Matematiðe, yalnýzca yaratýcý bir sanat olduðu sürece ilgi duyarým. -Godfrey Hardy |
|
||||||||||
|
Doðdum. Her insanoðlu gibi büyüdüm. Bu büyümeyi zaman makinesinin sadece geleceðe seferlerinin olduðu, onun da istikameti bir saniye öte olan bir yolculuk olduðu gerçeðiyle harmanladým. On sekiz yaþýma kadar Anadolu’nun ortasýnda yýllar önce sarýþýn, mavi gözlü bir adamýn tohumunu attýðý, hala büyüyen bir aðacýn meyvesi olan bir þehirde yaþadým. Ýnsanoðlunun dünyaya yaptýðý hinlikleri fark edemeden… Aklým biraz ermeye baþladýðýnda anladým þehrimin mükemmel olmadýðýný. Ýnsanlarýnýn yolun ortasýndan yürümesiyle meþhur olacak kadar az kaldýrýma sahipti mesela. Sinema kýrk yýlda bir uðranan bir dost gibiydi benim þehrimde. Yapýlanmayý bulduklarý iki karýþ araziye kapýlanma zannetmiþti bazý insanlar, avlu diye bir yerimiz yoktu ve yolda oynayarak büyüdük hep. Farkýndaydým bunlarýn. Ama çocuktum iþte ve düþünmüyordum fazla. Beni bütün eksikliklerine raðmen þehrime baðlayan kocaman ilmikler vardý. On sekiz yaþýma geldiðimde bu ilmikleri çözüp okumaya baþka bir þehre gitmek zor oldu. Sadece bir kýsmýný çözebildim ilmiklerin ve bunu anladýðýmda zaman makinesinin geleceðe yolculuðumuzda þu andan birçok güzelliði bavulumuza koymamýza izin vermediðini fark ettim. Yeni okuluma baþlayalý bir ay olmuþtu. Yeni arkadaþlar, yeni öðretmenler tanýmýþtým. Hayatýmda yeni insanlar vardý artýk. Bir de yeni bir þehir... Fakat benim þehrim gibi kabuðuna çekilmiþ bir salyangoz deðildi bu þehir. O salyangozun bir yavrusu olan ben kabuðun dýþýna çýkmakta zorlanýyordum biraz. Geçici bir süre kabuðun içine girip rahatlama zamaný gelmiþti iþte bir ay sonra. Ailemi, tanýdýklarýmý görecektim. Bir de þehrimde nelerin deðiþtiðini... Gözüm bir radar gibi deðiþiklik arýyordu otobüsten inip arabayla eve giderken. Mahalleye geldiðimizde berbat bir farklýlýkla karþý karþýya kaldým. Mahallenin taksicilerinin kulübesi yerinde deðildi. "Acaba gözlerim bana bir oyun mu oynuyor?" diyerek gözlerimi ovuþturdum. Ama gerçekten yoktu kulübe yerinde. Neden yýkýldýðýný anlamama raðmen dönüp babama sordum: -Baba, Þenol abilerin kulübesi nerede? -Þu yeni apartmanýn arazisine giriyormuþ. O yüzden yýktýlar. Benim her günümü orda geçirdiðim taksi kulübesi yýkýlýp gitmiþti. Ne yüzünden? Çorbamýn içine düþmüþ bir sinek misali þehrimi çirkinleþtiren o iðrenç bina yüzünden. "Yine yapýlanmayý kapýlanma zanneden zihniyet yaptý bunu." dedim kendime. Gittim Þenol abiye, Hüseyin abiye de dedim aynýsýný. Ama ne çare! Yoktu artýk kulübemiz. "Olsun be caným, biz böyle de ekmeðimizi kazanýrýz inþallah." diyerek bu duruma da alýþtýklarýný gösterdiler gözlerime. Geride o kulübe de Hüseyin abiyle muhabbetimiz, Þenol abiyle þakalaþmalarýmýz kaldý. Bir gün sonra þehrimin çarþýsýna inmeye karar verdim. Evden çýkýp mahallenin camisinin bulunduðu yokuþu inmeye koyuldum. Yokuþu indikten sonra biraz daha yürüdüm. Aklýmda ilerdeki merdivenden aþaðý inip oradan çarþýya gitmek vardý. Bu merdiveni de özlediðimi hissettim bu anda. "Ýnsan bir merdiveni niye özler ki?" sözleri deldi kulaklarýmýn duvarlarýný. O an karþýlaþacaðým herhangi bir insana sýrf o merdiveni özlediðim için bu yolu seçtiðimi söylesem bana bu soruyu sorardý. Fakat birçok insan için inilip çýkýlmasý dýþýnda bir anlamý olmayan bu merdiven uzunlu kýsalý basamaklarýyla hayatýmýn simgesiydi. Ne yazýk ki ayný zihniyet merdivenime açtýðý savaþý onu gazi ederek kazanmýþtý. Artýk merdivenin yarýsýna geldikten sonra