"Her yeni gün, içindeki yaratıcı ışığı fark edip hayata anlam katmak için bir davettir."

Sünnetimiz Var; Buyurun!.

Ama Tansu Çiller' i hatırlayınca, gülüyorum:))Onun da saçlarını keserler diye teselli buluyorum kendime ve parti başkanı olmadığıma seviniyorum.

yazı resim

Sünnet düğünleri bir başka önem taşır Türkiye’de. Diğer İslam ülkelerinde nasıl yapılır bu düğün bilemem.Ama, benim ülkemin sünnet düğünlerine diyecek yoktur doğrusu!..Aylar önceden başlar hazırlıklar. Pencereler, kapılar boyanır, duvarlar badanalanır, halılar perdeler yenilenir; yatak, yorgan, yastıklar elden geçirilir. Kabartılacaklar kabartılır, havalandırılacaklar havalandırılır. Yatak örtüsü, pike takımı alınır. İşlemeli, dantelli çarşaflar hazırlanır birkaç tane. Pirinç alınıp, ayıklanır; tereyağları doldurulur buz dolaplarına...Et alınacak kasap bile ayarlanır daha o zamandan. Sünnet olacak çocuğun giyeceği pelerini, üzerinde ‘maşallah’ yazan silindir takkesi, ucu püsküllü asası, sünnet gömleği, ayakkabısı, terliği, iç çamaşırları ,çorabı alınıp asılır herkesin görebileceği bir yere. Bütün bu hazırlıkları izleyen çocuk korkmaya başlar; neredeyse vazgeçecek!..Haksız da sayılmaz hani!

Neyse!
Gün gelip karar verilir sünnet tarihine.Davetiyeler bastırılıp dağıtılır. Sünnetçiden randevu alınır. Çocukta bir korku ki, sorma gitsin!..”ANNE!...” diye mırıldanır aklına kesilme korkusu düştükçe..Oysa “BABA” olması için küçük bir operasyon geçirecektir sadece. İnsanların neden bu olaya bu kadar önem verdiklerine, telaşa kapıldıklarına akıl erdiremez bir türlü..Aklı çekeceği acıda, yatacağı süslü yataktadır. Çocuk böyle düşüne dursun; pelerinini giymiş, üzerinde ‘maşallah’ yazan silindir takkesini başına takmış, asası eline verilmiş halde bulur kendini, bir atın üzerinde. Gün gelmiştir; kaç gün önceden süslenen balonlu, fırıldaklı, kordelalı, kağıt fenerli, cibinlikli yatakta yatacaktır nihayet. Acısı her gün biraz daha dinerek, yarası biraz daha iyileşerek...Ve ‘BABA’ olmanın hayaline dalarak...BABA olur mu, olmaz mı bunu zaman gösterecektir artık (!)

Hepimizin bildiği bu olayı yazmak da nerden geldi aklıma dersiniz: Anlatayım!..

Ekim ayının on dokuzu, yıl 2002. Günlerden cumartesi;İstanbul’un Şirinevler semtinden kalkan Mahmut Bey minibüsüne bindim; yol alıyorum. Ama ne yol ya!..Sünnet odası mübarekJRenk renk parti bayrakları, amblemler, parti başkan ve milletvekili adayı fotoğrafları, dangır dangır çalınan tanıtım müzikleri vs...Canım sıkılıyor birden.’Bunlara gerek var mıydı’ diyorum içimden. Aslında içimden söylediğimi sanıyorum. Çünkü sesli konuşmuşum ki; yanımda oturan bir bey “Ne diyorsunuz hanımefendi?” diye soru yöneltince anlıyorum bunu. Çağa ayak uyduramayan bir toplum olduğumuzu, propagandanın iletişim aracı olan televizyonlardan yapılması gerektiğini, bu tür seçim kampanyalarının ekonomiyi baltaladığını söylüyorum O’ na. Haksız mıyım yani?Bana destek veriyor, hiç tanımadığım o aydın kişi; teşekkür edip iniyorum durağımda.

Kardeşimin evine doğru yürürken sünnet olacakları geçiriyorum aklımdan. Bülent Ecevit, İsmail Cem, Tayyip Erdoğan, Sadettin Tantan, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Deniz Baykal, Recai Kutan ilk aklıma gelenler...Ya da isimlerini hiç unutmadıklarım, kimbilir! Ama Tansu Çiller'i hatırlayınca; gülüyorum:))Onun da saçlarını keserler deyip teselli buluyorum kendime ve seviniyorum parti başkanı falan olmadığım için...Ne olurdu halim! Kel kalırdım, kell!..

Şimdi anladınız sanırım neden herkesin bildiği sünnet olayını yazmaya çalıştığımı. Öyle ise buyurun dostlar 3 Kasım'da yapılacak Sünnet düğünümüze!..Kimler daha çok ağlayacak bakalım, görelim...Size etli plav da ikram edeceğim, söz! İçinde karabiber de olacak kesilmiş saçlardan yapılan. Nasıl şeyse!Hediye falan istemem!..İyi düşünülerek verilmiş bir oyunuz olsun yeter.Atatürk Türkiye'sine yaraşır şekilde, Atatürk Türkiye'si vatandaşı olarak!..Yoksa acılarım dinmez, yaralarım iyileşmez hiç bir zaman...

Kolaylı gelsin ve hayırlı olsun!...

Yorumlar

Başa Dön