..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Özgürlük sevdasý insanýn baþkalarýna duyduðu sevgidir; güç sevdasý insanýn kendine duyduðu sevgidir. -Hazlitt
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Çaðdaþ Sanat > Hakan Yozcu




19 Ekim 2019
Sessiz Çýðlýk Üzerine  
Hakan Yozcu
271 sayfa tutan eser, þairane bir üslup kullanýlarak þiir dili ile yazýlmýþ. Her cümlesi, dizeleri andýran, insaný bir þiir bahçesine sokan, duygularý yoðun bir þekilde dile getiren, yüreklere hitap eden, her satýrda gözyaþlarýna gark eden samimi, içten söylenmiþ, aðýt gibi yakýlmýþ sözler, ýrmak gibi akan, su gibi akýp giden cümlelere yer verilmiþ. Roman yazarý, baþarýlý bir anlatýmla Çukurova’yý, ilçeleri, kasabalarý, köyleri ve yaylalarý tasvir etmiþ.


:AJHB:

     “Sessiz Çýðlýk”, “Ve Tanrý Delileri Yarattý” romanýnýn yazarý, Çukurovalý Genç Yazar ve Þair Kürþat Yozcu’nun yazdýðý ilk romaný. Kendi deyimiyle: “Acemilik yýllarý.”nýn bir ürünü…
     Eser, 2015 yýlýnda Adana’da Ekrem Matbaasý’nda basýlmýþ. “Resimdeki küçük kýza teþekkür ederim.” ibaresi ile baþlýyor roman… Tabi bu ifadenin ne anlama geldiðini biz çözemedik. Kimdi bu resimdeki küçük kýz, bilemedik. “Yazarýna sormak gerekir” diye düþünerek konuyu kendi haline býraktýk.
     Yazar, romaný 7 bölüme ayýrmýþ. Her bölümde yürekleri daðlayan, birbirinden ayrý kalmýþ, uzak olmuþ insanlarý, sevgiyle birbirine baðlayan, evladý için gözlerini daðlardan ayýrmayan, her an durmadan aðlayan bir ananýn yürek sýzýsý, töre diye babasýnýn sözünden çýkamayýp sevdasýný kalbine gömen, sevdiðine ölesiye baðlý olup ona kavuþamayan genç kýzlarýn kalp acýsý, haksýzlýklara boyun eðmemiþ, aðalarýn zulmüne baþkaldýrmýþ civan mert yiðitlerin daða çýkarak, eþkýya olmalarý ve onlarýn karþýlýksýz dostluklarý, kahramanlýklarý, sevgileri, gözü doymaz aðalarýn, zenginliklerine zenginlik katabilmek için, köylüleri nasýl sömürdüðü, onlarýn sýrtýndan nasýl haksýz kazanç elde ederek büyük bir saltanat sürdüðü anlatýlýyor…
     271 sayfa tutan eser, þairane bir üslup kullanýlarak þiir dili ile yazýlmýþ. Her cümlesi, dizeleri andýran, insaný bir þiir bahçesine sokan, duygularý yoðun bir þekilde dile getiren, yüreklere hitap eden, her satýrda gözyaþlarýna gark eden samimi, içten söylenmiþ, aðýt gibi yakýlmýþ sözler, ýrmak gibi akan, su gibi akýp giden cümlelere yer verilmiþ. Roman yazarý, baþarýlý bir anlatýmla Çukurova’yý, ilçeleri, kasabalarý, köyleri ve yaylalarý tasvir etmiþ.
     Eseri okurken tüm Çukurova, bir manzara fotoðrafý gibi gözlerinizin önüne geliyor. Bölgenin baharýný, yazýný, kýþýný, soðuðunu, sýcaðýný, ýlýk ve temiz bir duygu ile anlatýyor yazar…
     Tabii bu baþarýlý anlatýmda yazarýn þair ruhlu olmasý, þiire sevdalý olmasý, þiiri kendine dert edinmesinin de payý büyük. O, þiir ile düzyazýyý iyice harmanlamýþ, nesri, þiirin süzgecinden, þiiri de nesrin süzgecinden geçirerek hayat vermiþ romanýna. Cümlelerini tamamen duygularýyla yoðuran, þairaneliðin bütün özelliklerini kullanan bir ozan olarak karþýmýza çýkmýþ:
     “Üç can
     Göz göze geldiler.
