çocukluğumdan dem vurdu ağustosböceği,
okul şarkıları söyledim sesinde;
'zeynebim, trenim, kızılırmak' ezgisinde
gidip sınıfıma girdim.
şu tahta tabure benim!
şu örtüsüz masa da...
dört kişiydik, dört yanında:
ikimiz kızdık, ikimiz oğlan,
her sabah zil çalınca
üst üste koyardık minik ellerimizi,
yüreğimiz çarpardı kocaman...
boynumda yarısı asılı bir silgi,
usulca ona gitti ellerim...
yokluğun ama paylaşmanın tadında
yarısı kardeşimin.
şimdi nerdesin?
kalınca bir defter açtım önüme;
yazılar, sayılar, çizgilerle dolu...
tek sırası atlanmamış...
lakin,
sevda denen şeyi yazmıyordu
hepsini sildim...
önlüğüm geldi aklıma
yakası ay,
yamaları yıldız,
etekleri uçurtma...
gece gibi sırtıma giydim!...
sonra,
karatahtaya ilişti gözlerim...
o zaman,
daha beyaz yazan tebeşirle
şunu yazıyordu öğretmenim:
"ÇOCUKLAR BİRBİRİNİZİ SEVİN!.."
bense,
ne zaman geçsem tahta başına
'uzaklık' denen problemi çözemedim...
sus ağustosböceği!
neler anlattın da bana,
neden dinlemedin?..