Umutsuzluða düþmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
M.NÝHAT MALKOÇ Arap çölleri alev ateþ kavruluyordu. Kýzgýn kumlarý yakan güneþ, katýlaþan kalpleri yakamýyordu iþte… Kum taneleri kadar insaf ve izana sahip olmayan bir millet vardý bu talihsiz yarýmadada… Feryatlar yükseliyordu arzdan arþa doðru… Ýnsanlýk, geçirdiði amansýz imtihanda sýnýfta kalmýþtý ki bir nur belirdi ufuklardan… Kâinat gebeydi, doðum sancýlarý çekiyordu… Bu kutlu doðum, insanlýðýn kaybettiði vasýflara ilticasýnýn da habercisiydi… Titriyordu yedi gök… Sýtmaya tutulmuþtu arz… Bu nuru taþýmak kolay olmayacaktý onlar için… Alýþýlmýþýn dýþýnda bir vuslattý bu… Âlemlerin âlimine kavuþmasý… “Bu gelen ilm-i ledün sultanýdýr. Bu gelen tevhid ü irfan kanudur.” Bu sesler ve daha niceleri muþtuluyordu gelen nur çeraðýný… Kimsesizlerin kimsesi, gariplerin hâmisiyle müþerref oluyordu âlemler… On sekiz bin âlemin Mustafa’sý yola çýkmýþtý âlem-i ervahtan… Aylar paylaþamýyordu bu þerefli doðumu… Rebiülevvel bir adým öndeydi bu hususta… Kýskanýyordu diðer aylar… Keþke, keþke diyorlardý… Kutlu doðuma þahit olmak istiyordu zaman. Takvimler bu ýþýk saðanaðýný taþýmakta zorlanýyorlardý. Çok aðýr bir yüktü bu, taþýyaný bahtiyar eden… Hasta ruhlarýn tabibi, yürek yanýklarýnýn ilâhî merhemi geliyordu tedavi için. Karanlýk kavþaklarda yolunu kaybeden insanlýða müjdeler getiriyordu âlemlerin elçisi… Ruhlar arýnýyor, her þey sil baþtan yenileniyordu. Gökte ay ve güneþ bu mübarek geliþe þahit olmak için erkenden kurulmuþlardý dünya üzerine… Amine’nin evinden etrafa yayýlan ýþýk, ayýn ve güneþin ziyasýný gölgede býrakýyordu. Yýrtýcýlýkta sýrtlanlarý geride býrakan beþerin kurtuluþunu müjdeliyordu bu güzel ve mübarek doðum… Artýk insanlýk yepyeni bir çaða, kurtuluþ çaðýna adým atýyordu. Bu zamanýn altýn dilimi dünya ve içindekiler için de bir milattý. Onun geliþi arzý ve arþý nura gark ediyordu. Bulutlar rahmetini topraða deðdirmek için sabýrsýzlanýyorlardý. Onun ayaðýnýn deðeceði taþ ve toprak kendini seçilmiþ sayýyordu. Böyle bir nur kuþatýyordu ufuklarý. “Esselâmu Aleyke, ya Muhammed Esselâmu Aleyke, ya Ahmed” Öylesine büyük bir heyecanla ve avazla çýnlýyordu asuman… Adý güzel, kendi güzel Muhammed dünyaya doðru mukaddes bir yolculuða çýkmýþtý. Milâttý bu vahþilikte sýnýr tanýmayan insanlýk için… Melekler adýný sayýklýyordu ulu serverin… Selavatlar gök kubbede yankýlanýyordu. Kubbelerden taþýyordu âminler… Kandiller yanýyordu semanýn derinliklerinde… Gökyüzünde dolunay seyre dalmýþtý mübarek kadýn Amine’nin evini ve etrafýndaki nur halelerini. Yeryüzü müstesna zamanlardan birini idrak ediyordu. O gelmiþti bir seher vakti… Yerle sema nura gark olmuþtu… Mevcudat onunla müþerrefti artýk, ilelebet payidar… Bir yetim gelmiþti dünyaya... Sevgili babasýný dünya gözüyle görmek nasip olmamýþtý kendisine... Ruhlar âleminde tanýþmýþlardý biiznillah… Bereket dolmuþtu muhterem validesinin istiratgâhýna… Dünyada bir kýsým gariplikler yaþanýr olmuþtu… Çünkü bu alelâde bir doðum deðildi. Putlar tersyüz olmuþtu bu geliþin heybetinden… Küfrün kaleleri yýkýlmaya mahkûmdu. Ýnsanlýk yepyeni ve apak bir sayfa açýyordu. Yürekler arýnýyordu. Ýnkârcýlarýn nutku tutulmuþtu, þaþýrýp kalmýþlardý öylece… Ýnsanlýðýn medar-ý iftiharý olacak o gül bebek doðar doðmaz baþýný yere koyup Rabbine secde etmiþti. O, çocuk hâliyle secdede “Ümmetim, ümmetim” demiþti. Doðuþtan sünnetliydi ve göbeði de kesilmiþti… Her hâlinde bir harikulâdelik vardý. Yaratýlanlarýn en hayýrlýsý ve kâinatýn efendisi, doðumuyla cihaný aydýnlatmýþtý. Adý güzel, kendi güzel Muhammed’i zor bir istikbal bekliyordu. Çileli yollardan geçmeliydi. Buna hazýrdý zaten… Rabbi onun ruhunu bunlara hazýrlamýþtý evvelden. Sevgili validesinin sütü yetmez olmuþtu ona. Sütanne Halime’nin yanýnda geçen yýllar baþlamýþtý onun için. Bunda da bir hayýr vardý elbet… Allah neylerse güzel eyler. Bizler hikmetini idrak edemeyiz. Resulullah Efendimizin de içerisinde doðup büyüdüðü Arap yarýmadasýnda sütannelik yaygýndý. Sütü kesilen kadýnlar, çocuklarýný baþka ailelere, annelere verir, belli bir yaþa kadar onlarýn evinde tutarlardý. Efendimiz de sütanneye veridi. Fakat o bildiðimiz çocuklardan biri deðildi. Ona sütanne olacak kiþi ne kadar da bahtiyardý. Lâkin o kiþi, yani Halime Haným bu durumdan haberdar deðildi önceleri. Küçük Muhammed bu eve geldikten sonra her þey ne kadar da deðiþmiþti. Her gün deðiþik harikuladelikler yaþanýyordu. Bu duruma kimse anlam veremese de herkes halinden fevkalade hoþnuttu. Bolluk ve bereket, kýt kanaat geçinen Halime’nin evine taþýnmýþtý. Evin dört bir tarafý nurlarla bezenmiþti sanki. O, diðer bebeklerden daha farklý bakýyor, gülüyor, misk ü amber kokuyordu. Güller bile Muhammed’in kokusuna gýpta ediyordu. O güller ki kokularýnýn esrarýný onun mübarek tenine borçluydular. Gelecekte ‘Güllerin Efendisi’ olacaktý o… Âlemler onunla hayat bulacaktý. Annelerin annesi Amine’yle, gül yavrusu Medine yoluna revan olurlar… Emelleri baba yurduna vaslolup o mübarek iklimi teneffüs etmektir. Öyle de yaparlar. Babayla oðlun farlý bir âlemde vuslatýdýr bu… Bu manzara yürekleri parçalar. Fakat asýl acýyý yolda annesi Amine’yi gencecik yaþýnda kara topraða vermekle yaþar. Artýk yetimliðinin yanýnda bir de öksüzlüðü kaldýrmak zorundadýr. Bundan sonra nurlu dedenin þefkat kanatlarý altýndadýr. Bize bir nefes kadar yakýn ve bir gölge kadar uzak olan ölüm dedeyi de çekip alýr rûy-i zeminden… Bu sefer de Ebu Talib yetiþir yeðeninin imdadýna… Sýcak yuvasýnýn bir parçasý olur. Küçücük bir çocuðun önce babasýný, sonra annesini, bu yetmiyormuþ gibi kendisine kol kanat geren sevgili dedesini kaybetmesi ne kadar zor bir durumdur. Minik bir yüreðin bunca acýlarý kaldýrmasý ne kadar da zordur. Fakat o müstesna bir insandý. Kendisi gelecek zaman içerisinde Allah’ýn habibi olacak bir çocuk olduðu için acýlar Rabbin yardýmýyla hafifletilmiþ, kapanan her bir kapýnýn hemen yanýnda yeni kapýlar açýlmýþtý. Yüce Yaratýcý istediðine nice güzellikler verir, istediðinden de nice nimetleri çekip alýr. O her þeye kadirdir. Bu yetim ve öksüz çocuk, kendini taþýyacak yaþa gelince harikuladelikleri iyice belirginleþir. Çevresindeki insanlarýn hâl ve tavýrlarý onda görülmez. Her girdiði mekânda farklýlýðý gözlerden kaçmaz. Lat, Uzza, Menat ve bir yýðýn sözde mabudun önünde diz çöken gafilleri ateþten çekip kurtarmak için irþat faaliyetlerine baþlar büyük bir iþtiyak ve kararlýlýkla… Sýrtýna vurulan nübüvvet mührünün çilesine adamýþtýr kendini. Acýyý bal etmek ve çileye talip olmak yüce gönüllerin iþi… Onun engin gönlü Hak ve hakikat için özel donatýlmýþtý. Rabbi onu hususi olarak terbiye etmiþ, kalbinde fenadan eser býrakmamýþtý. Dünya kurulalý beri böyle bir ruh teþrif etmemiþti ruy-i zemine. Geçmiþten bugüne kadar onlarca peygamber gelmiþ, vazifesini ifa etmiþ, sonra da Hakk’ýn emri gereði dünyadan göçüp gitmiþtir. Fakat Hz. Muhammed(sav) bunlardan çok farklýydý. Çünkü o peygamberler zincirinin son halkasýydý. Zaman onu Muhammed’ül Emin vasfýyla taçlandýrmýþtý. Bundan sonra derin ilmi, kültürü, zenginliði, güzelliði ve soyu ile devrindeki kadýnlarýn en üstünü olan Hatice’yle yolu kesiþen Resulullah için yeni bir sayfa açýlýr. Hz. Hatice onun hâl ve hareketlerini beðenir, kendisiyle evlenir. O zaman henüz peygamber deðildir. Bu izdivacýn meyveleri olarak Zeynep, Rukiyye, Ümmi Gülsüm, Fatýma ve Abdullah gelir dünyaya… Sonra canýndan aziz bildiði mübarek torunlarý Hasan ve Hüseyin… Hiçbir þey ona Rabbiyle arasýna girecek kadar tesir etmez. Maiþetini helâl yoldan temin etmek için rýzkýn onda dokuzu olan ticaretin içinde bulur kendini… Dünyevî hiçbir þey ona Allah’ýný unutturamaz. Bir gün “Oku! Bütün mevcudatý yaratan Rabbinin ismiyle ki; O, insaný kan pýhtýsýndan yarattý, Oku senin Rabbin kalemle yazmayý öðreten, insana bilmediðini bildiren kerimlerin kerimi ve ihsan sahibidir.(Alak S. / 1–5. Ayetler)” hitabýyla karþýlaþýnca insanlýk yepyeni bir dönemece giriyordu. Risalet yýllarýnýn habercisi olan bu kutlu hadisenin tesiri nur yüzlü Resulü yataklara düþürmüþtü. Fakat insanlýðýn küfür bataklýðýna saplandýðý bir demde o yatýp uyuyamazdý… Zira bu hâlde iken ilâhî ikaz hemen geliverdi: “Ey örtülere bürünüp yatan! Kalk inzâr eyle ve Rabbini tekbir et “ (Müddessir S. 1–3.Ayetler) Resulullah Efendimize gelen ilk ayetler onun þahsýnda aslýnda bütün insanlýða okumayý emrediyordu. Bu asla tesadüf deðildi. “Oku” ifadesi sadece harflerden oluþan yazýyý kapsamýyordu þüphesiz. Kâinatýn varlýðýný tefekkür etme, âlemlerin Rabbinin yarattýklarýndan yola çýkarak onun büyüklüðünü tasdik etme de aslýnda ‘Oku’ ifadesinin kapsamýna dâhildi. Uzun sürecek çileli yýllarýn baþlangýcýydý bu ilâhî ferman... Sonra ayetler yaðmur gibi, þimþek gibi, kasýrga gibi ardý ardýna gelmeye baþladý: “-Sana emrolunan þeyi açýkla, baþ aðrýtýrcasýna anlat, müþriklere aldýrma” (Hicr/94)…Kolay deðildi bu aðýr yükü sýrtlamak… Onca yýllar tebliðle geçti… Müþrikler her geçen gün þiddet ve nefret saðanaðýný kasýrgaya dönüþtürdüler. O ‘gül yüzlü yâr’a yapmadýklarý eziyet ve kötülük kalmadý. Onu sürekli tahkir ve taciz ettiler. Bunun yanýnda nur halkasý da her þeye raðmen geniþliyordu. Ýslâm güneþi, küfrün kara bulutlarýný bertaraf ederek Hakk’a ve hakikate inanan, bu uðurda canlarýný Hakk’a kurban eden cengâver müminlerin üzerine doðuyordu. Atalarýnýn batýl itikatlarý üzere yaþamakta ýsrar edenler, o güzeller güzeline yapmadýk eza ve cefa býrakmadýlar. Onu Hak yoldan döndürmek için bin dereden su getirdiler… Fakat hiçbir þey o nurlu elçiyi teblið vazifesinden döndüremedi. O nihaî sözünü bütün insanlýða haykýrarak söyledi: “Bir elime güneþi, öteki elime ayý verseniz yine de bu davadan vazgeçmem” Her þeyiyle Ýslâm’a teslim olan müminlerin kaný küffarýn paslý kýlýçlarýyla sular seller gibi aktý. Fakat onlar mezra hükmündeki bu geçici dünyada canlarýyla ebediliði kazandýlar. Allah onlarýn canlarýný Cennetteki köþkler karþýlýðýnda satýn aldý. Bu ne kârlý ve mübarek bir alýþveriþtir. Bir zamanlar köle olan Bilâllerin yanýk sesi Mekke semalarýný çýnlattý. Gökler açýldý Resul için… Rabbiyle vuslatý bir lütuftu onun için… Bütün delillere, onca mucizeye raðmen müþrikler küfürde ýsrar ederler. Kâfirlerin kalpleri bir türlü yumuþamaz. Müslümanlar için ufuklar açýlmaz olur. Dinmek bilmeyen zulüm ve inkâr, Mekke’yi yaþanmaz hâle getirir… Göçten baþka yapýlacak þey de kalmaz. Onlar da Resulullah’ýn öncülüðünde Medine’ye hicret etmek için yola revan olurlar. Ensar ve Muhacirler Medine’de kardeþliðin en güzel numunesini sergileyerek Ýslâm’ýn çoraklaþan bahçelerini yeþertirler. Hicret Müslümanlar için hayýrlý bir yolculuk olur. Ýslam yeni beldelere açýlýr. Mekkeli müþrikler bütün zorluklara, tehdit ve iþkencelere raðmen yine de söndüremezler inananlarýn yüreklerinde yanan iman ateþini. Müslümanlýk gonca halindeyken açýlýr, iri bir güle dönüþür. Her geçen gün mahzunlaþýr Resulullah… Sanki misafirdir bu yalan dünyada… Dost halesine duyduðu aþk ve þevk gittikçe artar… Ve bir gün davasýna gönül veren ve her biri bir yýldýz hükmünde olan ashabýný toplayarak onlara veda hükmündeki son sözlerini irâd eder: “Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha birleþemeyeceðim…” Ölüm Allah Resulünün sanki içine doðmuþtur. Öyle de olur; o mübarek yorgun bedeni dünyayý acý ve hicrana boðarak güzeller güzeline kavuþur. O gün bugündür dünya virandýr müminler için… Resulün olmadýðý bir dünya ýstýraptan gayri nedir ki? Onun yüzü suyu hürmetine yaratýlan kâinat, en acý demlerini yaþýyor þimdi. Ýnsanlýðýn baþýnda kümelenen kara bulutlar, ancak onun yolundan gitmekle bertaraf edilebilir. Bilâller’in okuduðu ezanlara hasret çoraklaþan yüreklerimiz… Yoluna yeksân olduðum gönüllerin sultaný, bil ki bize gayri hiçbir ilâç derman olmaz senin nurundan baþka... Pusulamýz puslu, imanýmýz yara aldý pusuda… Münzevi çýðlýklar uyandýrýr gaflet uykusunda sabahlayan rind-i þeydayý… Gayri gönül terazisi çekmez bu sýkleti… Refik-i Âlâya yükselen ruhuna binlerce salât ve selâm olsun ey Resûllerin piri!... Bizi þefaatine eriþtir. Ýrademizi iradene râm eyle ki kurtuluþ bundadýr. Çöller suya nasýl hasretse biz ümmetin de iþte öyle sana müþtâkýz… Sözler kâfi deðil sana olan aþkýmýzý izhar etmeye… Duygularýmýn tercümaný olan þair A.Ulvi Kurucu’nun sözleriyle sana olan aþkýmý beyan ederim: “Rûhum sana âþýk, sana hayrandýr Efendim, Bir ben deðil, âlem sana kurbandýr Efendim. Aþkýnla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim, Sensiz bana cennet bile hicrandýr Efendim.”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © M.NÝHAT MALKOÇ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |