"Vatan yahþi
Herkese vatan yahþi
Gezmeðe gurbet eller
Ölmeðe vatan yahþi."
VATAN
Dünyanýn bir bölümüne; havasý, suyu ve topraðýyla sahibiz. Hava, su, toprak üçgeni bizi vatan fikrine götürür.
Fakat tek tek düþünülünce vatan, ne hava, ne su, ne de topraktýr. Her üçü de bir araya gelip kutsallaþmamýþlarsa, vatanlaþamazlar. Bu yüzden olsa gerek, ne güzel söylemiþ þair:
"Bayraklarý bayrak yapan üstündeki kandýr.
Toprak, eðer uðrunda ölen varsa vatandýr."
Havasýna, suyuna, topraðýna sahip çýkamadýðýmýz, uðrunda ölümü göze alamadýðýmýz dünyanýn herhangi bir bölümü, bize vatan olamaz. Halbuki bir vatana sahip olmak, kiþiyi yüceltir. Onun temiz havasý bile göðsümüzü kabartýr. Topraðýna, baþýmýz yukarýda dimdik basarýz. Hür olmanýn gururunu duyarýz. Yazýn serin, kýþýn ýlýk pýnarlarýndan yudum yudum içtiðimiz su, damarýmýzda kan, dizimizde derman olur.
Ben, vatanýmý severim. Onu, her þeyden aziz bilirim. Yeþilin binlerce tonunu taþýyan ormanlar, tek tek veya sýrt sýrta vermiþ ulu daðlar, uçsuz bucaksýz bereket dolu ovalar, neler neler, ne hatýralarla doludur deðil mi? Çamlýbel'ler, Sakarya'lar, baþtan baþa Menderes ovalarý hatýralarla kucak kucaðadýr. Bu hatýralarda baþkaldýrýþýmýz, düþmana karþý duruþumuz, istiklâle olan tam baðlýlýðýmýz, vatan için duyduðumuz sebil sevgimiz yatar. Demem odur ki, sahiplik duygusu hatýralarla birleþince toprak, vatanlaþýr.
Biz, bu topraklar üzerinde doðduk. Bir tohumken körpe fidan olduk, olgunlaþtýk. Anamýz en güzel ninnileriyle sarýp sarmaladý, büyüttü bizi. Babamýz azarlasa bile, koruyup arkaladý bizi. Karnýmýz doydu, sýrtýmýz çýplak kalmadý. Vatanýmýzýn daðýný, baðýný anlar, sever olduk. Bu topraklar üzerinde, oyunlarýn en güzelleriyle tanýþtýk. Kederlerimizle birlikte, sevinçlerimizi paylaþacak arkadaþlar bulduk. Yaþadýðýmýzýn farkýna vardýk.
Yaþamak için, yaþatmak da gerekir! Vatana olan baðlýlýðýmýzý zayýflatan duygulara yakamýzý kaptýrdýðýmýz gün, göðün bütün yýldýzlarý baþýmýza yaðar. Bu kýzgýn, öfkeli yýldýzlarýn aðýrlýðýna katlanamayýz. Katlansak bile, vatanýmýzýn elden çýktýðýný, yangýn yerine dönmüþ bir toprak parçasý haline geldiðini görürüz. O zaman da, yandýðýmýz gündür! Böylesine bir yangýndan kurtulmak zordur. Filistinlileri bilirsiniz. Vatanlarýnýn deðerini anlamadýklarýndan olacak, göðün bütün yýldýzlarýný üzerlerine çektiler. Þimdi kan, kin, göz yaþlarý yaðmurlarýyla boðuþuyorlar. Artýk ne fayda? Koca Arap dünyasýný bölmüþler, kâh Suriyeli, kâh Ürdünlü, kâh Mýsýrlý olmuþlar, kýyým kýyým kýyýlmýþlar. Biz, onlarýn bu talihsiz durumlarýndan ibret almalýyýz. Birbirimize Lâz, Çerkez, Yörük, Kürt, Arnavut gibi çirkin sýfatlarla seslenmemeliyiz. Hepimiz Türk'üz. Bunu anlamalý, gereðince yaþatmalýyýz. Yoksa biz de bölündükçe, Türk olmaktan ayrýldýkça, vatanýmýzý da bölük pörçük eder, küçültürüz. Küçülen parçalar da eninde sonunda kaybolur, vatanýmýz elden çýkar. O zaman, baþýmýzý vuracak bir taþ bile bulamayýz.
Taþ deyince aklýma geldi. Size "Kutsal Kaya" efsanesini de yeri gelmiþken anlatayým.
Eski anayurdumuzda, Türklerle Çinliler yan yana, uzun süren bir barýþ devrini yaþýyorlardý. Nedense Çinli hanlar, barýþý bozmak istediler. Oturup konuþtular. Savaþmak için bir bahane bulmaya çalýþtýlar. Çinlilerden bir ulu, söz aldý. Türkleri kýzdýracak, barýþý bozacak olan çareleri sayýp döktü.
- Ýlkin, dedi, Türk Kaðaný'nýn atýný isteyelim.
Hazýrladýklarý elçiyi yola çýkardýlar, Türk ülkesine uðurladýlar. Elçi vardý, Türk sarayýna dayandý.
Saraydan sordular:
- Ne istersiniz?
Cevapladý:
- Kaðanýnýzýn küheylânýnýn methini iþitmiþiz. Öyle bir at, yalnýz bizim hanýmýza lâyýktýr. Güzellikle verirseniz, verin. Yoksa?..
- Yoksa? dediler.
- Zorla alýrýz!
Beyler ayaklandý. Bu yýlan dilli elçiye haddini bildirmeyi, oracýkta tez boynunu kýrmayý istediler. Türk Kaðaný, beylerini topladý, susturdu, ve söyledi.
- Attýr deðil mi? Verin, gitsin!
Beyler, denileni istemeye istemeye yaptýlar. Elçi, küheylânla birlikte geri döndü. Çinliler, ilk çarenin tutmadýðýný gördüler, üzüldüler.
Ulu kiþi, dedi:
- Sabredin, göreceksiniz ikincisini vermeyecekler. O zaman bizim çok istediðimiz savaþ baþlatýlacak.
Dediler:
- Neymiþ o?
- Kaðan'ýn kýzýný isteyelim. Han'ýmýza cariye olsun.
Kabul ettiler. Elçiyi yeniden yola çýkardýlar.
Kaðan, yeniden ayaklanan beylerini dinlemedi.
- Kýzdýr deðil mi? Köküne kýran girmedi ya! Verin, gitsin!
Kaðan kýzý, Çin hanýna cariye oldu. Beyler üzüldü, Kaðan'a küstüler. Aralarýnda karar verdiler, sözleþtiler… Artýk korkak Kaðan'ýn hiçbir iþine karýþmayacaklar, bir baþka istek karþýsýnda da onu yalnýz býrakacaklardý.
Beri yanda Çinliler, bozulan ikinci oyuna da öfkelendiler, baðýrýp çaðýrdýlar. Ulu kiþi, onlarý yatýþtýrdý.
Söyledi:
- Durunuz! Daha oyunumuz bitmedi. Bu sonuncusunda, buraya yazýyorum iþte, isteðimize ulaþacaðýz.
- Neymiþ o?
- Kuzeydeki sýnýrýmýzýn yakýnýnda, Türklerce kutsal bilinen, çýplak, bizce hiçbir deðeri olmayan bir ulu kaya var. O kayayý bilir misiniz?
- Belli! Biliriz!
- Onu isteyelim!
- Ýsteyelim! Güzellikle olmazsa, zorla alýrýz.
Elçiyi hazýrladýlar. Kaðan'a yeniden gönderdiler.
Kapýda, beylerden hiçbiri yoktu. Elçi vardý, doðruca, biraz da küstahça bir þekilde, Kaðan'a çýktý.
Dedi:
- Kutsal kayayý isteriz. Ya gönlünce verirsin, ya da zorla gelir, alýrýz! Bilesin!
Kaðan dedi:
- Ya, öyle mi?
- Öyle!
- Bir düþüneyim, danýþayým!
- Kime danýþacaksýn? Hem niçin?
- Kime olacak? Kayanýn sahiplerine...
Kaðan, elçiyi daha fazla konuþturmadý. Tez elden beylerine buyruk çýkardý. Beyler toplandý. Kaðan, onlara son isteði anlattý. Bu konuda, beylerinin düþüncesini sordu.
Dediler:
- Bir kaya parçasý deðil mi? Ver, gitsin!
Kaðan, bu karþýlýða güldü. Elçiyi iþaret etti.
- Tez, þu yýlan dilli adamý tutun! Bir kaya parçasý, ha? Gülerim aklýnýza. Görüyorum þaþýrdýnýz. Fakat þunu neden düþünemediniz? At, benimdi. Ýstediler, verdim! Kýz da benimdi. Ýstediler, verdim. Kayaya gelince, o milletimindir, vatanýmýzýn bir parçasýdýr. Nice canlarýmýzý uðrunda fedâ ettik. Niçin verecekmiþim? Haydi, çabuk toparlanýn. Buyruðumu da ikiletmeyin! Çin'e akýn var!
Toparlandýlar. Bölük bölük Çin'e aktýlar. Çin Seddi'ni aþtýlar. Atý geri aldýlar. Ar'ýndan, sýkýntýsýndan kendi canýna kendisi kýyan Kaðan kýzýna bir türbe yaptýlar. Dönüp vatanlarýna geldiler. Mutluluk, þenlik içinde yaþadýlar.
Bilirsiniz: Vatan, kutsal bir ocaktýr. Ocaklarý tüttürebildiðimiz nice zamanlarda, hürriyetin de, bayraðýn da sahibi oluruz. Fakat adýna vatan denilen ocak sönerse, ne hürriyet, ne bayrak kalýr.
Ne dersiniz? Vatan konusunda biz de Kaðan'ý kendimize örnek alalým, deðil mi?
Oyhan Hasan BILDIRKÝ