paldýr küldür yuvarlanacaktýk alt sokaða inmek için. Üç tarafý evlerle kapalý bir araziye bir ev daha eklemek için yapýlmýþtý tüm bunlar. Sonradan gazi merdivene bir protez takýldý, ama salyangoz bir yara daha almýþtý bir kere. Salyangozun dýþýna çýkma vakti geri gelmiþti. Derslerime dönmem lazýmdý artýk. Ýngilizce yazma dersine girmek, hocanýn ders arasýnda dünya hakkýndaki yorumlarýný dinlemek hem üniversite þehrimi hem de dünyayý anlama çabama cevap oluyordu. Bir gün hoca “Eski insanlar mý daha ilkel, yoksa biz mi öyleyiz?” diye sordu. Daha sonra da devam etti: -Biz daha ilkeliz. Eski insanlarýn arabalarý yoktu, ama eksoz gazlarý da… Yollarý yoktu, ama yol yapmak için doða katliamlarý da… Onlarýn acelesi yoktu bir yere gitmek için. Kaðnýlar yetiyordu onlara. Ama biz bir yere yetiþmek için bir otobüse týkýþmayý, saatlerce yol eziyeti çekmeyi, üstüne üstlük çevreyi kirletmeyi çaðdaþlýk sayýyoruz. Yok öyle bir doðru. Biz daha ilkeliz, çünkü bile bile yanlýþý iþliyoruz. -Hocam, olur mu hiç? Maðaralarda yaþayan, üstünde hayvan derisinden baþka bir giyeceði olmayan insanlar ilkel olmayacak da biz mi ilkel olacaðýz? -Ne biliyorsun, gördün mü maðaralarda yaþayýp hayvan derisi giyen insanlarý karþýnda? “Böyle bir tarih var.” diye kandýrýyorlarsa bizi… Onlar da bizim gibi giyinip bizim gibi evler yaptýlar belki. Ama tek katlý, küçük evler; þehirlerin kanýný emen gökdelenler deðil. Bahçeli, doðayla iç içe evler; çocuklarýmýzýn oynayamadýðý, avlusuz evler deðil. Þimdi söyleyin bana, onlar mý daha ilkel, biz mi? Ben konuþtum: -Biz ilkeliz hocam. Sýrf çýkarlarýmýz için bu dünyayý mahvediyorsak biz ilkeliz. Birileri üç kuruþ fazla kazanmak için daracýk yere üçgen odalý binalar yapýyorsa, yol yapýlacak diye ormanlarda, denizlerde katliam yapýlýyorsa, atmosfere salýnan gazlar küresel ýsýnmayý her gün artýrýyorsa ve bunda eksoz gazlarýnýn payý büyükse biz ilkeliz. Aradan aylar geçti. Artýk alýþmýþtým bu þehre. Salyangozun kývrýmlý kabuklarýný seyrederek, bazen de o kabuðun içine girerek devam ediyordum hayata. Dünyayý daha iyi tanýyordum. Arkadaþlarýma da daha yakýndým artýk. Dertlerimizi, sevinçlerimizi, baþarýlarýmýzý, baþarýsýzlýklarýmýzý paylaþýyorduk birbirimizle. Bunlardan birisi de bir arkadaþýmýn tiyatrosuydu. Gidip izlemiþtik, alkýþlamýþtýk onu. Onun öðrettiði bir doðru vardý. Ýnsanlar bu dünyayý mahvediyordu. Biz insanlar yapýyorduk bunu. Doðru onun “Amerika Kyoto’yu imzalamadý.” repliðinde uzanýp yatýyordu. Engelleyemiyoruz. Zaman makinesindeki yolculuk devam ediyor. Durak yýkýldý, ama oradaki taksici abilerle anýlarýmý yýkamadýlar. Emaneten getirilen bir halk ekmeði kulübesinde bile olsa devam ediyoruz aný bardaðýna yeni aný damlalarý dökmeye. Merdivenim gazi olmuþ olabilir. Öyle de devam ediyor benim hayatýmý simgelemeye. Ama “Dur!” dememiz gerekenler var. Doða katliamý yapýlmamalý, yoksa doða katliamý doða soykýrýmý olacak ve bizden hesap soracak bir tek aðacýmýz ve bir damla suyumuz bile kalmayacak. Çorbanýn içine düþmüþ sinek deðil, onun içindeki baharat olmalý evlerimiz. Yoksa çocuklarýmýz yollarda ezilme tehlikesi içerisinde oynayacaklar. Zaman makinesi güzelliklere yer vermiyorsa bavullarýmýzda, bunu yapmasý için ýsrar edeceðiz. Yoksa salyangozlarýn içi, dýþý; tüm dünya ölecek. Ben bunu istemiyorum. Salyangozum ölmesin. Baþkalarýnýnki de… Resimleri Çizen: Ýlker Ketre
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Özgür Yenigün, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |