Yaþam kýsa, sanat uzun, fýrsat aceleci, deney aldatýcýdýr. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Türkülerimiz “süt be süt þiirdir” diyor Eflatun Cem Güney. Gerçekten de, türkülerin yukarýdaki tanýma uygunluðunu görmek zor deðildir. Türküler, söz ve ezgiden meydana gelen halk edebiyatý ürünleri; halkýn baðrýndan kopan ve baðrýnda yaþaya gelip, yaþaya giden ürünler. Türkülerin sözsüz de þiir olduðunu söylemekle iþe baþlayabiliriz. Türkülerimiz, bir þiirin iþlevini sadece mýrýldanýlmakla da yerine getirebilir. Biliyorsunuz þiir yazýlý bir metindir her þeyden önce, fakat bu yazýlý metin, þiirselliðini dokusundaki ölçüye, uyaða ve ritim duygusuna borçludur. Ýþte bu ritmi, bu ölçüyü türkülere veren asýl olarak hece ölçüsü, uyak vs. deðil, ezgidir. O nedenle biz bir türküyü mýrýldanmakla, bir þiirden beklenen rahatlama, dile getirilme ve boþalma gereksinmemizi karþýlamýþ oluruz. Þiir, insan duygularýnýn dýþa vurumudur dedik. Bu dýþa vurum dil yoluyla gerçekleþir dedik. Bu dilin kendine özgü karakteristik özellikleri var. Nedir þiiri þiir yapan bu özellikler? Öncelikle onu dinlenilir, okunur kýlan üslup özellikleri, yani hoþ, güzel söyleyiþ biçimi. Estetik söyleyiþ biçimi kaynaðýný nereden alýyorsa, iþte o unsurlar, þiire þiirsellik kazandýran temel unsurlardýr. Þimdi türkülerde ezgiyi önemsedik. Peki ezgi olmaz ise türkünün þiirselliði kalmaz mý? Tam tersine türkü gerçekte söz olarak da þiirdir,. Türkünün metni her þeyden önce dýþardan bakýlýnca, ölçülü, uyaklý, durgulu ve vurgulu bir metindir. Dizeler sondan, içten ve hatta baþtan birbirleriyle irtibatlandýrýlmýþtýr. Bu haliyle metin saðlam dokulu bir metindir, ama örn. uyaðýn metne kazandýrdýðý salt hoþ bir duyuþ ve söyleyiþ deðildir. Uyakta arketipik ipuçlarý vardýr; Þaman toplumlarýndan beri uyak insanlýðýn tapýnma gereksinmesinde çok önemli rol üstlenmiþtir. Ýnsanlýðýn örn. korunma, saðalt(ýl)ma ihtiyaçlarýnda dualarý çoðunluk uyaklý kurulmuþtur. Uyaktan beklentimiz biraz gizemli ve ilâhidir. Bu gereksinimi ister Alman toplumu olsun, ister Türk, ailelerin çocuklarýna isim verirken, baþtan ya da sondan uyaklý isim arama geleneðinde görürüz (Nibelungenlied gibi Orta Çað Alman destanlarýnda kiþilerin adý böyledir: örn. Gunther, Gernot, Giselher, Krimhild). O halde uyak salt estetik bir beklentinin karþýlýðý deðildir. Türkülerin, söyleyene her türlü duygu ve isteði ifade etme olanaðýný vermesi, belki uyak gibi unsurlarýn insana kazandýrdýðý anonimlik sayesindedir. Çoðunlukla farkýnda olmadýðýmýz bir korunma isteði, dua ederken uyaklý, dolayýsýyla etkili bir söyleyiþi tercih etmemizde belirleyicidir O halde uyaklý metin, insaný rahatlatan metindir. Türkülerimizin, bu nedenle edebiyat türü olarak, insanda bir katarsis yarattýðý, söylendikçe, dinlendikçe, insanlarýn içindeki duygularý, belki söylenemeyeni, belki dile getirilemeyeni, birileri aracýlýðýyla, ses-söz ve ezgi ile ortaya koyan, böylece insaný rahatlatan bir iþlevi olduðu görülür. Türkülerimizi edebiyat katýna yükselten en önemli öðesi, þüphesiz kullandýðý dildir. Türkü dili, gerçekten, bir tomurcuðun açmasý gibi, kendiliðinden oluþan, doðal söylenmiþ bir dildir. Bu dil bizim günlük yaþamda kullandýðýmýz dile benzemekle birlikte, ondan baþkacadýr. Nedir bu baþkalýk diye sorarsanýz, yukarýda da belirtildiði gibi, “çok eski devirlerden beri süregelen arketipik öðeler” yanýtýný vereceðiz. Bu öðeler adeta arkeolojik buluntular gibidir, kazdýkça altýndan yeni yeni anlamlar ve mesajlar bulursunuz. Türkünün dili, türkülerin yapýsýna da yansýdýðý gibi, somut ifadeler içerir. Þu anlamda söylüyorum, madem ki þiir insanýn gönlünden kopup gelen bazý duygularý terennüm eder, iþte bu soyut duygu ve düþünceleri hep somut dil öðeleri, üslup ve söz sanatlarý ile ortaya koyar. Türkülerde mecazlý (metaforik) bir dilden söz edilir, bu mecazlý dil, anlatýlmak isteneni hep söz sanatlarýyla somut biçimde dillendirir. Soyut ifadeleri adeta elinizle koymuþ gibi bulursunuz. Mecazlý ifadeler simge (sembol) ölçüsüne varýr. Nedir simge? Simge, soyut duygu, düþünce ve kavramlarýn somut sözcüklerle açýklanmasýdýr. Örn. Ben þimdi gül ve bülbülü anarsam, ayný zamanda aþktan, sevgiden söz ettiðim hemen anlaþýlýr. Türkülerde her bir bitki, hayvan, renk ve sayýnýn ayrý simgesel bir anlamý olduðu söylenebilir. Burada bir türküden örnek verelim: Ey sevdiðim sohbet olam dil olam, Sen bir bahçývan ol ben de gül olam! Uzat ellerini de der beni beni! Ne olurmuþ da uzun boylarýna? Beþ dakika koynunda gör beni beni!! Burada birinci bölümde sözü edilen “bahçývan, gül ve dermek” ile ne amaçlandýðý, ikinci bölümde yadsýnamayacak biçimde tercüme edilmiþtir. Tabi ki türkülerdeki simgeler bitki, hayvan, renk ve sayý vs. ile sýnýrlý deðildir. Ayrýca her bir davranýþ da simgesel olarak anlamlandýrýlýr. Örn. Sallana sallana suya gidersin Su deðil meramýn seyran edersin Sen güzelsin ama, çok kan edersin, Ýmana gel gavur kýzý imana! dörtlüðünde olduðu gibi. Salýna salýna suya gitmek, salt bir davranýþ tasviri deðildir, ayný zamanda bir mesaj vermektedir. Salýnarak giden güzel, bekâr olduðunu ve kalbinin henüz boþ olduðunu dile getirir. Çoðunluk salýnarak giden kýz, ayný zamanda “zülüf döker”. Evli güzellerin baþý, Alman türkülerinde de olduðu gibi, baðlýdýr. Þiirsel yapýyý biraz daha edebi bir analizle gözden geçirirsek, özellikle Türk halk türkülerinin yapýlarýnda dikey bir yapý prensibini tespit ederiz. Bu dikey yapý prensibinin Türkçe karþýlýðý, türkülerimizdeki nakaratlar, yani kavuþtaklardýr. Bu kavuþtaklar, esasen türkülerin ya en sakin ya da en hareketli bölümlerine tekabül eder. O halde söyleyen ya da dinleyenin en rahatladýðý ya da coþtuðu aný ifade eder. Böylece þiirin iþlevine uygun olarak, kavuþtak yapýsal bir önem kazanýr türkülerde. Bu önemi þimdiye dek herhalde en güzel dile getiren kiþi, görüþümce E. C. Güney olmuþtur: “Mýsralarýn bir pýnar gibi akýþý ve kavuþtaklarýn kurnasýna dökülüþü”. Türkülerimizde çok sýk kullanýlan, Türk halk türküleri için karakteristik olan kavuþtaklar, yukarýdan aþaðý dile getirilen duygu ve düþünceleri, adeta bir “kurna” ya da oluk gibi toparlar ve bir suyun serinliðinde söyleyeni ve dinleyeni rahatlatýr. Bu kavuþtaklarýn bir baþka özelliði de, kýtalarý zincir gibi sýký sýký kavramasý, birbirine baðlamasýdýr. Son olarak, türkülerin þiirselliðine önemli katký saðlayan kýta yapýsý açýsýndan olaya bakalým. Kýtalarda, Pertev Naili Boratav’ýn nitelemesiyle, dilde de olduðu gibi, evokatif bir üslup vardýr. Evokasyon, çaðrýþýmla ilgili duygulanmadýr. Dýþardan bir dürtü gelir, bir þey görürsünüz, rastlantýsaldýr, o size yaþadýðýnýz, üzüldüðünüz bir þeyi anýmsatýr, içinizde bir þeyler kýpýrdar, duygulanýrsýnýz. Ýþte bu açýdan türkü dili evokatiftir, bu da kýtanýn yapýsýna yansýr. Somut doðayý betimleyerek baþlar, kendini, yaþadýklarýný, üzüntü ya da sevincini anýmsar, sonra son dizede duygular dile getirilir. Bu yapý ilkesi, bütün türkünün yapýsýna da yansýr. Türküde bir olayýn hikaye edilmesi, yani bir dýþ olayýn aktarýlmasý yanýnda bir de iç olayýn, iç yaþantýnýn da dile getirilmesi söz konusudur. Ýç yaþantýlar genellikle kavuþtaklara dökülen duygular, korkular, sevinçler, üzüntülerdir. Görünürde betimlenen doða ile, dile getirilen duygular arasýnda hiçbir ilgi yoktur; ancak o ilgiyi kurmak için türkü evreninin bilinmesi gerekir. Türkünün dilinde var olan simgesel öðeler bize bunun için ipuçlarý verir. Bu simgeler birer þifredir. Fakat þifreler bilenler için þifre olmaktan çýkar, “ayan beyan” olur: Yüce dað baþýnda armut aðacý, Yapraðý dökülmüþ kalmýþ aðacý. (doða) Eðer senin bana gönlün yoksa, (Yaþantý) Sen bana kardeþ de ben sana bacý. (korku, vazgeçiþ) Türküde her kýta yeni bir baþlangýçtýr. Gözlem-Anýmsama-Duygulaným aþamalarý hep yeniden tekerrür eder, kavuþtaklarda teselli bulunur. Bu tekdüze dönüþümlülük dinamiktir ve dikey (vertikal) yapýyý oluþturur. Halbuki, Alman türkülerinde anlatýlan olay, artzamanlý olarak artarda (kronolojik) sergilenir, böylece yatay (horizontal) bir yapý ortaya çýkar. Bu mantýksal anlatým tutumu, duyguyu geri plana iter ve metni mesafeli kýlar. Bizim türkülerimizde ise mantýk ve duygu iç içe geçmiþ, dinamik ve gerilimli bir anlatým üslubu benimsenmiþtir. Sonuç olarak; Türküler neresinden bakýlýrsa bakýlsýn, “süt be süt” þiirdir, sýký bir dokuya sahiptir. Türkü estetiði, yalýn olduðu kadar, çok katmanlýdýr da. Türkü metni, bir þiir gibi hemen tüketilemez. Ýsteseniz de tüketemezsiniz, o hep yeniden doðmayý bilir.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |