..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Herþeye imgelem karar verir. -Pascal
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Anýlar > Mehmet Sinan Gür




27 Mayýs 2002
Canlý Balýk  
Mehmet Sinan Gür
Balýklarýn da caný var.


:EIBA:
Canlý Balýk

Caddebostan’da balýk avý

“Balýk avlayabilir miyim?” Diye sordum kendime. Deniz kýyýsýnda geziniyordum. Ýnsanlar oltalarýný almýþlar, büyük bir hevesle denize sallýyorlardý. Ucuna kurþun baðlý misina, oltayý savurunca havada ýslýk çalarak uzaklara fýrlýyor, sonra oltayý savuran kiþi oltanýn ucundaki zokalarýn balýkla dolu olmasýný umut ederek sabýrsýz bir bekleyiþ içinde misinayý yavaþ yavaþ yuvasýna sarýyordu. Baktým, bayaðý da baþarýlý oluyorlardý. Birçok kiþi oltasýný çekerken, ucunda kurtulmak için çýrpýnan adýný bilmediðim, istavritten daha iri balýklar görünüyordu. Henüz avlayamamýþ olanlar balýklara ve avcýlara imrenerek bakýyor, sonra ümitle yeniden oltalarýný denize savuruyordu.

Bu deniz Marmara idi tabi. Ýçinden çýkan balýklarýn saðlýklarýnýn nasýl olduðu þüphe götürür. Öðrendiðime göre siyanür gibi zehirli maddeler belli bir düzeye kadar balýðý öldürmeden birikebiliyormuþ. Ona zarar vermeyen zehir insana verebiliyormuþ. Hele insanýn bir balýkla doymayacaðýný da düþünecek olursak... Özellikle Dalan zamanýnda Haliç’in temizlenme projesinden sonra, orada yüzyýllardýr biriken zehirli maddeler Marmara’ya verildikten sonra, bir süre hiç balýk üremez, tutulmaz olmuþtu. Bedrettin Dalan belediye baþkanlýðý sýrasýnda Haliç için “Gözlerim gibi mavi olacak“ diye tutturmuþtu. Marmara’nýn ne hale gireceðini söylemiyordu tabi. Ondan sonraki yýllar buzhanelerden çýkmýþ palamutlar kasa ile getirilip deniz kýyýsýnda satýlmaya baþladý. Bazý balýklar palamut olmadýðý halde palamut diye satýlýrdý. Þimdi yeniden balýk çýkmaya baþladý yanýlmýyorsam. Umarým öyledir. Ancak insan balýk tutmak isteyince, zehirmiþ, kirlenmeymiþ, bunlarýn hiç önemi kalmýyor. Kýyýda avlanan amatör balýkçýlarý görünce benim de içimden geçmedi deðil. Zaten geçmiþte yaþadýðým bir deneyimim vardý balýk avlama konusunda; kötü sonuçlanmýþ bile olsa...

Ortaköy’de balýk avý

Ýyi zamanlarda, yani Haliç’i kurtarma vs. projelerinden önce, deniz bu kadar kirlenmemiþken ve ben bir lise öðrencisi iken bir balýk avlama serüveni yaþamýþtým. Okulumuz boðazda, Ortaköy’deydi. Ben yatýlý öðrenciydim. Kabataþ Lisesi’nin gezinti yapýlabilecek boðaza sýfýr güzel bir kýyý þeridi vardýr. Mayýs ayýnda az üþüyen cesur arkadaþlarýmýz suya bile girerlerdi. Neden Mayýs ayý? Çünkü o zaman henüz okul tatil olmamýþtýr. Kabataþ Lisesi eski bir saraydýr. Yanýndaki bugünkü Feriye lokantasý o zamanlar kum taþýyan teknelerin, takalarýn yanaþtýðý salaþ bir yerdi. Osmanlý zamanýnda da Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilip kapatýldýðý, 5 gün sonra da intihar ettiði iddia edilen yerdi. Bugün okulla Feriye arasýndaki duvar iki yerinden delinip, geçilecek bir yol açýlmýþ durumda. Ben öðrenci iken yoktu o geçitler. Kýyý çok derindir. Bir Hýdýrellez günü boðaza geziye gidip dönen bir teknenin taþýdýðý 90 kiþi bizim kýyý sayesinde kurtuldu. Bu olayý anlatmadan geçmek istemiyorum.

Birkaç kiþi kýyýdaydýk. Baktýk, uzaklarda bir tekneden cýlýz çýðlýk sesleri geliyor. Tekne su alýyormuþ; batacak. Kadýnlar çoluk çocuk çýðlýk atýyorlardý. Ortaköy Camiinin önünde viraj alýp kýyýya yanaþmak isterken, altýný kayalara vurup daha hýzlý su almaya baþladý. Vuruþ sesini duyduk. Biz de heyecanlandýk; baðýrdýk, el ettik, burasý derin, kaya yok, buraya gelin dedik. Ne yapacaðýný þaþýrmýþ kaptan bizi gördü. Burnunu çevirdi. Tekne hem batýyor hem yol alýyordu; görebiliyorduk. Tam yanaþacaðý sýrada bir tehlike daha atlattý. Herkes inmek için teknenin bir tarafýna yýðýlýnca tekne yan yattý. Karaya çýkan kaptan “Gelmeyin!” diye bir baðýrdý ki artýk insan öleceðini bilse gelemezdi. Tekneyi kýyýmýzdaki saðlam korkuluk demirlerine baðladýlar. 70 –80 yaþýnda þiþman kadýnlarýn can havliyle demir korkuluðun üzerinden atlayýþýný görmeliydiniz. Ýnenlerin çoðu kadýn ve çocuktu. Bizim bahçede yerlere serildiler; fenalýklar geçirdiler, aðladýlar, rahatladýlar. Neyse ki hiç kimse ölmedi. Hatta suya bile girmedi. Ama kýyýya geldiðinde iki katlý teknenin alt katý su dolmuþ durumdaydý. Batsaydý her halde herkes kurtulmazdý. Tekne baðlandýðý demirler sayesinde geceyi su yüzünde geçirebildi. Ertesi gün gazeteler bu kazayý yazdýlar. Teknenin yerinde de yeller esiyordu. Dibi boylamýþ, görünmüyordu. Daha sonraki günler baþka büyük tekneler gelip onu su yüzüne çýkarýp götürdüler. Ortalýk yine eskisi gibi sessizliðine kavuþtu. Ýnsanýn içine huzur veren mavi, durgun deniz, köprüsüz boðaz panoramasý, martýlar, sanki burada böyle bir olay yaþanmamýþ izlenimini veriyordu.

Aný anýyý çaðrýþtýrýyor. Derinlere daldýk ama çýkarýz buradan herhalde. Çýkmadan önce birkaç tane daha anlatmak istiyorum; izninizle... Eskiden 6 Mayýslarda hava þimdikinden daha iyi olurdu. Gömlekle gezebilirdik. Ýþte böyle gezi motorlarýyla boðaz sefasý yapmaya gidilirdi. Bir de iklim deðiþiyor, hava ýsýnýyor diyorlar. 1 mayýslar eskiden, yani ben lise öðrencisi iken bahar ve çiçek bayramý olarak kutlanýrdý. Genellikle açýk yerlere, özellikle adalara gidilirdi. Heybeli ada bizim ailenin favori adasýydý. Bir 1 Mayýs günü ada dönüþünde vapurlarýn salkým saçak insanla dolu olduðu, vapurun çýkýlmasý yasak olan yerlerinde bile oturmaya yer kalmadýðý görüntü bazen gözümün önüne gelir. O yýllarda insanlar ne mutluydu. Simit ekmekten daha pahalý deðildi. Normal bir öðrenci, harçlýðý ile haftada iki kez sinemaya gidebilirdi. Aileler o parayý vermekte zorlanmazdý.

Boðaz köprüsü gözümüzün önünde yapýldý. Ayaklarýn yükseliþini, karþýdan karþýya çelik halatlarýn çekiliþini, bir demet oluþturuþunu izledik. Bir kimya laboratuarý dersinde iken, pencereden ilk tabliyenin denizin ortasýna getirilip çelik halatlarla yukarý çekiliþini izledim. 70-74 yýllarýydý. Haydi bakalým, bir yýl da sýnýfta kaldýðým ortaya çýktý. Þimdiki Caddebostan kýyýlarý gibi, o zamanlar da orada gezerdim. Sabah saatlerinde, Üsküdar taraflarýndan doðan güneþin saçtýðý ýþýnlarýn deniz üzerinde suyla yaptýðý oynaþmalarý izlerken zaman sanki dururdu. Gece yatakhanede, yattýðým yerde uyumak üzereyken kýz kulesinin tepesinde yanýp sönen kýrmýzý ýþýk gözüme girerdi. Boðazdan geçen tankerlerin düdüklerini dinlerdik. Takalar da geçerdi tabi. Hiç acele etmeyen ritmik motor sesleri karartýlmýþ, en küçüðü 40 kiþilik yatakhanelerde uyumaya çalýþýrken ninni gibi gelirdi. O yýllar üzerimde çok derin ve uzak izler býrakmýþtýr.

Ýlk gerçek aþkým... Bunu söylemek zorunda mýydým? Suzan... Uzun sarý saçlý, yeþil gözlü, ince gözlüklü çok güzel bir kýzdý. Niþantaþý Kýz Lisesinde okuyordu. Korodaydýk ikimiz de. Orada görmüþ ve ilk anda vurulmuþtum. Gözüm baþka kýzý görmez olmuþtu. Okulumuzda kýz yoktu. Ama biz, koroda olanlar þanslýydýk. Þansýmý iyi kullanamadým. Suzan, kim bilir þimdi nerelerdesin? Kaç çocuk büyüttün? Torunun oldu mu?

Dini bayramlarýn birinde, okulda ne öðretmen, ne öðrenci varken, zaman yine geçmek bilmiyordu. Ders çalýþmaktan baþka yapacak hiçbir iþ yoktu. Çalýþmayý da bir severdim, bir severdim bilseniz, baþýmý kitaptan kaldýrmazdým.

Kýyýda gezinirken baktým bir öðrenci, elinde çapari balýk tutuyor. Olta, kamýþ filan yok. Kurþunlu, zokalý misinayý baþýnýn üstünde birkaç kez çevirip hýz kazandýrýp boðaza sallýyordu. Sonra gelsin istavritler... Herhalde tam istavrit mevsimiydi. Çapariyi her çekiþinde mutlaka en az bir tane oluyordu. Öyle ki misinayý düzenleyeyim derken kazayla suya düþse, hemen bir istavrit tutunuyordu. Sýrtý biraz koyu gri, karný beyaz istavritler suyun içinde tutunmuþ olarak görünüyorlar, sonra sudan çýkýnca can havliyle çýrpýnmaya baþlýyorlardý.

Baktým, iþ güç yok, zaman geçmiyor, çocuk denizden harýl harýl balýk çýkarýyor. Balýðý da çok severim. Bu yetenekli öðrenci kanýma girdi. “Ben neden yapmayayým?” dedim. Hemen gittim, Ortaköy’den bir çapari aldým. Yakýndan inceleyince zokalara beyaz kaz tüyü baðlandýðýný öðrendim. Geri zekalý balýklar kaz tüyünü yiyecek sanýp yutmaya çalýþýrlarmýþ. E, bunu tutup denize savurmaktan kolay ne olabilir ki? Tutacaðým balýklarýn hayalini kurarak kýyýya gittim; ilk savurmayý yaptým. Ayný çocuðun yaptýðý gibi biraz bekledim, misinayý topladým; baktým bir þey yok. Peki, olur deyip bir daha attým. Yine bir þey yok. Birkaç kez daha, hiç; bir tane bile yok. Çocuk da biraz ötede avlanmaya devam ediyor. Oradan ha bire balýk çýkýyor, benden bir þey çýkmýyor. “Allah Allah, nasýl oluyor bu iþ?” dedim kendi kendime. Bir taraftan göz ucuyla çocuða bakýyorum; ona nasýl oluyor diye sormayý da kendime yediremiyorum. Çapariyi atýp tutarken birden gözden kaçýrdýðým bir ayrýntý yakaladým. Çocuk çapariyi her çekiþinde, elindeki bir bezle bir temizlik iþlemi yapýyordu. Bunu anlamalýydým. Utanmayý bir tarafa býrakýp gittim yanýna sordum.

“Ne yapýyorsun öyle elinde bezle?”
“Tüyleri temizliyorum.” Dedi.
“Ne oluyor ki tüylere?”
“Denizde yað var. Tüyleri kirletiyor. Yað olunca balýklar gelmez.”
“Yani ben o yüzden mi bir saattir bir þey tutamadým?”
“Herhalde.”
“Tüyleri temizlersem tutarým yani öyle mi?”
“Eh, belki. Bunlar kolay temizlenmez.”
“Peki Saðol.” Dedim, hemen temiz bir bez bulup tüyleri temizleme iþine girdim.

Boðazdan geçen gemiler yakýt artýklarýný, makine yaðlarýný, bilumum petrol türevlerini denize býrakýyorlardý. Dikkatli bakýnca su yüzünde bunlarýn neden olduðu güneþin yedi rengi görünüyordu. Ama motorin, zift gibi bir þey tüylerden bir türlü çýkmýyordu. Tüylerin içine iþlemiþti. Bir süre uðraþtýktan sonra temizlendiðini düþünüp çapariyý yeniden salladým denize. Ama yine bir þey çýkmadý. Her atýþta tüyler yeniden kirleniyordu. Yeni bir çapari alsam ayný þey olacaktý. Hem bütün harçlýðýmý çaparilere yatýramazdým. Ben de sýkýldým, orada bu iþi býraktým.

Antakya’da balýk avý

Daha küçük çocukken Antakya’nýn Bizanslýlardan kalma köprüsü hunharca katledilmeden, Asi ýrmaðýnýn yataðý geniþletilmeden önce, yaz aylarýnda balýkçýlar orada aðla balýk avlarlardý. Yaz aylarýnda su sýð olurdu. Balýkçý aðýný bir savurur, að havada açýlýr, suya, balýklarýn üzerine kaçamayacaklarý þeklide inerdi. Koca koca tatlý su balýklarý çýkardý ýrmaktan. Biz de yukarýdan, köprüden izlerdik. Burada da balýðýn bol olduðu zamanlar olurdu. Zaman zaman Ortaköy’deki gibi yetenekli amatör balýkçýlar da avlanýrlardý. Hem de aðla deðil; nereden bulduklarý belli olmayan belki de kendi yaptýklarý ilkel bir oltayla her biri neredeyse bir kilo gelen koca balýklarý çekerlerdi. O zamanlar pek özenmemiþtim. Irmaðýn yataðýna inmek tehlikeliydi tabi benim için.

Balýkçýdan alýnan bir kilo canlý balýk

“Balýk avlayabilir miyim?” Diye yeniden sordum kendime. Evet, beceriksiz, kötü bir deneyim geçirmiþtim. Ama bu her zaman baþarýsýz olacaðým anlamýna gelmezdi. Ben gayretli bir insandým. Aklýma çok acý ve baþka bir deneyimim geldi. Taze balýk en iyi balýktýr ya, balýk avlama hevesinden çoktan vazgeçmiþ olarak ben de bir gün gittim, Kadýköy iskelesinde (o zamanlar balýkçýlar balýklarýný kýyýda rahatlýkla, bir engelleme olmadan satarlardý) balýkçýnýn birinden su dolu leðenin içinde yüzmekte olan balýklarý satýn aldým. Al iþte sana yeni avlanmýþ canlý balýk... Parayý bastýrdýn mý önünde hiçbir engel kalmaz. Vejetaryen de deðilsen sorun çýkma oraný sýfýrdýr. Acaba öyle midir?

Balýkçý balýklarý toparladý, torbaya doldurdu; torbayý elime tutuþturdu. Sanki sudan çýkýnca hemen öleceklermiþ gibi düþünüyordum. Ama ölmezlermiþ. Eve gelene kadar, dolmuþta, yollarda torbanýn içinde kýpraþýp durdular. Çok fena oldum. Eve gelir gelmez torbayý buzluða týktým. Balýklarýn bir bölümü ancak donarak ölebildi. Sinirlerim bozuldu. Bir süre o balýklarý temizleyemedim; kýzartýp yiyemedim. Daha sonra, “Balýklarý satýn aldýktan sonra suya atsam yaþarlardý” diye düþündüm. Yani balýklarýn katili ben olmuþ sayýlýyordum. O günden sonra bir daha canlý balýk satýn almamaya karar verdim. Soðan, tuz, limon, yeþillik ve birkaç dilim domatesle kýzarmýþ, hazýr yarým ekmek arasý neyime yetmiyor?

Teneke Trampet

Bu olay daha berbat bir deneyimi çaðrýþtýrdý. ‘Teneke Trampet’ isimli bir film izlemiþtim. Filmde iki kocasý olan bir kadýn vardý. Bir gün kocanýn biri adýný bilmediðim uzun uzun, yýlan balýðýna benzeyen ama çok daha iri balýklar avladý. Balýklar ölmediler. Adam kýzartmalýk yapmak üzere onlarýn içini temizledi, parçalara ayýrdý. Ama ne cins bir þeymiþ ki kesilen parçalar hala oynamaya devam ediyordu. Kadýnýn içi kalktý. Adam ancak parçalarý kýzartýnca, kýpýrdamalarý durdu. Ýyi kýzarmamýþ yerleri hala kýpýrdýyordu. Kadýn o balýklardan yemeyi reddetti. Adam ýsrar etti; zorla yedirdi. Kadýn zaten pek normal deðildi; bu olaydan sonra kafayý iyice üþüttü. Temizlenmemiþ balýklarý bütün olarak kafasý, kuyruðu, pullarý, kýlçýðýyla, her þeyiyle çið çið yemeye baþladý; bunu alýþkanlýk haline getirdi. Sonra da öldü.

Yeniden Caddebostan

Kýyýda balýk avlayanlara bakarken aklýmdan bunlar geçti. Minicik balýklar, iri balýklar oltaya geliyor, çýrpýnarak suyun dýþýna çýkýyor sonra da beton üzerinde can veriyorlar. Yaþamlarýna su dolu küçük kaplarda bir süre daha devam edenler, evlerde son noktayý koyuyorlar. Þimdi yeni teknoloji oltalar çýkmýþ; deniz de o kadar kirli görünmüyor. Herhalde kaz tüyleri kirlenmez. Yakýndan bakmadým; kullanýp kullanmadýklarýný da bilmiyorum. Ne de olsa deneyim sahibi bir kiþiyim bu konuda. Yapamayacaðýmdan deðil ama artýk canlý bir balýðý elimde tutamam. Onun canýný alan kiþi ben olmak istemem. Ben vejetaryen deðilim. Balýk yerim evet, ama anladým ki avlayamam. Bunu böylece öðrenmiþ oldum. Bu ayný tavuk, koyun, inek yiyip onlarý boðazlayamamaya benziyor. Kurban bayramlarýnda nefis kýzarmýþ yað ve et þiþlerini soðumadan tandýr ekmeði, taze soðan, ve maydanozla birlikte mideye indirmek çok hoþ oluyor ama dayanamadýðým þey o hayvanlarýn kesildikten sonra çýrpýnýþlarýný, parçalanýþlarýný izlemek. Ne yazýk ki çocukken çoðu kez gördüm bunlarý. Umarým bir gün yapmak zorunda kalmam. Vücudumun proteine, yüksek yapýlý moleküllere gereksinmesi var. Üzülüyorum ama ne yapayým, ben bir insaným. Vejetaryen olabileceðimi sanmýyorsam da bu yazýyý okuyanlarýn bir kýsmýndan ümitliyim.

25.Mayýs.2002



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn anýlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sahalin'de Altý Ay
Müzik - Tevekkül
Kopya Verdiðim Kýz Arkadaþým Öldü

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Baraj Sorusu: Beni Seviyor Musun?
Lenin'in Mozelesini Ziyaret
Ölüm Anýnda Görülen Tünel ve Iþýk
Müzik Film - Hair
Cadde'de Eðlence
Önyargý
Çanakkale Gezisi - 2
Ýki Günlük Çanakkale Gezisi - 1
Film Müzik– Batý Yakasýnýn Hikayesi
Müzik– Cats

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Nazým Hikmet'ten Çanakkale Þiiri [Þiir]
Ateþ ve Ölüm (Bütün Þiirler 16. 07. 2009) [Þiir]
Seni Seviyorum Bunalýmý [Þiir]
Ýncir Aðacý [Þiir]
Bir Dosta E - Mektup [Þiir]
10 Aðustos 1915 Anafarta Ovasý [Þiir]
Sevgisizlik [Þiir]
Mor Çiçekler [Þiir]
Eskiden [Þiir]
Bir Ruh Çaðýrma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayý seviyorum. Bir tümce, bir satýr, bir sözcük yazýp altýna tarihi atýnca onu zaman içine hapsetmiþ gibi oluyorum. Ya da akýp giden zamaný durdurmuþ gibi. . . Bir fotoðraf, dondurulmuþ bir film karesi gibi. Her okuduðunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman ayný tadý veriyorlar. Siz de yazýn, zamaný durdurun, göreceksiniz, baþaracaksýnýz. . . . Savaþ cinayettir. Savaþ olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanlarý ölenlerin ardýndan aðýt yakmayý edebiyat olarak kabullenmiþ. Yazgýmýz bu olmasýn. Biz demiþtik demeyelim. Yaþam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceðimiz, dolarla, altýnla ölçülemeyecek bir deðer. (Ancak baþkalarý için deðeri olmayabilir. ) Nazým Hikmet’in 25 Cent þiiri gerçek olmasýn. Yaþamý ýskalamayýn ve onun hakkýný verin. Baþkalarýnýn da sizin yaþamýnýzý harcamasýna izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karþýmýza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldýrmamak, bazen savaþa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çýkar. Nasýl oluyor da çoðunlukla siyasi yazýlar yazarken bakýyorsunuz bir kedi yavrusu için þiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranýþýmý yadýrgýyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her þey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarýný çýrpan bir kelebek Ýtalya’da bir fýrtýnaya neden olur. Ya da tam tersi. Ýtalya’daki bir fýrtýnanýn nedeni Çin’de kantlarýný çýrpan bir kelebek olabilir. Bu düþünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaþýr, kaynaðýna geri gelir. "Düþünüyorum, peki neden yazmýyorum?" dedim, iþte böyle oldu. .

Etkilendiði Yazarlar:
Herþeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanýk, Tolstoy ilk aklýma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.