     Üç ayrý hikâye…
     Sonlarýný bildiler.
Üç can
Nefeslerini tuttular.
Titreyen zamanda
Hepsi birer yiðittiler.
Üç can
Üç ayrý hikâye
Sonsuzluða
Beraber adým attýlar.” (Sayfa 41)
     Bu nedenledir ki eserde büyülü bir anlatým, büyülü bir dil ortaya çýkmýþ. Okuyucu kitabý eline aldýðý andan itibaren, bu büyünün seline kapýlýyor ve kitabý elinden bir türlü býrakamýyor. “Bir sonraki sayfada acaba ne var?” demekten kendini alamýyor. “Bir sonraki bölümde neler olacak?” diye kendi kendine sormadan edemiyor okuyucu. “Bu da, romaný daha farklý kýlýyor, daha heyecanlý hale getiriyor” desek hiç yalan olmaz…
     Yazar, yaþadýðý mekâný, çevreyi geniþ tasvirlerle anlatýyor. Kasabayý, köyleri, daðlarý ayrýntýlý biçimde sunuyor okuyucuya…
     “Köyün mezarlýðý, köyün yaklaþýk bir kilometre dýþýnda yol kenarýnda kurulmuþtu. Mezarlýða o kadar çok aðaç dikilmiþti ki uzaktan bakanlar burasýnýn mezarlýktan ziyade kuþ cenneti olduðunu sanýrlardý. Dut aðaçlarýnýn yeþil görüntüsü mezarlýða ayrý bir durgunluk veriyordu.” (Sayfa 17)
Okuyucu kendini adeta Çukurova’nýn o sýcak, kavurucu havasýnda hissediyor. Yaz mevsimi ise buram buram terliyor, kýþta ise karlý daðlarýn etkisi ve esen rüzgârlarýn þiddetiyle üþüyor, sanki donuyor iliklerine kadar…
Roman kurgusu farklý bir þekilde düzenlenmiþ. Ýlk bölümde romanýn geçtiði dönemden sonrasý verilmiþ.
     Okuyucu ilk sayfalara baktýðýnda 3 kahraman ile karþýlaþýyor. Bunlar 40 yýllýk bir sýrrýn peþine düþmüþ, 40 yýldýr bir bilinmeyeni ortaya çýkarmak için saatlerce yürüyen iki kardeþ ve bildiklerini tam 40 yýl herkesten saklayan gizli bir tanýk…
     Daha okuyucu ilk satýrlarda bir meraka kapýlýyor: “Kim bu adamlar? Neden bu kadar saat yürüyorlar? Nereye gidiyorlar? Ne yapacaklar? Amaçlarý ne? 40 yýldýr bilinmeyen nedir? 40 yýldýr saklanan sýr nedir? Neden bunca sene beklenmiþtir? Neden 40 sene kimseye bir þey söylenmemiþtir?”
Okuyucu daha ilk sayfalarda bu sorularý kafasýnda sorarken, hemen bir sonraki sayfada ne olacaðýný merak etmektedir. Bu nedenle süratle okumaktadýr satýrlarý… Kafasýndaki tüm sorulara son sayfaya kadar tam bir cevap alamayacaktýr… Ancak son sayfalarý çevirmeye baþladýðýnda tüm sorulara cevap bulabilecek ve bu durum okuyucuda bir hüzün, bir üzüntü, bir yeis býrakacaktýr… Belki de aðlayacaktýr benim gibi son satýrlarý, son cümleleri okuyunca…
     “Hiç bitmeyecek sandýðý yolun sonuna yaklaþtýklarýnda Hasan içini ýsýtan özlem ateþiyle, dakikalarýn geçmek bilmeyen yavaþ ilerleyiþine inat; adýmlarýný daha hýzlý atmaya baþladý. Günlerdir yaðan yaðmur, sanki bu ayrýlýðýn son bulacaðý vakti bekliyordu durmak için.” (sayfa 5)
     “Yahya Çavuþ “Yoruldum” dedi. Yetmiþini çoktan devirmiþ, hafif bükülmeye baþlayan beline siyah kuþaðýný sarmýþ, beyaz tenine kemerli burnuyla þekil veren çehresi ve göz çukurunun içinde gözleri belli belirsiz görülen bu ihtiyar adam; beyazlamýþ sakalýna inat bunca saattir yürümüþtü.
     Yýllardýr gizlediði ve sadece birkaç kiþinin bildiði sýrrýný ölmeden önce sahiplerine söylemek için sabah erkenden yola çýkmýþ, ara ara yaðan yaðmurdan korunarak Hasan’ýn köyüne varmýþtý. Ölmeden emaneti sahibine vermeli” diye karar aldýðý günden bu yana yaklaþýk üç ay geçmiþti.” (sayfa 6)
     “Sessiz Çýðlýk” bir eþkýya romanýydý. Çukurovalý yaðýz, esmer yiðitlerin bazen uðradýðý haksýzlýklar yüzünden, bazen yaptýklarý kavga yüzünden, bazen zulme uðramalarý yüzünden, genelde de aðalarýn zulüm ve baskýlarýndan kaçmak için daða çýkmalarý ve eþkýya olmalarýnýn hikâyesi idi. Kendi kurallarýný kendileri koyan, kendi yasalarýný kendileri belirleyen, kimi zaman köylülerin hakkýný savunan, kimi zaman mazlumlarýn yanýnda olan, ezilenlerin tarafýný tutan, zenginden alýp fakire veren ve fakat bazen de herkese eziyet eden, köylülerden çalan kötü eþkýyalar çetesi…
     Köylüler, iyi olan eþkýyalarý kollar, onlara yardým eder, onlarý asla ve asla ihbar etmezlerdi. Ve Cumhuriyet sonrasý Çukurova’sý birçok eþkýyayý daðlarýnda barýndýrmýþtý. Haksýzlýða uðradýðýna inanan, aðasý ile sürtüþen, kavga eden, tarlasý, baðý, bahçesi elinden alýnan, sevdiðine kavuþamayan, dünyasýna kahreden, eline bir silah alýp huzuru daðlarda arayan gençler, çareyi daða sýðýnmada bulur, eþkýya olup çýkýverirdi. Ýþte bu yýllar, Çukurova adeta eþkýyalar mekâný idi…
     Devlet de baþ edemez olmuþtu bu kadar eþkýya ile… Her yer, her yan, dað, tepe hep eþkýya ile dolmuþtu. Her birinin ayrý bir hikâyesi, ayrý birer macerasý vardý…
     Romanlara konu olan, þiirlere tema olan, filmlere ilham olan eþkýyalarýn acý; fakat gerçek hikâyeleri…
     Ýþte “Sessiz Çýðlýk” da böyle bir konuyu ele alan bir roman. Eþkýya Yosçu’nun hayatýný ele alan bir roman…
     Eþkýya Yosçu, yaðýz yiðit bir delikanlý… Attýðýný vuran, gözünü hiç bir þeyden sakýnmayan, cesur, mert bir civan…
     Köyünde herkes tarafýndan bilinen, sevilen bir kiþilik… Adil, doðru, dürüst, olgun ve bir o kadar insancýl bir kiþilik…
     Kimilerine göre gerçek kahraman, kimilerine göre azýlý katil, kimilerine göre alçakgönüllü, kimilerine göre mahzun bir kara sevdalý, kimilerine göre gözü dönmüþ bir cani, katil ve hatta vatan haini…
     Ama kim bilebilir yüreðinde neler olduðunu? Ne fýrtýnalar koptuðunu? Neler yaþadýðýný? Neler hissettiðini? Neler umduðunu, neler bulduðunu?
     Ýster istemez okuyucu þaþýrýyor bunlarý görünce… Böyle bir adam nasýl eþkýya olabilir? Nasýl daða çýkar? Nasýl devlete karþý gelir? Nasýl adam öldürür? Nasýl katil olur? Nasýl, nasýl, nasýl?
     Eþkýya Yosçu, bir mücadelenin timsalidir. Zorun, imkânsýzýn sembolüdür… Ýyiliðin, yardýmseverliðin, merhametin temsilcisidir. O, sözde eþkýyadýr…
     Daðlara yasal yollarla çýkmadýðý için, adý eþkýya olmuþtur. Oysa tüm köylüler sevmiþtir onu. Herkes yardýmcý olmaktadýr ona. Herkes dilediði an evini, odasýný ve yüreklerini açmýþtýr kendisine… Yiyecekler vermiþlerdir, içecekler sunmuþlardýr gönülden, para göndermiþlerdir güçlerince; ama yürekten, zorlanmadan, isteyerek… Peki, bunun neresidir eþkýyalýk?
     Roman, giriþ kýsmýndan sonra geri dönüklerle geliþiyor. Yazar, sezdirmeden tekrar 40 yýl öncesine dönüyor. Yosçu’nun bir düðünde silah atma yarýþmasýna katýlmasýný anlatýyor. Yosçu, silahý çok iyi kullanan, attýðýný vuran biridir.
Amcasýnýn oðlu Kýroðlan asker kaçaðýdýr. O yýllarda asker kaçaðý ilçede haddinden fazladýr. O nedenle asker bunlarýn peþine düþmüþtür:
“Beþ aydýr asker kaçaðý olan Kýroðlan, gündüz gelmemesi gerektiðini çok iyi biliyordu. Bu günlerde jandarmalar, kaçaklarý yakalamak için düðünlere yakýn yerlerde pusu kuruyorlar ansýzýn düðünleri basýyorlardý.“ (Sayfa 39)
     Komutan da düðüne gelmiþtir. Tesadüfen Kýroðlan ile karþýlaþýrlar. Komutan, onu teslim almak ister. O ise komutandan birkaç gün izin isteyip teslim olacaðýný söyler. Ama komutan bunu kabul etmez. Ve tartýþýrlar. Bunun üzerine komutan silahýný çekip ateþ eder ve Kýroðlan orada ölür. Komutan askerleri ile atlara binip þehrin yolunu tutar. Yosçu’nun dünyasý yýkýlýr. Çok sevdiði, kardeþi bildiði kiþi oracýkta cansýz halde yatmaktadýr. Bunu kabullenemeyen Yosçu, atýna atlar ve kestirmeden askerlerin önüne çýkar:
     “Yoscu, komutan ve jandarmalarýn geçeceði at yolunu çok iyi biliyordu. Muharremlerin evinin arka tarafýna düþen dereden geçerek, komutan ve jandarmalarýn önünü kesmeyi planlamýþtý. Yerinden fýrlamýþ ve evin arka tarafýndaki dereye girmiþti… Dereden çýktýðý yerin yaklaþýk yetmiþ metre kadar mesafede, komutan ve jandarmalarýn son hýzla gittiklerini görmüþtü. Tüfeðini önünde duran kýsa bir zeytin aðacýnýn dalýna sürmüþtü. Üç atlýdan ortada giden komutanýn kafasýna niþan almýþtý. Bu mesafeden giden at üzerindeki bir süvariyi vurmak çok zordu. Fakat Yosçu, tetiði çektiði anda atýn üstündeki yolcuyu aþaðý indireceðinden çok emindi.
     Komutanýn kafasý tüfeðin niþan alma deliðinde öyle büyümüþtü ki þu anda sadece komutanýn kafasý görünüyordu. Parmaðýný tetiðe dokundurdu.” (Sayfa 43-44)
Uzaktan silahýný komutana niþan alýr ve onu alnýndan vurup öldürür. Bundan sonra Yosçu’nun eþkýyalýk macerasý baþlar. Teslim olmaz. Kendini daðlara vurur. Artýk bütün dünyasý, yaþamý, mekâný daðlar olur.
Ayþe Kadýn, Yosçu’nun annesidir. Romanda güçlü, aklý baþýnda, gururlu bir kadýn, oðluna düþkün bir anne olarak karþýmýza çýkar. Korkusuzdur. Olaylar karþýsýnda dik duran bir tiptir. Denebilir ki romanda en çok sevilen karakterlerden biridir. Oðluna nasihatler veren, yol göstermeye çalýþan, onu her þekilde korumaya çalýþan bir kadýndýr. “Hemen yakalanma” diyerek kaçmasýný ister:
“Ayþe, yüzbaþýnýn gözüne bakmýþ, yüzbaþý bu bakýþtan ürkmüþtü. Bir an cephede beraber savaþtýðý kadýnlarý hatýrlamýþ bu kadýna saygý duymuþtu.” (Sayfa 55)
Kendi kendine:
“Ya bu kadýn oðlunu çok seviyor; ya da hiç sevmiyor” demiþti.” (sayfa 56)
Yosçu, Ustasý olarak bildiði, daðlarda tek baþýna eþkýyalýk yapan Kýçýkýrýk’ýn yanýna gider. Eski bir subay olan Kýçýkýrýk, yaþamýný daðlarda sürdürmektedir. Ýkisi de hoca-talebe iliþkisi içerisinde birbirleriyle çok iyi anlaþýrlar. Bu anlaþmanýn asýl sebebi sevgidir, saygýdýr:
     “Teþbihi eline alan Kýçýkýrýk, onu göz hizasýna kaldýrmýþ ve gözlerindeki muhabbeti salmýþtý, bütün bir gökyüzüne. Yosçu, kalender duruþlu bu adamý ilk gördüðünde:
     “Eþkýyadan çok medrese hocasýna benziyor bu adam” diye düþünmüþtü.” (Sayfa 86)
     Arkadaþ oldu bu iki kader kurbaný insan. Birbirlerini sevip saydýlar. Birbirlerine destek oldular. Hoca talebe oldular. Daðlar artýk mekânlarýydý. Maðaralar evleriydi. Günlerce, aylarca, yýllarca yaþadýlar böyle…
     Anasý çaðýrdý bir gün düze. Anaydý çaðýran, gidilmez miydi?
“Düze inmenin bir eþkýya için ne kadar tehlikeli olduðunu orada bulunan üç kiþi de çok iyi biliyorlardý. Yosçu, Kýçýkýrýk’a döndü:
“Ne dersin Usta?” dedi.
Kýçýkýrýk:
“Atanýn buyruðuna baþ eðmek töredendir Aða. Sonunda ölüm olsa da gideceksin” diyerek, onun anasýna gitmesi için emir verdi.
Yosçu, annesine doðru uçtu. Daðýn zirvesinden kalkýp ovalara süzüldü. Koþtu…” (Sayfa 91)
“Emrin nedir Ana?” diye sordu.
Ayþe, her zamanki sert duruþu ve keskin sesiyle “Osman Aða, teslim olsun, diyor. Onu kurtarýrým diyor. Teslim ol oðul. Belki bir ümit ýþýðýdýr bu. Ben her gün ölmekten býktým. Bir süre yatar çýkarsýn. En azýndan mahpus damýnda canýn emniyette olur” dedi. (sayfa 93)
Oysa Osman Aða, romanda kötülüðün timsaliydi. Haksýzlýk yapan, halký sömüren, haksýz kazançlarla zenginliðine zenginlik katan kötü bir aða idi. Yosçu’yu da bunlara engel olarak gören biriydi. Bu nedenle kendine engel olan Yosçu’yu bir þekilde ortadan kaldýrmak istiyordu.
“Ayþe, oðlunun teslim olacaðýný sabah haber salmýþtý. Bunu duyan Osman Aða, hemen yola çýkmadan önce yanýndaki adamlarýna silahlarýný almalarýný söylemiþti. Planýnýn iþe yaramasýndan dolayý çok mutluydu. Konaðýndan çýkmýþ, köy halký ile konuþmuþtu. Sanki Yosçu’ya yapacaðý kötülük öncesi insanlara ne kadar iyi olduðunu göstermek istiyordu. Onu öldürdükten sonra da bir garip için canýný nasýl tehlikeye atacaðýný anlatacaktý. Beþ adamýný yanýna çaðýrmýþ, köyün yaklaþýk üç kilometre uzaðýnda pusu kurmalarýný ve kasabaya giderlerken Yosçu’yu öldürmelerini istemiþti.” (sayfa 94)
Romanda, okuyucunun daha sonra öðreneceði garip bir þekilde askerlerin çýkýp gelmesiyle bu oyunun bozulmasý sayesinde Yosçu hapse düþer. Kendi halinde sessiz, sakin bir þekilde hapiste yatmaya baþlar.
Bir yýl kadar bir süre kaldýðý belirtilir romanda. Yalnýz bu süre içinde Yosçu ile ilgili hiçbir þey verilmez yazar tarafýndan. Yosçu gibi haksýzlýklara karþý boyun eðmeyen birinin hapiste bir yýl boyunca sessiz kalmasý, hiçbir þeye karýþmamasý veya böyle meþhur olmuþ birinin hapiste bir olaya karýþmamasý, ona kimsenin sataþmamasý bir kusur gibi geldi bana. Ýster istemez de film olarak izlediðim “Tatar Ramazan” aklýma geldi. “Ben, bu oyunu bozarým” diye haykýran Tatar Ramazan, “Hapishanedeki tüm haksýzlýklara tek baþýna karþý durduðu gibi bu romanda da Yosçu, bütün haksýzlýklara ve oyunlara karþý gelebilirdi” diye düþünmekten kendimi alamadým.
Yosçu gibi birinin bir hapishanede bir yýl hiçbir olaya karýþmadan kalmasý; veya baþýndan herhangi bir olay geçmemesi imkansýz gibi geldi bana:
“Bir yýldýr buradaydý ve bir yýldýr üstüne devrilen hatýralarýn, omuzlarýnda býraktýðý aðýrlýðý taþýyordu. O gün, bu hapishane kapýsýndan attýðý ilk adým, aslýnda sevdalarýna elveda dediði son adýmdý. Çünkü dýþarýdaki dünyada bambaþka bir hayat vardý. Hayal dünyasý yýkýlmýþtý artýk.” (sayfa 98)
Osman Aða’nýn kendisini kurtarmak için hiçbir giriþimde bulunmamasýna kýzmýþ, aylardýr onun boynunu sýkacaðý günün hayali ile yaþýyordu. Annesi her ay ziyaretine gelirdi. En son bir ay önce gelmiþ “Osman Aða’dan hayýr yok oðul. Daðlar senindir. Baþýnýn çaresine bak. Seni burada bir gün asarlar” demiþti.
     Ata, hükmünü vermiþti. Yosçu’ya baþ eðmek düþtü, baþ eðdi… (Sayfa 99)
     Yosçu, sanki de ilahi bir gücün yardýmýyla hapisten kaçar. Özellikle asla açýk tutulmayan üçüncü kapý o gün açýk býrakýlýr ve gardiyan nedeni bilinmez bir þekilde Yosçu’ya kaçmasý için yardým eder.
     Tereddüt eder Yosçu. Ya bu bir oyunsa? Ya kendisini öldürmek için yapýlan bir tuzaksa? Ama denemeye deðerdi. Çünkü nasýl olsa burada bir gün kendini bir þekilde öldüreceklerdi. Ve Yosçu, üçüncü kapýyý açýk bularak kolay bir þekilde kaçýp tekrar bildiði, sevdiði daðlara kavuþur. Kýçýkýrýk ile tekrar buluþup kendi çetesini kurar.
Daðlar eþkýya ile doludur o yýllarda. Tek baþlarýna olmazdý bu daðlarda. Güçlü olmalarý gerekiyordu. Daha fazla adam olmasý gerekiyordu. Bir çete olmalarý gerekiyordu. O kadar çok çete vardý ki daðlarda kimileri dost, kimileri düþmandý. Düþmanlara av olmamak gerekirdi. Güçlü olmalarý, diri olmalarý gerekiyordu.
Yanlarýna gelen güvenilir gençleri aldýlar gruba ve çete oldular. Kýsa bir süre sonra tüm daðlarýn yiðit aslanlarý oluverdiler. Herkesin konuþtuðu dað aslanlarý olmuþlardý. Dosta güven, düþmana korku veren aslanlar… Yosçu Çetesi…
Romanda dikkat çeken karakterlerden biri de Fikret’tir. Fikret, öldürülen komutanýnýn intikamýný almaya yemin etmiþ genç bir subaydýr. Bunu bir eþkýyanýn, bir caninin, bir katilin yanýna býrakmayacaktýr. Roman boyunca hep bunun hayaliyle yaþar. Ýntikam, tek arzusu olmuþtur.
Amacýna ulaþmak için Osman Aða ile iþbirliði yapar. Ama Yosçu, ayný zamanda merhametin timsalidir. Bir gece Fikret’in ve Osman Aða’nýn evlerine baskýn yapar. Amacý her ikisini de öldürmektir. Bunu tam yapacaðý sýrada duyduðu bir bebek aðlamasýndan sonra, onlarýn babasýz büyümesini istemez. Bu nedenle her ikisini de öldürmekten vaz geçer.
Ve yýllar sonra defin sýrasýnda mezara iki sürpriz insan, ziyarete gelir. Sanki ona teþekkür etmek istemektedirler:
‘‘Kim bilirdi; bu gece girilen iki yatak odasýnda bulunan iki bebeðin, yarým asýr sonra Yoscu’yu mezarlýkta son yolculuðuna uðurlamaya geleceðini…Ahde vefanýn yüceliði…Cana kýyamamanýn güzelliði…Teþekkür etmenin bilgeliði…’’s.150
Beþinci bölüme kadar kafamda hep aþk yok mu sorusu geçti. Buraya kadar hiç aþktan söz edilmemiþti. “Böyle bir roman nasýl aþksýz, sevdasýz olur?” diyordum ki iþte bu bölümde istediðim, aradýðým aþk karþýma çýkýverdi. Hem de ne aþk?
Yosçu, bir gün Akkýz’ý görüyor. Ve onu ilk görüþte ona çarpýlýyor, vuruluyor. Daðlar artýk ona dar gelmeye baþlýyor. Her gün, her an onu düþünmeye baþlýyor. Mahzunlaþýyor, sessizleþiyor, garipleþiyor… Günler geçmiyor artýk…
Onu görmek, ona gitmek, onu sevmek istiyor… Her an onu düþünüyor, onu hayal ediyor. Onu soluyor. Onu içiyor…
Haber salýyor. Güvendiði, inandýðý bir kadýn ona aracýlýk yapýyor. Ak kýz görüþmeyi kabul ediyor. Ve aþk baþlýyor… Yan yana durmalarýna raðmen hiç konuþmuyorlar. Sessizce anlaþýyorlar birbirleriyle… Tek bir kelime dahi konuþmadan tüm aþklarýný açýklýyorlar birbirlerine, isteklerini, arzularýný, düþüncelerini konuþmadan dile getiriyorlar sessizce…
Ama gelin görün ki para, menfaat ve çýkar insanlarý yoldan çýkarýyor. Ýhanete götürüyor. Yosçu’nun güvendiði kadýn onu para uðruna satýveriyor Osman Aða’ya… Osman Aða’nýn da zaten istediði bu. Kuruveriyor planýný…
Ve romanda acý sona yavaþ yavaþ geliniyor… Çatýþmalar, ölmeler, öldürmeler…
Geri dönüklerle verilen olaylar tekrar roman baþýna dönüyor. Gizli bir tanýðýn çektiði vicdan azabýndan sonra tanýk olduðu olayý ancak 40 yýl sonra açýklýyor. Ýþte roman, finale burada ulaþýyor.
Kafalardaki tüm sorular cevap buluyor…
Okunmasý gereken bir roman…
Karþýlaþtýrma yapmak istemiyorum; ama adý tüm dünyaya duyulan, bir eþkýya romaný olan ve ayný topraklarda, ayný bölgede geçen “Ýnce Memed” romanýndan sonra yazýlan, ayný heyecaný ve meraký veren ikinci eþkýya romaný diye düþünüyorum…
Kimileri, belki “Ýnce Memed” esas olarak yazýlmýþ diyebilir. Ama deðil…
Bu olayý rahmetli babamdan defalarca dinleyen birisi olarak anlatýlanlarýn birebir örtüþtüðünü, yazarýn kendine has üslubu ile bu olaya hayat verdiðini ve ortaya güzel bir eser çýktýðýný söyleyebilirim.
Eþkýya Yosçu, hayatýyla, yaþamýyla birçok kiþiye ders verecek, öðüt verecek, yol gösterecek, kendisini istemeden de olsa daðlarda bulmuþ, haksýzlýklara boyun eðmeyen, doðrunun ve güzelin yanýnda olan, merhameti son derece yüksek bir kahraman diye düþünüyorum…
Son kýsmýnda yer almayan ve fakat olaya genç yaþlarýnda þahit olan rahmetli babam: “Eþkýya Yosçu’nun mezarý 40 yýl kadar sonra bulundu. Aslýnda bunu bir tek kiþi biliyordu. Yosçu’nun öldürüldüðü gece olaya þahit olan, ama korkusundan bunu 40 yýl saklayan gizli þahit biliyordu. Öyle ki ömrünün sonuna doðru vicdanýna yenik düþmüþ ve Yosçu’nun gömülü olduðu yeri çocuklarýna göstermiþti.
Çocuklarý da kemiklerini bir torbaya koyarak Yosçularýn mezarlýðýna gömdüler. Yaz mevsimiydi. Yakýcý, kavurucu bir sýcak vardý. Yosçu’yu mezara defnetmek için hepimiz oradaydýk. Kimler yoktu ki… Adeta tören düzenlenmiþti. Herkes sýcaktan yakýnýrken o anda ilahi bir durum hasýl oldu. Tam mezarýn üzerine büyük bir bulut geldi. Herkese gölgelik yaptý. Öyle ki defin iþi bitene kadar bu bulut oradan gitmedi. O sýcakta serinlemiþtik. Ýmamýn iþini bitirmesi ve oradakilerin daðýlmaya baþlamasýndan sonra bu bulut orayý terk etti. Herkes bunu bir mucize olarak, Allah’ýn bir takdiri olarak gördü.” diye anlatmýþtý.
Bir edebiyatçý gözüyle baktýðýmda da yaþanan olaylarýn þairane bir dille baþarýlý bir þekilde anlatýldýðýný söyleyebilirim. Yer yer hatalar, kusurlar olsa da sonuçta bunlar görülmeyecek kadar ufak þeylerdir demek istiyorum.
Yazarýný kutluyorum. Edebiyatýmýza “Ýnce Memed”den sonra güzel bir eþkýya eseri daha kazandýrmýþtýr.
Sinema sektöründe çalýþanlar için bir konu daha ortaya çýkmýþtýr diye düþünüyorum. Umarým bu roman, ehil bir kiþi tarafýndan senaryo haline getirilerek film halinde de yaþam bulur…





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn çaðdaþ sanat kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Boyacý’ya Büyük Ýlgi
Nkl Sanat Gecesi Büyük Ýlgi Gördü
Ýlk Yerli Operamýz: Arap Ali Destaný
Erdinç Akgür Ýle Devlet Tiyatrolarý’ný Konuþtuk
Nkl’de Edebiyat Sokaðý
Salaklar Sofrasý
ve Othello Kendi Vatanýnda Sahnelendi
Seddül Bahir 32 Saat Dizisi Müthiþti
Türkan Kürþat Gönüllerin Þampiyonu
"Bir Okkaya Bir Önge" Herkese Göre

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Cevahir Caþgir’den "100süz Þiirlerim"
Orhan Pamk'un "Kar" Romaný
ve Ýlk Bölüm Yayýnlandý
ve Ýlk Bölüm Yayýnlandý
"Bitemeyen Proje" Üzerine
Beþik Gibi Sallandýk
"Kýrmýzý Pazartesi" Romanýnýn Düþündürdükleri
Olcay Kýraç Ýle Kýbrýs Sorunu
Adanalýyýk Allah’ýn Adamýyýk
"Beyaz Gemi" Aytmatov

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.