..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Baþka dillerle ilgili hiçbir þey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir þey bilmiyorlar. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Tezler > Olgu




21 Aðustos 2009
Edebiyatýmýzda Þehzade Mustafa Ýçin Yazýlmýþ Mersiyeler  
ÞEHZADE MUSTAFA MERSÝYELERÝNDE ÞEKÝL; YAS, DÜNYA VE AHÝRET KAVRAMLARI

Olgu


Mersiye, Klasik Türk Edebiyatý'nda ölen kiþinin ardýndan yazýlan þiirlerdir. Þehzade Mustafa'nýn sanatçýlar tarafýndan çok sevilen biri olmasý, ona yazýlan mersiyelerin sayýsýnýn çok olmasýnda etkili olmuþtur.Þehzde Mustafa için yazýlan bu þiirleri þekil ve içerik bakýmýndan inceleyerek, kýsa bir deðerlendirme yapmaya çalýþtýk.


:DCFBD:

MERSÝYENÝN TANIMI VE TARÝHÝ GELÝÞÝMÝ

Mersiye, Arapça kökenli bir sözcük olup "resa" kökünden gelmektedir. Çoðulu "merâsî" biçiminde yapýlýr. Bu sözcüðün sözlük karþýlýðý olarak "birinin ölümü üzerine duyulan teessürü anlatmak için yazýlan manzume, aðýt", "ölmüþ bir adamýn evsaf-ý cemilesini ta'dâdla vefatýndan dolayý teessüfi mutazammýn olarak tanzim olunan nazm veya bu bâbda îrâd olunan nutuk, sagu" gibi benzer ifadelere rastlýyoruz. Bu tanýmlardan hareketle, bir terim olarak mersiye þu þekilde açýklanabilir: "Ölen birinin ardýndan duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kiþinin iyi taraflarýný anlatmak ve ölene karþý þairin ilgisini ifade etmek üzere yazýlan lirik þiirlere verilen addýr."
Mersiyeler sadece konu bakýmýndan düþünüldükleri zaman, herkesin baþýna gelecek olan ölüm olgusunun insan üzerinde uyandýrdýðý duygularý aktarýrlar. Ancak bu duygu, gerçekleþmemiþ bir ölümün yarattýðý korkunun, endiþenin deðil; ölüm olayýnýn gerçekleþme- sinden sonra duyulan üzüntünün duygusudur. Ölüm, dünya edebiyatýnýn her döneminde þiir baþta olmak üzere öykü, roman, tiyatro, deneme gibi diðer türlere de konu olmuþtur. Ölüme karþý yaklaþýmlarýn ayrý olduðu bu eserlerde ortak olan tek yan, ölüm gerçeðinin kabullenilmesidir.
Edebiyatýmýzda ölüm konulu þiirlerin çeþitli þekil hususiyetlerine baðlý kalýnarak ifade edildiði ilk tür, sagulardýr. Sagu, Ýslamiyet'ten önceki Türk edebiyatýnda, ölen kiþinin ardýndan yapýlan yuð adlý törenlerde söylenen þiirlerdir. Bu þiirlerde, ölen kiþinin hayattayken yaptýðý iþler ve karakteri yüceltilirdi. Edebiyatýmýzýn sözlü dönemlerine ait olan bu ürünlere ilk kez 11. yüzyýlda kaleme alýnmýþ olan ve Türk dilinin zenginliðini, gücünü, önemini ortaya koyan Kaþgarlý Mahmud'a ait "Dîvânü Lügati't-Türk adlý eserimizde rastlýyoruz." Sözlü döneme ait olan bu ürünlerimiz dörtlüklerden oluþur ve hecenin 7'li veya 8'li kalýbýyla söylenirdi. Türk edebiyatýna ait sagu örneklerinden en tanýnmýþý, "Alp Er Tunga" sagusudur.
Ýslamiyet'in kabul edilmesinden sonra edebiyatýmýz farklý kollardan geliþmeye baþlamýþtýr. Ölüm konusunu iþleyen þiirler halk þiirinde "aðýt", divan þiirinde "mersiye" adýný almýþtýr. Aðýtlar, koþma nazým þeklinin ölüm konusunu iþleyen türüne verilen addýr. Mersiye ise Arap edebiyatýndan Fars edebiyatýna intikal etmiþ, oradan da edebiyatýmýza geçmiþtir. Mersiyenin bir tür olarak edebiyatýmýza giriþi XIV. yüzyýlýn sonu, XV. yüzyýlýn baþýdýr. Elimizdeki bilgilere göre, Anadolu'da türün ilk örneði, Ahmedî'nin Germiyan beylerinden Süleyman Þah için yazdýðý mersiyedir. Bu yüzyýlda Þeyhî, Kemal Ümmî ve Necatî ikiþer mersiye; Aynî ise üç mersiye yazmýþtýr. Ahmet Paþa, Cem Sultan, Firdevsî, Mesîhî, Kývamî ve Cafer Çelebi de XV. yüzyýlda mersiye yazan diðer þairledir.
Mersiye, XVI. yüzyýlda hem nicelik hem de nitelik bakýmýndan en büyük dönemini yaþamýþtýr. Bu yüzyýlda Osmanlý Devleti, büyük bir imparatorluk haline gelmiþtir. Devletin hemen hemen her alanýnda görülen deðiþim ve geliþim, kültür ve edebiyat alanlarýný da etkilemiþtir. Þair sayýsýnýn artýþýyla doðru orantýlý olarak, mersiye sayýsý da artmýþtýr. Edebiyatýmýzda XVI. yüzyýlda yazýlan mersiyelerin sayýsý 68'dir. Bu devirde vefat eden kiþilerin, hatýrý sayýlýr kiþiler olmasý da mersiye sayýsýnýn çokluðunun nedenlerinden biridir. Bu yüzyýl mersiyeleri, biçim ve içerik olarak bir önceki yüzyýlýn devamý niteliðindedirler. Kanuni Sultan Süleyman'ýn oðlu Þehzade Mustafa için yazýlan 16 mersiye, edebiyatýmýzda bir kiþiye yazýlan en çok mersiye sayýsýný ifade eder.
XVI. yüzyýlýn mersiye yazan þairleri, Baki, Taþlýcalý Yahya, Revani, Lâmi'i, Türâbî, Kemal Paþa-zâde, Hayretî, Mahremî, Usûlî, Aþkî, Arþî, Yetim, Nazmî, Hayâlî, Kara Fazlî, Rahmî, Þevkî, Kâdirî, Selîmî, Samî Fünûnî, Mahremî, Nisâyî, Mu'înî, Mustafa, Fevrî, Ubeydî, Ulvî, Hudâî, Cinânî, Mânî, Nev'î, Alî, Rûhî ve Zihnî'dir.
XVII. yüzyýlda mersiyelerin sayýsýnda önemli bir azalma olmamakla birlikte, padiþahlara ve þehzadelere yazýlan mersiyelerden çok, þairlerin yakýnlarýna ve aile üyelerine yazdýðý þiirlere rastlanýlmaktadýr. Bu yüzyýlýn mersiye þairleri, Bahtî, Haletî, Nâdirî, Nergîsî, Atâyî, Atâyî Nevâlî-zâde, Riyâzî, Nakþî, Nâilî, Neþâtî, Fevzî, Kelîm, Feyzî, Fasîh, Râmî, Fâzýl ve Birrî'dir. Bu þairlerin yazdýðý mersiyelerin toplamý 26'dýr.
XVIII. yüzyýlda devlette görülen gerileme ve düþüþle birlikte mersiyelerin sayýsýnda da büyük bir azalma meydana gelmiþtir. Bu yüzyýlda Hâmî ve Kânî iki, Þeyh Galip de bir mersiye yazmýþtýr.
XIX. yüzyýlda edebiyatýmýza ait dört mersiyeyi yazan þairler; Leylâ Haným, Þeref Haným, Yeniþehirli Avnî ve Senih'tir. Bu mersiyeler kitaplardaki yerini "edebiyatýmýzýn son mersiyeleri" olarak almýþtýr.
Mersiyeler geleneðin etkisiyle kaleme alýnmýþ eserlerdir.XVI. ve XVII. yüzyýllarda geleneðin etkisiyle kaleme alýnan mersiyeler, sonraki yýllarda sayýca azalmýþ, hacimce de küçülmüþtür. Tanzimat dönemindeyse ölüme karþý bakýþ ve onu yorumlama çabasý ortaya çýkar. Mersiyelerde sadece ölen kiþiyle ilgili olaylar veya duygular aktarýlýrken, Tanzimat þiirinde ölüm konusu genel anlamda incelenmiþtir. Abdülhak Hamit Tarhan'ýn "Makber", Recaizade Mahmut Ekrem'in "Yakacýk'ta Akþamdan Sonra Bir Mezarlýk Alemi" þiirleri bu durumun en güzel örnekleridir. Her iki þiirde de yakýnlarýn kaybedilmesinden duyulan üzüntü, daha sonra ölümü irdeleme, ölümün metafizik boyutunu inceleme noktasýna dayanýr. Mersiyelerde ölümü kabullenme tarzýndaki görüntü, Batý etkisindeki þiirimizde daha çok bir isyan haline bürünmüþtür. Ancak ölüm gerçeðinin ifadelere yansýmasý bakýmýndan her iki dönemde benzer özelliklere rastlanýr. XVI. yüzyýlda Taþlýcalý Yahya'nýn Þehzade Mustafa için yazmýþ olduðu meþhur mersiyenin ilk mýsrasý, "Meded meded bu cihânun yýkýldý bir yaný" ile Abdülhak Hamit Tarhan'ýn Makber þiirinin baþlangýç mýsrasý olan "Eyvah! Ne yer ne yâr kaldý" dizesinin ilk sözcükleri birer ünlemdir. Her iki þair de dünyalarýnda önemli bir eksiklik olduðunu, "cihan" ve "yer" sözcükleriyle dile getirmiþlerdir. Ölüm konusu modern edebiyatta da benzer kalýplarla oluþmuþ, hatta bazý þairlerimizin temel çýkýþ noktasýný oluþturmuþtur.
Edebiyatýmýzdaki mersiyeler þekil bakýmýndan incelendiðinde, karþýmýza en çok çýkan türler, terkib-i bend kaside ve terci'-i benddir. Birçok mersiye bu nazým þekilleriyle yazýlmasýna raðmen, mersiyelerde murabba, müseddes, gazel, kýt'a, muaþþer, muhammes, tahmis ve mesnevi nazým þekilleri de kullanýlmýþtýr.
Edebiyatýmýzda mersiye türünde en çok kullanýlan aruz kalýbý, "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün fâilün" kalýbýdýr. Daha çok kullanýlýþýna göre mersiyelerde karþýlaþtýðýmýz on bir kalýp þunlardýr:
Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün
Mef'ûlü Fâ'ilâtü Mefâ'îlü Fâ'ilün
Fe'ilâtün Fe'ilâtün Feilâtün Feilün
Mefâ'ilün Feilâtün Mefâ'ilün Feilün
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Fe'ilâtün Mefâ'ilün Feilün
Fe'ilâtün Fe'ilâtün Feilün
Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Fe'ûlün
Mef'ûlü Mefâ'îlün Mef'ûlü Mefâ'îlün
Müstef'ilün Müstef'ilün Müstef'ilün Müstef'ilün

Bu kalýplarýn sýralanýþýna baktýðýmýz zaman klâsik þiirin en çok tercih edilen aruz kalýbý olan "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýnýn mersiyelerde de ilk sýrada karþýmýza çýktýðýný görürüz.
Þekil kavramýna çok fazla önem veren divan þairlerinin bu özelliði, mersiyelerde de karþýmýza çýkar. Özellikle söylemek istedikleri þeyleri daha iyi vurgulamak isteyen þairler, mersiyelerde tekrarlara sýkça baþvurmuþlardýr. Bu tekrarlar sadece anlamý pekiþtirmekle kalmamýþ, ayný zamanda þiirde ahengi de saðlamýþtýr. Duyulan üzüntüyü belirten "âh, meded, vâh, vb." ünlemler þiirleri daha estetik bir görüntü içine sokmuþtur. Uyak ve redife verilen önem, baþvurulan aliterasyonlar þiirlerin þekil bakýmýndan en önemli özelliklerindedir. Mersiyelerde diðer divan þiirlerinde olduðu gibi tam ve zengin uyaða daha fazla rastlanýr. Rediflerde ise kelime halinde redif daha çok tercih edilmiþ, bu da anlatýma ayrý bir güzellik katmýþtýr.
Edebiyatýmýzdaki mersiyeler içerik bakýmýndan incelendiðinde dünyanýn geçiciliði, feleðe sitem, yas, övgü, olayýn tasviri, dua ve temenni bölümlerini görürüz. Mersiyeler genellikle dünyanýn faniliðini belirten ifadelerle baþlar; ancak mersiye yazýlan kiþi öldürülmüþse þiirin baþýnda bu olaya isyan da görülebilir. Dünyanýn geçiciliðinden sonra, kahramanýn övgüsü ve onun ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir. Mersiyelerde yas duygusu, genellikle bu bölümde karþýmýza çýkar. Ölen kiþiye kýymasýndan dolayý feleðe sitem edilir. Felek kavramý, divan þiirinde þairin Allah'a sitem etmemek için kullandýðý bir motiftir. Ýslâmiyet öncesi edebiyatýmýzda da bu motife rastlýyoruz. Saka Türklerinin hükümdarý Alp Er Tunga için söylenen sagu, þu ifadelerle baþlar:
"Alp Er Tunga öldi mü
Issýz ajun kaldý mu
Ödlek öçin aldý mu
Emdi yürek yýrtýlur"

Burada da gördüðümüz gibi Alp Er Tunga'nýn ölümü, feleðin intikam almasý þeklinde yorumlanmýþtýr.
Mersiyelerin son bölümünde genellikle ölen kiþi için dua edilir. Dua bölümünde en çok rastlanan konu ise ölen kiþinin mekânýnýn cennet olmasý dileðidir.
Mersiyelerde karþýlaþýlan felek kavramý, ayný anlamý karþýlayan "çarh, feza, sipihr, devr, dolab" sözcükleriyle de ifade edilmiþtir. Felek dünyayý da içine alan bir kavram olduðu için "âlem, cihan, dâr, dünya, mülk" sözcükleriyle anlam iliþkisi içinde kullanýlmýþtýr. Þair, kaybettiði yakýnýnýn sebebi olarak feleði gördüðü için; mersiyelerde felek için kullanýlan nitelemeler genellikle olumsuzdur. "Vefasýz, dönek, alçak, zalim" sýfatlarý, bunlardan sadece birkaçýdýr.
Edebiyatýmýzda mersiye yazýlan kiþiler; padiþahlar, þehzadeler, vezirler, devletin ileri gelenleri, þeyhler, aile bireyleri, arkadaþlar olarak sýralanabilir. Bunlar içinde ilk iki sýrayý þehzadelere ve padiþahlara yazýlan mersiyeler tutar. Mersiyeler baþlangýçta sadece insanlarýn ölümü üzerine yazýlýrken, kelimenin çaðrýþýmý zamanla geniþlemiþ ve insan dýþý varlýklara da yazýlmýþtýr. Bunlar arasýnda elden çýkan þehirlere ve çok sevilen atlara yazýlan þiirler dikkat çekicidir.Ancak bu konu baþlý baþýna bir araþtýrma konusu olabileceði için burada ayrýntýya girmek, esas konumuzdan ayrýlmaya neden olabilir.

ÞEHZADE MUSTAFA ÝÇÝN MERSÝYE YAZAN ÞAÝRLER

Þehzade Mustafa, edebiyatýmýzda adýna en fazla mersiye yazýlan kiþidir. Bu durum, onun, çevresinde ne kadar çok sevilen biri olduðunun göstergesidir. Birçok þairi mersiye yazmaya teþvik eden ölüm, Kanuni Sultan Süleyman'ýn, oðlu Þehzade Mustafa'yý Konya Ereðlisi yakýnlarýnda öldürtmesiyle gerçekleþmiþtir. Kaynaklarda bu ölümün en önemli sebebi olarak Kanuni'nin ikinci eþi Hürem Sultan gösterilir. Hürem Sultan, üvey oðlu Mustafa'nýn çevresinde çok sevilen ve deðer gören biri olmasýndan rahatsýzlýk duymuþ ve tahta onun geçmesini engellemek için Kanuni'ye, Mustafa'nýn kendisini tahttan indirmek için plânlar yaptýðýný söyler. Bunun üzerine Kanuni, Mustafa'yý öldürtür. Þehzade Mustafa'nýn boðularak öldürülmesi, sevenlerini yasa boðar.Olayýn ayrýntýsý kaynaklarda þu þekilde geçer:
Þehzade Mustafa, Kanuni'nin ilk eþi Mahidevran Sultan'dan doðan oðludur.(Manisa, 1515) Babasýnýn tahta çýkmasý üzerine beþ yaþýndayken Ýstanbul'a gelir.Hürrem Sultan'ýn padiþahýn haremine girmesinden ve Bayezid ile Selim'i doðurmasýndan sonra, iki sultan arasýndaki rekabet, Hafsa Sultan'ýn ölümüyle Hürem Sultan'dan yana geliþmeye baþlar. Þehzade Mustafa, annesiyle birlikte Saruhan sancakbeyliðine gönderilir. Bir süre sonra baþkente daha uzak bir merkez olan Amasya sancakbeyliðine gönderilen þehzadenin, Rüstem Paþa'nýn sadrazam olmasýyla birlikte sarayla iliþkisi neredeyse tamamen kesilir. Mustafa, büyük çocuk olduðu için kanunen tahtýn varisidir. Ancak Hürem Sultan tahta öz oðlu Bayezid'i geçirmek istemektedir. Amacýna ulaþmak için damadý Rüstem Paþa ve kýzý Mihrimah Sultan ile iþbirliði yapar ve Kanuni'ye yalan söyler. Bu yalana inanan Kanuni, Mustafa'nýn kendini tahttan indirip, yerine kendisinin geçeceðine iyice kanaat getirir. Ciddi bir tehlikede olduðunu düþünen Kanuni, Nahcivan seferi için Konya Ovasý'na gelir.Þehzade Mustafa da Amasya'dan gelmiþ ve padiþahýn otaðýnýn biraz ilerisine otaðýný kurdurmuþtur. Þehzade ordugâha davet edilir. Babasýnýn huzuruna vardýðýnda onu hürmetle selamlar. Ancak Kanuni'nin askerlerine verdiði bir iþaretle, boðularak öldürtülür.
Þehzade Mustafa'nýn ölümü üzerine mersiye yazan þair sayýsý on dörttür.Bu þairler içerisinde en tanýnmýþ mersiyeyi yazan Taþlýcalý Yahya ön plâna çýkar. Þehzade için mersiye yazan þairler; Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî, Þeyh Ahmed Efendi(Hayalî), Selîmî, Kâdirî'dir. Elimizde bulunan mersiyelerden birinin ise þairi belli deðildir.


TAÞLICALI YAHYA BEY

Taþlýca'da doðmuþtur. Doðum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Arnavutluk'un Dukakin ailesindendir. Devþirmedir. Ýlim ve sanata karþý aþýrý bir ilgi duymuþtur. Yeniçeri Ocaðý'na girdikten sonra Kanuni ile birlikte seferlere katýlmýþtýr. 6 Kasým 1533 günü Kanuni'nin, oðlu Mustafa'yý boðdurtmasý üzerine yazdýðý mersiyesi çok ünlüdür. Divan þiirinin genel kalýplarý içerisinde, anlaþýlýr bir dil kullandýðýný söyleyebiliriz. Taþlýcalý Yahya Bey, edebiyatýmýzýn hamse sahibi þairlerinden biridir.



Eserleri:

- Divan: Divanýndaki þiirlerde akýcý üslubu ve anlaþýlýr dili dikkat çeker. Divaýnda Edirne ve Ýstanbul için yazýlmýþ iki þehrengiz bulunmaktadýr.
- Þah u Geda
- Gencine-i Raz
- Yusuf u Züleyha
- Kitâb-ý Usûl
- Gülþen-i Envâr

RAHMÎ
Bursa'da doðmuþtur. Asýl adý Pîr Mehmed'dir. Küçük medreselerde müderrislik yaptýktan sonra, Yeniþehir'de ayný görevi yerine getirirken vefat etmiþtir. Küçük yaþta Ýskender Çelebi aracýlýðýyla, Sultan Mustafa'nýn sünnet düðününde sunduðu bir kasideyle dikkat çekmiþtir. Kendisini koruyan devlet adamlarýnýn ölümünden sonra, fazla yol alamamýþtýr. Aslýnda kuvvetli bir þair olmasýna raðmen, gereken deðeri görmemiþtir.

Eserleri:
     
     - Gül-i Sadberg: Seçme þiirlerinin bulunduðu eserdir.
- Þâh u Gedâ: Baþarýlý bir eser olmasýna raðmen, Taþlýcalý Yahya'nýn eseriyle ayný döneme geldiði içinarka plânda kalmýþtýr.


FAZLÝ

Kara Fazlî olarak da bilinir. Asýl adý Mehmed'dir. Ýstanbul'da doðmuþtur. Babasý saraçlýkla geçimini saðlamýþtýr. Baþlangýçta tarikata yönelen Fazlî, Halveti þeyhi Zarîfî Efendi'ye baðlanmýþtýr. Bir süre sonra þiire duyduðu sevgi nedeniyle, dönemin þiir okulu kabul edilen Zâtî'nin dükkanýna devam etmiþtir. Kanuni'nin oðlu Süleyman için yapýlan sünnet töreninde sunduðu kaside ile dikkat çekmiþtir. Bunun üzerine Manisa'ya divan kâtibi olarak atanmýþtýr. Bir dönem Þehzade Mustafa'nýn hizmetinde çalýþmýþtýr. Kütahya'da vefat etmiþ ve ayný ile gömülmüþtür. Mesnevi þairi olarak tanýnmýþtýr. 16. yüzyýl tezkireleri ondan övgü ile bahsetmiþledir.

Eserleri:
     - Divan
- Hümâ ve Hümâyun
- Lehçetü'l- Esrâr
- Nahlistan: Sadi'nin Gülistan eserine benzer. Manzum-mensur karýþýk bir eserdir.
- Gül ü Bülbül: En önemli eseridir. Bu hikâyeye tasavvufi bir boyut kazandýrmýþtýr. Þehzade Mustafa'ya sunulan bu eser üzerinde Nezahat Öztekin çalýþmýþtýr. Eser Almanca'ya çevrilmiþtir.


EDÝRNELÝ NAZMÎ
Asýl adý Mehmed'dir. Kaynaklar, bir yeniçerinin oðlu olduðunu söylerler. Kendi de orduda yer almýþ ve birçok savaþa katýlmýþtýr. Ölüm tarihi tam olarak belli deðildir; ancak 1555 yýlýndan önce ölmediði kesindir.
Nazmî, edebiyatýmýzda önemli bir yere sahip olan, nazire þiirlerini bir araya getirmiþtir. Mecmaü'n-Nezâir adlý bu eser sayesinde, yeni þairler ve þiirler karþýmýza çýkmýþtýr. Türkî-i Basit akýmýnýn temsilcilerinden biridir.Bu tarzda yazdýðý 232 þiir, Fuad Köprülü tarafýndan yayýna hazýrlanmýþtýr.



MUÎNÎ

Edirneli þair medrese eðitimini tamamladýktan sonra divan kâtibi olmuþtur. Sokullu Mehmed Paþa'ya tezkireci tayin edilmiþtir. Ardýndan Reisü'l-Küttâb görevine getirilmiþtir. III. Murad devrinin ortalarýna doðru ölmüþtür. Kaynaklarda Þehzade Mustafa ile baðý olduðuna dair bir bilgiye rastlanmamýþtýr.


DÝÐER ÞAÝRLER

Þehzade Mustafa için mersiye yazan diðer þairlerin hayatlarý hakkýndaki bilgiler çok sýnýrlýdýr. Hatta bazýlarýnýn kim olduðu belli deðildir.
Mustafa mahlasýyla yazýlan þiirden hareketle ismi Mustafa olan bir þairin varlýðýndan söz edilebilir. Ancak burada adý geçen Mustafa, þehzadenin adý olabilir. Þiirin onun aðzýndan yazýlma ihtimali de vardýr.
Kaynaklarda nadiren adý geçen Fünûnî'nin Kastamonulu olduðu bilinmektedir. II. Selim döneminde yaþamýþ bir þairdir.
Þair Sami'nin hayatýyla ilgili olarak kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamýþtýr. Kâdirî ve Selîmî ile bilgi elimizde yoktur.
Þeyh Ahmed Efendi, Hayâlî mahlasýný kullanmýþtýr. Gülþeni tarikatýnýn kurucusu olan Þeyh Ýbrahim-i Gülþeni'nin oðludur. 1570 yýlýnda ölmüþtür. Mersiyeyi þehzadenin aðzýndan yazmýþtýr.
Nisâyî'nin kimliði konusunda da kesin bilgiler yoktur. Nisâyî, Þehzade Mustafa için mersiye yazan tek kadýn þairdir ve iki mersiye yazmýþtýr. Þiirlerden anlaþýldýðý kadarýyla, þairenin þehzadenin annesinin yanýnda veya bizzat þehzadenin yakýnýnda olduðu belirtebilir.
Þairini bilmediðimiz mersiye de þehzadenin aðzýndan yazýlan þiirlerden biridir. Divan þiirinde bazý þairler, mersiyeleri ölen kiþinin aðzýndan yazmýþlardýr.

     
ÞEHZADE MUSTAFA MERSÝYELERÝNDE ÞEKÝL
     Þehzade Mustafa için yazýlan þiirlerde çeþitli nazým þekilleri kullanýlmýþtýr. Mersiyelerin oluþumu þu þekildedir:

1- Taþlýcalý Yahya Bey'in mersiyesi terkib-i bend nazým þekliyle oluþturulmuþtur ve yedi benttir. Aruzun " Mefâilün feilâtün mefâilün feilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. Þiirde genellikle tam ve zengin uyak kullanýlmýþtýr. Redifler ve aliterasyonlar, þiirin lirizmini arttýran unsurlardýr.

2- Fünuni'nin mersiyesi aruzun " Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. Terkib-i bend nazým þekliyle kaleme alýnan bu þiirde okunamayan bir bölüm de vardýr. Bu þiirin vasýta beyitlerinde genellikle soru cümleleri kullanýlmýþtýr. Beþ bölümden oluþur.


3- Rahmi'nin mersiyesi de terkib-i bend nazým þekliyle yazýlmýþtýr. Þiirde aruzun "Mef'ûlü Fâ'ilâtü Mefâ'îlü Fâ'ilün" kalýbý kullanýlmýþtýr. Beþ bölümden oluþur.


4- Terkib-i bend nazým þekliyle yazýlan Þehzade Mustafa mersiyelerinden biri de Nazmî'ye aittir. Nazmî bu þiiri, aruzun " Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazmýþtýr. Beþ bölümden oluþur.


5- Muînî'nin mersiyesi, Þehzade Mustafa mersiyeleri içinde en uzun olanýdýr. Bu þiir terkib-i bend nazým þekliyle yazýlmýþtýr. Yedi bentten oluþan þiirin her bendi yirmi iki mýsradýr. Aruzun " Mefâ'ilün Feilâtün Mefâ'ilün Feilün" kalýbý kullanýlmýþtýr.

6- Mustafa adlý bir þairin olabileceðini düþündüðümüz mersiyede, muaþþer nazým þekli kullanýlmýþtýr. Mersiye, aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. Altý bölümden oluþur.

7- Müdami'nin mersiyesi terci-i bend nazým þekliyle yazýlmýþtýr. Þiirde aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbý kullanýlmýþtýr. Yedi bölümden oluþur.

8- Sâmi'nin mersiyesi aruzun " Fe'ilâtün Fe'ilâtün Feilâtün Feilün" kalýbýyla ve muaþþer nazým biçimiyle kaleme alýnmýþtýr. Yedi bölümden oluþur.

9- Nisayi'nin ilk mersiyesi murabba-ý mütekerrir nazým þekliyle ve aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. On bölümden oluþur.

10- Nisayi'nin ikinci mersiyesi de murabba-ý mütekerrir nazým þekliyle ve aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. On bölümden oluþur.

11- Þairi belli olmayan mersiye, murabba-ý mütekerrir nazým þekliyle ve aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. Yirmi bölümden oluþur.

12- Hayâli'nin mersiyesi, þehzadenin aðzýndan yazýlmýþtýr. Murabba-ý mütekerrir nazým þekliyle kaleme alýnan bu eserde, aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kullanýlmýþtýr. On bir bölümdür.

13- Fazlî'nin mersiyesi de murabba-ý mütekerir ile ve aruzun "Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. On bir bölümden oluþur.

14- Selîmî'nin mersiyesi de murabba-ý mütekerir ile ve aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbýyla yazýlmýþtýr. Yedi bölümden oluþur.

15- Kâdirî'nin müsemmen tarzýnda baþlayan þiiri, üçüncü bölümden itibaren murabbaya döner. Her iki bölümde de aruzun "Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün" kalýbý kullanýlmýþtýr. Yedi bölümden oluþur.


ÞEHZADE MUSTAFA MERSÝYELERÝNDE YAS

Þehzade Mustafa mersiyeleri de diðer mersiyeler gibi yas kavramýnýn karþýmýza çýktýðý þiirlerdir. Bu mersiyeler, insan için ölüm gerçeðini en etkili biçimde ifade eden þiirlerdir. Birçok mersiyenin daha ilk mýsrasýnda karþýlaþtýðýmýz ifadeler, þehzadenin ölümünden duyulan üzüntünün büyüklüðünü gösterir.
Yahya Bey'in mersiyesi þu beyitlerle baþlar:
"Meded meded bu cihânun yýkýldý bir yaný
Ecel Celâlileri aldý Mustafa Hâný"

Görüldüðü gibi, þair daha ilk mýsradan "meded" sözcüðüyle adeta içindeki üzüntüyü haykýrýyor.Sözcüðün tekrar edilmesi ise bu duygunun daha rahat verilmesini saðlýyor.Þiirin ilerleyen kýsýmlarýnda bu üzüntünün giderek büyüdüðünü görüyoruz:
"Yalancýnýn kurý bühtaný buðz-ý pinhâný
Akýtdý yaþýmýzý yakdý nâr-ý hicrâný"

( Yalancýnýn kuru iftirasý, gözümüzden yaþ akýttý ve ayrýlýk ateþini tutuþturdu.) Þehzadenin ölüm nedeninden dolayý, üzüntü içeren ifadelerin, genellikle nefret içeren ifadelerle birlikte kullanýldýðýný görüyoruz.)
Bazý mýsralarda adeta þairin aðladýðýný duyarýz:

"N'olaydý görmeye idi bu macerayý gözüm
Yazuklar ana revâ görmedi bu râyý gözüm"

Yas, bazen sitemle karýþýr:

"Yanuna kalursa kalsun ana itdügün cefa
Ey felek kaný ol ala gözli Mustafa" (Fünûnî)

("Ey felek! Etdiðin cefa yanýna kalýrsa kalsýn, ala gözlü Mustafa nerede?")

Üzüntünün sebeplerinden biri de ölüm þeklidir. Bazý mýsralar bu ölümün hiçi hiçine olduðunu derinden ifade etmiþlerdir.
"Âkýbet vâlid rýzâsý üzre kurban itdi cân
Vâlidine vâký'a ol cân ile kurban idi" (Nazmî)

("Sonunda babasýnýn isteði üzerine canýný kurban etti, o zaten babasýna canýný kurban etmeye hazýrdý." Sanki beyit bitmemiþ de "Buna hiç gerek yoktu." denecekmiþ gibi bir anlam seziliyor.)

Üzüntü öylesine büyüktür ki kýyamete kadar sürecektir:

"Virdi mecmû'-ý kulûba mâ-hasâl ol hadise
Bir keder kim tâ kýyâmet ol degül hergiz gider" (Nazmî)

("Kýsaca bu olay bütün kalplere kýyamete dek giderilmesi mümkün olmayan bir üzüntü verdi.")

Kalpteki üzüntü olduðu yerde kalmaz, kabýna sýðamaz, çýkar ve daðý taþý inletir:

"Anun içün aglayýp ye's eyledi mecmû'-ý nas
Tag u taþdan kopdý anunçün figânlar ser-be-ser" (Nazmî)

("Bu olay yüzünden bütün insanlar yas tuttu, onun için dað ve taþtan birlikte figanlar koptu." Acý o kadar büyüktür ki tabiat adeta bu acýya ortak olmaktadýr.)

Tabiat durumun farkýndadýr. Ýnsanlarý yalnýz býrakmaz ve onlarýn acýsýna ortak olur:
"Ra'd anunçün nâle idüp eyledi bâd âh-ý serd
Ebr anunçün girye idüp yaþýný itdi matar" (Nazmî)

("Bu yüzden þimþek feryat etti, rüzgâr hoyratça ah etti; bulut onun için aðlayýp yaþýný sel etti.")

Ýnsaný üzüntüye boðan sadece ölümü deðil, ayný zamanda ölümün yaþýdýr. Þairler, þehzadenin gençliðine de yanmaktadýr:

"Teb-i firak ile âh nedâmetiyle o þâh
Hayflar ana ki oldý yigitliginde tebâh (Muînî)

("O genci yiðitliðinde çürüten þaha yazýklar olsun! Piþmanlýk duyup ah çekerek ayrýlýk ateþini duysa yeridir.")

Hayvanlar ve bitkiler de bu ölüme kayýtsýz kalmayacaktýr:

"Görüp bu mâtemi bülbül hezâr zâr itdi
Soyýndý gül kamu varýný târümâr etti (Muînî)

("Bülbül bu yasý görünce binlerce kez inledi, gül soyunup bütün varýný daðýttý")

Bazen yas tek bir bedenin yasý olmaktan çýkar ve ayrý ayrý tüm organlar yas tutar. Þairler yas tutmak için adeta kendilerini zorlarlar.

"Hayflar oldý çü yirden göge o sultana
Gözüm sen agla gönül sen de baþla efgana" (Muînî)

("Yerden göðe yükselen o sultana yazýk! Gözüm sen aðla, gönlüm sen feryat et.")

Daha birçok mýsrada, derin bir üzüntü sezilir:

"Yad idüp bu matemi kafir müselman aðlasun
Vahþ ü tayr ü ins ü cinn ü hûr ü gýlman aglasun
Taþ bassun bagrýna kân bahr u umman aglasun
Kullarý bir yere cem olup firavan aglasun
Alem içre kimi peyda kimi pinhan aglasun
Her ne kim mevcuddur alemde yeksan aglasun" (Müdami)

"Yas tutub geyse karalar yiridür uþbu cihan" (Sâmî)

Bazý mýsralarda da Kanuni'ye sitem vardýr:

"Yapragýn döksün aðaçlar bu cihan oldý hazan
Ata oglýna kýyar oldý aceb oldý zaman
.........................................................................
Sen Muhibbi olasun sende mahabbet bu mudur
Mustafa gibi ciger-kûþene þefkat bu mudur" (Sâmî)

Þehzade Mustafa'ya mersiye yazan þairler içinde yas kavramýnýn tamamen nefrete dönüþtüðü þair, Nisâyî'dir. Kadýn þairlerimizden olan Nisâyî'nin söyleyiþindeki farklýlýk hemen hissedilir. Üstelik iki mersiye yazmasý da onun için þehzadenin önemli biri olduðunu göstermektedir. Murabbanýn tekrar bölümleri bir yalvarma örneðidir. Her dörtlüðün sonu,
"Ey þeh-i bî- þefka nitdi sana Sultan Mustafa"
þeklindedir.

"Yakdý alem bagruný derd ile anýn fürkatý
Yandýlar dutuþdular matem dutunup key katý
Yok mýdý ey þâh-ý âlem sende ata þefkatý
Ey þeh-i bî- þefka nitdi sana Sultan Mustafa

Bu Nisâyî derdmend feryad idüp kan aðladý
Derd-i hasretden anun cismindeki cân agladý
Yidi kat gökde melekler yerde insan aðladý
Ey þeh-i bî- þefka nitdi sana Sultan Mustafa"

Nisayi diðer mersiyesinde ise yaþadýðý acýyý kalbine gömdüðünü anlatmak için Hazret-i Eyüp'ün sabrýyla kendi sabrýný karþýlaþtýrmýþtýr.

     "Sabr-ý Eyyüb ile katlandý firaka ol hatun
      Bu fena dârý içinde çekdi tamu mihnetin
Aný Yakup yanduran görsün zebani heybetin
Merhametsüz þâh-ý âlem nitdi Sultan Mustafa"



Þehzade Mustafa mersiyelerinde yas kavramý insaný aþan bir çizgide karþýmýza çýkýyor. Hemen hemen her þairin tabiat unsurlarýný kullanarak bu yasa daðlarý taþlarý, ýrmaklarý, çiçekleri, kuþlarý ortak ettiðini görüyoruz. Özellikle þehzadenin gençliði sýk sýk dile getirilmiþ ve her dile getiriliþinde Kanuni'ye sitem edilmiþtir.


ÞEHZADE MUSTAFA MERSÝYELERÝNDE DÜNYA VE AHÝRET

     Þehzade Mustafa için yazýlan mersiyelerde, þehzadenin övüldüðü kýsýmlar dikkate deðerdir. Ölümünden önce bu dünyada býraktýðý izlenim çok olumludur. Sevenleri onu yüceltmiþler ve gönüllerinin sultaný yapmýþlardýr.
Nazmi'nin aþaðýdaki mýsralarý, þehzadenin halkla ve esnafla olan baðlarýný açýklamaya yetmektedir.

"Kaný ol þehriyâr-ý kâmkâr u kârman
Kaný ol esnaf-ý eltaf ile olan dilsitan"

Þehzade bilim ve sanata önem vermiþtir. Adaletiyle de birçok kiþinin beðenisini toplamýþtýr.

"Ziyade kâmil idi âlim idi âmil idi
Soyundý gül kamu varýný târümâr etdi"

Zaman zaman þehzadenin fiziki güzelliði, karakteri ve gücü de övülmüþtür.

"Kaddi a'la hüsni zîba bir güzel mahbûb idi
Can gibi mergub idi canan gibi matlub idi
Gün gibi mahbub idi hem goncaveþ mahcub idi
Pehlevan-ý alem olanlar ana maglub idi" (Müdami)

Ýyilik yapmayý seven biri olduðu için halk ona daima yakýn olmuþtur.

"Aný bu halk-ý cihan severdi dil ü can ile
Kamusýn kul kýlmýþ idi lutf ile ihsan ile" (Nisayi)

Þehzade Mustafa mersiyelerinde felek kavramý çok sýk kullanýlmýþtýr. Felek, ölümün sebebi olarak görüldüðü için, yerden yere vurulmuþtur. Mersiyelerle ilgili vermiþ olduðumuz genel bilgiler kýsmýnda felekle ilgili söylenenler, þehzade için yazýlan mersiyeler için de geçerlidir. Ahiretle ilgili kullanýlan sözcükler de olumlu niteliktedir. Çünkü divan þiirinde ahiret, bu dünyadan sonraki ebedi hayat olarak tanýmlanýr.
Yahya'da geçen "rûy-ý fena, azm-i beka hayat-ý bâki" , Nazmi'nin mersiyesinde geçen "ravza-i cennet, cennet-i Firdevs" tamlamalarý, ahiret kavramýnýn bu mersiyelerdeki genel görüntüsünü yansýtmaktadýr. Ahiretle ilgili terimler, en çok þiirlerin dua bölümünde karþýmýza çýkar ve bunlarýn tamamýnda, þehzadenin mekânýnýn cennet olmasý dileði vardýr.
Muini'nin þu mýsralarý, ahiret inancýnýn kuvvetini gösterir:

"Firaký ile cigerler pür oldý yara dirig
Ne yirden o sefer itdiyse o diyara dirig"

Þehzade Mustafa'nýn ölümünden dolayý þairler en çok feleðe yönelmiþlerdir. Bu þiirlerde feleðin kötü sýfatlarla nitelenmesi, ölümün asýl sorumlusu olarak görülen Hürrem Sultan için de geçerlidir. Feleðin ele alýnýþýný bütün örneklerle göstermek çok uzun zaman alacaðý için bazý seçme örneklerle durumu açýklamak zorundayýz. Feleðe her þiirde sitem vardýr.

TAÞLICALI YAHYA

"Geçerler idi geçende o merd-i meydaný
Felek o canibe döndürdü þah-ý devraný"

(Dedikodu ettiklerinde meydanlarýn merdinin aleyhinde bulunurlardý, felek zamanýn padiþahýný o tarafa döndürdü.)

FÜNUNÝ

"Ey felek yani cihanda sen de bir san eyledün
Ka'betu'llah-ý þerifi sanki viran eyledün

(Ey felek sen bu dünyada öyle bir þey yaptýn ki adeta yüce Ka'be'yi viran ettin.)

"Yanýna kalursa kalsun ana itdigün cefa
Ey felek kaný ol ala gözli Sultan Mustafa"

(Ey felek, ona ettiðin cefa yanýna kalýrsa kalsýn; ama o ala gözlü Sultan Mustafa nerede?)



NAZMÝ

"Her cihatý zât-ý ferhunde-sýfatý gibi hûb
Bir güzel þâh iken ana kýydý çarh-ý bî-aman"

(Her davranýþý karakteri kadar güzeldi, böyle güzel bir þah iken amansýz felek ona kýydý.)
MUSTAFA

Þairin aþaðýda geçen beyitte kullandýðý benzetme, feleðin, ömrümüze baskýn olduðunu çok güzel ifade etmiþtir.

"Gözyaþýndan yer yüzi lale-gûn olmuþ durur
Bir degirmendür felek ömr ana un olmuþ durur"

Ayný mersiyede feleði alçaklýkla suçlayan þair, bu dünyayý da oyundan ibaret görmektedir.

"Gafil olman dostlar gerdûn dûn olmuþ durur
Virdügin dünya alur san kim oyun olmuþ durur

SAMÝ

"Ol mehün þevkýne eflake atardum külehüm
Þimdi görünmez olupdur kaný ey çarh mehüm"

ÞAÝRÝ BELLÝ DEÐÝL

      "Gerçi takdir eylemiþ evvelde Sübhaným menüm
      Yoh yire döke felek kara yire kanum menüm

("Gerçi Allah kaderini öyle yazmýþ ama, felek benim kanýmý topraða boþ yere döktü.")

SELÝMÝ

Þairin mersiyesinde feleðin vefasýzlýðý dile getirilmiþtir.

"Ey felek feryad elünden pür-cefasýn pür-cefa
Kimse mesrûr olmadý senden sürüp zevk u safa
Ne musîbetdür yine bu itdigün ey bî-vefa
Kaný ol þehzadeler þehbazý Sultan Mustafa"




KÂDÝRÎ

"Revnaký gitdi cihanun doldu cevr ile cefa
Âkil olan ummasýn bu çarh-ý bî-dûndan vefa"


Mersiyelerin geneline baktýðýmýzda felek için olumsuz nitelemeler yapýldýðýný; ancak kader inancýnýn olumlu biçimde karþýlandýðýný görüyoruz.

YAPILAN ÇALIÞMALAR

- ÇAVUÞOÐLU, Mehmet, " Þehzade Mustafa Mersiyeleri", Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Tayyib Gökbilgin Hatýra Sayýsý, Ýstanbul, 1982

- GÜLDAÞ, Ayhan, Bilinmeyen Þehzade Mustafa Mersiyeleri, Kubbealtý Akademi Mecmuasý, yýl 18, S.3, Temmuz 1989, s. 37

- ÝSEN, Mustafa, Þehzade Mustafa Ýçin Yazýlmýþ Üç Yeni Mersiye, Türk Kültürü Araþtýrmalarý, Yýl 22/1-2, Ankara, 1984, s.104


BÝBLÝYOGRAFYA

- ÇAVUÞOÐLU, Mehmet, " Þehzade Mustafa Mersiyeleri", Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Tayyib Gökbilgin Hatýra Sayýsý, Ýstanbul, 1982

- GÜLDAÞ, Ayhan, Bilinmeyen Þehzade Mustafa Mersiyeleri, Kubbealtý Akademi Mecmuasý, yýl 18, S.3, Temmuz 1989, s. 37

- ÝSEN, Mustafa, Þehzade Mustafa Ýçin Yazýlmýþ Üç Yeni Mersiye, Türk Kültürü Araþtýrmalarý, Yýl 22/1-2, Ankara, 1984, s.104

- ÝSEN, Mustafa; Acýyý Bal Eylemek, Akçað Yayýnlarý, Ankara, 1993

- DEVELLÝOÐLU, Ferit; Osmanlýca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydýn Kitabevi Yayýnlarý, Ankara, 1996 (13. Baský)

- Büyük Türk Klâsikleri, C. 4, Ötüken-Söðüt Yayýnlarý, Ýstanbul, 1986

- Büyük Türk Klâsikleri, C. 3, Ötüken-Söðüt Yayýnlarý, Ýstanbul, 1986

- ÇAVUÞOÐLU, Mehmet, 16. Yüzyýlda Yaþamýþ Bir Kadýn Þair: Nisayi, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.IX, 1978

- ÇAVUÞOÐLU, Mehmet, Yahya Bey Divaný, Ýstanbul,1977












Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Olgu kimdir?

1979 yýlýnda Ýzmir'de doðdu. Ýlk, orta ve lise öðrenimini Manisa'nýn çeþitli okullarýnda tamamladý. 2000 yýlýnda Celâl Bayar Üniversitesi'nin Türk Dili ve Edebiyatý bölümünü bitirdi. "Eski Türk Edebiyatý" üzerine uzmanlýk okudu. Bu alanla ilgili çeþitli inceleme ve makaleleri vardýr. Ýlk kitabý Kýþ Kelebekleri(Þiir) kýsa süre önce piyasaya çýkmýþtýr. Genellikle þiir ve deneme çalýþmalarý vardýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Mustafa Kemal Atatürk, Murathan Mungan, Þükrü Erbaþ, Cezmi Ersöz, Tevfik Fikret, Dostoyevski, Barýþ Manço


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Olgu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.