Doğan Cüceloğlu’nun Veda Sohbeti: "Var mısın?" Üzerine Bir Değerlendirme
Her yazarın bir veda eseri vardır; bazen bilinçli bir son nokta, bazen ise kaderin beklenmedik bir cilvesi. Türk psikoloji ve düşünce hayatının duayeni Doğan Cüceloğlu’nun, Deniz Bayramoğlu ile yaptığı nehir söyleşiden doğan "Var mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler" adlı kitabı, ne yazık ki ikinci kategoriye giriyor. Ocak 2021'de yayımlanmasından kısa bir süre sonra Cüceloğlu’nun aramızdan ayrılması, bu kitabı basit bir kişisel gelişim rehberi olmaktan çıkarıp, bir bilgenin son nefesine dek biriktirdiği bilgeliği aktardığı dokunaklı bir vasiyete dönüştürüyor. Eser, bu yönüyle, sadece ne anlattığıyla değil, ardında bıraktığı o derin ve sessiz boşlukla da okunmalı.
Cüceloğlu, seksen yılı aşan ömrünün birikimini, kariyeri boyunca "İnsan İnsana" ve "Savaşçı" gibi eserlerinde ilmek ilmek işlediği temaları bu son halkada bir araya getiriyor. Ancak bu kez karşımızda didaktik bir metin değil, bir dost meclisinde, sıcak bir çay eşliğinde yapılan samimi bir hasbihâl var. Deniz Bayramoğlu, okurun aklındaki soruları ustalıkla soran bir köprü vazifesi görerek Cüceloğlu’nun o engin bilgelik denizinden en berrak damlaları çekip almasını sağlıyor. Kitabın yapısı da bu diyalog üzerine kurulu: Hayatın anlamı nedir? Umutsuzluk nasıl aşılır? İçimizdeki "öz"ü nasıl buluruz? Ve belki de en önemlisi: Bireyselliğin kutsandığı bir çağda "biz" olmayı nasıl başarırız?
Cüceloğlu’nun düşünce sisteminin merkezinde iki temel kavram yatıyor ve bu kitapta bu kavramlar en yalın haliyle karşımıza çıkıyor: "denetim odaklı korku kültürü" ve "gelişim odaklı değerler kültürü." Ona göre toplumumuz, "el alem ne der?" sorusuyla şekillenen, bireyi bir "kültür robotu"na dönüştüren bir korku ikliminde sıkışıp kalmıştır. Bu kültürde başarı notlarla, mevkiyle ve maddi kazançla ölçülürken, insanın "can"ı, yani özü ıskalanır. Cüceloğlu’nun önerdiği panzehir ise, bireyin kendi potansiyelini keşfetmesine olanak tanıyan, içten bir "merhaba" ile başlayan ve "gözlemleyen bilinç" ile derinleşen bir değerler kültürüdür. Kitap boyunca bu iki kültür arasındaki gerilim, gündelik hayattan çarpıcı örneklerle ve Cüceloğlu’nun kendi hayatından dokunaklı anılarla somutlaştırılıyor.
"Var mısın?", okurunu bir olay örgüsünün içine çekmek yerine, kendi iç dünyasında bir keşif yolculuğuna davet ediyor. Cüceloğlu, karmaşık psikolojik teorileri bir kenara bırakıp, Anadolu irfanıyla harmanladığı sade ve güçlü bir dil kullanıyor. Bir avokado çekirdeğinde gizli olan ağaç potansiyelinden bahsederken insanın gelişim yolculuğunu, uçakta tanık olduğu bir nezaket eyleminden yola çıkarak "kul hakkı"nın evrensel doğasını anlatıyor. Bu metaforik anlatım, onun en büyük gücü. Soyut kavramları, her okurun zihninde ve kalbinde yer edecek canlı tablolara dönüştürüyor. Belki de kitabın en sarsıcı tespiti şu cümlede gizli: "Bunlar kötü insanlar değiller ama her türlü kötülüğü de yapabilirler." Cüceloğlu, bu tespitle, korku kültürünün yetiştirdiği, içindeki çocuk utanca boğulmuş "yetişkin çocuklar"ın toplumsal panoramasını çiziyor.
Elbette, Cüceloğlu’nun uzun süreli okurları için kitaptaki bazı temalar tanıdık gelecektir. Ancak bu bir tekrar değil, bir damıtma sürecidir. "Var mısın?", yazarın tüm kariyeri boyunca anlattıklarının en özlü, en rafine ve en acil halidir. Bu, onu hem Cüceloğlu külliyatına mükemmel bir başlangıç noktası hem de onun düşünce mirasını anmak için eşsiz bir son durak yapıyor.
Nihayetinde "Var mısın?", başlığındaki soruyu okura yöneltmeden önce, Doğan Cüceloğlu’nun seksen küsur yıllık yaşamıyla bu soruya verdiği güçlü bir "evet" yanıtıdır. Bu sadece bir kitap değil; bir mentorun son dersi, bir babanın evlatlarına son öğüdü ve bu toprakların yetiştirdiği en bilge ruhlardan birinin, ardında bıraktığı en kıymetli mirastır. Cüceloğlu, bu eserle bize sadece güçlü bir yaşamın ipuçlarını vermekle kalmıyor, aynı zamanda anlamlı bir vedanın nasıl olması gerektiğini de gösteriyor: son ana kadar paylaşarak, anlatarak ve "biz" olmanın o sıcak umudunu yeşerterek.