..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlý sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Tarihsel Olaylar > Salih Zeki Çavdaroðlu




5 Aralýk 2009
Türkiye" de "Müzik Inkýlâbý" Nýn Gerçekleþmemesini, "" Bunu Karþý Devrimciler Engelledi "" Tezi Bir Çaresizliðin Ýtirafýdýr  
Salih Zeki Çavdaroðlu
Cumhuriyetin ilk yýllarýnda baþlayan " musýkî inkýlâbý" nýn gerçekleþmemesini, " karþý devrim" olarak yorumlanmasýna karþý, aslýnda böyle bir deðiþimin sosyolojik ve toplum psikolojisi açýsýndan mümkün olmadýðý hakkýmnda...


:CJEF:

Cumhuriyetin kuruluþu ile birlikte Türk toplumunun sosyal, siyasi,din,kültür v.d. alanlarýnda devrim niteliðinde radikal deðiþiklikler yapýldýðý hepimizin mâlumudur.

Özellikle kültür alanýnda , yönetimce öngörülen yeniden yapýlanma hareketleri, 1923-1950 arasýnda tam 27 sene tavizsiz bir þekilde uygulandý. Türk halkýnýn kýyafeti, dili, yazýsý,ibadetleri ve müziði “batý” odaklý bir anlayýþ içerisinde, hem nitelik, hem de nicelik yönünden önemli bir þekilde deðiþime uðradý.

Bu deðiþimlerden bir çoðu halk tarafýndan itirazsýz bir þekilde benimsendi. Benimsenmeyenler ise, devlet gücü ile yapay bir þekilde kabule zorlanýldý.

1945 yýlýnda dünyanýn konjonktürel durumu sebebiyle, dönemin Millî Þefi , kerhen çoðulcu demokratik düzeni kabul eder. 1946 yýlýnda bu amaçla yapýlan seçimlerde, tek parti rejimi bir takým sandýk oyunlarý ile iktidarýný korursa da, 1950 senesinde yapýlan seçimlerde takke düþer, kel görünür ve “ Yeter Söz Milletindir” sloganýyla seçime giren Demokrat Parti’ ye, demokratik bir “ Ak devrim” yoluyla iktidar yolu açýlýr.

O zamana kadar, polis ve jandarma gücüyle kabullenilmeyen devrimlere karþý önlenen halk tepkisi, yeni iktidarýn zaten seçimi kazanmasýnda en önemli faktör olduðundan, yeni iktidar tabandan gelen isteklere uyarak, bu yanlýþlardan dönmeye baþlar. Zaten halk, önceki rejimin önerdiði herþeyden memnun olsaydý, oyunu DP yerine CHP’ ye verir ve bu yolu açmazdý.

1950 senesine gelindiðinde millet yeni kýyafet,eðitim, yazý, medeni hukuk v.b. bir sürü devrimi benimsemiþ ve buna iliþkin bir problem kalmamýþtýr. Bu yüzden toplumun bunlara iliþkin bir geriye dönüþ talebi olmaz.

Ancak iki konu vardýr ki toplumun ezici çoðunluðu bunlarý asla benimsememiþ ve direnmeye devam etmektedir. Bunlardan birisi din, diðeri musýkidir.

Çünkü gerek din ve gerekse müzik “ þapka” deðildir ki, onu çýkar bunu giy diyen bir otoritenin buyruðu yerine getirilsin. Her ikisi de asýrlarýn birikimi ile, onu uygulayan insanlarýn adeta genetik kodlarýna kazýnmýþ bir birikimdir. Bunlarýn deðiþmesi için, öncelikle onlara önerilen müziðin hayat bulduðu coðrafyanýn din, kültür ve diðer sosyal birikimlerini zerketmek gibi imkânsýz bir deðiþime gerek olduðu, önerenlerce hiç akýl edilemiyormuydu ?

Dinde hedeflenen amaç, bin yýldýr dini ritüellerini Ýslâm’ ýn aslî diliyle gerçekleþtiren bir millete, “Türkçe Kur’an”, ”Türkçe Ezan” ve “Türkçe Namaz” adý altýndaki deðiþim projeleriydi. Tam 17 senedir ezan, “ Allahü ekber” yerine “ Tanrý Uludur” sözleriyle okunuyordu. Bu durumdan her ne kadar bir kesim oldukça memnun ise de, bunu bir türlü kabullenmeyen mütedeyyin kesim ise durumdan oldukçe tedirgindir ve rahatsýzlýk duymaktadýr.

Yeni hükümet, tabandan gelen tepkileri deðerlendirir. DP’ nin ilk önemli icraatý da Ezan’ ýn yeniden asli þekline döndürmesi oldu. Ne kadar ilginçtir ki, TBMM’ nde buna iliþkin kanun deðiþikliði yapýlýrken, CHP’ li milletvekillerinin de hepsi olumlu oy kullandý ve bir yanlýþtan bu þekilde dönüldü. Bu deðiþikliðe dindar kesimden bir tek itiraz gelmedi. Ancak lâik kesim, bunu bir karþý devrim olarak yorumladý, hala da ayný söyleme devam ediyorlar. Tek partili dönem taraftarlarýnca karþý devrimciliðin lideri olarak tanýmlanan ve bir anlamda bunun diyetini daraðacýnda ödeyen rahmetli Menderes ise, halâ ayný kesimce þiddetle eleþtiriliyor. Bu bir karþý devrim ise, karþý devrimciler, bu gün lâikçilerce “göbeðini kaþýyanlar” olarak aþaðýlanan, milletin muhafazakâr ve dindar kesimin dedeleri ve nineleridir.

Esas konumuz olan müziðe geldiðimizde; ilk bakýþta, ona devletce din’ de yapýlmasý istenilen devrimlerden daha farklý bir metod uygulandýðýný görüyoruz. Yani dinde sadece ibadet dili olarak, Arapça yerine Türkçe’ nin getirilmesi istenirken, musýkide ise mevcut geleneksel müziðin tamamen yok edilerek, yerine yepyeni, yani sýfýrdan yeni bir müzik anlayýþý amaçlanýyordu.

Kültür deðiþimin hareketlerinde Devlet’ in ideologu Ziya Gökalp idi. Kendisi ne bir müzik teorisyeni ya da icracýsý olmadýðý halde, müzikte oldukça iddialý tezler öne sürüyordu. Bu tezler, tabii ki hiçbir ilmî arka plâný olmayan, siyasi ve ideolojik radikal tesbitlerdi. Tezlerinin ana eksenini ise;

“…ülkemizde yan yana yaþayan iki musiki olduðunu, birisinin Türk halký tarafýndan kendiliðinden oluþturulmuþ Türk Musýkîsi,diðerinin Farabî tarafýndan Bizans’tan ithal edilen Osmanlý Musýkîsi olduðunu, Halk Müziði’ nin kültürümüzün, Osmanlý Musýkîsi’ nin ise Medeniyetimizin musýkisi olduðu, “Osmanlý Musýkîsi’ nin belli kurallardan meydana gelmiþ bir bilim olduðunu, Türk Musýkîsi’ nin ise naif, belli usul ve kurallarý olmayan, bilim kalýplarý dýþýnda içten melodilerden ibaret olduðu” þeklinde demagojik bir argümana dayandýrýyordu.

Bu görüþten yola çýkýlarak, geleneksel Türk musýkisinin önce okullardaki öðretiminin, sonra uzun süre radyolardan yayýnýnýn yasaklanmasý bu gün konuya ilgi duyan herkesin mâlumudur.

Teþbihte hata olmaz deyip, bunu örnekle açýklarsak: 600 yýldan bu yana kabullendiðimiz musýkiyi bir gül bahçesi kabul edelim. Bu bahçenin içerisinde her tür ve renkten çeþitli güller vardýr. Batýlýlaþma hevesi uðruna, güllerin çaðdaþ bir çiçek olmadýðý, bundan sonra gül yetiþtirilmeyeceðinin yanýnda, mevcut güllerin de koklanmalarý da artýk yasaklanýyordu. Gül fidanlarýnýn sökülüp, yerine uygar ve çaðdaþ Avrupa’ nýn “ krizantem” fidanlarýnýn dikilip, yetiþtiðinde, bunlarýn koklanacaðý uygun görülüyordu ki, bu gerçekten insan yaradýlýþý ile baðdaþmayacak ve kabullenilmez bir durum idi. Nitekim güller söküldü, yerine krizantemler ekildi. Ancak her nedense istenen çiçek bir türlü oluþmuyordu. Bu kez o fidanlara eski güllerden kalan aþýlar yapýlsa da, ortaya krizantem deðil, renksiz, kokusuz acayip bir bitki çýkar. Bu arada çiçek bahçesinin boþ kalan yerlerinde ayrýk otlarý ve kaktüsler belirmeye baþlar.

Arabesk ve aranjman gibi adlar verilen bu yabani çiçekler, halk tarafýndan koklanmaya baþladýðýnda ise en büyük tepki de Türk krizantem yetiþtiricilerinden gelir. Buna sebep kendileri deðilmiþ gibi, önce halký , sonra onlarýn seçtiði siyasetçileri, cehalet ve hatta hýyanet ile suçlarlar. Gele gele müþterisiz meta olan müziklerine olmayan raðbeti de “ karþý devrimcilik” le suçlayarak , bir türlü meydana getiremedikleri “ulusal musýki” ye , hayali bir bahane kýlýfý giydirirler.

Bununla da kalýnmaz geleneksel musýkimiz bir günah keçisi olur. Kendilerini “ sanatçý” olarak tanýmlayan,ancak sanatýn gerektirdiði incelik ve saygýdan yoksun bazý adamlarýn , musýkimize ve musýkiþinaslara yapmadýklarý aþaðýlama ve hakaret kalmaz.

Hatta bunlarýn içinde öyleleri vardýr ki; musýki inkýlabý hareketii baþlayana kadar, geleneksel çerçevede faaliyette bulunan bazý bestekârlar bile bu hakaret korosunun içinde yer alýrlar. Yani, tâbir caizse, ”kimin eþeðine binerlerse onun türküsünü söyleyen” eyyamcý zevât, o zamana kadar ekmek yedikleri sanata inanýlmaz zehirler kusarlar. Örnek mi, iþte bazýlarý:

Mildan Niyazi Ayomak (1888-1947) ki, Türk Musýkîsi repertuvarýnda 50’ ye yakýn bestesi bulunan bir bestekâr olmasýna raðmen, devirin gereðine göre bildiði ve inandýðý deðerlerden bir anda çark etmiþ, Türk musýkisine “Alaturka “ denmesini bile kabul etmez, onu “ alatekke” veya “alasaltanat” musiki olarak adlandýrýr. Geleneksel Musýkînin makam isimlerini deðiþtirme giriþimlerinde bulunacak kadar pervasýzlaþýr. Hatta geleneksel musýkiyi kasdederek, ” Bu musýkiyi midesi bulanmadan dinleyen varmý? ” diyecek kadar da hýnç ve hýþým doludur.

Bestekâr Kemal Emin Bara, Türk musýkisine aðýr hakaretler, hatta bununla yetinmeyerek küfredecek kadar husumet içindedir.

Yýllarca Dârü’l Elhân (Konservatuvar) Müdürlüðünü yapan bir bestekâr olan Musa Süreyya Bey, Türk Müziðine en galiz ve aðýr hakaretlerini savuruyordu.

Musa Süreyya Beyin, müzik öðretmeni olan eþi Refet Süreyya Haným kendini o kadar kaybediyordu ki:

‘Türk müziði mutfak paçavrasýdýr. Bunu baþýna saranlara býrakýnýz helâl olsun. Baþý aðrýmadan Türk musýkîsi dinleyenlerin kafasý bal kabaðýndan yapýlmýþtýr.” gibi þuursuz cümleler ile adeta histeri nöbetleri geçiriyordu.

Dönemin Güzel Sanatlar Kurul üyesi tarihçi Ýsmail Hakký Baltacýoðlu, yazdýðý bir makalede:
”…Alaturka musiki irtica musýkîsidir, ona müdahale etmek lâzýmdý…”
sözleri ile yýllarca sürecek anlamsýz bir slogan icad ediyordu.

Yazar Aka Gündüz’ ün bile Türk Musýkîsi konusunda elbette söyleyecekleri , daha doðrusu kusacaðý nefretler vardýr. O da :

“Hele incesaz kýsmý büsbütün yürekler acýsý, evlere þenlik bir þeydir. Zurnanýn en çatlaðýndan, darbukanýn en patlaðýna kadar; sesin en ciyaklýsýndan, gazelin en öksürüklüsüne, týksýrýklýsýna kadar ne ararsan var…”

Tiyatrocu Güllü Agop’un oðlu, Necip Yakup Aþkýn isimli Batý müziði kemancýsý ise, kendi seviyesini iyiden iyiye ortaya koyan þu sözleri sarfedebiliyordu:

“..Alaturka musýki iptilasý ile afyonkeþ olmak arasýnda pek fark yoktur..”

