Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karþýsýnda zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Anam hep uyarýrdý “Elinizde yiyecekle sokaða çýkmayýn; yere düþer, üstüne basýlýr günah olur. Birinin caný çeker, gözü kalýr, o daha da günah” diye. Gerçekten göz hakký diye bir þey vardýr. Göründü ya da kokusu duyulduysa piþirdiðinden, yediðinden komþuya da tattýrýlýr. Ýnsanýn caný da her þeyi çeker. Çocuðuz, dinlemezdik. Yarým dilim ev ekmeðine salçayý sürdük mü soluðu kapýnýn dýþýnda alýrdýk. Mahallemizde, bu konuda en hassas insan komþunun oðlu Hasan’dý. Kapýnýn dýþýnda hep beni mi beklerdi bilmem, sokaða adýmýmý atar atmaz görür, “Mehraba!” der siteme baþlardý: - Göz hakký diye bir þey vardýr, sana öðretmediler mi? Benden bir kaç yaþ büyüktü; çekindiðimden miydi bilmem, hemen yarýsýný koparýr uzatýrdým. Kimileyin çevrede on tane çocuk olurdu ama, önemli deðildi. Elimdekinin yarýsýný ona verince göz hakký konusunda bilgisiz biri olmadýðým varsayýlýrdý. Kimi zaman ortalýkta göremezdim onu, ama o beni görür, arkalarda bir yerlerden o bilmiþ sesi duyulurdu: - Mehrabaaa! … Bir gün yine sokaða çýktým, erik yiyorum; akýllanmayacaðým ya! Ýtalyan eriði. Aksilik de üç tane almýþým. Bizimki “Mehraba” dedi yanaþtý. Tek olunca birini uzattým. Eriðe küçümseyerek baktý: - Tek olur mu? Ananýn memesi tek kalýr ya! Bilmiyor musun? Ben bu o olayýn erik sayýsýna göre düzenlendiðini nereden bileyim. Hem ikisini verirsem bende tek kalacak; derken o hemen çaresini buldu. Çakýsýný çýkardý, üçüncüsünü ikiye böldü, ikimize de birer buçuk Ýtalyan eriði… “O zaman birer tanesi yarým kalmayacak mý?” dedim. Kalmazmýþ. Hani okulda iki buçuk alýnca üç oluyor ya, bu da ikiþer sayýlýrmýþ. … Bir gün bir tanýdýðýn düðününe gittim, oturuyorum, ta karþýdan beni görmüþ, çýktý geldi “Mehraba” dedi, oturdu. Baktým sürekli saðý solu gözlüyor. Çevrede yiyecek içecek satan var mý diye bakýyormuþ. “Çok mu acýktýn?” dedim. - Yok yok, dedi, senin için bakýnýyorum. Bir þeyler al ye diye. Benden, göz hakkýyla idare edecek bir þey çýkmayacaðýný anlayýnca bakýnmayý býraktý, o sýra gelen gelinle damada dikkat kesildi. Bir ara döndü: - Ben de evlenicen. Hani böyle küçük yaþta evlenme lafý edenlere “Öttün mü?” derler ya, bizimki de ötmüþ olmalý, “Evlencem”e devam: - Gönlüm Sibel Can’da. Ünlü sanatçýdan bahsediyor sandýnýz deðil mi? Yok o deðil. Bildiðiniz Sibel Can o zamanlar daha dünyada var yok. Bu bizim köyün en zengini Eyüp Can aðanýn biricik kýzý Sibel Can. Yine de alçaktan uçmuyoruz anlayacaðýnýz. Ama ne denir: - Ýyi, güzel kýz. - Yalnýz, bu konuda annemin bazý çekinceleri var. - Nesinden çekiniyor, yiyecek mi ananý? - Yok, ondan deðil. Zengin kýzý ya, “Altýn salkým çok isterler, kaldýramayýz.” diyor. Hem yalnýz bu deðil. Anam “Zengin gýzlarýnýn eli çifte çubuða yatkýn olmaz. Onlar telli nalýnlarý giyip avlularda gezinmesini bilir.” diyor. Bir de annem, “Gelin dediðin her iþi yapmalý, kocasýný rahat ettirtmeli” diyor. - Anan çok þey istiyor. O kadar iþi Eyüp aðanýn bedelleri bile yapmaz, deðil kýzý. … Hasan kararlý mý kararlý. Ýlle de kahvede oturup keyfine bakacak, Sibel hayvana haþata, çifte çubuða bakacak; gül gibi geçinip gidecekler. Çünkü bunu baþaramayana, köyde “Ýþi bozuk adam!” diyorlar. Hasan göz hakkýna çok önem verdikten baþka bu konuda da titiz. Anasýnýn üzerinden isteklerini sýralýyor: - O öyle görmüþ, yaþamýþ, “Ben hem süs devesi, hem de yük devesi isterim!” diye tutturuyor. Yani hem çok güzel, hem de çok çalýþkan olacak. Senin anlayacaðýn benim annem, gelinin hem varlýklý, hem çalýþkan hem de güzelini sever. - Sen ne düþünüyorsun? - Büyük sözünü dinlememek günahtýr! … Köyde kýz çokmuþ ama, þimdilik en uygun aday Sibel Can’mýþ. O zaman Hasan yaþça daha küçük. O senden büyüktür, diyecek oldum, sözümü kesti. Babaannesinin, “Yaþlý garý alan zengin olur.” sözünü anýmsattý. Fakat annesinin çekinceleri mi aðýr bastý yoksa baþka bir þey mi oldu bilmiyorum, Sibel Can’la bir türlü evlenemedi. Sonunda ne mi oldu? Eyüp aðanýn kýzý Sibel Can, yalnýzca bir yüzüðe köyün öðretmenine vardý. Tabii, Hasan delendi! … Bir gün bizim kapýnýn önünde oturuyorum. Hasan “Mehraba” dedi, geldi; yanýbaþýma oturdu. Önce elimdeki kocaman salatalýða bakýp, böl iþareti yaptý. Artýk, bir yandan avucumdaki tuza bana bana salatalýk kemiriyoruz, bir yandan da söyleþiyoruz. Bizimki öðretmene çok kýzýyor; beleþçi olduðunu düþünüyor. Bir gün yolda karþýlaþmýþlar, bu “Mehraba” demiþ, sözde o da “Mehraba” diye karþýlýk vermiþ. Bizimki “Beþ yýl anlattýðýn yalanlarý dinledik, bir þeycik demedik. Ama bu son yaptýðýn çok ayýp oldu” diyecekmiþ, vazgeçmiþ. Söylediðine göre, beleþçinin seviyesine inmek istememiþ; ama bu son merhabasý olmuþ. … Bu kadar saçmalýða akýllýca bir karþýlýk verilmez, diye düþündüm: - Köyde güzel kýz çok ya, öðretmen Sibel Can’ý göz hakký saymýþ olmasýn? Bir an elindeki salatalýðý kafama indirecek sandým; neyse ki, yere çarptý, terslendi: - Acý be!
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |