nasıl bir çağrıysa bu!
ruhlar üşüşür başına, ertelenir ölüm...
ve kapanıverir farklar...
kurt ile kuş
bebek ile ölü yan yana...
“gel ve sev beni” der bütün sesler
solucan kulaksız kalmış boşuna...
bilirim
ormanı uğuldatan rüzgardır aşk.
karıp katar gönlümü gönlünün boşluğuna...
akar gider dereler boyu içimizde yanan su
tek dokunuşta patlayan volkanın
doruğunda açılan kuytusuna...
bir guguk kuşudur artık
aramızda öten tüysüz varyant
yatar en onulmaz zamanda uykusuna...
susar gece, ateş ve ten
bir ay kalır gökyüzünde uyanık, çirkef...
ışıklarını satar denizlerin tortusuna...
onun yerine koysam kendimi ve bağırsam
“ben kimim?”
çaresizliğim yazılır zamanın tuğrasına...
ey ardından koştuğum serseri duygu
seni aşk sandığımdan beri
buzlar düşer avuçlarıma...