Bu zihniyetin günümüzdeki temsilcileri de maalesef tek sesli ve çok sesli müziklerin teorik ve pratik yapýlarýný irdeleyip, yorumlayacaklarý yerde , yine selefleri gibi çok sesli müziðe övgüler, tek sesli müziðe ise sövgüler düzmeye devam etmektedirler. Öylesine pervasýz bir saldýrýdýr ki bu, bu kesimin içinde býrakýn müzikolog yada müzisyen olmayý, bir dinleyici niteliði bile þüpheli olan kimseler, geleneksel musiki’ nin tek sesli olduðundan,” antidemokratik”, çok sesli müziðin ise “demokratik “olmasýndan dem vurmaktadýrlar.

Buna örnek olarak, bir týp profesörü olan,Türkân Saylan, hem bir müzikolog, hem de bir psikolog edasýyla :

“…Türk Sanat müziði yerine,Batý müziði dinleyin, Çünkü çok sesli Batý müziðinde farklý sesler uzlaþýyormuþ.(Yani rivayet ediliyor demek istiyor.S.Z.Ç.) Tek sesli Türk müziði buna müsait deðilmiþ (Yine rivayet ediyor.S.Z.Ç).Ve Saylan’ dan her derde deva yeþil reçete:’Batý müziði dinleyen demokrasi anlayýþýna sahip olur.”

sözleri, bilgi sahibi olmadýðý bir konudaki, fikir zenginliðinin parlak bir örneðidir.

1971’ de Kültür Bakanlýðý’ nýn CSO Konser Salonu’ nda bir ITRÝ konseri düzenlemesi, bu çevreleri ayaða kaldýrýr. Kemancý Suna Kan bu direniþin bayraktarýdýr. “Tek ses” diye sözüm ona aþaðýladýðý Türk Musýkisi’ ne, fütursuzca saldýrýlarda bulunur. 1923’lerden beri Osmanlýlýk’la ilgimiz kalmadýðýndan, dem vurarak, bunun hem Atatürk’ün devrimlerini zedeleyeceðinden, hem de Kemalist Türkiye içi kötü kötü bir propaganda olacaðýndan söz ederek aba altýndan sopa gösterir.

Özürü kabahatinden büyük bir þekilde de ,kendisinin bu salonda Beethoven’in,Brahms’in,Bartok’un,Erkin’in,Rey’in,Saygun’un eserlerini icra ettiðinden, Itrî isminin bu salonda yeri olamayacaðýna, yavuz hýrsýz ev sahibini bastýrýrcasýna karar verir. Ne acýdýr ki, Türkiye o yýlllarda askeri bir ara dönem yaþamaktadýr, Ýsmet Ýnönü’ nün de bu doðrultuda Baþbakan Nihat Erim’ e baskýsý sonucunda, Itri konserinin CSO yerine, Devlet Tiyatrolarý salonunda yapýlmasýna karar verilir ve bir hafta sonra Kültür Bakaný Talat Halman görevinde alýnýr.

Kazanç kapýsý çok sesli müzik olan Suna Kan ve bu müziðin diðer mensuplarý saðlam argümanlarý bulunmadýðýndan, uðraþtýklarý yabancý ve azýnlýk müziðini savunmak için “Atatürkçülük”ten baþka sýðýnacaklarý yer yoktur.Onun için herhangi bir konuda,milletin benimsemediði ve elinin tersi ile ittiði her þeyde ýsrarla direnirler.”Atatürk böyle istemiþti”. Aksini iddia etmek nazarlarýnda Atatürk düþmanlýðý ve devrim aleyhtarlýðýdýr. Atatürk’ün ömrünün son yýllarýnda dilde ve müzikte yapmak istediði devrimlerde yanlýþ yaptýðýný itiraf etmesi bile, bu kiþileri hiç ilgilendirmemektedir.

Sene 1984’tür; Ýzmir’ de 9 Eylül Üniversitesi’ninde “Ulusal Müzik Bilimleri Sempozyumu”nda A. Adnan Saygun bir konuþma yapmaktadýr. Bir sürü subjektif görüþ belirttikten sonra, iþin püf noktasýna gelir ve ayný terane ile þunlarý söyler:

“Okullarda Türk Musýkisi derslerinin okutulma aþamasýna gelinmiþtir.Bu da irticanýn sarýksýz olarak geri dönmesi anlamýna gelir.”

Uzun yýllar CSO Þefliði görevinde bulunan Hikmet Þimþek, öz musýkimize o kadar iflah olmaz bir kin içindedir ki; Cumhuriyet’in 73. kutlamalarý vesilesiyle Kültür Bakanlýðý Klâsik Türk Musýkisi Korosu’nun konser programýna yönelik insafsýzca suçlamalarda bulunur ve þöyle der :

“…Cumhuriyet konseri adý altýnda 3.Selim’den,Dede Efendi’den,Þehnaz Makamý’nda eserler çalýnmasý,sanat ve cumhuriyet açýsýndan,skandaldýr! Ýþte müzikte irtica budur!”

Sene 2001 olmuþtur. Hürriyet Gazetesi’nde “Çaðdaþ Türk Müziði”olarak payelendirilen sanatýn temsicilerinden Nevit Kodallý ‘nýn, Yener Süsoy’la yaptýðý söyleþi Hürriyet Gazetesi’nin 3 Eylül tarihli nüshasýnda yayýmlanýr.Kodallý bu söyleþide haddini oldukça aþar ve Türk insanýný tercihlerine büyük bir öfke ile veryansýn eder ve der ki:

“Klâsik Türk Müziði diyerek, Enderun Müziði’ne sýnýf atlatmaya,hava vermeye çalýþýyorlar. Klâsik adý altýnda çalýp söyledikleri,Çakýl’ýn, Kristal’in meyhane edebiyatý…”

Zât-ý muhterem boþ konuþmaktadýr. Mecburen sýðýnacaðý yer yine Atatürk’ ün isminden baþka bir þey olmayacaktýr. Millet kendilerine kulak vermeyince mazeret hazýrdýr. Her zaman olduðu gibi, iþi yine devrim düþmanlýðý paranoyasýna dönüþtürür. Nasýl olsa slogan hazýrdýr :

” ….Atatürk’ün daha 1924’den baþlattýðý müzik devrimine ihanet, daha önce de deðindiðimiz gibi 1940’lý yýllarda baþlamýþtýr. Önceleri saman altýndan sessiz sedasýz yürütülen bu eylem, 60’lý yýllarýn sonunda artýk su yüzüne çýkmýþtýr. Sinsice ve Makyevelist bir sistemle Atatürk’ün söylev ve demeçleri kasden çarpýtýlarak müzik devrimini yok etme,belirli tutucu zihniyetteki kimseler tarafýndan programlý bir biçimde yürütülmeye baþlanmýþ ve halen de yürütülmektedir…”

Günümüzde bir Konservatuvar Müdürü, her kýzýn çeyizinde bir piyano olsa, demokrasiye geçiþimizdeki bütün engellerin aþýlacaðýný :

“… Bizim de Avrupa' dakiler gibi piyano fabrikalarýmýz olsa. Piyano, çoksesliliðe, duyarlýlýða, demokrasiye intibakýn tek aracý aslýnda. Her kýzýn çeyizinde keþke piyano olabilse..." ibretlik bir mizahi söylemle açýklar.

Benzeri sözler, bu gün de baþta, bu müziðin popüler temsilcileri olan Ýdil Biret, Gürer Aykl ve Fazýl Say gibi isimlerle sürekli tekrar edilmektedir.

Yeni bir ulusal müzik uygulamasýnýn baþlamasýndan bu yana geçen, seksen seneden fazla bir zaman aralýðý içinde, gerek tek partili dönem, gerekse çok partili rejim içerisindeki iktidarlar, bir devlet politikasý olarak Türk musýkisini bir kenara atýp, devletin bütün imkanlarýný bir müzik ütopyasýna seferber etmelerine raðmen hala nedense bu inkilâp bir türlü gerçekleþmemiþtir. Bugün bile toplumun böyle bir talebi olmadýðý kesinlik kazanmasýna raðmen, bu nafile çabadan, devlet desteðini bir türlü çekmemektedir.

Ulusal musýki adýna o günden buyana gerek ulusal, gerekse uluslararasý müzik plâtformunda ses getirecek, iþte bu bize özgü denebilecek nitelikte meydana getirilmiþ bir tek eser yoktur.

Kendilerine kolaylýkla Türk Beþleri, kompozitör gibi ünvanlar yükleyenler, “ ulusal musýki” arayýþlarýnda bir çýkýþ yolu bulamadýklarýný anlayýnca, “açýkgözlülük” nitelendirilebilecek bir yönteme baþvururlar.

O yöntem de, Klâsik Türk musýkîsinin büyük eserlerine, ya da halk müziðimizin renkli türkülerine mal bulmuþ maðribi gibi sarýlmaktan baþka bir þey deðildi. Öyle ki adýna “çeþitleme”dedikleri “yapýt” larýnda sýk sýk bu zirve klâsikleri veya türküleri neredeyse aynen alacaklar, sadece kötü bir armoni yapmalarýný, özgün bir eser üretmiþcesine goygoylayacaklar, ortaya müzik diye çýkan ucubelerinin haþmetine (!) kendileri de inanacaktýrlar.Hatta iþi Büyük Itrî’ nin Segâh “Tekbîr” rine el atmaya kadar vardýracaklardý. Öyle ki, Itri’ nin bestelerini, büyük bir piþkinlikle, egzantirik þekle dönüþtürenler, yeri geldiðinde ona ve temsil ettiði ekole küfür etme hakkýný da kendilerinde bulacaklardýr.

Halk türkülerine yaptýklarý acemice armoni çalýþmalarýnda, bu türkülerin milli bir musýkinin ürünleri olduðu kadar, yerel farklýlýklarýný farketmemeleridir. Onlara göre bir Karadeniz türküsü de, bir Urfa “uzunhavasý” da, bir Ege “zeybeði” de, tek tip bir anlayýþla,ayný kalýplar içinde notaya alýndý mý iþ bitmiþ,”yapýt” ortaya çýkmýþtýr. Nasýl olsa bu ülke insanlarý onlarý “devrim”hatýrýna beðenmek, dolayýsýyla da dinlemek zorunda deðilmidirler?....

Oysa bu gün, temcit pilavý gibi her vesile ile ortaya konan , ÖZSOY, BAY ÖNDER ve TAÞBEBEK adý ile bestelenen acemi opera denemeleri karþýsýnda, o dönemde devletin resmi yayýn organý ULUS gazetesi bile aðýr eleþtirilerde bulunur. Gazete’ de bestecilerin , kendilerine saðlanan büyük maddi ve manevi imkânlara raðmen, devrimi yeterince kavrayamadýklarý, bunu eserlerinde yeterince yansýtamadýklarý þiddetle yazýlacaktýr.

Bugün , batýlýlarýn dünya çapýndaki kompozitörlerinin eserlerini icra eden baþarýlý üç-beþ yorumcudan baþka, ortada övünülebilecek pek bir þeyleri yok. Üstelik milli musýki adýný verdikleri de, uluslar arasý polifonik müzikten baþka bir þey deðil ve onlarda bu müziðin vasat bir icracýlarý olmaktan öteye geçememiþlerdir.

Senede birkaç kez Türkiye’ nin en ücra bölgelerinde baþta CSO olmak üzere, çeþitli orkestralar polifonik konserler verirler. Bu konserlere bir þekilde götürülen ve çoðunluðu da konser boyunca kerhen orada bulunan birkaç yüz dinleyici, medya organlarýmýzca “halkýmýz çok sesli müziði sevdi” baþlýklarýyla deðerlendirilir. Buna raðmen býrakýn Doðu, Güneydoðu halkýný, baþta Ankara, Ýstanbul ve Ýzmir olmak üzere büyük þehirlerimizde dahi, bu müziðin sempatizanlarý her nedense bir türlü arzulanan çoðunluða eriþememektedir.

Onlar da bu gerçeði tesbit ettiklerinde hemen “ karþý devrim” paranoyasý yaþamaktadýrlar.

Bu sadece müziðe özgü bir bahane deðildir. Türkiye’ nin gerek iç ve gerekse dýþ sorunlarý tartýþýlýrken, bir konuda belli bir kesimin sunacaðý önermeler kalmayýnca, karþýsýndaki insanlarý “ karþý devrimci” olarak suçlayarak, tartýþma platformundan çekilmektedirler. Tabii ki bu tavýr, rasyonel açýdan olumlu bir sonuç getirmediði gibi, temsil ettikleri düþünceyi de pek inandýrýcý kýlmamaktadýr. Çünkü Türkiye’ nin Kültür, bilim ve siyaset sorunlarý, 1930’ larýn þartlarý ve mantýðý ile çözülemeyecek kadar karmaþýk hale gelmiþtir.

http://ferahnak.wordpress.com/2009/12/05/turkiye%e2%80%99-de-%e2%80%9cmuzik-inkilabi%e2%80%9d-nin-gerceklesmemesini-%e2%80%9c-bunu-karsi-devrimciler-engelledi-%e2%80%9c-tezi-bir-caresizligin-itirafidir/








Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn tarihsel olaylar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mukaddes Kitabýmýz’daki Âyetler ile Tarihî Veriler Iþýðýnda: Türkiye’de Yahudicilik Hareketleri
Tarih Boyunca Türkçemiz’ E ‘sadeleþtirme’ Adýna Yapýlan Ýhanetler ve Bunun Sonuçlarý
1923’ Te Okullarda Türk Mûsýkîsi Öðretimi Yasaklanmýþtý!..
Türkiye’ Nin 'Batýlýlaþtýrýlma 'Projesi Kapsamýnda Radyo’ Nun Misyonu Neydi?
Ziya Gökalp
Osmanlýca’ Nýn Tüketiliþi Dilimizi Tarzanca’ Ya Çevirdi
Ayasofya' Nýn Müze Olarak Kullanýlmasý Bir Mülkiyet Hakký Ýhlalidir
Türkiye’ de Yargý 27 Mayýs Darbesi Ýle Birlikte Bir Anda Guguk’ A Dönüþtü ve Meydana Gelen Hasar Bir Daha Asla Tam Anlamýyla Giderilemedi…
Ziya Gökalp’' In Musýki Ýnkýlâbý Günlerinde Kendinden Menkul Müzikologluðu
Sultanü'þ Þuara Necip Fazýl’a Dair Hatýrlayabildiklerimiz…

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yazdýklarý Ýle Yaþadýklarý Aykýrý Bir Sanat ve Edebiyat Adamý
Cumhuriyetimizin Kuruluþ Felsefesi
Türkiye’ Nin Önüne Konmuþ ‘batýlýlaþma’ Hedefinin Ne Kadar Yanlýþ Bir Hedef Olduðunu Artýk Anlamamýz Gerektiði Günlerdeyiz
Chp Ne Kadar Solcu Ya da Sosyal Demokrat; Daha Doðrusu Bu Ýddialarý Ne Kadar Doðru?
Emperyalist Dünyanýn Himayesindeki Piyanist Yine Sara Nöbetlerinde
Cinuçen Tanrýkorur
Türkiye’nin Siyaset Kroniði Piyanocusu Gene Hariçten Lied Okuyor!
27 Mayýs 1960 Darbesini Öncesi ve Sonrasýnda Sýcaðý Sýcaðýna Yaþamýþtýk
Münasebetsiz Muhtar Efendi
Ülke Olarak Yýllardýr Sosyal Þizofrenlerimizle Uðraþýyoruz…

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Vefatýnýn 67. Yýlýnda Ziya Osman Saba’ Yý Rahmetle Anýyoruz... [Þiir]
Ýki Bedene Tek Ruh [Þiir]
Adý Konulmamýþ Duygular [Þiir]
Aþk Bir Terennüm Ýse [Þiir]
Hayal Bazan Gerçeði Aþar [Þiir]
Sensizlik Beyitleri [Þiir]
Yaðmuru Beklerken [Þiir]
Her Þey Geçmiþte Kaldý [Þiir]
Vesvese [Þiir]
"" Mâzi Kalbimde Yaradýr "" [Þiir]


Salih Zeki Çavdaroðlu kimdir?

Otuz yýldan fazla bir süredir Geleneksel Türk Musýkisi eðitimi aldým. Üsküdar Musýki Cemiyeti' nde 20 yýl korist - solist olarak görev yaptým. Bu güz Türk Musýkisi üzerine makaleler yazýyorum. (bkz. www. musikidergisi. com)

Etkilendiði Yazarlar:
N.Fazýl , C.Meriç, B.Ayvazoðlu,


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.