerekçedir ayný zamanda.
Merhum Þeriati’nin “Ne yapmalý?” sorusu bize deðilse bile, bana geçerli olmayan bir sorudur.
Nereden baþlamalý? sorusu ise þu an ulaþamadýðým bir aþamadýr.
Ne yapýyorum? aþamasýna gelmeden, ’’Nasýl anlamalý’’ yý aþmam gerektiðini iyi anlamýþ biri olarak…
Coþkun bir hayat yaþamak isteyen insan olarak aþkýn deðerleri olmadan yazgýnýn deðiþimini beklemek gibi bir naifliðe düþmeyeceðimize göre… Alim ve aydýnlarýmýzýn bu soruna ivedi çözüm olacak bir ýþýk sunacaklarýna olan inancýmýzý yitirmeden…
En zoru baþarmanýn yolu buradan geçer diye düþünmemek için kendimizi ne denli yorarsak yoralým, gidip geleceðimiz, dönüp duracaðýmýz asýl sorunumuz burada yatýyor. Evet, ’’neyi nasýl anlamalýyýz?’’
Velayet-i Fakih:

Sözlükteki anlamý, “Velayet”, vekil(veli) olarak geçer. ‘’Fakih’’ de Arapçada, fýkýh ilmiyle uðraþan anlamýný taþýr. Geniþletilmiþ anlamda ise Ýslami ilimlerin bütün dallarýnda uzmanlaþmýþ kiþi manasýnda kullanýlýr.
Þu halde Velayet-i Fakih, bütün Ýslami ilimlere hakim olmuþ fakihlere, velayet edecek fakih demektir.

Siyasal Ýslami boyutu ile Velayet-i Fakih’in kullaným manasý, ilimlerin bütünsel sahibi olan Resulü Ekrem ve onun Ehl-i Beyti‘nin makamýna bakan kiþi demektir. Bir baþka ifadeyle gaybetteki Ýmam Mehdi(a.f)’nin yerine naiblik yapan kiþiye verilen unvandýr.



Velayet-i Fakih þartlarýna uygun alimlerin meydana getirdiði bir meclis, yine bu meclis içinden birini Velayet-i Fakih olarak seçer. Velayet-i Fakih makamýndaki kiþi, kendi zamanýnýn bu makama en uygun alimidir.Velayet-i Fakih'in hüküm ve fetvasý ne derece mükellef mümini baðlar? Alim baþka bir merciyi taklidin fetvasý ile Velayet-i Fakihin fetvalarý arasýnda farklýlýk olusa hangi fetva öncelik kazanýr? Þeklindeki sorulara bulunacak cevap, Velayet-i Fakih’in önemini ve önceliðini belirlerlemek için kaçýnýlmazdýr. Söz konusu sorulara verilecek cevap, Velayet-i Fakih (Veliyyi Emr-i Müslimin)’in verdiði hükümlere itaat etmek müminlere farzdýr. Baþka alim bir merci’nin fetvasý, Velayet-i Fakih’in fetvasý ile farklý olursa alimin fetvasýnýn geçerliliði düþer.
Ýþte bundan ötürüdür ki, Hizbullah’ýn zaferinin sýrrý Velayet-i Fakih ile ilintilidir. Nitekim Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Velayet-i Fakih konusunda þöyle buyurmaktadýr:

"Onlar bizlere,Velayet-i Fakih hizbi dedikleri zaman bizi aþaðýladýklarýný düþünüyorlar. Asla!.. Ben bugün buradan Velayet-i Fakih hizbinin bir ferdi olmaktan gurur duyduðumu ilan ediyorum. Fakih adil, fakih alim, fakih hakim, fakih cesaretli, fakih doðru sözlü ve fakih samimidir’’ derken, gerçekte Velayet-i Fakih’i anlamak için ciltler dolusu kitaplarý okuyarak elde edilecek özü, bir paragrafta izah edebilmenin zerafetini de yansýtýyordu.

Yani Velayet-i Fakih’te aranan en önemli özellikler:
1- Adil olmasý.
2- Alim olmasý.
3- Hakim olmasý.
4- Cesaretli olmasý.
5- Fakih olmasý.
6- Emin olmasý.
7- Ýhlas sahibi olmasý.

Ýlginçtir ki, Ýslam mezheplerinin hemen hepsininvde ittifak ettiði, Ýslami öncüde aranan vasýflarýn hepsini kendisinde toplayan Velayet-i Fakih müessesini temsil eden, diðer bir tabir ile veliyyi emri müslimin olan Ayetullah Uzma Seyyid Ali Hameney’de toplanmýþtýr.

Yüce Allah, kendi kullarýnýn dünya ve ahiret saadetini dilediðinden ötürü, insanlarýn kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirebilmeleri için, Ýslamý irade buyurmuþtýr. Bu görevlerin öncülüðünü üstenmesi için, yine kullarýnýn en seçkinleri olan masumlardan Velayet-i Nebi ve Velayet-i Ýmam tayin etmiþtir.
Resulü Ekrem(s.a.a)’in Hatemü’n Nebi olmasý hasleti ile o hazretin rýhletinden sonra, ümmetin sevk ve idaresi için, ümmete onun soyundan gelen masum velayet imamlarýný, aziz Ýslam ümmetine büyük nimet olarak ikramda bulunmuþ ki, ümmet asla ve asla delalete sapmadan Rabbine karþý kulluk görevinde bulunabilsin.
Nitekim Ýmamet konusunda, kutlu Kitab-ý Mecid þöyle buyurmaktadýr: “Ve biz onlarý, insanlarý emirlerimize doðru yönelten imamlar kýldýk ve biz onlara hayýrlý amelleri gösterdik.’’ (Enbiya suresi 73)
Keza Maide suresinde de Velayet sahiplerinin kimler olduðu beyan edilmektedir:
“Sizin dostunuz, sahibiniz, ancak Allah'týr ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kýlanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.”(Ayetin siyak ve sibak gibi konularý için ayrýca tefsir kitaplarýna müraccat edilsin) Maide/55
Ýmam Humeyni de Velayet-i Fakih konusunda þöyle buyuruyor; “Bir fakih için Resulullah(s.a.a) ve masum bir Ýmam(a.s) için geçerli olan ‘’mutlak Velayet’’in aynýsý fakih için de geçerlidir. Þu farkla ki, onlarýn velayeti ’’asaleten’’dir, fakihlerinki ise ’’vekaleten’’dir. Eðer böyle olmazsa, gaybet zamanýnda Ýslam hükümeti kurmak ve yönetmek imkânsýz olurdu.”

Bugün dünya küfrüne karþý ve hassaten siyonistler ile emperyalistlerin ve onlarýn Ýslam dünyasýndaki uþaklarýna onlarýn gizli güçlerince uygulamak istedikleri komplo ve hilelere karþý, basiret ve feraseti ile tüm planlarýný alt üst eden, müslümanlarýn vahdeti ve izzeti için çalýþan inananlarýn izzet abidesi, küfrün korkusu Velayet-i Fakih’i temsil eden Veliyyi emri müslimindir.

Veliyyi emri müslimin, zamanýn imamý olan Mehdi (a.f)’nin naibi olmasý hasebiyle temsil ettiði makam kutsal bir makamdýr.
Mutlak tekvini Velayet þüphesiz Allah(c.c)’a aittir. Ancak Allah’ýn iradesi ve dileði imamlarýmýza veya imamlarýmýzýn tayin ettiði, tanýttýðý(evlad-ý silsilesi) kimselere verilir. Þu da unutulmamalýdýr ki, Mehdi (a.f)’nin Gaybet-i Kübra döneminde yaþayan biz müslümanlara da, Ýslâm toplumunun geçmiþ ve gelecek kesimleri için de, insanoðlunun bireysel ve toplumsal vazifelerini, Ýslam ümmetini iç ve dýþ tehlikelerden korumak, toplumun sorunlarý çözmek, ümmete ve insanlara adil þekilde hükmetmek, mazlumlarýn haklarýný korumak, onlarý savunmak, hukuki, askeri, siyasî, kültürel, ekonomik, sosyal sair konularda, onlarýn ilerlemelerini saðlamalarý için bir Veliyy-i Emr’in olmasý dinen zaruridir.
Bu konuda Mehdi(a.f)'den nakledilen bir hadisi þerifte, ümmete buyurduðu:
"(Gaybet zamanýnda) meydana gelecek hadiselerde ve sorunlarda, bizim hadislerimizi rivayet eden (onlarda uzman olan) kimselere müracaat edin. Zira onlar benim size olan hüccetim, ben de Allah'ýn hüccetiyim onlara.’’
Keza, imamlarýmýzdan nakledilen:"Fakihlerden nefsine hakim olan, dinini koruyan, heva ve hevesine muhalefet eden ve Mevla’sýnýn emrine itaat eden kimseye avam olanlar taklit etmeli, uymalýdýrlar." bu hadisi þerif de konunun ne denli hassas olduðunu ve muðlak kalamayacaðýný, net bir þekilde açýklar vaziyettedir.
Bunun içindir ki, Ýmam Humeyni’nin: “Bir fakih için Resulullah ve masum bir Ýmam için geçerli olan mutlak velayetin aynýsý fakih için de geçerlidir. Þu farkla ki onlarýn velayeti asaleten, fakihlerinki ise vekaletendir. Eðer böyle olmazsa, gaybet zamanýnda Ýslam hükümeti kurmak ve yönetmek imkansýz olur.” þeklindeki beyaný kutsal nakillere dayanmaktadýr.

Yine günümüz dünyasýnda inançsal, sosyal ve sair yönleri ile aklýmýza gelebilecek ve bizzatihi, fiili olarak içine düþtüðümüz her türlü sorunlarý, müslümanlarýn gerçek þekilde anlamasý ve hak ettiði konuma ulaþmasýnýn yegane çözümü,Velayet-i Fakih’e kayýtsýz, þartsýz baðlý olmalarýndan geçer. Velayet-i Fakih’in samimiyetinden þüphe edemeyiz. Hiç þüphesiz, bir fakih þer’i delilsiz ve ilahi öðretilere dayanmadan, sadece kendi düþüncesine göre karar veremez. Hiç þüphesiz Velayet-i Fakih makamýný temsil eden fakih, din konusunda herkesten daha hassastýr.

Günümüzdeki müslümanlarýn Velayet-i Fakih etrafýnda toplanmasý, en önemli Ýslami görevlerin baþýnda gelmektedir. Ýslam dünyasýnýn ve hasseten bilinçli hareket etmek isteyen sorumluluk üstlenmiþ aydýnlarýn, buna herkesten daha fazla ihtiyacý vardýr. Ýnanýyoruz ki, Velayet-i Fakih’in bizlerin üzerindeki hakký tartýþýlmazdýr. Nitekim bu hak, ilahi bir hak olarak bizden edasýný beklemektedir!
Bugün özellikle Ýslam’ýn amansýz düþmanlarý olan Ýsrail ve ABD, binbir entrikalarla kirli planlar ve tuzaklarýndan kurtulmanýn, Ýslam ümmetinin birlik ve beraberliðinin yegane kurtuluþ reçetesinin Velayet-i Fakih’e baðlýlýktan geçtiðini bilmektedirler. Vicdan sahibi her araþtýrmacý, insafla karar verdiðinde, Ýslam dünyasýnýn sorunlarýnýn kuþkusuz çözülebileceðini, ancak bu yolun vahdetten geçtiðini, vahdetin ise ulu’l emr’e tabi olmak ve ona itaat etmekten geçtiðini bilir. Bu konunun önemine binaen fasýk da olsa, itaatin farz kýlýnmasýný kabul eden ekollerin, neden bugün þartlarý haiz olan veliye itaatin zorunluluðunu ümmete açýklamaktan çekindiðini anlamak doðrusu çok zor olsa gerek(!)
Kendilerince çeþitli sebepler üreten ve Velayet-i Fakih’i kabul etmeyen Ýslami düþünürler, bu kutlu çizgiden ayrý kalmak isteyenler, geçmiþ dönemlerde nebilerden ayrý kalanlarý kýnama hakkýna nasýl sahip olabilrler ki?
Nitekim bu konuda, rahmetli Ýmam Humeyni tarihi ve ilahi vasiyetinde mütevatir derecede olan, "Ben sizin aranýzda iki büyük, deðerli ve muteber þey býrakýyorum ki, siz ümmet olarak o iki þeye sarýlacak olursanýz, benden sonra dalalete düþmezsiniz, onlardan birisi Allah Tebarek ve Tea-la'nýn kullarýna gönderdiði saðlam bir ip olan yüce Kur'ân ve diðeri de benim Ehlibeytim, itretimdir. Bu ikisi (Kur'ân ve Resulullah'ýn Ehlibeyt'i) havuzda bana ulaþýncaya kadar birbirlerinden ayrýlmazlar. Aranýzda býraktýðým iki deðerli ve aziz þeyi nasýl gözettiðinize bakacaðým’’ hadisini naklettikten sonra, bu konuda halk için bir özür kabul edilse dahi, alimler için bu özrün geçerli olmayacaðýný beyan eder.
Yüce Allah, varlýklarý yarattý, onlarýn arasýnda insan da var. Ýnsanlarý yaratýp onlarýn her türlü ihtiyacýný eksiksiz olarak veren, onlarý bela ve çeþitli musibetlerden koruyan, büyütüp yaþlandýran, onlara rýzýk ve hayat veren, kýsaca hayat için gerekli olan her türlü ihtiyacýný var eden Allah (c.c) dünya hayatýmýzýn her safhasýnda, insan hayatýnda, insandan daha öncelikli onun adýna karar verme yetkisine sahiptir. El malik’i mülk olan yüce Allah, mülkünde dilediði gibi tasarruf hakkýna da sahiptir. Buna göre, mutlak yaratýcýnýn kulu olan insana, kanun koyma yetkisi, yine o mutlak yaratýcýnýn hakkýdýr.
Þöyle ki, Velayet-i Tekvinde, nedensellik kanununa baðladýðý yaratýlýþ silsilesini, tüm varlýklarýn kainat aleminde Allah’ýn yaratmýþ olduðu kanunlara göre, yaratýlýþ ve kemalet seyri sýrasýnda yaratýlýþ, þekil,hal, durum ve yer deðiþtirmesi ve sair bu seyir, yaratýlýþ kanunun gereði, sebep ve sonuç iliþki zinciri içerisindedir.

Teþrii velayet de ise, kanun koyuculuk, yani yapýlmasý ya da yapýlmamasý gereken iþlere Allah’ýn hukukunun belirleyiciliði esastýr. Bir de hangi konularý kulun kendi ihtiyarýna býrakacaðýný da o bilir.
Bilinmelidir ki, Velayet-i Mutlak asaleten Allah’a aittir. Ancak iradesi ile Peygamberlere ve Ýmamlara verir. Ýmamlarýn özel tayin ettiði kimselere verilen velayet de yine bu türdendir. Zira kendisinden sonraki vasisini belirler.

Bu velayet masumiyet sýfatýnýn gerekliliði, niteliði açýsýndan, geçerli olan bir olgudur. Masumiyetin yüklendiði velayet veya velayetin yüklediði masumiyet, yüklenenin doðum anýndan, ölüm anýna kadar bilerek veya hataen küçük veya büyük hiçbir günah iþlemekten(ismet) beri olmalarýdýr.
Þayet bu þekilde bir masumiyet akidesi olmasaydý, bilerek veya bilmeyerek yanlýþ þekilde hüküm verip, (mazallah) asi olmalarý mümkündür. Bu durumda kendilerine uyanlar da yanlýþlýða düþmüþ olurlar. Yok eðer uyulmayacaksa, Ýmamet’ten bir fayda sudur etmeyeceði gibi hakikatten sapma anlamýna da gelir ki, bu durumda Allah'a izafe edilmiþ olur. Bunu düþünmekten dahi Rahman’a sýðýnýrýz!

Baþka Bir Açýdan Velayet
Ýslam ümmeti öz Ýslam’ýn akidesini anlamaya yatkýn ruhi olgunluða eriþmiþ deðildir.
Neden, Resulü Ekrem(s.a.a) Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra mü’minler (Muhacir-Ensar) arasýnda kardeþliði ilan ettiðinde, Ýmam Ali’yi kendisine kardeþ olarak seçmiþti, hiç düþündük mü acaba?
Burada vahdet ve tevhid kavramlarý hakkýnda kýsa bir deðerlendirme yapalým.
Tevhid ve vahdet,fert ve ümmetin iman ve ibadet amellerini birlemesi, yani aynilik, yani farksýzlýk, yani kusursuzluk, yani ayný Ýmam Ali(as.) gibi yapmak, yani ayný Muhammed(s.a.a) gibi yapmak, yani ayný Allah’ýn istediði gibi yapmak ve yaþamak zorunluluðu, yani sýratta fert ve ümmette sýrat-ý mustakim olabilmek…
Tevhid ve vahdeti oluþturmuþ bir fert/ümmetin inanç ve deðerlerini yönlendiren, evrenin yegane yaratýcýsýnýn koyduðu kurallarý olduðu gibi hayatýnda ikame eden vahdeti toplumun akidesi, tabii ki bu iki kavramda öncüyü birlemek(velayet)ten geçer.
Ýmanýn yüklediði sorumluluklarý yerine getiren mümin, tevhidi ayný kriterleri taþýyan toplum/ümmet ise vahdeti oluþturmuþ olurlar. Ýþte bu olgunun oluþmasý için mücadele eden, onu öncelikle kendi hayatýnda teoriden/akideden, amele/pratiðe dönüþtüren kiþiye Ýslami literaturda mücahid/e de denilir.
Bu ülkü uðrunda hayatýný ortaya koyup feda edene de þehid denilir.
Nedir þehadet? Sadece ve sadece, ancak ve ancak ilahi Kelimetullah(La ilahe illallah) uðrunda kendisini feda edene verilen ünvandýr.
Þu halde, hangi iddia üzere olursa olsun ya þehiddir ya da deðil. Peki þeksiz, þüphesiz ‘La ilahe illallah’ için ölüme gittiðimizin burhaný inni ve burhaný limmisi nedir?
Nereden ve hangi ölçüye dayanarak alýyoruz bu unvaný? Denilebilir ki, Kuran’dan…
Allah(c.c)’tan gelen ilahi emirler ki Kuran’dýr. Vahiy elçisi Cebrail(a.s) ki melek ve masumdu ve onun yeryüzündeki son duraðý Muhammed(s.a.a), þüphesiz masumlar zincirinin halkasý olarak. Buraya kadar ümmetin sorunu yok. Ancak buradan sonra muðlaklýk baþlýyor.

Denilebilir ki, sorun yok! Bu aþamadan sonra Resullerin görevini ümmetin fertleri olan alimlerin geneli müslümanlar adýna sorumluluðu yüklenmiþ ve onu hayatlarýna indirgemiþ, böylece müslümanlar onlarý taklit eder. Bugünkü malum bölünmüþlük ve sömürülmüþlüðün yegane sorunu da burdan kaynaklanmýyor mu? Þu halde masum olmayan bizler ki alimler de bizler(masum olmayan insan)dendir.

Mutlak masumlar silsilesi(Allah, Cebrail, Muhammed-s.a.a)nden gelen ve gelenin de(Kitab-ý masum) mutlak olduðudur. Masum olmayan alimlerin, mutlak doðru hükümleri anlama(fýkh) yeteneðini nasýl elde edebileceði, tarihten günümüze hiçbir ilimle ispatlanmýþ deðil! Bu konu Ýmam Ali(a.s)’yi anlatýrken barýndýranýn barýnaný kapsayacaðý, barýnanýn barýndýraný kapsayamayacaðýnda da açýklandý. Bir örnekleme ile deðerlendirsek: Yüz(100) sayýsý, doksan dokuz(99)’u kapsayan(barýndýran)’dýr, doksan dokuz ise barýnandýr. Þu halde mutlak deðerler barýndýran olduðu için kemalet süreci yaþayan hiçbir canlý onu mutlak kapsayamaz.

Ýþte Velayet-i Fakih’e olmasý gereken mutlak itaat sorumluluðu, bizde bu þüpheyi kaldýracak yegane mercidir.
Bugün Allah adýna, din adýna, Ýslam adýna cihat adýna kim hangi cesaretle milyonlarý savaþ ve ölüm meydanlarýna gönderme yetkisini kendisinde buluyor? Bu üzücü durum hakikaten çok vahim tablolar içerdiði gibi kiþiye korkunç veballer de yükler.
Ýslam dünyasýnda onlarca, yüzlerce öncü olduðunu iddia edenler hangi hakla müslüman gençlerin hayatýyla oynama hakkýna sahiptir?(Hizbullah ve Hamas komutanlarýnýn konumu farklý!)
Denilebilir ki, ayný sorun Velayet-i Fakih içinde geçerli deðil mi? Elbette geçerli. Ýþte burada devreye yukarýda nakledilen ve ileriki sayfalarda da gelecek hadisler, konuyu daha açýklayýcý rol üstlenecektir.
Ýslam devleti kavramý, Ýslam Ýnkýlabý’ndan sonraki süreçte oluþan sistemdir. Var olan Ýslam devletini korumak ve onu savunmak, onu uðrunda gerektiðinde hayatý feda etmek, Velayet-i Fakih’e olan mutlak baðlýlýktan geçer!

Sýrat-ý müstakimin tekilliðine binaen, Velayet-i Fakih’in kuram ve eylemlerinden þüpheyi haklý bulmak din adýna itaati gerektirecek bir etkenin kalmamasýdýr.
Bütün dýþsal ve içsel eylem ve kuramlarýmýz, yani tavýr, durum, konum, sosyal olgular, içtimai, iktisadi ve ibadi, ameli, hukuki, zühd, takva, nefsi tezkiye ve uluslararasý siyaset sair sahalarda Velayet-i Fakih’in örnekliði ile öncü kabullenilmediðinde, yaþamýn herhangi bir boyutunda kesinlikle ’dallin’e düþmeyeceðimizin ve orada kalýnmayacaðýnýn delili nedir?

Velayet-i Fakih’in sadece ideolojik/siyasi olarak kabul edildiði iddia edilirse, giderilmesi gereken soru/n/lar oluþmaz mý istisnasýz, insanlýðýn ikiye ayrýldýðý bir dünyada(ya Habil’i ya da Kabil’i taraf)? Þu halde Marx ve Engel gibi düþünen bir sosyalistin, Bismarck veya Hanri Fort gibi yaþamasý, bir sosyalistin içine düþtüðü gülünç bir tabloyu ancak biz müslümanlar görebiliriz.

"Onlar bizlere,Velayet-i Fakih hizbi dedikleri zaman bizi aþaðýladýklarýný düþünüyorlar. Asla!.. Ben bugün buradan Velayet-i Fakih hizbinin bir ferdi olmaktan gurur duyduðumu ilan ediyorum. Fakih adil, Fakih alim, Fakih hakim, Fakih cesaretli, Fakih doðru sözlü ve Fakih samimidir.’’ (S. H.Nasullah)

Egemen Güçlerin Çöküþü:

Egemen güçlerin çöküþünde iki etken önemli rol oynar. Biri, mevcut egemen gücün zulüm ve adaletsizliðin sonucu, egemenlerin etkisinde olan diðer dünyanýn mensuplarýnýn baþkaldýrýsý ve kontrolden çýkýþý.Devrimlerin oluþma sebebi bu türdendir.
Nitekim ABD, Ýsrail ve Batý’nýn bütün hile ve entrikalarýna raðmen, Ýran milletinin sergilediði emsalsiz direniþ ve mücadele ile Þah’ýn kendi tabiri ile 2500 yýllýk þehinþahlýðýný tarih müzesine göndermesi gibi veya zulüm ve adaletsizlikten gýna gelen Fransýzlarýn 1789’da yaptýðý devrim gibi…

Diðeri ise, egemen gücün kontrolünde olan güç odaklarýnýn, kendi inisiyatifleri ile kontolden çýkarak, mevcut egemen gücü çöküþe hazýrlamasý ki, bu tür güçler bu çalýþmanýn dýþýnda kalmaktadýr. Ancak Türkiye’de bunun örneklerini bulmak mümkündür. Özellikle askeri cunta hareketleri, emri altýnda olduðunu iddia ettiði demokrat hükümetlere(!) ortalama on yýlda bir müdahalesi, konunun izahatý için yeterlidir.

Müslümanlar, asla ‘demokrasi þaklabanlarý’nýn oyununa gelmeyecek kadar aziz bir ümmettir. Gerçek hürriyet ve adalet gününün özlemini çeken ümmetin kendi deðerlerine dönmesinin kaçýnýlmazlýðý bir kez daha önemini belirtiyor.

Lübnan’da, Ýslam ümmetinin izzet ve þerefini yeniden ayaða kaldýrmak için kýyam eden bir avuç serbederan Hizbullahi gencin, özellikle Ýslami Ýnkilab’ýn zafere ulaþmasýndan kýsa bir süre sonra, Velayet-i Fakih’in uhdesinde1982’ den sonra yeniden yapýlanmaya giderek, bugün siyonizmin ve dünya müstekbirlerinin korkulu rüyasý haline gelmesinin sýrrý neydi?
Hizbullah, özellikle 1982’ den sonraki yeni yapýlanma döneminde ilk ideolojik ilkesini, belirlediðinde Hatt-ý Ýmam’ý olmazsa olmazý olarak belirlemesinin sýrrý neydi?.
Hatt-ý Ýmam; ne Doðu, ne Batý, tek yol Ýslam þiarýydý.
Bu þiar, emperyalizmin bütün þekillerine karþý çeþitli alanlarda yapýlanmaya gitmek, siyonizm ve emperyalizme karþý silahlý direniþin en temel vazgeçilmez hakký olduðunu kabul ettirdiði zorunlu cihattýr.
Hizbullah, Ýmam Humeyni'nin Ýslam âleminin düçar olduðu bütün belalarýn zulmün sömürünün kýsaca musibetlerin, emperyalistler ve özellikle Ýsrail ve ABD'nin baþýnýn altýndan çýktýðý düþüncesini kuþkusuz kabul eder ve bu hattý izler.
Hizbullah’ýn birinci temel ilkesi Velayet-i Fakih inancýndan kesinlikle ödün vermemektir.
Þu halde Ýslam dünyasýnýn Hatt-ý Ýmam’ý olanlarýn sönüklüðünün sebebi nedir?
Hizbullah ve Hamas’tan baþka Velayet-i Fakih’i inceleyemeyen Ýslami hareketlerin önündeki asli sorunlar nelerdir?

Ýslam dünyasýndaki iþgal ve sömürüye karþý ,müslüman milletlerin en gözde direniþ örgütü olan Hizbullah, Ortadoðu’daki yeni deðiþim sürecinin belirleyicisi olacaktýr. Yani asýl pandoranýn kutusunu Hizbullah açacak. Bu deðiþim sürecini hýzla ilerleten Ortadoðu treni'nin ilk ve son duraðý Hizbullah'ýn nihai eylemi olacaktýr. Bunu görmemezlik, sisli havada ava çýkmaya benzer. Ýslam Ýnkýlabý’nýn 30. yýl kutlamalarýyla, Ýran ve dünya müslümanlarýna sunduðu tamamen yerli kaynaklarýn ürettiði uydu armaðanýyla, Hizbullah daha da dinamik bir güç kazanacak ve böylece naif de olsa bazý ülkeler Ýran'dan yana tavýr takýnacaktýr. Buna paralel Ýran'ýn bölgesel tartýþýlmaz güç sezimi de etkili olacaktýr. BM sekreterinin siyonist Ýsrail aleynine kýsýtlý çýkýþý da bazý ülke yöneticilerine cesaret verir bir hava estirdi. Nitekim 2009 Davos Platformu’nda Türkiye baþbakanýnýn Ýsrail cumhurbaþkaný Þimon Peres’e karþý sözleri, arkaplanda farklý kanallara hizmet etme düþüncesini taþýyan endiþelere raðmen cesaret sergileyen türdendi.
Bush, 11 Eylül 2001’in akabinde hiçbir þey eskisi gibi olmayacak demiþti, ne var ki sözün ilk sahibi Bush deðildi; Ýmam Humeyni'nin Ýslam Ýnkilabý’nýn akabinde söyleyip de, Batý’nýn anladýðý; ancak Ýslam dünyasýnýn anlamakta zorlandýðý sözün tekrarýydý.

ÝmamHumeyni: "Bölge yeniden kendi dinamikleri ve aktörleri eliyle þekilleninceye kadar istikrar bozulmuþtur; hiçbir þey eskisi dibi olmayacak, büyük ve çalkantýlý bir döneme giriyoruz" demiþti.

Hizbullah’ýn Temmuz 2006 ve Hamasýn 22 günlük direniþin zaferle sonuçlanmasýndan sonra, gerçekten Ortadoðu’ da birçok ülkede rejimler köklü deðiþime uðrayacaktýr. Bölge halklarý süratle siyasal öz Ýslam'a akýn ediyor. Halihazýrda kaçýnýlmaz iki altanatif rejim var: Biri, malum Amerika demokrasi þaklabanlýðý, diðeri ise ‘’siyasal öz Ýslam’’ ideolojisi. Ancak bunlardan hangisinin kabul göreceðini, bölge halklarýnýn neye karar vereceðini kestirmek çok zor deðil. Ýþte Mýsýr, Ürdün, Suudi Arabistan ve sair ülkelerin korku çanlarýnýn baþlangýcý, Hizbullah’ ýn zaferi ile ecel terleri idiyse, Hamas’ýn zaferi ile sýtmaya tutulmalarý oldu. Özellikle Hizbullah’ýn tutumunu küçümsemek. Bir örnek olarak, ümmetin kraliçe arýsý görevini gören yegane mil Velayet-i Fakih’tir. Ýmam Humeyni’nin ‘’hiçbir þey eskisi gibi olmayacak’' sözü yeterli anlamamayý beraberinde getirir.
Ýmam Caferi Sadik (as)’ýn buyurduðu gibi: “Müminlerin birbirine sarýlmasý meleklerin birbirine sarýlmasýndan üstündür.”



Batý’nýn Demokrasi Þaklabanlýðý:

Demokrasi þaklabanlýðý adý altýnda sömürünün geçmiþ tarihine deðinmeden, bugünü deðerlendirelim.
Batýlý ülkeler ’’sömürünün ve zulmün kara pençesi’’ne düþürdükleri milletlerin gençlerinden birinci derecede korkmaktadýrlar. Zira gençlik kendi haline býrakýlýrsa kendi deðerlerine, kendi kültürüne, kendi öz inancýna dönüþ yapabilir.

Ve böylece kara pençelerini geçirdikleri ülkelerin gençliði, Batý’ya karþý yeniden kendisi olma mücadelesini baþlatabilir. Batýnýn örümcek aðý gibi bütün deðer ve zenginliklerini tarumar eden ellerini kýrabilir, sömürü hortumlarýný kesebilir ve onlarýn sahte özgürlük ve eþitlik kavramlarýnýn altýnda gerçekte kendilerini sömürmek için yatan yýlan zehri gibi öldürücü bir zihniyetin olduðunu keþfedebilir.

Ýþte bu tür hile ve desiselerin anlaþýlmamasý için Batý, sahte kahramanlar yetiþtirip sözde üçüncü dünya ülkeleri, gerçekte birinci dünya olan, zira medeniyetin, ilim ve irfanýn beþiði olan Afrika ve Asya kýtalarý, ya da geri kalmýþ dedikleri ülkelerin halklarý adýna mücadele verdirip onlarý özgürleþtirmek ve ’’Adalet kemerini kuþandýrmak’’ adýna kendi kahramanlarýný piyasaya sürerler. Elbette planýný uygularken, bu tür kahramanlarý kendisine düþmanmýþ gibi lanse ettirmeyi de ihmal etmezler!...

Haklarý gaspedilmiþ, yeraltý ve yerüstü bütün deðer ve zenginlikleri talan edilmiþ milletler ile arayýþ içinde olan milletlerin, zavallýlaþýp adeta köle halini almýþ mensuplarýna, en baþta da gençliðine, sahte kahramanlarýn sunduklarý hürriyet ve adalet sloganlarýna isteyerek/istemeyerek takýlýr. Uzun ve yorucu uðraþýlardan sonra tam oyun ve tuzaklar deþifre edilmek üzere iken, daha önceden hazýrlanan bir baþka planlarýný tekrar onlar adýna,baþka bir sahte kahramanla ayný sahnede bir baþka oyun adý ile sahnelerler. Batýnýn bu oyunu Asya ve Afrika’da dönme dolap gibi döner döner durur!

Demokrasi anlayýþý iþgal ve cinayet ise,Amerika demokrasisini vazgeçilmez kýstas olarak algýlayan zümrenin yaratýlýþ felsefesine dokunmadan devam edelim.Ancak þu soruyu da Asya ve Afrika demokrasisinin ’’Mutlak Havarileri’’ne sormadan geçmeyelim. “Liberal”, “muhafazakar”, “çoðulcu”, “parlementer”, “temsili”, “sosyal” gibi düzinelerce çeþitleri adýna kim, ne kadar ekmek parasý kazanýyorlar? Ve Bu deðerlerden hangisi hangi ilahýnýzýn mutlak deðeridir? Elbette cevap verecek kadar da saf deðiller.

Özellikle ABD þeytanýnýn demokrasi ve özgürlük safsatasýný deðrelendiren Noam Chomsky der ki:’’Beþinci Özgürlüðü ön planda tutan, diðer özgürlüklere ancak Beþinci Özgürlüðe zarar vermedikleri sürece yaþama hakký tanýyan programlarýn hayata geçirebilmesi için devlet yalan üzerine, aldatmaca üzerine, hile üzerine dayalý bir yapý oluþturma durumunda kalmaktadýr. Bunun için ideolojik kurumlarla iþbirliðine gitmektedir. Ülke içinde gelir ve güç dengelerinin oluþturulmasýnda, serbest pazar fikrinin iþleyiþ tarzýnda devletin bu politikasýnýn izlerini açýkca görmek mümkündür.’’

ABD ve Batý dünyasý demokrasi þaklabanlýðý adýna dünyaya zorla dayatýp kabul ettirmek istedikleri ve kendilerince halkýn ’’necat gemisi’’ kabul ettikleri sözde demokrasilerinin temel kýstaslarý,

1- Konuþma (fikir) özgürlüðü

2- Ýnanç özgürlüðü

3- Eylem özgürlüðü

4- Temel ihtiyaç özgürlüðü

olmak üzere ’’dört ana ilke’’den oluþur.
Ve devamla derler ki: “Dünya halklarý hangi kültür, inanç ve medeniyetten olurlarsa olsunlar, istisnasýz bu nimetten faydalanma lütfuna ermeliler! Þayet demokrasi nimetinin kutsallýðýný idrak edecek bilinç seviyesine ermemiþ derecede ataerkil iseler, o zaman da zorla ve ’gerekirse silah gücü ile bu nimet dayatýlmalý!”


Peki bu deðerler insanlara doðuþtan Ýlahi bir lütuf olarak yaratýcý tarafýndan, inançlý/inançsýz verilmiþ haklar deðil midir ki, demokrasi adýna yeni bir etiketle ve lütuf olarak piyasaya sürülüyor?
Bir de kendilerine ve yandaþlarýna ait özel statüsü bulunan beþinci ilkeleri daha var ki, onu da onlardan dinleyelim.


Yine Noam Chomsky der ki:’’Beþinci Özgürlük nedir diye, soracak olursanýz Beþinci Özgürlük; soyma, sömürme ve hüküm altýna alma ve sonuç alabilmek için her türlü güce baþvurma özgürlüðüdür.’’

Bundan daha da ilginç olaný þudur ki, Batýlý bir müsteþrik olan Noam Chomsky bunlarý itiraf edecek kadar cesaret sahibi bir düþünür, müslümanlarýn ’’sözde sorumlu aydýnlarýndan daha cesaretli bir tavýr daha açýk bir eda ile düþüncelerini ortaya koymaktadýr.
Ýslamýn sorumlu aydýnlarýndan daha cesaretli evet. Elbette ABD’nin bu cümleden Batý’nýn çirkin politikasýný ve çarkýnýn nasýl döndüðünü hangi sade dille anlattýðýný gerçek sorunluluk sahibi olan müslüman sorumlularýn varlýðý da inkar edilemez; ancak bu oran ne kadar ve yeterli mi?

Chomsky devamla derki: ’’Beþinci Özgürlük soyma, sömürme ve hüküm altýna alma ve sonuç alabilmek için her türlü güce baþvurma özgürlüðüdür. (Kimin için bu özgürlük elbette bilmiyor deðiliz!). Bizlere rehberlik eden yol deðiþtirme ilkesi ile uyumlu olmak üzere geçmiþin olaylarýn bizim milli gayemizin hoþ olmaktan çok, nahoþ anlarýný yansýtmakta olduðunu kabul etmemiz daha uygun olacaktýr. Ne yazýk ki, artýk her þey deðiþmiþtir. Yalan, deðiþen hiçbir þey yoktur. Geleneksel kurbanlarýmýz dün yaþanan korkunç olaylarý bugün de bir eksiksiz yaþamaktadýrlar. Biz onlarýn sýrtlarýndaki kamburlarýyýzdýr ve onlar bu beladan hala kurtulabilmiþ deðiller. Üstelik bir de bizim medeni, gayrisinin vahþi olduðu yolundaki iddialarýmýzý dinlemek mecburiyetindedirler. Ýþlenen her türlü cinayet ne denli vahþiyane ve ne kadar barbarca olursa olsun, bizim entelektüel kültürümüzün b o y a c ý (Mazlum milletlerin sinesine yerleþtirdikleri yerli uþaklarý kendi rengine boyayarak plaza ve ýlýmlý medyada satýþa sunar) dükkanýnda süslenip-püslenip gelinlik kýz görüntüsü kazanabilmektedir.’’ Evet parentez içindeki cümleler hariç Chomsky’den aynen aktarýldý.

Acaba Chomsky gibi bir müsteþrik politikacý ve Batý’nýn gözde düþünürlerinden biri olan bu þahýs neden bu denli ’’açýk ti’o’’ veriyor veya vermesi bizce normal mi? Yani Chomsky gerçekten ezilenlerin safýnda yer aldýðýndan ötürü mü aleni olarak kendi düzeninin kirli çamaþýrý sayýlan ABD’nin Beþinci Özgürlüðünü deþifre ediyor?

Ýlginç! Sanki Chomsky sömürünün altýnda inim inim inleyen mazlum milletlerin kurtarýcý havarisi Mesih’i nefha olmuþ! Oysa ayný Chomsky sahip olduðu milyon dolarlar sermayesini sömürülen Mazlum milletlerin alýn terinden devþirmiþ
ve terörist Ýsrail rejimi için ömrünü harcamaktan çekinmemiþ Yahudi bir þahýstýr. Öyle ise iþin içinde baþka bir iþ daha var.
Evet Þeytan’ýn Musa’yý Tevhid’e davet ediþi gibi bir þeytanlýðý var da ondan ötürü bir kýsým mahremlerini açýyor! Zira onlar(küfür) ayný kumaþýn bezi ve tek taraðýn diþleridir.

Ama üzerinde düþünülmesi gereken tarafý þu ki, mazlumlarýn ve zavallýlarýn önüne sunulan ’’barby’’ güzelliðindeki yapmacýk oyunlarla dini, kültürü, medeniyeti ve algýdaki farklýlýðýna raðmen…

Bir baþka müsteþrik tarihçinin, “ Yaþayabilmemiz ancak militan bir tavýr takýnmamýzla mümkündür. Disiplin her güçlü ordunun temel direðini oluþturur.“ sözleri acaba Ýslam’ýn

“Allah yolunda mücadele edin“ ve “inancýnýzýn size yükledikleri ile hayatýnýzý düzenleyin“ öðretisinden farklý bir þey mi söylüyor? Ýlahi önderlerimizin öðretilerinde “siz söyleyene deðil söylenene bakýn“ ikazý bize sözü edilen prensipleri kabul etmememizi mi gerektirir?

Söz konusu cümledeki en çarpýcý kelimeler:
‘’Militan’’
‘’Disiplin’’
ve ‘’Ordu’’dur.

Bunlarýn Ýslami açýlýmý ise:
‘’Mücahid’’
‘’Cihad-ý Ekber’’
‘’Velayet ümmeti’’dir.
Buyrun Allah aþkýn acaba suçlu biz miyiz, düþman mý? 1400 yýl önce bize sunulan ilahi kurtuluþ reçetesini Batý uyguluyor. Bizse ne aradýðýmýzý hala biliyor deðiliz.
Batýnýn Çirkin Yüzü:
Onlarýn olsun demokrasileri, özgürlükleri ve insan haklarý. Kaldý ki, bunlar kendi söylediklerine de sadýk deðiller.

Batý, mazlum milletlere özellikle Filistin, Afganistan, Irak ve ümmetin tamamý aktif mücadeleden baþka bir dilden anlamaz dedirtecek kadar vahþileþti. Neden?
Uzakdoðu Ýslam’ý (Endonezya, Malezya gibi) þu an için Batý’ya tehdit dýþý Ýslam’ýn etkisinde, Batý’ya göbek baðý ile baðlý olduðundan ötürü Batý pek rahtsýz olmuyor veya kendi kuklalarý Batýlýlarý aratmayýp, þeyhlerine de kör kalabiliyorlar!
Ýslami aydýnlar sömürge ve Batý emperyalizmine karþý koymak yerine ’’Kelami ve Mezhebi’’ tartýþmalarý ya da ’’mensubiyet’’ olmaktan daha öncelikleri olan konularda tartýþa dursun…
Örneðin Türkiye’de ’’Hýra daðý kadar Müslüman, Tanrý daðý kadar Türk’’ sentez morfini ile uzlaþmayan halk, Ýslam’a duyulan ihtiyaçla inançlar yeniden þekillensin, tekrar tekrar yeni Ýslam versiyonlarý gündeme getiriliyor. Radikal, ýlýmlý, tasavvufi, envai çeþitleri seçme beðen seç, Bor’un pazarýndan farksýz!
Neden tarihin levhalarýna sýkýþtýrýlmýþ ilahi þahsiyetlerin manevi kiþilikleri ve getirdikleri, bir halkýn karekterinde hayat bulmasý dünyaya yansýyan sonucu vermez diye yaygaralar kopartýlýyor?

Neden geçmiþte Ýslam coðrafyalarýnýn haritasýnda pervasýzca yapýlan manüpülasyonlar sonucu oluþan sýnýrlar, bugün Lübnan ve Filistin’de þekillendirenlerin ummadýklarý bir farklýlýkla þekillenecek safhaya geldi?

Þekillenen yeni sýnýrlar jeolojik kývrýmlardan ziyade, ideolojik bir oluþumun öncüsü olan ’’siyasal Ýslam’ýn vurucu üssü’’ olan evrensel diriliþtir.

Neden bugün evrensel Ýslami hareketler dönüþü olmayan bir rotaya girmiþ ve
’’tarih treni’’ olanca hýzýyla hedefine yol almakta iken, trenin bir vagonu olmasý gereken Türkiye hala o senaryolardan kurtulamamýþ. Laik kesimin irtica hezeyanlarý kulaklarý çýnlatadursun, onlardan daha önce hafif Ýslamcýlarýn yeni Ortadoðu’ya sunacaklarý yeni Ýslam’larý varken…
Müslümanlar Neden Korkuyor?

Tarihte Ýslam ordularý dönemin en büyük ordusuna sahip Sasani Ýmparatorluðu’nun sýnýrlarýna dayandýðýnda Sasani Ýmparatoru Yezdicerd’in, Ýslam ordusu elçilerine,”Ne istiyorsunuz?
‘’Eðer açsanýz sizi doyuralým,istediðinizi verelim.
Deðilse, sizin gibi zavallýlarla savaþmak þanýmýza yakýþmaz dönün gidin’’ anlamýndaki sözüne karþýlýk Ýslam ordusunun temsilcileri ise,
‘’ Biz, müslümanlarýz. Yeryüzünde mazlumlar üzerindeki zulmü yoketmek ve Allah’ýn dinini ikame etmek için geldik.” demeleri ne kadar da anlamlýydý!



Ayný dinin takipçileri bugünün Müslümanlarý, Amerika, Ýsrail ve Batý dünyasýnýn Ýslam dünyasýna ve özellikle Ýslam dünyasýnýn izzet ve þerefi konumundaki Ýslami Ýran’a savaþ açacak, Hizbullah’ýn silahlarýný toplatacak, Hamas devre dýþý kalacak, demesi anlaþýlýr gibi deðil.

Oysa korku paranoyasý taþýyanlarýn kiþilik sorununun olduðunu, bir milletin en amansýz cellladý korku pisikolojisinin olduðunu, bugünkü modern týp açýklamalarý televizyonlarda sevgiliyi kaybetmenin histerik depresyonu olarak deðerlendiren alimleri ne oldu acaba, Sasani tarihini bilmiyor musunuz?

21. yüzyýlýn ilk çeyreðindeki savaþ versiyonlarýný deðerlendirdiðimizde karþýmýza çýkan tablo siyasi, psikolojik, ekonomik, sosyolojik, kültürel kýsaca simetrik ve asimetrik sair etkinlikleri ile ABD, Ýsrail ve Batý dünyasý, son iki asýrdan itibaren ve en önemlisi de 1979'dan bugüne kadar zaten bu savaþ türlerini sürdürüyor.

Bizim genellikle savaþ kavramýndan anladýðýmýz, askeri operasyonlu sýcak çatýþma, daðlarý bombalama veya korku imparatorluðunun asit kuyularýdýr.
1980-1988 Ýran ve Irak savaþý ile Irak'ýn þahsýnda baþta ABD, SSCB, Ýngiltere, Ýsviçre Almanya, Fransa, Ýtalya, Hollanda ve daha bilinen (toplam 17 ülke Irak’a kimyasal silah yardýmý yapmýþtýr)nice ülkeler kimyasal silahlar dahil en geliþmiþ modern ve teknik silahlarla Saddam’a sýnýrsýz destek verdiler. Hepsinin bir amacý vardý Huseyn’i bir kez daha Kerbela’ da katletmek. Kerbela Irak’ta deðildi artýk, mekan deðiþmiþti. Þu halde Ýslam’ýn elleri, ayaklarý çapraz kesilmeliydi.Sihri bozmanýn cezasýdýydý bu.

Ýran’ýn daha býyýklarý terlememiþ taze fidanlarýnýn üstüne kimyasal ölüm bombalarý yaðdýrýlmalýydý. Bizler de Saddam’ýn zaferine amin dualarýyla görkemli mabedlerde amin demeliydik!

Evet korkunç bir suç iþlenmiþti. Kerbela’da düþen bayraðý kaldýrmanýn bedeliydi bu.
Bu bayraðý göndere çekmenin affedilen bir yaný olamazdý! Ýþte bu bayraðýn yeniden dikilmesindeki en önemli dinamik etken neydi, býyýklarý terlememiþ o gencecik fidanlarýn gönlünü onlardan çalan Velayet deðil miydi? ABD ve Batý bu felsefenin yalnýzca Ýran coðrafyasýna sýkýþtýrýlýp kalmayacaðýný çok iyi biliyordu.
Biliyordu, biliyordu...

Tarih sayfasýna ilk adým atan hemen bütün haklý mücadeleler, ilk ortaya çýktýklarýnda, zamanýn zar.zor ve tezvirleri bu çýkýþlarý sorgusuz sualsiz illegal kabul etmiþ ve aleyhte amansýz bir mücadele vermiþlerdir.
Musa'nýn Firavun'a, Ýsa'nýn hahamlara ve Roma'ya, Ýslam peygamberi(s.a.a)'nin mesajýný sunduðunda, dönemin Ekabirleri, Yahudi hahamlar, Bizans ve daha nice örnekleri, bunlarý da geçelim, Ali’nin suçu neydi?
Muaviye, Ali’nin þehadetinden sonra Kufelileri toplayýp açýktan dememiþ miydi? Ey Kufe halký! Ben sizinle namaz kýlasýnýz veye zekatý veresiniz diye savaþmadým. Siz bunlarý zaten yapýyorsunuz. Ben....?

Ýslam Devrimi’nin hemen akabinde küfür alemi geçmiþte Mekke müþriklerinin yaptýklarýndan elde ettikleri tecrübelerden faydalanarak, söz konusu nazenin gülleri soldurmayý umuyordu.
Onlara göre bu ilahi ilhamlý devrim ateþi, dünyanýn diðer bölgelerine sýçramadan mutlaka ve mutlaka, yerinde söndürlmeliydi.

Hürriyet ve Adaletin Tarihi Akibeti:

Hürriyet ve adalet arayýþý, serüven yeryüzündeki ilk insanla baþlar; tarihin sonuna kadar da gidecektir. Nihayet bu iki kavram tarihi sonlandýracak. Söz konusu ikili ayrýlmaz kavram, belirli bir fert, toplum ya da coðrafya için sunulmasý pek fazla önem arz etmez. Elbette bulunduklarý yer için belirli bir tehlike ve tehdittirler.

Ancak ayaða kalkmýþ bu tür ilahi hareketlerin felsefesinde coðrafyalar ve ýrklar üstü temel deðerler varsa ki, bu da olgun anlamda ancak Ýlahi orijinal mesajlarda olur. Ýþte bu noktada mevcut yeryüzünün bütün ideologlarý tarafýndan alternatifsiz potansiyel tehdit olarak algýlanýr. Zira olasý baþarýda yerine koyacaklarý hiçbir felsefe ve ...izm’leri kalmaz, bunun ne manaya geldiðini, anlamýný çok iyi bilen ‘’saltcý’’lar, mensubu olduklarý rejimler vasýtasý ile harekete geçerek tedrici veya bütünsel imha eylemine giriþmek zorundadýr.

Eski Yöntemler

Ýzolasyon (abluka):
Ýslam peygamberi kutlu mesajýný sunduðu (Mekke'lilerin fikri ve ruhi kuraklýk) dönemde karþýlaþtýðý ilk olumsuz eylemdir. Nihayet mesajýn birey ve kitle tarafýndan algýlanmamasý için öyle ki kulaklarý týkatma politikasý izlenmiþtir. Olmadý, ideolojinin ilkleri ve öncü kadro iþkence ve imhasý,ambargo olmadý,baþka bir yöntem nihayet hiç bir kural tanýmadan kendi alanýnda bütün tedbirlere yönelir. Öncü(Resul)‘nün kendisine faili meçhul cinayet; ama tutmaz.

Manipülasyon (Baþkalaþtýrma):
Mekke'nin ulularý birinci aþamadaki önlem ve savunma stratejilerinin baþarýya ulaþamadýðý þöyle dursun belki kutlu mesaja olan ilgiyi daha da artýrdýðýný fark etmiþlerdi, o halde yeni bir metod denenmelidir. Gerekli bütün önlemler alýnýr ve uygulanýr. Edebiyat, þiir, çeþitli fikri etkinliklerle kutsal mesaja alternatif arayýþý… Hayýr hayýr, çözüm bulunmuþtur." Ýkili Tanrý metodu!"
Sonuç: 6 Ayet ile(Kafirun)son bulur!

Toplu Ýmha (Sýcak Savaþlar):
Ýslam peygamberi ve kutlu mesajýna karþý baþlatýlan ciddi imha eylemleri: Bedr,Hendek, Uhud ve...Sonuç: Mekke,Kayzer ve Kisra'nýn sonu!


Yeni dönemde de farklý deðil:
Ýzolasyon,manipülasyon ve toplu imhayý birlikte uygula, daha zekice!

Ne var ki, yeni ve tek dünya düzeni öncüleri, eski seleflerinden daha akýllý hareket etmesini biliyor, hem seleflerinin tarihlerini çok iyi tahlil etmiþ ve onlarýn geçmiþteki hatalarýndan yüklü bir tecrübe elde etmiþlerdir.

Ýslam Ýnkýlabý’nýn ilk yýllarýnda dünya dengesini saðlayan güçler eskinin yenisi olan mesajin tehdidini algýlamada gecikmemiþlerdi!

Ve istisnasýz dünya medyasý bu görevi üstlenerek temiz akýl ve fýtrat sahipleri ve kitlelerine hitap eden bu mesajý yerine ulaþýlmamasý için en olunmadýk seviyesiz eylem ve propagandalara giriþmiþ. Öyle ki bazý milletlerin binlerce yýllýk geçmiþleri ile itham etmiþler.Þu halde itham edenlerin de ayný geçmiþleri olduðu unutulmamalýyýz.





2006 Ýsrail-Hizbullah Savaþý’nda da durum farklý deðildi. Siyonist Yahudilerden önce bu necis Hizbullah temizlenmeli diyen Peygamber Üniversitesinin aðýr alimi Hacý babam. Arada bir diðerini de ihmal etmiyor!
Medine ve Moskova ya da Medine ve Washington menþeli bir bileþkeyi din olgusu adýna seçmesi, Ýslami toplumlarýn en tabii hakkýdýr.
Nitekim ýlýmlý Ýslam ya da yeni Ýslamcýlar denilen iç ve dýþtaki etkenler, hemen devreye girmiþ, üstüne düþeni gönül rahatlýðý ile yapmanýn verdiði haklý gururu taþýmanýn vediði onurunu ‘’Velayet-i Fakih modeli, ucube bir iktidar modeli üretti’’ baþlýðý ile yerli ’’wal stret’’te, atbaþý kalem oynatýlsýn, kalemin Rabbi adýna!

Ve bu seçime itiraz, sözkonusu bile deðildir. Nitekim Ýslam Ýnkýlabý’nýn demokrasiye kaydý kayacak, terennümleri yýllarca dünyanýn dört bir köþesinde raksetti. Bu terennümün siyasal Ýslam açýsýndan anlamý iyi bilenler için Ý. Huseyin'in Yezid'in önerisini kabul edip dilediði bir yerde ömrünün sonuna kadar rahat(?) bir hayat sürmesi ile eþdeðer idi. Elbette daha farklý boyutlarda da tezler, antitezler hatta sentezler geliþtirildi ve uygulamaya konulmak istendi.Peki Velayet ile ne alakasý var?

Ortadoðu'ya yönelik çözümler bugüne kadar hep Batý dünyasýndan gelirdi. Özellikle Irak, Filistin, Lübnan ve diðer ülkelere. Çözümü kendisinin olan, ama daha tam keþfedememiþ öz deðerleri ile kendi yörüngesine oturmak isteyen ve isminin dahi Batýlý politikacýlar tarafýndan verilen bir Ortadoðu...

Evet bugün onlarýn tabiri ile Ortadoðu halklarý, Velayet-i Fakihin felsefesini ve hedeflerini çok iyi anlamýþ ve dinamiðini harekete geçirmiþ, Ýslami halklar bunu baþarmak zorunda, baþka bir alternatif de yok. “Ya Ölüm ya Ýstiklal” konumunda olan bir dönemin arefesinde…


Þu Halde ABD ve Batý’nýn Ne Kaybý Var?

ABD ve Batý dünyasýn kaybý, ekonomik kayýptan öte Ortadoðu’nun kendi sorunlarýný Velayet-i Fakih’le halletmesinin ötesinde farklý bir mecraya taþýnacaðýný görmesinde yatýyor. Yani Velayet-i Fakih Batý politikasýnda kozmik ve evrensel bir tehlikeyi beraberinde taþýyordu. Mikro(küçük) ya da bölgesel olan bu çözüm Makro(büyük)'laþýrsa, varýp gerisini onlardan önce siz düþünün, neden? Ortadoðu ve Ýslam dünyasýndan ziyade Batý da Ýslam’a teslim olur da ondan…
Sonuç eskisi ile yine ayný oldu. Yani dünün Hicazý’ndaki Ýslam çýkýþý ile nasýl ki yirmi üç yýllýk gibi kýsa bir zamanda yerle bir olan iki imparatorluðun akýbetini çok iyi bilen Batý, bugün de Rusya’nýn çöküþünden sonra sýranýn kendisinde olduðunu çok iyi görüyor ve de biliyor.
Bu konuda düþünce, idrak ve aklýn us vurma yetisi, ilahi adaletin taksimi gereði kiþioðlu arasýnda eþit orantýlýlýðý gerektirir. Ve ilahi adalet burada inançlý inançsýz fark gözetmez.
En son ilahi risalet olan Ýslam dini diðer dinlerden birçok imtiyaz ve özelliklerle ayrýlmýþtýr. Sözkonusu imtiyazlarýn en barizi bu ilahi dinin mesajýný içeren Kitabullah’ýn mutlak yaratýcý tarafýndan korunmasý müjdesidir. Belki de bundan ötürü Resulü Ekrem(s.a.a) kendisinden sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceðini müjdelemiþti. Baþka bir ifade ile Resulullah(s.a.a)’tan sonra nebiler gönderilmedi.
Ancak korunmanýn mutlak oluþunu diðer semavi risaletler için söylemek imkansýzdýr. Diðer semavi risaletlerde tahriften öte kitaplar dahi zayidir. Ýslam ümmeti için Kitabullah’ýn tahrif edilmeksizin elde olmasý büyük bir bahtiyarlýk ve ilahi nimettir. Ümmetin vahdeti için en temel zaruri ihtiyaçlardan biridir Kitabullah’ýn tahrif edilmeden bugüne dek ulaþmasý.
Ýslam dinini bütünsel olarak bünyasinde barýndýran Ýlahi risalet, kendisinin diðer Ýlahi dinlerden ayrýldýðý asýl önemli noktalardan biri de, evrensel Ýslam devletinin, toplumunun ve yapýsýnýn kurulmasý için gerekli bütün ezelliklere sahip oluþudur. Nitekim diðer ilahi dinler bölgesel yahut kabilesel olarak kalmýþlardý.

Toplumlarýn saðlam bir bünyeye sahip olabilmesi, ayakta durabilmesi ve deðerlerini koruyabilmesi için yani Hakk’ýn ilahi emirlerinin ikame edilmesi ve insanlar arasýnda adaletin uygulanmasý için Velayet olmazsa olmazlardandýr.
Hak ve adalet kavramlarý objektif kavramlar olup bütün insanlýk ailesi için gerekli olan kýstaslara haizdir. Bu kutsal terimler insanoðlunun kendi nefsi çýkarlarý doðrultusunda içini dolduracaklarý kavramlar olmaktan çok yücedirler.
Þayet bu imkan dahilinde olsaydý, fert ve toplumlar kendilerine göre yorumlar ve keþmekeþlik oluþurdu. Nitekim bugün insanlýðýn büyük çoðunluðunu çektiði çile ve ýstýrap bu sorundan kaynaklanmaktadýr. Beþeri bütün ideolojiler hak ve adalet kavramlarýna taraflý yorumlar yükleyerek güçlünün yanýnda yer amayý yeðler bir anlayýþý insanlýk için normal karþýlar olmuþtur.

Hükmü ikame etme çaðrýsý sadece son ilahi risalete has deðildir. Ýnsanlar arasýnda hükmedebilmek için diðer semavi risaletlerde nebiler görevlendirilirken, Ýslam dini bir an dahi olsa nefsin arzularýna maruz kalan ümmetin idarecilerinin eline býrakýlmasý hiç insafa sýðar mý?
Bir taraftan Þeriat-i Muhammedi’nin diðer risaletlerden bazý noktalarda ayrýldýðýný söyleyeceðiz, diðer tarafan ise Velayet(sevk ve idare)’te heva ve hevesine uyabilecek insanlara býrakýlabileceðini düþünmek… Bu konu teori olarak belki tartýþýlabilir. Ancak, konunun hassasiyeti, pratik sahada eylemleþmesi maalesef kabul edilemez.
Aziz Ýslam tarihi, kýrmýzý þehadet çizgisi tarihidir. Mazlumlarýn kanlarýndan ve kafataslarýndan yapýlan kaleler, en aziz kiþilerin bedenleri üzerinde koþturulan atlar masum kadýn ve altý aylýk çocuklarýn kanýný dahi mübah gören zülüm ve zer üstüne kurulan saltanat saraylarý bunun en açýk delilidir.
Peygamberlerin amaçlarýndan birisi de hiç þüphesiz Ýslami toplumu ve Ýslam’ý korumalarýdýr. Nitekim Adem(a.s)’den kýyamete kadar, Allah katýndan gönderilen bütün dinler özü itibarý ile Ýslam’dýr.
Yüce Ýslam dini kýyamete kadar insanlar arasýnda hakkýn ve adaletin ikame edilmesini istemektedir. Bundan dolayý Resulü Ekrem(s.a.a)’den sonra Ýmamlarýn görevlendirilmesi ve 12. Ýmam Mehdi(as)’nin gaybetinde Velayet-i Fakih mercii ile hak ve adaletin tesisi zaruridir. Bir kez daha anlaþýlmþtýr ki masum imamlarýn velayeti mutlaktýr ve naiblik olarak o(Mehdi)’nun zuhuruna dek, sorumluluðunu üstlenen Velayet-i Fakih merciide vekaleten o kutlu hazreti temsil ettiðinden, itaat mutlaktýr. Temenni odur ki, Rahman Ýslam ümmetini vahdette birleþtirsin.

Ýslam Devrimi, Ebuzeri Kiþiliklerce Oluþtu

Yeryüzünde, Ebûzer'den daha doðru sözlü birisi yoktur." Hadisi kiþioðlunun maneviyatý ve kiþiliðinin dýþa yansýmasý, o'nun madde ile olan iliþkisindeki orantýlýðý da belirler!
Ýmam Humeyni’nin öndeliðinde oluþan Ýslam Ýnkýlabý’ndaki zaferin en önemli etkenlerinden birisi de hiç þüphe yok ki devrimci kiþiliklerce desteklenmesi idi. Nitekim tarihteki bütün devrimlerde ve bu tür hareketlerde o devrimi özümsemiþ onun felsefesi ile bütünleþmiþ kadro ve kitlelere ihtiyaç duyulmuþtur. Resulü Ekrem’in Medine-i fazýlasýndaki öncü kadrolar bu cümledendir. Ne yazýk ki bu konudada yeterli çalýþmalar yapýlmamýþtýr. Yani bir devrimin oluþabilmesi için ilk etapta öncü kadro yetiþtirebilmeyi ilke edinebilmektir. Tarihi açýdan Ýnkilab’ýn 30. yýlýný kutladýðý bir zaman dilimine ulaþtýðýmýz söylenebilir ancak yeterli tecrübelerden eksik kalmýþ bir ümmet hareketliliði sözkonusu.

Açalým:
Ýmam Humeyni’nin hayatýný inceleyenler bilirler, karþýlaþacaklarý ilk ilkenin Ýmam’ýn yapmak istediði devrim için ilk nereden baþlamasý gerektiði mükemmel tespitinde yatar.

Ýmam, peygaberin Mekke teblið dönemini çok iyi inceleyerek ondan gereken dersi çýkarmayý baþarabilmiþtir. Bunun ilk prensibi, yeterli kadro eleman olmayýþýnda olduðunu, mevcut kadrolarýn ise çeþitli fikirler etrafýnda farklý görüþler sunan ve amaç, hedef birlikteliðinin olmadýðý tespitinde yatar.

Bu cümleden, Ebuzer'in kiþisel devrimci eylemlerine daha bir ivme kazandýrmasýna sebep olan olaylarýn geliþtiði yer ve zamandan bazý anekdotlarý inceleyen insaf sahibi her müslüman Ýran Ýnkýlabý’nýn aðýr geçiþ sürecinin dönemin Yezidi olan Þah’a karþý zamanýn Ebuzeri düþünce ve kimliðine bürünen muvahidlerin mücadelesi ve bu uðurda çektikleri çile iþkence ile verdikleri canlarý bu devrimcilerin içinde bulunduðu dönemi kýsmi de olsa anýmsayýp, anlamaya çalýþalým.


Þam valisi olarak atanan Muaviye bin Ebu Sufyan'ýn, Ýslam kuvvetleri tarafýndan elde edilen fey ve ganimetleri, kendi þahsi çýkarlarý için kullanmasýndan dolayý Þam'da sürgünde olan Ebu Zer tarafýndan kýnanarak halký Muaviye'ye karþý kýþkýrtmasý ile Muaviye'nin, fey ve ganimetlerdeki tasarruf haklýlýðýný ýspatlamak için Ebuzer'e; ''Biz Allah'ýn kullarý deðil miyiz?'' sözüne karþýlýk Ebuzer'in; ''Tabii ki Allah'ýn kulusun ama Allah'ýný unutan bir kulsun. Kadehlerin artmýþ ve yemeklerin fazlalaþmýþ, mutfaðýnda kaç çeþit yemek piþiyor söyler misin Muaviye?'' diye karþýlýk vermesini Þah dönemindeki adaletsizliklerle ne denli örtüþtüðünü görmek o dönemde yaþamayý gerektirmezdi. Günümüze kadar ulaþan binlerce materyaller konu için yeterli bilgi birikimini rahatlýkla sunacak kadardýr.
Halife adýna(!) Ebuzer'in Rebeze çölüne sürgün edilmesini isteyen Ebu Sufyan'ýn verdiði kararýn haberini alan Ebu Zer, Ali'nin yanýna giderek söylediði: ''Ya Ali! Benim Ebu Zer, senin ve benim hayatýmý bu cahil insanlar nasýl da mahvettiler. Beni tekrar þehirden sürgün ediyorlar.'' demesi ile inkýlabýn öncü kadrolarý olan nezih þahýslarýnda yine Þah tarafýndan ya zindan, iþkence, çile, sürgün ya da þehid edilmesi ile olan benzerlikler, göstermektedir ki Velayet-i Fakih’in kopuksuzluðu ile Ýslam’ýn kaynaklarýndan beslenme geleneði arasýndaki iliþki ne denli zorunlu bir baðdýr.


Peygamberden sonra tahrip edilen gerçek ümmet anlayýþi ile zedelenen toplumsal müminlik kimliðinin yeniden teþekkül ve ihyasý için çaba sarf eden o günü Ebuzer’i ile inkýlaba zemin hazýrlayan Ýranlý muvahhidlerin eylemleri ve ilginç çýkýþlarý arasýndaki benzerlik, imanýnýn parametresi olarak günün hükümetini meþru görmeyen, “Evinde ekmek olmadýðý halde kýnýndan sýyrýlmýþ kýlýcýyla baþkaldýrmayan adama þaþarým” diyen devrimci ruhu aradan geçen on dört yüzyýla raðmen ayný coþkunlukla baðrýnda taþýyan Ýranlý aziz mücahidler ve tabii ki hepsinden önemli olan Velayet-i Fakih’i temsil eden ariflerin piri Ýmam Humeyni…
Ýslam dünyasýna hakim olan zamanýn Muaviye’lerine göre, bu mücahidlerin ve Ýmam Humeyni’nin giriþimleri Ýslam toplumuna zarar veren, ümmet arasýna tefrika koyan, meþru hükümete asi olan, adaleti kendi reyince yorumlayan, peygamberin ümmetinin bir kýsmýnýn kabul ettiði Sultanlýk ve Ceberrutluk sistemlerine saldýrganlýk cürretinde bulunan ve Arap’tan kabul edilmeyen bu yabancýlar topluluðu...

Halifenin veziri konumundaki Mervan'ýn olduðu bir dönem ve tüm çabalara raðmen Ebu Zer'i Rebeze çölüne sürgün kararýný veren halifenin fetvasýnýn geçerliliðini Ebu Zer'e refakatlýk yaparak iptal eden Ýmam Ali(a.s)'nin ortaya koyduðu tavýr ile Ýmam Humeyni’nin ortaya koyduðu tavýr arasýndaki benzerliði anlamak için yine tarihi Velayet zincirinin kopuksuzluðunun ne derece elzem olduðunu bilmekten geçmez mi?

Her halûkarda öyle ya da böyle, bu tür hareketlerde nihai sonucu tarihteki mümtaz þahsiyetlerin üstlendiði misyonunun muðlaklaþmasýna ve toplumun elde etmek istediði gerçek mesaja ulaþmamak için din adýna ahkamlar her daim kesilir.
Bunun tabii sonucu olarak, Ýslam toplumunun kendi zamanýný yakalayamama, sorumluluðunu anlayamama, manevi ve maddi sermaye kaybýna yol açacaðýný bilen günün Haman’larý, Karun’larý ile onlarýn koltuk deðneði haline gelmiþ zavallý bir ümmet...

Bu konular bilinmemeli!

Tarihin bize ulaþtýrmak istediði olaylarýn bütününe ulaþamamak elbette eksiklik deðildi. Ancak Ýslam Tarihi’nde mümtaz bir kiþilik olarak hak ettiði konumu kazanan Ebu Zer hakkýnda söyleyecek sözü olanlarýn bu kiþilikten ilhamýný alma metodlarýndan habersiz kalmasý, ya tarihten gerekli olan hisseyi alamamak ya da tarihi kendi isteði doðrultusunda yorumlamasý olarak anlaþýlmalýydý.
Bu konuda söylenecek son söz: Maceraperest ernesto Che Guvera reklamlarýný yapsýn müslüman aðýr ve entel abiler! Öyle ya platonik duygulara ihtiyacý var gençliðin…
Batý dünyasýnýn bilmem hangi sözde kahramanýn posterleri boy boy basýlsýn ve tiþörtlere adý yazýlsýn. Müslüman halkýn gençliðine ne idüðü belli olan Batý’nýn kýrýk öncüleri sözde kahramanlarý tanýtýlsýn.
Ebu Zer gibi bir þahsiyette topraða gömülsün Rebeze’de bir daha dirilecek þekilde örtülsün üstü.
Onlar çok iyi biliyorlar ki, Ebu Zer dirildiðinde ölümleri olacak. Saraylarý yýkýlacak göbek þiþirip ense kalýnlaþtýramayacaklar.


Beþerin Kölelik Sistemi Demokrasi:

Hürriyet kavramýnýn anlaþýlmadýðý hemen her yerde devreye giren bu etken geri kalmýþ ya da kalkýnmakta olan ülkeler diye bir terimle sömürülen toplumlarýn en baþtaki sorunlardan biridir. Sömürünün çok çeþitli yöntemleri olmakla ( askeri siyasi ekonomi v.s) birlikte bu çeþitlerinin varlýðý inkar edilmez bir gerçekliktir. Ancak bizim üzerinde daha çok durmak istediðimiz kölelik etkenlerin tahlili ve düþmaný tanýyamamadýr.
Tarihin bütün zaman dilimi içinde Ýmam Huseyn(a.s) gibi köleliðe karþý durmuþ, hürriyeti bütün varlýðýyla savunmuþ, ilahi önderlerin varlýðý bile bilinemeyecek kadar enderdir.

Batý ve yanlýlarý aydýn ve düþünürlerin kiþiliksizliklerinden kaynaklanan etkenleri kullanarak Ýslam dünyasýný sömürmeye müsait bir zemin hazýrlayan emperyalizm,
bu tür aydýnlarýn yaþadýklarý sefih hayata bir o kadar da hakililik payý yüklemek için yaþadýklarý debdebeli ve þaþaalý bataklýk hayatý, gerçek kurtuluþ ve saadet yolu olarak lanse ettirip, kendilerince vicdani sorumluluklarýný yerine getirmenin düþüncesi taþýyan bu zavallý kiþilikli insanlar…Böylece genç kýz ve erkeklerimizin büyük bir kýsmýna Batý özentisi ve Batý insanýnýn sahip olduðu yaþam stilini empoze ettirip bunun gururunu yaþamak… Batý’nýn tüketim pazarý haline gelmiþ kiþilikten yoksun milyar sayýda tüketici…

Ýnancýn yüklediði hürriyet (Allah’a kul olma) kavramýný idrak edememe gibi tuzaklara düþmüþ zavallý, emperyalizmin istediði köle ruhlu insanlarýn kölelik sistemine talip olmuþ...
Evet Batýlý aydýnlar bu türden olmak için yarýþýrlarken, hakikate talip olanlarýn kendilerine uyarýlarýný istemeyerek dinlediklerine ya da okuduklarýnda derler ki, biz sizin gibi gericilerden deðiliz!
Bizler bir medeniyeti temsil eden seçkinler grubundanýz. Zulüm ve fuhuþ yeni türemiþ bir olgu deðil ki, bu malum rezil ve sefih kültür ilk insanýn yeryüzündeki evladýnýn tarihi ile eþtir. Þu halde sizlerde en az gericilikle yaftaladýðýnýz kitle kadar gericisiniz!

“Onlara ayetlerimiz okunurken dediler ki: Duyduk, dilersek biz de buna benzer sözler söyleriz ve bu, eskilerin masallarýndan baþka bir þey de deðil “(Enfal 31 )

Oysa aydýn bir kiþilik ve kimlik her þeyden önce
“ Allah ve Resulü, bir iþe hükmetti mi erkek olsun, kadýn olsun, hiçbir inananýn, o iþi istediði gibi yapmakta muhayyer olmasýna imkan yoktur ve kim, Allah’a ve peygamberine isyan ederse gerçekten de apaçýk bir sapýklýða düþmüþ, sapýtýp gitmiþtir.”/Ahzab 36 Ýlahi emrin yüklediði sorumluluðu yüreðinin derinliklerinde vücudunun bütün zerrelerinde kutsal bir emanet olarak taþýmayý baþarandýr.

Nitekim Ýmam Ali(a.s) bu konuda þöyle buyurur:
“Allah dostlarý o kiþilerdir ki, insanlar dünyanýn görünüþüne baktýklarý zaman onlar, dünyanýn içyüzünü görürler. Ýnsanlar hemencecik elde edilecek dünya iþleriyle uðraþýrlarken onlar, bir müddet sonra gelecek ahireti elde etmek kaygýsýna düþerler. Ahiret iþlerine koyulurlar. Kendilerini öldürecek zevklerden geçerler, o zevkleri öldürürler. Terk edecekleri þeyleri bilirler de daha önce terk ederler. Görürler, bilirler ki baþkalarýnýn dünyadan elde ettikleri çok þey pek azdýr. Onlarýn dünyayý elde etmeleri ellerinden yitirmelerinden baþka birþey deðildir.”( N.Belaga s.395)




Uluslarýn Siyasi Kýble Sorunu

“ Yüzlerinizi doðuya, batýya çevirip durmanýz, hayýr sayýlmaz ki. Hayýr ve taat sahipleri, Allah’a ve son güne, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, Allah sevgisiyle yakýnlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, isteyenlere ve esirlere mal veren, namaz kýlan, zekat veren, ahdettikleri zaman ahitlerine vefa eden, sýkýntý ve þiddet vakitlerinde sabreden kiþilerdir. Onlardýr sözleri doðru olanlar, onlardýr sakýnanlar.” (Bakara 177)

Ýnsanlarýn en kötüsü o olmalý ki zulmünü adalet sayýp bu zulmüyle halka musallat olsun. Ne hazindir ki yüzyýllar bin yýllardýr, Muhammed (s.a.a) ümettinin kaderini ellerinde bulunduran yöneticiler bu sýfata haiz olan þahsiyetlerden türemiþtir. Tarihte kalan Emevi, Abbasi, Osmanlý, Safevi Saltanatlarý bu türden zorba yöneticilerin en açýk örneði ile süslenmiþtir. Öyle ki zulmün payidarlýðý için kardeþi katleder, zulmün sadece kendisinden akmasýný isteyen, ol devletlu’nun arzusu:
’’Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sýhhat gibi’’
Bugün de ol devletlunun Mýsýr, Ürdün ve sair beldelere ikramýdýr, Kabil’i zihniyetlerin.

Oysa Allah’a ve ahiret gününe inanan muttaki yüneticiler olsaydýlar, elbette bilir ve inanýrlardý ki:
“Mazlumun zalimden öç alacaðý gün zalimin mazluma zulmettiði günden daha çetindir” ( Ýmam Ali a.s)

“ Düzene girdikten sonra yeryüzünde bozgunculukta bulunmayýn ve O’na azabýndan korkarak, lutfunu da umarak dua edin. Þüphe yok ki Allah’ýn rahmeti, iyilik edenlere pek yakýndýr.” (A’raf 56)

Düzene girdikten sonra ah ne hazin biz yazgýdýr bizim yazgýmýz! Mazluma yardýmcý olup zalime düþman kesilmemiz gerekirken yeryüzünün kan emici vampirleri olan güçlülerin gölgesi altýnda, yardýmcý olunmasý gereken kim varsa, zulmetmek, iki kýtayý bir baþtan öteki baþa kýlýç adaletiyle hizaya getirmek mü mini, dine davet etmek adýna.
Kýlýç adaleti mi, iyi ama Zülfikar’dan baþka adil kalkan kýlýç var mýydý?
Toplum ruhunun en deðiþmez karekteri mi ne? Filistin ve Irak günün Kerbela’sý olmuþken...
Bundan da ilginç olaný, Firavun’a yaltaklýkta yarýþan bedeni hür, ruhu kölenin tutum ve davranýþýndan, müslümanýn kahýr yükü haline gelen yazgýsý...
“Sizi alemlerden üstün kýldýðý halde Allah’tan baþka bir mabut mu arýyorsunuz?” (A’raf 140)


’’Andolsun ki sen, kendilerine kitap indirilmiþ olanlara bütün delilleri getirsen gene de senin kýblene uymazlar. Sen de onlarýn kýblesine uymazsýn. Zaten onlarýn bir kýsmý de bir kýsmýnýn kýblesine uymaz. Bunu iyice bildikten sonra artýk tutar, onlarýn dileklerine uyarsan þüphe yok ki zalimlerden olursun” (Bakara 145)“

“ De ki: Allah’tan baþka bir Rab mi arýyacakmýþým, halbuki O’dur her þeyin Rabbi ve herkesin kazancý, ancak kendisine aittir; hiçbir suçlu, bir baþkasýnýn suçunu yüklenmez, sonra da dönüp varacaðýnýz yer, Rabbinizin katýdýr ve O, ayrýlýða düþtüðünüz þeyleri haber verir size.” (En’am 164)

Onlara, Allah neyi indirdiyse ona uyun dendi mi dediler ki: Hayýr, biz atalarýmýz neye uyduysa ona uyarýz. Ýyi ama atalarýnýzýn aklý bir þeye ermiyorsa ve doðru yolu bulmadýysa ne olacak?” (Bakara 170)
Eðitim ve Kültür:

“ Rahman ve Rahim olan Allah’ýn adýyla; Oku Rabbinin adýyla ki bütün mahlukatý yarattý. Ýnsaný da bir parça kan pýhtýsýndan var etti. Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sahibidir. Öyle bir Rab ki kalemle öðretmiþtir. Ýnsana bilmediðini belletmiþtir. Ýþ öyle deðil, þüphe yokki insan, azar elbette.” (Alak 1 –7)

“ O, bir mabuttur ki ümmiler içinden, kendi cinslerinden bir peygamber göndermiþtir; onlara ayetlerini okumaktadýr ve onlarý TERTEMÝZ bir hale getirmektedir ve onlara kitabý ve þeriatlerin hikmetlerini öðretmektedir ve bundan önce onlar elbette apaçýk bir sapýklýk içindeydiler” (Cuma 2)

Osmanlý Ýmparatorluðu’nun Batý dünyasýnýn 18. yüzyýldaki geliþmeleri takip edemeyiþi yeni bilgi ünitelerinin oluþturulamayýþý ve dahasý taklidane bir þekilde takip etmesinin sonucu, ki Batý dünyasýnýn istediði de buydu. Bu yöntemle Batý, Osmanlý’yý ekonomik ve dolayýsý ile siyasi emellerini gerçekleþtirmenin en iyi yolunu bulmuþ olacaktý. Bu durumu yeterli derinlikte idrak edemeyen Osmanlý zevatlarý, sözde bilim ve endüstrinin yeniliklerine aþina olabilmek için seçkin öðrencileri Avrupa bu cümleden özellikle Fransa’ya gönderdi. Sonuç olarak daha büyük sorunlar yarattý. Zira buralarda öðrenim görmüþ söz konusu cenah, ülkeye dönüþlerinde beraberinde getirdikleri yeni fikirlerle, yeni bir eðitim anlayýþý ve bu sürecin en son aþamasý kendisini genç Türkiye devletinde resmi bir ideolojinin idealleri arasýna girmeyi baþardý.
Sonuç olarak bugünkü sömürüye hizmet eden ‘’modern eðitim sistemi’’ anlayýþý…

Var olan kýrýntýlardan etti beni! Uzak, hatta aleyhtarlýða bürünmüþ eðitim, sisteminin köle fabrikasý, bununla ne alýnmak istenmiþ, yerine ne konulmak istenmiþ anlayana aþk olsun!

Bunun en açýk örneði Filistin, Afganistan, Irak ve Ýslam coðrafyalarýnýn birçok beldelerinde açýkça görülmektedir.
Öyle ki Ýslam ümmetinin mazlum çocuklarý konumunda olan Filistin halký bir avuç siyonist zihniyetin elinde tamamen kendi kaderlerine, siyonist zihniyetin þýmarýk çocuklarýnýn insafýna terk edilmiþ.
Müslümanlarýn birinci kýblesi olan Mescid-i Aksa, hürriyetini kaybetmiþ. Ýnsanlýðýn ve ümmetin baþ belasý siyonistlerin kirli ayaklarý altýnda inim inim inlemekte.

Ýlahi nimet olan bilgi çaðýnýn, direkt teknik ve araçlarýndan, gençliðin ruhunu öldürücü zehir gibi saran sanal ayyaþlýk, genç dimaðlara zerkedilerek enerji deþarj edilmeli ki, sömürüye uygun hale gelsin, üretimi düþürmesin, üretmeyi düþünemesin!

“(Münafýklar) Ýnananlar arasýnda kötü þeylerin yayýlmasýný sevenlerdir dünyada ve ahirette elemli azap ve Allah her þeyi bilir, sizse bilmezsiniz.” (Nur 19)

Þehvete kul olmuþ bu tür zavallý yaratýklar, satýlmýþ kölelerden daha aþaðýlýk bir halde olduklarýný biliyorlar mý acaba?

“Ümmetime bir zaman gelecek çatacak ki o zamanda Kur’an okuyanlar çok olacak, ilim alýnacak, fitne çoðalacak. Bundan sonra bir zaman da gelecek ki ümmetimden Kur’an okuyanlar çok olacak, fakat Kur’an boðazlarýndan aþaðý geçmiyecek, onunla amel etmeyecekler. Bundan sonra de müþrik, mü’minin söylediði söz üzerine, onunla Allah hakkýnda mücadeleye giriþecek” (Cami II. S.2

Nice sözler vardýr ki, gerçekte kiþioðlunu yaralamak ya da öldürmekten daha aðýr gelir. Bu sözlerden biri de odur ki, bir milletin manevi deðerlerine karþý söylenen çirkin iftiralar ve yalan sözlerdir. Ýnsaný ýslah etmeyen bilgi, insanoðluna sapýklýktan baþka ne getirebilir ki?

Satýlmýþ medya uþaklarýnýn þahsiyetli müminlerin eylemlerini küçültmek ve onlara akla hayale gelmeyecek iftira ve ithamlarda bulunmasý bir noktada anlaþýlýr türden zira her insan inandýðýný savunumakla mükelleftir.
Anlaþýlmasý zor olan, tahammülü imkansýz olan þudur ki, fasýk ve mürtedlerin sözlerine kendini müslüman hatta mücahid kabul edenlerin, piþkin piþkin onlarla saatlerce koyu sohbetler, açýk oturumlar, paneller, sair etkinlikler...

Baþbelasý, satýlýk kalem, sülük sürüsünden farksýz zihniyetli ‘’hafif meþrepliler’’ in mahþeri alaný....


Ýnsan fýtratýna aykýrý olan dindýþý/dinsiz sistemi, bilinçsiz, geleneksel ve örfi de olsa Müslüman halklara kabul ettirmenin getirmiþ olduðu nihai çýkmaz, günümüz Müslümanlarýndaki olumsuzlukarýn temel etkenlerinden biri olduðu kuþkusuzdur.

Milletlerin sosyal yaþamlarýný yönetecek olan yegane sistem, yine o toplumum sahip olduðu deðerler manzumesinden beslenen, kaynaðýný o toplumun inancýndan alan ve o toplumun deðiþim kabul etmeyen inançlarýndan ilhamýný almalýdýr.
Esasýnda bugün var olan Türkiye sistemindeki tektiplilik dayatmasý, köklerini Osmanlý devlet yapýsýndaki tekdüzeliðe baðlar,
Özellikle son beþ asýrdan itibaren benimsetilmek istenen dini ideoloji, ister mecelle ve isterse demokrasi olsun, ‘’Orta Asya stepleri’’nden gelen ‘’Orta Çað kültürü’’ veya Avrupa kültüründen baþka bir þey deðildir.

Ben-i Adem evlatlarýna ayýrým gözetmek, ideal olan yegene sistem yeni kýblenin ilahi sistemi…

Ýnsanlýk tarihi boyunca, her dönemde hak ve batýlýn dur durak bilmez amansýz savaþý... Ne büyük bir ilahi hikmet, iman edenlerle etmeyenler birbirlerinden savaþ sahnelerinde ayýrt edilmeli ha?
“Allah kimi doðru yola götürmek isterse Müslümanlýðý kabul etmesi için gönlünü açar ve kimi sapýtmak isterse göðe aðacakmýþ da imkan bulamýyor sanýr kendisini. Ýþte Allah, inanmayanlara böyle azap verir.” (En’am 125)

Yenilenme:

Fýtrata dönmek, fedekarlýk, sadakat, özgüven, paylaþýmcý olmak, adil, merhametli ve þevkatli olmak…
Kendi öz inancýnýn deðerleriyle donanmak, böyle de olur diyen Ýslam’dan uzak olduðunu kanýtlamak, bilgiyi, kültürü,kiþiliði, karekteri ‘’öz Ýslam’’dan almak… Erdemli, abid, zahid, arif ve adem gibi adam olmak... Onurlu, haysiyetli, þahsiyetli, namuslu ve Kerim olmak! Peygambere benzemek, Huseyn (a.s) gibi olmak…

“ Gerçekten de Rableri, dualarýný kabul etti, ben erkek olsun, kadýn olsun, içinizden iyilik yapanýn iyiliðini boþa çýkarmam, bazýnýz bazýnýzdan meydana gelmedir ve hepiniz birsiniz bence. Ama benim yolumda göçenlerin, yurtlarýndan çýkarýlanlarýn, eziyete uðrayanlarýn, savaþýp vuruþanlarýn, vurulup ölenlerin kusurlarýný, andolsun ki mutlaka örteceðim ve onlarý, kýyýlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacaðým, Allah katýndan mükafattýr bu, daha güzel mükafat da yine Allah katýnda.” (Al-i Imran 195)

Þimdiye kadar deðindiðimiz sorunlar elbette sahip olduðumuz sorunlar yumaðýnýn bütünü deðildi. Sadece birkaç baþlýktý, ne var ki bu tür sorunlardan baþlayýp çözümlerine saðlýklý bir þekilde ulaþýp çözümleri elde edeceðimiz nihai Ýslam merciine olan aþinalýk ve onu tanýmaktan geçer.
Velayet-i Fakih’teki kiþiliði, hal ve hareketlerimize (partik-amel) yansýtarak, Ýslam’ýn insanoðlundan istediði Kurani ölçülerdeki fertler olmaktan baþka bir alternatifimizin olmadýðý.
Olasýlýk, sahip olduðumuz menfi sorunlarý Batý’nýn istediði yöntem ve metodlarla çözüme kavuþtursak dahi, Batý bizim erdemli toplum olmamýzdan ziyade silik kiþilikli olarak kalmamýzý sömürü için baþta gelen en önemli etken olarak kabul etmektedir.

Batý’nýn deðerlerine ulaþsak da, iç (ruh – manevi) huzuru elde etmemiþ ve her geçen gün çökmeye biraz daha yaklaþan, manevi deðerlerden yoksul, aile ve namus kavramý yok denilecek kadar zayýf olan bir toplum olmaktan öte neye ulaþabiliriz ki?

Yeniden kendisi olmak; katkýsýz islami deðerlere sahip olmak demek, onurlu ve erdemli kiþilik sahibi olmak demektir.
Yeniden kendisi olmak, Kuran’ýn sunduðu ölçülerle mümince yaþamaktýr.
Yeniden kendisi olmak, kula kulluktan kurtulup, ona kul olmaktýr.
Yeniden kendisi olmak; iffetli, namuslu, takvalý bir toplum oluþturmaktýr.

Bütün bu söylenen deðerlerin pratikte nasýllýðýný kavramak ve yaþamak için,
liderliðin örnekliðini, kendimizde yaþamak ve yaþatmak sorunluluðunu yükler.

Ýmam Ali(a.s)’nin Malik-i Eþter’i Mýsýr’a vali olarak atadýðýnda, ona yazdýðý, tüm çaðlara ve zamanlara hitap eden ölümsüz mektubu, hayatýmýzda kimi örnek alacaðýmýzý, örnekliðimizin emir ve tavsiyelerinin yansýmasýnýn nasýllýðýný, bu mektupta yakalayacaðýmýzý düþünerek, eklemeyi uygun gördük.




Ýmam Ali(a.s)’nin Malik’ül Eþter’i Mýsýr’a Tayin Ettiði Vakit Ona Yazdýklarý Ahitname

Ýmam Ali (a.s)’nin tüm zamanlada geçerli olan bu mektubunu buraya aktarmamýzýn gayesi, Velayet-i Fakih merciinin uhdesindeki diðer fakih ve sorumlularýn, nasýl bir kiþilikle, nasýl bir sorumluluk duygusu ile görevlerini yerine getirmeye çalýþmalarý gerektiðinin anlaþýlmasýna en iyi örnek olacaktýr.

“ Bu, Allah’ýn kulu Emir’ul-Mü’minin Ali’nin, vergisini toplamak, düþmanlarýyla savaþmak, halkýný düzene sokmak, þehirlerini onarmak için Haris’ül Eþteroðlu Malik’i Mýsýra’a vali tayin ettiði zaman ona verdiði emirnamedir.
Ona, Allah’tan çekinmesini, kullukta bulunmayý seçmesini, kitabýnda, farzlarýna sünnetlerine dair emredilenleri yerine getirmesini buyurur; çünkü hiçbir kiþi yoktur ki Allah’ýn emrettiði þeylere uymasýn da kutlu olsun, mutluluk bulsun; onlara uymayan da yoktur ki asi olmasýn, kötülüðe düþmesin. Noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah kaliyle eliyle, diliyle yardým etmesini buyuruyor; çünkü adý ululandýkça ululansýn. Allah dinine yardým edene yardým edeceðini, onu üstün tutana üstünlük vereceðini vaadetmiþtir (1). Isteklere düþünce nefsiyle savaþmasýný, onun serkeþliðini giderip zaptetmesini emreder; çünkü (Yusuf 53)

Sonra þunu bil ki ey Malik, seni öyle bir yere yollamaktayým ki senden önce ordan adaletle hükmeden, zulümle hüküm yürüten nice devletler gelip geçmiþtir. Sen kendinden önceki buyruk sahiplerinin yaptýklarýný nasýl görüyor, seyrediyorsam halk da senin yaptýðýn isþleri, senin gibi görecek, seyredecek. Sen onlar hakkýnda neler diyorsan halk da senin hakkiýnda o çeþit sözler söyleyecek. Allah kullarýnýn dillerine neler ilham eder de onlari söyletirse, temiz kiþiler, o sözlerle gerçeði anlarlar, hükümde bulunurlar.

Kendine temiz iþleri zahire edin, en fazla sevdiðin azýk, sence bu olsun. Heva ve hevasine hakim ol, sana helal olmayan þeyleri yapma; nefsini bunlara meylettirme; nefsini kötülükten alýkoymak, sevdiðin, yahut nefret ettiðin þeylerde ona hakim olmak, ona insafla muamelede bulunmaktýr. Halka merhametle muameleyi kendine adet et; onlarý sevmeyi, onlara kütfetmeyi huy edin. Onlara karþý yiyeceklerin; içeceklerini ganimet bilen yýrtýcý bir canavar kesilme.

Çünkü halk iki sýnýftýr: Bir kýsmý dinde kardeþtir sana, öbür kýsmý yaratýlýþta eþtir sana (2). Onlar sürçebilirler, kusur ederler; bilerek, yahut yanýlarak ellerinden bazý þeyler çýkabilir. Senin yaptýklarýný Allah’ýn baðýþlamasýný nasýl seviyor, istiyorsan sen de onlarý baðýþla; kusurlarýndan geç (3). Çünkü senin mevkiin onlardan üstün, seni bu iþe memur edenin mevkii senin mevkiden üstün, Allah ise vali tayin edenden de üstün, onlarýn iþlerini senin emrine vermiþ, onlarla seni sýnanmaya oðratmýþ, Allah’la savaþmaya kalkýþma sakýn,onun azabýndan kurtulmana çaren yok,baðýþlamasýna, merhametine aldýrýþ etmemene de imkan yok.

Halkýn kusurlarýný baðýþlayýnca nedamete düþme, onlara ceza verince de sevinme, seni yoldan çýkaracak öfkeye kapýlýp ceza vermekte tez davranma. Ben onlara buyruk verenim, emrime uyulmasý gerek demeye kalkýþma; çünkü bu gönle gurur verir, dini gevþetir, nimeti bozar gider. Gönlüne böyle bir düþünce geldi mi, gücünün kuvvetinin üstünde olan Allah’ýn gücüncü kuvvetini düþün, onun kudretine karþý aczini gör; bu baþkaldýran, serkeþlik eden nefsini yatýþtýrýr, kibrini, gururunu giderir, yitip giden aklýný baþýna getirir. Sakýn Allah’ýn azametiyle boy ölçüþmeye, onun kudretine kendi gücünü kuvetini bezetmeye giriþme; çünkü Allah, her zorbayý hor hakýry eder; her baþ çekeni, ululananý alçaltýr gider (4).

Allah’a karþý da insaflý ol, insanlara, ehline ayaline, adamlarýndan buyruðuna uyanlardan hoþlandýklarýna karþý da insafla muamelede bulun; böyle yapmazsan bil ki zulmetmiþ olursun. Allah kullarýna zulmedenin düþmanýysa Allah’týr. Allah’la düþmanlýða giriþenin delilini Allah batýl kýlar, zulümden geçinceye, tövbe edinceye dek de o kiþi Allah’la savaþmýþ olur. Allah’ýn nimetlerini bozan, zail eden, azabýnýn çarçabuk çatmasýna sebep olan þeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlumlarýn dualarýný duyar, zalimlere de çaði gelince azabýný yollar (5).

Halkýn valiye en aðýr gelen sýnýfý bela çaðýnda ona en az yardým eden, adaletten hoþlanmayan, isteklerinde direndikçe direnen, kendilerine ihsanda bulunulduðu zaman en az þükreden, ihsanda bulunulmayýnca özrü güç kabul eyleyen, zamanenin çetinliklerine az dayanan, ileri gelenleridir. Dinin direði olan Müslümanlarýn topluluðuna sebep bulunan, düþmana karþý duranlarýysa halk tabakasýdýr; onlarý sevmelisin, onlara meyletmelisin.

Ýnsanlarýn ayýplarýný görüp gözeten, onlarý açýp söyleyen kiþiler sana en uzak kiþiler olsun. Onlarý kendine yaklaþtýrma. Çünkü insanlarda ayýp olabilir, valiyse bunlarý örtmeye en fazla hakký olan kiþidir. Onlarýn bilmediðin ayýplarýný açmaya, öðrenmeye kalkýþma; sence bilinenleri, iyiliðe, temizliðe yormaya bak; bilmediklerin hakkýndaysa, Allah hükmeder. Ayýplarý elinden geldikçe ört; buyruðuna uyanlarýn ayýplarýný örtmeyi sevdikçe, bu huyla huylandýkça Allah da senin ayýplarýný örter, baðýþlar (6)

Halka karþý duyduðun kini býrak, her suça ceza vermeye kalkma, sence doðru olmayan þeyleri bilmezlikten gel. Halkýn kötülüðünü söyleyenlerin sözlerini hemencecik gerçek bulma; çünkü halkin kötülüðünü söyleyen kovucu, öðütçülere bezese bile garez sahibidir (7).

Nekes kiþiyle meþverette bulunma, seni üstünlükten alýkor, ihsandan meneder, yoksulluðu gösterir sana, seni yoksulluða sevkeyler. Korkakla danýþma; iþlerde zaafa düþürür, yapacaðýn þeyden seni alýkor. Haris kiþiyle de danýþma; zulümle mal yýðmayý güzel gösterir sana. Nekeslik, korkaklýk, hýrs, ayrý ayrý huylardýr ama bunlarýn hepsi birden Allah’a kötü zan meydana getirmede birleþir.

Vezirlerinin en kötüsü, senden önce, kiþilere vezirlik edenlerdir; suçta onlarla birlik olanlardýr. Bunlarýn yerine reyleri onlar kadar isabetli geçkin olan; fakat onlar gibi zalime zulmünde yardýmcý, suçluya suçunda ortak olmayan hayýrlý kiþiler bulabilirsin. Bunlarýn yükü sana daha hafiftir, yardýmlarý sana daha güzeldir, sana besledikleri sevgi daha gerçektir, senden baþkalarýyla ülfetleri daha azdýr. Yalnýzken de bunlarla düþ kalk, meclislerinde de bunlarý bulundur.

Sonra acý bile olsa sana gerçeði söyleyen, Allah’ýn dostlarýnda bulunmasýný hoþ görmediðin þeylerde sana az müsaade eden kiþileri seç, onlarýn sözleri seni gerçeðe götürür, haksýzlýktan geri kor. Takva ehliyle gerçek kiþilerle dost ol; onlarýn seni fazla övmelerine, yapmadýðýn iþleri yapmýþ göstererek övünmene sebeb olmalarýna müsaade etme; çünkü fazla övülme, insaný kibre götürür, faziletten düþürür.

Ýyilik edenle kötülükte bulunaný, katýnda bir görme sakýn; çünkü onlarý bir görüþ, iyilik edenleri iyilikten vazgeçirir; kötülük edenleri kötülüðe alýþtýrýr; bunlara karþý layýk olduklarý muameleyi yap.

Bil ki valinin, halka lütufta, ihsanda bulunmasýndan, iþlerini kolaylaþtýrmasýndan baþka halkýn emniyetini celbedecek bir þey olamaz. Onlara lütfeder, aralarýnda adaletle muamelede bulunur, iþlerini kolaylaþtýrýrsan evvelce yüreklerinde uyanmýþ bir nefret varsa yok olur, yerini emniyet ve sevgi duygusu tutar. Onlara öylesine muamele et ki, halk senin hakkýnda güzel bir zanna sahip olsun. Gerçekten de iyi ve güzel zan, senin aðýr yükünü hafifletir; o yükü senin sýrtýndan alýr. Þunu da bil ki senin hakkýnda iyi fikir güden, idarenden memnun olandýr; kötü fikir taþýyan da idarenden memnun olmayandýr.

Bu ümmetin ileri gelenlerinin, büyüklerinin güttükleri yolu yordamý, halkýn alýþýp yaptýðý, böylece de birbirleriyle uzlaþtýðý, iþlerinin düzene girdiði þeyleri eksiltme. Koyanlarýn ecre, sevaba nail olduklarý eski yolu yordamý býrakýp onlarar zarar verecek, yeni adetler, yeni yollar icad etmeye giriþme; onlardan eksilttiklerinin vebali sanadýr.

Ýdaren altýndaki þehirlerin düzene girmesi, halkýn huzura kavuþmasý için daim bilginlerle görüþ, bu hususta düþünceli kiþilerle danýþ.

Bil ki halk sýnýflara ayrýlmýþtýr. O sýnýflarýn bir kýsmý öbür kýsmýnýn düzene girmesiyle düzelir, huzura erer,bir kýsmýnýn öbür kýsmýndan müstaðni kalmasýna imkan yoktur.

Bu sýnýflardan biri, Allah ordusudur, askerlerdir, biri umumi ve hususi iþeri düzene sokan katiplerdir, biri adaletle hükmeden kadýlardýr, biri insafla, yumuþaklýkla kullar arasýnda hükmeden, beytülmal iþlerini gören kiþilerdir biri Müslümanlarýn emanýna girmiþ olan ve cizye veren kitab ehlidir, vergi veren Müslümanlardýr; biri alýþveriþle uðraþanlar ve sanat ehli olanlarýdýr; bir de ihtiyaç sahibi olan yoksul kiþilerdir ki bunlar, bu sýnýflarýn en aþaðý tabakasýdýr. Bunlarýn hepsinin de adlý adýnca Allah katýnda payý vardýr; kitabýnda, yahut Allah’ýn salatý o’na ve soyuna olsun peygamberinin sünnetinde haddi konmuþ, farzý bildirilmiþtir ki bu ahid de, katýmýzda korunmaktadýr.

Askerler, Allah’ýn izniyle halkýn sýðnaklarýdýr; valilerin ziynetleridir; dinin üstünlüðü, eminlik esenlik yollarý onlarla korunur; halk ancak onlarla kalkýnýr, huzura kavuþur. Askerler Allah’ýn emriyle alýnan vergiyle belenebilirler; düþmanlarýna karþý o sayede güç kuvvet sahibi olurlar; düzene girmeleri ancak o vergiye dayanilarak olur; neye ihtiyaçlarý varsa onunla düzene sokulur.

Sonra bu iki sýnýf, ancak üçüncü sýnýfla kadýlar, zekat ve vergi memurlarý ve katiplerle nizama girer. Onlar halkýn iþlerini düzene sokarlar; faydalý þeyleri toplarlar; ileri gidenlerin de, aþaðý olanlarýn da iþleri onlarýn sayesinde emniyete kavuþur.

Bütün bu sýnýflarýn ayakta durmalar; tacirlere, sanatkarlarla mümkindir. Onlar halkýn muhtaç olduðu þeyleri toplarlar; çarþýlara, pazarlara dökerler, böylece baþka sýnýflarýn yapamayacaðý þeyleri yaparlar.

Sonra ihtiyacý olan, yokluk içinde bulunan, aþaðý tabaka gelir. Bunlarý görüp gözetmek, bunlara yardým etmek gerektir. Allah katýnda bu sýnýflarýn hepsinin de geniþliði vardýr, hepsinin de yeri vardýr; ihtiyaçlarýnýn giderilmesi, hallerinin düzene sokulmasý icab eder. Bu da valinin vazifesidir. Valinin, Allah’ýn emirlerini gereði gibi yapar, halkýn düzenine çalaþýr, çabalarken Allah’tan yardým dilemesi, hakka riayet etmesi, bu iþler kendisine hafif gelsin, aðir gelsin dayanmasý gerektir.

Orduna sence Allah için, Resulü için ve Imam için en fazla öðüt verenlerinden, emanet ve iffet bakýmýndan en temiz olanlarýndan, hýlimde en üstün bulunanlarýndan kumandanlar seç. Bunlarý, öfkelendiði zaman öfkesini yenen, ceza vermekte acele etmeyen, özrü kabul eden, zayýflarý esirgeyen, kuvvetlilere karþý gevþemeyen kiþilerden seçip tayin et; bunlar ne zora baþvuranlardan olsun, ne zaafa düþenlerden.

Sonra toplumun soy,boy bakýmýndan þereflilerinden, temiz ev bark sahibi olanlarýndan, geçmiþlerinde iyilik bulunanlarýndan, savaþlarda yiðit davrananlarýndan, cömertlerinden asker al. Çünkü bunlarda yücelik, büyüklük huylarý toplanmýþtýr. Ýyiliðin, adamlýðýn dallarý budaklarýdýr bunlar. Sonra da babalarýn oðullarýný görüp gözetmesi, esirgemesi gibi onlarýn içlerini gör gözet, araþtýr; onlara ettiðin iyilik ve ihsan gözünde büyümesin; onlara verdiðin þey az bile olsa aþaðý görünmesin sana. Çünkü bu ihsan, sana öðüt vermelerine, seni iyi bilmelerine, tanýmalarýna vesiledir. Onlarýn büyük iþ’erini göreceðim diye küçük, ehemmiyetsiz iþlerinde ihmal gösterme. Az bir lutfun bile bir yerde iþe yarar, ondan faydalanýrlar; çoðunun da yeri var; ondan da müstaðni kalamazlar. Askerine en çok yardým edenleri, kendilerine istihkaklarýný, erzaklarýný tam olarak verenleri, yurdu korumak için þehirlerde kalanlarla savaþa gidenlerin ailelerinin ihtiyaçlarýný giderenleri, kumandanlarýnýn sence en itibar görenleri olmalý; onlara öylesine muamelede bulunmalýsýn ki düþmanla savaþta hepsinin de derdi, fikri bir olsun. Onlarý esirgemen, kalblerinin sana meyletmesine sebep olur.

Valilerin gözlerini aydýnlatan iþlerin en üstünü þehirlerde, dosdoðru olarak adaleti yaymak, halk arasýnda sevginin belirmesine sebeb olmaktýr. Onlarýn sevgileri de, ancak gönüllerinin huzura ermesiyle mümkün olur. Öðütlerinin doðruluðu ancak valilerinin hizmet müddetinin sona ermemesini istemeleriyle, idaresi kendilerine aðýr gelmemesiyle, bir ayak önce gitmesini dilememeleriyle imkan bulur. Halkýn dileklerini yerine getir, iyilerini öv, çektikleri zahmetleri say dök; çünkü güzel huylarýný fazla anýþ, onlarýn yiðitliklerini arttýrýr; onlarý sevindirir. Allah dilerse iyilikte geri kalanlarý da o yola sevkeder, iyileþtirir.

Sonra herkesin, sýnanan, bilinen derecesini taný; birinin çektiði zahmeti baþkasýna malete; onun yerine baþkasýný övme; herkese noksansýz olarak hakkýný ver; herkesin hakkýný taný. Birisinin büyük oluþu yaptýðý, baþardýðý iþ küçük bir iþse, büyük görmene, gene birinini yaptýðý iþ büyükse, fakat kendisi düþkünse o iþi küçük görmene sebep olmasýn.

Büyük ve çetin iþlerde, sana þüpheli görünen hususlarda Allah’a ve resulüne baþvur. Yüce Allah irþad etmeyi takdir buyurduðu topluma buyurmuþur (IV Nisa, 59). Allah’a baþvurmak, onun Kitabýý muhkem emrine uymak, Rasul’e baþurmak da onun reiyde aykýrýlýðý mucib olmayan apaçýk sünnetine tabi’ olmaktýr ( .

Halka hüküm verecek kiþileri, sence idaresine memur olduðun kiþilerin en üstünlerinden seç. Öyle ki iþler onlarý daraltmasýn, birbirlerine hasým olanlar, onlara üst gelmesin, ayaklarý sürçüp yanlýþ bir iþe düþmesinler; bilmezken sonra bilip, anlamazken sonra anlayýp hakký yerine getirmediklerine nadim olmasýnlar; kendilerini zanna kaptýrmasýnlar, azýcýk bir anlayýþla hükmün sonunu araþtýrmaktan kalmasýnlar; þüpheli iþlerde hüküm verirken düþünsünler, dayansýnlar; apaçýk delillere uysunlar; hasmýn müracaati onlarý sýk masýn, gönüllerini daraltmasýn; iþleri iyice açýp yayýp anlayýþta en sabýrlý kiþiler, hak meydana çýkýnca da en kesin hükmü verenler olsunlar; övülmede ileri gidiþ onlarý kibre sevketmesin: aldatýþa kapýlmasýnlar; bu çeþit kiþiler de pek azdýr (9). Sonra onlarýn hükümlerinden de haberdar olmaya fazlasýyla çalýþ; hakimin geçimini fazlasýyla temin et; halka ihtiyacýný azalt. Sana yakýn olanlara karþý küçük görünmemeleri, halkýn dedikodusundan emin olmalarý , hileye kapýlmamalarý için onlara, katýnda yüksek bir mevki saðla. Bilhassa buna çok dikkat et; çünkü bu din, kötü kiþilerin ellerine cutsak düþtü; onunla heva ve havese uyuldu; onunla dünya dilenir oldu.

Sonra vergi ve zekat memurlarýna dikkat et. Onlarý sýnadýktan sonra tayin et; onlarý þahsi bir meyille ve rastgele tayin etme; çünkü bu iki þey cevir ve hýyanet kollarýnýn bir araya toplanmasýna sebep olur. Bunlarý temiz ailelerden, Ýslam’a eskiden girmiþ olanlardan tecrübe ve utanç sahibi kiþilerden seç; çünkü onlar, ahlakça en üstün namusça en doðru, garezlerden en kurtulmuþ, tamahlarý en az, iþlerin sonuçlarýný dikkatte en fazla gayretli kiþilerdir. Sonra da onlarin rýzýklarýný bol bol ver. Çünkü bu nefislerini düzeltmeye kuvvet verir onlara. Müslümanlarýn elleri altýnda bulunan mallarý yemekten alýkor onlarý. Ayný zamanda, emrine uymazlar, emanetine hýyanette bulunurlarsa bu, onlarýn aleyhine de delil olur sana. Sonra iþlerini teftiþ et, onlara gerçek ve vefalý gözcüler gönder; hallerini, iþlerini görüp, anlayýp sana bildirsinler. Çünkü onlarýn haberleri olmadan senin onlardan haberdar olman, onlarýn emin bir surette iþ görmelerine, halka yumuþaklýkla muamele etmelerine sebeb olur. Onlarýn içinde zalimlere yardým edenler varsa onlardan korun. Onlardan biri, vazifesinde hýyanet eder de gözcülerin verdikleri haber onun aleyhinde olur, hepsinin de verdiði haber ayný bulunursa bu tanýk olarak yeter sana . Artýk ona bedeni cezayý verebilir, yaptýðýna karþýlýk onu suçlu tutar, onu aþaðýlýk bir derkeye düþürür, onu hýyanet daðýyla daðlar, töhmet zincirini boynuna takarsýn.Vergi iþini de araþtýr, memurlarýnýn ahvalini düzene koy, çünkü vergi iþinin ve vergi memurlarýnýn düzene girmesi, onlardan baþkalarýnýn da düzene girmesi demektir. Onlardan baþkalarý ancak onlarýn düzeniyle düzene girebilir. Çünkü insanlarýn hepsi de verginin ve vergi memurlarýnýn ehlidir, ayalidir. Ancak vergi toplamaktan ziyade memleketin kalkýnmasýna dikkat etmelisin; çünkü vergi memleket kalkýndýkça toplanabilir. Memleket kalkýnmadýkça, mamur bir hale gelmedikçe vergi isteyen, þehirleri yýkar gider, kullarýysa helak eder; öyle bir buyruk sahibinin iþi, idaresi pek az bir müddet sürer. Vergi verenler, verginin aðýrlýðýndan, yahut vergi vercekleri þeylere bir afet geldiðinden, yahut içecekleri, sulayacaklarý suyun kesildiðinden, yahut bur bendin yýkýlýp araziyi su bastýðýndan, topraðýn kaydýðýndan, yahut da mahsulün mahvolduðundan þikayet ederlerse hallerini düzene sokacak bir derecede vergilerini azaltman gerektir. Bu sana güç gelmemeli. Çünkü bu yardýmla, bu kolaylýk göstermenle halk refaha kavuþur, ülke de mamur olur; bu takdirde senin idaren bezenir; ayrýca da halký adaletle idare ettiðin için onlarýn saygýsýný, sevgisini kazanmýþ olursun; refahlarýna hizmet ettiðin, adaletle muamelede bulunduðun, onlarý kuvvetlendirdiðin için gerekince bu kuvvete de dayanabilirsin; onlarý esirgeyiþin, haklarýnda adaletle muamele ediþin, onlara yumuþak davranýþýn da buna sebep olur. Öyle bir an olur, öyle bir çað gelir çatar ki onlara baþvurman gerekir; onlar da dileðini seve seve kabul ederler; istediðini yerine getirirler; çünkü ülkede vücuda gelen mamurluk ve servet, onlara yükleyeceðin yükü çekmelerine kuvvet verir.

Bir yerin harap olmasý ordaki halkýn yoksul düþmesinden ileri gelir; ordaki halkýn yoksulluðuysa valilerin, kenilerine mal yýðmalarýndan, valilikte kalacaklarýna emin olmamalarýndan, ibret alýnacak sþeylerden az ibret almalarýndandýr.

Sonra katiplerini de teftiþ et; onlarýn da hallerine dikkat et; iþlerine, onlarýn hayýrlýlarýný tayin et. Düþmanlara karþý kullanacaðýn düzenleri, gizli tuttuðun þeyleri, kendini büyük gören, bu yüzden de topluluðun önünde sana karþý durmaya cüret eden kiþilere deðil, temiz ve iyi huylu olanlarýna yazdýr. Memurlarýndan gelen mektuplarý sana sunmakta gaflet etmemeleri, senden aldýklarý emri, aldýklarý gibi bildirmeleri, bir ahde gireceðin vakit þartlarý gevþek, zayýf býrakmamalarý, gerekirse o ahdi bozmakta aciz göstermemeleri, þartlarý ona göre koþmalarý, iþleri baþarýrken de hadlerini bilmeleri gerektir. Kendi haddini bilmeyen kiþi baþkasýnýn haddini hiç bilmez.

Sonra onlarý, kendi anlayýþýna güvenerek, onlara meyline uyup haklarýnda iyi bir zan besleyerek tayin etme; çünkü insanlar, yapmacýklara baþvurarak, güzel hizmetler göstererek kendilerini valiye iyi tanýtýrlar; oysaki bu yapmacýk hareketlerin ötesinde ne öðüt vermeyi bilirler, ne emanete riayet etmeyi. Senden önceki temiz kiþilerin seçtikleri kiþilere bak, sen de onlarý seç; halka en güzel muamelede bulunmalarýný, en fazla emanete riayetle tanýnmýþ olanlarýný iþ baþýna getir; bu, Allah’ karþý özü doðru olduðunu, iþlerine memur olduðun kiþilere de hayýrlý bulunduðunu ispat eder.

Her iþin baþýna en büyüðü kendine güç gelmeyecek iþlerin çokluðu, onu þaþýrtmayacak kiþileri geçir. Katiplerinden birinde bir ayýp görür de aldýrmazsan o ayýpla da sen ayýplanýrsýn, sonra cevap da veremezsin.

Bir de tacirleri, sanat ve zanaat erbabýný tavsiye ederim sana; onlara karþý hayýrlý ol. Onlarýn bir kýsmý oturduklarý verlerde ticaretle meþgul olur. Bir kýsmýysa bir yerden bir yere gider, mal götürüp getirir; bir baþka bölüðü de halkýn muhtaç olduðu þeyleri ellerinin emekleriyle hazýrlar. Bunlara hayýrla muamelede bulun; çünkü onlar faydalý kiþilerdir. Gereken þeyleri uzun yollar aþarak, beller geçerek, ülkendeki karalarda, denizlerde, düzlüklerde, daðlýklarda gezerek alýrlar, getirirler; oysa halkýn o þeylerin bulunduðu yerlere gitmesine ne imkan vardýr, ne de gücü yeter. Onlar düzene baðlýdýrlar, isyanlarýndan korkulmaz; barýþ adamlarýdýr, gailelerinden ürkülmez. Bulunduðun yerde de onlarýn iþlerini bör gözet uzak, yakýn þehirlerde de hallerini izle, dikkat et, bir zulme uðratma onlarý. Ama þunu da bil ki, bütün bunlarla beraber, bunlarýn çoðunda aþýrý bir hýrs, kötü bir nekeslik, bencillik, faydalý þeyleri gizleyip, saklayýp azalinca deðerinden fazla satma gayreti, menfaat düþkünlüðü vardýr; ellerinde bulunanlarý bildikleri gibi satmak isterler; buysa halkýn zararýna sebep olduðu gibi valilere de buna göz yummak ayýptýr, noksandýr. Ýhtikarý menet; çünkü Allah’ýn salatý o’na ve soyuna olsun resulullah da menetmiþtir. Alýþveriþ, güzel surette, adalet terazilerine uygun olarak, bir narh konarak yapýlsýn; iki taraf da, satan da zarar etmesin, alan da. Sen ihtikarý nehyettikten sonra onu yapmaya kalkýþan olursa cezalandýr; fakat cezada pek de ileri gitme (10).

Sonra Allah için, Allah için aþaðý tabakayý gör gözet. Onlar baþvuracaklarý bir düzen bulanmayan, yok yoksul, muhtaç, darlýkla bunalmýþ, derlere karmýþ, kazançtan aciz kalmýþ kiþilerdir. Bu sýnýf çinde dilenenler olduðu gibi birþey umup bekleyenler, fakat kimseden birþey istemeyenler de vardýr (11). Onlarýn hakkýna dair Allah’ýn sana emrettiði þeyi Allah için olsun, koru. Onlara, memur olduðun beytülmalden, her þehirde, Müslümanlarýn ganimet olarak elde ettikleri ve devlete ait olan arazinin gelirinden, ekininden bir pay ayýr. Bulunduðun þehirde, o þehre yakýn yerlerde olanlarýyla uzaklarda bulunanlarý ayný hükme tabidir; onlarýn herbiri hakkýna riayet etmeni ister. Nimetler içinde bulunuþun, ehemmiyetli iþlere dalýþýn, onlarý unutturmasýn sana; ehemmiyetli iþlere bakman, küçük sayýlan iþlere bakmayýþýna bir mazeret olamaz; böyle bir özür de kabul olunamaz. Unutturmasýn sana onlarý ehemmiyetli iþlere dalman,yüzünü çevirme onlardan. Onlarýn gözlere hor görünenlerini, insanlar tarafýndan aþaðý sayýlanlarýný, fakat sana gelip hallerini anlatamayanlarýný sen ara, bul. Onlarý bulmak, hallerini sorup anlamak için Allah’tan korkan, ona karþý ululanmayan güvendiðin kiþiler yolla; onlarýn hallerini sana bildirsinler. Sonra haklarýnda öylesine harekette bulun ki Allah’a ulaþtýðýn gün onlar hakkýnda özürler getirmeye kalkýþmayasýn. Çünkü bunlar, halk içinde baþkalarýndan daha fazla insafa layýk kiþilerdir. Bütün bu sýnýflarýn haklarýný vermeye gayret et, bilmeyerek hakkýna riayet etmediklerin için de Allah’tan baðýþlanmaný dile.

Yetimlerden, kocalmýþ kiþilerden bir düzene baþvuramayanlarý, kimseden bir þey dilemeyenleri gör gözet. Bu, valilere aðýr bir yüktür. Fakat hakkýn hepsi de aðýrdýr. Ancak Allah, hayýrlý bir sonuca varmalarýný isteyip ona dayananlara, vaad ettiðini gerçek bilip inananlara o yükü hafifletir.

Zananýn bir kýsmýný ihtiyaç sahiplerine hasret, onlarýn hepsini huzuruna al, otur, onlarla görüþ. O mecliste seni yaratan Allah’a karþý gönül alçaklýðýni takýn. Askerinden, yardýmcýlarýndan, koruyucularýndan, zaptiye erkanýndan hiç kimse onlarý korkutmasýn; onlara mani olmasýn; onlar da seninle yüzyüze korkmadan, çekinmeden konuþsunlar. Allah’ýn salatý o’na ve soyuna olsun, Resulullah’ýn bir yerde deðil, birçok yerde buyurduðunu duymuþumdur; onlarýn sert konuþmalarýna, söz söylerken aðýr laflar edenlerine tahammül et; daralmayý, onlarla görüþmekten çekinip utanmayý býrak da Allah bu yüzden sana rahmetlerini yaysýn; ona itaatin yüzünden sevaplar versin. Ýhsanda bulunduðun zaman minnet yükleyerek verme ki, verdiðin, alana sinsin; vermediðin zaman da güzellikle özürler getirerek verme ki almayan, hiç olmazsa sevinsin (12).

Bazý iþler de vardýr ki bizzat senin yapman gerekir. Bunlarýn biri, katiplerinin yazmakta acziyet gösterdikleri hususlarda memurlarýna senin cevap vermendir. Biri de halkýn ihtiyacý sana hangi gün arzedilirse hemen o gün o ihtiyaçlarý gidermendir ki bu, olabilir ki yardýmcýlarýný sýkar; vaktinde yapmazlar bu iþi. Her günün iþini o gün gör. Çünkü her gün yapýlacak bir iþ vardýr.

Vakitlerinin en üstününü, en fazlasýný seninle Allah arasýndaki kulluða hasret. Fakat halka sarfettiðin vakitlerin de hepsi, iþlerde niyetin temiz oldu mu, halk bu yüzden esenliðe eriþti mi Allah’a aid olur, ona kulluk sayýlýr (13).

Allah için dinini halis kýlan farzlara bilhassa dikkat et. Gecende gündüzünde bedeni ibadetlerini onlarla Allah’a yaklaþmak kasdýyla kusur etmeden, riyaya düþmeden nasýl usandýrmadan, tez; fakat erkanýný yitirmeden kýldýr; çünkü halk içinde hasta olan vardýr, iþi gücü olan vardýr. Allah’ýn salatý o’na ve soyuna olsun, beni Yemen’e gönderdiði zaman Resulullah’a, onlara nasýl namaz kýldýrayým diye sordum. En zayýfýnýn kýldýðý namaz gibi kýldýr, inananlara karþý merhametli davran buyurdular (14).

Bütün bunlardan sonra derim ki: Buyruðunun altýnda bulunanlara uzun müddet görünmez olma; çünkü valilerin halka görünmemeleri darlýktan bir kýsýmdýr; halký þikar; valilerin idare iþlerinde az bilgili olduklarýna delalet eder. Onlara görünmemek, onlarýn birçok þeyleri öðrenmelerine de engel olur; onlarca büyük þeyler küçük görünür; küçük þeylerse gözlerinde büyür; güzel ve iyi, çirkin görünür onlara; çirkinse güzelliðe bürünür; hakla batýl birbirine karýþýr gider. Vali de bir insandýr ancak; halkla görüþmedikçe onlarýn hallerini bilemez. Kendisinden gizli kalanlarý göremez. Gerçeðin apaçýk alametleri yoktur ki bunlarla doðru, yalandan ayrýlsýn. Sen iki kiþiden birisin ancak: Birisi mutlaka hakký yerine getirir, herkese hakkýný verir; gereken hakký verdikten, iyi iþ gördükten sonra neden gizleneceksin? Öbürü, vermemeyi, hakký eda etmemeyi adet edinmiþtir; halk senden ümit kestikten sonra hemencecik el çeker senden, ne diye onlara görünmeyeceksin? Oysaki halkýn sana zahmet vermeyen þikayetlerinin çoðu, ya bir zulme uðradýðýndandýr, yahut muamelede insaf ve adalet isteðindendir.

Sonra valinin bazý adamlarý da bulunabilir ki onlar, kendi reyleriyle hareket ederler; zulümde bulunurlar; insaflarý azdýr; muamelelerinde adaleti gözetmezler; bütün bunlarýn sebeplerini kesip ortadan kaldýrarak þerlerini insanlardan gider. Yakýnlarýna, yanýnda bulunanlara arazi verme ki bazý yerleri, bazý tarlalarý elde etmek tamahýna düþmesinler; aksi halde ordaki köye zarar gelir; bu iþin, bir ýrmaktan su almak ihtiyacýnda bulunanlara zararý dokunur; o sudan faydalanmak, o yerden fayda saðlamak isteyenlere araziye sahip çýkanlar zulmedenler; bunun faydasý baþkasýna düþer, vebaliyse valinin boynuna yüklenir; oralardan, verdiðin kiþiler faydalanýrlar, ayýbýysa dünyada da sana düþer, ahirette de sana (15).
Yakýn olsun, uzak olsun, kime gerekse hakkýný ver; bu hususta sabýrlý ol, ecrini Allah’tan iste; akraban ve yakýn adamlarýn bile olsa haktan ayrýlma; iþin sonunu düþün; isterse sana aðýr gelsin bu iþ, hayýrlý olduðu sence malumsa yapmaktan çekinme; hakkýný yerine getir. Halk bir iþte zulüm var zannýna düþer, sana hayýflanýrsa aslýný anlatarak, özürler getirerek zanlarýný deðiþtir; bu suretle sen adaletle iþ görmüs olursun, buyruðun altýndakilere de yumuþaklýkla muamele etmiþ bulunursun. Özür getirme sen hakka riayet eder, muradýna erersin, halk da doðruyu anlar, iþin aslýný bilir.

Düþmanýn, seninle barýþmak isterse reddetme. Barýþta Alah’ýn rýzasý var, orduna huzur ve istirahat ver, sen de sýkýntýlarýndan kurtulmuþ olursun; þehirlerinse eminliðe kavuþmuþ olur (16). Ama barýþtýktan sonra düþmanýndan sakýn da sakýn; çünkü çok kere düþman yaklaþýr, gafil olmaný bekler. Þu halde ihtiyatla hareket et, bu hususta iyi bir zanna düþmeyi töhmet altýna al. Seninle düþmanýnýn arasýný bir baðla baðladýn, onunla bir muahedeye vardýn, yahut da ona aman elbisesini giydirdin mi ahdine vefa et; verdiðin amana riayet et; nefsini, ona verdiðin söze, ahde kalkan yap. Çünkü dilekleri birbirine aykýrý, reyleri darmadaðan ve çeþit çeþit olduðu halde insanlarýn Allah’ýn farz ettiði þeylerde hepsi de ahde vefa etmekte birleþmiþtir. Ondan daha fazla birleþtikleri, ahitlere vefa etmeyi ululadýklarý gibi ululadýklarý bir farz yoktur. Hatta Müslümanlar þöyle dursun, müþrikler bile bunu gerekli saymýþlar, buna riayet etmiþler, ahitte, amanda durmamanýn ne zararlar vereceðini bilmiþlerdir. Verdiðin amana gadretme; ahdini bozma, hýyanette bulunarak düþmanýný aldatma, çünkü Allah’a karþý böyle bir cür’ette bulunan, çok kötü, çok ziyankar bir bilgisizdir ancak. Allah, ahdini, amanýný kullarý arasýnda bir rahmet olarak yaymýþtýr ki o, bir emniyettir, herkes orda esenleþir; bir haremdir, herkes ona sýðýnýr; bölük bölük herkes onun civarýna koþar gider. Onu bozmak, ona hýyanet etmek, ona hile katmak olamaz. Bahanelerle bozulacak ahde girme, pekiþtirdikten sonra yorumlara güvenme; Allah adýna verdiðin ahdi bozmaya, haksýz olarak ondan dönmeye kalkýþma; geniþlemesi umulan, sonunda üstünlük bekleyen darlýða dayanman, günahýndan korkacaðýn gadirden hayýrlýdýr; bozarsan Allah’ýn gazabý gelip çatar sana; ne dünyanda berhudar olursun, ne ahiretinde.

Sakýn haksýz olarak kan dökmekten, çünkü azaba sebep olan, suç bakýmýndan ondan daha büyük bulunan, nimetin zevaline, devletin yitmesine sebep teþkil eden hiçbir þey yoktur ki haksýz olarak kan dökmekle kýyaslanabilsin. Kan dökenlerin hesabýný kýyamet gününde bizzat noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah görecek, azaplarýný o verecektir (17). Haram olarak kan dökmekle gücünü kuvvetini çoðaltmaya kalkýþma; çünkü bu gücü kuvveti zayýflatýr, hatta yok eder gider. Bilerek kan dökme hususunda ne Allah katýnda bir özrün kabul edilir, ne benim katýmda. Çünkü cezasý kýsastýr bunun. Yanlýþlýkla kamçýn, yahut kýlýcýn, yahut da elin bir kötülüðe sebep olursa, kudretine güvenip ululanarak, öldürülen kiþinin velilerine, onun diyetini vermekten kaçýnma.

Kendini beðenmekten, seni ululuða sevkeden þeylere uyup güvenmekten, övülmeyi istemekten çekin; çünkü bunlar, ihsan sahiplerinin ihsanlarýný yok etmek, ecirlerini mahveylemek için þeytanýn gözettiði fýrsata yol açan þeylerdir.

Ýdarene tabi olanlara ihsanda bulununca da onlarý minnet altýnda býrakmaya, ihsanýný baþlarýna kakmaya kalkýþma. Yaptýðýný çok görmekten de çekin. Vaat edince de vaadinden dönme. Baþa kakmak, ihsaný yok eder; yapýlan iyiliði çok görmek, büyük saymak, gerçeðin ýþýðýný söndürür; vaatten dönüþ, Allah’ýn gazabýný, halkýn nefretine mucib olur; Yüce Allah, buyurur. (LXI, Saf. 3).

Zamaný gelmeden iþlerde aceleye düþme. Yapmak imkaný olunca da o iþte ihmal etme; doðurluðu sence belli olmayan iþe giriþme; ama doðruluðu açýkca belli olan iþi de savsaklama. Her iþi yerinde yap, her iþi yerinde iþle.

Herkesle bir ve eþit olduðun þeylerde kendi payýný çoðaltmaya kalkýþma; herkesin gözettiði þeylerde gaflete düþme; çünkü sen, baþkalarýna da örneksin. Bir zaman sonra iþleri örten perdeler açýlýr, mazlumun hakký da senden alýnýr (1 .

Öfkeni yen, kendine sahip ol. Elini, dilini gözet. Bütün bu hallerde hemencecik ceza vermekten çekin; cezayý geriye at; öfken yatýþýncaya dek elini, dilini gözet. Bu söylediklerimi ahireti anarak, Rabbine ulaþacaðýna inanarak derdini, gussený çoðaltmadýkça da yapamazsýn.

Sana, senden önce, adaletle hüküm sürenleri, yahut üstün yol yordamlarý, Allah’ýn salatý o’na ve soyuna olsun, Peygamberimizin eserini, yahut da Allah Kitabý’ndaki farzlarý anmak, bizim bunlarý anýp düþünerek nasýl hareket ettiðimizi görmek, bu ahit-namemden sana verdiðim buyruklara uymaya kendini zorlamak gerektir; nefsine uymak hususunda bir gevþeklik göstermemen için bu kadar delil gösterdim sana.

Ve ben, benim ve senin, kullarýn en güzel anýþlarýna iyi ve yerinde öyüþlerine mazhar olmamýzý, þehirlerde iyi ve güzel eserler býrakmamýzý, nimetin, hakkýmýzda tam ve olgun olarak, lütuf ve ihsanýn kat kat fazlasýyla verilmesini, benim de, senin de ömrümüzün kutlulukla ve þehid olarak tamamlanmasýný Allah’ýn bol ve sayýsýz rahmetine, pek büyük kudretine, her dilenen þeyi lutfedip vermesine sýðýnarak niyaz etmekteyim ve biz, gerçekten Allah’ýn rýzasýný istemekteyiz. Selam Resulullah’a; Allah’ýn salatý ve selamý o’na ve tertemiz soyuna olsun.

Emirname’nin dipnotlarý:

1- Sure 67/ ayet 7-11’e iþarettir.
2-hucurat/10’a
3- Nur/22’ye
4- Ýbrahim/15’e
5- Enfal/8-Þura/24 ve 227
6- ’Kim bir mümin kardeþinin bir ayýbýný bilir de örterse Allah’ta onun ayýbýný örter’ Hadisine/ Kunuz’ül Hakaik II. S.173-174
7- Hucurat/6
8- Ali Ýmran/7
9- Hucurat/12
10- ‘Alýþ veriþ, ancak iki tarafýn rýzasýyla olur’ /cami I. 85
11- Bakara/273
12- Bakara/263-265’e kadar
13- ‘Bir gün adaletle muamelede bulunmak, altnýþ yýllýk(nafile) ibadetten üstündür. Kunuz’ul-Hakaik II. S.113
14- ‘Toplumun en ayýfýnýn namazý gibi namaz kýldýr; okuduðu ezana karþýlýk para alan kiþiyi müezzin yapma’/Cami, II. S.37
15- ‘Hiç þüphe yok ki kýyamet günü insanlarýn yüce Allah’a en sevgilisi ve yer bakýmýndan(manen) ona yakýný adaletle idaere eden imamdýr. Yüce Allah tarafýndan en fazla buðzedileni ve ona en uzak bulunaný da hükmü altýndakilere cevreden, zulmeden imam(yönetici)lardýr’ /Cami I. S. 72
16- Enfal/61
17-Nisa/93
18- Kaaf/19-22’ye iþarettir.

Irkçýlýk mý, Kardeþlik mi?

Yýllar önce Ýslam Ýnkýlabýný görmüþ o dönemi yaþamýþ bir zevata yönelttiðim, ‘’Ýslam inkýlâbýnýn baþarýya ulaþmasýndaki en önemli temel etkenleri nelerdi?’’sorusuna. Aldýðým cevap üç önemli þýktý. Dünyadaki bütün ideolojilerin zafere ulaþmasý için özlem duyduðu kýstaslardý bunlar. Ýþte islam dininin ne denli devrimci olduðunu þu üç kelimede gizliydi.

1-Lider(velayeti fakih)’e baðlýlýk
2-Fedakar(adanmýþ)lýk
3- Kardeþlik(bütünleþmek)
Bu üç madde islam inkilabýnda baþarý ve zaferin anahtarý olarak kilit roller üstlenmiþti.
"Kardeþlik" ilkesinin Kurani esaslar üstüne bina edilmesi. Elbette diðer þýklar da en az kardeþlik ilkesi kadar önemli ve Ýslami ilkelerin olmazsa olmazý, ama özellikle Ortadoðu coðrafyasýnda geliþen olaylara binaen kardeþlik ilkesine de deðinmemizi zorunlu kýlar.
Kardeþlik ilke ve prensiplerini neye dayandýrmalýyýz, kardeþliðin ana kaynaðý nedir ve nasýl olmalýdýr?
Kendimizi Müslüman toplumun Müslüman bireyi olarak kabul ediyoruz, ama neden bu sorularý sorma ihtiyacýný hissediyoruz?
Mensubu olduðumuz din, olmamýz gerekeni ve donanmak zorunda olduðumuz özellikleri yeteri kadar açýklamamýþ mý?
Bu sorunlarýn girdabýndan neden çýkamýyoruz?
Belki de mensubu olduðunu idda etiðimiz dinin esaslarýna yeteri kadar vakýf olamadýðýmýzdan, Ýslam mektebinin laboratuvarýnda rafine edilmediðimizdendir.


Ýslam ümmetinin yaþadýðý Ortadoðu coðrafyasýndaki temel sorun ne ile ve nasýl açýklanmalý?
Bir avuç Amerikan’cý, Ýsrail’ci ve Batýlý ( felsefi ve ýrsi) çocuklarýn demokrasi safsatalarý ile mi?
Yoksa tarihin sepetine atýlmýþ Sosyalizm hezeyanlarýný yükselten, ne dediðini kendileri dahi anlamayan yaftacýlarýn sloganlarý ile mi?
Sosyalleþmek uðruna yýllar yýlý zulum ve despotluktan bir dahi olsun tereddüt etmeden masum insanlarýn kanýna giren Baas Partileri’nin sonucunu irdelemeye gerek yok.

Erdemli insan olma yolunda insanlýk mektebinin en baþ düþmaný olan ýrkçýlýk (kavmiyetçilik) Ýslam güneþinin Mekke’de doðuþuyla kýsa bir süre olsa da bu dine tabi olmuþ toplumlarca unutulmuþtu.
Osmanlý’nýn Batýlýlaþma süreci ile tekrar bu bulaþýcý hastalýk, Ýslam ümmetini bir kanser tümörü gibi sarmýþ, Irkçýlýk Ýslam ümmetini en az Siyonist Ýsrail rejimi, hatta Siyonizm’den daha tehlikeli bir hastalýk olarak sarmýþtýr. Ýslam öncesi cahiliye ve Ýslamlaþmamýþ cahili toplumlarýn vazgeçilmez deðeri olan bir hastalýktýr, Irkçýlýk.

Sýtmadan daha tehlikeli olan ýrkçýlýk hastalýðý; Emevi, Abbasi, Osmanlý ve Safevi ile diðer milletlerin yönetim tebaasýnda yok deðildi. Ne var ki bu rejimlerin mahiyetindeki milletlerin kahýr ekseri, ümmet bilincinden nasibini almýþtý. Ýþte bunun içindir ki o dönemin ceberrut yöneticileri Ümmetçilik kimliklerini kullanarak Müslümanlarý uzun dönemler kendi iktidarlarýna alet edebilmiþler. Baþka bir ifade ile dinin deðerlerini iktidarlarýnýn dayanaðý olarak kullanabilmiþler. Burada ki sorun ise baþlý baþýna bir konu olduðundan ötürü biz ona deðinmeyeceðiz

Osmanlý’da özellikle ''Jön Türkler''le baþlayan sözde toplumun aydýn ve elitleri bu eli kadehli güruhun, ileride en onulmaz yaralar açacak olan ýrkçýlýk virüsünü! Baþta Müslüman Anadolu halkýna musallat edip, baþ belasý bu hastalýkla tanýþmasýna sebep olup çekip gittiler mi? Tabii ki hayýr. Etki tepkiyi doðurur kabilinden kýsa zamanda Arap dünyasýna yayýlan bu virüsün saðlýklý anlaþýlabilmesi için kendine has bir çalýþma yapýlmasý gerekir.
Gururla itiraf edelim ki onlarca entrikalara raðmen bu sýnavý aziz Kürt mülleti alnýnýn aký ile baþarmýþtýr. Kimi marijinal Ýslam dýþý ekollerin dýþýnda, Kürt halký ýrk hastalýðýna yakalanmamayý baþarmýþtýr. Buna raðmen Arap ve Türk ýrkýndan Müslümalarca dýþlanmasýnýn, haklarýný savunmamasýný anlamak çok zor...

Ýmam Ali (a.s)’nin Nehc'ül Belaða adlý eserinin ''Kaasia hutbesi'' nde kavmiyetçilik(ýrkçýlýk) hakkýnda bu hastalýktan kurtulmanýn ölümsüz reçetesini sunduðu halde, Müslüman toplumdan ziyade acaba ümmetin alimlerinden kaç tanesi bu hutbenin tefsirini yapýpta halký biliçlendirmeyi, Ýslam ümmetini yeniden izzet ve ihtiþamýna kavuþmasýna vesile olarak kullanmayý düþündü? Bilemiyoruz, bildiðimiz bir þey var ki bugüne kadar bize ulaþmadýðýdýr.


Kaasia Hutbesinden:
"...Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracýk bir halkaya kýstýrýlmýþsýnýz; ölüm alanýndasýnýz; bela uðraðýndasýnýz. Artýk gönüllerinizdeki þu gizli taassup ateþini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü müslümanlarýn gönlündeki bu ululanma ancak þeytanýn iðvasýndandýr, onun ululanmasýndandýr, vesvesesindendir. Baþlarýnýzý gönül alçaklýðýyla eðin; baþlarýnýzdaki ululuk duygusunu ayaklarýnýzýn altýna alýn, büyüklük baðlarýnýzý çözün..." Elbette burada vurgulanmak istenilen müslümanýn müslüman kardeþine takýndýðý olumsuz tabloyu belirtiyor. Deðil ki Ýslam düþmanlarýnýn karþýsýna da ayný tevazu takýnýlsýn. Oysa Yüce Allah, kâfirler hakkýnda þöyle buyuruyor; "Muhammed, Allah'ýn peygamberidir ve onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karþý çetindirler, kendi aralarýnda merhametli, onlarý görürsün ki rükû etmektedirler, secdeye kapanmaktalar. Allah'tan lütuf, ihsan ve razýlýk dileyerek; yüzlerinde secde eserinin alametleri görünmektedir ve onlarýn vasýflarý, Tevtat'ta da vardýr ve onlara ait vasýflar, Ýncilde'de var; adeta ekilmiþ bir taneye benzer ki filiz vermiþtir, derken filizi kuvvetlenmiþtir, derken kalýnlaþmýþtýr da dümdüz boy vermiþtir, gövdelerine dayanýp yücelmiþtir; ekincileri þaþýrtýr, sevindirir, kâfirleri, bununla kýzdýrýp yerindirmek için, Allah inananlara ve iyi iþlerde bulunanlara yargýlanma ve pek büyük bir mükâfat vaad etmiþtir." (Feth/29)(Hutbedeki alýntý burada bitti)



Kur'an espirisi zayýflýk ve çekiþmenin Ýlahi yasalardan uzaklaþmak ve Ýlahi yasalarýn tebliðcisi ve hamilerinin yolundan gitmemek olduðunu bildirir.

Buna göre mensubu olduðumuz Ýslam aleminin baþýndaki ceberrut sultanlar ve diðer öncüler, kendi heva ve hevesleri uðruna ýrkýçýlýðý kullanarak Türk, Kürt, Arap, Fars sair isimlerde ayrýlýk tohumlarýný serpip, toplumu þehvetlerine kurban seçmede hiçbir mahzur görmemekte.

Yalýn bir anlatýmla halihazýrdaki Ýslam toplumunun öncüsü olarak halklara lanse edilen, binbir hile ve desise ile güç ve iktidarý eline geçiren batý yanlýsý ceberrutlar, ne fikri mustazaf Türklerin ve ne de mazlum Kürtlerin ve ne de bedevi kalmýþ araplarýn gerçek öncüleri deðiller.

Acaba Ýslami kardeþliðin yüklediði sorumluluklar nelerdir?
Esasýnda gerçek Ýslami kardeþlik Muhammed(s.a.a)’e Ali olabilmektir! Ancak bu muhal bir olgudur.

Kardeþlik; Ýmam Huseyn(a.s)'a ''Saki-yi Kerbela'' olan Ebul Fazl Abbas olabilme liyakatini taþýyabilmektir!

Kardeþlik; görkemli mabetlerde ezilmiþ halklarýn üstüne yürütülen modern savaþ silahlarýna zafer aþkýyla yanýp tutuþarak, bir avuç dolusu âmin diyebilmek deðildir.

Kardeþlik ABD, Ýsrail ve Batý’nýn yardakçýlarýnýn propagandasýnýn etkisinde kalarak, Müslüman kardeþ halklara düþman olmak hiç mi hiç deðildir.

Kardeþlik; Arap kukla rejimlerin yaptýklarýný ifþa etmeyi gerektirdiði kadar, kendi ülkesindeki kuklalarýn yaptýklarýný olanca maharetleriyle deþifre edebilme bu tür hileleri onlarýn yüzüne haykýrma sorumluluðunu üstlenmek deðil midir?

Yoksa kardeþlik, Ýslam dinini zamanýn Firavun’larýnýn hizmetine sunmak için yarýþan Bel'am kiþilikli din öncülerinin sunduðu Amerikancý zehirli Ýslam’ýn komplosunu saklamak mýdýr?

Kardeþlik; Mazlum Filistin halkýnýn hakkýný savunabilmenin yanýnda, ''Mazlumun dini sorulmaz.'' Hadis-i þerifi ilkesiyle kendi topraklarýnda sýrf ABD ve Ýsrail rezil emellerine ulaþsýn diye ona yaltaklýk yapan rejimlerin karþýsýna dikilebilmek ve zulme uðrayanlarýn yanýnda yerini alabilmek midir?

Kardeþlik; dili, ýrký, rengi ne olursa olsun gerçekten "La ilahe illallah " diyen Adem evlatlarýna ondan karþýlýk beklemeden baðrýný açýp, elini uzatabilmek deðil midir?

Kardeþlik, Ebu Zer'in söylediði bir yalnýþ cümleye karþýlýk, kendisini af ettirebilmek için topraða koyduðu yüzüne, Ammar'ýn ‘’Kalk kardeþim, bu yüz basýlacak deðil, öpülecek yüzdür’’ cümlesini idrak edip, ayný eylemde bulunabilmek deðil midir?

Kardeþlik, dünyanýn dört kýtasýnýn en ücra köþesine kadar ulaþtýrýlan insani yardýmlarýn Kürdistan coðrafyasýnda, iki ateþ arasýnda kalmýþ binlerce mazlum ve Müslüman insanýn en az diðer insanlar kadar zaruri ihtiyaçlarýný karþýlayabilme ilkesine inanýp, bu uðurda üstüne düþeni yerine getirmeyi ilke edinebilmek deðil midir?
Kardeþlik, kendisi için neyi talep ediyorsa kardeþi içinde aynýsýný istemektir.

Kardeþlik, Annapolis, Davos, Þarm eþ-Þeyh sair toplantýlarý reddedebildiði, Gazze katliamýný protesto edebildiði gibi, Iraklý mazlum müslüman halkýn katliamýna, Siyonist Ýsrail'in cinayetlerine karþý durmayý gerektirdiði kadar, Kürt olduðu için ýrkçý ve sadist zihniyetlere karþý bu halký savunabilmeyi de gerektiren bir sorumluluktur.

Kardeþlik, deðil ki ''Benim zalimim senin zaliminden daha iyidir.'' düþüncesi ile zalimlerin yanýnda yer almak, onlara karþý sessiz kalmaktýr.

Unutmayalým ki; 20.yüzyýla damgasýný vuran Muhammedi Ýslam, ''la Þarkiye, la Garbiye illa Ýslamiye'' nidasý ile zafere ulaþtý. Zafere ulaþan bu Ýslam’dan nasibini almak isteyen kiþi, cemaat, millet her ne ve kim ise, ancak kardeþlik ilkelerini saðlýklý anlama ve kendi hayatýna indirgeyerek baþlayabilir.
Deðilse Ýslam peygamberinin buyruðu, "Sizler; birbirinizi sevmedikçe Ýman etmiþ sayýlmazsýnýz, Ýman etmedikçe de cennete giremezsiniz" mealindeki hadislerine bir kez daha yoðunlaþýp anlama sorumluluðunu yükler!

Hiç þüphesiz ki, Kur'an mantýðýnda kardeþlik ilkesinin dayandýðý en önemli etken, katkýsýz inanç birlikteliðidir. Ve bu birlikteliðin yolu Velayet’ten geçer. Nitekim bu konuda Rahman'ýn ayetlerinde "Ancak müminler kardeþtirler" diye çok net bir uyarý ve ikazý vardýr.
Malumdur ki, müminler Müslümanlardan bir basamak daha ileridedir. Bir diðer tabir ile her mümin ayný zamanda Müslümandýr, ancak her müslüman mümin olabilmiþ deðildir!

Þimdi Ýmam-ý Ümmet’i temsil eden Velayet-i Fakih merciinin eylemlerini inceleyelim. Acaba Kuran ve Sünnetin öngördüðü kardeþlik ilkesinin dýþýnda mý davranýyor, dünyanýn dör tbir yanýndaki müslümanlara?

''Allah'a ve peygamberine itaat edin, birbirinizi çekiþtirmeyin, sonra zayýflarsýnýz ve kuvvetiniz kalmaz ve sabredin, þüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.'' Enfal/46


Ýzzet mi, Zillet mi?

Bugün Ýslam dünyasýnýn kahýr ekseri, ulus/ýrk devlet denilen modern hapishanelerde ki müslümanlarý, fikri fiziki baðýmsýzlýk adý altýnda (ki gerçekte yeni sömürgecilik sistemi)dýr.
Sözde kimi mücadeleler neden baþarýya ulaþamýyor? Bazý hareketlerin direniþ süreçleri yüzyýllarý buldu, neden hala hareket medotlarýn(kýstas)da muðlaklýk ve çürümüþlük var?
Neden bazý hareketler efendileri adýna direnmeyi seçip, istedikleri haklarý ve böylelikle düþtükleri sendromdan bir türlü kurtulamamaktadýr?
Ýslam Devirimi’nden sonra neden lýmlý Ýslam efendilerinin modern hapishane müslümanlarýna sunduðu reçete ve geçici tedavi yöntemlerinin getirdiði ölümcüllükten kurtulamýyorlar?
Ýþte ýlýmlý Ýslam’la, Muhammedi Ýslam’ýn kaynaklarýna ve dolayýsý ile ''öz bilgi''nin kaynaklarýna karþý kurulmuþ komplolardýr bunlar ve bununla vurulmak istenen asýl hedef Velayet-i Fakih merciidir!

Neden ölümsüzlüðü tercihlerinin ön sýralarýna yerleþtiren ve radikallikle övünen kimi atanmýþlar, inançlarýný onurlu eylemlerle süsleyememenin verdiði ýstýrabýn içinde kývranýp duruyor?
Bu ýstýrap ve sarhoþluktan bir türlü ayýlamadan kime ve ne için hizmet ettiklerini anlamadan, anlamak dahi istemeden, slogan kahramanlýðý üretmenin verdiði gururu yaþayýp durusunlar...

Ýçi boþ, kof hale gelimiþ, gururun temel nedeni, Mavera'ya açýlan pencerelere farklý us ile yaklaþan ''öncü kadro''larýn bu pencerelerden yansýyan ''þua''larý görememe sorunu ve bunun getirisi ise, " Devrimci bilgi üretim ünitelerinin yoksulluðu" olmuþtur.

''Katkýlý bilgi''yi doðru ve ''salt bilgi'' algýlama sendromudur bir anlamda. Yani Batý’nýn hayat kaynaðý olan Ýslam demek en uygun tarif olacaktýr, bu tür hareketlere ve oluþumlara.

Çünki Batý, Ýslam’ýn Emeviler’den önceki asýl halkasýna baðlanmasýný hararetle önleme çabasý içindedir. Bu çabaya engel olan yegane birim Velayet-i Fakih müessesidir. Batý, bunu baþarmak için bütün gayret ve çabasýný en azami þekilde harcamaktadýr.
Özellikle Ýslam’ýn ''çekirdek kadrolar''ýnýn içinde ''hücrelenen'' ýlýmlý Ýslam’ý yegane alternatif olarak sunma gayretlerini de buradan iþlemektedir!
Zira Batý’nýn cenneti olan Kapitalizm’in hayat kaynaðý, bu Ýslam’dan beslenmekte. Ve Batý’nýn hayatý bu Ýslam'a baðlýdýr!

Ýslam’ýn öncü kadrolarýnýn önceliði, öz Ýslam’ý modern Firavun'lar tarafýndan gayya çukuruna itilmiþ olan Ýslam’ý, yeniden gün yüzüne çýkartma olmalýdýr. Bunun en güzel örneðini Seyyid Nasrullah Velayet-i Fakih önderliðinde göstermiþtir. Günümüz Ýslam’ý için en öncelikli sorun bu olmuþtur.
Þu da bilinmelidir ki; siyasal Ýslam’ýn zafere ulaþmasý ile Ýslam’ýn diðer ahkamlarý hayat kazanacaktýr. Bizler bu hakikatin detaylarýný anlamak ve onu uygulamaya çalýþmada en öncelikli görev olarak algýlamalýyýz.

Birileri New York'ta dünyaya karþý Velayet-i Fakih’in uhdesinde(Ahmedi Necat) ''Evrensel Siyasal Ýslam’ýn çekirdek kadro elemaný'' olarak, olanca gücü ile Ýslam’ýn ''Emr-i bil maruf ve Nehy-i anil münker/iyiliði önermek ve kötülüðü yasaklamak'' görevini üstlenirken; her türlü hile, komplo ve desiselere raðmen zamanýn Ýmamý’nýn ilanýný aþikarane haykýrýrken…

Birilerinin de kendi evinde dahi inançlarýna ait kurallarý, ýlýmlý Ýslam haramilerinden dolayý uygulayamasýn, engellensin öyle mi?
Çeliþki de burada baþlýyor, asýl engellenmek isteniyormuþ gibi davranýlmak sureti ile halkýn ýlýmlý Ýslam’ýn öncüsünü sahiplenmenin alt zeminini hazýrlama küstahlýðýdýr!

Üstelik mahalle kabadayýsý olarak yaftalansýn. Bunun adý en iyimser yaklaþýmla oyunun kuralýný bilmemektir.
Kim bilir belki de daha oynanmadan oyunu satmaktýr. Ön sezgilere danýþacak olursak, ýlýmlý Ýslam adýna Batý tarafýnda yenilgiyi seçenler oynuyor sahada. Müslümanýn mahalle kabadayýsý olup olmayacaðý adýna.
Müslüman, yeryüzünün imar ve ihyasýnýn en sorumlu kiþiliðinin adýdýr bir anlamda. Müslüman, tarih sürecinin her safhasýnda yeryüzünün birinci sýnýf kaliteli insanýdýr. Bu Müslümanýn bugünkü prototipi Velayet-i Fakih’te cem olmuþtur.

Ýnsaný kamil olmak arayýþýndaki Müslüman, münkerin her çeþidinden uzak durmayý kendine görev bilirken, ''Ademiyet kimliði'' taþýyan, kendi türüne de ayný teklif ve sorumluluðu sunandýr. Ýþte bu sorumluluðun yegane merciidir Velayet-i Fakih.

Ýslam dünyasý 1400 yýl gibi korkunç bir zaman sürecini kaybetmiþtir, þimdi ''zehirli Ýslam sendromu'' ile yeniden bir asýr kaybetmeye tahammül edecek güçte olmadýðý gibi, böyle bir vebalin altýna girecek aydýn ve alimlerin var olduðunu düþünmek dahi ne denli tüyler ürpertici olduðu, her vicdan sahibinin ruhunda oluþan derin yaralar da bunun göstergesidir.
Hiç kimse birilerinin hatýrý ve batýlý için Velayet-i Fakih’in makamýný, þeklini, hukuki geçerliðinin tartýþmasýný yapacak hakka sahip deðildir. Çünkü; inanýlsýn, inanýlmasýn, tabi olsun ya da olmasýn Valeyet’in, ''Ýlahi Emir'' lerden olmadýðýný ispatlayamaz.
Ýslami Alimlerini Tanýma Zorunluðumuz:


Fiziki ve fikri bütün olgularýn süreç itibariyle kýsmi yada bütünsel yýpranma veya yok olma tehlikesiyle karþý karþýya kaldýðý genelde bütün normlarda kabul edilen bir realite olmakla birlikte, var olan bu kanuna tabi tutulmayan yegane gerçek vahy -aslý itibarý ile- ya da vahyi olgulardýr. Ne var ki vahyi olgulara da gerektiði þekilde özen gösterilmezse dýþsal algý olarak vahyinde itibarýnýn zedelendiði izlenimi doðabilir. Ýþte tam bu noktada düþman yapay, nazari ve ameli büyümeye meyilli organlara özel bir iltifat gösterir. " Sonuçta var olmayaný var gibi göstermek ya da gösterilmek istenmesi" sonuç olarak Ýslam dünyasýnda bugün var olan olumsuz tablo ortaya çýkar.

Dinlerini bir oyundan, bir eðlenceden ibaret sayan ve dünya yaþayýþýna aldanan kiþileri býrak kendi hallerine. Sen onlara ancak Kur’an’la öðüt verde...” (En’am 70)

Bu sorun Ýslam ümmetinin belki de en önemli sorunlarýnýn ilk sýrasýnda yerini almýþtýr.

Özellikle Osmanlý Ýmparatorluðu’nun Batý dünyasýnýn 18. yüzyýldaki geliþmelerini taklitane bir þekilde takip etmesinin sonucunda bugünkü nihai aþamasýný alan "eðitim" þekli ve ''toplumun hal-i pür melal'i'' tamamen Ýslam’dan uzak hatta rahat bir þekilde ifade etmek gerekirse Ýslam aleyhtarlýðýna büründürülmüþ bir eðitim sisteminin var olduðu tartýþma götürmez bir gerçek olmuþ bununla özelde alim ve aydýnlardan, genelde ise halktan ne alýnmak istenmiþ, yerine ne konulmak istenmiþ, bunun kritiðinin yapýlmasý. Nitekim hiçbir medeniyet kendi alim ve aydýnlarý olmadan ayakta duramaz. Söz konusu kiþilerin yetiþmesinde, onlarýn hal ve davranýþlarýnda söz emellerinde özenecekleri canlý bir arife ihtiyaç duyulmasý kaçýnýlmazdýr.

Ýmam Ali'den rivayet olunur ki:
“Bilgin o kiþidir ki kadrini, mertebesini bilir; kadrini, mertebesini bilmeyen kiþiye bu bilgisizlik yeter. Allah’ýn en hoþlanmadýðý kiþi, kendi baþýna buyruk kuldur; o kiþi doðru yoldan sapar, kýlavuzsuz yola girer; yürür gider. Dünyada ekip biçmeye çaðrýlsa iþe koyulur; ahiret için ekip biçmeye çaðrýlsa tembellik eder, yorulur. Sanki yaptýðý iþ gerektir ona da tembel davrandýðý gerekmez ona. Bir zamandýr o zaman ki adsýz sansýz müminden baþkasý kurtulamaz o zamanýn derdinden, bir mecliste bulunsa kimse onu tanýmaz, bulunmasa kimse onu sormaz. Ýþte onlardýr doðru yolun ýþýklarý; karanlýk yollarda, þüpheli bellerde hidayet alametleri. Halk içinde fazla söz söyleyip bozgunculuk peþinde gezmezler; kullarýn ayýplarýný ifþa etmezler. Allah’ýn kendilerine rahmet kapýlarýný açtýðý kullardýr onlar; kötülüðü giderdiði, gazabýný üstlerinden kaldýrdýðý kiþilerdir onlar.
Ey insanlar, size içi dolu bir kabýn baþ aþaðý edildiði gibi Ýslam’ýn da baþ aþaðý edileceði zaman, gelip çatacaktýr. Ey insanlar, gerçekten de Allah, size cevretmez; bundan korumuþtur sizi; ama sizi sýnamaktan da vazgeçmez'' (Nehc-ül Belaga S. 109/110)

"Ey inananlar, Allah’a peygambere ve içinizden emredecek kudret ve liyakate sahip olanlara itaat edin. Allah’a ve ahiret gününe inanýyorsanýz bir þeyde ihtilafa düþtünüz mü o hususta Allah’a ve peygambere müracaat edin; bu hareket, hem hayýrlýdýr, hem de sonu pek güzeldir." (Nisa 59)


Bizim burda deðinmek ve deðerlendirmek zorunda olduðumuz din bugünkü Amerikancý Ýslam ile yüzyýllar boyunca insanlýða yol gösterici bir meþale olan Muhammedi Ýslam’ýn tanýnýp öz ve gerçek olana tabii olma zorunluluðumuz olaný belirlemek. Ancak bunun kendisine has ölçüleri vardýr. Bu ölçülerin baþýnda ilahi emanet olan Kuran-ý Kerim o kutlu kitabýn kendi döneminde hamisi olan ve insanlýða yol gösterici olan Resulü Ekrem, onun pak ve pakize Ehl-i Beyti ve yine bu yolda gerçek iman etmiþ sahabelerin hayatlarýndaki övgüye deðer eylemlerini pratiðimize almaktýr.

Bugün itibarý ile Amerikancý Ýslam hastalýðýndan kurtulan samimi müminler topluluðunun bu hastalýktan kurtulmalarýna vesile olan yegane kriterler nelerdir?
Bu konuda ne gibi hassasiyetlerimiz olmalý?

Bunlara bizde sahip miyiz, sahip isek ne denli saðlýklý, deðilse gerekçelerini araþtýrýyor muyuz, araþtýrmamýza müsade ediliyor mu?

Araþtýrmamýza müsaade edilmiyorsa, nedenlerini ve engellerini biliyor muyuz?
Bilmiyorsak, nereden baþlamalýyýz? Gibi daha nice sorunlarýmýzýn olduðunu takdir edersiniz. Ancak...

Bir zamanlar yeryüzünde üstün bir statüye sahip olan bu ümmet, sahte önderlerin maharetli politikalarý sayesinde Washington ümmete kýble oldu adeta! Ýnsanlýðýn yüzkarasý olan siyah saraylar, Pentagon'lar, Strasburg'lar, Brüksel'ler kýble oldu adeta! Hayatýmýz ile ilgili ne tür sorunlarýmýz varsa ferdi ailevi, içtimai, kültürel ve daha nice sorunlarýmýz…

Öyle ki, Ýslami diye tanýdýðýmýz kiþilerin dahi birçoðunun onlar tarafýndan atandýðýný anlayamaz ve bilemez hale geldik. Peki, bütün bu olanlardan sadece karþýyý sorumlu tutmak ahlaki bir davranýþ mýdýr? Bize ait yalnýþlýklar yok mu? Elbette kusursuz bir kiþiliðe sahip olduðumuz söylenemez. Ancak ölçü sorunumuzun olduðu kesindir.

Ýmam Medhi (a.f) den:
Allahu Teala buyuruyor ki “(Elif Lam Mim Ýnsanlar, sanýrlar mý ki inandýk derler de öylece býrakýverilirler ve onlar imtihana çekilmez) Nasýl da hayrete dalýp yollarýný kaybetmiþ ve saða sola gidiyorlar. Acaba bu insanlar dinlerini mi bölmüþ, yoksa tereddüde mi kapýlmýþ veya hakka karþý inat mý ediyorlar; yoksa doðru rivayetlerin ve sahih hadislerin açýkladýðý þeyden, yani yeryüzünün ya zahir olan ya da gizli bulunan bir hüccetsiz kalmayacaðýndan haberleri mi yoktur? Yoksa haberleri var da kendilerini bilmezliðe mi vuruyorlar?’’

Keza, Ýmam Mehdi (a.f) buyurmuþlar ki:
"Vuku bulan vakalarda bizim hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz, zira onlar sizlere benim hüccetimdir ve bende onlara Allah’ýn hüccetiyim." Bu hadisin zirvesindeki makamý Velayet-i Fakih’ten baþka ne ile açýklayabiliriz ki?


Hakeza; Ýmam Ali(a.s)'dan;
“...Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracýk bir halkaya kýstýrýlmýþsýnýz; ölüm alanýndasýnýz; bela uðraðýndasýnýz. Artýk gönüllerinizdeki þu gizli taasup ateþini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü müslümanlarýn gönlündeki bu ululanma, ancak þeytanýn iðvasýndandýr, onun ululanmasýndandýr, vesvesesindendir. Baþlarýnýzý gönül alçaklýðýyla eðin; baþlarýnýzdaki ululuk duygusunu ayaklarýnýzýn altýna alýn; büyüklük baðlarýný çözün...” ( s.125 )

Ýmam Ali’(a.s)yi Tanýmak:


Ez Ali amuz ihlas u amel
Þir-i Hak ra dan munezzeh ez dagal

Çün tu bab-i on Medine-i ilm ra
Çün þua-i aftab-ý hilm ra

Baz baþ ey bab-ý rahmet ta ebed
Bargah-ý ma lahu kuvfen ahad

Der þecaat þir-i Rabbanisti
Der muruvet hod ki danet kisti(*)

Ýhlasý da ameli de Ali’den öðren;
Allah’ýn aslanýný hileden, münezzeh bil.

Deðil mi ki sen, o ilim þehrinin kapýsýsýn,
Deðil mi ki hilim güneþinin ýþýðýsýn


Ey rahmet rahmet kapýsý kapanma
Ebedi olarak açýk kal

Yiðitlikte Allah aslanýsýn
Erlikte kimsin, kim bilebilir ki?


Ýmam Ali gerçekten hakký ile tanýnabilir mi ki, ya da Ali tanýmlanabilir mi? Ýmam Ali’yi tasavvur etmek isteyen her düþünce ehlinin hazin bir ruh hali vardýr. Çünkü Ýmam Ali’yi anlatabilmek ilahi þahsiyetlerin haricinde hiçbir nefes sahibinin haddi deðildir. O ilahi þahsiyetlerden biri olan Ýsa Ýbn-i Meryem (a.s) buyurdular ki:
“Ne mutlu ruhlarý temiz olduðu için sövülen kimselere; gök melekutu onlar içindir.“ Ve bu taným Ýmam Ali için ne kadar da örtüþen bir tanýmdýr.

Modern bilim, felsefe, mantýk ve modern zamanlarýn insan aklýnýn kavrayabileceði, anlam ve idrakinin çok ötesinde bir kiþiliktir Ýmam Ali.
Ýmam Ali'deki deðerler manzumesi zaman süreci içerisinde oluþmuþ ve kiþisel yetilerle elde edilmiþ bir olgu deðildir. Kendisi ile beraber tüm zamanlarý da bünyesinde barýndýrabilecek deðerler manzumesinin kaynaðýdýr Ýmam Ali. Hodbin ve hodperestlerden baþka kim Ýmam Ali’nin deðerler manzumesini göremezlik edebilir ki?


Ýmam Ali gibi bir þahsiyet tüm zamanlarda bir mihenktir. Onun yokluðu ya da yok kabul edilmesi insanlýk devam ettikçe hissedilir. Ýmam Ali gibi bir þahsiyetin tüm boyutlarýyla tanýnmasý onun kiþilik, kimlik ve karakterinin bütün boyutlarýnýn derk edilmesi elbette muhaldir. Eðer böyle olmasaydý, O da tarihteki diðer derin iz býrakan bazý tanýnmýþ kiþiler gibi belli bir zaman sonra unutulmaya yüz tutacaktý.

Kiþioðlunun taþýdýðý deðerler manzumesi açýsýndan bazen iticilik ve bazende çekicilik yönü farklý ortamlarda, farklý zamanlarda farklýlýk arz ettiren bir elastikiyete sahiptir, elbette bu taným Ýmam Ali gibi bir þahsiyet için söylenemez. Ýmam Ali'de var olan iticilik ve çekicilik yönleri eþit iki boyutlu olan mükemmel bir olgunun taa kendisidir.

Ýmam Ali(a.s)nin velayetinin özünde insanlýðýn kemaleti vardýr ve insanlýðýn kemaletinin özünde ise Ýmam Ali'nin ve soyunun velayetinin olmazsa olmazý vardýr.
Ali tüm zamanlarda insanlýk mektebinin adalet, hürriyet, eþitlik, sabýr, þecaat, takva, kelimenin tek anlamýyla insan-ý kamil olgusu olarak yaþamaktadýr.
Deðil mi ki, yeryüzündeki lanetlileri ve onlarýn habis mirascýlarý, maddenin tözsel zahirine saplantýlarýný insanlýða hakikat mektebi olarak yaftalama çabalarýnýn yegane engeli olarak, Ali okulunun mensuplarýný kabul etmiþler.

Ali okulu mensuplarýnýn yeryüzünden silinmesi veya hiç deðilse silik bir tablo olarak yalnýzlýk ve uzlete çekilmesine zorlamak için bütün hile ve desiselerin meþru araç olarak kullanýlmasý, binaen yetersizlilerini setretme ve bu alandaki açýk gediklerini, baþkalaþmýþ ya da baþkalaþmaya elveriþli, kökeni harici zihniyete dayanan ekolleri canlý tutma gayretleri ile telafý etme ve bu gayretlerini olanca maharetleriyle ortaya koymaya çalýþmaktadýrlar.

Günümüz dünyasýnda mevcut deðersel objelerin ki; gerçekte insanlýðýn temel sorunu ve ihtiyaçlarýdýr. Ýtibari ve inhirafi subjelerle deðiþtirilme siyaset ve entrikalarý ancak fikri ve zikri mustazaflýk hastalýðýna yakalanmýþ, kendi zamanýnýn sorunlarýný ve sorumluluklarýný yeterince derk edememiþ veya etmemiþ, birey ve toplumlarda hayat buldurup yer edeceðini bilen, dört öðe (toprak, su, hava, ateþ=kapital) felsefecilerinin temel öðelerini, meþru ve gayrimeþru yöntemlerle, az önce taným ve tarifi yapýlmaya çalýþýlan birey ve toplumlarda uygulamayý asýl gaye ve amaç olarak kabullenmiþlerdir.

Ýmam Ali, kendi toplumunda var olan dýþsal deðere dayalý varlýk hiyerarþisini reddederken ki; (sosyal olarak, irsi anlamda deðil) bu hiyerarþiyi ret ediþinin derinliklerinde onun (imam Ali'nin) bulunduðu toplum tarafýndan kabul edilmemeyiþidir.
Deðil ki, onda var olan deðere (yani dýþsal ve içsel deðere ) dayalý varlýk metodunu ret anlamýndadýr!

Bulunduðu toplum içinde Ýmam Ali þu deðiþimden yanaydý ki, deðiþme duyumsal ve içebakýþsal deneyimimizin en belirgin temel ve özsel yönlerinden var olanlarýn baþka bir þekle ya da duruma girme sürecidir.
Evet Ali deðiþimden yanaydý, ama deneyim yasasýný kendi þahsýnda barýndýrmak istemeyen ki, bu yasanýn özünde bilgi ya da ustalýðýn bir geliþme sürecine koþut olarak birikmesi yada geniþlemesi algýsý yatar.
Ali (a.s)deki derin yapý, kiþiliði, bilginin sonsuz sayýda bilgi üretmesini mümkün kýlan temel, ilahi mekanizmasýdýr.
Modern zamanlardaki insan toplumlarýnýn gerçeksel altyapý menbaýnýn kaynaðý olan Ali (a.s)nin taþýdýðý ruh ve karekteristik yapýsýyla bütünleþme zorunluluðu vardýr. Modern zamanlar, sözsel eylemin içine düþmüþ olduðu itibari deðerlerin (þovenizm) gerçeksel olma zorunluluðunun kilit þahsiyeti olan Ali'nin tanýnmasýný olmazsa olmaz kýlmaktadýr.
Tarihi determinizmin dayattýðý coðrafyalaþmýþ ya da kültürlere sýkýþtýrýlýp kliþeleþmiþ Ali olgusundan farklý bir Ali'dir bu. Ghandi'nin Asyasý’ndan, Zenci’nin Afrikasý’na, Lumumba'nýn Afrikasý’ndan Eskimo'nun Antartikasý’na, hakeza; Kastro'nun Amerikasý’na diriltici bir ruh üfleyecek kadar büyük bir Ali'dir bu.
Ademiyet mektebinin son halkasýnýn varisi olan Ali, Kiþioðlunun yaþadýðý dünyada kiþinin þekillenmesinin iksirini taþýmaktadýr.
Hürriyet ve adalet, dahasý kerim kul olma vasfýný taþýmaktadýr, Ali.
Ali(a.s) bin yýllarýn yolunun yolcusu olmakla birlikte, nice bin yýllara yürüyecek bir yolcudur da ayný zamanda.
Ali insanlýk adýna insana sunulmak istenen bütün insanlýk dýþý eylemlerin ve düþüncelerin karþýsýnda yalnýz ve yorulmaz yegane savaþçýdýr.
Ali; dünü, bugünü ve yarýnlarýyla insanlýðýn yegane okulu olan sevgi okulunun üstadýdýr ayný zamanda.
Ali, tarihi yasalarýn kendisine has kabul ettiði kurallarý tanýmayan ve bu alanda yüzen zulüm ve despotluðu Zülfükarý ile yarýp, Hak ve batýlý net çizgilerle ayýrdýðý gibi, pekala ayný sahneyi sevgi okulunun bir üstadý olarak baþka eylemlerde de gerçekleþtirebilen yegane þahsiyettir.
Ali'deki deðerler manzumesi süreç içerisinde oluþmuþ bir olgudan ziyade, kendisiyle beraber tüm zamanlarý da bünyesinde barýndýrabilecek deðerler manzumesinin kaynaðýdýr.
Ali, bugünün dünyasýnda evrensel Fedek mirasý varisinin (Mehdi -a.s) öðrencilerini yetiþtiren akademiyi yeniden ihya eden inkýlabýn kaynaðý, bu inkýlabýn beslendiði menbaadýr Ali.
Ali'deki temel deðerleri kendisinde barýndýran yapý (Ýmamet/Velayet) barýndýrýlanýn barýnana kapsayýcýlýðý olmadýðýndan, uzlaþmasý tartýþma gerektimeyecek kadar aþikardýr.
Ali'nin kendi zamanýndan zamanýmýza ulaþtýrdýðý mesajlardan biride þudur ki; insanýn kendisini her ne ise o yapan (fýtrat), özü süreç içinde kendi geçici varlýðýndan sýyrýlarak gerçek özde sonsuzluða varmak…Ve özüyle özdeþleþme sürecinde Onu (insaný) kuþkudan kurtarmak ve ona doðruyolu göstermektir(sýrat-ul mustakim).

Ali gibi düþünmek, Ali gibi inanmak, Ali gibi yaþamak, Ali gibi olmaya çalýþmak muhal olgulardandýr. Hiç deðilse bu deðerleri þiar edinmek her insanýn medar-ý iftiharý olmalýdýr.

Ali okulunun sevgi yüklü öðrencilerinin miyopsal bakýþ zaafiyatýndan kurtulma gibi bir zorunluluðu vardýr.
Ali’nin þahsýnda dedi diyen deðil, diyorum diyen zamanýn (Velayet-i Fakih) Ali’sini tanýma, olmazsa olmaz zaruriyetini bütün samimi duygularla evrendeki insanlýk camiasýna bildirme gereðini bir sorumluluk bilinci taþýtýr, Ali’ye tabi olmak.

Kýrmýzý þehadet çizgisinin ilk üstadýdýr Ali.(1) Bu þehadet çizgisi Ali’nin baþýnda ümmetin baþýna musallat olur 14 yüzyýl boyunca.

Kabe’nin oðlunu tanýmak Kabe’nin gizemiyle ilintilidir bir anlamda. Ali’deki gizemi Kabe’nin gizemi ile betimlemek ve öyle anlamaktan geçer bir anlamda. Kabe Hacer’in sadakat ve teslimiyetinin en canlý örneði iken, Ali o Kabe’nin rüknünün belirleyicisidir(2),
Kutlu Ýsa(a.s)’nýn doðumundan ötürü iffet ve paklýðýn timsali olan Hz. Meryem(s.a), Süleyman(a.s) mabedinden uzaklaþtýrýlmakla ikaz edilirken, Ýmam Ali’nin kutlu doðumu için Kabe baðrýný açar. Ali’nin annesine ve son sözü Kabe’dir(3) Ali’nin.

Beyt’in biricik çocuðudur, Ademiyet tarihinde ilk ve son olarak biricik Ali’nin doðumu için özel bir itina ile seçilmiþtir Kabe!
Ve peygamber dilini Ali’nin aðzýna koyduðu o ilk günden sonra, Ali’nin aðzýndan bir daha çýkmayan peygamber dili vardýr Ali’de.
Peygamberin dahi kendisinde olan imtiyazlarýndan(4) ötürü kendisine gýpta ettiði ’’Ne mutlu sana ya Ali!’’ dediði Ali’dir bu.

Ali’nin kendi Ali’si(5)ne yazdýðý mektupta beþer hayatýnýn sonuna dek sosyal, siyasi, kültürel, adalet, eþitlik ve diðer olgularda ihtiyacý olan(6)“ý ölümsüzleþtirir.

Zülfikar’ý ile ümmetin içinde yeni yetme Firavun’lara(7) karþý kýyamý ile uðraþmasý bir yana ,dünyanýn hazinelerinin kendisine sunulanýn varisi olarak, Hasaneyn’ine Medine de kazdýðý kuyulardan elde ettiði elinin emeði ile sunduðu ne ise, Kufe’deki babasýnýn oðlu Akil’e serdiði sofranýn arasýndaki farksýzlýk, Ali’nin öznesindeki kemaletin aynýlýktaki sabitliðinde yatar. Bu sabitlik o günün Ali’sinin bir yýllýk elde ettiði kazancýný yarým günde elden çýkartýp, eli boþ evine dönen Ali ile bugün eldekini ümmetle paylaþmak isteyen Ali’deki benzerliktir.

Ali, sahip olduðu deðerlerle kendi tarihinde tarihi sonlandýrmýþtýr. Öyle ki tarihin sonuna dek Ali’nin sonlandýrdýðý tarihin içinde yaþanýlacak. Nedir bu? Ali’nin açtýðý ilimlerin kapýsýndan girememek, Ali’nin sonlandýrdýðý tarihin içinde yaþamýn en bariz örneðidir.
Ali’nin Hayber’deki kahramanlýðýnýn bir katresi bugünün Lübnan’ýna yeniden hayat verip, diriliþin ruhunu aþýlayýp gelecek için mutlak zaferin muþtu’sunu taþýmýþtýr.
Ali’nin adaletinin þua’larý islam inkýlabýyla yeniden yaþlý pergelsiz dünyayý aydýnlatmýþ.
Günün Muaviye’lerinin saltanatýný sallayan bu Þua’lardan ötürü Kayzer’ler le yanyana, kolkola olmaktan kendilerini alamazlarýn, yeniden ümmetin deðerlerini peþkeþ çektirmelerinin izahý burada yatar.

Tarih; hiçbir dönemde Ali’nin deðerlerine vefasýzlýk yapmadan, Ali’yi baðrýnda taþýmasýný becerememiþ. Böyle olmasaydý tarih bugünkü kokuþmuþluk ve hantallýðýndan kurtulmuþ olmalýydý. Dahasý; tarih, Ali’ye, Ali’yi olduðu gibi baðrýný açmadýkça, epilepsiliðinden kurtulamayacaktýr.

Ne ilginç bir yazgýdýr, dünün Mekke ulularý, peygamberi Mekke’nin ümmeti arasýnda tefrika ve fitne sokmakla itham ettiði o ümmetin deðiþen hali, ayný itamý peygamberden sonra Ali’ye yöneltir. Öyle ki; o gün bugündür bu itham Ali ve yarenlerinden kalkmadý ve kimse silmekte istemedi.

Çarkýn mili olmadan çarký döndermek isteyenler, öyle bir hal aldýrdý ki; Ali’nin iticiliðini çekicilik, çekiciliðini iticilik olarak kabul etirdiler. Dinin postunu ters yüz ederek giydirenler, amaçlarýna önce Ali’yi baþ aþaðý etmekten geçtiðini ve böylece giydirebileceklerini atalarýnýn davalarýnda çok iyi görmüþ sersine çalýþmýþ ve anlamýþlardý.
Ali ’’ Ene Natýk-ul Kur’an’’ derken, kurumuþ Kur’an yapraklarýna kanan dünün Amr bin As’ýnýn ümmeti ile bugünün Amr bin As’larý arasýndaki farksýzlýk kadar olan ayniliktir ümmettin yazgýsý.

Bir yandan Katl-ul Ekber( ’ in gözünü çýkartýrken Ali. Hendek’te Ben-i Ýsrail’in Davudu’nun ötesinde eylemde bulunur.
Ve Zülfikar’ýnýn bir darbesinin altýnda kýyamate kadar ins-u cinn’in ibadetlerini cem eder Ali.
Ramazan Kadir’inde Ýsa’nýn takvasý ile Yahya’nýn zühdünün zirvesinde iken, kýrmýzý þehadet çizgisinin kapýsýný açar Ali.
Ali, gökyüzünün yollarýný yeryüzünün yollarýndan daha iyi bilen iken, bütün ilimlerin kapýsýný açan Eba ilm, cennetle cehennemi bölen olduðu halde, katiline ikramda bulunacak kadar ulvi bir adalet ve asalet timsalidir.

Hayber’in kapýsýný sökerken Süleyman’ýn veziri Asýf’ýn(9)yaptýðýnýn çok ötesinde iþ yapar, ancak ümmet bunu hala menkýbe kabul eder.
Ali peygamberin rýhletinden sonra verdiði mücadelede Hýzýr’ýn gaybtaki bilgisinin ötesindedir. (10) Dahasý, fitnenin gözünü çýkartýr da O’nu yine anlayamam!

Adem safiyullah, Ýbrahim Halilullah iken, Musa Kelimullah, Ýsa Ruhullah iken, ’’Sarallah’’ ve ’’Hucetullah’’ babasý Ali’ye; Veliyullah sýfatýný çok güren ümmet.(11)

Öyle ki; Ali sadece Allah’ýn aslaný deðil, kanýdýr da, ancak bu kan Huseyn’de tecelli eder.
Ve Ali; ’’Ene natýk’ul Kur’an’’ derken Kur’an’la özdeþtir. Ýbrahim’in yakininin ötesinde yakiydedir. (12)
25 yýllýk sabrýnýn sýrrý sonradan anlaþýlýr ki, bu sabýr ve tahammülün ürünü olan Malik-i Eþter ve Kumeyl’ler yetiþtirmiþtir Ali. Ümmet’in ’’Hýtta’’ kapýsý olduðu gibi ilmin kapýsý olarak bütün zamanlarýn mihenk ve misdakýný “ Bize sarýlan, bize ulaþýr; bizi terk eden de helak olur. Emrimize uyan, bizimle olur; yolumuza gitmeyen ise ezilir“de cem eder. Allah’ým bu nasýl bir tahlil? Hayýr! Bu nasýl bir tespit? Hayýr hayýr, nasýl ilahi bir ikaz ki, Ey ilim ve adabýn yalnýzca kendisinden alýnacaðý mihenk kiþi olan Ali!(13)

Nasýl bir kiþiliksin ki, senin bütün mezmunun ya Kur’an, ya da Nebi’nin sözleridir. Ki, ikisini birbirinden ayýrmak ilim adýna bir marifet sayýlýr oldu.

Ey Ali!
Seni tanýmayanýn yakini olmaz. Nitekim yakini olmayanýn mertliði olmaz, mert olmayan namert olur, namert olan adil olamaz, adil olmayan zalim olur, zalim olan zulüm yapar, zulüm yapana ceza hak olur.
Ey Ali!
Sana yakini olmayanýn kuþkusu olur, kuþkusu olan hakký bilmez, hakký bilmeyen adil olamaz, adil olmayan zalim olur, zalim olan hakka zulmeder, hakka zulmeden ise, batýla yardým eder, batýla yardým edene ceza hak olur.

Ey Ali!
Sana yakini olmayan þüpheye düþer, þüphe bidat doðurur. Bidat hurafeleri getirir, hurafelere inanan tahrif eder, tahrif eden Bel’am olur. Bel’am olanýn cehaleti ise, cehennem yakýtýdýr.
Var mý acaba esaretin korkunç ve ýzýrap yüklü acýsýný paylaþmak isteyen Ali ile?
Kim taþýyabilir ki, Ali den baþka?

Yok mu acaba Ali’nin dizinde büyüyen Zeyneb’in özgürlük ve hürriyet fýþkýrtan alevli yüreðinden kopup, nefesi ile dýþa püskürttüðü ateþ topundan bir kývýlcým hürriyet kapmak isteyen?

Ey Ali’nin özgür kýzý!
Yok, Ey özgür Zeyneb’in tutsak babasý Ali!
Senin tutsaklýðýn sana indirilen darbe ile son buldu ve özgürlüðünün kutlu kanatlarý bu darbenin altýnda gizli idi ki, feryadýn “Kabenin Rabbine and olsun ki kurtuldum! „ oldu.

Ýþte bu Ali’nin þahsiyeti tüm zamanlarda bir mihenktir. O'nun yokluðu ya da yok kabul edilmesi insanlýk tarihi boyunca hissedilir.
Ýmam Ali gibi bir þahsiyetin tüm boyutlarýyla tanýnmasý, o'nun kiþilik, kimlik ve karakterinin bütün boyutlarýnýn derki kesinlikle bizlere muhaldir. Eðer böyle olmasaydý, Ali’de, tarihteki diðer derin iz býrakan simalar gibi bir zaman sonra unutulmaya ve yok olmaya mahkum olurdu.

Ey Rabblerine söz veren serbederanlar! Ey oðullarýný þehid veren anneler!
Ey gencecik niþanlýlarýný zulüm zýndanlarýna gönderen bacýlar!
And olsun Ali’nin Rabbine ki, aydýnlýk karanlýktan üstün olacak ve Adalet zülmü yenecektir.


Ali maveraya açýlan yolun taa kendisidir. Bu yoldaki gizemli mahzenlerin, mahz-ý edep ve mahz-ý nimetin taa kendisidir. Deðil mi ki, ’’Keremallahu vechehu’’ dediðimiz o Ali’dir.
Uluhiyyet dýþýnda makam-ý Ali ise yine o Ali’nindir.

Malik-i Eþter’in bir ömür kýlýçla topladýðý bereketi, Ebu Musa-el Eþari’nin saflýðýna heba edildiðini gören Ali. Evet o Ali, B (14) harfinin altýndaki nokta olan Ali, nihayet sýrat-el mustakim’in taa kendisi, Ýþte o Ali’nin, ilim ve velayetine ulaþmanýn kapýsý bugünün Velayet-i Fakih’inden...
Ali’yi söze sýðdýrmaktan vazgeçmemek, Ali’yi ve Velayet-i Fakihi tanýyamamanýn en iyi ispatý olur. Ali’yi nimet olarak ümmete lütufta bulunan Allah’a hamd olsun.




Kaynak ve açýklamalar:

*- Nehc’ul Belaga / Sayfa 11

1- Ma’sum Ýmamlarýn hepsi bir þekilde þehid edilmiþtir.

2- Kabe’nin yemen rüknü

3- ’’Kabe’nin Rabbine and olsun ki; kurtuldum’’

4- ’’Ya Ali sende üç haslet var ki;…’’ hadisine iþarettir.

5- Ýmam Ali(a.s)’ýn ’’Ali’nin peygamberin yanýndaki konumu ne idiyse, Malik’in konumu da Ali’nin yanýnda öyledir.’’ Sözüne atýf.

6- Ýmam Ali(a.s)’ýn Malik bin Eþter en Neha’i yi Mýsýr valiliðine atarken, yazdýðý mektup.
7- R.E.(s.a.a)’in Ben-i Umeyye oðullarý hakkýndaki ’’Allah’ýn Kitabýnda kusur bulurlar ve kullarýný köle edinirler’’ hadisine iþaret (Bu konun detayý için Dr. Ýrfan Aycan’ýn saltanata giden yolda... adlý eserine müraccet edin)

8- ’’Fitne katil den beterdir’’ ayetine atýf.

9- Siyasi; Asýf ibn-i Berhiya’nýn Sebe kraliçesi Belkýs’ýn tahtýný Hz. Süleyman’a sunarak, Belkýs ve halkýnýn iman etmesine vesile olarak saltanatlarýna son verdi ise; Ýmam Ali (a.s) Hayber’in Feth’i ile Yahudilerin siyasi saltanat ve tahakkümlerine son verdi. Hayber Yahudiler için çok önemli bir ‘’üs’’ idi.

10- Hýzýr (a.s)’ýn Hz. Musa ile yaptýðý yolculuk ve Musa’nýn imtihanýndaki gizemler ile, imam Ali(a.s)ýn hariciler ve diðerleri ile yaptýðý savaþlardaki gizemlerin benzeliði þaþýlacak derecede benzerlik gösterir. Özellikle haricilerin yaptýklarý ibadetten ötürü alýnlarý adeta nasýr baðlamýþtý ve zahiri olarak müslümanlarýn en takvalýlarý görünümünde idiler.

11- Maide/55

12- Ýmam Ali; ’’Perdeler gözümün önünden kaldýrýlsa da yakiyn’imde artma ve eksilme olmaz’’

13- ’’Ey Kumeyl, ilim ve adabý yalnýzca bizden alýrsan, iþte o zaman bizden sayýlýrsýn.’’ /Tuhef-ul ukul Tuba y- s.325

14- Yenabi’ul Mevedde de Ýmam Ali’den nakledilen: “Biliniz ki bütün semavi kitaplarýn sýrlarý Kur’an’da, Kur’an’da olan bütün sýrlar Fatiha suresinde, Fatiha suresinde olan bütün sýrlar –besmele-de, -besmele-de olan bütün sýrlar ise -be- harfinin altýndaki noktadadýr.“ Ve Ýmam Ali (a.s) þöyle buyurmuþtur: “Ben“, “be“ harfinin altýndaki noktayým.



Ýtret, Ümmet ve Vahdet

’’Sonra kitabý, kullarýmdan seçtiklerimize miras býraktýk.’’Fatýr/32


Hamd bütün alemleri yaratan, nefislerdeki gizliyi dahi bilen, « hayy ve kayyum » olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam onun resulü, habibi, kullarýnýn seçkini, alemlere rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.a)’e ve onun pak ve pakize Ehl-i Beyt’ine olsun. Ve yine selam hidayet ehline tabi olanlara olsun ki, onlar apaçýk delillerle sapýklýktan uzaklaþýp hidayete erme aþk ve mücadelesiyle yanýp tutuþmaktadýrlar.

Bir dosya niteliðindeki bu çalýþmayý Velayet-i Fakih konusunun daha detaylý anlaþýlmasý için buraya eklemeyi uygun gördük.

Dosya: « itret », « ümmet » ve « vahdet » olmak üzere üç ana konuyu barýndýrýp, bir baþlýk altýnda toplamayý gaye edinimþse de, firki bir çalýþmanýn ürünü olmaktan öte, peygamber(s.a.a)’in pak ve pakize soyundan olan ve bu konuda kesinlikle (art niyetli kimi Adem evladý hariç) ümmetin ittifak ettiði, ilmin þehri, Allah’ýn sýrlarýnýn hamisi olan Hatem-i Nebi(sa.a)’nin soyundan gelen ve iki deðerli emanetin biri olan, « Al-i Muhammed»’in adeta Kur’an’la birbirlerini tefsire dayanan beyanatlarýdýr.

Biz bu dosyada, öncelik olarak gülzar-ý Ýsmet-i Zehra, seyyidetin Nisa-il alemin ve Ummi Ebi’ha(s.a) olarak nitelendirilen, Zehra-i pakize(s.a)’den ’’Vahdet’’e dair hücceti teþkil edecek izahatlarýn da olduðu, meþhur hutbesinden alýntý paragraflarla yetineceðiz.

Yine vahdetin temel prensiplerini bünyesinde barýndýran, ancak ’’itret ve ümmet’’ farkýný da beyan eden, Abbasi sultanlarýndan, Harun-er reþit’in oðlu Memun tarafýndan düzenlenen bir oturumda, Horasan alimleri ile Ehli Beyt imamlarýndan olan 8.Ýmam Ali er-Rýza(a.s) arasýnda geçen bir münazarada deðinilen bölümü aktarmakla yetinmeye çalýþacaðýz.
Özellikle bu üç kavramda (itret, ümmet ve vahdet) ümmetin temel sorunlarýnýn saklý olduðu, kiþisel veya cemaatsel yorumlarla çözümlenemeyecek derecede giriftleþen bu sorunlarýn çözümündeki yegane iksirleri barýndýrdýðýný söylemek isterim.

Allah’ýn seçkin kullarýnýn davet ve uyarýlarýna daha bir duyarlýlýk ile takip ve tahlil etme bilinci ile donanmak, ve yine bu tür araþtýrmalarda sadakat ve ihlasý en ön planda tutmak, olasý tenkit ve kýnamalara akl-ý selim bir tutum sergilemek, Allah’tan baþka bir mevlamýzýn olmadýðýný ve ondan yardým ve sabýr dilediðimizi, pak resulünün hürmetine ondan dileriz.


Ýtret ve Ümmet:

Memun’un meclisinde geçen Horasan alimleri ile Horasan güneþi olan, Ýmam Ali er-Rýza arasýnda ki ’’itret ve ümmet’’ arasýndaki farklara Kur’ani delillerle ilgili bölüm.

Rayyan bin Salt þöyle diyor:
Ýmam Rýza (a.s) Merv’de Memun’un meclisine hazýr oldu. Mecliste Irak ve Horasan alimlerinden bir grup vardý. Memun mecliste bulunan alimlere; „Sonra kitabý, kullarýmdan seçtiklerimize miras býraktýk.“ (Fâtýr/32) ayetinin anlamýný bana söyleyin, dedi.
Alimler: Allahu Teala bu ayette bütün ‘’ümmet’’i kastetmiþtir.
Memun: Ya Ebel Hasan!(imam Riza’nýn künyesi) Sizin görüþünüz nedir?
Ýmam (a.s): Onlarla ayný görüþte deðilim. Bana göre Allahu Teala bu ayette peygamber (s.a.a)’in temiz itretini kastetmiþtir.
Memun: Allahu Teala nasýl ümmeti deðil de sadece peygamber (s.a.a)’in itretini kastetmiþtir?
Ýmam (a.s): Eðer ümmeti kastetmiþ olsaydý, onlarýn hepsinin cennet ehli olmalarý gerekirdi. Zira Allah (üstteki ayetin devamýnda) þöyle buyuruyor: „Artýk onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadýr, kimi de Allah’ýn izniyle hayýrlarda yarýþýr, öne geçer. Ýþte bu, pek büyük bir lütuf ve ihsandýr.“ Daha sonra hepsini cennet ehli olarak þöyle tanýtmýþtýr: „Ebedi olan Adn cennetlerine girerler, orada altýn bileziklerle süslenirler.“ (Fâtýr/33) Bu nedenledir ki miras, tertemiz itrete mahsustur, baþkalarýna deðil.
Memun: Tertemiz itret kimlerdir?
Ýmam (a.s): Onlar Allah-u Teala’nýn kendi kitabýnda þu þekilde vasfettiði kimselerdir: “Ancak ve ancak Allah, siz Ehl-i Beyt’ten her çeþit ricsi (günah ve çirkinliði) gidermek ve sizi tertemiz kýlmak ister.“ (Ahzap/33)
Yine onlar, Resulullah (s.a.a)’ýn haklarýnda þu þekilde buyurduðu kimselerdir: “Ben aranýzda iki aðýr emanet býrakýyorum; Allah’ýn kitabý ve itretim olan Ehl-i Beyt’imi. Bilesiniz ki bu ikisi, havuzun (Kevser) baþýnda bana gelinceye dek birbirlerinden ayrýlmazlar. Öyleyse benden sonra bu ikisi hakkýnda nasýl davranacaðýnýza dikkat edin. Ýnsanlar,onlara bir þey öðretmeye kalkýþmayýn! Zira onlar, sizden daha alimdirler.”
Alimler: Ey Ebu’l-Hasan! Acaba “itret” dediðin “Âl”in kendisi midir, yoksa diðer kimseleri de kapsýyor mu?
Ýmam (a.s): Onlar “Âl“in ta kendileridirler.
Alimler: Resulullah (s.a.a)’dan, “Ümmetim benim Âl’imdir“ diye nakledilmektedir. Ashap da inkâr edilmeyecek müstefiz (çeþitli kanallardan naklolunmuþ) rivayette „Muhammed’in Âl’i, onun ümmetidir“ demiþlerdir.
Ýmam (a.s): Bana söyleyiniz; acaba sadaka (farz zekât) Âl-i Muhammed’e haram mýdýr?
Alimler: Evet, haramdýr.
Ýmam (a.s): Sadaka bütün ümmete de haram mýdýr?
Alimler: Hayýr.
Ýmam (a.s): Ýþte “Al“ ve “ümmet“ arasýndaki fark budur. Yazýk sizlere! Nereye götürülüyorsunuz? Kur’an’dan yüz mü çevirdiniz? Yoksa haddi aþan bir kavim misiniz? Acaba veraset ve taharetin (miras ve tathirin) hidayet bulmuþ seçkinler hakkýnda olup baþkalarý hakkýnda olmadýðýný biliyor musunuz?
Alimler: Ey Ebu’l Hasan! Bu konuyu neye dayanarak diyorsunuz?
Ýmam (a.s): Þu ayete: “Ve andolsun ki biz, Nuh’u ve Ýbrahim’i gönderdik, soylarýna da peygamberlik ve kitap verdik, öyle iken onlardan doðru yolu bulanlar var ve çoðuysa fasýktýrlar.” (Hadid/26) Sonuçta, nübuvvet ve kitap mirasý fasýklara deðil, hidayet olmuþlara mahsus oldu. Nuh’un rabbinden þöyle bir istekte bulunduðunu biliyor musunuz: “De ki: Rabbim, þüphe yok ki oðlum, ehlimdendir ve senin vaadinde doðrusu haktýr. Sen de hakimlerin hakimisin.” (Hud/45) Bu dileðin sebebi þuydu ki Allah (c.c) ona, kendisini ve ehlini (ailesini) kurtaracaðýna dair vaatte bulunmuþtu. Rabbi de cevabýnda þöyle buyurdu:”Ey Nuh! O, kesin olarak senin ehlinden deðil. Çünkü o, kötü bir iþ yapmýþtýr. Artýk bilmediðin þeyi isteme benden. Þüphe yok ki ben, cahillerden olmayasýn diye sana öðüt vermedeyim.“ (Hud/46)
Memun: Acaba Allah (c.c), ýtreti diðer insanlardan üstün mü kýlmýþtýr?
Ýmam (a.s): Allah (c.c) ýtretin diðer insanlardan üstünlüðünü kitabýnda açýklamýþtýr.
Memun: Kur’an’ýn neresinde?
Ýmam (a.s): Þu ayette: “Þüphe yok ki Allah Adem’i, Nuh’u, Ýbrahim soyunu ve Ýmran soyunu seçti, alemlere üstün etti. Birbirlerinden türemiþ bir soydur onlar ve Allah iþiten ve bilendir.“ (Âl-i Ýmran/33-34) Bir baþka ayette de þöyle buyurmuþtur: “Yoksa Allah’ýn lütfedip insanlara ihsan ettiði þeylere haset mi ediyorlar? Gerçekten de biz, Ýbrahim soyuna kitap ve hikmet verdik ve onlara büyük bir saltanat ihsan ettik.“ (Nisa/54) sonra bu ayetin ardýndan diðer müminlere hitap ederek þöyle buyurmuþtur: “Ey inananlar! Allah’a, Peygamber’e ve içinizden emir sahiplerine itaat edin“ (Nisa/59) Yani kitap ve hikmetle birleþtirdiði (kitap ve hikmeti onlara miras olarak verdiði) kimselere itaat edin. Ýþte bu iki mirastan dolayý onlara haset edildi. Öyleyse þu ayetten: “Yoksa Allah’ýn lütfedip insanlara ihsan ettiði þeylere haset mi ediyorlar? Gerçekten de biz, Ýbrahim soyuna kitap ve hikmet verdik ve onlara büyük bir mülk (saltanat) ihsan ettik” maksat, tertemiz olan seçkinlere itaat etmektir. Ayette mülkten kasýt da onlara itaat etmektir.

Alimler: Anlatýnýz bize; Acaba Allah (c.c) seçkinleri kitabýnda açýklamýþ mýdýr?
Ýmam (a.s): Allahu Teala, bâtýn hariç, zahirde de Kur’an’ýn on iki yerinde seçkinleri açýkça beyan etmiþtir. Bu, Kur’an’ýn tefsirlerinin dýþýnda kalan, bâtýnýnda ve tevilinde olan miktardýr.

Birinci Ayet Þudur:
“En yakýn akrabalarýný (ve ihlas sahibi yakýnlarýný) korkut.“ (Þuarâ/214) Bu ayet Ubey bin Kâb’ýn kýraatinde böyledir (yani “ve ihlas sahibi yakýnlarýný“ cümlesi de ilave edilmiþtir). Bu, Abdullah bin Mesud’un mushafýnda da sabittir. Allahu Teala’nýn bu ayette Hz. Peygamber’in Âl’ini kaydetmesi ve onu peygamberine zikretmesi (onlar için)yüksek bir makam, büyük bir fazilet ve yüce bir þereftir.

Ýkinci Ayet De Þudur:
“Ancak ve ancak Allah, siz Ehl-i Beyt’ten ricsi (her çeþit günah ve çirkinliði) gidermek ve sizi tertemiz kýlmak ister.“ (Ahzap/33) Bu ayet de katý düþmanýn dýþýnda kimsenin habersiz olmadýðý ve inkâr etmediði bir fazilettir. Çünkü taharetten (tertemiz olmaktan) daha üstün bir fazilet düþünülemez.

Üçüncü Ayet:
Allah-u Teala yaratýklarýndan tertemiz olanlarý ayýrdýðýnda mübarek ayetinde peygamberine onlarla beraber mübahele (lânetleþme) yapmaya gitmesini emrederek þöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Artýk sana gelen bunca ilimden sonra da gene bu hususta seninle çekiþip tartýþmalara giriþirlerse de ki: Gelin oðullarýmýzý ve oðullarýnýzý, kadýnlarýmýzý ve kadýnlarýnýzý, kendimizi ve kendinizi çaðýralým, sonra da dua edelim ve Allah’ýn lânetini yalancýlarýn üstüne kýlalým.“ (Âl-i Ýmran/61) Bu ilahi emirden sonra Resulullah (s.a.a) Ali, Hasan, Hüseyin, ve Fâtýma’yý (Allah’ýn salâtý ve selamý onlara olsun) dýþarý çýkarýp onlarý kendi yanýna aldý. Ayette geçen “kendimiz“ ve “kendiniz“ ibaretinin anlamýný biliyor musunuz acaba?
Alimler: Allahu Teala onunla Peygamber’in kendisini kastetmiþtir.
Ýmam (a.s): Yanýldýnýz; çünkü Allahu Teala onunla Ali bin Ebu Talib (a.s)’i kastetmiþtir. Bunun delillerinden birisi Resulullah (s.a.a)’in þu sözüdür: “Ya Velîaoðullarý bu iþlerinden vazgeçecekler, ya da kendim gibi birisini (onlara karþý koymak için) göndereceðim.“
Yani Ali bin Ebu Talib (a.s)’i.. Ayetteki “oðullar“dan kasýtsa Hasan ve Hüseyin (a.s)dir. “Kadýnlar“ dan kasýt da Fâtýma (s.a)’dýr. Ýþte bu, hiç kimsenin o fazilette onlardan öne geçemeyeceði bir özelliktir. Hiç kimsenin o özellikte onlara ulaþamayacaðý bir üstünlüktür ve hiçbir yaratýðýn o üstünlükte onlarý geçemeyeceðý bir þereftir. Çünkü Hz. Peygamber, Ali’nin nefsini (kendisini) kendi nefsi saymýþtýr. Bu da üçüncü ayettir.

Dördüncü Ayet:
Peygamber (s.a.a) ýtretinin dýþýnda herkesi camiden dýþarý çýkardý. Bu duruma halk ve Abbas itiraz edip þöyle dediler: “Ey Allah’ýn resulü! Neden Ali’yi býrakýp da bizi çýkardýn?“ Resulullah (s.a.a) cevaben þöyle buyurdular: “Onu orada býrakýp sizi çýkaran ben deðilim, bunu Allah (c.c) böyle yapmýþtýr.“ Ýþte bu söz, Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’ye buyurduðu “Ey Ali! Sen bana nispetle, Hârun’un Mûsa ‘ya olan nispeti gibisin” hadisini de aydýnlatýyor.
Alimler: Bu mevzu Kur’an’ýn neresinde geçiyor?
Ýmam (a.s): Bu konuda size Kur’an’dan delil getirip okuyacaðým.
Alimler: Getirin!
Ýmam (a.s): Allah (c.c) þöyle buyuruyor: “Musa’ya ve kardeþine,Mýsýr’da kavminiz için evler hazýrlayýn ve evlerinizi kýble yapýn (onlarý kýbleye yöneltin)…diye vahyettik.” (Yûnus/87) Bu ayet, Hârun’un Mûsa’nýn yanýndaki ve Hz. Ali’nin de Peygamber (s.a.a)’in nezdindeki makamýný beyan etmektedir. Bununla beraber Peygamber (s.a.a)’in þu sözünde de (Ehl-i Beyt’inin üstünlüðüne dair) apaçýk bir delil vardýr: “Bu mescide Muhammed ve Âl-i Muhammed hariç, hiç kimsenin cünüp ve hayýz olarak girmesi caiz deðildir.”
Alimler: Ey Ebu’l Hasan! Bu beyan siz Ehl-i Beyt’ten baþkasý yanýnda bulunmaz.
Ýmam (a.s): Resulullah (s.a.a):”Ben ilmin þehriyim, Ali de onun kapýsýdýr; ilim þehrini dileyen onun kapýsýndan gelmelidir” buyururken bizim bu mevkiimizi kim inkâr edebilir? Açýklayýp izah ettiðim sözlerdeki (mevcut olan) fazilet, þeref, üstünlük, seçkinlik ve temizliði inatçý düþmanlardan baþka hiç kimse inkâr etmez. Bu makamdan dolayý Allah’a þükürler olsun. Bu da dördüncüsüdür.

Beþinci Ayet:
“Akrabalarýnýn hakkýný ver.“ (Ýsra/26) Bu, aziz ve cebbar olan Allah’ýn Ehl-i Beyt’e mahsus kýldýðý bir özelliktir. Allahu Teala onlarý bütün ümmetten seçkin kýlmýþtýr. Bu ayet resulullaha nazil olduðunda Fâtýma (s.a)’yý yanýna çaðýrdýlar. Fâtýma (s.a) geldiðinde resulullah (s.a.a): “Ey Fâtýma!“ diye buyurdu. Fâtýma (s.a); “Emredin ey Allah’ýn resulü! “ dedi. Resulullah buyurdular ki: “Þu Fedek, savaþsýz elde edilen ganimetler arasýndadýr. Bu yüzden (Allah’ýn hükmüne göre) bana aittir; baþkalarýnýn onda haklarý yoktur. Þimdi Allah (c.c) emrettiði için onu sana baðýþladým. Öyleyse onu kendin ve evlatlarýn için al.” Bu da beþincisidir.

Altýncý Ayet:
Allahu Teala’nýn buyurmuþ olduðu þu ayettir: “De ki: Sizden tebliðime karþýlýk bir ücret istemiyorum, istediðim ancak yakýnlarýma sevgidir.“ (Þûra/23) Bu, kýyamet gününe dek Peygamber (s.a.a)’e, bir de onun Âl’ine mahsus olan bir özelliktir; diðer kimselere deðil. Çünkü Allahu Teala Kur’an’da Nuh (a.s)’dan þöyle dediðini naklediyor: “Ey kavmim, ben sizden buna karþýlýk bir mal istemiyorum; benim ecrim ancak Allah’a aittir ve ben, inananlarý kovacak da deðilim. Þüphe yok ki onlar, rablerine kavuþacaklar. Fakat ben, sizi cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.“ (Hud/29) Allahu Teala Hud’dan da þöyle naklediyor. “De ki: Ey kavmim; ben buna karþýlýk sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim ancak beni yaratana ait, hâla akýl etmeyecek misiniz? (Hud/51) Ama Allahu Teala peygamberi Muhammed (s.a.a)’e þöyle buyurmuþtur: “De ki, Sizden tebliðime karþýlýk bir ücret istemiyorum, isteðim ancak yakýnlarýma sevgidir.“ (Þura/23) Allah (c.c) onlarýn kesinlikle dinden uzaklaþmayacaklarýný ve hiçbir zaman sapýklýða yönelmeyeceklerini bildiðinden dolayý onlarýn sevgisini ve dostluðunu farz kýlmýþtýr. Onlarý sevmenin farz olmasýnýn diðer delili de þu ki, olabilir ki bir insan, birisini sever ama, ailesinden bazýlarý onunla düþman olduðu için onu tam kalpten, ihlasla sevemez. Allahu Teala da Resulullah’ýn kalbinde müminlere karþý hiçbir kýrgýnlýk olmasýný istemediði için Resulullah (s.a.a)’ýn akrabalarýnýn sevgisini müminlere farz kýldý. Öyleyse kim bu farza uyarak Resulullah (s.a.a)’ý ve onun Ehl-i Beyt’ini severse Resulullah (s.a.a) artýk ona kin beslemez; kim de bu vazifeyi terk edip ona amel etmez ve Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine kin güderse Resulullah (s.a.a)’ ýn da ona kin gütmesi gerekli olur. Çünkü böyle birisi, Allah’ýn farz kýldýðý þeylerden birini terk etmiþtir. Þimdi bundan daha üstün veya bunun ayarýnda olabilecek herhangi bir fazilet ve þeref var mýdýr?

Yedinci Ayet De Þudur:
“Þüphe yok ki Allah ve melekleri, salât ederler Peygamber’e. Ey inananlar! Siz de ona salât edin ve selam verin.“ (Ahzap/56) Bu ayet nazil olduðunda halk; „Ey Allah’ýn resulü! Sana selam vermeyi biliyoruz, fakat sana salât nasýl olur?“ diye sordular. Resulullah (s.a.a) buyurdular ki, þöyle diyeceksiniz: „Allahumme salli ala Muhammed ve Âl-i Muhammed, kema salleyte ala Ýbrahime ve ala Âl-i Ýbrahim, inneke hamidun mecîd“ (Allah’ým! Ýbrahim’e ve Âl’ine salât ettiðin gibi, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e de salât eyle. Þüphesiz sen hamit ve mecitsin.) Þimdi bu konuda ey cemaat, aranýzda bu söz hususunda bir ihtilaf var mýdýr?“ Oradakiler hep birlikte “Hayýr“ dediler.
Memun: Andolsun ki, bu noktanýn izah ve beyanýnýn ancak nübüvvet madeninde olabileceðini anlamýþ oldum.

Ýmam (a.s): Sekizinci Ayet De Þudur:
“Ve iyice bilin ki, ganimet olarak elde ettiðiniz þeyin beþte biri, muhakkak Allah’ýn, Peygamber’in ve zilkurbânýn (yakýnlarýn)dýr.“ (Enfal/41) Allah-u Teala bu tarz beyanýyla yakýnlarýn (Peygamber (s.a.a)’in yakýnlarýnýn payýný, kendi payýyla Resulullah’ýn payýna yanaþtýrmýþtýr. Bu da “Âl“ ile “ümmet’’ arasýnda bir çeþit farklýlýktýr. Çünkü Allahu Teala “Âl”i (Ehl-i Beyt’i) bir mevkide, diðer insanlarý da ondan aþaðýdaki bir mevkide karar kýlmýþtýr. Kendisi için beðendiðini onlar için de beðenmiþtir ve bu konuda onlarý seçmiþtir. Ýlk önce kendisinden baþlamýþ, sonra peygamberini ve ardýndan da Peygamber (s.a.a)’in yakýnlarýný zikretmiþtir. Fey, ganimet vs. þeylerden kendisi için beðendiði þeyi onlar için de beðenmiþtir. Nitekim (humus ayetinde) þöyle buyurmuþtur: “Ve bilesiniz ki, ganimet olarak elde ettiðiniz þeylerin beþte biri, mutlaka Allah’ýn, Peygamber’in ve zilkurbânýn (yakýnlarýn)dýr.” (Enfal/41) Ýþte bu ayet, Allah’ýn nâtýk kitabýnda kýyamete kadar onlar için bâki kalacak vurgu-anmýþ bir beyan ve eserdir.
O öyle bir kitaptýr ki, “Bâtýl ona önünden de, arkasýndan da yaklaþamaz. (Çünkü) hüküm ve hikmet sahibi olan ve çok övülen (Allah) tarafýndan indirilmiþtir.” (Fussilet/42)
Ama ayetin devamýnda zikredilen “yetimler ve yoksullar” a gelince, (onlarýn durumlarý yakýnlardan farklýdýr; çünkü) yetimin yetimliði ortadan kalkýnca (balið olunca) ganimetler hükümden (humus sahipleri sýrasýndan) çýkar ve onun için bir pay olmaz. Yoksul da öyledir; o da zengin olduðunda ganimetlerden onun için bir pay olmaz, ganimeti almak da onun için helal deðildir. Ama “zilkurbâ”nýn (yakýnlarýn) payý; ister zengin olsun, ister fakir, kýyamete dek onlar için sabittir. Çünkü Allah’tan ve Resulünden daha zengin olan bir kimse yoktur. Buna raðmen kendisi ve resulü için bir pay ayýrmýþtýr. Kendisine ve resulüne beðendiði þeyi zilkurbâ (yakýnlar) için de beðenmiþtir.
Böylece fey (savaþmaden elde edilen mal) hakkýnda da kendisi ve peygamberi için isteyip razý olduðu þeyi zilkurbâ için de istemiþtir. Nitekim, ganimette de onlar için pay ayýrmýþtýr. Ýlk olarak kendi hakkýný, sonra resulünün hakkýný, ardýndan da zilkurbânýn hakkýný zikretmiþtir. Onlarýn payýný Allah ve resulünün payý ile birlikte saymýþtýr.
Ýtaat konusunda da durum aynýdýr. Allahu Teala buyurmuþtur ki: “Ey inananlar! Allah’a Peygamber’e ve içinizden emir sahiplerine itaat ediniz.“ (Nisa/59) Allah (c.c) bu ayette de kendisiyle baþlamýþ, sonra peygamberini ve ardýndan da onun Ehl-i Beyt’ini zikretmiþtir. Velayet ayetinde de durum aynýdýr: “Sizin veliniz (yetki sahibiniz) ancak Allah’týr, onun resulüdür, namaz kýlan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.“ (Maide/55)
Allahu Teala ganimet ve feyde, kendi payýyla peygamberin payýný, onlarýn payý ile birlikte zikrettiði gibi, onlarýn itaat ve velayetlerini de peygamber ve kendisinin itaat ve velayetiyle yanaþtýrarak birlikte zikretmiþtir. Allahu Teala’nýn Ehli-i Beyt’e olan bu nimeti ne kadar da büyüktür.
Ama sadaka (zekât) meselesi geldiðinde Allahu Teala hem kendisini, hem resulünü, hem de resulünün Ehl-i Beyt’ini ondan münezzeh kýldý ve þöyle buyurdu: “Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak yalnýzca fakirler, düþkünler, (zekât) iþinde görevli olanlar, kalpleri (Ýslam’a) ýsýndýrýlacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmýþlar içindir.“ (Tevbe/60)
Acaba bu söylenenler arasýnda Allahu Teala’nýn kendisi, resulü ve zilkurbâ (yakýnlar) için bir pay zikrettiðini bulabilir misiniz? Tenzih etme sýrasý geldiðinde kendisini, resulünü ve resulünün Ehl-i Beyt’ini sadaka (farz zekât)’dan münezzeh kýldý; hatta sadakayý onlara haram bile etti. Çünkü sadaka Muhammed (s.a.a)’e ve onun Ehl-i Beyt’ine haramdýr. Sadaka (zekât), gerçekte insanlarýn (malýnýn) kiri olduðu için onlara helal deðildir; zira onlar her çeþit kötülük ve kirden münezzeh kýlýnmýþlardýr. Allahu Teala onlarý tertemiz kýlýp seçtiðinde, kendisine beðendiði bir þeyi onlar için de beðendi ve kendisine beðenmediði bir þeyi onlar için de beðenmedi.

Dokuzuncu Ayet:
Biz Kur’an’ýn buyurduðu zikir ehliyiz. Zira Kur’an þöyle buyurmuþtur: “Eðer bilmiyorsanýz ZÝKÝR ehlinden sorun.“ (Nahl/43) Ýþte zikir ehli bizleriz, o halde bilmiyorsanýz bizden sorun.
Alimler: Allah bu ayetten Yahudî ve Hýristiyanlarý kastetmiþtir.
Ýmam (a.s): Süphanallah! Böyle bir þey mümkün mü? Bu durumda onlar bizi kendi dinlerine çaðýrýr ve “Bizim dinimiz Ýslam dininden daha üstündür“ derler.
Memun: Ey Ebu’l Hasan! Onlarýn dediklerinin aksini ispatlayacak bir açýklamanýz var mýdýr?

Ýmam (a.s): Evet; zikir, Resulullah (s.a.a)’dir ve biz de zikrin (onun) ehli (ailesi)’yiz. Bu konu Talak suresinde apaçýk gelmiþtir. Allah orada þöyle buyuruyor: “Artýk çekinin Allah’tan ey aklý baþýnda olanlar; ey iman edenler, andolsun ki Allah, size ZÝKÝR olan bir peygamberi göndermiþtir ki, Allah’ýn apaçýk ayetlerini okumaktadýr size.”
Bu ayetteki zikir, Resulullah (s.a.a)’týr ve biz de onun ehli (ailesi)’yiz. Bu da dokuzuncusudur.

Onuncu Ayet:
Nisa suresindeki þu tahrim ayetidir: “Anneleriniz, kýzlarýnýz ve kýzkardeþleriniz … Size haram kýlýndý.” (Nisa/23)

Þimdi söyleyiniz eðer þu an Resulullah (s.a.a) hayatta olmuþ olsalardý, benim kýzým ve oðlumun kýzý yahut benim neslimden olan diðer kýzlarla evlenmesi doðru olur muydu?
Alimler: Hayýr, olmazdý.
Ýmam (a.s): Söyleyin bakalým, eðer Resulullah hayatta olsaydý sizin kýzlarýnýzla evlenebilir miydi?
Alimler: Evet, evlenebilirdi.
Ýmam (a.s): Ýþte bunun kendisi, benim o hazretin Âl’inden olduðuma bir delildir, sizin deðil. Eðer siz onun Âl’inden olsaydýnýz, benim kýzlarýmýn o hazrete haram olduðu gibi sizin kýzlarýnýz da ona haram olurdu. Demek ki ben, onun Âl’indenim, siz ise onun ümmetindensiniz. Ýþte bu, Âl ve ümmet arasýndaki baþka bir farktýr. Çünkü Âl (Ehl-i Beyt) ondandýr, fakat böyle olmadýðýna göre ondan deðildir. Bu da onuncusudur.

On Birinci Ayet De Mümin Suresinde Bulunan Þu Ayettir:
“Firavun ailesinden imaný gizlemekte olan mümin bir adam dedi ki: Siz, benim rabbim Allah’týr diyen bir adamý öldürüyor musunuz? Oysa o, size rabbinizden apaçýk belgelerle gelmiþ bulunmaktadýr.” (Mümin/2
Bu adam Firavun’un dayýsýnýn oðluydu. Allah (c.c) onu soyundan dolayý Firavun’a nispet etmiþtir, dininden dolayý deðil. Böylece biz de doðum yönünden Hz. Resulullah’ýn Ehl-i Beyt’inden olduðumuzdan soy yönünden özelleþtirilmiþiz, ama din yönünden bütün insanlar gibi sayýlmýþýz. Bu da Âl ve ümmet arasýndaki diðer bir farktýr. Bu da on birincisidir.

On Ýkinci Ayet Þudur :
”Ve ehline namazý emret ve kendin de ona (namaza) karþý sabýrlý ol.” (Tâha/132)
Allahu Teala bizi bu özellikle ayrýcalýklý saymýþtýr (üstün kýlmýþtýr). Çünkü (bir defasýnda bize ümmet ile beraber namazý emretmiþ, daha sonra bize (Peygamberle birlikte namazý emrederek) üstün kýlmýþtýr, ümmeti deðil. Resulullah (s.a.a) bu ayet nazil olduktan sonra dokuz ay boyunca her gün beþ defa namaz vakitlerinde Ali ve Fâtima (s.a)’nýn kapýsýna gelerek þöyle buyurdu: “Haydin namaza! Allah size rahmet etsin!“ Allahu Teala, peygamberlerin evlatlarýndan hiç kiseye, bize ikram ettiði derecede ikram etmemiþtir; peygamberler ailesinden sadece bizi has kýlmýþtýr.

Memun ve Alimler:
Allah bu ümmet tarafýndan siz Ehl-i Beyt’e hayýr (mükâfat) versin. Biz müphem meselelerin gerekli açýklama ve izahýný ancak sizin nezdinizde bulabiliyoruz.(Alýntý burada bitti) Hadis pýnarý 23. Bölüm/Ferec yay.Nürnberg

Vahdet Hakkýnda
Hz. Fatima(s.a)’nýn Mescid-i Nebevi ‘deki Hutbesinden ;
« …Ey Allah’ýn kullarý, sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabý, dinin ve vahyin taþýyýcýlarý ve Allah’ýn kendi nefislerine emin kýldýðý kimseler ve ümmetlere dinin tebliðcilerisiniz. Allah tarafýndan hak bir önder (olan Kur’an) sizin aranýzdadýr. O, Allah’ýn size sunmuþ olduðu bir ahittir ve halef olarak býraktýðý bir emanettir. O, Allah’ýn natýk kitabý, sadýk Kur’an’ý, yüce nuru, parlak ýþýðýdýr. Basiretleri (hidayetleri) aþikardýr. Sýrlarý münkeþef açýktýr. Zahirleri aydýndýr. Ona uyanlara gýpta olunur. Kur’an kendisine uyaný, Allah’ýn rýzasýna götürür, ona kulak vereni kurtuluþa erdirir. O Kur’an vasýtasýyla Allah’ýn aydýn hüccetleri, açýklanmýþ azimetlerine (farzlarýna), sakýndýrýlmýþ haramlarýný, belli niþanelerine, yeterli burhanlarýna, yapýlmasý istenmiþ faziletlerine ve kullara hibe edilen ruhsatlarýna ve yazýlý þeriatlarýna ulaþýlýr…’’

Sonra Hz. Fatýma, Kur’an-ý Kerim’de yer alan þeriatý açýklayarak þöyle buyurdu:

’’…Allah, imaný sizler için þirkten temizlenme vesilesi kýldý. Ve namazý, kibirden uzaklaþmanýz ve zekatý, nefsin yücelmesi ve rizkin çoðalmasý ve orucu, ihlasý sabitleþtirmek ve haccý, dinin temellerini saðlamlaþtýrmak ve adaleti, kalpleri birleþtirmek ve bize itaati, dinin düzelmesi ve nizamý için farz kýldý. Ve imametimizi tefrikadan kurtulmak, cihadý Ýslam’a izzet kazandýrmak, sabrý, mükafatý hakketmek, emr-i bil marufu tüm halkýn maslahatýný korumak ve valideyne (baba ve anneye) iyiliði, Allah’ýn gazabýndan kurtulmak için farz kýldý. Ve sýla-i rahim yapmayý (akrabalarla iyi iliþkide bulunmayý) sayýlarýn çoðalmasýna vesile eyledi. Ve kýsasý kanlarýn dökülmesini önlemek, nezre (adaða) vefa etmeyi, Allah’ýn baðýþýna ehil olmak ve tartý ve ölçüleri eksiltmeyip hakkýnca tutmayý, mallarýn deðerinin korunmasý için farz kýldý. Ve þarap içmeyi, (kullarýný) pisliklerden temizlemek için nehyetti ve baþkalarýna zina nisbetini vermekten kaçýnmayý, lanetten korunmak ve hýrsýzlýktan uzak durmayý iffet kazanmak için emretti. Ve þirki, onun rablýðýna olan inancýn halis olmasý için haram kýldý.

„(Ey inananlar,) Allah’tan hakkýyla korkun ve ancak müslümanlar olarak (Allah’a teslim olduðunuz halde) ölün!“ (Al-i Ýmran/102)

„Allah’ýn emir ve nehiylerine itaat eyleyin. Gerçekten Allah’tan kullarý içinden ancak alimler korkar.“ (Fatýr/2

Ey insanlar, bilin ki ben Fatima’yým ve babam Muhammed’dir (s.a.a). Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere söylüyorum. Sözlerim haktýr ve yaptýðým iþte batýl bir yön yoktur. (Allah Teala buyuruyor ki) „Gerçekten size kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki, sizlerin uðradýðýnýz çetinlikler ona aðýr gelir, o size pek düþkün ve müminlere þefkatli ve merhametlidir.“ (Tevbe/128)

Eðer Muhammed’i (s.a.a) tanýsanýz; onun, sizin hanýmlarýnýzýn babasý deðil, benim babam olduðunu ve sizin erkeklerinizin deðil, benim kocamýn (Hz. Ali’nin) kardeþi olduðunu görürsünüz. Ona olan nisbet ve yakýnlýk ne güzel bir nisbettir. O peygamberliði uhdesine alýp, halký Allah’ýn azabýndan korkuttu. Müþriklerin yolundan yüz çevirdi. Þirkin belini kýrýp, onlarýn nefsini kesti ve halký hikmet ve güzel nasihatle Rabb’inin yoluna çaðýrdý, putlarý kýrdý, küfrün önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler topluluðu bozguna uðrayarak ardlarýna dönüp kaçtýlar; gecelerin karanlýðý, sabahýn aydýnlýðý ile yarýldý ve hakkýn özü ortaya çýktý; dinin önderi konuþmaya baþladý; þeytan sözcülerinin sesi kesildi, nifakýn tacý yere düþtü, küfür ve azgýnlýðýn düðümleri çözüldü. Sizler de ibadetten, oruçtan karýnlarý aç, yüzleri ak olanlarla beraber ihlas kelimesini söyler oldunuz.
Sizler Hz. Resulü Ekrem gelmeden önce ateþ dolu bir uçurumun kenarýnda idiniz, (o halinizle) taþýn dibinde kalan, hemen içilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz ; aç kiþinin fýrsat gözetmeden kapýp yiyeceði bir lokmaydýnýz (düþmanlarýn) ayaklarý altýna düþmüþ bir toplumdunuz. Ýçtiðiniz deve sidiðiyle dolmuþ ve hayvan pisliðiyle kokuþmuþ çöllerdeki çukur suyu idi. Yediðiniz dabaklanmamýþ deriyle hazýrlanan yemekti. Aþaðýlýk bir hale düþmüþtünüz, insanlarýn saldýrýp sizi yok etmesinden korkuyordunuz. Bütün bunlardan ve güçlülerin belasýna uðradýktan, Arap’ýn kurtlarýna lokma olduktan, kitap ehlinin azgýnlarýna tutsak düþtükten sonra sizleri Allah Tebareke ve Teala babam Muhammed (s.a.a) vasýtasýyla kurtardý. Bundan sonra ne zaman müþrikler savaþ ateþini yaktýlarsa, Allah onu söndürdü ve ne zaman þeytan kendi boynuzunu çýkardýysa ve müþriklerden bir grubun aðzý açýldýysa (Peygamber s.a.a) kardeþini (Hz. Ali’yi) tehlikenin önüne çýkarýp müþriklerin aðzýný týkadý. Hz. Ali de düþmanlarýn baþýný ezmedikce ve yakýlan ateþin alevini kýlýcýyla söndürmedikce geri dönmezdi. O Allah’ýn zatý için zahmete katlanan, Allah’ýn emrinde ciddiyet gösteren, Resulullah’ýn yakýný ve Allah’ýn velilerinin efendisidir. O hak yolunda kollarýný sývayarak, iyilik istiyor, ciddiyetle çalýþarak bu yolda zahmete katlanýyordu. Ama siz (o dönemde) rahat bir yaþayýþ yolunu seçip asayiþ ve emniyet içerisinde hayatýnýzý sürdürüyordunuz ve bizlerin baþýna gelen belalarýn sonucunu bekliyordunuz ; neticenin kimin yararýna olacaðýný öðrenmek istiyordunuz ; savaþlara katýlsanýz da düþmanla karþýlaþtýðýnýzda geriye dönüp kaçýyordunuz…’’(Hz. Fatýma’nýn hutbesinden alýntý son buldu.)

Deðerli kardeþlerim, yukarýda sunulanýn tamamý Resülü Ekrem(s.a.a)’in varislerine ait olan kutlu izahatlar, vahdetimize vesile olmasýný, Vahid olan Rabbimizden temennide bulunsunlar.


Ýslam Ýnkýlabý ve Ümmetin Sorumluluðu:

“ Bunlarda, akýl sahibi olan için(ikna edici) bir yemin vardýr.” Fecr/5

Elbette bugün Ýslam Ýnkýlabý’nýn ayakta durmasý, Firavun ve sihirbazlarýna, Musa’nýn mucizesi gibidir.


Peki ’’Hangi karanlýðýn ardýndan gelen þafaktý bu þafak? Fecr-i Sadýk’a muttali olan bir fecrdi, bu fecr.’’

Ýran Ýslam Cumhuriyeti Anayasasýnýn 11. maddesinde kayýtlý olan:
Kur’an-ý Kerim’in “Hiç þüphe yok ki bir tek ümmetsiniz ve ben rabbinizim, bana kulluk edin” Enbiya/92 hükmünce bütün müslümanlar tek ümmettir. Ýran Ýslam Cumhuriyeti devleti, genel siyasetini müslüman milletlerin , dostluk ve birleþmesi temeline oturtmalý ve Ýslam dünyasýnýn siyasi, iktisadi ve kültürel alanlarda vahdetini gerçekleþtirmek için süreli çaba göstermelidir. (Madde aynen aktarýldý.)

11. Maddenin evrensel açýlýmý olarak:

A- Ýnkýlap açýsýndan

B- Dünya halklarý açýsýndan

C- Ýslam ümmeti açýsýndan

D- Taðut ve düzenleri açýsýndan

Olmak üzere siyasi, iktisadi, askeri, kültürel, sosyolojik ve sair konularý maddi ve manevi boyutlarýnýn derinlikli olarak konularýn uzmanlarý tarafýndan incelendiði bilinen olmakla birlikte, özellikle Ýslami halklar açýsýndan üzerinde ciddi tefekkürü gerektirecek deðerler sunmuþtur. Ancak biz bu konulardan ziyade baþka bir yönünü kýsaca deðerlendirmeye çalýþacaðýz.

Ýslam Ýnkýlabý’nýn ilk gününden bugüne dek aradan geçen otuz yýl Ýslam Ýnkýlabý’nýn Yusufi fedakarlýk, ahlak ve anlayýþ örneðini takýnarak kardeþlerine Rauf davranmasýný bilmiþ ve kardeþlerinin eksikliklerini görmezlikten gelerek, Ýslam ümmetini gelecek günlere daha mutlu ulaþmanýn stratejisini ön planda tutmayý baþarmýþtýr. Nitekim bilinen olumsuz tavýr ve tutumlara ki,bunun en bariz örneði özellikle ABD ve Batý destekli Irak-Ýran savaþýdýr!

Buna karþý, Batý ’’siyasi irtidatlý Ýslam’’la her zaman uyum içinde olarak Ýslam ümmetinin siysal ve ekonomik kaderini belirlemekle yetinmeyerek, ümmetin manevi ve kültürel deðerlerine tahammülsüzlüðünü de ihmal etmemiþtir.

Ýslam Devrimi ile birlikte ’’ya ma’ruf’u emr eder ve münkeri nehy edersiniz, ya da en kötüleriniz baþýnýza musallat olur o zaman iyileriniz dua ederler ama dualarý kabul olmaz“ hadisinin önemi bir kez daha gündeme oturmuþtur.
Ýslam Ýnkýlabý baþtaki kötüden kurtulma prensibinden hareketle Ýslam medeniyetinin yeniden inþasýnýn baþlangýcýný oluþturmuþ. Ancak þu farkla, geçmiþin izlerini taþýyan katkýlardan arýnma laborovatuarý olarak, doðru geçmiþi üstlenerek özellikle bilim ve teknolojinin sunduðu bazý imkanlarý araç (amaç deðil) edinerek ’’medeniyette evrimleþmesi’’ en ilgi çeken yönüdür.

Ýslam Devrimi ile birlikte ümmet; gerçekte kendisinde var olan ama Batý karþýsýnda düþülen kompleksten ötürü açýða vurulamayan iki ana merkezli nizamdan, Tevhid merkezli olaný kendi öz deðerleri ile kendini tanýmlamaya ivedilik kazandýrmýþ. Karþýnýn acýmasýz saldýrýlarýna raðmen kendisi olmakta ýsrar etmekte ve baþarýyý olmazsa olmaz olarak ilke edinmiþtir. Ve…

Þimdi,
Kur’ani mesajlar, zaman ve çaðlar üstü mesajlar olduðuna göre her dönemde tekrarlanan olaylara yenilenen bakýþ açýsý ile yaklaþmamýza davet eder.

Kur’ani kýssalar, tarihi yasalarýn sahasýndaki tekrarý aktif bir fonksiyon olarak yakalayabilmemizin sorumluluðunu da yükler bir anlamda. Sorunlarýmýzý Kur’an’a sunarak, Kur’an’ý konuþturmazsak Kur’an’ýn bize cevap vermeyeceði bilinendir( Hükmi deðil).
Kur’an tarih titabý deðildir, ancak insanlýk tarihini bünyesinde taþýyýcýdýr! Öyle ki, ilk insanýn yaratýlýþýndan önceki safhadan baþlatýr bu tarihi.

Kur’an’ da serpitilmiþ olarak Firavun ile Musa peygamber arasýnda geçen mücadele ve sonuç anlatýlýr.

Ýslam Ýnkýlabý ile birlikte Musa (a.s)’nýn Mucizesi gibi sihirbazlarýn Hz Musa’nýn eyleminin sihrin çok üstünde, fevkalade bir olgunun gerçekliðini görüp anýnda secdeye kapanmasý ile asýl süreç baþlar.

Firavun’un, Musa’ya inanalarý cezalandýrýþý ile günümüz Firavun’larýnýn Ýslam Ýnkilabý’ndan ilhamýný alan Filistin, Lübnan, Sudan ve diðer Müslüman halklarýn cezalandýrmasý arasýndaki aynýlýðý görmemek, tarihi ve özellikle Kur’ani kýssalarý yeniden incelemeye almamýzý gerektirir.

“Dedi ki: Ona, ben size izin vermeden iman ettiniz ha? Hiç þüphesiz o size büyüyü öðreten büyüðünüzdür. Öyleyse yakýnda bileceksiniz, þüphesiz ellerinizi ve ayaklarýnýzý çaprazlama kestireceðim ve sizin hepinizi gerçekten asýp sallandýracaðým.” Þuara/49

Firavun’un, benim müsaadem olmadan nasýl inanýrsýnýz demesi ile günümüzdeki inanç demokrasi þaklabanlarýnýn hürriyet havariliði adý altýndaki özgürlük hezeyanlari ile örtüþmesi…

Zaman kavramý var oldukça tarihin þeklini deðiþtirebilecek potansiyeli de bünyesinde barýndýrýr. Ýþte bu deðerdir ki, Ýslam Ýnkýlabý(Dehe-i Fecr)’ný yaratmýþtýr. Ýslam Ýnkilabý(Dehe-i Fecr)’nýn ilk aþamasý, belkide sorgulama eleþtirme ve baþkaldýrma aþamasý ile baþlamýþ olabilir. Ancak þu anki aþama nasýl deðerlendirilmeli?
Asýl asýl soru burada yatýyor. Ýnkilaplarýn baþlangýç safhalarýndan olan gerekliliðe binaen sloganlarýn içinin doldurulmasý babýnda dünya Müslümanlarý nasýl açýlýmlar sergiledi?
Bilinen gerçekçi olgularýn temel ilkeleri arasýnda yer alan ’’öncüye tabi olma’’(Velayeti fakih), ’’güzergah’’ ve ’’hedef’’in slogan olmayýp realitede uygulandýðýný gösterdi, Ýslam Ýnkýlabý.
Geçmiþ yýllara oranla ‘’siyasi vahdet’’ halklar nezdinde nisbi olarak gerçekleþmiþ, ancak Müslüman halklarýn kahýr ekserinin yöneticileri Batý’ya olan baðýmlýlýklarýndan ve ellerindeki yaptýrým imkanlarýndan ötürü ‘’iktisadi vahdet’’ gerçekleþememiþ. ‘’Kültürel Vahdet’’ boyutu ile yeterli bir birlikteliðin olmadýðý müþahade edilmekte. Gerekçesi ise, iktisadi vahdetin oluþamamasýnýn önündeki engellerle ayný paralellikte dir. Bu inkýlap tarih üstü bir olgudur, bunun nedeni ise tarih üstü kaynaklara sahip oluþudur. Karþýnýn nefesini kesen asýl sorun ise Müslümanlarýn ‘’Ýslam Ýnkýlabý’’nýn taþýdýðý mesajýn zaman ve mekanla sýnýrlý olmadýðýný anlamaya baþlamýþ olmasýdýr.

Çünkü, Ýnkýlab’ýn önderi Ýmam Humeyni, ’’Huseyni kýyam’’la zamanýn bütün beþeri sistemlerini reddederek, ’’Ýbrahimi davranýþ’’ sergilemiþ, ’’Tevhid baltasý’’ ile sistemlerin beyinlerini parçalamýþ, o günün büyücülerinin týlsýmýný (ki bu týlsýmlar beþer sistemlerin Demokrasi, Sosyalizm, Kapitalizm adý altýnda insan haklarý, özgürlük, kadýn haklarý gibi hak sözler, ama içerik olarak fitne ve fucur’dan baþka bir þey olmayan) bozmuþtu. “ Bunlarda, akýl sahibi olan için(ikna edici) bir yemin vardýr.” Fecr/ 5

Ancak, karþý bunu hazmedemedi.
“ O ve askerleri yeryüzünde haksýz yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandýlar.” Kasas/39

Þimdi kýsaca Ýslam Ýnkýlabý!ndan bazý sonuçlar çýkaralým:
1- Ortadoðu barýþ süreci adý altýnda Filistinin toplu imha sürecinin iç yüzünü deþifre ettirmiþtir.
2- Batý’ya baðýmlý olmadan kendi deðerleri ile baðýmsýz olabilmenin örneðini Ýslam alemine pratiði ile göstermiþtir.
3- Batý’nýn askeri ve iç iþlerine müdahalesine son vermeyi baþarmýþtýr.
4- Mevcut bütün tenkit, ambargo ve tehditlere raðmen baðýmsýzlýktan ödün vermeyeceðini.
5- ’’Evrensel Ýslami Hareket’’in lokomotif rolünü üstleniþi
6- Manevi kuvvet oluþturmada öncü hamleler gerçekleþtirmiþtir. Ýslam Ýnkýlabý’nýn bugüne ulaþmasýndaki en önemli faktörlerinden biri de Allah’a tevekkül ve deðerlere sadýk kalmakta iken, ümmetin kuvveti ve vahdeti Ýslam nizamýnýn ’’mutlak hakimiyet’’ine baðlýlýðý ýsrarla gündemleþtirmiþ.
7- Kerbelai mesajýn evrenselleþmesini saðlamýþtýr. Ki, bu ümmeti Hýtta kapýsýna getirecektir.

’’Þafakta on gün’’ diye bilinen nurun oncalarýnýn açtýðý günlerin ardýndan gelen otuz yýllýk süreç, bize ümmetin adeta Ýsrailoðullarýnýn, Firavun’un esaretinden kurtuluþunun ardýndaki yýllarý anýmsatmýyor.
Nasýl?
Çölde geçen yýllarýn müsebbibi gerçekte kimlerdi, Allah’ýn sebepsiz cezalandýrmasý mýydý?
Allah’ýn Musa(a.s)’ya ikramý olan mucizeleri gözleri ile gördükleri halde kýsa bir süre sonra Samiri’ye tabi olan Ýsrailoðullarýna ne denmeliydi?
Peki, bugünün Ýslam dünyasýnýn içindeki durum ile geçmiþteki Ýsrailoðullarý’nýn çölde cezalandýrýlmasý ile olan benzerliðinin , ayný nedenlerden olduðunu görememek ne ile açýklanmalý?
Tabii ki, O gün ben-i Ýsrail kavmi peygamberlerine itaat etmediklerinden dolayý ilahi cezaya müstehak olmuþlardý. Bugün ümmetin Veliyyi Emr’i Müslim(Velayet-i fakih merecii)’ine tabi olmayýþý ile cazalandýrýlmasý.. Ne kadar ilginç bir benzerlik, deðil mi?

Dehe-i Fecr’le gelen zafer; ’’Asa-yý Musa’’ gibi mevcut bütün sihirlerin bir hileden ibaret olduðunu göstererek, ilahi bir olgu gerçekleþti. Ama ümmetin bugünkü pozisyonu, içine düþtüðü hal geçiþin çöldeki hayatýn ta kendisidir!

Sebeplerin, vesilelerin olgunlaþýp, ümmetin Kudüs’e girebilir kývama gelmesi, ümmet olarak; Allah’a, resulüne ve müminlere ait olan izzetin ihtiþamýna kavuþabilmesi temennisiden baþka nasýl bir duada bulunalým söyler misiniz?


Ýslam Devrimi ve Devrimci Ýslam

1. Dünya savaþýyla beraber dünya siyaset sahnesinde adeta satranç duelinin sona erip küresel denge stratejisinin 1990’ lý yýllara kadar getirdiði taraflýlýkla denge stratejisinin yeni oyununda puzzle (boz-yap) kuralý geçerli izlenimini uyandýrdýðýný...

Daha sonra, sorunun karþý cephede olduðunun aksine savunma pozisyonunda kalmak zorunda kalanýn, karþýnýn tek taraflý geliþtirmek istediði tuzaða düþme tehlikesini beraberinde taþýma sorununa dönüþtü.

Sempati besleyenler ise, oyunun kurallarý eskinin kurallarý (yenme-yenilme) ile pek farklý olmamakla birlikte geliþtirilen( bir araya getirme/getirememe) yeni oyunu yeterli anlayamamadan kaynaklanan strese dönüþtüðünü görmek hazindi.
Avrupa’nýn doðu yakasýndan baþlayýp Asya’nýn içine kadar uzanan Türkiye-Ýran-Pakistan þeridini oluþturan CENTO (Merkezi Anlaþma Örgütü) diye bilinen kurumun "buna baþkalarý-Müslümanlar- bir baþkasýnýn-sosyalizm ve kapitalizm- güvenliði saðlama þeridi"de diyebileceðimiz! Kendi üstüne düþen görevi yapmamasýnýn düþünülemezliðini, CENTO anlaþmasýn 1979 Ýslam Devrimi ile iþlevselliðini yitirirken, ardýndan 1990’ daki soðuk savaþ stratejisini etkisizleþtirmeyi beraberinde getirdiðini. Öte yandan soðuk savaþ stratejisinin kaçýnýlmaz sonunu getiren asýl etken ve zorunluluðun, Ýslam Devrimi’nin bünyesinde barýndýrdýðý ''ilahi deðerler'' olduðudur.

Buradaki analiz; bir diðer eksendeki yeni oluþumun, ufuktaki belirtlilerini görmeye ve tanýmaya alýþmamýzýn sürecinde olduðumuzu gösterir. BOP planýnýn oluþamamasýndaki asýl etken, burada yatar algýlanmasýnda bir sakýnca görülmemeli.

Amerika savaþ kovboylarýnýn büyük bir çýðýrýtkanlýkla karþý çýkýyormuþ izlenimini estirerek, Þii Hilali diye kabul ettirmeðe çalýþtýðý ve bu Hilal’in oluþmasýnda asýl etkenin Ýran'ýn rolünün etkili olduðu hezeyanlarý, görüldü ki kendilerine ait paçavra (BOP) planýn bir senaryosi idi.Masabaþý harita mühendislerinin çok önceden þekillendirdiði Fars körfezini çevreleyen yapay Arap-Þii Hilal’den Ýran'ýn ne tür faydasýnýn ve Amerika'nýn ne tür kaybýnýn olduðunu aklý selim kiþioðlunun anlayabileceði bir þey çýkartýlmýþ deðil.
Bu kuruntuyu haklý çýkartacak asýl verilerden biri de, ABD ve Ýsrail’in birlikte hazýrladýðý, BOP planýnda Fars körfezi etrafýndaki site devletçiklerinin bir araya getirilerek oluþturulmak istenen Þii Arap devleti haritasýdýr.

Ancak, bu teze antitez olabilecek mahiyette bir an var olan yörüngeden çýkarak; Tacikistan, Pakistan bir ölçüde Afganistan ve Ýran eksenli Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin'ide ekleyebileceðimiz ''Devrimci Ýslam þeridi’’ni çizerek, dünya'yý bu þeritle Kuzey ve Güney diye iki kutup olarak yeniden adlandýrmanýn, "Devrimci Ýslam þeridi’’nde, Kuzey kutbu kabullenmekte zorlansa dahi(ki, Rusya'nýn hegemonyasýndan çýkanlar süreç içinde bu trene binmek zorundadýrlar). Güney kutbunu bu þemsiyenin altýnda gölgelendirmenin ne sakýncasý olabilir ki?
Adýný koymakta þu an zorlandýðýmýz bu þerit, ayný zamanda Doðu'dan Batý'ya yükselen güneþi de beraberinde getirecektir.

Kaldý ki, Güney(Arap dünyasý)'in kabullenmek istemediði ve dayatmayla olmayacaðý kesinleþmiþ olan ABD globalizmi veya tek dünya düzeni safsatasýna, alternatif olarak kendi bünyesinde barýndýrdýðý deðerler manzumesinin özüne dönüþü de beraberinde getirebilir.
Hem bu deðerler ötekinin isteyerek istemeyerek alýyýca çýkartýðý ''Maddi/yatay deðerler'' den ziyade Güney'in kendi kültür ve deðerlerinin mayasýný oluþturan ''Ýlahi/Dikey deðerler'' in kendisi deðil mi?
Elbette devimci Ýslam'ýn giteceði yeni hattýn, Güney'i yeni siyasal bir akýmla tanýþacak deðil. Sadece daha önceden kendi aslý deðerlerinin orijinalliðine yeniden kavuþmanýn getireceði geriye dönüþ ve özüne ulaþma olacaktýr.
Teori olarak sunulan bazý olgular gündemde yeteri kadar incelenmeden kabul ya da ret yargýlarýna takýlmasý zaten düþünülemez. Teorilerin geçerliliðini ispatlayamadýðý müddetçe doðruluðu kabul edilemez bir olgu olduðunu, ama aksi ispatlanmadýðý taktirde reddinin de tutarsýzlýðý bilinendir.
Geçmiþte Türkiye-Ýran ve Pakistan'ýn oluþturduðu, ötekileri için güvenlik þeridi olarak kabul edilen, tarihi CENTO'ya farklý bir alternatifin altyapýsýný oluþturabilecek ti’lerin bir araya getirilmesinin ne sakýncasý olabilir ki? Gayet tabii ki NATO'nun Trans-Atlantik ittifakýna da bir çentik düþmenin baþlangýcý olabilir.
Olabilirin de ötesinde, ayný þerit Adriyatik'i de aþar ve bu aþýþ evrensel Ýslam’ýn deparý olur.

'' Ýyilik, yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz deðildir...'' 2/177

Ýslam dünyasýnýn sorunu, bölgede Ýslam’ýn temel kaynaklarýna dayalý "siyasal pradigma"yý sunan, sunmakla yetinmeyen ve "pratiðe" yansýtarak baþarýlý olanýn "tehdit" olarak algýlanma sorunu kimler için olduðunu algýlayamamasý…
Tehditin diðer boyutu ise, yeni ''sunum''un getirdiði "zaman", "mekan" ve ''dikey'' kavramý ile birlikte içiçelik arzetmesidir.

Konunun daha iyi anlaþýlmasý için zeminin hazýrlýðý ve altyapýyý oluþturma, varlýðýný kabul ettirme, güçlenme ve yeni dünya düzeninde parametre rolünü ütlenen Ýsrail'in 1. Dünya savaþýndan 80’ li yýllara kadar oyanan, günümüze kadar da aktifliliði olan, oyunun mucidini tanýmamýza ipucu olur sanýrým.

2. Dünya savaþýyla Batý egemenliði ve öncülerinin amacýna ulaþtýklarýný söylemek, tek taraflý bakmayý gerektiren bir çaðrýþýmýn ötesinde bilinen bir gerçeklikti. Ancak sonuca hangi yöntemlerle ulaþýldýðýný anlamak, yenik düþen halklara büyük bir enkaz býrakýrken, galip gelenler açýsýndan pekde önemli sayýlmazdý. Zira galip gelen devletlerin öncüleri himayesindeki kitlelerin ulaþmak istedikleri hedefler sunulmuþ ve lüks tüketim devri baþlamýþ, alabildiðince çýlgýnlaþmýþtý.

Sermayenin sýnýr tanýmayýþý, coðrafi sýnýr tanýmlamalarýný zayýflatan önemli etkenlerden biri olarak, kendisini kabul ettirdi. Ekonomik gücün, ulus devlet kavramýna karþý gizli bir tehdit olarak kendisini kabul ettirmesi çok gecikmedi. Zira sonuçta yapay uluslara kaçýnýlmaz etkisi olan siyasi baðýmsýzlýk ilkesini olumsuz etkiledi.
Uluslararasý Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasý’nýn geliþmekte olan ülkeler diye adlandýrýlan uluslar üzerindeki baskýcý güçlerini gözden kaçýrmamak, konuya sadece yardýmcý olacaðý düþünüldüðünden aktarýlýyor.

Diðer yönü ile 1990’lý yýllara kadar 3. Dünya olarak kabul edilen ülkelerde gerek yerli, gerek yabancý aktivistler tarafýndan uygulanmak istenen her yeni siyasi çýkýþ, çözüm önerileri "Reformist" olmaktan öteye geçemeyip, bünyesinde farklý deðerleri barýndýramamaktaydýlar. Sathi bazý devrimci söylemler ise ''kutup''lardan herhangi birisine ait nakartlardan ibaretti.

Bush'un "... Terörle mücadelemizde dünya ya bizimle olacaktýr ya da bize karþý..." sözünün açýlýmýný þöyle deðerlendirmek de mümkündü.
Dünyaya sunmak istediðimiz deðerler manzumesi hiç kuþkusuz ki insanlýðýn temel deðerleridir, bunun dýþýnda kalan diðer deðerlerin bir kutsallýðý ya da geçerliði yoktur. Öyle ise bizimle birlikte olmayan deðerlerimizi kabul etmeyendir. Ýyi ama Bush'un kabul ettiði ve ettirmek istediði deðerler de pekala insanlýk adýna mutlak olarak sunulmak istenen kutsal deðerlerden çok uzak olabilirdi.
Ne senden, ne de senin dýþýnda kalanlardan olmayan biriyim diyen çýkamaz mýydý?
Ýþte Bush’un dünyayý tehdit eden bu cümlesine karþýlýk Velayet-i Fakih,Huseyni bir tavýrla, ‘’Ne sendenim, ne de senin karþýndakindenim. Ben, benim’’ anlamýndaki mesajýný Ýslam alemi yine kaçýrmýþtý.

ABD emperyalizmi 1990’lý yýllarda almýþ olduðu kararlarla gelecekteki çeyrek yüzyýllýk strateji planýný esaslý bir þekilde yürürlüðe koymadan önce. Bölgede daha önce kendi elleriyle yerleþtirdikleri "kilit taþlar"ýndan bazýlarýný deðiþtirerek, farklý imaj çizmesi ise bölge halklarýnýn gözünden kaçmayan bir hileden ibaretti. (Nitekim Ülhak ve Özal'ýn ani ve ilginç ölüm þekilleri, Yaser Arafatýn örgüt liderliðinden Filistin baþkanlýðýna getirilmesi, Pakistan Butto’sunun ölümü sair olaylar bu türdendi.)

Ve bu açýklamalarýn akabinde, Büyük Ortadoðu planýnýn fiili iþlevselliðini uygulamak ve 2015'e kadar meyevelerini toplama ümidi ile önce Afganistan sonra Irak'a bilinen malum gerekçelerle iþgale baþladý.
ABD nin halihazýrda Ýslam ülkeleri nezdinde uygulamak istediði denge ve güç planý iki ana baþlýkta deðerlendirilebilir.

1- ''Siyasal Ýslam pradigmasý'' nýn pratikte yönetime talip olma hedefini saptýrma.

2- Mevcut bölge rejimlerini ve coðrafi sýnýrlarý yeniden istediði doðrultuda þekillendirme.

Elbette bu beklentinin gerçekleþememe olsýlýðý büyük.Ne var ki, bazý riskleri de bünyesinde taþýmaktadýr. Olasý riske karþý, baþka bir strateji geliþtirmek için Afganistan, Kafkaslar, Türkiye ve Irak üzerinden oluþturmak istediði yeni güvenlik koridoru ile hem tehlikenin merkezini kontrol edebilme, ve hem de olasý aksilikte devreye koyabileceði bu koridorla karþý ''Ýlahi/dikey akým''ýn Avrupa ve Afrika’ ya ulaþmasýný engelleme taslaðý gibi bir yan strateji olarak görülmeli.

1979’a kadar, dünya siyasi dengesi satrançla, karþýlýklý iki oyuncunun eþit dengelerle oynamasýndan oluþurdu.

1990’dan sonra ise puzzle (boz-yap) kiþinin daha önceden gördüðü bir objenin resmini kendi isteði ile deðiþtirip yeniden dizayn etmek için parçalarý bir araya getirmesine oyununa geçmek zorunda kaldý.

2006’dan sonra, bu oyunda geçerliliðini yitirip, yerini labirent’e, (Birden fazla giriþi olmakla birlikte bütün yollarýn çýkmaz'a gidiþi, biri hariç) býraktý.

Bugünün insaný da, "Hay bin Yakzan" þartlarýnda yaþasa dahi, ondan daha az düþünme yeteneðine sahip deðildir.
Binaenaleyh, yeni oyunun varlýðýný hissedebilmemiz, bize doðruyu seçtirecek tek çýkýþ yolunu bulmamýza öncülük edecek, gücün sembolü olan gizemli piramitlerin labirentlerinde kýlavuzluk yapanýn temennisini sunarken, güç tehditi ile fiziðin yatay kanunundan kurtulma yolunun, meveraya ait cazibenin çekim alanýna girmek olduðunu, cazibenin çekim alanýnada ehli olunmadýkça sürekliliði gerektiren ''dikey'' bir ''kanun''un olmadýðýný ve...
‘’Anlaþma yaptýðý zaman sözlerini yerine getirir. Sýkýntý, hastalýk ve savaþ zamanlarýnda sabreder. Ýþte doðru olanlar, bu vasýflarý taþýyanlardýr. Muttakiler ancak onlardýr.'' 2/177



Siyasi Liderlik:
Siyasi liderlik kavramý Ýslam ile gündeme gelmiþ bir konu deðildir. Ýslam’dan önce de var olan hassas konulardan biridir. Kur’an ayetlerinde bu konuya çok açýk örneklendirmelere rastlamak mümkündür. Firavun, Nemrut sair siyasi liderler küfrün önderleri olarak tanýtýlýrken, Süleyman, Davut, Musa(a.s)’lar hakkýn önderleri olarak bu konuda örneklendirilir. Bu konu bugün olduðu gibi insanlýk camiasýnýn son anýna dek devam edecek. Nitekim kutlu hadislerden anlaþýldýðý gibi evrensel Ýslam devletinin son lideri Ýmam Mehdi(a.s) olacaktýr.


Bu ise, ümmetin iþlerini yönetecek güce sahip olan, ümmetin maslahatýný gözeten, özellikle emperyalizmin zirvede olduðu günümüzde, sosyal adaleti güvenceye alan siyasi lider olmamasý düþünülemez. Ýslam beldelerindeki sair liderler þeri olarak ‘çift kimlikli’ olduklarýndan ötürü meþruluðu geçerli deðildir.

Bütün insanlar yaratýlýþta hür yaratýlmýþtýr. Dünya hayatýndaki sosyal yaþamlarýný seçme hakkýna sahiptir.
Ancak sosyal yaþamýn kaçýnýlmaz bazý sorunlarda olþturur.

Oluþan sorunlar da sosyal adaleti Ýslam dini ilahi kanunlarla güvenceye almýþtýr.
Ýlahi kanunlarýn doðru biçimde uygulanmasý, hukukun güvene alýnmasý, siyasi liderlik çatýsý altýnda onun ve mahiyetindeki emin kiþi veya kiþilerle olabilir. Ki mahiyetindeki ümmet dünyevi huzuru ve uhrevi saadete ulaþabilsin.

Bu sorumluluðu üstlenen lider (velayet-i fakih)’de önemli bazý þartlarýn olmasý kaçýnýlmazdýr.
Nitekim bu þartlarý yazmýþtýk.
Özetle üç ana baþlýkta toplamak gerekirse.
1-Kusursuz Bilgi
2-Yaptýrým gücü
3-Adalet

Ýslam’ýn lideri; tedbiriri elden býrakmayan, zaman’ýn sorunlarýna mükkemel derecede aþina olmakla yetinmeyen, basiretili, toplumu geleceðe adil ve emin adýmlarla ulaþtýran, toplumun ufkunu açan siyasetlerde üretebilmeli.
Lider milletlerarasý ilþkileri çok iyi bilen, mükemmel ferasetli, toplumun manevi ruhunu yükseltmeyi uyguladýðý siyasetin mayasý olarak kullanan olmalýdýr.


Ýzzeti Seçme Zamaný

Rahatlýkla söylenebilir ki, bugünün dünyasýnda Amerika'nýn ve Siyonizm'in gerçek anlamda nüfuz edip egemenliðini elde edemediði ve kirli emellerini gerçekleþtiremediði yegane devlet Ýslam Cumhuriyeti’dir. Ýþte bunun sýrrýný yakaladýðýmýz zaman, öz Ýslam’ý ve gerçek vahdet kavramýný anlamamýzý da beraberinde getirecektir.
Ya da gerçek Ýslami vahdeti ve öz Ýslam’ý kavradýðýmýz zaman bunun sýrrýný kavramýþ oluruz diye de anlayabiliriz.
Ne hazindir ki, fikir ve kültür emperyalizmi maddi ve manevi zenginlik ve deðerlerimizin yaðmalanmasýnýn altyapýsýný oluþturuyor. Ve bunun laneteyn izlerini hemen heryerde görebilmekteyiz. Tarihte ender vuku bulmuþ halk devrimlerinden birinin, ki; bu enderliðin ötesinde ender olan bir olgu daha var ki, o da "Ýslami halk" devrimidir. Tarih sayfalarýna altýn harflerle yazýlan. Ýmam Humeyni (r.a) ve yarenlerinin (Ruhlarý þad olsun) önderliðinde muazzam 11 Þubat 1979 Ýslam Ýnkýlabý’ nýn dünyaya damgasýný vurmasýyla, dünya yeniden din kavramýný gündemine almak zorunda kaldý.

Bu cümleden bir kez daha Ýslam Ýnkýlabý’nýn analizini farklý bir açýdan deðerlendirelim. Getiri ve götürülerine kýsaca deðinelim.

Özellikle Ýslami halklý ülkeler isteyerek-istemeyerek de olsa kendilerini bu gündemin içinde buldu.
Batýya göre iniþli Ýslam’a göre yükseliþli 30 yýllýk tarihli biri sürecin ardýndan bugün gelinen merhale hangi aþamada acaba?
Ýman etmiþ gönüllerde hala ilk günkü gibi canlýlýðýný korumakla birlikte, acaba 79'da patlayan o ilahi nurdan dünya müslümanlarý ve mustazaflarý, özellikle Ortadoðu Müslüman halklarý, gerektiði gibi faydalanabildi mi?
Meðer gerçekten 30 yýllýk süreç içerisinde gerektiði dersleri alamadýysak, bu bizim ümmet olarak ciddi manada sorumluluktan kaçýþýmýzý göstermez mi?
Aþýðada sunulan þýklardan hangisine gönül rahatlýðý ile olumlu cavap verebileceðimize bakalým.

1- Ýslam devletine karþý, üstümüze düþen görevlerimizi yerine getirebildik mi?

2- Var olan bu ilahi olgunun neresindeyiz?

3- Geldiðimiz merhale yeterliliðimizi kanýtlýyor mu?

4- Slogan safhasýný aþabildik mi?

5- Hala birkaç(Þafakta on gün) günlük Ýnkýlap yýldönümü Ýnkýlabi müslümanlarý mýyýz, deðilmiyiz?

6- Ýslam’ý hayatýmýzýn her safhasýna indirgeyip, özümseyebildik mi?

8- Velayet-i Fakih’le bütünleþebildik mi?

Keza; Var olan Ýslam Devletini savunmanýn farziyetini ne denli yüklendik?

Ha keza bu gibi sorulara karþý, nefsimizi hesaba çekerek, kendimizi tatmin edeceðimiz cevaplarýmýz var mý?

Ýmam Humeyni tarafýndan, Ýslam ümmetine bir hediye niteliði taþýyan Ýslam Ýnkýlabý ve Velayet-i Fakih merciyeti, bizi ne denli ön yaklaþýmlarýmýzdan arýndýracak?

Yine Müslümanlarýn vahdeti ve mezhepler arasý yakýnlaþma diyebileceðimiz bir kurum olan "Duru’t Takrib Beynel Mezahib el Ýslam"dan ne denli ve yeterli derecede faydalanabildik mi?
Ya da olmasý gereken seviyeye gelebilmesi için Ýslam alim ve aydýnlarýnýn ferdi ve kurumsal katkýlarý gerçekten yeterli oldu mu?

Acaba "Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký yapýþýn; parçalanmayýn. Allah'ýn size olan nimetini hatýrlayýn..."Al-i Imran 103
Ki, Ýslam peygamberi(s.a.a), (Hablullah'ýn ne olduðunu hadislerinde çok net açýklamýþtýr.) bizi bu safhaya getirebildi mi?

Var olan Ýslami hareketler; (Kur’an Allah'ýn ipidir ona sýmsýký sarýlalým derken) ümmeti Kur’an'daki ayet sayýsýnca gruplara cemiyetlere, hiziplere ve, ve ...lere bölünmedik mi?
Evrensel Ýslam deðerlerini mensubu olduðumuz cemiyet ve kurumlarýn deðerleri ile özdeþleþtirmedik mi? Bunlarý yaparken, bizi onaylamayan kardeþlerimizi ''öteki'' olarak dýþlamadýk mý?

" Dinlerini parça parça edip guruplara ayrýlanlar var ya, senin onlarla hiçbir iliþkin yoktur. Onlarýn iþi ancak Allah'a kalmýþtýr. Sonra Allah onlara yaptýklarýný bildirecektir".En-am 159

Bu ve benzerii ayetlerin, bugünkü muhatablarýnýn kim olduðunu yetirince düþünebildik mi?

Vahdetten ne anladýk? Anladýklarýmýz doðru ise neden ümmet hala ekoller, mezhepler kavgasýný vermekte ýsrar ediyor?
Baþta Filistin,Irak Pakistan veTürkiye gibi Ýslam beldelerinde Müslümanlarýn vahdet anlayýþý kardeþ kaný dökmeyi mi gerektiriyor?
Yok eðer doðru anladýk ve bunu pratik hayata geçirdik ise,neden hala ümmet, dünya halklarýnýn ''parya'' sýnýfý muamelesini görüyor?
Her ölümle geride býrakýlan gözü yaþlý analarý, dul kadýnlarý, yetim yavrularý, kimsesiz gariban yaþlýlarý, ümmetin alýnyazýsýna kader olarak Allah mý yazdý?
Ümmet içinde var olan binbir çeþit oluþumlarýn hemen hepsi, Ýslam adýna nihai merciiyetin temel sorun olduðunu gündeminde tutmakla birlikte bu sorunun Kur'ani çözüm ve uyarýsýna ne denli samimi ilgi gösterdik?

Allah’ýn emirlerine teslim olduðumuzu iddia ederken, sosyal ve kültürel hayatýmýz'a sirayet etmiþ çeþitli izm'lerden ne derecede soyutlanabiliyor, sorunlarýmýzý Velayet-i Fakih’e sunuyoruz?

"Aralarýnda hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde, mümimlerin sözü ancak ''iþittik ve itaat ettik'' demeleridir. Ýþte asýl bunlar kurtuluþa erenlerdir." Nur 51

Acaba geçmiþte Ben-i Ýsrail kavminin düþtüðü hataya düþmüþ olmaktan ne kadar çekiniyoruz! Ya da hala düþmediðimizi mi sanýyoruz?

Gerçekten Bakara 246’den, 251’e kader olan ayetleri birkez daha okuyup anlama ve hepsinden öte hayata geçirme ihtiyacý hissetmiyor muyuz?

- Mûsâ’dan sonra Ýsrailoðullarý’nýn ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptýlar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaþalým” demiþlerdi. O, “Ya üzerinize savaþ farz kýlýndýðý halde, savaþmayacak olursanýz?” demiþti. Onlar, “Yurdumuzdan çýkarýlmýþ, çocuklarýmýzdan uzaklaþtýrýlmýþ olduðumuz halde Allah yolunda niye savaþmayalým” diye cevap vermiþlerdi. Ama onlara savaþ farz kýlýnýnca içlerinden pek azý hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri hakkýyla bilendir.
- Peygamberleri onlara, “Allah size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasýl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlýða ondan daha lâyýðýz. Ona zenginlik de verilmemiþtir” dediler. Peygamberleri þöyle dedi: “Þüphesiz Allah onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artýrdý.” Allah mülkünü dilediðine verir. Allah lütfu geniþ olandýr, hakkýyla bilendir.

Peygamberleri onlara þöyle dedi: “Onun hükümdarlýðýnýn alameti size o sandýðýn gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye býraktýðýndan kalýntýlar vardýr. Onu melekler taþýmaktadýr. Eðer inanmýþ kimselerseniz bunda þüphesiz, sizin için kesin bir delil vardýr.”
-Tâlût ordu ile hareket edince, “Þüphesiz Allah sizi bir ýrmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden deðildir. Kim onu tatmazsa iþte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan baþka.” dedi. Ýçlerinden pek azý hariç, hepsi ýrmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ýrmaðý geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karþý koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuþacaklarýný kesin olarak bilenler (ýrmaðý geçenler) ise þu cevabý verdiler: “Allah’ýn izniyle büyük bir topluluða galip gelen nice küçük topluluklar vardýr. Allah sabredenlerle beraberdir”.
-(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karþý karþýya gelince þöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabýr yaðdýr, ayaklarýmýzý saðlam bastýr ve þu kâfir kavme karþý bize yardým et.”
- Derken, Allah’ýn izniyle onlarý bozguna uðrattýlar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah ona (Davud’a) hükümdarlýk ve hikmet verdi ve ona dilediðini öðretti. Eðer Allah’ýn; insanlarýn bir kýsmýyla diðerlerini savmasý olmasaydý, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karþý lütuf sahibidir"


Ayet-i Celile’de " Halbuki izzet ancak Allahýn, resulünün ve müminlerindir. Fakat münafiklar bunu bilmezler" Münafikun suresi 63/8

Ne hikmettir ki,Allah'ýn ve Ýslam’ýn izzet ve þerefle nimetlendirdiði mü’minlerin nihayi merciiyetine gözlerini yuman ümmetin evlatlarý. Yine ne gariptir ki, izzet ve þeref arayýþý içinde!
Yine ne gariptir ki izzet ve onurdan yoksun islam düþmanlarýna hizmeti kendileri için iftihar sayan mevki ve makam düþkünü þahsiyetlere tabii olmayý ilahi gerekilik kabul eden ümmetin evlatlarýyýz!
Bunlar ne derece doðru yaklaþýmlardýr, bunlarý Kur’ani ve Ýslami analizlere tabi tuttuk mu?

Umarýz Ýslam Ýnkýlabý’nýn 30. yýlý, bize yeniden kendi nefislerimizde muhasebemizi yapmamýzý kendimizi Kur’an ve Kur'an sahiplerinin mektebine göre eðitmemizi Kur’ani özelliklere haiz öncüyü tanýyýp tabi olmamýzý beraberinde getirir.

Umarýz bin yýllar boyunca süregelen baðnazlýk, taassup,taþlaþtýrma, bilgisizlik,yalnýþ gelenek ve törelerden kurtulur, özellikle ''kavmiyet'' ve ''asabiyet'' duygularýndan uzak bir kiþiliðe sahip olarak yeniden kendimizi kendi deðerlerimizle onarmayý kavramamýza vesile olur.

Ýslami halklarýn yaþadýklarý ülkelerin siyasetcileri ve sorumlularý ümmet içinde ve ''ümmetin öncüsü'' nün mahiyetinde halletmesi gereken sorunlarýný AB, ABD, BM gibi kendi deðerlerine tamamen uzak ve ''düþman'' olan kurum ve ülkelerin öncülerinin mahiyetinde sorunlarýna çözüm arayýþý zillet deðil de nedir?

Gayet tabiidir ki, bu tür þahsiyetlerin mahiyetindeki halklar da bu zilletten gayri ihtiyari nasibini almak zorunda kalacaklardýr! Ve bunun ýspatý bugün itibariyle Afganistan, Filistin, Irak ve daha nice nice islami beldelerde aleni bir þekilde görülmemekte midir?
Eðer hala Ýslam Ýnkýlabý’ndan gereken dersi almadýk ise, hala Ýslami ''Nüve Devleti (buradaki çekirdek devlet anlayýþý Ýmam Humeynin baðýmsýz cumhuriyetler halinde tek bir Ýslam Devleti’ne doðru gidin ilahi vasiyetine göre anlam verilmiþtir)'' nin bize yüklediði sorumluluðumuzun farkýnda deðil isek ve hala nereden baþlamamýz gerek diye kendimize sorular yöneltiyorsak...

Ýslam Ýnkýlabý’nýn 30. yýlýnda iþte bu tarihi fýrsatý bize sunarken,bir kez olsun, deðerlendirmekten kaçýnmayalým. Bu vesile ile en gencimizden en yaþlýmýza topyekün elimizdeki imkanlarýmýzý ve en önemlisi samimiyetimizi, sadakatýmýzý ortaya koyalým. Velayeti Fakih ekseninde birleþip eyleme geçirelim.

Velayet-i Fakih’in Ýslam dinin en geçilmez kýstaslarýndan olduðunu, Emir-el müminin Ali (a.s) ýn dile getirdiði þu hubesinden asgari derecede anlamaya çalýþalým.

Hutbeden
“Onlardan birine bir mesele söylenir,hükümlerden bir hükme baðlanmasý istenir, reyinde bir hüküm verir. Sonra bu mesele, olduðu gibi ondan baþka birine anlatýlýr, onun hükmüne aykýrý bir hüküm verir. Sonra bu hüküm verenler, kendilerini hüküm vermeye memur eden imamýn katýnda toplanýrlar, hükümlerini anlatýrlar. O da hepsinin hükmünün doðru olduðuna hükmeder. Peki, Allah'larý bir, peygamberleri bir, kitaplarý bir bunlarýn, noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah mý birbirlerine aykýrý hüküm vermelerini emretmiþtir onlara da, itaat etmiþlerdir bu emre? Yoksa onlarý bundan nehiy mi etmiþtir de isyan eylemiþlerdir ona? Yoksa ortak mýdýrlar onunla da onlar söyleyecekler, o da razý olacaktýr onlardan? Yoksa noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah, tam bir din indirmiþtir de resul sallallahu aleyhi ve alihi, onu teblið ederken anlatýr, ahkamýný icra eylerken bir kusurda, bir noksanda mý bulunmuþtur? Halbuki noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah, der (VI, En'am, 3 . buyurur (XVI, Nahl, 89). Kitabýn bazý ayetlerinin, bazý ayetlerini tasdik ettiðini bildirir, onda birbirini tutmaz sözler olmadýðýný beyan eder de o münezzeh mabud, > buyurur (IV, Nisa, 82).

Gerçekten de Kur'an'ýn dýþý, güzel mi, güzeldir; insan þaþýrýr kalýr, iç yüzüyse derin mi, derindir; sonuna erilemez, künhüne varýlamaz. Sýrlarýnýn sonu bulunmaz; karanlýklar, ondan baþka birþeyle aydýnlanmaz.(1)

Yegane temennimiz odur ki, Ýslam aleminin içinde bulunduðu amansýz Amerikancý islamdan kurtuluþ savaþýný baþarý ile kazanýp Ýslam alimlerinin öncülüðünde Bakara suresinin yukarýda yazýlan ayetlerin atýfta bulunduðu tabi olma ve itaat etme sorumluluðu ile. Nehc’ul Belaga’nýn hükmü birliktelik için net ve kusursuz açýklamalarý doðrultusunda, tamamen ilahi rýzayý kazanmak için, saf ve samimi duygularla, katýksýz ve orijinliðine riayet edilerek, Müslüman halklara indirgenmesi ve yeniden saadet döneminin erdemler þehrine ulaþmasýdýr. Baþarý ve hidayet Hadi olan Allah'tandýr.

Dipnot:
1- Qum Ensariyan Yayýnlarý Nehc'ül Belaga / Abdulbaki Gölpýnarlý tercm.


Medeniyetler Arasý Diyalog Tuzaðý:

Medeniyetler arasý diyalog ve küresel barýþ safsatalarý, Ýslam’ý hakký ile tanýyamadýðýmýz müddetçe küfürden medet dilemek ve cihadý da isyan sanmanýn eþiðine getirir.

Gerçek bir diyalogun ancak manipülasyona uðramamýþ ilahi temel deðerler baz alýnarak yapýlacaðý tartýþýlmaz bir gerçek olmakla birlikte bazý kiþi ve kuruluþlarýn diyalog adý altýnda öz Ýslam’ýn baþkalaþtýrýlmasý misyonunu yüklendiði de baþlý baþýna bir kaygý.

‘’Medeniyetler arasý ittifak’’ ya da diðer adýyla ‘’Dinler arasý diyalog’’un ilk tebliðcisi gerçekte Ýslam peygamberi -ilahi emir gereði – dir. Bu tebliði sonraki dönemlerde yeri ve zamaný geldiðinde, Ýslami büyük þahsiyetler ve önderler de üstlenmiþler "Yakýn tarihimizde Ýmam Humeyni'nin Gorbaçov’a, Sayýn Ahmedinecat'ýn W. Bush'a ve Almanya Þansolyesi bayan Merckel'e sonduklarý mektup/mesajlar, gerçekte bu anlamda deðerlendirilmeli. " Müminler açýsýndan, medeniyetler arasý diyaloga bütünsel karþý çýkalým anlamýna gelmez. Dini bir vecibe olan bu misyonun sorumlusu, bir diðer anlamda Ýslam adýna kimin ne zaman ve nasýl yapmasý sorunudur.

"Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kýsmýný gösterelim diye kulunu Mescidi-i Haram'dan, çevresini mübarek kýldýðýmýz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sýfatlardan münezzehtir. O, gerçekten iþitendir, görendir. " 16-1
Ve Ýslami Ýran'ýn Kudüs’e olan ilgisinin uluslararasý siyasi platformlarda dikkatleri üstüne çekme stratejisi olarak algýlayanlarýn dikkatine sunulmasý gereken bazý hususlar.

Ýslami Cumhuriyeti, ümmetin bireylerini insan-ý kamil olma yoluna çekiyor.(insan-ý kamil yetiþen bir ümmetin ne yapabileceði ise malum) Bunu da dayatma istilacý bir yöntemle deðil, tamamen Ýslami adap ve terbiye metodu ile yapmak istiyor. Bu noktada devreye Mescid-i Aksa giriyor. Zira Mekke'nin iþgal altýnda olduðunu ümmete anlatmak muhal. Zaten iþgal edilmiþ ve iþgalden kurtarýlmasý her Müslümana vacibiyet yükleyen Kudüs, bu vesile ile Ýslam ümmetinin vahdetini de beraberinde getirecektir.
Her yýl kutlanan Kudüs günü de bu açýdan deðerlendirilmeli. Ýþte bu noktayý Müslümanlardan ziyade Ýslam düþmanlarý ve yerli iþbirlikçiler fark ettiklerinden, her ne pahasýna olursa olsun vahdeti oluþturmak isteyen, böylelikle ümmeti hem emperyalizm belasýndan kurtaracak, hem münafýk yöneticilerden azade edecek, ve hemde siyonist Ýsrail’in sonu olacak bu oluþumdan uzak tutmalýdýr. Bu da Ýran aleyhine binbir entrika ve komployu beraberinde getiriyor.
Son geliþmeler Hizbullah’ýn 2006 zaferi ve Hamas’ýn direniþ zaferi ile birlikte malum çevrelerce Kudüs sorunu coðrafi bir Arap ve Yahudi’ye sorunu argümanýný terennüm ederek, Müslümanlara empoze etmeye çalýþýlmasý, tertemiz ilahi rýzaya ulaþmak pak, ve pakize duygularla Kudüs davasýný kendilerine þiar edinmiþ kardeþlerimizin þahsýnda, gerçekte ise yukarýdaki hedeflere ulaþmayý engellemektir. Ve gayet tabiidir ki, bu da Ýsrail ve ABD. Patentli taþeron Ýslami gruplarýn eliyle yürütülmektedir.

Acaba hiç düþündük mü, neden Ýslam peygamberi(s.a.a) Mescid-i Aksa'dan Miraç’a yükseldi?
Miraç, yani özgürlüðün zirvesi! Fiziki ve maddi olgulardan soyutlanmanýn sembolü ve realitesi. Namaz gibi ibadetlerle de bizim için ayrýca bir arýnma filtresi. Miraç ruhuna yücelebilen müminler, Resulü Ekrem(s.a.a)’in miraca kalkýþ garý olan Kudüs’e, Mescid-ül Aksa’ya, nasýl kaygýsýz ve uzak kalabilir ki? Miraç ruhunu hayata indirgeyebilmek, kardeþliðin ve imanýn gerekliliði ve sorumluluðu deðil mi?
"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanlarý dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. Ýçinizden onlarý dost tutunanlar, onlardandýr. Þüphesiz Allah, zalimler topluluðuna yol göstermez " 5-51

Oysa Ýsa Mesih'in havariliðini üstlendiðini iddia eden Vatikan Þovalyesi, adýnýn Ýncil’de Ahmet (s.a.a) olduðu bildirilen ve Ýsa mesih tarafýndan müjdelenen nezih Ýslam peygamberin(s.a.a)’e karþý yaptýðý küstah açýklamalardan çok net bir þekilde anlaþýlmaktadýr ki, ‘’diyalog’’ düzmece bir safsatadan öte vahdeti bölme, Ýslami deðerleri baþkalaþtýrma ve müminleri, Velayet-i Fakih ekseninden uzaklaþtýrma ve fikri asimile operasyonudur. Ýsa mesihin ve þaný yüce Mehdi (a.f)’nin birlikteliðinin ve harekatýnýn baþlangýç noktasý kabul edilen bu yere girmenin þartlarýndan biri de, ümmetin kendi Hýtta kapýsýndan girmesidir!

Siyonizm, ABD ile AB’nin, Ýslam Ýnkýlabý’ndan sonra, yeni geliþtirmek istediði oyunlarýn temelinde, bu sorunlarda var.

Neo-diyalogcular olarak, ýlýmlý Ýslam’ýn hamiliðini de üstlenen söz konusu taþeronluk üstelen cenahlarda Ýran’ýn ve Müslümanlarýn Küdüs’e olan ilgisini, Siyonizm’in Ortadoðu yenilgisi ve yeni geliþtirilmek istenen oyunla bir bað kurabilmiþ.
Peki Müslümanlar bu konuda nasýl bir tavýr sergilemeli? Bu ve benzeri sorunlara bir de tamamen Siyonizm’e ve Emperyalizm’e hizmet etme amacýný güden postmodern misyonerlik kavramýný eklediðimizde iþte o zaman tablo dahada net olarak ortaya çýkmýþ oluyor. “Yenim olsun ki (habibim!) sen ehl-i kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kýblene dönmezler. Sende onlarýn kýblesine dönecek deðilsin. Onlar da birbirinin kýblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eðer onlarýn arzusuna uyacak olursan, iþte o zaman sen hakký çiðneyenlerden olursun.“ 2/145
Kölelik ve Zulüm:


Geçmiþ ümmetlerin kýssalarý Kur'anileþtiðinde Ýslam peygamber (s.a.a)'i o tarihi kýssalardan, kendisininde içinde bulunduðu topluma nasýllýðýný eyleme dönüþtürüyor muydu? Deðilse, geçmiþin kýssalarýný Kur'an ayetleri olarak zapt ettirmekle mi yetiniyordu? Bu sorunun cevabýný burada bulmak zor. Ancak geçmiþ ümmetlerin kýssalarýnda önemle üstünde durulan hassas konulardan biri, ilahi öncülerin önderliði. Dahasý ilahi öncülerin kendi zamanlarýnýn ötesine de sunduklarý metod ve modellerin kalýcýlýðý ile insanlýk camiasýnýn temel sorunlarýný çözmedeki mükemmellik ve evrenselliði.

''Onlara: Yeryüzünde bozgunculuk yapmayýn denildiði zaman, 'Biz ancak ýslah edicileriz' derler'' 2/11

Köleliðin serüveni, tarihi süreç içerisinde ne zaman baþladý? Ýlk kölelik düþüncesini kimler, ne zaman oluþturdu? Bunlarý net tarihi bilgiler olarak biliyor deðiliz. Ancak köleliliðin günümüze yansýmasý, bedensel esaretten öte zihinsel bir algý olduðunu, bu algýyý empoze eden ''izm''lerin çok ustaca yeni metodlar üreterek kullandýklarýný sezmek zor deðil.

Geçmiþ zamanlardaki kölelerin, kendilerine hayat baðýþlayan Tevhidi dinlere karþý tavýr almalarý ve onlarýn bu tutumlarýna anlam verebilmek, fiziksel kölelikten kurtulmanýn önemini anlamaktan önce, günümüze dek varlýðýný sürdüren zihni ve ruhi sorunlardan kaynaklandýðýný söylersek yadýrganmamalý.

Vahþi, fiziksel hürriyetine kavuþmasý için Hind tarafýndan kendisine verilen vaat de, Hz. Hamza'nýn hayatýna karþýlýk özgürlüðü idi. Ona fiziki esaretten kurtulmadan önce köleliðin asýl kaynaðý olan fikri, zikri ve ruhi kölelik maskesini indirmek ve bir daha dirilmeyecek þekilde tarihin baðrýna gömülmesi gerekiri, Bilal'in ''Ehad'' nidasýndan geçtiðini baþka nasýl anlatmak gerekirdi ki?
Ayný zaman ve mekanda olan Bilal ile Vahþi'nin arasýndaki, ki her ikisi de köle statüsünde idi. Kölelik kavramýnýn farklýlýðýný günümüz dünyasýndaki modern insanýn, Bilal kadar özümseyebilmiþ olmanýn imkansýzlýðý tartýþýlmalý deðil mi?

ABD yeni stratejisinde rengi, kimlik kartý adý altýnda dünyanýn hürriyet arayýþýndaki insanlarýna sunuþu. Þeytan'ýn Musa(a.s)'yý Tevhid'e davet ediþi ile ne denli örtüþtüðünü Tevhidi olanlardan baþka kim anlayabilir ki?

Þu halde, ABD Obama adý altýnda baþkalarýna insani deðerler olarak bir þeyler sunacaksa, önce kendisinde baþlamalý deðil miydi? Ve bunun için de Vahþi ile Bilal arasýnda tercih yapmasý gerekirdi.

Neden Hürr'ü örneklendirmedik? Bu sorunun yönetilmesi de pekala mümkün. Ancak Hürr’ün taþýdýðý ruh ve asalet olgusunun izlerini þu ana dek ABD ve Obama'da bulmak mümkün deðil.

Þimdi ABD dýþ siyasi stratejisinde oluþan yeni deðiþimlerin gerekçelerini arayalým. Ýhtimali gerekçelerden somut deliller çýkar mý? Bilinmez.

1- CIA'nýn Lübnan hezimeti
2- ABD'nin, Irak bataðý
3- Afganistan çýkmazý
4- Hamas’ýn 22 direniþ zaferi
5- Ýran'la savaþýn ''uzay'a'' taþýnmasý
6- Nükleer tekelinin kýrýlma noktasý
7- Kapitalizm'in miadýný doldurmasý
8- Yeni (Ýslam) ekonomi modelinin Asya ve Afrika'da zemin arayýþý
9- ''Pagan'' ve ''þoven'' kültürlerin iflasý
10- Ýsrail'in zevalinde ivme
11-''BOP'' ve ''BÝP'' teorilerinin çöküþü
12- ''Ilýmlý Ýslam'' paradigma çürümüþlüðü

Bütün bu sorunlarýn son çeyrek yüzyýlda ABD'ye kendini bir anda göstermesi ve...

ABD Obama renk kartý ile ne yapmak istiyor sorusuna cevap aramaya devam edelim. Oynanmak istenen oyun nedir? Kime karþý oynayacak?

Ýhtimaller:

1-ABD açýsýndan güvenirliðini yitiren Fars Körfezi enerji nakil yollarý, nakil hatlarýnýn korunmasýný baþka yöne taþýmak ve kontolden çýkmakta olan enerji kaynaklarýnýn geleceði mi?
2- Arap dünyasýnda kaybolan prestij arayýþýný Afrika'da aramaya baþlangýcý olarak, renk kartý mý?
3- Renk kartýný kullanarak, Afrika'daki yeraltý/üstü kaynaklarý ve zenginliklere ulaþarak ölümle pençeleþen sistemine kaynak yaratmak arayýþý mý?
4- Kendi içinde ciddi bir potansiyel olan, Bilal'in renk kardeþlerinden gelebilecek tehlikeyi asgariye indirmek mi?
5-Afrika, Asya ve dünyada nefrete yol açan beyaz insan üstünlüðünü savunan Batý dünyasýnýn imajýný onarmak mý?
6- Dünyada geliþen fýtri eðilimlerin (adalet, hürriyet) yönünü deðiþmek mi?

Bunlar da olasýdýr. Ancak ne ile ve nasýl? Bir zulmü bir baþka zulüm metodu ile gidermek mümkün mü?
Zulüm, kiþioðlunun iç Dünyasýnda þekillendirdiði inancýn dýþa yansýmasýmý dýr?
Zulüm, kiþioðlunun fýtratýnda doðuþtan varolan bir yetimi dir?
Zulüm, kiþioðluna yaþadýðý toplum tarafýndan yüklenen bir deðer midir?
Zulüm, kiþioðlunun varolmak ve varlýðýný korumak için kullanmak zorunda kaldýðý yaþam silahý mýdýr zulüm?


Bu olasýlar da pek iç açýcý deðil. Þu halde iç açýcý olmayan bir kýstas ile sorunlarý çözme uðraþýsý niye?

Burada cevap gerçekten akl-ý selim denilen akla düþer ki, cevabýný ABD'li politikacýlara yarým yüzyýlý aþkýn süredir ehiller verdiði halde, yerli/yersiz gururuna söz dinletemeyen ABD'ye bizim anlatmamýz abesle iþtigaldir.

Kim bilir Amerika yeni strateji olarak Obama'yý, öz Ýslam'ýn Afrika'ya yayýlýþýnýn önünü kesmek için biçilmiþ kaftan olarak seçtiðini ima etmek istiyor olamaz mý? Obama'nýn malum güçler tarafýndan iktidara getiriliþi sýk dokunmuþ, ince elenmiþ bir siyasetin ve bunun sonucu olarak Kapitalizm'in ve Ýslam'ýn 2. Cephesi olan soðuk savaþýn yeni sahnesi, Afrika'nýn derin sahalarýna yayýlmasý kuvvetli ihtimallerdendir.
Bu iddiaya getirilecek delil Lübnan Hizbullah'ý, Latin Amerika Hizbullah'ý ve þimdi de Afrika Hizbullah'ý ile dünyanýn üçüncü bölgeleri olarak adlandýrýlan coðrafyalardaki yapýlanma, yeni ve farklý bir sürecin baþlangýcý oldu.

Tarih, bize ''Hürriyet Hürr'lerin Hakký'dýr'' diyerek, kölelikten ''an'' olarak çýkan Hürr'ü baðýnda taþýdýðýndan ötürü haklý gururu on dört yüzyýldýr haykýradursun. Zulmün ve zalimin rengi siyah mý, beyaz mý? Onu çözebilmek çok zor.
Ancak, þairin dediði þu: ''Ey azizan, biz kar-zarar hesabý yapmaksýzýn Sevgi'ye teslim olur selama ereriz. Kim ne derse desin, sevdim Ali'yi. Kar-zarar.'' dizelerinden haz almamak elde deðil.




ABD Savaþ Ýstiyor mu?



“Ýslam’ýn, zulüm altýndaki mazlum kitleleri mahrum edici zalimce ve sýnýrsýz Kapitalizm’i kabul etmediði, tersine, bunu kitap ve sünnetle ciddi bir þekilde reddederek sosyal adalete aykýrý bulduðudur.” (Ýmam Humeyni)
ABD ve Ýsrail ikilisin, Ýran’ýn elde ettiði nükleer baþarýsýndan dolayý kopardýðý fýrtýna ve yaygaralar o denli zihin yorucu oldu ki. Karþýya bazý sorularý yöneltmeden alamaz olduk.

Buna göre:
1- Sovyetlerin daðýtýlmasýnýn arifesinde Ýran nükleer silahlara hevesli olsaydý, acaba legal/illegal bir þekilde taþýnabilir(mini atom bombalarý) modellerine ulaþýp Saddam’a karþý kullanmaz mýydý?

2- Kapitalist ve dünya sömürücülerinin sermaye için insanoðlunun en kutsalýný dahi meta olarak algýladýðý günümüzde, çeþitli silah Tröst’lerinden elde edilemeyecek kadar deðerli bir olgudan uzaklaþmýþ olan nükleer silahlara, büyük meblaðlar ödeyerek küçük çaplý da olsa gerçekten isteyenler elde edemezler mi?

3- El Kaide gibi paravan örgütlerde dahi, varlýðý dillendirilen nükleer silahlar ve kimyasal bombalar, dünyanýn en saygýn siyaset merkezi olan Tahran yönetimine çekici gelmemesinin gerekçesi ne olabilir?

4- Devrim’in akabinde taþýdýðý deðerlerin kendisine yüklediði sorumluluklar arasýnda özellikle Saddam yönetimine on yediden fazla Avrupa ülkelerinin ikram niteliðinde sunduklarý ve kitlesel katliamlarýn etkili türlerinden silahlarýn baþýnda gelen kimyasal/biyolojik silahlara ulaþmayý acaba Tahran yönetimi de önceliðine alamaz mýydý?

5- Þayet bir milleti nükleer silahlarla kalýcý olarak yenmek gerçekçi bir yaklaþým olsaydý, ABD’nin Japonya’ ya karþý kullandýðý atom bombalarý bu halkýn yok olmasýný gerektirmez miydi?

6- Biyolojik varlýðý ile bir milletin toplu yok edilmesi o milletin sahip olduðu deðerlerin ortadan kaldýrýlmasý anlamýna mý gelir?

7- Tarih bize bir milleti savunduðu deðerlerden ötürü zorunlu savaþ kültürü ile yok edilebileceðini sunabilmiþ mi?
8- Kerbela’da toplu imha edilen Ehli Beyt’in, verdiði mesajýn bugün dünyanýn kalbinde yükselen bayraðýný nasýl anlamak gerek?

Bu tür sorularý arttýrmak mümkün, ancak biz zihinlerdeki bir soruyu, erdemli insan olmak ve yaratýcýya karþý sorumluluklarýn yerine getirilmesinde öncü konumdaki bilgenin mensuplarý olarak ABD, Ýsrail ve diðerlerine yöneltelim.
Acaba ABD, Ýran’a olasý saldýrý ile 1980/88 yýllarý arasýndaki zorunlu dayatýlan savaþ döneminde mi kaldý da, bu denli kolay bir savaþ olacaðý sanýlýyor?

Cevabý en zor bulunan soru da þu ki, ‘’Kerbela Akidesi’’ ile yoðrulan bir millete esaret zincirlerinin vurulabilek birini gösteren var mý, tarihin hangi sayfasýnda yazýlmýþtýr?

Devrim Ýhracý mý, Ýthalý mý?
Ýran’ýn Ýslam Devrimi’nin ihraç düþüncesini savunanlara katýlmak zor. Devrim ihraý olduðunu söylemektense, diðer milletlerin, devrimin kendi bünyesinde taþýdýðý deðerlerden dolayý, fýtratýn bu deðerlere olan ihtiyacýndan ötürü, devrimi ‘’ithal’’ ettiler.

Þu farkla ki, ithallikteki bu ihtiyaç, taliplilerin kendisinin geçmiþ dönemlerde elden çýkmýþ deðerlerine yeniden ulaþma ihtiyacýydý.

Soðuk savaþ dönemindeki kontrollü akýmlarýn dahi çeþitli ülkelerdeki etkisi, on binlerce gençlerin kendisini feda ve heba etmesine sebebiyet verirken; içselleþen Ýslam Ýnkýlabý deðerleri ile insan kaynaklý ideoloji mensuplarýnýn fedakarlýklarýný eþit seviyede görmek ne denli doðru yaklaþým olur?
Bunu ABD ve Ýsrail ikilisinin Ýran’a olasý saldýrýda yaþlý yer kürenin þahit olmyacaðýna kim, hangi gerekçe ile teminat verebilir ki?
Düzenli/düzensiz Hizbullahi hareketlerin, evrenin dört bir bucaðýnda ABD ve Ýsrail varlýklarýna þehadet operasyonlarýnda bulunmayacaðýnýn garantisini kim, nasýl ve hangi hakla verebilir ki?

Bir kez daha, geçmiþteki Fars Körfezinde ki serdengeçti mayýnlarýn þimdi dünyanýn dört bir köþesinde kol gezmediðini kim temin edebilir ki? Nitekim özellikle Ortadoðuda, müdafaa-i milliye dönemi kapanmýþ ve müdafaa-i diniye çaðýnýn kapýsý Ýslam Ýnkýlabý’nýn kutlu önderliðinde açýlmýþ olamaz mý?

Bilim ve teknolojinin hemen her þeyi kontrol edebileceðini bir an olsun hayal edelim. Ancak insanoðlu denilen bu muammanýn ruhuna esaret zinciri vurabilecek bir teknolojinin icat edilebileceðinin garantisini kim verebilir ki? Ruh denilen gerçek olgu hiçbir zaman maddeye amade olamayacak kadar üstün deðerlere sahip ilahi bir hediyedir.
‘‘ …Dosdoðru namazý kýl, maruf olaný emret, münker olandan sakýndýr ve sana isabet
edene karþý sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken (ciddi) iþlerdendir.’’31/17




20. YY.Da Ýslam’ýn Gündemi



''Siyasal Ýslam''ýn yaþadýðýmýz çaða yeniden kendi damgasýný vurarak eylemselliði ile doyuruculuðunu kanýtlayýp ''evrensel olgunluk açýlýmý''na doðru aþama aþama ilerlemesi ile yeniden Mekke/Medine sürecindeki sorunlarla karþýlaþmasýný da kaþýnýlmaz olarak beraberinde getirdi.

Ancak söz konusu "evrensel gündem" yalnýz Ýslam'ýn gündemleþmesi sorunu deðil, belki Ýslam'ýn gündemleþmesinden ziyade "Kur'ani mesajlar"ýn gündemleþmesidir. Dikkatle incelendiðinde geleneksel Müslüman ve öncülerinden ziyade, müstekbirler ve Batý felsefesini özümsemiþ, ya da buna yatkýn elitler, söz konusu Müslümanlarýn fevkinde konuya yakýn durup ilgilenmektedirler.

Buradaki sorun inanmak/inanmamak sorunundan ziyade, ilahi mesajlarýn içeriðindeki anlatýmlarýn gerçekliðini kavrama konusudur!

Gerçi ilahi mesajlarýn nüzul döneminde Arap edebiyatý kendi çaðýnýn zirvesini sergiliyor ve özellikle ''Þair'' ile ''Edip''lerin Kur'an mesajlarý ile ilgili düþünceleri ve sonuçta Kur'an'ýn edebi yönü ve belagattaki harikuladeliðinden ötürü insanüstü bir kaynaða dayandýðýný teyit etmeleri, döneminin en etkili gündemini oluþturmuyor deðildi.
Ancak “Onlara ayetlerimiz okunurken dediler ki: Duyduk, dilersek biz de buna benzer sözler söyleriz ve bu, eskilerin masallarýndan baþka bir þey de deðil “Enfal/31

Günümüz dünyasýnda ise "genel bilgi", döneminin zirvesinde olduðu, bilgiyi tekelleþtirmek isteyen kartellerin bu noktada Ýslami toplumlarla kaçýnýlmaz bazý sorunlarý beraberinde getirdiði gizlilikten çýkmýþ bir pozisyonda olmakla birlikte.

Þimdi bilginin evrenselleþmesisorunu ile filizlenen ve dört ana madde halinde deðerlendirmek için dikkatlerimizi yoðunlaþtýralým:

1-Evrensel bilgi çaðý

2-Evrensel bilgi öncüleri

3-Evrensel Ýslami hareketler

4-Evrensel Ýslam pratiði

Ýlk üç þýkkýn cemi ile son aþamasýný tamamlamak zorunda olan ve “ Yüzlerinizi doðuya, batýya çevirip durmanýz, hayýr sayýlmaz ki...” Bakara 177 ilahi öðretisi ikaz ve müjde birlikteliði ile sunarken, biz yukarýda ki þýklarý irceleyelim.

Bir olgunun taným ve tarifi yapýlýrken, tanýmý yapýlmak istenen olgunun kendisi esas alýnmazsa, o olgu kamil anlamda tanýmlanamaz. Bu ölçü kabul görmezse, meðer olgunun olgun anlamda içeriðine vakýf olunamayabilir. Dolayýsýyla bu kural Kur'an’ý anlama ve anlamaya çalýþmak ile Kur'an espirisinin karþý hakkýndaki mesajlarý içinde pekala geçerli olan kurallarý belirleyebilir. Ýslam’ýn gündemleþmesi hakkýndaki bu çalýþmada doðal olarak Kur'an’ýn kendisi esas alýnmýþtýr.

Olgunun(evrensel Ýslam ) kemalet aþamasýnda, özellikle Batýlý aydýnlarýnýn yoðunluklu gündemi, Kur'ani mesajlarý sözde tahlil ve olmasý gereken gibi anlama sorununu gidermesi için yönelinen giriþimler.

Elbette bu giriþimlerin büyük bir kýsmý yükselen evrensel Ýslami sedayý eyleme dönüþen siyasallýktan çýkarmak için, hiç deðilse, rotasýndan saptýrma ve baþarýlabilinirse, yeniden geçmiþteki esaret sayfalarýna sýkýþtýrma operasyonlarý olduðudur. Çabalarýnýn zafer getirilerine ulaþma istekleri onlarý ayrýca bir baþka sorunla karþý karþýya getirmiþtir. Bu tür fert ve kurumlar ilahi mesajlarý irdeledikçe gerçekten insanüstü bir kaynaða dayandýðýný görememezlik edemeye dursun!

Onlarýn bu tür olumsuz eylemlerin amacýna ulaþmasý için çaba sarf edenlerin planlarýnýn aksine, fýtri duygularý harekete geçen islami halklar ve dünyanýn diðer yarýsý yönelmesi gereken yöne sevk etmekte, islami hayat yaþama duygularý harekete geçmekte ve böylece “Ýndirdiðimiz apaçýk delilleri, bildirdiðimiz dosdoðru yolu, insanlara Kur’an’ da tamamýyla anlattýktan sonra bunu gizleyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lanet edenler de” Bakara 159

Bir diðer açýdan, Ýslami milletlerin sinesine saplanmýþ olan Batý yanlýsý aydýnlar, mevcut statülerini yeniden filizlemiþ ve yükselen "sorumlu adanmýþ"lara kaptýrmamak için kendi deðerler(ilahi mesajlar)'i ile vurmak gibi bir strateji izlemeye baþladýlar. Bu konu daha ziyade evrensel bilgi öncüler þýkký ile ilgilidir.

Gerçi bu strateji geçmiþ dönemlerde de yok deðildi (ki; buradaki asýl gaye Velayeti Fakih’in yetersizliðini halka ispatlama ve pasifize etmek komplosu yatar). Nitekim kontollü bilgi sürecinin tarihe karýþtýðý bir aþamada olmamýzýn yaný sýra (bu konu evrensel Ýslami hareketle þýkkýna girer), geçmiþe nazaran daha bir bilgi kirliliði akýþýnýn hýzlandýðý bir aþamada olduðumuz da unutulmamalý. Böylece sorunun yeniden ele alýnýp tabi olan kitleyi kendi kalýcý deðerlerine yabancýlaþtýrma, hiç deðilse “manipüle“ etme giriþimleri kendilerini bir baþka tezata sürüklemektedir.

Böylece geleneksel inanç metodu olan deðerlerin, bu deðerlere sahip kitle öncüleri tarafýndan yeniden Ýslami laboratuvara sunulmasý, saðlýklý "öz" sonuçlara ulaþma safhasýný baþlattý.
Yeterli olmayan, belki de baþlangýç denilebilecek bir aþamada olmasýna raðmen, karþý yanlýsý aydýnlarýn kendi açýlarýndan elde ettikleri avantajlardan biri de, kitle öncülerine kalýcý deðerlerine sadakatsýzlýklarý ile yaftalamada sýnýr tanýmamazlýklarý. Nitekim meadýn olmadýðý bir felsefenin mensuplarýndan ''adalet'' ve ''vicdan'' gibi kýstaslar ölçüsünde araþtýrma ve eleþtiri beklemek, söz konusu kavramlarý anlayýp algýlamamayý beraberinde getirir.

Evrensel Ýslam pratiði kiþioðlunun söyleminden ziyade eyleminde þekillenmeli. Elbette ideal olaný söylem ile eylemin parelelliðidir. Yürek devletinden dem vurmak moda bir terim olarak piyasaya sürülmek isense de, yürek devletinin ''öz''ü kendi geçmiþindeki katkýsýndan ayrýþmadan net olarak eylemselleþemeyeceðini bilmekten geçer.
Netlik safhasý ise, katkýsýz sözsel prensiplerin baþlangýcýnda kendisinde pratiðe dönüþtürebilmelidir. Fakat eylemdeki gerçeklik, eylemsel yürekten ziyade sözsel tökezleme yaratýp orada þekilleniyorsa, bu tür oluþumun kendisindeki tezat baþkalarýnca fark edilecektir. söylem ile eylemin birlikteliðinin olmadýðý bir zaman ve mekanda . Ebu Zer'in konumunu belirlemek ve ondan ilham almak gibi bir yanýlgýya kapýlýp yýllarýn hebasýnýn sorumluluðunu yükler.

Ýslam dünyasýndaki ''akide''nin yeniden netleþme süreci elbette beraberinde bazý sorunlarý da getirmiþitir. Ýþte fikri kuþak çatýþmasýný görmezlikten gelmek soruna yeterli aþina olmadýðýmýzýn göstergesi olmuþtur. Nedir kuþak çatýþmasý,nereden kaynaklanýyor? Kuþak çatýþmasý, önceki neslin katkýlý hali ile kendi deðerlerinin doðrularýný dayatmakta ki ýsrarcýlýðýdýr.

21.yy. nesli ise; araþtýrma, inceleme, sorgulama ile sorgulayýcýlýðýný neden ve nasýllara dayandýran bir geriye dönüþü tercih etmekte. Neden ve nasýllarýný her zaman ön planda tutmayý yeð bilen bu nesile zafer nasip olacaktýr inþallah.

Ebu ... den diyerek baþlayan herhangi bir Ýslam rivayetini duyan yeni nesil o þahsýn geçmiþndeki karanlýk noktalarý bildiðinden ötürü rivayetin katkýlý Ýslam'a ait olduðunu anlayabilen bilgi ve birikime de ulaþmýþtýr. Bu algýyý geleneksel Ýslam’dan elde ettiði deðerlerle almýþ deðil, katkýsýz Ýslama da gerçek manasý ile ulaþmýþ deðil. Peki yeni nesil bu nasýl anlayabiliyor? Çözümlenmesi gereken sorunlarýmýzdan biri de bu olmalý. Þu farkla yeni nesil bu konuda kesinlikle haklýdýr.


Alternatif (ýlýmlý) Ýslam


"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanlarý dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. Ýçinizden onlarý dost tutunanlar, onlardandýr. Þüphesiz Allah, zalimler topluluðuna yol göstermez " 5 /51


Allah’ý tanýma ve ona tapýnma olgusunun tarihi, insanlýk tarihi ile özdeþtir, þayet böyle olmasaydý ilk insan peygamberlikle görevlendirilmemiþ olmalýydý ve bunun ötesinde, ilk insandan sonraki süre için de geçerli olan tek Tanrý’ya tapýnmama hakký bugün geçerliliðini korumuþ olurdu.

Buna göre,semavi dinlerin ilk muhatabý, yeryüzünde yaþamak için yaratýlan ilk insandýr. Ki, gerek Tevrat, gerek Ýncil ve gerekse Kur’an’ýn mesajlarýnda yeryüzündeki ilk insan Hz. Adem’le bilikte, tek Tanrýcýlýk ve onun öðretileri ekseninde hayatý devam ve ikame etme gerekliliðini belirleyen suhuflarla ilahi emirler doðrultusunda yaþanmasý gerekiri öðretmiþtir.

Ali Þeriati: ’’Ýnsan ve Tarih Felsefesi“nde þöyle bir açýklama getiriyor.’’ Adem’in oðullarý’nýn her ikisi de beþeridir; doðal birer beþer. Ama birbiriyle savaþmaktadýrlar. Biri ötekini öldürür. Buradan baþlar insanlýk tarihi. Adem’in savaþý özde [türde] gerçekleþen zihinsel bir savaþtýr. Bu ikisininkiyse hayatta gerçekleþen özdeþ savaþtýr. Dolayýsýyla Habil ve Kabil öyküsü, ’’tarih felsefesin’’i, Adem’in öyküsüyse ’’insan felsefesi’’ni göstermektedir. Habil ile Kabil’in savaþý tarihteki iki karþýt cephenin savaþýdýr, tarihin diyalektik esasýna göre. Dolayýsýyla, tarihin de insanýnki gibi diyalektik bir hareketi vardýr. Bu çeliþki de Kabil’in, Habil’i öldürmesiyle baþlar. Bundan sonra tarihin sürekli savaþý baþlar. Tarih, baþtanbaþa, katil Kabil kanadýyla, maktül Habil kanadý arasýnda, hakim kanatla mahkum kanat arasýnda olagelen savaþa sahnedir.“


Ýslam’ýn deðerli alimlerin den, Ayetullah Muhammed Taki Caferi ise,’’Ýslam ve Materyalizm’in Karþýlaþtýrýlmasý“ baþlýýðý ile yaptýðý söyleyiþisinde þöyle bir açýklamada bulunuyor: “Bir kimsenin Allahýn bulunmadýðýna dair kesin kanýtý yoksa sessiz kalmalýdýr. Çünkü hepimiz biliyoruz ki þimdiye kadar Allah’ýn varlýðýný inkar etmeyi gerektirecek tek bir kanýt bile açýklanmamýþtýr. Þu tamamen açýk bir konudur: Allah’ýn olmadýðýný iddia eden kimse en büyük iddiayý ortaya atmýþ oluyor. Çünkü böyle bir iddiada bulunmak, iddia sahibinin ezelden ebediyyete kadar varlýk aleminin tamamýný gezip incelemiþ olmasýný ve Allah diye bir varlýðý görmediðini gerektirmektedir.”(1)

Teslis inancý taþýmayan ve tek Tanrýlý Hrýstýyanlardan olan Jean Jack Rousseau ise þöyle diyor: “Bütün iþlere yarayacak en iyi kanunlarý bulmak için, tüm insani þehvetleri görüp de kendisini kaybetmeyen, tabiatýn tamamýný tanýyýp da onlarla hiçbir iliþkisi olmayan, saadeti bizimle ilgili olmadýðý halde bizim saadetimize yardým eden bir Akl-ý Küll gerkir. Bu Akl-ý Küll zaman geçtikce ortaya çýkan övünçlerle yetinmeli, yani bir asýrda hizmet sunup diðer asýrda sonucunu alabilmeli. Bu söylenilenlere binaen sadece Tanrý halka gerektiði ve layýk olduðu þekilde kanun getirebilir.”


Günümüz Ýslam dünyasýnýn önemli kesimi(halk kitlesi)nde “öze dönüþ“ döneminin azami hýzýyla yöründesine doðru seyir ettiði, öze dönüþü sadece sözsel deðil, siyasi, kültürel, içtimai, iktisadi ve hayatýn diðer tüm sahalarýnda uygulama metodu ile yeniden ihya edildiði bilinmiyor deðil. Ancak ’’katkýdan arýnma süreci“ de diyebileceðimiz öze dönüþ sürecinde bizi baþka tehlikelerinde beklediðini, bu cümleden, dönüþün salt maddi yaklaþýmla deðerlendirilmemesi önemli olduðu kadar, ümmetin gerçeðe varma süreci ile peralelliði olan mevera netliðini de elden býrakmamasý, býrakýlmýþ ise ona olduðu gibi ulaþabilmesi görevi de olmazsa olmazý arasýndadýr.
Modernleþtirme Eðilimi

Geleneksel olaný, yeni olana tabi kýlma tavrý… Yerleþik ve alýþýlmýþ olaný, yeni otraya çýkana uydurma eðilimi veya düþünce tarzý... Bir inanç sistemi ya da öðreti bütününü deðiþen koþullara uyarlama eðilimi ya da hareketi (ki; makalenin konusu ile ilinek’sel ve asli tema açýsýndan üzerinde duracaðýmýz, eleþtirilerilere hedef olacaðý...)

Modernizm’in felsefe terimleri pradigmasýndaki açýlýmý ise,nesne ya da varlýktan deðil de, özneden hareket etme, Tanrý’yý deðilde, insaný merkeze alma, bilimlerdeki geliþmeyi temellendirmeye çalýþma tavrýnýn özelliði… Aydýnlanma geleneðinin, ’’yani aklýn ürünü olan rasyonel bilim anlayýþý ve yönteminin her alana uygulanmasý tavrýnýn netliði’’ (2)


Buraya kadar yazýlan ve önbilgi niteliðinde sayýlan açýklamalardan amaç þudur: Düþmaný tanýmadan, düþmanýn felsefesi bakýþý incelemeden, düþmanýn kendi düþmaný hakkýnda ne düþündüðünü ve hakkýnda nasýl hüküm vermek isteðini araþtýrmadan, görüþ belirtmeyelim, Tabi þunu da hatýrlatalým ki. Batý’nýn adýna Modernizm dediði hayat nizamýný, hatta dinini ve felsefesini tanýmadan önce kendimize ait olan deðerlerimizi iyi tanýmalý ve onu özümsemeliyiz. Din, sadece dünyada insanýn kemali, kurtuluþu ve hayat yolu deðildir. Ýnsanýn maveraya açýlan yönüne en yüce ve en derin ihtiyaçlarýný kusursuz karþýlayan yegane ve mutlak mesajdýr. Ancak, dini tanýmak insaný tanýma ile de iç içedir. Din ve insaný tanýyacak olursak, bu ikilinin ayrýlmaz bir olgu olduðunu kabul etmekten baþka alternatifimizin olmadýðýný göreceðiz. Tarihi süreç içerisinde yüzler, binler öðretiler ve ekoller arasýnda, çeþitli ihtiyaçlarý olan ve adýna insan denilen bu varlýk için hangisinin daha ideal olduðunu ve ideal olana hakkýný vermekten baþka alternatifimizin olmadýðýný anlarýz.

‘’Dedi ki: Bu bende olan bir bilgi dolayýsýyla bana verilmiþtir…“28/78



Batý toplumunun manevi çýkmazý, din olgusunda baþarý olarak, Tanrý’yý yeryüzünden göksel sürgüne göndermek, deðilse kilisede gözaltýna almak. Tanrýnýn redettiði sýnýrsýz materyalist çerçevede bireyin isteklerine izin veren yeni din anlayýþý.

Modern çaðýn Ýslam dinini modernleþtirme arzusunun derinliklerinde Ýslami toplumu anomi olarak görme hülyasýndan bakþa nasýl anlamalý?
Acaba bu hülyanýn getirisi insanýn Tanrý adýna ve tarafýndan atanmýþ ilahi insan eksenli dünyasýndaki hayatýnda, insanýn dalgalar arasýndaki biricik sýðýnaðý olan din teknesinden indirilerek acýmasýz dev dalagalarýn kucaðýna atmak deðil mi?
Ne var ki, bunu yaparken laik ideoloji akýntýlarýnýn sonsuza dek sahili olmayan deryasýný kurtuluþ adasý olarak sunmasý ne kadar acý ve gülünçtür?

Aklý inançtan ayýran aydýnlanma çaðýnýn filozoflarýna hayran kalan yeni yetme müslüman kýrýntýlarý entelektüelleri ile manevi babalarýnýn özlem duyduðu modern dünya öncüleri… Gücünün zirvesinde ne Firavunluklar yaptýklarýný nasýl da görememezlik edebiliyorlar.
Kendi baþýna buyruk býrakýlan aklýn sýnýr tanýmazlýðýnýn zirvesi olan totaliterizm, Asya ve Afrika devletçiklerinde diktatörlerin yaptýklarýný öyleki Aparthaitizm’e kadar týrmandýðýný görmek için daha nasýl bir göze ihtiyaç duyulduðunu anlamak zor doðrusu.



Avrupa Açýsý:

Modern endüstri toplumunun sýnýrsýz tüketim arzusunu taþýyan furyanýn yakalandýðý turbo kapitalizm kýskacýndan kurtarmasýnýn ilk aþamasý, modern islam adý ile Ýslamý revize sürecine zorlamaya kalkýþmasý tek yönlü deðerlendirmeli.

Bu oluþumu pratiðe yansýtmak isteyenler Ýslam ümmetinin deðiþik farklýlýklarýný ayýrýmcý tahriklerle tahribatýnýda hesaba katarak. Öyle ki, Afrika’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya yer ve zaman’a uygun kendilerini kamufulaj ederek arzularýna ulaþmakta ýsrarcý olduklarý apaçýktýr.
Avrupa açýsýndan diðer bir boyut ise: Euro-Ýslam teorisi ile asimile olmuþ müslümanlarý Ýslam’ýn Avrupa’ya kazanýmlarý olarak görmek istemeleri, hayatýn son anýna dek modern robotlar topluluðu öylemi?

Þunu demek istiyoruz. Geleneksel olarak Ýslami otoriteye inanmayan, hiç deðilse sözsel kabulün ötesine geçmemesi için raysonel ideoloji ile doyum noktasý denebilecek bir seviyeye kadar donatmak ve böylece salt akli deðerlendirmelerin üstünde baþka bir kaynaðýn insan hayatýna yön vermesine gerek kalmadýðýna inandýrarak, geçmiþin ’’Hýrýstýyan kültürü ile aynileþtirmek. onu (Ýslamý), belli bazý ritualler özürlüðünün ötesinde kalan kýsmýný süreli mahkum etme çabalarý ile fert ve toplumu þüphecilikle içiçe bir Avrupa-i müslüman protipi oluþturmak’’

Toplumsal ve siyasi alana talip olan bu hareket özellikle aþaðýdan yukarýya ve yukarýdan aþaðýya olarak her iki kitleye yönelik faaliyet göstermekten içtinap etmiyor. Sözkonusu akým düþüncelerini modern dünyanýn gereklilikleri diye ýsrarcýlýktan taviz vermek istemiyor.
Ýslam’a salt akli yaklaþýmla kuram koymak istemekten çekingen olmadýklarý gibi. Ýlahi mesajlarýn muhataplarý olan ilahi þahsiyetleri yalnýzca teblið görevi ile sýnýrlandýrmak istiyor. Risaleti eylemlerde netleþtirme metodunun günümüzde pekte geçerli olmadýklarýný, adeta peygamberlerin görevleri ilahi mesajlarý kitleye sözsel ulaþtýrmaktan baþka bir görev taþýmadýðýný, kabul ettirmek için ýsrarcý davranmaktadýr.
Nedir bunu adý? Kapalý kapýlar ardýnda kalan masabaþý siyasetinde,1789 Fransýz devriminden sonraki Hýrýstiynalýk islamý?! Toplumdaki yeni ismi mübarekleri ise yeni/ýlýmlý islam!
Düþüncelerine dayanak bulmak için, aydýn ve ayný zamanda bir toplumbilimci/sosyolog olan, Merhum Ali Þeriati’den esinlenmeyi de ihmal ediyor deðiller!
Malum cenah biribirlerine bön bakmayý,limoni mimikleri toplum penceresinde(tv) yansýtýrken, Manevi babalarýnýn huzurunda eminiz ki, elpençe divan durup, Bilmem kaçbin metrekarelik çiftliðin görkemli sarayýnda, gözucu ile pencerenin ardýndaki laledevri bahçesine nazar ederek, yeni emirleri dinleyedururlar!
Bay manevi babadan Birinci zevat’a: Ýslami deðerlendirmelerin pozitivistçe yaklaþým olsun!’’ Ancak yazýlarýný pozitivizm adýyla önce islamda bir boþluk varmýþ gibi bir günah yaratarak! Ardýndan çalýþmalarýný yarat! Bir de, kendine ait gibi lanse ettiðin görüþler, islam tarihinin tozlu raflarýndaki kitaplardan aldýðýný sakýn okuyup araþtýranlara ti verecek derecede aynileþtirme!

Bu tür düþünenler ilahi mesajýn önüne geçmek isteyen pozitivizmin ne anlama geldiðini acaba gerçekten biliyorlar mý? Bilmiyor deðiller.
Ayrýca pozitivist düþünmek yanlýþ mý, deðil elbette, ancak nere ye kadar, Sýnýrý nedir, bu sýnýrý kim belirler, Pozitivizm düþünmenin hayatýmýza olumlu katkýlarý olamaz mý? Zaten pratik hayattaki bir çok yaklaþýmlar pozitivist düþünme biçiminin ürünü deðilmi? Bilmeden ret etmenin ne anlamý var? Batýnýn ürettiði kavramlarý anlamadan/tartýþmadan Ýslami karþýlýðý ile doku farkýlýlýðý olup olmadýðýný tespit etmeden, yalnýþ addetmek ne kadar doðru bir yaklaþým? Dokunma!
Bütün bunlar kendi sahasýnda farklý bir çalýþmayý gerektirir. Bilinen bir hakikat olarak asýl amaç son yüzyýlda, eylemde kendisini ýspatlayan canlý islam olgusuna alternatif oluþturmak, onun yeniden hayat bulan baþýný kopartmak!


Medeniyet ve Modernizm:

Medeniyet ve Modernizm kavramlarý, anlam kargaþasý arasýnda kendisini yeterince ifade edememiþ olarak karþýmýza çýksa da, bu sorunun gerçek müsebbibi ve kargaþadan meydana gelen boþluktan kimler, neyi, nasýl, kimin adýna, ne kazandýrmak istemiþ? Ýslami Halklar arasýnda kendisine yeterli alan bulmuþ deðil.

Sözü edilen iki kavramýn ortak noktalarý aranmýþ ama uzlaþabilirliliði ve saðlýklý bir zemin olabilirliliði gerçekci bir yaklaþýmla irdelenip irdelenmediði de tekrar farklý bir çalýþma gerektirir. Bizim deðinme zorunluluðu hissetiðimiz bazý noktalar, medeniyet, taþýdýðý “Tin“ ve ‘’asalet’’i ile üstünde bina edilegeldiði kültür mirasýný, dini ve edebi baðlarýn meydana getirdiði sosyal güzelliði bünyesinde barýndýrýr olmasýdýr.

Buna karþýn modernizm ise; Üstün deðerlerle donatýlmýþ, Kerim olarak yaratýlan insaný, sonsuz bir istek ve zevk için tüketen, tükettiði içinde yeniden üretmek zorunda kalan kýsýrdöngü bir sistemin sýradanlaþtýrdýðý canlý türü olarak görmek ister.
Bu sistem neredeyse tüm dünyayý bir ahtapot gibi sarmýþ ve Ýlahi nefha taþýyan Ademoðlunu makinaya teslim etmiþ. Bu tür insanlar, yaþam stili olarak kendisinden baþka kimseye karþý sorumluluk hissi taþýmayan, karþýnýn hukukunu kendi menfaati ve toplumun deðerlerine karþý sorumsuzluk ve özgürlük anlayýþý ile yok etmeye çalýþan, egoist anlayýþýn vazgeçilmez ürünüdür.

Müslümanlarýn büyük sorunlarýndan biri haline dönüþen bu konu, Batý emperyalizmi tarafýndan içi boþaltýlmak istenen islami medeniyetimizin yerine, evrensel kültür diye modernizm’in yerleþtirilmesi. Gayet tabiiki bununla, yeni dünya düzeni denilen sömürgecilik ve tüketici toplum versiyonunu kalýcý kýlma isteklerini yeteri derecede anlayamama ve alternetif olarak islami çözüm üretememe.
Öte taraftan kendi öz deðerlerine yeniden dönüþte ýsrarcý olanlara ise karþýnýn yönelttiði tutarsýz itam ve yakýþtýrmalara aldanma anlayýþýnýn yaygýnlýk dalgasýndan kurtulamamasý. Elbette bu sorununda kendisine ait siyasi ve sosyolojik etkenleri olduðu söylenebilir. Fakat bu konu da bizim bu çalýþmamýzýn dýþýnda kalýyor.

Çaðýn sorunu:


Özellikle 20. yüzyýlýn son çeyreðinde islami hareketlerin yoðunluk kazandýðý ve buna paralel olarak toplumlarýn bünyesinde daha önceden ’’nüve kurum’’larda üstenen batý yanlýsý aydýnlarýn, kendini aþmaya çalýþan müslüman halklarýn önüne gizli set diyebileceðimiz özelliklerinden olan „idol“ olma tutkularý ve özislami aydýnlarýn bulunmadýðý yerlerde, nispeten baþarý saðladýklarý, ancak yeniden kendisi olma iradesinde ki gayret ve fedakarlýklarý ile geriye dönüþü olmayan bir rota belirlemeyi baþaran islami aydýnlarýn, aþmaya çalýþtýklarý sorunlarýnda, ne yazýk ki yine kendi safýndaki gizli idol hastalýðý, kendisine en büyük engeli olup çýkýyor!

„Onlara ayetlerimiz okunurken dediler ki. Duyduk, dilersek biz de buna benzer sözler söyleriz ve bu, eskilerin masallarýndan baþka bir þey de deðil“ 8/31

Geçmiþte var olan ve bugün hala devam eden, Müslüman alim ve aydýnlarýn (dolaylý/dolaysýz) batýnýn aydýnlanmasýna bilimsel çalýþmalarýnýn müsbet katkýsý inkar ve reddi tartýþma kabul etmeyecek kadar nettir.Hala da katkýsý olmaktad, bugün Amerika ve Avrupa üniversitelerinde sayýsý bir hayli kabarýk rakamlara ulaþan islami kimlikli düþünür ve bilim adamlarý var. Bu þahsiyetlerin baþarýlarý ne yazýk ki medeniyetin hizmetine sunulmasý gereken buluþ ve yenilikleri Modernizme hizmet etmekle övüneduruyor!

Ancak batýnýn aydýnlanma çaðý aydýnlarý bu yönüyle islam dünyasýna etkisi menfi olmuþtur. müslüman dünya sonunda modernizme teslim olmuþsa da, bu tesilmiyetten önce ciddi manada direnmeyide bilmemiþ deðildir. Þu an ise bilindiði gibi modern dünyaya tamamen teslim olmuþ bir vaziyette de deðildir. Azýmsanamayacak bir kitle geleneksel (gelenek menfi ve müsbet olarak iki anlamda kullanýlabilen bir kavramdýr. Menfi boyutu ile deðerlendirdiðimizde Ýslam aleminde kendi içinde sultanlara ve saltanatlarýna hizmet için yarýþan bir din anlayýþýnýn hakim olmasý için çýrpýnýp didinen geleneksel saray mollalarý. Müsbet boyutu ile kullanýldýðýnda ise batý ve batýcýlara karþý özünde kalmasý için mücadele eden genelde batýnýn tuzaklarýna düþmeyen kanaat önderlerinin yönlendirdiði anlayýþ ve hareketler) ve müspet toplum biçimini yaþatma gayretindedir.


Burada eklemesi gereken bir konuda, Ýslam dünyasýnda batý yanlýsý entelletüellerin kör taklitlerinin neticesinin getirileri, yabancýlar için bulunmaz bir fýrsat doðurmuþtur. Üzücü olan bu tür yalnýþlýklar, sonuçta modernizm sürecinin islam alemindeki ateþleyici rolünü üstlenmiþtir. Özellikle osmanlý ’’Jöntürkler’’i yadsýnacak derecede baþý çekmiþtir. Bunun yaný sýra Ýran ve Mýsýr da o dönemde ayný süreci yaþamýyor deðildi.
Tradisyonal/geleneksel islam dünyasý kendi asli deðerlerini, kutsal kavramlarýný, kendisini dýþlayan modern dünyaya býrakýrken, batýnýn dayatmasýndan önce kendi içindeki batý yanlýlarýnýn azýmsanamayacak sayýsý ve özverili çalýþmalarý ile kucaklaþan bir çok düþünür, modernizmi insanlýðýn sapmasýndan ziyade kurtarýcýsý olarak kabul etmelerinden kaynaklanmýþtý.


Siyasi boyut ve Sömürüye hizmet


Yeni Ýslamcýlýk denilen modelin bir anlamda ’’ýlýmlý islam’’ diye telafuz edilen ve özellikle batýnýn siyasi takýmý, islam dünayasýna sunmak istediði ve öteki adý modern islam olarak topluma algýlandýrýlmak istenen model miydi?
Modern islam bize göre batýlýlaþmýþ islamdýr. Batýlýlaþmýþ islam derken batýnýn çýkar ve menfaatlerine destek olan, siyasallýðýný yitirmiþ, dünün saltanatlarýnýn yaslandýðý koltuk islamýdýr! Modern islamýn öteki adý günümüz siyasi terminolojisinde Amerikancý islamdýr. Özislamýn deforme edilmiþ versiyonunu batýlýlara beðendirme, Hýrýstiyan dünyasýndaki Ýncil’in kateþizmi, ’’reforme edilen Ýncil’’ örneði gibi Kuran-i mesajlarýn ilahi içeriðinden sýyrýlýp modern kavramlar öncülüðünde(Batý pradigmasý) Kateþizm’leþtirme hareketidir.
1994 yýlýnda Türkiye diyanet vakfýnýn Avrupa kolu olan (DITIP)’in yayýnladýðý, Alamcaya çevrilen ‘’Ýslam Kateþizmi’’ adlý kitapcýðý bir anlamda bu konuya en iyi örnekliði sunar. Nitekim -ABD ve Ýngilterenin istekleri doðrultusunda- dýþtan böyle bir talebin var olduðu, gizlilik olmanýn ötesinde resmi istekler haline gelmiþtir!

Siyasal islamcý çevreler bile dýþtan önerilen bu yeniliðe karþý yenik düþüyorlar! Batý'nýn dýþtan dayatmasýnadan ötürü siyasalýkarýndan ve muhafazakarlýklarýndan, dahasý kalýcý ve deðiþim kabul etmeyen deðerlerin (örnek tesettür)den dahi ödün vermeyi maslahat gereði normal karþýlar olmuþlar. Þu anda islam dünyasý ’’Evrensel islami hareketler’’ olgusu ile dýþarýdan dayatýlmak istenen ýlýmlý (modern) islam dünyasý arasýnda bir anlamda týkanýklýk ve fikri çatýþma devresine girmiþ,
kilitlenmek üzere olan bir süreci yaþýyorsa da siyasal islamýn eylemdeki onurluluðunun getirisinden ötürü tercihten öte kararýný doðrudan yana koyacaktýr.

Batýlý teorisyenler ve islam dünyasýnda islam inkýlabý ile birlikte hýzla ilerleyen Siyasal islam rüzgarýna karþý üretilen ýlýmlý islam aydýnlarýnýn, Ýslam dünyasýnýn çeþitli yerlerinde hummalý bir çalýþmayla bu konuyu halka indirgrmrk için çalýþmalarýný sürdürmekte. Nitekim Bu ülkelerin baþýnda Mýsýr, Suriye sair olmakla Türkiyedede çiddi bir boptansiyel var Rahatlýkla denilebilirki Türkiye diðer islam coðrafyalarýna göre en baþý çekmekte
Türkiye kanadý olarak. Malum birçok zevat ve bunlarýn haricinde elbette bilinen bir kýsým entellektüellerde sayýlabilir. Ancak konumuz açýsýndan birer ‘’prototip’’ yeterli olmalý, Rasyonalizm’i çok ustaca kullanmasýný bilen yetenekler olarak; içinde bulunduklarý yeni ekolle, kendi açýlarýndan Ýslama yeni bir yorum getiriyorlar. Yeni akýmýn bu öncülerine göre Siyasal Ýslamýn iflasý ilan edilmeli, 'Yeni Ýslamcýlýk'ýn teorisi (oysa islam teori deðil hakikattir) yaratýlmalý ve bu dalgada öncülük yapýlmalý . Özellikle yeni Ýslamcýlýk kavramýnýn ideologlarýndan olan Ýhsan Eliaçýk ve Ali Bulaç’ýn bu alandaki çalýþmalarý dikatli bir þekilde incelenirse daha saðlýklý tespitler elde edinebileceðimizi bilelim.

Modernizm Sömürüsünden kurtulmak!

Her halukarda batýdan doðuya doðru esen bu tür kasýrgalarýn asýl müsebbibini batýdan önce içimizde aramaktan geçer. Kendimizde, ’’Sömürü’’ terimini maddi fenomenlerin ötesindeki anlam zeminini oturtmayý baþardýðýzda, tablonun ne denli vahim karelerle doldurulduðunu ancak o zaman daha gerçekci deðerlendirecek ve göreceðiz.


Modernizm rüzgarýnýn þiddeti, bizi ve bizimle birlikte ailemizi de bu sürecin içine katmýþtýr. Kuþatma, ilk dalgasýný takriben iki asýr önce baþlattýðýnda bu denli vahim tablo oluþturacaðýný elbette o günün islami aydýnlarý görememezlik gibi bir naifliðe düþmüþlerdi. Bu öyle bir süreçti ki, batýlý olmayan müslüman ülkelerin tamamýna yakýn ve uzakdoðunun kahýr ekserinide etkilemekten geri kalmamýþtý.
Bu rüzgar, günlük hayat tarzýnýn deðiþime uðramanýn çok ötesinde idi. Öyleki ruhsal ve düþünsel melekelerimizi de teslim etmiþ, bir kiþilik ve toplum olarak içinde bulduk kendimizi.


Modernizm’in sunuduðu özgürlük adý altýndaký bu deðiþim, yetinmeyerek islami sorululuklarýmýza öncülük etme iddiasýnýda kabule yakýn bir zihni oluþum aþamasýna getirdi. Sorunlarýmýzýn çözümünde referans olarak batýnýn modernizm’inden etkilenmeden çözüm sunamaz bir aþamada kabul ettik kendimizi.

Batýlý ve batý yanlýsý aydýnlar ki; buna bir kýsým doðulu aydýnlarda dahil. Hýrýstiyanlýk ve sair dinlerin insan ruhunu gerçeklerden uzaklaþtýrdýklarýna, insanlarý hayattan uzaklaþtýrýp metafizik alemine baðladýðýndan ötürü eleþtirmiþlerdir. Batýnýn aydýnlanma dediði çaðla baþlayan, sinsi düþüncenin islama sýzmasý ile islamýnda ayný role sahip olduðu terennüm edilmeye baþlandý.
Ancak Ýslam kültürü, tamamiyle olmasa dahi, büyük ölçüde bu dinlerden farklý ve dinamizm yüklüdür. Ýþte batý siyasileri islamdaki bu farkýn islami aydýnlarca fark edilmemesi, islam ile hýrýstiyanlýk ve diðer semavi dinler arasýndaki bu çeliþkiyi görememesi için, semavi dinlerin hepsini bir kategoriye koyarak, bilinçli bir yanlýþa sürüklemek istiyor. Böylece bazý islami aydýnlar, hýrýstiyanlýktaki protestan mezhebinin yaptýðý gibi Ýslam içinde ’’zamanýn gereklilikleri’’ olarak reformlarýn kaçýnýlmazlýðýný öne sürerek, islamý olmasý gereken mecradan saptýrmak ve böylece evrensel siyasal islama dönüþmemesini düþünürler.
Oysa Ýslam’ýn hrýstiyanlýktaki gibi reforma ihtiyacý yoktur ve tarihi geleceðinde de olmayacaktýr! Velayet meciinin islamda kopuksuz olmasýnýn sýrrý burada yatar.
Ýslam dünyasýnýn esas sorunu islami aydýnlarýn uluslararasý derin siyasi çatýþmalarýn en önde rol aldýðý bu konuya yeterince aþina olamamasý ya da böyle kabul edilmemesidir.

Nitekim Ýslam’ýn yalnýzca adalet, önderlik, hürriyet v.s ilkeleri terimsel olarak gündeme alýnmasý yeterli deðildir. Toplumu dinamik bir halde, evrensel islami harekete götürmek için,i derin siyaset içeren, yukarýdaki ikilemden çýkmasý gerkliliði, adalet, önderlik, hürriyet sair ilkeler kadar önceliklidir.
Dinin seküler’leþtirilmesi açýlýmýnýn, dini orijinliðinden uzaklaþtýrma olarak nitelendirilmesinin daha doðru olacaðýna inandýðýmýz ’’Modern islam Düþüncesi’’. Kendisini deðerlerinden kopmamýþ orijinal bir yaklaþým olarak takdim etse de, varlýk sebebi ya da temel karakteri olan geçmiþine tepkisellik, dinin mensubu olan genel halk kitlesini sandýðýndan daha belirsiz ve bir o kadar da kaygan zemine hareket etmeye itmektedir.
Ayrýca evrensel kapitalizmin gereklilikleri ve liberallik gibi kavramlar yüklenince, mevcut sekuler din anlayýþýnýn kaosunu anlamak ve içinden çýkmak daha bir girift olmaktadýr.
Modernizm ve islam açýsýndan hatýrda tutulmasý gereken önemli bir diðer hususta, islam dünyasýnda modernist çalýþmalarýn yere basan saðlam ayaklarý gözle görülür bir üretim oluþturmuþ deðil.
Kendi içlerindeki çeþitlilikleri ve islam toplumlarýndaki farklýlýklarý, onlarýn bu konuda saðlam bir planlarýnýn olmadýðýný da gösterir. Özellikle model ülke olarak Türkiyenin öncülük yapmak istediði modern islam teortisi, fikrinin savunucularý arasýndaký fikri daðýnýklýk ve paradigmalarýndaki farklýlýk, oluþturmak istedikleri sistemin ne kadar uzaklarýnda olduklarýný rahatlýkla sýrýttýrýyor.
’’Ýslam modernizmi’’ kavramý ile batýnýn evrensel olarak sunmak istediði kriterlerin arasýndaki farklýlýðý asgariye düþürme çabalarý da keza kendileri açýsýndan farklý bir ikilem!
Yüzeysel olarak savunulan belli baþlý bazý "sloganlar"ýn ötesine geçemeyen laik elit, kabukta kalma olarak algýlanan modern islam için, yeni olgular üretmek zorunda býrakýlan ve bu sorumluluðun yüklediði vebalin altýndaki eziklik ile çýrpýnan batýlý modernistler topluluðu, bu düþüncenin yapýsýný tahlil etmeyi hedef edinen hemen bütün çalýþmalarýn da, yerli islam modernistlerin tekdüze ezber denilebilecek belli konulardaki görüþ ve düþüncelerini, defalarca tekrarlamak ve yeniden sýralamaktan öteye geçmemektedir.
Esasýnda baþka türlü olmasý da imkanlarý dýþýndadýr. Þöyle ki; "Özislam sorgulamasý" modernistlerin kabul ettikleri ’’dinde aklýn mutlak otoritesi“, "zamana özdeþ, dinde kolaylýk", "deðiþim ve "ilericilik" gibi daire kavramlar içinde sunulan düþünceleri, ayný kavramlarýn derinliklerine inildikçe, farklýlaþma ve tezatlar, birbiriyle uzlaþamayacak kadar derinleþtiði, kendileri açýsýndan da görülmüyor deðil.
Ýþte Modern islam düþüncesi denildiðinde, neyin nasýl anlaþýlmasý gerektiði hususunda yanlýþlara düþülmemesi için, modernist islamcýlar adýna kimin hangi hakla ne söyleyeceðini, sözsel modern görüþlerin kimleri baðlayýcý olduðunu bildirecek fert ve kurumlarýn müphemliðide farklý bir sorun olarak ele alýnmalýdýr.
Modernizm, kendisince uzmanlaþmýþ, kültürünü, bilim ve teknoloji yoluyla kazandýðý birikimini, günlük yaþayýþýn zenginleþtirilmesi ve rasyonel örgütlenisi için kullanýlmasý gerektiðini savunarak, yaklaþýmýný modernleþtirmek istediði dünyaya, hile, olmazsa güç yoluyla kabul ettirilmesi gerektiðini düþünüp, uygulamaya çalýþýrken, içine düþütüðü ikilemden, netleþtirmek istemediði, sahip olduðu bilgi ve teknolojinin alt yapýsý olan birikimlerini, geçmiþin mirasýndan kopuk olmadan elde etiðini hiç mi düþünmek istemedi?
Ayný yerli modernistlerin dýþtaki öncülerinden olan Bacon ve Descartes üstadlarýnýn sahip olduðu bilgi daðarcýklarýna vakýf olamamalarý, savunduklarý parigmalarda ne denli vitrinlik olduklarýný gizleyebilirler mi?
Öyle ki; Üstadlarýnýn ’’Tekonolojinin yükseliþi ile ekonomik örgütlerin yeni biçim kazanmasý sürecini’’ temel ilke kabul ederlerken Ýslami hareketlerin ve ümmetleþme sürecini ilkellik olarak kabul edecek kadar tezat oluþturdular!

Sonuç olarak:
Buraya kadar anlattýklarýmýz buzdaðýnýn görünen kýsmýný teþkil etmese de, bu çalýþmayla açýklanacak kadar küçük ve önemsiz konuda deðildir.
Bu güne kadar sultanlarýn saraylarýna sütun olarak kullanýlan Ýslam, bundan sonra batýnýn kokuþmuþluðuna alternatif olan yegane hayat nizamý olarak, batýya olan tehditi engelleme çabasýnýda yadsýmamalý,

Olayýn toplumsal dejenerasonluðunu, Musevi kökenli saçaklý kot pantolon’larýn, müslüman gençlerin bacaklarýný alýmlý süslemesine takýlýp kalmak, iþin ciddiyetini anlamamak demektir.
Ýslamýn devrimci yasalarý öncülüðünde, devrimci mücadeleyi kimin kontrolünde ve nasýl yapýlmasý gerekiri, kirlenmiþ beyinlerin sunduðu teoriler deðil, Allah’ýn yasasý belirler.
Ancak çözümü ve ilkeleri belirleyen, Ýslamýn öncü felsefesini yakalamak, dini sorumluluk Ruhu yüklenmeden geçen bu süreç, kendi bünyesinde yeni sorumlu adanmýþlarý baðrýnda taþýmasýnýda göstermiþtir.
Ýnanca karþý aklýn özgürlüðünü öven, demokrasi þaklabanlýðý adýna seçilmiþ aristokrat takýmýn, mutlak deðerleri hukukun üstünlüðü adýna, kula kul etme safsatasý,
Batý evebeyn’inden doðan ikiz kardeþlerin Romantik düþlerinin dýþa yansýmasýdýr bu.

Nasýl? ikizinin isteði ile boynunu kendi giyotin’ine uzatan komunistin ruhu, kardeþi kapitalistte hulul eder. Bir bedende iki ruh taþýyan ebter!
Rakibi islamýn öz çocuðunu kendisine evlatlýk almak ve ömrünün sonunda hizmetçi kullanmak öyle mi?
Dünyanýn ezici çoðunluðu Adalet ve gerceðin yegane kaynaðýný, yalnýzca kutsal metin olan Kur’an esintilerinden oluþacak geleceðin evrensel erdemler sitesinde birleþirken, dini kültürden öteye algýlamak istemeyen ebter’in yaverine ne deme li?

Irkçý Ýbrani devletinin (sýnýrsýz korsan) kutsal metinlerin hukuki üstünlüðünü erdem olarak niteleyen yaverlerin, kendi Kutsal deðerlerine biçtikleri statü gerçekten Musa’nýn, Bel’am-ý Baur’a sorununa yeniden odaklanmamýzý gerektirecek kadar düþündürücü!

Nihayet:
Ýlahi dinlerin hiçbiri aklý reddetmez, edemez. Bilakis akla hitap etmek için delmiþtir, ne var ki; objeler dünyasýnda salt (saf) akýlla yola çýkýlamayacaðýný özenle vurðular.
Keza Deneyim (yasasý)’ýn kanýtladýðý olumlu bilimleri de ilahi dinler reddetmiyor. Buna göre bilimsel gerçekler konusunda bir çatýþma sözkonusu deðildir.
Ýslam'ýn, bu tür konular içeren sorunlarýný periyodik ve kronolojik olarak deðerlendirecek saðlýklý aydýnlara ihtiyacý dünden daha ivedidir. Ýslam ümmetinin iftiharý olan Alimlerden Þehid Mutahhari’nin doyumsuz eserleri ve Aydýnlardan Þehid Þeriati, modernizm hastalýðý adýna ümmete yol göstericilik yaparak çok güzel tespitlerde bulunmuþlardý.
Batý dünyasýnda Modernizm adýna sadece akli deðerlerle (alkýn bu denli öne itilmesinin sonucunda batýnýn aydýnlanma çaðý dediði ve bunun hatýrýna dine ihtiyaclarýnýn kalmadýðýný ve Tanrýya geri verdiklerini…) bunca bilimsel ilerleme, teknolojik yenilik ve diðer milletlerin medeniyetlerinden ödünç aldýklarý nimetleri modernizmin hizmetine sunarak insana sözde huzur ve yeryüzünün cennetini vaad etmek adýna hoyratça kullanmalarýna raðmen huzur vermediði gibi. Bu huzuru getirecek, insanlýðý yükseltip, gerçek mevkisi olan insan-ý kamile ulaþtýracak en güzel yöntem ve en etkili reçete özislam deðilmi ydi?
Hizbullah zaferleri ile birlikte Mýsýr, Ürdün, Suudi Arabistan ve diðer malum çevrelerin islamla sorunlarý var. Evrensel islam davasýný kendilerine þiar edinmiþ sorumlu müminlerin varlýklarý, onlarýn yukarýdaki hedeflerine ulaþmasýný engellemektir.
Ve gayet tabiidir ki bu Ýsrail - ABD ve Ýngiltere patentli ’’ýlýmlý islam’’ namý diðer ’’modern islam’’ýn önündeki engellerin yegane kaynaðý velayet-i fakihten ilhamýný alanlardýr.

Dipnot.
1- Düþünce arayýþý/Fecr yay. Ankara s.97
2- Ahmet cevizci Felsefe Terimleri Sözcüðü


Kerbela Kýyamýnýn inkilaba yansýmasý:


‘’Aþura bir adanýþtýr, Maþuk’un dergahýna bütün varlýðý ile.
Tasua, bir velime ziyafetidir, maþuk’a varýþýn Arafe’sinde’’


Selam olsun Kurbanlýklarýný adamak için Mekan olarak Kerbela’yý seçenlere! Selam olsun Kurban zamanýný Aþura olarak seçenlere! Selam olsun yeryüzünün her yerini Kerbela addedenlere! Selam olsun hergünü Aþura addedenlere! Ve selam olsun Kerbela’yý ve Aþura’yý Mekan ve Zaman addetmeyenlere!

Kerbela Kervaný; kapkaranlýk çöl gecelerinin tenhasýnda en ýssýz ve ulu çöllerin ortasýnda kendine hayatta kalma çabasý veren, nereye gideceðini bilmeyen, hali bölye iken, acýmasýz iklim þartlarýnýn yolunu engellemeye çalýþtýðý, ama yolundan sapmak nedir aklýna dahi getirmek istemeyen, garip ve bir o kadar da hüzünlü gece yolcusunun terennümü deðildir.
Kerbela destaný; Nice binyýllar yolunun binde birlik yolculuðunu yapan yolcularýn duygularýný anlatmaktan ziyade, yolun kendisi için terennüm edilmiþ harflerin bileþkesinden meydana gelmiþ kelimeler dizesi de deðildir.

Kerbela ve Aþura; En çaðdaþ silahlara karþý “silahý dua”dan baþka bir þeyi olmayan mazlum ümmetin hal tercemesidir. Kimi zaman da “sözün silahtan daha tesirli” ve öldürücülüðünün bilincinde olmak, deðilse bu bilinçle donanmaktýr.

Kerbela’yý anmak ve anlamak; Telgýraf, telefon,rotatif, sanal iletiþim ve uydu çaðýnýn “Kripto diplomasi”si kalleþliklerine karþý yalýn bir halle “direk haykýrýþ”týr,
Kerbelayý anmak; mazlumlarýn safýnda zalimlere karþý .

Aþurayý anlamak, Ýmam Huseyn(s.a)’in misyonunu sahiplenmek, hiç bir millet, mezhep, ekol,sair oluþumlarýn tekelinde deðil ve olamaz. Zira Aþura kýyamý, var olan bütün bu oluþumlarý bünyesinde cem ederek onlara sunulan islam’ýn iksiridir. Kerbela kýyamý, islam ümmetine özgürlüðün yolunu açacak, bütün deðerleri bünyesinde barýndýran insanlýk tarihinin en þanlý kýyamýdýr.
Yeterki insanlýk camia’sý bir kez daha Aþura günün tefsirine ulaþabilsin. Bu gayret ve hamiyet islam ümmetinin muvahhid erlerinin özünde var ve islamýn Ýzzet ve Þerefini koruyacak bir potansiyelin “öncü kadrolarý”dýr bunlar! Aþura; senede bir gün aðýtlar yakýlýp sine dövme merasimi deðildir! Aþura bir çorba merasimi hiçmi hiç deðildir! Aþura, Huseyn’in ve yarenlerinin þeb-i aruz’udur! Aþura, Kerbela serbederanlarýnýn destan yazdýðý bir “eyyamullah”týr. Ve Aþura kýyamýnýn gizemi, Zeyneb-i Kubra’nýn feryadý figaný ile ölümsüz ve tarihi nida da saklýdýr. Bu feryat ve nidanýn muhatabý sözsel olarak Ceddi Resulullah (s.a.a)’e ise de, mana ve maverada bizedir!
…Ve Kerbela, bir mekandan ziyade bir Ýlahi destanýn yazýlýþ sahnesidir. Kerbela’yý anlamak ve anlatmak, “Kuru Akýl ehli”nin anlayamayacaðý bir destandýr!
Kerbela ve Aþura; Kanlý aðýzlarýyla barýþtan dem vuranlarýn þaþaalý ve cafcaflý sözlerin arkasýndaki “gizli kripto”yu anlayamayan fikir Mazlum’larýný uyutma terennümü hiçmi hiç deðildir!
Hürriyet ve Azadeliðin sembolü olan Huseyn’in yolun mensuplarýnýn bu tuzaða düþmeleri ise baþlýbaþýna hazin bir olaydýr. Ve bu hüzünlülük, yeryüzü zalimlerinin kurbanlarý olan mustaz’aflarýn karþýsýndaki sahte kuvvetin zalim ve zorbalarýn sahip olduklarý “imkan ve gücün gerçekte Mazlum’larýn olduðunu” anladýklarý gün onlarin sonunun baþlangýcý olacak ve bitecektir!
Kimdir Huseyn? “Heyhat! Mine z Zille” dir. En Devrimci deðiniler çürük kalýr yanýnda!

Kimdir Huseyn? ‘’Ben ölümü saadet, ve zalimlerle yaþamayý zillet olarak görüyorum’’ diyendir. En Kahraman insan’a ürkütücü gelir ölümü saadet bilmek, topraðýn altýný üstünden hayýrlý bilmek, yeð tutmak.
Kimdi Huseyn? Sünnü idi ki; Ceddi(s.a.a)’nin sünnetinin ihyasý için bütün varlýðýný feda eden.
Hayýr;Huseyn þia idi, Kýyamý Ali(a.s) gibi idi! Ali’nin kýyamý olan yolu devam etti. Hayýr; Huseyn hem þia hem sünnü idi?!
Haayýr, hayýr! Huseyn (a.s) Adem’den Hatem’e (Allah’ýn selat ve selamý hepsine olsun) kadar bütün “ilahi önderlerin varisi” idi. “Bu verasetin özünde bütün ümmetin vahdeti yatar”. Bundan dolayý her dönemin Yezit’leri Ýmam Huseyn’i karþýnýn yarýsý, diðer yarýsýna da ötekine ait deðer olarak kabul ettirmeye çalýþmýþlar! Huseyn ümmetin tamamýnýndýr.
Bugün ümmetin Aþurasý, islam aleminin kerbelasý, hergünve her yeridir.
Tarih; iyi ile kötüyü ayýracak en iyi Rafineridir. Tarih; haklý ile haksýzý net bir þekile ayýklayýp ayýramasa dahi, temiz fýtrat sahipleri elbette gelecekte tarihin tozlu raflarý arasýna serpiþtirilmiþ hakikat karelerini bir araya getirerek bu tabloyu oluþturacaktýr.

Kerbela’da topraða düþen her nefh’a zamanýn en son anýna dek Adem evlatlarýna diriltici bir Ruh olarak geri dönmüþtür! Öyle bir Ruh ki; zaman bunu hep yaþatmþtýr! Ýslam tarihindeki onurlu kýyamlar bunun en güzel ve en açýk nümune’sidir. Yüzler, binler yýl sonra dahi yeryüzünün en doðusundan en batýsýna, Akl-ý selim insanlar ve hür vicdan sahipleri, üstü örtülmek istenen bu hikmet kýyamýnýn gerekçeleri ile ilgilenmiþ, irdelemiþ, tahlil etmiþ. Sonuçta Ýnsan’i deðerler için yegane kýyam abidesi olarak kabul etmiþ ve onun bayraðýný yeniden yükseltmitir!

“Kýyamet’e kadar hakla, batýlýn netleþtiði sahne’dir. Ve hiçbir yerinde Remiz yoktur Kerbela’nýn.”
Aleni yapýlan hak, batýl düel’inin meydanýdýr kerbela. Diriliþ muþtularýnýn sunulduðu hakkýn her hareketi, bu sahnede Huseyn’de tecelli eder! Zira, Huseyn Kemal olgu’nun taa kendisidir bu sahnede. Batýlýn Þahdamarýný keser Huseyn’in hamlesi (Sýnýf, Irk, Kabile, Mevki, Þöhret, v.s).

Ve yeryüzünde Zerdüþt tapýnaklarýnda tanrýlarý adýna yakýlan ateþgedeler deki ateþten daha büyük bir ateþ(aþk)le, yaþamýný peygamberi kendi eliyle uðurladýðý gün, peygamberle sine’sine gömen Ali’nin, Zülfikarý’nýn kýnýnda paslanmaya yüz tutmasýna müsaade eden Ali. Evet o Ali’nin oðlu Huseyn! Vurduðu darbe ile kýyamete kadar yapýlacak ibadetleri kýlýcýnýn aðzý ile toplayan Ali!
O Ali’nin oðlu Huseyn! Sahnede þimdi Kerbela’da, hayýr Bedir’de. Bedir’de, hayýr Kerbela’da!
Hem Yezit’de dememiþmi idi? Ah! Bedir atalarýnýn o an orada olmasýný nasýlda istemiþti?
Öyle ise; Allah adýna yeryüzüne Hakim olabilmenin tek çaresi, Allah’nýn kendi adýna yeryüzüne diktiði niþane’leri kaldýrmaktýr.

Peki bugünle ilgisi ne? Tetbi’si nasýl olsun?

Ve kurulur mahkeme divana durulur saf saf, “Bi eyyi zenbin gutilet?”(1) Kesilir dünün boðazlarý, ümmetin maslahatý ve Vahdeti adýna!
Bütün bunlara raðmen, bugün Aþura. Vurulsun sineler, okunsun þiirler, aðýtlar birkaç saatlik!

Bugün Aþura! Huseyn adýna, yarenleri adýna! Huseyn bize aðlarken, biz Huseyn’e! Zeyneb’in esaretine, eli baðlý, ayaðý prangalý Zeyneb’e aðlasýn zamanýn Hürriyet sarhoþu Zeynepleri!

“Wall Street” yazarlarý, Zeyneb’in lisan-ý hali ile punto düþsünler “The Post” gazetesine, demeçler verilsin, ümmetin hal-i pür melal”ine çözümler sunulsun. Acil çözüm konferanslarý yapýlsýn, Annapolis’te Süleyman mabedinin akibeti için, Huseyn’in ceddi, Resulü ekrem(s.a.a)’nin miracýnýn yolunu özgürleþtirmek adýna!

Kerbela’da ve Filistin’de dün ve bugün dökülen kanlarýn, vurulan Mazlum’larýn haberleri, haber portal’larýný süslesin ve daha bir okuyucu reyting’i kýrýlsýn ve islami hizmet olarak övünülsün.
Sorunlara gerçekci yaklaþanlar, maslahat adýna tenkitlerle devre dýþý býralýksýn, ümmet ve vahdet adýna?!
ümmetin birliði ve sahalý ABD ve Ýsrail’le uzlaþmadan geçer diye anketler yaptýrsýn ’’Plaza Medya’’. Belirlenen muayyen zamanlarda islami haklar aransýn, “The Times”in köþe yazýlarýnda, Strasburg’larda Zehra’nýn Zeyneb’in iffet sembolü olan hicab’a! Fetvalar aransýn
Beyazsaray devralsýn dünün yeþil sarayýnýn misyonunu ve aðýr islamcý abiler “reel politika” terimini kazandýrsýn Pradigma’ya Kerbela kýyamýnýn tahlilinde!
Dünün yükselen feryatlarý, Ýlahiyatçýlar da Entelektüel’leþsin ve tekrar pradigma anlamlar kazandýrýlsýn, ‘’Heyhat! Mine z Zilleh’’ feryadýna!
Milyon milyon yumruklarda lime lime kalplerde Huseyn’ler yatarken senin te’vil in tahlilin yazýlsýn islami medya taþeronlarýnda.
Herþeyi talan edilmiþ “bir ümmetin feryadýdýr bu feryat”(2) Þecere-i tayyibe ile þecere-i habise’nin savaþýdýr, Kerbela. Kerbela’nýn tefsirini kaçýrmak, hazin birserzeniþtir Kerbela’dan!

Kerbela sahnesi bugün yeniden sahnede, dünün Ma’sum bedenlerin üstünde koþturulan en hýrçýn At’larla bugünün modern Tanklarý! Dünün ganimet olarak toplanan aba, kýlýç, zýrh, geriye kalan su kýrbasý ile bugünün birbaþtan birbaþa talan edilen islam dünyasý!
Dipnotlar:
1-... ayet
2- Ýmam Humeyni’den

Ýnkilabý’nýn evrenselliði
’’Ýslam milleti insani vazifenin gereði, kardeþliðin akli ve Ýslami vazifenin gereði olarak, bu emperyalizim uþaðýnýn köklerini yok etmek konusunda hiçbir fedakarlýktan kaçýnmamakla yükümlüdür’’(Ýmam Humeyni)
Bugün; özelde Ýslam dünyasýnda, genelde yeryüzünde yaþananlar, evrensel ve kadim insanlýk tarihinin gerçek misyonunu üstlenmek için, bir kez daha düþünce gücünün tekrar ilahi öðretilerle birleþtiriciliðin zorunluluðunu gösterdiði gündür.
Tarihe geri dönüþün, zamansal ve mekansal olarak muhal oluþu, bizi tarihin farklý çehrelerine bakan saha araþtýrmalarýna dayalý, yeni ve farklý çýkýþlarla zihinlerdeki projeleri toplumlara indirgeme gayretlerini gütmekten alý koyamaz.
Ýslam Ýnkilabý; oluþtuðu güne kadar, tarihsel baðýný ve perspektifini elden býrakmamýþ ve böylece bize bugün kü yerleþik beþeri sistemlerin ortaya çýkýþýndaki nedenlerin çok boyutlu bir resmini de sunumuþ oluyor.
Ýslam Peygamberinden sonra, Ýnkilabýn oluþum sürecindeki tarihi seyri, yapýsal açýdan ’’özne’’sinden ödün vermeden, çok (tarihi, siyasi, insani ve sair) boyutlu yönünü ve sürecin uzama hakkýný vererek, analiz etmemizi zorunlu kýlar.
Bindörtyüz yýllýk Ýslam süreci, Ýslami mücadeleler ve nihayet 1979’da baþarýya ulaþan iktidar ýsrarcýlýðý. Ýnsan’ýn, Beþeri sunumlar yerine ilahi deðerler arayýþýndaki ýsracýlýðý ve kusursuz bir þekilde devreye giren Kerbela felsefesidir.
Bu açýdan bakýlýnca, Kerbela kýyamý ve bu kýyamýn verdiði derslerin yeni kullaným biçimlerini, kendi zamanýna uyarlayabilen ve olanaklý kýlan öncüdeki yetenekleri ve ilahi þahsiyeti tanýmayý da zorunlu kýlar. Bu kiþilik Ýnkilabýn öncüsü olan Ýmam Humeyni’de tecelli eder. Ve kuþkusuz tarihin yetiþtirdiði ender öncülerden biridir, Ýmam.
Dinin siyasi boyutu, yeni birikimler ve çeþitli izm’lerin süreçleri ve bu izm’lerin dimaðlarda býraktýðý derin izlerden arýndýrma metodunu, Kerbela’ki ’’öz’’ ile yeniden inþa edebilecek çýkýþlarý, öncü’nün ilhamýný aldýðý tarihi olayý ve kendi zamaný arasýndaki sürecin kopuksuzluðunu yakalama yeteneði, ortaya çýkan Velayet-i Fakih olgusu ve aynýlýklar, Ýnkýlabý analizin temel taþlarý haline de geliyor.
Velayet-i Fakih olgusu; ki, bir anlamda Kerbela’da öncüye olan sadakat felsefesi ile özdeþtir. Ve bu yaklaþýmýn en önemli katkýsý, çeþitli ekollerde kesrete dönüþen ümmet algýsýný yeniden Vahdete dönüþtürme ideali ve ýsrarcýlýðý dýr.
Bu ideal ýsrarcýlýðýn diðer önemli katkýsý ise, edilgen Ýslamlarý kategorileþtirmeden, çýkartýp tek gerçeklik üzerinden ortaya koyarak, ayný zamanda yeni sýnýfsal oluþumlara ve bu sýnýflarýn sosyo-kültürel özelliklerine dair imkanlar oluþturmasýna engel olmayý sunmasýdýr.
Bu anlamda, liderlik (velayet-i Fakih), sunduðu yeni perspektifle; sadece Batý’lý felsefeye sahip zümrelerin deðil. Ýslamý, belli mekanlara sýkýþtýrmak isteyen yerli alimlere de, eski yaþam tarz ve zihniyetlerine dair, önemli veriler sunmuþ. Onlara yeniden ’’öze dönüþ’’ün ’’özeleþtiri’’lerini yapma zorunluluðunu anlatabilmiþtir.
Liderlik(velayeti fakih)’in kendine has özellikleri ve taþýdýðý deðerlerden taviz vermeden, sýfýr töleransla Ýslam dýþý deðerler karþýsýnda durmasý, ona ayrý bir farklýlýk ve haklýlýk kazandýrmýþtýr. Gençliðin daha fazla teveccühü ve karþýnýn endiþesindeki asýl kaynak da liderlikteki üstün vasýflarý manipüle edemeyiþi ve...!
Ki, Ýslamýn son otuz senedir geçirdiði (Kuram’dan eyleme) dönüþümler, Ýslam dünyasý için yeni ve daha derin sosyo-politik eþitlik ve fikirsel birleþimleride beraberinde getirmiþ. Bu tespitin, Ýslamla yakýndan ilgilenen Batý’lý sosyolog ve düþünürlerin ilgi alanýnda olmasý da, yeniden dünya’ya ilahi çýkýþlý sosyal olaylarýn ilham kaynaðýný oluþturmuþ, Ýnkilabýn deðer ve önemini bir kez daha haklý çýkarmýþtýr.
Ýslamý Kuram’sal çerçevenin dýþýna çýkaran Ýnkilabýn Þuleleri, evrenselleþerek kalýcý islami deðerlerini sunmasý, ve yeniden eylemsel çerçeveden yola çýkarak dil, ýrk, coðrafya, kültür sair farklýlýktaki toplumlara sunduðu dönüþümü; siyasi, kültürel, sosyolojik, askeri, bilimsel olarak tarihsel eleþtirel bir perspektiften analiz ettiriyor. Nitekim çeþitliliklerin sayýsallýðýndan öte, ilgili toplumlarýn ihtiyaç duyduðu deðerler manzumesinin önemidir, söz konusu arayýþ.
Latin Amerika’dan Asya’ya, Asya’dan Afrika’nýn en uç köþesine kadar yayýlan ve temelde ayný beklentileri (insani/ilahi deðerler manzumesi) olan çeþitli Milletlerin arayýþlarý, Ýslam Ýnkilabý’nýn özündeki dinamikleri görebilmeleri dir.
Nitekim Avrupa’da bu konuda kendi payýna düþeni almaktan kutulamamýþ. Ýslamýn Kuram’dan eyleme dönüþü, Batý’daki birinci aþama olan Kuram’da yoðunluk kazanmasý, Kuram’sal çerçeve tartýþmasýnda kalýp kalmamalýsý, otuz yýl gibi oldukça kýsa olmasýna raðmen, okur ve benimseyenlere, Batý’lý aydýnlarýn neden eleþtirel gerçekçilik Kuram’ý, diðer islam dýþý yaklaþýmlara tercih ettiklerini ve bu Kuram’ýn, ontolojik, epistemolojik ve dahasý eskatolojik yöntemsel artýlarýný hissettirecek dolgunlukta olduðunu itiraf etmekten çekindiklerini göstermektedir. Batý çok iyi bilmektedir ki, söz konusu yöntemlerin gerçekliklerini itiraf etmek kendisine ait deðerlerin imhasýný ve medeniyetinin batýþýnýnda ilanýdýr.
Ýslam Ýnkilabý’nýn en belirgin özelliklerinden biri olan, eleþtirel gerçeklik Kuram’ýna dair iddialarý, olaylara önyargýsýz kendi deðerlerini açmasý, ilgi duyaný bu yaklaþýmýn içine taþýmýþ, kitlesel verimliliðine dair elle tutulur veriler sunmasý da farklý bir buyut. Ýþte Ýslam inkilabý bunu ýpatlamýþtýr. Bu hakikate ne 1789 Fransa devrimi, ne de Ekim 1917 Rus ihtilali ulaþmýþtýr. Birincisi entellektüellerin kontolünden çýkarak gizli bir aristokrat tabakaya dünüþürken, ikincisi ise, askeri güç ve despotizmin simgesi olarak hizmette kalmasýdýr. Yine birinci devrimin kendine has monþer’lerini, dýþ dünyaya sömürü ve kültür emperyalizmi adýna ihrac etmesi, ikincisinin ise çevresine saçtýðý korku imparatorluðu, bu devrimlerin analizine baþlangýç olarak yeterli giriþi sunacaktýr sanýrým.
Oysa islam inkilabýnýn halk kitlelerince benimsenmesi ve halktan kopuksuzluðu, bu kitlelerin dýþýnda kalan, batý adýna islam dünyasýnýn baþýna musallat edilenlerin çok yakýnda nasýl bir inkilabla devrileceklerini bir kez daha gösterecektir. Bu devrimin Filistinde ve ýrakta ayak seslerini þimdiden duyar olduk. Yakýn gelecekte Mýsýr, Ürdün ve sair yerlerde olmayacaðýnýn garantisini kimse veremez.
Batý ve Batýlý düþüncelere sahip olanlar için, Ýslam Ýnkilabý’nýn yeniden gündemleþtirdiði deðerler. Ýnsanlýðý Batý’nýn Ortaçað karanlýklarýna gömecek vahim tablolar içerir vehmidir. Bu tür düþünürler çok iyi bilmiþerdir ki, Ýslam Ýnkilabý; küresel, ulusal ve yerel olarak üç ayrý zeminde, ayrýca; politik, ekonomik ve kültürel süreçler arasýnda kendisine has özelliði ile ’’að’’ dokuyarak ve bu süreçlerin iç içe geçmiþliðini özenle dikkate alarak geniþliyor olmasýdýr.
Batý ve onlarýn Ýslam dünyasýndaki yerli iþbirlikçileri, söz konusu ’’að’’ýn oluþmasýný engellemek ve bunun içinde yüzyýllar buyunca kullanýlan Þii-Sünni silahýný elden býrkmayý hiç düþünmemiþtir. Nitekim, Batý’nýn kendi Ortaçað hastalýðýný Ýslam dünyasýna yayma çabasý, onlarýn her kulvarda öncü kalmasýný saðlamýþtýr. Bundan ötürüdür ki; Ýmam Humeyni, bu tür düþünce sahiplerini, ’’Ýslam ülkelerinde, kirli eller, Þiiler ve Sünniler arasýnda ihtilaf yaratýyorlar. Bunlar ne Þii nede Sünnidirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. Ýslam üklelerini ellerimizden almak istiyorlar’’ Sözüyle deþifre etmiþtir.
Bütün sistemler; devlet, yerel yönetim, Ekonomi, sermaye, Kültürel oluþum, eðitim, toplumsal sýnýflar arasýndaki iliþkilerin hukukunu belirleme ve yaþamsal mekanlarýn oluþumuna, kaçýnlýmaz olan etkileri ile kalýcý ve doyurucu olduðunu iddia ettikleri hukuklarýný cebri/ihtiyari sunmak isterler.
Bugün özellikle Ortadoðu’da var olan sorunlarda, Ýslamýn sahip olmak istediði söz hakký ve ýsrarcýlýðýn haklý sebebi,( elbette Ýslam salt maddi fenomenler dünyasý deðildir) çeþitli politik çýkarlar, popülist siyasetciler, partizan ve kayýrmacý iliþkilerden uzak, aile ve kabile sermaye birikiminin sahnesi olmaktan çýkmýþ, bizatihi halka/hakka ait olan oluþumlar oluþturmak ýsrarcýlýðýdýr.
Ýslam Ýnkilabý: Ortadoðu da, despotizm ve elitizm’den kurtulmak isteyip, bölgenin asýl kültür ve inançsal deðerlerine kavuþmak istemesi, kabilesel ve partizan rantlarýn, hizmetlerin paylaþýmýnda ki eþitsizlik, yerini sosyal sýnýfsýzlýk, adalet ve Ýslam hukukuna ihtiyacý olan ýsrarcýlýðý, ulusal mekanlarda ayrýþmalarý derinleþtirerek yaygýnlaþasýný da beraberinde getriyor.
Evet, Ýslam Ýnkilabý bu çýkýþlar içinde geliþmektedir. Evrensel Ýslam diye kavramsallaþtýrýlan geliþme aþamasýndaki son yüzyýlýn Ýslamý, Batý’lý ülkelerin kentlerine her geçen gün biraz daha fazla nüfuz etmeye baþlamýþ olmasý, bizi ne denli ümitvar kýldýðýnýn haklýlýðýný da vermektedir. Nitekim Avrupa kentlerinde önemli potansiyele ulaþmýþ aydýnlarýn Ýslama bakýþ açýlarý, Ýslamýn Avrupa’ya sunacaðý yaþam tarzýna, teorik, bilimsel ve ilmi refarans sunma istekleri de, farklý bir çalýþma gerktirir.
Peki bütün bunlara raðmen, gözümüzü kamaþtýran bu kutsal görüntünün arkasýnda yatan ve gözden kaçan diðer gerçeklikler nelerdir? Ýþte burada Ýslam Ýnkilabý’nýn sürekliliðinde ki kendisine has, ikili kaynak durmaktadýr. Bu kaynaklarýn zaman ve mekan üstü olma özelliði, kendi tanýmýlarý ile mucizeliðini ispatlýyor olmasý, dahasý kendilerine rakip kabul etmeyecek kadar net sunumlarýdýr.
Þehit Beheþti, Ýslam Ýnkilabý’nýn gizemini þu cümlelerle açýklamak ister. “Eðer gençleri 1400 yýl öncesinin terbiyesiyle yetiþtirirsek, az bir topluluðun iki imparatorluðu yerle bir ettiði gibi, aynýsýný günümüz süper güçlerinin baþýna da getirirler diye korkuyorsunuz’’ diyerek, adeta Ýmam Humeyni’nin ‘’Ýslam ülkelerinde, kirli eller, Þiiler ve Sünniler arasýnda ihtilaf yaratýyorlar. Bunlar ne Þii nede Sünnidirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. Ýslam üklelerini ellerimizden almak istiyorlar’’ sözünün açýlýmýný sunuþtur. Ýmam Humeyni, sunduðu bu cümle ile Ýslam ümmetine kutsal vazifesini hatýrlatýyordu!

Bilinçli Sorumluluk!
Sorumlu adanmýþ tanýmý nasýl ve hangi kritere göre olmalý? Bu kavramýnTanýmý; egemenlerin payandasýna maðlup olmamýþ, Batýnýn beklentisi olan ve kendisine hizmet etmekten kaçýnmayan "entelektüel" ve "Geleneksel, Doðulu saray Mollalarý" karakterlerine karþý "evrensel Ýslami deðerleri" ki bu deðerler " Vahdet" ve "Tevhid'den" uzak düþünülemez, kiþisel ve toplumsal sorumluluk bilinciyle Adalet ve Hürriyeti kuþanmýþ, varlýðýný ve hayatýný bu deðerler uðruna savaþ ve mücadele alanýna sürmüþ gerçek bir mücadele Ýnsanýn portresini yaratan ve yansýtanmý olmalýydý?
Ya da
''Yüzeysel'' ve ''þiþirme'' oluþumlardan uzak, sembolik, akademik ve kültürel deðerler bataklýðýna saplanmadan kalýcý ve olgun deðerler manzumesine adanmýþ, ilgi çekmenin ötesinde ilginç olaný baþmanýn kazanýmlarýna gönül verebilme algýsý mý taþýmalýydý, sorumlu adanmýþ.

Sorumlu adanmýþ: “Sürekli devrim” bilincinin sýnýfsal bir tabakaya ait olmadýðýný , her müslümanýn tabi'i bir Hakký ve Hakký olduðu kadar sorumluluk alanýna giren deðilse en erken süreçle aday olmaya, kendi adýna sorumlukuklarýný yerine getiren bir portreyemi sahip olmalýydý?

Objeler dünyasýndaki deðerler dolaylý-dolaysýz Ýnsana ait içsel dünya'yý deðersizleþtirdiði bilinendi. Emek eþittir metanýn dönüþümünden önce dönüþüm için gerekli olan fikirlerin üretimiydi! Yalnýz meta üretmeyi düþünen fikirde haddi zatýnda kaale alýnmayan fikir deðilmiydi? Þu halde sorumlu adanmýþýn tanýmý nasýl olmalýydý?

Sorumlu adanmýþ tarafýndan üretilen fikirlerin Ýnsan dünyasýnda var olan bilginin yeniden biçimlenmesini zorunlumu kýlmalýydý? Birbaþka deyim ile içte var olan fay hatlarýnýn kýrýlmasýný zaruri kýlan bir bilgimi üretmeli idi, sorumlu adanmýþ?

Ýyi ama, bu bir sýnýf mücadelesimiydi? Ezenle ezilenden öte, bir evrim geçirmiþ olmalýydý ki; mevcut sýnýf mücadelesi ile ''bilginin yerli yerinde kullanýlmamasý'' ve bunun kaçýnýlmaz sonucu olan hedeften sapma ve kendine yeni bir güzergah edinmesinden mi kaynaklanýyordu?

Yoksa,Sorumlu adanmýþ derken; ''Öze dönüþ'', mutlak deðerlerin asýl kaynaðýna dönüþ yapmayý bilen ve onu kendi þahsýnda pratiðine yansýtan mý demekti? Yepyeni bir bakýþ ve görüþ açýsý kazanmýþ, Geleneksel (edilgen) yaklaþýmdan uzak, statükocu tavýrdan sýyrýlmýþ, zeki kavrayýþ ve bilgiye dayalý, yeni bir diriliþ ve sosyal yaþam gerekliliklerini bünyesinde barýndýran Ýslam'a dönüþün þahýsta tecellisimiydi?

Bu eleþtirel tablo içerisinde, bütün ''ezberleri bozan'', Tevhid, Nübuvvet, Adalet ve Hürriyet temelinde yükselen devrimci nefha'nýn (ki bu nefha'nýn kendisine ait bir kutsallýðý var) teori ve pratiðini birleþtiriciliði ile þu ana kadar yaþanan sürekli ''kýrýlma''larýn onarýmýna anlamlý bir katký saðlayan, aþama, aþama netleþme zorunluluðunu da beraberinde taþýyacaðýnýn bilincinde olarak asýl hedefine ilerleyen, hedefin kendi yörüngesine oturmasý ile birlikte, bu zamana kadar alýnan geri dönüþümler ''ezberi bozma''nýn ''yeni mesaj''ýn ne kadar anlamlý olduðunu gösteren bir kiþikmiydi sorumlu adanmýþ!

Buraya kadar belirtilen kriterleden yola çýkarak; Sorumlu adanmýþýn ayný zamanda ''Salt Fikri mücadele verenler'' ve ''rahatý yerinde olanlar'' için, ''bu dönüþüm'' den duyacaðý rahatsýzlýðýda hesaba katarak. Düþüncenin doruklarýna ulaþmak mutlaka taþlý ve dikenli yollardan geçmeyi zorunlu kýlarý, ayrýca ''düþüncenin özü''nüde ''Tarih Kitaplarý''nýn tozlu sayfalarýnda aramaktan ziyade kiþioðlunun kendi iç dünyasýnda aramasý gerektiði kaçýnýlmazý olmazsa olmaz olarak tenkit ve tahlil zorunluluðu ile ayan beyan anlaþýlmasý gerekiri açýlayanmýydý?

Hem mücadeleleri Þehirlerin görkemli Saraylarýnda deðilde, zulme uðramýþ ara sokaklardaki kuytu, küflü, nemli baþkalarýnca varoþ kabul edilen yerlerde aramak gerekiri de bilenmiydi sorumlu adanmýþ?

Þunu da eklemek gerekir ki, Özgür yarýnlara özlem duyan yürekler, kendilerinde bulduklarý dinamiklik ve imkanlarý nisbetinde katkýda bulunabilirler.

Sürekli devrim bilincinin zorunluluðuyla birlikte ''statükoya karþý'' koyabilen özgür hareketlerin yeterli bilniç düzeyine eriþmediði taktirde göreceli dönüþümlerin ''devrimci Ýslam''a katkýsý kendisini sorgudan kurtarabilir iddiasýnda bulunamazdý.

Kaldý ki; devrimlerin kendisi zorunlu olarak kaþrýya tehlike ve tehdit sunarken devrimin kendiside karþýnýn saldýrý tehlikesinden kurtulamaz. Olgunun kendisi parçadan bütüne (evrensel) doðru yol alýrken, parçanýn kendisi ise bütünle almasý gerekeni, süreç (zaman) sonra bütünün kemaletini kendisinde bulamazmý ydý? ...

Bu konuda son söz Ýlahi öðretinin katkýsýz ve tartýþma götürmez haykýrýþýdýr '' Ýyilik, yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz deðildir...'' 2/177

Sonuçta yeniden iki kutuplu döneme girdik! Geçmiþin iki kutuplu dünyasýndaki soðuk savaþýn bir nevi danýþýklý dövüþ olduðu Ýran islam inkilabý’nýn semeresi ve açýlan siyasal islamýn getirisi ile sonradan anlaþýldý. Geçmiþ dönemdeki savaþýn formülü 2 sömüren, 1 sömürülen idi. Soðuk savaþ sonrasý kýsa bir dönem için bir sömüren ve sümürülen oldu ise de, 21. yüzyýlýn ilk yarýsýnda yeni Küresel kavramlar türedi. Kuþkusuz her kesimden insanlarýn içini doldurarak-dolduramayarak kullandýðý, özellikle terör, adalet, baðýmsýzlýk gibi kavramlar daha öncede yok deðildi. Ancak bu kavramlar "Küresel siyasi kavram"lar haline geldi. Öyleki devletler karþýlýklý düþmanlarýna kullanmaktan çekinmez oldular. Ortaduðuda Ýslam aleminin sinesine kanser tümörü gibi yer edinen Siyonist Ýsrail bir yandan "devlet terörü" uygularken öte yandan da Ortadoðu'da yalnýzlaþmýþ mazlumlarý oynuyor, Kukla arap rejimleri ise can çekiþmekte olan bu rejime taze kan pompalamakla uðraþýp, yeniden hayat bahþede dusrun.
ABD ise; dünyaya karþý, teröre destek veriyor safsatasý ile Ýran'a savaþ açmanýn eþiðine kadar gelmiþ bir halde. Daha ötesi Ýran gibi güçlü ve bir o kadar da onurlu ülkenin en önemli gücünü "terorist güç" ilan ediyor. Bunun tarihteki eþ anlamý, Yezid’in Kerbela kafilesine baktýðý bakýþ ile aynýlýk. Bütün bunlarý birbuçuk milyarý aþkýn islam aleminin gözünün içine bakarak, yapýyor, söylüyor?!

Güçlünün egemenliðini kabulenmeyen, sömürüyü onaylamayan, her inanç ve ideoloji'yi Hizbullah gibi baðýmsýzlýk hareketleri ABD tarafýndan terör kavramýyla tanýmlanýyor...
Sonra? Bilinen islam inkilabý deðiþimiyle gelen, bir tarafta sömürmeye alýþmýþ, öte tarafta ise sömürülmek istenmeyen yeni iki kutuplu dünya. Asýl sorun ve sonucu bünyesinde barýndýrýr bir vaziyet halini aldý.

Sorunun çözüm görevi hala netleþmiþ deðil. Sorun terör kavramý ile birlikte adalet ve hürriyet kavramlarýný da gerçek manada tanýmýna kavuþacak. Ýþte tam bu aþamada dünyanýn pek alýþýk olmadýðý bir kiþilik ve müssese devreye giriyor. Velayeti Fakih!

Özelde Batý'nýn, genelde dünyanýn alýþýk olmadýðý eþitlik ve adalet pradigmasýný þekillendirmek ve yeniden tanýmlamak istiyor.Nasýl bir mercii, nasýl bir öncü?

Velaeti Fakih makamýnýn ''siyasi pradigma''sý ile ''olmazsa olmaz''ý olan Adalet, eþitlik, Hürriyet kavramlarýn ilham kaynaðý nedir, nereden besleniyor? Kendi kiþisel siyasi terimleri mi? Elbette hayýr. Ýslam devriminin deðerler manzumesinin kaynaðýný semavi'likten aldýðý tartýþma götürmez bir realite. Velayeti Fakih makamý ve kimliðinin ise kalýcý olduðu bilinendir. Ancak bu makamý vekaleten yürüten kutlu þahsýn ölümsüz olmadýðýda gerçektir. Þu halde makamý temsil eden þahýstan ziyade makamýn kutsallýðý birilerini rahatsýz ediyor! Dünün Mekke’si, dünün Þam’ý!

Biz günümüz dünyasýna çeki-düzen vermek isteyen, mevcut iki kutubun Felsefesine kýsaca deðinelim. Bakalým, sonuçlara ulaþabileceðiz?
Söz konusu kutuplar, ABD-Ýsrail ve Batý(ki bir kutuptur) ile Ýran islam Cumhuriyeti!

Önce ABD'nin dünya ya sunmak istediði deðerlerin kaynaðý olan baðýmsýzlýk bildirisinden bir pasaj sunalým: "Bütün insanlarýn eþit yaratýldýklarýna; yaratýcýlarý tarafýndan onlara hayat, özgürlük ve mutluluðu arama hakký gibi geri alýnamaz bazý haklar verildiðine inanýyoruz" Evet, Batý dünyasýnýn öcnüsü olduðunu iddia eden, ABD’nin baðýmsýzlýk bildirgesindeki taným. Peki açýlýmý nasýl?

Açýlýmý; Bu belgede ifadeye dönüþtürülen yönetim ilkeleri için Thomas Jefferson ise þöyle diyor:

"Biz þu gerçeklerin açýk olduðu görüþündeyiz: bütün insanlar "eþit" yaratýlmýþlardýr, onlarý yaratan Tanrý kendilerine "vazgeçilemez bazý haklar vermiþtir", bu haklar arasýnda "yaþama", "özgürlük" ve "refah"ýný arama haklarý yer alýr, bu haklarý korumak için insanlar arasýnda meþru, iktidar hak ve yetkilerini yönetilenin rýzasýndan alan hükümetler kurulmuþtur. Herhangi bir hükümet þekli, bu amaçlarý tahrip eder bir nitelik kazanýrsa, onu deðiþtirmek veya kaldýrmak ve temelleri kendi güvenlik ve refahlarýný saðlamaya en uygun görünecek ilkeler üzerine dayanan, güç ve yetkiyi ayný amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak o halkýn hakkýdýr" (T.Jefferson’un tanýmý olduðu gibi aktarýldý).

ABD Baðýmsýzlýk bildirisinde yukarý daki "eþitlik", yasama", "özgürlük", "refah" ilkelerini prensip edindiðini iddia ederek Ortadoðu'da ve Afganistan'da kan dökerek övüne dursun, biz ABD'nin tanýnmýþ politikacýlarýndan Zbigniew Brzezinski'nin "Ýran'ýn zamaný geldi" adlý makalesindeki þu cümleleri de okuyalým: "Ortadoðu'daki en yoðun nüfuslu ülke ve dünyanýn önde gelen "enerji" üreticilerinden biri olarak Ýran, bugün Kuzey Kore gibi haydut devletler tarafýndan yürütülen büyük çaplý "itaatsizlik" ve "yalnýzcýlýk" lüksüne sahip olamaz"
Ne anlýyoruz bu cümleden? Tabii ki, bizim tanýdýðýmýz özgürlük ve baðýmsýzlýk anlayýþý çerçevesinde özgür ve baðýmsýz olabilirsiniz. Evet yanen, bu anlama geliyor.

Demokrasi, insan haklarý ve eþitlik adýna! Yeryüzü'nün Kýrallarý olmak isteyen ABD'nin öncüleri, Ortadoðu'nun mazlum halklarýna kendi deðerleri (sömürü) adýna terör estirmeye devam ederken, bir de Ýran islam anayasasý'na bakalým.

Acaba ABD Jandarmasý Þahlýk rejiminin kabul edilemez ilkelerini red ederek, Ýslami bir anayasa oluþturarak onurlu hayat sürdürmeyi prensip edinmek isteyen Aziz Ýran milleti, yüzbinler Þehid vererek baðýmsýzlýðýný ABD'nin elinden geri almayý baþarmýþ. Ýran milletinin evlatlarýný terorist ilan eden ABD'nin haklýlýðý ne derece geçerli? Ne yapmak istiyordu, velayeti Fakih önderliðindeki yetmiþ milyonu aþkýn Ýran? Ýran Ýslam Cumhuriyeti anayasasýnýn -dýþ siyasetinin 10. bölümünden madde 152 ve 154. maddeleri okuyalým.

Madde 152:
Ýran Ýslam Cumhuriyeti'nin dýþ siyaseti, her nevi egemenlik kurmak ve egemenlik altýna girmeyi reddetmek, ülkenin her alanda istiklalini ve toprak bütünlüðünü korumak, bütün müslümanlarýn haklarýný savunmak, egemenlik peþinde olan güçlere karþý hiç bir taahütte bulunmamak ve savaþ açmayan devletlere barýþcý iliþkiler kurmak esaslarýna dayanýr.

Madde 154:
Ýran Ýslam Cumhuriyeti, beþeri toplumlarýn tümünde insan saadetini, kendi gayesi bilir ve istiklal, hürriyet, hak ve adalet yönetimini, dünya insanlarýnýn tümünün hakký olarak tanýr. Binaenaleyh diðer milletlerin dahili iþlerine, her nevi müdahaleden tam olarak çekinmekle beraber, mazlumlarýn zalimlere (mustaz'afi'nin müstekbirlere) karþý haklý mücadelelerini dünyanýn her neresinde olursa olsun, himaye eder. (maddeler aynen böyle)
Nasýl anlamalý? Öncellikle 154. madde de yoðunlaþalým, fazla söze gerek kalmayacak, inanýyoruz ki ayný sonucalara varacaðýz.

Peki kim bu savaþý kazanacak? Kronolojik sýralamaya göre; gerek Tevrat, gerek Ýncil ve gerekse son semavi Kitap olan Kur'an Ýlahi adalet kavramlarýndan bahseder.
'' Þüphesiz Allah adil olanlarý sever'' Hucurat/9 insanýn kemalete olan tutku ve isteði ile, mana'da var olan nihai kemal zirvesine ulaþmak isteðinden yola çýkarak, Kur'an'ýn Ýlahi adaleti asýl olan diðer iki kaynak ( Ýncil ve Tevrat) taki adaletin kamil tanýmlamayý da bünyesinde taþýr.

Kuran öðretisi; uygulamadýðýmýz bir þeyi niçin baþkalarýndan beklememizi özellikle kýnayýcý bir dille yargýlarken, asýl etken, Velayeti Fakih'in siyasi kiþiliðinde önemli etkisi olan ''inancý'' ve inancýnýn olmazsa olmazý olan ''Adl'' (ki imanýn gerekliliklerinden ve Allah'ýn subuti sýfatlarýndan)’dýr. Yani adaleti öncelikle kendi þahsýnda pratize ediþi, O'nun diðerlerine göre haklýlýðýný ve zerafetinin göstergesi olarak kabul edilmesidir. Buna Ortadoðu'nun Kahraman ve müslüman evlatlarý, velayeti Fakih Müessesine olan inancý ve baðlýlýðý ile karar verecek. Karar vermeninde ötesinde, amelleri ile ýspatlayacak, Siyonizm ve Batý emperyalizmine karþý aktif mücadele yerini almak ve Ýslam alemini Hizbullah’i düþünceye dönüþtürecektir ve bunda gecikmeyecektir.
Kýzýl lale bahçesinden inkýlaba



Ve Miras(Din) yaðmalandý. Emanet, (peygember Devlet’i) bölünüp parçalanmaya yüz tuttu. Ansýzýn galeyena geldi yeryüzü’nün varisleri olmasý gerekenler, hiç uyumamasý gerekenler ve uykudan bir türlü uyanamayanlar! Olan olmuþtu, elden çýkarýlmamasý gerekenler çýkmýþtý.

Yarým asýr sonra yeniden gözler o kutlu ev’in Ehl-i’ni arar olmuþtu. Evden geriye kalan yegane miras, bir evlad ve onunla birlikte bir Kitap!
Adalet adýna katledilmesi gereken o kutlu evin biricik varisi! Arz ile Asuman’ý birbirine baðlayan bir zirveden (Hýra) çöle hayat verir onun þahsýnda medenileþtirir çöl olan Kerbela’yý Heyhat! Mine z Zilleh, diye feryat ederken koca bir Kýta. Susturulsun sesler.

Bugün; Nice yüzyýllar boyunca Fatýma evlatlarýnýn dökülen al kanlarý ile kýzýl lale bahçesine dönüþen islam coðrafyalarý, bugün yere düþen her bir kýrmýzý Zehra gülü binler olup göðe doðru boy atmanýn Arafesinde. Kanla cesetle üstü örtülmek istenen Hak’kýn Hasbahçesi nin güllerinin bahardaki Filiz’lenmemin kokusu!

Þimdi: Þaþkýnlýk, sarsýntý, ne olduðunu anlayamama. Öyle bir þaþkýnlýk ki; bu þaþkýnlýðýn verdiði sarhoþluk’tan baþlar dönmeye baþladý, kulaklar da ki çýðlýklar ve uðultular beyinlerin taa derinliklerine kadar iniyor, yetinmiyor bununla, var olan Ruh’larý ve vicdanlarý týrmalayýp içine sýzýyor ve… Evet ! Tanýdýnýz bu sesi? Bu ses Medine-i Fazýla)’in sahibi Resul’ün yebne’sinin sesidir.

Ama daha bitmedi ki! Ýlahi önderin gülistan’ý Kerbela’ya dönüþtü bir kez daha. Öyle bir Kerbela ki, tarihin kara sayfalarýnýn taraftarlarý bütün peygamberlerden öç alýyordu adeta. Sahne’nin bir tarafýnda; Nemrut’lar, Firavun’lar, Kayzer’ler, Han’lar ve daha nice niceleri. Hatta; Karun’lar, Bel’am’lar, Haman’lar Adem’den Hatem’e kadar biriktirdikleri bütün uðursuzluklarýný bir bir gerçekleþtiriyor lardý sanki.
Karþý da ise; aman Allah’ým nasýl bir sahne? Öyle bir sahne ki, Nuh, Ýbrahim, Ýsa, Yakup, Yusuf(a.s)’lar ve daha nice ilahi önderler gelmiþ. Çünki; bugün Aþura!

Bugün hak ile batýlýn kozlarýný paylaþtýðý gündür.
Bugün Musa’nýn Tur’da buluþma günüdür!
Bugün Yakub’un sabrýnda sebat günüdür,
Bugün Ýsa’nýn göðe kalkma günüdür!
Bugün Ýsmail’in kurban günü’dür!
Bugün Ýbrahim’in ateþle gülbahçesi’nin birbirine karýþtýðý gündür.
Öyle bir Þafak ki; tan yeri aðardýktan sonra güneþ kuþluk vakti yörüngesinde durup ebed’e kadar hareket etmemeye ve bütün ýþýnlarýný dökmeye adeta and içtiði gündür! Bunun içindir ki bize heryer Kerbela, hergün Aþura!

‘’Þüphe yok ki Allah, kendilerine cenneti vermek üzere inananlarýn canlarýný, mallarýný satýn almýþtýr adeta; onlar öldürürler, öldürülürler, her iki surette de vaadi gerçektir ve Tevrat`ta da sabittir, Ýncil`de de, Kuràn`da da ve ahdine Allah`tan daha ziyade vefa eden kimdir ki? Artýk þu giriþtiðiniz alýþ-veriþten dolayý sevinin ve budur iþte en büyük kurtuluþ ve saadet’’./Tevbe ayet 111


Evet Aþura! Aziz ve Yüce Ruh’larýn donatýldýðý ilahi kýyamýn ilham kaynaðýdýr.
Aþura, Asýrlar boyu devam edip gelen, Asýrlarý aþýp gidecek olan Kevserin akýþýdýr! Aþura, temiz vicdanlar da Adem’i Kerim’lilik, insani Erdem’lilik vasfýnýn tezahürüdür.
Aþura, zamanýn Yezit’lerinin mahkemesinde Zeyneb’i Feryadýn ilhamýdýr.
Aþura, Ýnsani Kemalet mektebi’nin açýk akedemisi dir!
Aþura, Ýlim ve Ýrfan üstadý’nýn(1)evrensel insaniyet medrese’si dir.
Aþura, Ýzzet ve ihtiþamýn yegane kaynaðý dýr.
Aþura, Huseyn’i cesaret ve yiðitliðin tüm zamanlarda sönmez meþ’alesi dir.

Aþura, Allah’a imanýn kurb’iyetinin tecelligahý ve bu tecelligahýn dergahýdýr.
Aþura, kanýn kýlýca galebe çalmasýdýr,
AþuraZeyneb’i feryadýn ihramýdýr!
Kerbela kýyamý, Huseyn’i yiðitliðin ötesinde Allah’ýn kanýnýn, Kabe’nin oðlunun(2) varisinde tecellisidir.
Aþura, Kan’ýn mikatýdýr.
Aþura, Kur-an’ýn tebliðden sonra eylemlerinin bütünlülüðüdür!
Aþura, Ýmanla Küfrün,Tevhid ile Þirk’in, amansýz savaþýdýr.
Aþura,Özgürlüðün, azadeliðin tefsirinin yapýldýðý gündür!
Aþura; Adem’le Þeytan’ýn bitmez savaþýnýn terkarýdýr.
Aþura, mananýn maddeye, metafiziðin fiziðe galebe çalmasýdýr.
Aþura;Huseyn’in ve yaren’lerinin Þeb-i aruz’udur!

Kerbela Kýyamý, insanlýk mabed’inin Kýblegahýdýr.
Kerbela kýyamýnda ümmet vahdetinin özü yatar“
Kerbela,Cennetle cehennemin ayrýlýþ sahnesidir.
Kerbela; Bir tarfta bilgisizlik, karanlýk, kin, nefret, öfke, bencillik, zulüm ve gurur hiziplerinden oluþan “Hizb-uþ Þeytan’a karþý Bilgi, Aydýnlýk, sevgi, barýþ, birlik, adalet ve kardeþlik deðerleri ile yoðrulan bir binanýn birbirine kenetlenmiþ kurþundan tuðlalarýn oluþturduðu “Hizbullah”ilerin karþýlýklý kozlarýnýn paylaþma sahnesidir!
Kerbela, Fýratýn kana doyuþu ve Mezopotamya’nýn kanla sulanýþýdýr.
Mezopotamya ise, “Risalet ve Medeniyetin beþiðidir.”(3)
Bu Medeniyetin çocuklarý Kerbela’nýn kýzýl Lale bahçesidir.
Kerbela nefha’sý ile topraða düþen her bir canla binler olup canlara cananlar katýlýr yeniden, Velayet kervanýna.
Ýþte böyle bir tarih serüveninin seyri var islam inkilabý ve velayet güneþinin.

“Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar diridir ve Rabbleri katýnda rýzýklanýrlar” /Al-i Ýmran 169


Ýþte bu mükemmel direniþ ve onurlu duruþ, Ýmam Humeyni’de tecelli eden Ýmam Huseyn(a.s)’ýn tavizsiz kýyam felsefesinin getirisi idi. Huseyn(a.s)in kýyam felsefesinin inkýlab’ta tecellisi, Ýmam Humeyni’ye Tevhid bayraðýný 14 yüzyýl sonra küfrün göbeðine diktirdi. Evet gönül rahatlýðýyla diyebilirzki, Ýslam inkýlabýnýn cocuðu, Kerbela’da topraða düþen nutfe idi.

Ýslam için sözsel mücadele dahi veremeyenler, acaba gerçekten inanýp Allah yolunda mallarý ve canlarýyla mücadele eden ve bu uðurda kendilerini feda edenlerle Adili mutlak olan Rabb’ul alemin tarafýndan bir tutulacaðýnýmý sanýyoruz? Böyle bir düþünce, elbette zan’dan öte bir þeyi ifade etmez. Oysa ki zan’nýn çoðu batýldýr.

“ Onlar, dinlerini eðlence ve oyuncak saymýþlardýr, dünya yasayýþý, onlarý aldatmýþtýr. Onlar, nasýl bugüne kavuþacaklarýný unutup bile bile ayetlerimizi inkar ettilerse biz de bugün onlarý unuturuz.” /A’raf 51




Konu ile ilgili son sözü,Veliyyi Emri Muslimin Ayetullah Hamenei’n, Ýmam Humeyni’nin (r.a) 15. vefat yýldönümü münasebetiyle yapmýþ olduðu konuþmada aldýðýmýz bir paragrafla bitirmek istiyoruz.
‘’Velayet-i Fakih’’ bazýlarýnýn algýladýðý gibi sembolik ve teþrifati bir makam deðildir ve ayný þekilde kanunlarý icra etme, yasama ve yargi görevlerine de sahip deðildir. Sadece belirlenmiþ yüce hedeflere ulaþma doðrultusunda rejimin bütün hareketlerini kontrol ve koruma görevine sahiptir.
Þia tarihinin her döneminde büyük fakihler Velayet konusunu Ýslam fýkhýnýn temel hükümlerinden saymýþ ama onu hayata geçirme fýrsatý bulamamýþlardýr.
Ýlim, takva ve dirayet Velayet’in sahip olmasý gereken þartlardandýr; çünkü ilim, agahi saðlar, takva Velayet-i Fakihi cesaretli kýlar, dirayet ise ülke ve halkýn maslahat ve menfaatýný korumasýna sebep olur.
Böyle bir makamda bulunan þahýs eðer bu sýfatlardan birini kaybederse bütün halk onu kabul etse de o Veliyyi Fakih sayýlamaz.
“Emperyalistlerin bütün çabalarýna raðmen Ýmam Humeyni’nin (r.a) þahsiyeti ve onun getirmiþ olduðu siyasi mektep, Ýran halký ve Ýslam ümmetinin arasýnda ve beþeri toplumlarda yaþayarak Ýran’da ve dünyada büyük ve kalýcý deðiþikliklerin kaynaðý olacaktýr.”



SON SÖZ

Muhammed ve Al’i Muhammed (s.a.a)’in sevgisinin sonuçlarý.

“Kim Ali Muhammed’i sevdiði halde ölürse þehadet mertebesine eriþmiþ olarak ölür. Bilin, kim Ali Muhammed’i sevdiði halde ölürse yargýlanmýþ olarak ölür.
Bilin, kim Ali Muhammed’i severek ölürse tövbe etmiþ olarak ölür. Bilin, kim Ali Muhammed’i severek ölürse imaný kamil mü’min olarak ölür.
Bilin,kim Ali muhammed’i severek ölürse ölüm meleði ona cennet müjdesi verir; sonra da Münker ve Nekir onu cennetle muþtular.
Bilin, kim Ali Muhammed’i severek ölürse gelin kocasýnýn evine gider dibi cennete gider.
Bilin, kim Ali Muhammad’i severek ölürse Allah, kabrinde cennet iki kapý açar onun. Bilin; kim Ali Muhammed’i severek ölürse mezarý rahmet meleklerinin ziyaretgahý olur.
Bilin, kim Ali Muhammed’i severek ölürse sünnet üzere gerceðe uyan topluluktan ölür.
Þunu da bilin, kim Ali Muhammed’e buðzederek ölürse kýyamet gününde iki gözü arasýna bu, Allah’ýn rahmetinden me’yustur sözü yazýlmýþ olarak gelir.
Bilin, kim Ali Muhammed’e buðzederek ölürse kafir olarak ölür.
Bilin, kim Ali Muhammed’e buðzederek ölürse cennetin kokusunu bile duymaz.” (Kur’ni Mecid’in XLII.sure-i celilesinin, Þura, “Bu, Allah’ýn inanan ve iyi iþlerde bulunan kullarýný müjdelemesidir iþte.
De ki: Sizden tebliðime karþýlýk bir ücret istemiyorum, istediðim ancak yakýnlarýma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iþ yaparsa onun güzelim mükafatýný arttýrýrýz. Þüphe yok ki Allah suçlarý örter. Ýyiliðe mükafatla karþýlýk verir” mealindeki 23. ayetinin Zemahþeri tarafýndan”Keþþaf” taki tefsirinden naklen “Fedail’ül Hamse” C. II s. 78-79.) Bu hadis ile Ali Muhammed’in sevgisi ve maazallah, buðzu ne sonuçlar verir, belli olur; fazla tafsile saniriz ki hacet yoktur. /Nehc’ül Belaga s.400-401

Hamd Alemlerin rabbi olan, Ýnsanlarý hidayete erdiren hadi, zalimleri cazalandýrýcý olan Kahhar, yalnýþtan doðruya yönelenlere, cehaletten ötürü yaptýðýmýz günahlarýmýzý örtecek kadar rauf ve settar olan Yüce Allah’a mahsustur.

Bu naciz eseri, hidayete vesile olan Ýmam Humeyni(r.a)’e ve Ýsmet-i Zehra(selamullahi aleyha)’nýn pak evladý Seyyid Ali Hameneye ithaf ediyor, Rabbimden maðfiret, Resulüm’den Þefaat, müminlerden Dua diliyorum.
Rabbi! Sallu ala Muhammed ve al’i Muhammed.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn din kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýslamda Kadýnýn Rolü - 1
Ýtret, Ümmet ve Vahdet
Türk Ýslamcýlarýn, Mele/molla Planý!
Kurban ve Fedakârlýk!
Ýslamda Kadýnýn Rolü - 4
Dehe-i Fecri Ýdrak Ettiysek Vahdet ve Ýzzeti Seçme Zamaný Gelmedi mi?
Ýslamda Kadýnýn Rolü - 3
Kurban ve Fedakarlýk!
Ýslamda Kadýnýn Rolü - 2
Orucumuz Neyi Emreder?

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kürt Ýslam Tarihine Farklý Bir Bakýþ (I)
Gündem Özel - 2 Ýslam ve Medeniyet
Gündem Özel - 3 Mýsýr ve Ýslam
Afrika’da Nal Toplamak!
Bugün Tek Baðýmsýz Devlet Ýran’dýr
Afrika’da Nal Toplamak!
3. Dünya Savaþýnda Ýraný'ý Anlamak!
Ýslam Dünyasýnýn Arayýþý
O Karede Ne Vardý?
Ali Þeriati ile Kürt Sorununa Bakýþ ve Yeni Ýslamcýlarýn Senaryolarý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Dost Ýçin [Þiir]
Serzeniþ [Þiir]
Bizde Ne Anne'ler Var [Þiir]
Ne Ýnsanlar Gördüm [Þiir]
Ey Gazzeli Cocuk! [Þiir]
Ayrýlýk Senfonisi [Þiir]
Hatýram! [Þiir]
Namus'un Adýna! [Þiir]
Hum Kýyýsýnda Bir Gece [Deneme]
Muhammed Can S. Demirtaþ'a Soruyor [Eleþtiri]


Muhammed CAN kimdir?

. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.