..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Deðiþim dýþýnda hiçbir þey sürekli deðildir. -Heraklitos
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Ýyileþme > R. Eylül Aktaþ




25 Þubat 2005
Gülümseme Çiçeði  
R. Eylül Aktaþ
"bir su damlasý gün ýþýðýnda havaya karýþýp kaybolur, yaðmurla dönmek için... içimde açan bir gülümseme çiçeðinin goncalarý..."


:DBGH:





Odanýn bir köþesine atýlmýþ þiltenin üstüne kývrýlýp battaniyeyi iyice sardý bedenine. Ayak ve el parmaklarýný acýyla hissetmekteydi. Pencerenin çürümekte olan çerçevesi birçok yerinden çatlayýp aralanmýþ, delikleri gazete parçalarýyla kapatmaya çalýþsa da bu pek bir iþe yaramamýþtý. Eski, kenarlarý epey yýpranmýþ perde de içeriye dalan rüzgarý kesemezdi. Bir yýldýr þehrin bu kenar semtinde, yarý yýkýk, terkedilmiþ binada kalmaktaydý. Birkaç parça eþya bulmuþtu; iþine yarayacak olanlarý odanýn birinde toplayýp, kendisi de en küçük ve en korunaklý gibi görünen odaya yerleþmiþti. Eski þilteyle battaniye geçmiþten tek ve son kalan eþyalarýydý. Giyecekleri, hepsi üstündeydi; üst üste giyindiði fanilalar ve bedenine oldukça büyük gelen iki kazak, eþofman altý ve üzerine giydiði haki rengi bol pantolon, artýk renginin gri mi, yoksa deðil mi belli olmayan, dizlerine kadar inen bir pardösü ve eski, topuklarý yenmiþ botlar. Bir de ara sýra içinden çýkardýðý bir defterin bulunduðu, sürekli yanýnda taþýdýðý küçük bir çanta.

Bir köþe baþýnda atýlmýþ, sacý pul pul dökülmeye baþlamýþ eski, küçük bir soba bulmuþtu. Biraz uðraþýnca hala kullanýlabilirdi. Akþamlarý dýþarýya çýktýðýnda yerde bulduðu tahta parçalarýný topluyordu. Her zaman yakmýyordu sobayý, sadece soðuðun en dayanýlmaz olduðu zamanlarda. Kutsal bir ayine hazýrlanýr gibi cebinde sakladýðý kibrit kutusunu çýkarýp tahta parçacýklarý arasýna sýkýþtýrdýðý kaðýt ve bez parçalarýný tutuþtururdu. Önce ürkek küçük alevlerle yanan ateþin, inanýlmaz bir hýzla büyümesini seyre dalardý. Sýcaklýðýný bedeninin her noktasýnda hissetmek çok güzeldi. Sobanýn karþýsýna oturduðunda ellerini ona doðru uzatýp, gözlerini kapattýðýnda yüzünde yüreðinin bir yerinde saklý kalmýþ sýmsýcak bir gülümseme belirirdi. Belki geçmiþin içinde kalan güzel günleri hatýrlardý, belki sadece o anlarý yaþardý, kim bilir...

Battaniyeyi yüzünün üzerine kadar çekip nefesini üþümekte olan ellerine üfledi. Bugün pek iyi deðildi. Ne dýþarýya çýkacak ne de sobayý yakacak gücü bulamadý kendinde. Dalýp gidiyordu garip uyuklamalarla ve her uyanýþýnda daha da artýyordu bedeninin titremesi. Bazen aldýrmýyordu üþüyen uzuvlarýna bazen ise aðlamamak için kendini zor tutmaktaydý. Öyle anlarda kendini kaybettiðine mi, olanlara mý, olmayanlara mý yanmalýydý, ne düþüneceðini bilememekteydi. Geri dönüþün bahsi edilemez, düþüncesi bile olamaz bir yerdeydi ve bu gerçeðin öylesine çok farkýndaydý ki... Göz çukurlarýna biriken iki gözyaþý damlasý yaktý gözlerini. Boðazýnda yutkunamadýðý hýçkýrýklar nefesini daraltmýþtý. Bacaklarýný midesine çekip daha da kývrýldý. Yaþadýklarý kendisine ait deðil, bir baþkasý onun hayatýný alýp tüketmiþti sanki.

Dýþarýda fýrtýna gittikçe büyüyordu. Rüzgarýn uðultusu bacanýn içinden, kapý aralýðýndan, delik deþik çerçeveden girip odanýn her bir yanýna daðýlýyordu. Onlarca can çekiþen ruhun çýðlýklarý bir duvardan bir duvara çarpýp yankýlanýrdý sanki. Bu dayanýlmaz uðultuyu duymamak için ellerini kulaklarýna bastýrdý. Ýçinden durmadan tekrarlamaktaydý: "yeter, yeter, yeter; ne olur bitsin artýk... yeter..." Bir müddet sonra tekrar bedeninin titremesinde birikti düþünceleri. Sadece üþüyordu, çok üþüyordu... Kýsa bir uyuklama sonrasý hafif bir týkýrtý irkilmesine sebep olmuþtu. Nefesini tuttu. Civarda dolaþan serseriler birkaç kere girmek istemiþti eve, ilk aklýna gelen bu oldu. Þimdiye kadar baþa çýkmýþtý onlarla, asýl çekindikleri esrarkeþler ve canilerdi. Yanýlmýþ olmalýydý, sessizlik yine ayný hiçliðe boðuldu. Yavaþça kalkmaya çalýþtý yerinden, baþý külçe gibi aðýrdý; ne zamandýr yemek yemediðini hatýrlamýyordu. Dizlerinin üstünde sürünerek sobaya yaklaþtý. Kibrit çöpünü yakabilmek için kendisine yabancý gelen parmaklarýna söz geçirmeliydi. Bez parçalarýnýn tutuþmasý için eðilip kývýlcýmlarý üfledi birkaç kez.

Bitkin ve hastaydý; sobanýn yanýna çöküp, sýrtýný duvara verdi. Kuru bir öksürük takýldý boðazýna, bir eliyle aðýr aðýr göðsünü ovuþturdu. Yine az önce duyduðunu sandýðý týkýrtý olmuþtu. Bu sefer gerçekten duyduðundan emindi. Odanýn içi yarý karanlýktý, ateþin ýþýðý parça parça gölgelere düþmekteydi. Yavaþça araladý kapýyý; diðer odada gezindi bakýþlarý, acele etmeksizin. Bir þey olmamýþçasýna geriye çekilip kapýyý kapatacak gibi yaptý; dolabýn yanýndaki karaltýyý fark etmiþti. Bir adýmda fýrladý ve pusuda bekleyen bir hayvanýn avýnýn üzerine atladýðý gibi atladý.
Kýsa bir inilti duyuldu önce, sonra çaresiz bir çýrpýnýþý hissetti altýnda. Ýki eliyle sýmsýký tuttuðunu çuval gibi sürükledi içeriye; küçük, bilemedin on, belki de on iki yaþýnda bir oðlan çocuðuydu. Ellerini baþýnýn üstünde birleþtirmiþ, korkuyla kývrýlmýþtý ayaklarýnýn dibinde. Korkmuþ ve üþümüþtü. Tekrar sobanýn yanýna
yavaþça çöktü.

Alacakaranlýðýn izin verdiði kadarýný görebiliyordu. Kýsacýk kesilmiþ saçlarý vardý çocuðun. Üzerine giydiði parkenin kýsalmýþ kollarýndan görünen ince bileklerine baktý. Kollarý arasýndan ona bakan kocaman siyah gözleri fark etti. Yakalandýðýný anlayýnca bakýþlarýný hemen kaçýrmýþtý. Hiç takati kalmamýþtý, sanki az önce vücudunda kalan son gücü kullanmýþçasýna bitkindi. Kendinden geçecek diye bir endiþe düþmüþtü içine, ama bunu önemsememesi gerektiðini fýsýldayan bir hisle birlikte gelmiþti. Baþka bir zaman olsaydý, bir kaç gün önce belki, can sýkýcý bulurdu þimdiki durumu ve çocuktan kurtulurdu bir an bile tereddüt etmeden. Yýllardýr tek baþýna olmaktan bencilce bir haz aldýðýnýn farkýndaydý, bunu kendisine açýkça itiraf etmemiþ olsa da.

Çocukluðunu düþündü; annesinin ona yakýn olma arzusu ve sonuçsuz çabalarý. Kadýn içinde biriktirdiði tüm sevgiyi üzerine boþaltmak istercesine ilgisini ondan hiç eksik etmiyordu. Bunaltmayan ama beklenmeyi, istenmeyi gerektirmeyen ilgi, olaðan ve alýþýlan oluvermiþti. Kadýn bunalýmlarý arasýnda bile gidiþ geliþlerinde, oðlunu tek dayanaðý haline getirmiþti. Küçük sevgi kýrýntýlarýyla yetinirken içinde daðlar yükselirdi. Anlam veremiyordu küçücük, ondan bir parça olan çocuðun kendisinden bu kadar uzak ve soðuk olmasýna. Her geçen gün sevgisine damla damla karýþan öfkeli çaresizliði çocuðun suratýnda patlayan tokatlarý getirmiþti. Bazen komþunun þikayeti, bazen yýrtýlan bir defter, bazen ise sadece suskunluðu sebep olurdu kadýnýn kendisini kaybetmesine. Caný acýsa da aðlamazdý. Tek bir damla gözyaþý dökülmezdi gözlerinden. Annesi bakýþlarýna bile dayanamaz olmuþtu, bir daha vuruyordu yüzüne, bir daha, bir daha...
Geceler boyunca kadýnýn hýçkýrýklarýný dinlemiþti yataðýndan, yüreðinin bir buz parçasýna dönüþtüren yeminlerini sayýklayarak. Babasý bencilliðiyle tüketiyordu günlerini; kadýn ne yapsa yetersizdi, sürekli bir hata bulmak, en olmadýk sebep kadýný aþaðýlamak için bir fýrsattý. Oðlunun yaramazlýklarýný, kabahatlerini kahkahalarla gülerek dinlerdi ama ne vakit caný sýkkýn olsa, keyifsiz veya parasýz olsa ikisini de tekme tokat dövmek için nedene gerek duymazdý. Tek yapabildiði buydu. Büyümekteyken, kendi dünyasýnýn dýþýnda býrakmýþtý hem annesini hem de babasýný. Kimi zaman yemekte içilen birkaç kadeh içki evdeki kasvetli havayý yumuþatýrdý ve öyle anlarda gelecekten bahsederdi babasý. Güzel ve pýrýl pýrýl bir gelecekten... O ise büyüyordu, her saniyeyle, her düþünceyle, yeminlerine yetiþmek için büyümeye acele ederek. Onlarýn geleceði umurunda deðildi... Yalnýz olmak istiyordu, tek baþýna, sadece kendisine ihtiyaç duymak ve kendisine yetmek.

Kapalý gözlerini yavaþça araladý, oda etrafýnda dönmeye baþladý, gittikçe hýzlanarak. Artýk üþümüyordu, yanýyordu hatta; alnýna götürmek için elini kaldýrdýðýnda birden karanlýk bir kuyuda buldu kendini. Ne kadar sürmüþtü baygýnlýðý, bilmiyordu. Kendisine geldiðinde küçük bir el yüzüne dokunmaktaydý. Sýmsýký yakalamak istedi eli, yapamadý, bitkindi. Üzerine eðilen küçük, solgun yüze ait kocaman siyah gözler ona bakmaktaydýlar. "Amca, þimdi nasýl oldun?" Küçük eliyle alnýnda biriken ter damlacýklarýný sildi ve devam etti: "Fena üþütmüþsün amca, ateþler içinde yandýn iki gecedir." Çocuðun sesi henüz deðiþime uðramamýþ, ince ve billur gibi temiz, akýcýydý. Yattýðý yerden onu takip etti gözleriyle. Sobanýn üzerindeki kapta kaynattýðý çaydan doldurdu kulpu olmayan bir bardaða ve tekrar yanýna gelip yere çöktü. Bir kolunu baþýnýn altýna sokup diðeriyle tuttuðu bardaðý dudaklarýna yaklaþtýrdý. Önce direnmek geldi içinden ama hemen vazgeçti; sýcak sývýnýn yudum yudum boðazýndan akmasýna izin verdi. Çocuðun yüzüne bakýyordu. Bakýþlarýnda tanýdýk bir ýþýk gördü ama ne olduðunu hatýrlayamamýþtý. Saçlarý özensiz ve çok kýsa kesilmiþti. Alnýnda belli belirsiz bir yara izi vardý, bir ucu saçlarýnýn içinde kaybolmaktaydý. Solgun, zayýf yüzü farklý, masum bir güzelliðe sahipti. Ýnce, zarif kývrýmlý dudaklarý, hafif yuvarlanan çenesi ve küçük, mum ateþinin ýþýðýnda þeffafmýþ gibi görünen kulaklarý vardý. Çay iyi gelmiþ olmalýydý ki hafiften doðrulmak istedi yattýðý yerden. "Amca, dur, hemen ayaklanma, yeni geldin kendine, dur, bekle, birazdan gelirim" der demez dýþarýya fýrladý çocuk.

Hiçbir þey düþünemiyordu, hiçbir þey gelmiyordu aklýna; nerede þimdi susmak bilmeyen, çýldýrtan düþünceleri, neredeydi içinde bas bas baðýran korkularý?.. Neredeydi kendisiyle dopdolu bencil yalnýzlýðý?.. Þu hayatta hiç bir þeyin onu incitmesine izin vermemiþti, þimdi neden incinmekteydi?.. Neydi bunu yapan, yaptýran?.. Uyanmasýný bekliyor olmalýydý çocuk çünkü gözlerini açar açmaz onunla göz göze gelmiþti. Yere serilen bir gazete üzerinde bir somun ekmek ve içinde buram buram tütmekte yemek dolu bir kap gördü. Uzun zamandýr hissetmediði midesi açlýðýný hatýrladý; ufak lokmalarý önce yemeðe batýrýp sonra aðzýna býrakan çocuðu sabýrsýzlýkla bekledi. Son lokmayý da yutkunduðunda tatlý bir rehavetin kollarýna býrakmak üzereyken kendini alaycý bir dudak büküþüyle içindekini konuþturdu: "týpký sahipsiz itler gibisin, kim bilir nasýl minnetle bakýyordur þimdi gözlerin..." Bir an, "müthiþ bir nefretin, korkunç bir kinin zehrini akýtan bir varlýðýn konuþmasý bu" diye düþündü ve yine kaçmayý seçti, arkasýna bakmadan, yýllarca yaptýðý gibi. Çocuða baktý; geriye kalan ekmek parçasýný küçük lokmalara bölerek acele etmeden çiðnemekteydi. Gözlerini kaçýrdý, boþluða bakarak, her türlü duygudan yoksun etmeye çalýþtýðý bir ses tonuyla sordu:

"Senin adýn neydi?" Sanki daha önce adýný duymuþçasýna, sanki daha önce biliyormuþ da unutmuþçasýna sormuþtu bunu. Çocuk aðzýndaki lokmayý cevap vermek telaþýyla veya geçmiþten kalan bir korkunun dürtüsüyle hemen cevap verdi: "Emre benim adým." Sýkýntýlý bir sessizliðin ardýndan Emre üstüne dökülen ekmek kýrýntýlarýný özenle avcunda toplayýp aðzýna boþalttý. Uyuklamalar arasýnda çocuðun odanýn bir köþesinde kývrýlýp uyuduðunu gördü, bazen ise orada olmadýðýnýn farkýna vardý. Belki bir hafta sonraydý veya belki on gün, hesap etmemiþti, artýk iyi hissetmekteydi, hatta ertesi gün dýþarý çýkmayý bile aklýndan geçirmiþti. Sabah yeni uyanmýþtý ki kapýnýn kapandýðýný duydu. Ýçinden bir his bedenini ayaklandýrmýþtý. Emre'yi gördü, bir eli dýþarýya açýlan kapýnýn kolundaydý. Birkaç saniye sessizce bakýþtýlar; anladý ki gidiyordu... Geriye, odanýn içine doðru bir adým attý, "gitmek istiyorsa, gitsin" diye homurdandý içinden. Anlam veremediði bir çarpýntý salladý yüreðini, bir el onu bir sýktý, bir býraktý sanki. Hýzla geriye dönüp seslendi: "Dur..."
Çocuðun ayak sesini duyduðunda sýrtýný döndü kapýya, yüzünü saklamak istercesine. "Kalabilirsin... eðer istersen kalabilirsin..." dedi. Beklemediði ama yüreðinin en kuytu yerinde umudunu sakladýðý bu kelimeler Emre'nin yüzünü aydýnlatmýþtý. Sessizce odaya girip günlerdir yaptýðý gibi duvarýn dibine çöktü. Belli etmeden, kaþlarýnýn altýndan baktý çocuða; ona borçlandýðýný düþündü, kaç gündür baþýndaydý. Gidecek yeri yoktu, belki kimsesi yoktu; ayaz kýþ geceleri bittiðinde çekip giderdi herhalde. Sokak sokak dolaþtýðý zamanlarda, kimi köprü altlarýnda, kimi duvar diplerinde, onun gibi pek çoðuna rastlamýþtý bu þehirde. "Vardýr bir hikayesi" diye geçirdi içinden.

Gece bir türlü uyku tutmamýþtý. Þiltenin üzerinde bir sað bir sola dönüp durdu. Çocuk ise günlerdir yarým kalmýþ düþlerinin peþine düþmüþtü anlaþýlan; derin uykudaydý. Nefes alýþ veriþini dinledi bir müddet, sessiz, düzenli. Altýnda katlayýp koyduðu eski bir kilim parçasý vardý, üstünde ise parkesi. Sabaha karþý hava daha da soðuk olmuþtu. Kenarlarýný içe kývýrdýðý þilteyi açýp düzeltti ve küçük bedeni kucaklayýp üstüne yatýrdý, yavaþça. Battaniyeyi sardý dikkatle, sonra sýrtýný duvara verip gözlerini kapadý. "Nedir seni sokaklara atan? Nedir..."
Dýþarýda, sokak lambasýnýn solgun ýþýðý pencerenin hemen önündeki erik aðacýnýn çýplak dallarý arasýndan odaya süzülmekteydi. Odanýn duvarlarý üzerinde beliren garip þekillere baktý. Yanýndan hiç ayýrmadýðý küçük, siyah çantanýn içinden defteri çýkardý. Sayfalarý arasýndan ayaklarýnýn dibine bir kaç fotoðraf düþtü. Tek tek toplamak için eðildi yere. Pencereye yaklaþtý. Gölgelerin arasýnda, sokaktan gelen cýlýz ýþýða doðru tutup, fotoðraflara bakýyordu. Onlarý hala neden sakladýðýný bilmiyordu. Fotoðraflarýn içine hapsedilen zaman bu zaman deðildi artýk. O yüzler, o suskun ruhlar bir bir yitmiþlerdi meçhulde. Ne ellerinden tutmuþtu onlarýn, ne de tutunmuþtu. Yýllar önce haber almýþtý annesinin ölümünü; aðlamadý, hissetmedi hiçbir þey... Kardeþi; Allah bilir nerelerdeydi, umurunda deðildi. Babasý ise bildiðinden deðil, tahmin ettiði yerdeydi, o eski, kasvetli köþkte. Bir kýrýntý da olsa sevmemiþti onlardan birini bile, sevilmeyi de beklememiþti. Sevmemiþti çünkü nasýl sevildiðini bilmiyordu. Sevilmek istemedi çünkü karþýlýðý olmalýydý, vermek istemediðinden emin karþýlýðý... Bilemezdi bir gün düþüncelerinde kilitleneceklerini. Kullanýp kenara fýrlattýðýný sandýðý geçmiþin her zaman yanýnda kalacaðýný düþünemedi. Hayatýnda bir defa olsun geriye dönüp çocukluðunu tekrar yaþamayý dilemedi. Özlem, yüreðinin kapýsýný çaldýkça inkar etti, yine inkar etti... Özlem mi? O da neydi? Canýnýn sýkýntýsý belki... Belki kayýplar... Belki þu fotoðraftaki solgun yüzler...

Sabaha kadar oturdu pencereye yakýn yerde. Emre’nin uyku arasý sayýklamalarýyla irkildi birkaç kez. Masum yüzüne baktý, uzun uzun; belki düþler, belki hisler yazýlýp silinirken üstüne. Kimi zaman nefessiz býrakan korkuydu geçen, kimi zaman derin soluklu bir gülümseme... Dýþarýsý aydýnlanýrken, gölgeler duvarlardan usulca çekilirken uyuyakaldý. Bedenini sislerin arasýna býraktýðýný gördü, sonra bir baþka bedenin kalkýp oradan uzaklaþtýðýný. Tanýdýk bir yüzün, tanýdýk bir sesin peþine takýlmýþtý. Bilmediði bir yerde buldu kendini; bulutlarýn içinde yürüyordu. Bir kolunu uzattý, dokunmak istercesine bulutlara, boþluktan baþka bir þey yoktu. Yetiþmek istedi bedenine, hýzlý adýmlarla geçmiþti önünden, kendine baktý o an; boþluðun içindeydi, yoktu. Yoklamak istedi kendini, ne elleri vardý, ne de yüzü. Pamuk helvasý gibiydi bulutlar, yapýþ yapýþ geldiler üstüne, hala yoktu... Çýðlýk attý, ciðerleri parça parça saçýldý etrafa, çýðlýðýný duyamamýþtý...
"Amca, amca, uyan..." Emre tüm gücüyle sarsýyordu onu. Gözlerini açtý, sanki nerede olduðunu unutmuþ gibi bakýndý etrafýna. Gýrtlaðýndan çýkan anlaþýlmaz seslerle boðulmak üzereydi. Derin bir nefes aldý. Her yaný tutulmuþ aðrýyordu. Çocuk korkuyla bakýyordu yüzüne. Baþka bir þey daha gördü bakýþlarýnda, daha önceden bildiði, karþýlaþtýðý bir þey. Galiba ne olduðunu anlamýþtý... Ayaða kalktý, üstünü düzeltti, kapýnýn yanýna býraktýðý botlarýný giydi ve dýþarý çýktý; tek bir kelime konuþmadan. Sokaða inen merdivenlerde durakladý birkaç saniye. Gökyüzüne baktý, duman duman çökmüþtü bulutlar. Þehirdeki tüm bacalara girip çýkmýþlardý sanki; isli bir griliðe bulanmýþlardý. Yerde buz tutmuþ su birikintilerinde hapsolmuþ naylon torbalarý, gazoz kutularý, kese kaðýtlarýna bakarak yürüyordu. " Pisliðin üzerine çekilmiþ cila gibi", diye geçirdi içinden. Kimsecikler yoktu ortalýkta. Birkaç sokak ileride, köþe baþýnda durdu; amele pazarýna gelmiþti. Önce kimseyi görmemiþti; sonra duvar dibine çökmüþ birileri daha olduðunu fark etti. Pardösünün yakalarýný iyice kaldýrýp beklemeye koyuldu. Ayaz yüzünü yakmýþtý. Ýçten gelen titremeyi kontrol edemiyordu. Buz gibi havanýn içine asýlýyordu buram buram nefesi. Aniden, sebepsiz döndü ardýna, geldiði yöne baktý. Emre biraz ötede duruyordu. Üþümemek için ayaklarýný birbirine vurmaktaydý. Fark edildiðini görünce durdu. Yüzünde çocukça mahcubiyetin gülümsemesi belirmiþti. Ona doðru bir adým atacak gibi oldu, ondan gelecek iþaret beklercesine durakladý. Çocuða sýrtýný döndü dönmesine ama aklý, nedense, birkaç adým ötesinde kalmýþtý. Eski bir pikap yaklaþmýþtý o an; duvar dibine çöken adamlar hemen ayaklanmýþtý. Kamyonetten inen iri kýyým bir adam eliyle iþaret ederek çaðýrdý onlarý. Omzuna çarparak geçti yanýndan birisi, yüzünde bugünün nafakasýný saðlamýþ olmanýn rahatlamasý okunuyordu. Öne atýldý, adamýn onu fark edip iþe alýr düþüncesiyle ama o arabaya yönelmiþti bile. Amele pazarýna bu ilk geliþiydi. Nereden esmiþti bunu yapmak bilemiyordu. Birçok defa buradan geçerken görmüþtü iþ bekleyenleri ama bugün þansýný denemek nereden çýkmýþtý?.. Birkaç dakika tereddüt içinde kalarak, olduðu yerden uzaklaþmalý mý yoksa bir sonraki iþi beklemeli mi diye karar verememiþti. Deðiþik iþlerde çalýþmýþtý, son olarak, uzunca bir süre hal'de hamallýk yapmýþtý. Kazandýðý para ona yetiyordu, bir de eve getirebildiði sebze ve meyveler cabasý.
Herkesten uzak durmasý ve sessizliði sanki onun görünmezlik kýyafetiydi. Kimse onun farkýnda deðildi; sabahlarý gölgelerin içinden çýkýp gelirdi akþamlarý da tekrar onlara karýþýrdý. Ta ki o güne kadar.

Toptancý Muhsin diye birisinin yanýnda çalýþýyordu. Ýyi adamdý kendisi. Hamallarýn parasýný kesmezdi, hatta sýklýkla fazladan verirdi yevmiyeleri. Satýþta sözünde durur, hata yaptýðýnda ise kabullenir, baþka alýcýnýn kesesinden telafi etmezdi kaybýný. Biraz asabi ve sabýrsýz olmasýndan, bazen anlayýp dinlemeden, çalýþanlarý peþin peþin azarlardý. Buna karþýlýk gönüllerini almasýný da bilirdi. Kýsaca, dürüst ve babacan bir adamdý Muhsin bey. Olanlara gelince; patronunun sürekli bir müþterisi vardý, epey yüklü miktarda satýþ yapýlýrdý ona ve parasý nakit alýnýrdý. Bu yüzden Muhsin bey onu kýrmaz ve ne yapar eder elinde olmasa da onu boþ göndermezdi. Birkaç defa, istemeden de olsa, pazarlýklarýna þahit olmuþtu ve kýsa bir süre için görebildiði müþteriyi gözü tutmamýþtý. Anlamsýz gelmiþti böyle düþüncelere kapýlmasý. Sonraki günlerde unutmaya çalýþsa da yine de içinde nahoþ, sanki kötü bir þeyler olacakmýþ sezisi vardý. Bir sabah iþe geldiðinde deponun önünde biriken insan kalabalýðýna þaþýrmýþtý. Az ileride gördüðü polis arabasýný fark edince durakladý. Muhsin bey'in akþamýn geç saatlerine kadar yazýhanede kalmasý bilinen bir þeydi ama kimse bir gece burada öldürüleceðini bilemezdi. Birkaç gün polis karakoluna gidip geldi, diðer çalýþanlarla birlikte.

Depo kapandý o da böylece iþsiz kalmýþtý. O günlerden birinde yerde uçuþan bir gazetenin manþetine takýlmýþtý gözleri. Cinayeti iþleyen ve yazýhanedeki kasayý soyan Muhsin bey'in "hatýrlý" müþterisinin adamlarýydý. Buna hiç þaþýrmamýþtý. Kýsa süre biriktirdikleriyle yetinmek zorunda kalmýþtý. Fazla bir masrafý yoktu ama günler geçtikçe elindekiler de tükenmekteydi. Þimdi de bu hastalýk ve baþýna bela bu çocuk... Ardýna dönüp baktý; Emre hala peþindeydi. Düþüncelere dalýp birkaç sokak yürümüþ, evden daha da uzaklaþmýþtý. Devam edecek iken karar deðiþtirip olduðu yerde durdu ve çocuða döndü. Emre bir an irkilir gibi olsa da yürümeye devam etti, adýmlarýný aðýrlaþtýrarak. Elinin hareketiyle hýzlanýp ona yetiþmiþti. Bir süre ikisi yan yana, sessizce yürüdüler. Gecekondular geride kalmýþ, yol kenarýnda toplu konutlar, alýþveriþ merkezleri, kocaman vitrinleri olan maðazalar sýralanmaktaydý. Yaný baþlarýndan výzýr výzýr geçen arabalara, canavar düdükleriyle kulaklarý saðýr eden ambulanslara, yolcu duraklarýna ani dalýþlar yapan toplu taþýt araçlarýna aldýrmadan yürüdüler. Bir sokak arasýna yöneldi adam. Ýleride küçük bir park gördü Emre. Kýþlarý sadece güneþli günlerde gelen müdavimlerini bekleyen temiz, bakýmlý bir park. Aðaçlarýn yapraklarý dökülmüþ dallarýna konmuþ serçeler bile üþümüþlerdi bugün. Özenle budanmýþ iki çam aðacý arasýndaki banka yaklaþýp oturdu. Emre de oturdu. Yorgunluk deðildi bunu yaptýran; ne yorulduðunu ne de üþüdüðünü hissetmiþti. Elini cebine sokup iyice katlanmýþ bir gazete parçasýný çýkardý. Dikkatle açarken küçük paketi, Emre'nin onu gözünün ucuyla nasýl izlediðini farkýndaydý. Bir avuç ekmek kýrýntýsýydý... Bankýn az ilerisindeki taþýn üzerine dikkatle döktü kýrýntýlarý ve yavaþça çekildi geriye. Emre ne yaptýðýný anlamýþtý; anlamasaydý bile serçelerin teker teker taþýn üstüne gelmesiyle anlardý. Küçük boyunlarýný uzata uzata topladýlar ekmek kýrýntýlarýný ve tekrar geldikleri yere döndüler. Çocuðun gülümseyen yüzüne baktý sonra ellerini cebine sokup arkasýna yaslandý. Þimdi oturduðu bu banktan, yanýndaki küçük yol arkadaþýndan, sessiz, yazý bekleyen parktan çok uzaklardaydý. Sadece düþüncelerinin onu götürebileceði yerde; serçelerin kanatlarýna tutunduðunda yakalandýðý düþünceler...

Geçmiþte ne merhamet duymuþtu, ne acýma, ne de sorumluluk, hiç kimseye, hiç bir þeye karþý. Herhangi bir hayvan yavrusuna sahip olmak ne istedi ne de düþündü. Büyürken özenmesine gerek kalmadan çeþit çeþit oyuncaklarý olmuþtu. Dört yaþlarýnda güzel bir bisikleti vardý; yedi yaþýnda daha da pahalýsý oldu. Oturduklarý mahallede ilk onun öyle bir bisikleti olmuþtu. Harçlýðý hatýrý sayýlýr bir miktardý, buna raðmen yeni bisikletiyle mahalle çocuklarýna para karþýlýðý tur attýrýyordu. Aldýðý paralarý harcayacak yer bulurdu hemen. Onu gerçek dostluklar kurmaktan yoksun eden bencilliðiydi bu yüzden geçici arkadaþlýklarý beslemek için harcardý parasýný; çikolatalara, sinema biletlerine, vs... Okul zamanlarý sanki nefes alma vakitleriydi. Tabi ki annesi okula gitmediði veya öðretmeni eve uðramadýðýnda. Derslerinde fazlasýyla baþarýlýydý, hiç çalýþmamasýna raðmen. Ne bir kitap açardý ne de ödev yaptýðý görülürdü. Farklý bir isyan vardý içinde, okulu kýrmasýna, öðretmenlerini zor durumda býrakmasýna, sýnýftaki herkesi küçümsemesine sebep. Ufak tefek hýrsýzlýklar yaptý, ihtiyaçtan deðil, sadece istediði için. Öðretmenleri onu þikayet etmekten usanýp kendi haline býrakmýþlardý. Bunun da nedeni zekasýyla, bir nebze de olsa, yaptýklarýný telafi etmesiydi. Yýllar geçtikçe deðiþir diye ummuþtu yakýnýnda bulunanlar, öyle bir þey olmadý ama onlar kendilerini biraz da olsa kandýrmýþlardý bu konuda. Deðiþmedi, saklanmayý öðrendi. Okullar, insanlar, sahte gülümsemeler, sahte dostluklar; her saniyesi gösteriydi hayat. Ýyi bir okul, iyi bir meslek ve iyi bir iþi olmuþtu, iyiden de iyi. Bol para kazanýyordu, bol para harcýyordu ve hep dilediði gibi tek baþýnaydý. Okuldan mezun olduðu gün eve uðradýðý son gün olmuþtu. Annesinin sarýlmasý, babasýnýn onunla böbürlenmesi, bütün bunlara caný sýkýlmýþtý. Bu iki, kendini kaybetmiþ kiþinin yanýnda iþi neydi diye düþünmüþtü. Kendini rahatsýz eden bu düþünceler dönüp durdu kafasýnda o gece. Sabah çýkýp gittiði baba evine bir daha dönmedi. Yýllardýr bunun sebebini aradý durdu, bir çok sebep bulup sahte bir rahatlamayý yaþamak istedi. Bir türlü bulamadý en gerçek olanýný, bir türlü bitmedi kabuslarý.

Nefesi daralmýþtý birden. Yanýna sokulan küçük çocuðu hatýrlayýp gözlerini ona çevirdi. Kýpkýrmýzýydý kulaklarý, burnu, gözleri soðuktan ýslanmýþ, ellerinin rengi morumsu pembeydi. "Hadi gel, þurada bir aþevi görmüþtüm, sýcak birer çorba içeriz" dedi. Emre'nin gülümseyen yüzüne baktý, kocaman bir buz daðýný eritecek kadar sýcaktý bakýþlarý. Cam kenarýnda bir masayý seçip oturdular. Çorbalarla birlikte masaya konan ekmekten bir dilim alýp küçük bir parça kopardý Emre. Elinin baþ parmaðý ile iþaret parmaðý arasýna aldýðý ekmek parçasýný çorbaya bandýrýp aðzýna götürdü. Tüm dikkatini yemeðe vermiþti bu yüzden adamýn ona baktýðýný fark edemezdi. Tabaktakinin azalmasýyla çekinerek etrafýna bakýnmaya baþladý. Yüzünün ve ellerinin rengi kendine gelmiþ, sadece yanaklarýnda kýrmýzýmsý büyük lekeler kalmýþtý, soðuk ve keskin rüzgarýn býraktýðý izlerdi onlar. Cebinden çýkardýðý bozukluklara bakýp onlara bakan aþçý yamaðýndan iki çay istedi. Camdan dýþarýya baktý; hýzlý hýzlý gelip geçen insanlara. Alýþveriþe çýkan aileler, anneler, babalar ve çocuklarý; yaþlý bir dilenci durmuþtu karþý kaldýrýmda. Okuldan çýkan talebeler, iþ peþinde koþturanlar, gidecek yer bulamayan aþýklar; civar esnafýn çýraklarý bir yerlere koþturmaktaydýlar. "Hoþ geldin Ayhan, hoþ geldin..." diye bir fýsýltý duydu. Bir baþkaydý gördükleri, bir baþkaydý duyduklarý, bambaþkaydý hissettikleri... Derin ve çok, ama çok uzun bir uykudan uyanmýþ gibiydi. Bu sabah, dün gece, evvelki gün, geçen yýl, seneler önce yaþananlar bir düþten ibaret, gerçek deðildiler. Gerçek olan karþýsýnda oturan bu çocuk ve camekanýn dýþýnda durmadan akan hayat. Gerçek olan þu an ve þu an aldýðý nefesti. Ne olmuþtu; bilmiyordu.

Emre'ye bakýp gülümsedi. "Ne dersin, eve dönelim mi artýk?" diye sordu. Yol boyunca yine sessizdiler. Mahalle sokaklarýna girdiklerinde, evden uzakta olmayan bir tüp gaz bayisinin kapýsýna asýlmýþ bir ilan takýldý gözüne. Aklýndan ilk geçen düþünce yarýn gelip þansýný denemek olmuþtu. Eve varýp, odaya girdiklerinde sobayý yakmak için tereddüt etmemiþti ve bir kucak odun parçasýný da yýðdý içeriye. Odanýn içine yayýlan sýcaklýk hissedilmeye baþlayýnca aklýna yeni gelen bir þey yüzünden yerinden fýrladý Ayhan. Eþyalarý topladýðý büyük odaya girmiþti. Döndüðünde kucakladýðý birkaç koltuk minderi, büyük bir mukavva parçasý ve çuvalýmsý bir bezi býraktý yere. Birkaç dakika sonra küçük bir yatak hazýrlamýþtý, kendisinin yattýðý þiltenin yakýnýna. Bu esnada Emre ne yapacaðýný bilemiyordu, ne oturdu ne de Ayhan koþtururken peþinden girip çýktý; sadece gözleriyle onu izlemiþti. O gece, yattýðý yerden, çocuðun uykuya dalmýþ olmasýna raðmen hala gülümseyen yüzüne uzun uzun baktý Ayhan. Sabah uyandýðýnda daha önceleri bu kadar huzurlu uyumuþ muydu diye hatýrlamamýþtý. Artýk þansý da dönmüþ olmalýydý ki iþe de alýnmýþ ve hemen baþlamýþtý. Sipariþleri götürüyordu evlere, boþ kaldýðýnda ise dükkaný silip süpürüyordu. Emre çoðunlukla yanýndaydý, dükkan sahibi de sesini çýkarmamýþtý buna. Ayhan çocuða tek bir soru bile sormamýþtý. Nereden geldiðini, kim olduðunu, ailesi var mýydý hiç sormadý. Biliyordu ki, eðer isterse Emre ona söylerdi, yeter ki istesin. Bir akþam üzeri, henüz dükkaný kapatmamýþlardý, çocuk, kapýnýn yakýnýnda bulunan bir iskemleye oturmuþ dýþarýya bakýyordu. Dükkan sahibi, cam ile kapatýlmýþ kendi bölmesinde telefon görüþmesi yapmaktaydý, Ayhan boþ tüpleri dükkanýn bir tarafýnda yerleþtirmeyi bitirmek üzereydi. Emre'ye takýldý bakýþlarý. Çocuðun yüzündeki ifadeydi buna neden olan. Bütün yüz kaslarý gerilmiþ, gözlerini kýrpmadan dýþarýya bakýyordu. Küçük elleri yumruk olmuþ, dudaklarýnda belli belirsiz seðirmeler yüzünden bir þeyler fýsýldýyor gibiydi. Benzi bembeyaz kesilmiþ bakýyordu. Ayhan, elindekini býrakýp sessizce yaklaþtý kapýya. Çocuðu korkutmamak için yanýna varmadan durdu. Akþamýn alacalý aydýnlýðýna karýþmýþtý sokak lambalarýnýn baygýn ýþýðý. Sokaðýn karþýsýna toplanmýþ birkaç çocuk vardý. Aralarýnda itiþip kakýþtýklarýný sanmýþtý önce. Daha dikkatli bakýnca aralarýna aldýklarý yaþý onlarýnkinden küçük bir oðlan çocuðunu fena tartakladýklarýný gördü. Belli ki gücü yettiðince direnmiþti onlara küçük ama bunu yaparak onlarý daha da kýþkýrtmýþtý. Bütün güçleriyle üzerine yüklenip, kimi tekmelerle kimi yumruklarla vurmaktaydýlar. Olanlara dayanýlýr gibi deðildi. Bunlara son vermek için dýþarýya çýkacak iken çocuklardan bir tanesinin uyarmasýyla her biri farklý yönlere doðru kaçýþtýlar. Ayhan yerde kýpýrtýsýz yatan çocuða yaklaþtý. Gözyaþlarý kirli yüzünde iki patika çizmiþti. Yerden kalkmasý için elini uzattý Ayhan. Gözlerini ona çevirdi çocuk; bakýþlarýnda nefret okunuyordu. Adamýn uzattýðý eli itip ayaða kalktý. Ayhan; "iyi misin?" diye sordu. Çocuk sýrtýný döndü; diþlerinin arasýndan týslarcasýna; "sana ne be ..." diye söylenerek ona bir de küfür savurmuþtu. Bir daha bakmýþtý Ayhan'ýn yüzüne. Gördükleri, duyduklarýndan kat kat fazla sarsýlmasýna sebep olmuþtu. Çocuðun gözlerindeki nefret çakmak çakmak ateþleniyordu. Acýlarý hissetmiyordu sanki; kanayan burnunu koluna silerken kýlý bile kýpýrdamamýþtý. Pis bir sýrýtmayla yanýndan uzaklaþýrken Ayhan olduðu yerde kalakalmýþtý. Dükkana döndüðünde Emre iskemlesinde büzülmüþ sessizce oturmaktaydý. Bakýþlarýný yere, sadece kendisinin bildiði bir noktaya dikmiþti. Ayhan elini çocuðun baþýna koydu, kýsa bir an için. Çocuðun yaþadýðý kötü ne varsa silmek ve yerine sadece güzellikleri, iyilikleri býrakabilmeyi dilemiþti.

Eve döndüklerinde Emre'nin kýsacýk hikayesini dinleme vaktinin geldiðini anlamýþtý. Gerçekten çok kýsaydý. Henüz bebek iken anne ve babasýný bir kazada kaybetmiþ ve onu býrakabilecek hiç yakýný olmadýðý veya bulunmadýðýndan bir kimsesizler yurduna verilmiþti. Ailesi hakkýnda pek bir þey bilmiyordu; kazanýn olduðu yolda ne iþleri vardý, otobüste bulunan iki valizde giyecekten baþka ne bir belge ne de fotoðraf bulunmamýþtý. Kimsesizler yurdunda kendisi gibilerle büyümüþtü. Bayramlarda daðýtýlan ayakkabýlar, kazaklar, pantolonlar ya bir beden küçük gelirdi veya içlerinde kaybolacak kadar büyük. Çocuklar arasýnda çekiþmelerden hep uzak durmaya çalýþsa da basit bir sebep yüzünden, hatta sebepsiz, nasibini alýyordu bakýcýlarýn sýrayla attýklarý dayaktan. Onlarý da suçlamýyordu; baþa çýkamýyorlardý, küçüklerin laf anlamazlýðýyla mý uðraþsýnlar, büyüklerin dikkafalýlýyla mý. Çocuklar ise peþinen inanmýþlardý sevilemeyeceklerine; küçük, sýcak bir yaklaþýmýn, sebepsiz, içten bir gülümsemenin bedeli ne olur diye þüphelenmekten baþka bildikleri yoktu. Bunu yaþayan büyük çocuklardý, henüz ne olup bittiðini anlayamayan küçükler masum gülücüklerini daðýttýklarý kocaman, kalabalýk ailelerinde olacaklardan bihaberdiler. Yurdun yakýnýndaki bir devlet okuluna kayýt olduðunda, hoþuna gitmiþti farklý bir ortamda bulunmak. Dersleri dikkatle dinlemekteydi, yurda döner dönmez ödevlerini yapardý. Bu yýl dördüncü sýnýfa geçmiþti. Bu kelimeleri söylerken gözleri parlamýþtý... Sonra uzun bir müddet sustu. Ayhan yine soru sormadý. Kendince tahminleri vardý, ama tabi ki kendince... Günler birer birer geçmekteydiler, ne yavaþ yavaþ ne de hýzlý; birbirinin peþinden gelirken beraberinde getirdikleriyle. Geçmiþi olduðu yerde býraktýlar, her ikisi de. Ona ait bir kelime bile kalmadý kenarda saklanan. Belki dilsiz edilen anýlardý, ya da belki böyle olmasýný isteyen onlardý. Gündüzleri bir baþkaydý yaþadýklarý, ayak uydurduklarý bir dansa katýlmak gibiydi, ayný ritimde, uygun adýmda. Geceleriyse kendi yarattýklarý dünyalarýný küçük bir odaya sýðdýrmaktý yaþam. Zaman zaman kentin sokaklarýnda uzun gezintilere çýktýlar, kimi zaman kayboldular caddelerin kalabalýðýnda, kimi zaman kýyýya kadar inip, dalgakýranda oturdular. Her biri kendi sessizliðinde, her biri kendi düþüncelerinde, her biri kendi yolculuðunda ama hep yan yana. Nisan sonlarýnda Emre yakýndaki bir kahvehanede çýraklýk yapmaya baþladý; bunu kendi istemiþti. Dükkan kapandýðýnda Ayhan kahvehaneye gidip Emre'yi alýyordu. Bazen, müþterinin çok olduðu zamanlarda çocuðu beklemek zorunda kaldýðýndan, ister istemez içeriye girerdi. Kenarda bir yerde oturup, gündüzden kalan gazetelere bakýyordu. Sayfalarý çevirirken içinden "ayný þeyler, dünden ne bir fazla ne de bir eksik var bu dünyanýn düzeninde" diye geçiriyordu. Bir defa olsun kendisine sormadý nelerin deðiþmesini beklediðini, nelerin olmasýný umduðunu. Aslýnda aklýndaki düðümleri bir bir çözmesi gerektiðinin farkýndaydý ama bunu yapmaktansa ertelemek çok daha kolaydý. Deðer verdiði yalnýzlýðýný bu tanýmadýðý, yaþadýðý yere girdiði gibi hayatýna pat diye giren bu çocuðun varlýðýyla doldurmuþtu. Ona karþý duyduklarýyla tanýþmaktaydý, yavaþ yavaþ. Bazen, onsuz bir günü düþünmeye çalýþýrdý ve aklýna hiç bir þey gelmeyince hayrete düþerdi. "Ne yani, önceden nasýlsa öyle olur" diye söylenirdi içinden. Önceden dediði ne zamandý diye düþünmeye baþlardý sonra ve böylece iþin içinden çýkamaz olurdu. Bazý geceler, gelecek tasasý düþerdi aklýna, kendisinin deðil, Emre'nin. "Okula gitmesi lazým" diye düþünürdü. Etrafýna bakýnýp "burayý iyice adam etmek lazým" diye devam ederdi. Farkýna vardýðýnda tüm bunlarýn, baþýný bir yana çevirirdi, sanki içindeki düþünceleri silkelemek istercesine. Bir kovalamacadýr yaþýyordu içinde; bir yanda düþünceleri, bir yanda yüreði, her ikisinde tarifsiz bir kýpýrtý, heyecan... "Hoþ geldin Ayhan..." diye fýsýldayanýn bir oyunu muydu yaþadýklarý, yoksa kabuslarýnda býraktýðý birisinin son çýrpýnýþlarýný mý duyuyordu... Uykusuz gecelerde veya sabaha karþý uyanýp da bir türlü uyuyamadýðýnda gerçekliðinden emin olmak istercesine yerinden doðrulup çocuðun yattýðý yere bakardý. Kollarýný kaldýrýp karanlýkta seçmeye çalýþýrdý. Bedenini yoklardý, yüzüne dokunurdu ve yaptýklarýnýn iyice farkýna vardýðýnda gýrtlaðýný paralayan, yutkunulmasý zor, kocaman bir nefes çekerdi içine. Küçük, siyah çantasýndaki defteri çýkarmamýþ, sayfalarý arasýnda sakladýðý fotoðraflara çok uzun zamandýr bakmamýþtý. Ýçinden gelmediðinden deðildi, bir þeylerin sezisi, bir his, olacaklarý haber veren, bu yüzdendi. Ýþini terk ettiðinde, evini, parayla satýn alýnabilecek nesi var nesi yoksa bir anda býrakýp yok olmayý seçtiðinde onlarý neden yanýna aldýðýný bilmiyordu. Sadece aldý, düþünmeden, tasarlamadan. Bir an evvel uzaklaþmak istemiþti. Hýrslar, entrikalar, yalanlar ve içindeki korku birleþip üstüne üstüne gelmekteydiler. Yaþam korkunç bir kabusa dönüþmüþtü. Etrafýnda olanlarýn, kendisi de bunlarýn en ortasýndayken, seyircisiydi. Yüreðinin duvarlarý sessizliðin çýðlýklarýyla yýkýlýrken, gözleri ve düþünceleri beyninde bir filmi oynatmýþtý. Asýl çýrpýnanýn kendisi olduðunu ne kadar açýk görebiliyordu þimdi... Bitmeyen bir tatminsizlik; sýnýrsýz sahip olma arzusu, en iyi olmak, en büyük olmak, en ulaþýlmaz, güçlü olmak isterken o sahte deðerler, o "en" olanlar tarafýndan yutulmuþtu. Bir nebze olsun yakýnlýk göstermediði annesini kaybetmiþti ve bunu telafi edemezdi. Hiç hakký olmadýðý halde yakýnýnda olanlara kayýtsýz kalmýþ veya küçümsemiþti. Beklentileri; onlar hep almasý gerektiði inandýklarýydý; çabasýz, ödünsüz... Ne deðiþmiþti; hayat mý, kendisi mi?.. Geçmiþin en baþýndaki Ayhan veya en sonundaki Ayhan; hangisiydi içindeki kapýyý açan?.. Ne önemi var, o kapý aralýðýndan bakabildikten sonra. Ne önemi var o kapýdan adým attýktan sonra...
“Öyle bir heyecan ki, kendinde olmak...” diye fýsýldadý adam.
Emre uykusunda anlaþýlmaz bir þeyler sayýklamýþtý. Üzerindeki battaniyeyi düzeltmek için yanýna gitti. Düþ görüyor olmalýydý. Yerine döndü tekrar. Sabah olmak üzereydi. Bütün gece uyanýk kalmasýna raðmen kendini çok iyi ve zinde hissetmekteydi Ayhan. Ýçi içine sýðamýyordu. Aðlýyordu. Gülümsüyordu. Gözyaþlarý arasýnda gülümsüyordu. Yüreðinde bir tohum filizlenmiþti. Umut ve sevgi ile beslenen Gülümseme çiçeðinin tohumu...


Ýstanbul                                                   eylül






Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn Ýyileþme kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Derin Hikayeler, Kýsa Karþýlaþmalar
Derin Hikayeler, Kýsa Karþýlaþmalar
Derin Hikayeler, Kýsa Karþýlaþmalar
Derin Hikayeler, Kýsa Karþýlaþmalar
Derin Hikayeler, Kýsa Karþýlaþmalar

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yusuf'un Þarkýlarý
Vurgun
Gecenin Ýçinden Gelen Sesler
Salkým Söðüt Hayat
Ah, Be Hayat!
Ölüm Bana Bu Kadar Yakýn Olmamýþtý - 4
Melek
Delirium
Kelimeleri Terk Etmek Zor
Suskun

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Eylül [Þiir]
Þimdi Aþk [Þiir]
Bir Þey Daha... [Þiir]
Teselli [Þiir]
Kimi Suçlayacaksýn? [Deneme]
Sonu Gelmeden Ýnsanlýðýn [Deneme]
Eksik Olan [Deneme]
Ýnsaným Ben [Deneme]
Eksik Olan [Deneme]
Ruh Hali [Deneme]


R. Eylül Aktaþ kimdir?

yolcu

Etkilendiði Yazarlar:
insan, hayat


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © R. Eylül Aktaþ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.