Güzel birþeyin fazlasý harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
“2007 Oðuz Atay roman ödülüne layýk görülen Ýhsan Oktay ANAR’ýn Suskunlar romaný 17.yüzyýl Ýstanbul’unu ve çevresini anlatmaktadýr. Roman Koca Musa’nýn torunlarý, Veysel Efendi’nin oðullarý; Eflatun ve Udi Davut’un etrafýnda geliþmektedir. Davut, Neva adlý bir kýza âþýk olmuþtur. Neva’nýn annesi Davut’tan kýzýna musallat olan birinden kýzýný kurtarmasýný ister ve bu kurtuluþ Davut’un elindeki ebced hesabýyla yazýlmýþ notalardaki bozukluðu düzeltmesiyle olacaktýr. Bu beste Neva’ya âþýk olan Asým adýnda biri tarafýndan yazýlmýþtýr. Besteyi bozansa Asým’ýn kölesi Cüce Efendidir o da Neva’ya âþýktýr. Üstelik Asým’ý da o öldürmüþtür. Davut besteyi ne zaman çalsa Asým’ýn hayaleti çýkagelmektedir. Eflatun ise Asým’ýn hayaletinin çýkmasýndan on yýl kadar önce bir ýslýk sesi duymaya baþlamýþtýr. Bu sesi takip için evden çýkýp gitmiþtir. Davut ve amcasý onu aramýþ mezarlýkta bulmuþtur. Bu birkaç kez tekrarlandýðýndan Eflatun’u 7 yýl boyunca odaya kilitlemiþlerdir. Odanýn kapýsý bir gün açýk unutulmuþ fakat Eflatun tepki gösterip çýkmamýþtýr. Bunun üzerine kapýyý kilitlemeye gerek duymazlar. Eflatun ýslýk sesini duymaya devam etmektedir üstelik bunun yaný sýra bir ses ona “GEL” diye seslenmektedir. Eflatun evden çýkýp bu sesin peþinden gider. Sonunda Mevlevi Þeyhi Ýbrahim Efendi’nin bulunduðu yere kadar varýr. Þeyh onu geri çevirmez ve Eflatun’u yanýna alýr. Eflatun çilesini doldurduðunda ney çalmayý öðrenecektir. Þeyh o gün geldiðinde Eflatun’u yanýna çaðýrýr ve ona neye üflemesini söyler. Eflatun üflemeye baþladýðýnda Þeyh þaþkýnlýk içerisinde kalýr. Eflatun her sesi çýkarabilmektedir. Þeyh ona yýllardýr duyduðu ýslýðý çalmasýný söyler ve Eflatun bu sesi çaldýðýnda Þeyh büyülenir. Bu ney sesinden sonra Eflatun duymaz ve konuþmaz olmuþtur. Þeyh boynundaki- Mevleviliðin en üst derecesine eriþmiþliði bildiren- madalyonunu Eflatun’un boynuna takar. Bunu görenler çok þaþýrýr. Davut Asým’dan bir türlü kurtulmaz ve Eflatun’un Þeyhine akýl danýþmaya karar verir. Þeyh ona bunun aþk deðil, nefret bildiren bir beste olduðunu ve Asým’ýn böyle bir þey yazmayacaðýný söyler. Bunu baþka birinin deðiþtirmiþ olabileceðini ve bunun düzelmesiyle Asým’ýn ruhunun huzura eriþeceðini söyler. Davut’un baþýnda bir de caný gibi sevdiði ikiz kardeþi Eflatun’un ölüm tehdidi altýnda olmasý derdi vardýr. Bütün bunlar Konstantiniye’de hattat ve þair olan ayrýca müzikle yakýndan ilgilenen III. Ahmet’in tahta geçmesinden sonraki yýllarda yaþanýr. Þeyh Davut’a Eflatun’u korumasý gereken bir mektup yazar, Þeyh de öldürülmüþtür. Eflatun Cüce Efendi tarafýndan öldürülmek üzere kaçýrýlýr. Davut onlarý bulur fakat Cüce Efendi Eflatun’u vurmuþtur. Davut da Cüce’yi öldürür ardýndan Davut arkasýnda birini hisseder ve bunun Batýn Efendi olmasýný, hayat nefesini Eflatun’a üfleyeceðini düþünür. Omzunda bir el hisseder. Eflatun sapasaðlam karþýsýndadýr hayat nefesi ona üflenmiþtir. Davut bestedeki aksaklýðý bulmuþ Neva’nýn evinin önünde çalmaya baþladýðý anda da mavi bir ýþýk yayýlmýþ ardýndan Asým’ýn ruhu huzura kavuþarak göðe yükselmiþtir. Eflatun da Þeyh’in yerinde kahve dövmeye devam etmiþ dedeliðe yükselmemiþtir.” Suskunlar’a baktýðýmýzda birkaç farklý boyutu bir arada görebiliriz: Mistisizm, Mevlevilik ve neyzenlik, musiki, aþk ve ihanet. Yazar bu temlerin hepsini iç içe koymayý ustalýkla baþarmýþtýr. Bu öðeleri yan öðelerle birleþtirerek olayý bize yansýtmýþtýr. Olay yan ve pek önemli olmayan karakterlerin hikâyelerinin anlatýlmasýyla baþlýyor. Yazar ayrýca romanda kýssalarla olayý renklendiriyor ve bizi bilgilendiriyor. Romanda mistisizm de bolca yer alýyor. Bunu hem Asým’ýn hayaletinin olduðu sayfalarda hem de Eflatun’un sayfalarýnda görüyoruz. Eflatun’un sürekli duyduðu ýslýk sesi ve gel çaðrýlarý buna örnektir. Eflatun’u bir ses sürekli çaðýrmaktadýr. Bu belki kendi iç sesidir. Bunu Ahmet kutsi TECER’in Nerdesin þiirinde de görüyoruz aslýnda: “Geceleyin bir ses böler uykumu Nerdesin?” Ayný iç sesi Eflatun’da da görüyoruz. Ve bu sesi, sesin sonundaki huzuru Mevlevilikte yakalýyor. Eflatun bize bilgeliði, Davut ise musikiyi, yaþamý simgeliyor. Onlarýn yaþantýlarýyla da olay örgüsü oluþuyor. Olay 3.tekil kiþili anlatýmla aktarýlmýþtýr. Tanrý-bilici bir bakýþ açýsý söz konusudur. Anlatýcý her þeyi önceden bilmekte ve bunu yer yer bize yansýtmaktadýr. Bu yansýmalarla yazar ilerdeki bölümlere dikkatimizi çekmektedir. Ayrýca romanda Ýstanbul’dan manzaralarla da karþýlaþmaktayýz. Hem Ýstanbul hem de baþka anlatýmlar için tasvirlere rastlamaktayýz. Bu tasvirler yer yer gereksiz uzun bir þekilde aktarýlmýþ ve okuyucunun sýkýlmasýna sebep olmuþtur. Yazarýn diline baktýðýmýzda argo kelimelerden felsefi terimlere kadar uzanan geniþ bir kelime yelpazesi görmekteyiz. Yalnýz bu yelpazenin içinde Türkçe kelimelerin yaný sýra Arapça, Farsça kelimelere de rastlamaktayýz. Bu da anlamý güçlendirmektedir. Ayrýca bu kelimeler uzun tasvirlerle, bunlarda uzun cümlelerle birleþtiðinde anlamýn daha da güçleþmekte olduðu ve okuyucunun romandan koptuðu görülmektedir. “…bu sazdan üflenen naðmeler, sýrrýn ufulevi vüsafasý olan ehl-i vukuf füsünkarlarýnýn bezediði o vasi füseyfisada raks ve vüsüb eden vüsema gibi birer üfkuhe idiler. Ama füsüs ki, üflendikçe gönüllerdeki menhus ufünetin üfül olduðu, bu füyüz dolu, tabii bir vüs ve vüs’at taþýyan nefesler, hangi Yusuf-ý kalbinden nasýl hasýl olur diye sanki fusül-ý Erbaa teesüf ediyordu.” Bu tasvirleri ve aðdalý kelimeleri belki romanýn bir kusuru olarak görebiliriz lakin her yiðidin bir yoðurt yiyiþi vardýr sözünü elimize alarak bizim kusur olarak gördüðümüz bu yazýmlarýn yazarýn üslubunun bir parçasý olduðunu söyleyebiliriz. Üstelik yazar romanda Mevlevi Þeyhinin aðzýndan “Kusur benim imzandýr.” diyerek romanda kendisinin de kusurlarýnýn olabileceðinin ve bunu mazur görmemiz gerektiðinin sinyalini veriyor. Romanda ayrýca ironilere de rastlamaktayýz. Kalýn Musa bize gönlü zengin biri olarak tanýtýlýrken biz onun cimriliðini yazýlanlardan anlýyoruz. Hatta onun bu cimriliðine zaman zaman gülüyoruz. Görüldüðü gibi Suskunlar, betimlemeleri, ironileri, kýssalarý ve daha bir sürü öðeyi içine alan ve aslýnda avaz avaz baðýran bir romandýr. Yazým tarzý, içerdiði topluluklar, eski kelimeler, kýssalara yer verilmesi doðrultusunda bakýldýðýnda Ýskender Pala Hocamýzýn Babil’de ölüm Ýstanbul’da aþk romanýna, Orhan PAMUK’un Benim Adým Kýrmýzý romanýna yaklaþtýðýný söyleyebiliriz. Yalnýz hepsinin aðzýmýzda býraktýðý lezzet ayrý ayrýdýr.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © aslýnur büyüközelci, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |