..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir dünya yurttaþýyým. -Sokrates
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Ýkbal Elvan Türkel




15 Nisan 2012
Alcina  
Birinci kýsým: Baþlangýç

Ýkbal Elvan Türkel


- Peki, sorarým sana Manuel o konsülün diz çöküp sessizlikle dua edin demesi neyi deðiþtirdi bizim hayatýmýzda? Surlarýn dibindeki dilencilere açlýðýný kuru bayat peksimetle yatýþtýran, pirelide olsa soðuðu kestiði için sýrtýna attýðý pelerinden baþka giyeceði olmayan, Tanrýnýn lütfü baharda ,yazda balýklar avlayýp aç kalmaktan kurtulanlara ne verdi? Zelyotlar kaybettiði savaþ hepimizin kaybý deðimliydi? Türk dostu Kantakizos bir kýzýný Türk ile evlendirdi öteki kýzýný imparatorla ve sýrtýný dayadý saðlam kapýlara .Artýk gidip manastýrýnda otursun , artýk tüm gününü dua ederek geçirsin. Kim nasýl rahatsýz etsin ki onu ? Ýþte budur Manuel dostum geleceðe mirasýmýz budur: Gençliðinde her haltý ye, yaþlanýnca bir manastýr yap sabah akþam dua et. Homeros bile dememiþ miydi? “Tanrýlar bile kanarlar adaklara kurbanlara”


:AGIG:

Iþýk þehri aydýnlattý. Karþýdaki körler ülkesinin doðusundan gelen aydýnlýk önce kýyýdaki surlarý üstünde gölgeleri yarattý. Ýþleri çoktan bitmiþ balýkçýlar, surlarýn dibindeki limana doðru yol alýyorlardý. Þehir denizden kendisini seyir eden balýkçýlara, tepeleri ve bu tepelerin birinin bitiminde kurulmuþ dünyanýn en ihtiþamlý kubbesi ve ile günaydýn diyordu. Kayýklarý þehre yaklaþtýkça balýkçýlar uzaktan yeþil sarý bir yýðýný andýran aðaçlarý tek tek seçmeye baþlýyorlardý. Kibar serviler, dallarýný yaymýþ çamlar yeþil kalsalar da, atkestanelerinin, incirlerin, ayvalarýn, elmalarýn, armutlarýn yapraklarý artýk sararmýþtý.
Nerdeyse bin yýldýr var olup, zamanýn bilinen en büyük þehri olsa da bu kent fazlasýyla görmüþ geçirmiþti. Iþýðý yutan harabeler, harabelerin üzerine iðreti yerleþmiþ evler dükkânlar ve binalarýn hemen bitiminde bostanlar, meyve bahçeleri, tarlalar, uzaktaki baðlarla kocaman bir çiftliðe de benziyordu kent. Latin istilasý sonrasý, soyulmuþ, talan edilmiþ, kalbi kýrýlmýþ, surlarýnýn arasýna sýkýþmýþ, þehir sakinleri yinede aziz Meryem’in lütuf’unu niyaz ederlerdi.
Denizin boynuz gibi yardýðý þehrin öteki kýyýsýnda, ise hareketlilik vardý. Kýyýnýn içeri doðru girdiði alan gemilerden inmiþ kumaþ toplarýný, zeytinyaðý ve þarap dolu fýçýlarý arabalarýna yüklemiþ taþýyan hamallar, yetiþtirdikleri küfeler dolusu üzümü, ayvayý, narlarý, lahanalarý, özenle demet yaptýklarý pýrasalarý, eþeklerinin sýrtýndan indiren köylüler, balýkçýlarý beklerken tezgâhlarýný yýkayan hamarat balýk satýcýlarý, saman balyalarýný taþýyan at arabalarý ile sabahýn erken saatlerinde çarþý çalýþmaya baþlamýþtý. Sadece mis kokulu baharat ve kumaþ dükkânlarýnýn sahipleri ortada yoktu. Bu dükkânlarý çýraklar ve kalfalar açýp patronlarýn geliþine kadar temizleyip, yeni gelen mallarý yerleþtirip hazýrlarlardý. Çarþýnýn hareketliliðinde mallarýný satacaklarýn yaný sýra, açýk havada yeni gelmiþ etlerini kesip doðrayýp piþirmeye hazýrlanan aþçýlarýn býçaklarýnýn sesleri, konuþmalar, arada bir martýnýn çýðlýðý sabahýn uðultusuna ritim veriyordu. Bin yýl önce ve sonra çarþýnýn ne ritmi ne kokusu deðiþecekti.
Ticaretin bittiði yerde kiliseler ve evler yeniden baþlýyordu. Tahta konaklarýn bahçeleri surlarýn bitimine dek uzanýyordu. Surlarýn bitiminde, kýrlarýn baþlangýcýndaki kiliseyi de aydýnlanýyordu ýþýklar yavaþ yavaþ. Pek çoðu gibi Latinlerin harap ettiði kilisenin etrafý, yontulmuþ duvar örmek için bekleyen aðýr taþlar, makaralar ve bir yýðýn kalasla çevrilmiþti. Muhterem nazýrýn gönlü kýrlarýn kilisesinin harap kalmasýna razý olmamýþtý. Etrafý kalas taþlarla çevrili býrakýlsa da Kýrlarýn kilisesi bir nebze de olsa eski ihtiþamýna kavuþmuþtu.
Kýrlarýn kilisesinin çaprazýndaki tepede meyve bahçeleri içinde ihtiþamlý bir konak, etrafýnda aðýllarý, tahta kulübeleri ile küçük bir köy vardý. Köyün meyve bahçelerinin bitiminde kuzeyde tarlalarýn arasýnda sanki unutulmuþ dünyanýn sonuna kurulmuþ gibi duran kulübeyi de aydýnlattý nihayet ýþýk.
Yakýndan bakýldýðýnda kulübe iki adet dikdörtgendi. Kulübeye kuþbakýþý bakýldýðýnda, yapý, büyük dikdörtgenin kuzeydoðu ucuna eklenmiþ küçük dikdörtgenle ters tahta l harfini andýrýyordu. Kulübenin büyük dikdörtgen bölümünün güneye bakan kýsmýnda kapýsý vardý. Kapýdan çýkýldýðýnda solda tahta alçak çitle çevrilmiþ bostanda, güzün gelmesiyle tohuma kaçmýþ dallarý sararmýþ baklalar, yeþil beyaz pýrasa, lahanalar seriliydi. Kapýnýn saðýnda on adým mesafede taþlarla etrafý çevrilmiþ, üstü tahta ile kapalý kuyu, kuyunun yaný baþýnda incir aðacý ve aðacýn altýnda tahta bank ile küçük masasý vardý. Kulübenin saðýna yapýþmýþ aðýlda sýska, þiþko ve beyaz adlý üç keçi alçak sesle meleyor, ancak gür sesli eþek Kalyope nin anýrtýsý hepsini bastýrýyordu. Kulübenin soluna yapýþýk kümese benzeyen tahta yýðýnýndan fýrlamýþ üç kýzýl tavuk ve kýzýl horoz, kulübenin kapýsýnýn önünde yatan ihtiyar boz bir köpek olan adelpha nýn yanýnda eþiniyordu. Etrafta yapraklarý sararmýþ mürdümükler, kýrmýzý tanecikleri henüz pýtlayan kokinalarla karman çorman güz þenliði baþlamýþtý.
Kulübenin kuzeydoðu ucundaki odada ayakta iþliðini baðlayan orta boylu esmer kadýn, yataðýn kenarýna diz çöktü. Yüzünü Duvarda asýlý Meryem ikonasýna dönük, sabah dualarýný mýrýldandý. Sabahýn erken saatlerinde Mikail de uyanmýþtý. Henüz kýtýk dolu yorganýn altýndan baþýný çýkarmamýþtý. Yaz bitiminde Alcina nýn erkenden kalkýp keçileri saðýp, kendisine maþrapa ile vereceði sütü beklerdi yorganýn altýnda.
Kocaman gözleri kapalý dua eden kadýn gözlerini açtý. Duasý bitmiþ gibiydi ayaða kalkarak kulübenin büyük odasýna geçti. Aðýlýn bulunduðu taraftaki ocaðýn yanýnda duran tahta tezgâhýn üstüne koyduðu mumun aleviyle yerden aldýðý çýrayý tutuþturdu. Ocaða çýralarýn altýnda duran ince tahta kütüklerden atarak, çýranýn ateþini artýrdý. Ona kalsa ocaktaki ateþi ne olursa olsun söndürmemeliydiler. Ancak Mikail geceleri ve evden giderken ocaðý söndürtür, Alcina’ nýn Temmuzun ortasýnda evde ocaðý yanýk býrakmasýna kýzar;
“Kadýnlar ve onlarýn bitmeyen inançlarý” diyerek ne yaparsa yapsýn ne derse desin ocaðý yakacak olan Alcina ya suratýný sallardý. Ocaðý yakan Alcina baþýyla tüm odacýðý gözden geçirdi. Yattýklarý odacýktan çýkýþta saðda kocaman iki küp üstlerinde seramik kapaklarý ile duruyordu. Küplerin birisi Alcina’ nýn her yýl ailesinden aldýðý zeytinyaðý diðeri ise þarapla doluydu. Þarap küpünün üstündeki seramik tabaðýn üzerinde daha küçük bal dolu bir küp yerleþtirilmiþti. Tavana asýlmýþ bir çengele baðlý ipten sarkan sarýmsaklar ve soðanlar küplerin üzerinde hafif hafif sallanýyorlardý. Baþka bir çengele asýlý ipin ucunda ise ufak tarhana çuvalý küplerin üzerinde köþeye yapýþmýþ gibiydi. Küplerin bitiminde tahta bank ve ona baðlý masa ocaðýn tam karþýndaydý. Masa ve bankýn saðýnda evin kapýsý ve kapýnýn bulunduðu duvarda Alcina'nýn her dem sildiði ortasý demirli tavana yakýn camlý küçücük bir pencere önünde Alcina'nýn dokuma tezgâhý vardý.
Alcina’ nýn çocukluðunda, kýrlara gezmeye geldiklerinde kullandýklarý barýnak onun evi olmuþtu. Kocaman konak yerine babaannesinin deyimi ile bu küçücük tavuk kümesinde yaþamak Alcina’yý rahatsýz etmiyordu. Babasý, çocukken ablasý Zoe annesi ile kardeþi bebek Thomas’ý aniden bastýran yaðmurdan bu kulübeciðe sokmuþ, dev adam Nairos da içeri girer girmez ocaða iki kütük atýp birbirine sürttüðü çýralarý yakarak ortalýðý aydýnlatmýþtý. O zamanlar Henüz annesinin kara gözlerinin altý morarmamýþ, içleri acý ile dolmamýþtý. Uzun sarý saçlarý ile nypheler benzeyen ablasý zoe neþe ile mutfaktaki kýzlarýn sýklýkla mýrýldandýðý þarký söylüyordu, þimdiki gibi kuru acýmasýz ilahileri deðil.
Bir anda silkindi Alcina, geçmiþi býraktý sýðýnaðýndan memnundu içerde yatandan da memnun sayýlýrdý ama onu beslemesi gerekiyordu. Ocaðýn yanýndaki tezgâhýn altýnda duran kovasýný ve güðümünü alýp keçileri þiþko beyaz ve sýska nýn yanýna yollandý. Alcina nýn çýktýðý kapýda bir süre sonra siyah cübbesinin haþmetini azaltamadýðý kel kafalý kocaman bir rahip belirdi. Kapýnýn önünde yatan Adelpha’ nýn kafasýný seven rahibin kocaman kemikli suratý, geniþ çenesi, haþmetli bir burnu ama kocaman suratýyla orantýsýz derecede küçük gözleri vardý.
-     Günaydýn yaþlý bayan !dedi köpeðe rahip Manuel. Sonra kafasýný kaldýrdý ve içeri seslendi
Rahip Manuel ile Mikail in sohbetleri
-     Günaydýn soylu Mikail aziz dost !
Kýtýk dolu yorganýn altýndan Mikail kafasýný çýkardý ve cevap verdi;
-     Günaydýn bir kap süt için yoksul kulübeme bile gelen Manuel
-     Sabahlarý taze saðýlmýþ sütten iyi yiyecek var mýdýr? Üzerine de yürüyüþ.
-     Tabi caným Nasýl olsa bedava sirke baldan tatlýdýr.
-     Gönlümü kýrma Mikail kalk gel yanýma da bakraçlarýmýzý tokuþturalým. Ýllaki þaraba mý yapýlýr tokuþturma? Gel Mikail dýþarýdaki tahta masamýzdan yine bakalým kente. Bak dýþarý da ne muazzam bir kent var, kokusu rengi sarhoþ ediyor
-     Ne köhne bir kent burasý yetmiþ iki millet bir araya gelmiþ beni hasta ediyor
-     O yetmiþ iki millet bir haçýn altýnda inayeti yaþýyor, yaþayacak dünya döndükçe.
-     Etrafýmýzdaki Türklere gücümüz yettikçe yaþarýz biz haçýn altýnda hoþ o Türklerle iþbirliði içindekilere ne demeli? Bizim gibi inançlý olanlarsa paramýz yettikçe yanýmýzda bizim. Venedikli denen tüccarlara ve kýrmýzý suratlý kuzeylilere ödemeyi yapmadýkça ne senin muhteþem kentin kalýyor, ne de o kutsal haçýn.
-     Yapma Mikail, Romayýz biz. Atalarýmýzýn mirasý ne olacak ?
-     O mirasý ret ettik biz. Nerde o eski yapýlarýmýz ? Þölenler Roma’nýn ekmeði, hipodrom yarýþlarý . Yerine kiliseleri koyduk sokaklara çýkmamýzý bile istemiyorlar artýk. Nerde Roma’nýn þenlikleri ? Bayram denilince Meryem in ikonasýný alýp gezmeyi anlýyorlar sadece. Ne þenliði kaldý eskilerin ne bilgeliði . Hitabeti bir yana kaldýrýp attýk paran gücün kadar konuþ artýk.
-     Gene de miras býrakacaklarýmýz ne ergunavi ipekliler ne muhteþem saraylar. Meryem’e , Ýsa’ya adadýðýmýz kiliseler ve düþüncelerimiz.
-     Kiliseler nasýl kalýr bilmem. Yaðmalanandan arta kalanlar olarak herhalde. Düþüncelerimiz ise nasýl deðiþtirilecek onu tahmin etmem imkânsýz. Yüzlerce masalýmýz var Homeros’ un hikâyeleri bizim deðiþtirmediðimiz. Ana babaya saygý itaat, tanrýlara saygý, insan yaþamýna saygý. Tabi sonuncusu ne kadar özen var Allah bilir. O mirasa ne ekleyebildik biz ? Kilisede hala tartýþýyorsunuz âmin nin sonunu. Kutsal ekmeyi mayalý yiyip yememeyi, papazlarýn evlenip evlenmemesini, paskalyanýn tarihini. Hoþ o Latin papazlarda ikna edemedi milleti mayasýz ekmeyi yedirmeye. En son sessiz diz çökerek ibadeti öngördü konsül.
-     Peki, sorarým sana Manuel o konsülün diz çöküp sessizlikle dua edin demesi neyi deðiþtirdi bizim hayatýmýzda? Surlarýn dibindeki dilencilere açlýðýný kuru bayat peksimetle yatýþtýran, pirelide olsa soðuðu kestiði için sýrtýna attýðý pelerinden baþka giyeceði olmayan, Tanrýnýn lütfü baharda ,yazda balýklar avlayýp aç kalmaktan kurtulanlara ne verdi? Zelyotlar kaybettiði savaþ hepimizin kaybý deðimliydi? Türk dostu Kantakizos bir kýzýný Türk ile evlendirdi öteki kýzýný imparatorla ve sýrtýný dayadý saðlam kapýlara .Artýk gidip manastýrýnda otursun , artýk tüm gününü dua ederek geçirsin. Kim nasýl rahatsýz etsin ki onu ? Ýþte budur Manuel dostum geleceðe mirasýmýz budur: Gençliðinde her haltý ye, yaþlanýnca bir manastýr yap sabah akþam dua et. Homeros bile dememiþ miydi? “Tanrýlar bile kanarlar adaklara kurbanlara”
-     Sana bu düþüncelerin bir kadýn aþýlýyor galiba Mikail ?
Elindeki keçi sütü dolu güðümden bakraçlarý dolduran Alcina Manuel in sorusuyla irkildi konuþmayý dinlemiyor gibi gözükmekle birlikte sorunun iþaret ettiði tek þey kendisiydi.
Manuel ise hiç üstüne alýnmadý
-     Söylediklerimin gerçek olmasý rahatsýz etti seni. Tüm kadýnlar gerçekçidir. Öyle olmak zorundalar. Sende gerçekliðimi kadýnlýk olarak yorumladýn sadece



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn deneysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Hakký Tankut

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Haymatlos

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Hayalet [Þiir]
Öykünme [Þiir]
Adsýz Algý [Þiir]
Görmek [Þiir]
Duymak [Þiir]
Bozkýrý Özlemek [Þiir]
Soyut Mu? Somut Mu? [Deneme]
Ne Ýstiyorum? [Deneme]


Ýkbal Elvan Türkel kimdir?

Yazmayý seviyorum çünkü anlamlý gelen baþka hiç bir þey yok.

Etkilendiði Yazarlar:
Oscar Wilde, Hector Henry Munro, Ümit Kývanç, Aziz Nesin


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýkbal Elvan Türkel, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.