..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Doðallýk sahip olunan deðil, kazanýlmasý gereken bir erdemdir. -Cervantes
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Düþler > mehmet ali adýyaman




6 Ocak 2012
Botan Çayý'nýn Nazlý Kederi ve Pervari  
mehmet ali adýyaman
Çatýþmalarýn ortasýnda, uçurumlarýn agahýnda… Kervan geçmemiþ bir kasabanýn hikayesini, cinnetini… Kim üstlenip anlatabilir ki… Senden baþka! Acýya ve yokluða… Hangi aðýttan söz yetebilir ki… Anlatmaya! Bu suskunluðu hangi kurþun delebilir ki… Duymaya! Bu zifiri karanlýða(Herekol) hangi kandil ýþýk yakabilir ki… Senden baþka!


:BEEI:
Çatýþmalarýn ortasýnda, uçurumlarýn agahýnda…

Kervan geçmemiþ bir kasabanýn hikayesini, cinnetini…

Kim üstlenip anlatabilir ki… Senden baþka!

Acýya ve yokluða… Hangi aðýttan söz yetebilir ki… Anlatmaya!

Bu suskunluðu hangi kurþun delebilir ki… Duymaya!

Bu zifiri karanlýða(Herekol) hangi kandil ýþýk yakabilir ki… Senden baþka!



Uzunca bir zamandan sonra… Batýdan Doðu’ya doðru bir yol alýnca… Memleketime bir gezgin gibi uðramak istedim.

Gazetelerde ve haber bültenlerinde ancak tecavüzlerle-çatýþmalarla haber olmuþ, kimsenin pek bilmediði, Doðunun ücra bir yerinde yalnýzlýða kurulmuþ, doðup-büyüdüðüm bir kasabaya yani; Siirt’e baðlý doksan km uzaklýktaki Pervari’ye yolum düþünce kývrým kývrým yollarý aþtým. Yüksek daðlarýn, sert kayalýklarýn, ovalarýn, uçurumlarýn kýyýsýndan yol aldým. Bir yanýmda yüksek daðlar, öbür yanýmda da nazlý nazlý kývrýlan Botan Çayý…

Botan çayýnýn nazlý ve hýrçýn akýþýna eþlik ettim. Yolculuk boyunca bir o yana bir bu yana sallanýrken, rakým, bana deðiþen iklimleri bir bir gösterdi. Özellikle yazýn o kuru sýcaðý karþýnda üþümelerin ahýna kapýldým. Gözlerim; daðlarýn çýplaklýðýný, sert kayalýklarý, dik yamaçlarý, uçurumlarý, ipe dizilmiþ tespih taþlarý gibi yolun iki yakasýna dizilmiþ köyleri bir bir ardýna býrakýrken, yol boyunca bana eþlik eden nazlý çayýn, bu kadim topraklarda nasýl da nazlý nazlý aktýðýna bakýp daldým. Yol boyunca savaþlara, yýkýmlara, yokluklara, ihanete, aþka ve rutin kimlik sorgusuna tabi tutulmuþ bu topraklarýn, özellikle de son zamanlardaki (yaklaþýk 30 yýldýr süren bir iç savaþta) kanamasýna þahit olmuþ bu Nazlý Çay’ýn hikayesini düþündüm bir an ve O’na ” Neden?” dedim. O, bir lisanla bana bu toprak-larýn hikayesini Dicle’nin sessizliðiyle bütünleþtirmeden önce “hýrçýnlýðýyla” ses verdi: “ Ben, katilim” dedi. Sonra da bir þairin dilinden de þunlarý gürledi:




“Kantaron tebessümleri yansýyor kýyýlarýma,

Tanrýlarýn agahýndan yoksun kadar güzel.

Kýrlangýç kolonileri heybetimin müjganlarýnda asýlý,

Girdaplarým mavi gözlerine dökülür,müridane söylemler gibi.

Nice kervan aynalarý aksetmiþim,dalgalarýmýn geçmiþinde.

Nice medeniyet yollarý durulanmýþtýr akmalarýmda.

Ben ki,akmalarýmda bilincimi büyütmüþüm,besinim tragedya.”


(Fesih)

Bu yolculuðun sonuna varmadan önce uçurumlarýn kýyýsýndan usulca geçip Botan Çayýnýn nazlý akýþýna bir kez daha göz kýrparken kasabanýn yalýz suretine gözüm iliþti. Kasabanýn, daðlar tarafýndan nasýl masum bir çocuk gibi baðrýnda büyütüp koruduðuna bakýp, meraklar içinde ince ince süzmeye baþladým. Biraz uzaktan uzaktan, kývrýla kývrýla süzülürken uçurumlarýn kýyýsýndan usulca bir mezarlýðýn içinden geçip kasabaya ayakbastým. Toz dumanlar içinde… Yorgun ve argýn bir halde…

Kavisli yollardan ve kimsesiz mezarlardan sonra; kendimi, kasabanýn çarþýsýný süsleyen kocaman çýnarlarýn(12 tane) altýnda buldum. Çýnar aðaçlarýnýn gölgesinde küçük iskemlelere oturdum. Kaçak çayýn acý tadýna vardým. Çýnar altý muhabbetlerinin doyumsuzluðuna varmadan, seléklerin(sepet) içinden incirin, üzümün, kavunun, domatesin kokusu etrafla dans ederken mest oldum. Yitip gittim çocukluðumun meyveli bahçelerine…

Koca çýnarlar süslerken kasabanýn çarþýsýný; herkesin telaþýna, kaygýsýna, korkusuna þahit oldum. Özellikle yaþanmýþ ve hala yaþanmakta olan bu iç savaþta… Bu savaþýn acýmasýzlýðý yürekleri yakarken, umuda uzanacak hayallerin türküsünü Guguk(pepûk) kuþunun sesinde duydum…Pepuk, tutak... Ki kuþt? Min kuþt. (Yalýz, yanýk... Kim öldürdü? Ben öldürdüm.)

Çýnarlarýn gölgesinde oturdukça bu kanlý topraklarýn, ezgilerini, hikayelerini, meselelerini dinledim. Domino taþlarýnýn sýraya dizildiði gibi tüm umutsuzluklarýn, çaresizliklerin, yokluklarýn, kederlerin, hawarlarýn(imdat), nasýlda arka arkaya dizildiðini ve birbirini nasýl beslediðini gözlemledim. Buradaki yaþanmýþlýða, hýrçýnlýða, yalana, yoksulluða, yalnýzlýða, savaþa, yýkýma, varoluþa týpký nazlý Botan Çayý gibi þahitlik eden bu Koca Çýnarlarýn katmerleþmiþ kabuðuna dokundum.

Bu Koca Çýnarlarýn gölgesi usulca yere düþerken, düþtüðü yerde oynanan oyunlarý, rantlarý, kavgalarý, dedikodularý, bilgiden korkan bilmiþleri, gördükçe içim acýdý, yüreðim daraldý… Bende çýnarlar gibi dertleri, kederleri, çaresizlikleri, yokluklarý katmerleþtirip zamanýn derinliklerine salmak istedim. Ve koca bir sabýr diledim. Sabýr diledikçe geniþ yapraklý çýnarlarýn gölgesine daha çok sýðýndým. Sýðýnýrken sadece benim deðil aslýnda herkesin sýðýndýðýný fark ettim. Yoksullar, köylüler, efendiler, iþçiler, pazarcýlar esnafçýlar, ustalar, çocuklar, yaþlýlar ve aðalar…

Çýnarlar, köklerini topraðýn derinliklerine ince ince salarken iskemlelere oturan yaþlýlarýn o hüzünlü bakýþlarýný gördüm. Kaçak tütünden sardýklarý ince sigaranýn dumanýný bin dertle içine çekerlerken ve nasýrlaþmýþ parmaklarý arasýnda tespih tanelerini okþayýp teker teker atarlarken, her “An’ý” nasýl rahmete saydýklarýný gördüm ve yüzlerindeki o acýlý ifadenin derinliklerine inmeye çalýþtým. Özellikle sekiz köþeli þapkalarýyla devru-devranýn telaþýný-sukunetini nasýl iyimserliðe sunduklarýný ve rahmetten söz açýp, nasýl rahmetle kapattýklarýný görünce; karmaþýk duygularýmý, düþüncelerimi, zamanýn derinliklerine salmak için; kendimi onlar gibi çile dergahýnda edepleþtirmek istedim. “Þahi”yi(neþe) býraktým. “Þin”(yas) için siyah çarþaflar giyindim… Adaklar, kurbanlar, yeminler sundum...




Her sevda yanýlgýda, her menzil bir ýskarta.

Herkes bir yer açmýþ kendi uçurumuna…

Yaþanýr mý böyle þekilsiz, böyle kimsesiz, sessiz,

böyle limansýz, böyle imlâsýz, yârsýz;

sevgiyi sularda unutmuþlar...

Biz yenildik... Daha çok yenecekler!

Maðlup olmak artýk soyluluðumuz.

Pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler.

Böyle pusatsýz, böyle þarkýsýz, aþksýz;beni burada unutmuþlar...

(Yýlmaz Odabaþý)




Kasabanýn tozlu sokaklarýný dolaþýrken, þekilsiz taþlardan yapýlmýþ toprak damlý evlerin daðýnýklýðý “kimliðim” oldu. Üst üste, yan yana, çarpýk ve rastgele yapýlmýþ yapýlar… Beni çok uzaklara götürürken yüreðim daraldý, adýmlarým yavaþladý. O þekilsiz taþlara bir bir dokundum. Topraðýn kokusunu içime çektim ve bu toprak damlý evlerde doðanlarýn -ki ben de öyle bir evde doðdum.- topraðýn kokusunu nasýl iyi hissettiklerini, toprak damýn topraðýna düþlerini, hayallerini, umutlarýný, umutsuzluklarýný, yokluklarýný, çýðlýklarýný, baðlýlýklarýný nasýl da harmanlayýp içine kattýklarýný anýmsadým. Topraðýn aslýnda bizler için düþ, topraðýn bizler için yaþam, topraðýn bizler için gerçek, topraðýn bizler için insan, topraðýn bizler için bir mezar olduðuna burada kanaat getirdim.

Toprak damýn öyküsünün toprak insanýn öyküsü olduðunu burada anladým. Topraðý terbiye ederlerken aslýnda insaný terbiye ettiklerini fark ettim. Topraðý insana benzettiklerini ve ona nasýl þekil verdiklerini izledim. Dama atýlan ham topraðýn(héþik) üzerinden koca bir taþ silindirle sayýsýzca geçerlerken aslýnda ruhumun-ruhun üzerinden de sayýsýzca geçtiklerini anladým. Silindir geçtikçe topraðýn ezildiðini, topraðýn katýlaþtýðýný, daha sýký, daha sert bir hal aldýðýný, birbirine yapýþýp düzleþtiðini hissedince; ruhun da aynen böyle ezilip büzülmekten ve bir kalýba girmekten baþka bir çaresinin olmadýðýný anladým.

Oysa; bu kalýptan bu daralmadan sýyrýlmak için ancak Botan Çayý’nýn hikayesi olmak gerekiyormuþ. Çünkü daðlardan, kalýplardan, karanlýklardan ancak Botan Çayý sýyrýlýp özgürce gün yüzüne(ro) – Botan Çayý’nýn diðer bir adý da Ro’dur- çýkabiliyormuþ. Bu yüzden ben o hikayeyi duymak istedim. Peþinden koþup daha gerilere gittim. Gün yüzüne nasýl çýkabildiðini sordum. Ve o bir lisanla bana: “Kendini, kendine feda edeceksin!” dediðini duydum.

Botan Çay’ýnýn, gürleþen, hýrçýnlaþan, kýzgýnlaþan ve sert kayalarý dövüp aþýndýran halini de o zaman anlamaya baþladým. Çünkü derin vadilerin karanlýðýndan gün yüzüne(ro) çýkabilmenin zorluðunun, zorunluluðunun ancak kendini hýrpalamaktan, kendini feda etmekten geçtiðini onda anlayýnca duraksadým. Ve neden kendine “Ben katilim” dediðini de o zaman çözmeye baþladým. Çünkü kalýplardan sýyrýlýp özgür olabilmenin öyle kolay bir þey olmadýðýný öylece onda tanýk oldum.

Ve o, aktýðý topraklarý canlandýrýp, guguk kuþunun(pepûk) o ölümsüz türküsüyle nazlý nazlý akýp giderken tarihin derin akmalarýna, nedense, hýrçýnlýðýndan çok sanki suskun bir yankýsýný býraktý bana... (Çünkü bugüne deðin tarih onu durduramazken, ölüm onu durduramazken… Ne yazýk ki setler(HES) onu durduracak.)

Ve þimdi, kardelenlerin, berbîz û pivûklerin, hayatý süsleyen o güzelliklerine… Çiçeklerle, umutlarla nakýþlanan daðlara… Bal arýlarý bin bir çiçekten bin bir rengi nakþederken kara kovanlara… Keklikler, asil bir gerdanlýk baðlayýp guguk kuþuyla öterken uzaklara… Bir kenger tadýnda duymayý, görmeyi ve öylece bilip söylemeyi istedim.

Botan Çayý’nýn nazlý ve kederli akýþýnda… (Eylül, 2010)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ben Bir Gazeteyim
O Yüz Benim Ýdi...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yalnýzlýðýn Dýþavurumu! [Öykü]
Otogarýn Emanetçisi [Öykü]
Bir Zamanlar Anadolu'da Kadýnlar, Sûretler ve Cesetler... [Eleþtiri]


mehmet ali adýyaman kimdir?

Felsefenin, edebiyatýn, sanatýn, politikanýn iþçisi olmaya çalýþan bir felsefe öðrencisi. . .

Etkilendiði Yazarlar:
kafka, zweig, erasmus, kundera, shopenhaur, nietzche


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © mehmet ali adýyaman, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.