..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bilen sever. -Leonardo da Vinci
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Varoluþçuluk > Var Samsa




3 Eylül 2005
Sessizlik - 2  
Var Samsa
„Artýk kalemimin de, benim de güçsüzlüðümüzü biliyorum. Ne önemi var: Kitap yazýyorum, yazacaðým; onlar da gerekli; gene de bir iþe yarýyorlar. Yazýn hiçbir þeyi, hiç kimseyi kurtarmaz, doðrulamaz. Ama bir insan ürünüdür: Ýnsan orada yansýr, kendini


:BFDG:
IV.

Ali tüm ömrü boyunca ona ne iþ verirlerse yaptý, ama en mutlu olduðu iþi ancak 30 yaþýna geldiðinde buldu. Kasabanýn sahiline bakan, yaz kýþ müþterisi eksik olmayan bir kahvede çalýþýyordu. Çayý tavþan kaný olurdu, masalar temiz. Dükkan sahibi ondan memnundu, mahalleli bu sessizliðe mahkum, kirpi saçlarýyla her zaman bir çocuk þirinliðine sahip adamý seviyordu. Ali’de artýk yaþlarý oldukça ilerlemiþ, tek evlatlarýnýn yardýmýna muhtaç durumda olan anne ve babasýna iyi kötü bakabilmekten mutluydu. Kahvenin yanýndaki bir apartman dairesine taþýndýlar, baþlarýný sokacak bir yerleri, iyi kötü idare edecek kadar gelirleri vardý.

Üstelik ciddi bir çay tiryakisi olan Ali için bu iþ biçilmiþ kaftandý. Ýnþaat ustasý olarak çalýþtýðý dönemde kazandýðý paranýn neredeye dörtte birinin çay parasýna gittiðini gören Ali, inþaata getirdiði küçük bir tüp ve demlikle baþlamýþtý gayrýresmi olarak çaycýlýk iþine. Ustalar önce iþten kaytarýyor diye birkaç fýrçalamýþ, sonra iþ sýrasýnda beleþe gelen çaylarýn keyfi ile seslerini kesmiþlerdi. Ama kendi düþüncesiyle yaþý 30’lara yaklaþýp, gücü kuvveti eskiye göre azalmaya baþlayýnca veya ustalarýn gördüðü gözle tembellik ve kaytarmacýlýk illeti iyiden iyiye ayyuka çýkýnca, Ali baþka bir iþ bulmak zorunda kaldý.

Kahvede kimi zaman kasabalý Ali’yle þakalaþýr, Ali’de onlarý el kol hareketleri ve mimikleriyle verdiði hazýr cevaplarýyla güldürürdü. Gençlerden biri Ali’ye çokca takýlýr, Ali’yi kýzdýrmaya bayýlýrdý. Bu genç bir gün çapkýnlýk hayatýný sordu Ali’ye. Ali duraksamadan eline bir bardak çay alýp, onu gösterdi tek aþký olarak. Onun çay tiryakiliðini bilenler bir kahkaha patlattýlar. Ali’nin belalýsý gençte altta kalmadý tabii: „Olum sana aþk hayatýný sorduk“ dedi kendinden en az 10 yaþ büyük Ali’ye. Ali ýsrarla bardaðý göstermeye devam edince: „Ne yani bardaðý mý s...sun? Eþek yapaný duydum, köpeði bile duydum ama bardakla yapaný duymamýþtým, bakim nasýl oluyormuþ...“Genç bardaðý yandan öpermiþ gibi dudaklarýna yaklaþtýrýnca, Ali fýrlayýp gencin elinden bardaðý aldý.

Bir süre sonra bu hareket kahvedeki gençlerin Ali’ye günlük takýlma hareketleri halini aldý. Artýk kahvede bardaðý yandan dudaklarýna yaklaþtýrmak gülümsemelere sebep oluyor, karþýlýðýnda Ali’nin –artýk kýzmýyor olsa da sýrf adet yerini bulsun diye- sinirli bir tavýrla hareketi yapanýn üstüne yürümesine sebep oluyordu.

Laf açýlmýþken, aþk hayatý gerçekten nasýldý Ali’nin? Var mýydý veya hiç olmuþ muydu hoþlandýðý bir kýz? Olmayabileceðini düþünmek bile ne kadar saçma, her insanoðlu gibi onunda istekleri ve duygularý vardý. Hoþlandýðý, bakmaktan gözünü alamadýðý kýzlar olmuþtu elbette Ali’nin. Ama sevgisini, ilgisini ifade etme þansý yoktu. Sözcükler, aðzýnýzdan çýkacak en saçma sapan sözcükler bile olmadan ulaþmak öylesine zordur ki karþýnýzdakine. Dilini bilmediðiniz bir kadýný bile etkilemek mümkündür, aðzýnýzdan dökülen sözcüklerin anlamý olmasa bile karþýnýzdakine duygularýnýz, otoriteniz veya cana yakýnlýðýnýz sesinizle ulaþýr. Ama ya sessizseniz?

Sessiz olmak yalnýzlýðýn kaçýnýlmaz öncülü olmalý... Bir körün veya saðýrýn algýladýðý dünyanýn bizimkinden farksýz olduðunu kolaylýkla düþünebiliriz. Oysa bizimle ayný sözcükleri duyan, bizimle ayný dünyaya bakan sadece dilsiz birinin bizden çokta farklý bir iç dünyasý olmamasý gerektiðini düþünürüz. Sözcükleri ifade edememek, daha doðrusu benzer olmasýný beklediðimiz fikirleri sadece bizim gibi sesli dile getirememek, insanýn iç dünyasýnda bir fark meydana getirir mi? Konunun uzmanlarý bir fark olduðuna karar vermiþ olmalýlar ki, ceza kanunu dilsizleri farklý bir yere koymuþ, bir kýsmi ceza indirimi hakký tanýmýþlar dilsizlere.

Ali bir gece rüyasýnda çevresinde gazetelerde gördüðü ünlü ve güzel kadýnlarla sarýlmýþ olarak gördü kendini. Kadýnlar onunla yabancý bir dilde konuþuyordu, ona birþeyler söylüyorlardý. Ne diyorlardý? Sabah uyandýðýnda aklýnda þöyle bir þeyler kalmýþtý Ali’nin: EK-ZIS TENS-PI RESIDS-ES SENS. Ali’de onlarla konuþabiliyordu, güzel ve nazik cümleler dökülüyordu aðzýndan, onlarýn hoþuna giden yabancý bir dilde. Sesi çok tiz, bir çocuk veya kadýn sesi gibi çýkýyordu. Bunlarýn hiçbiri onu þaþýrtmamýþtý rüyasý boyunca, ama þaþýrdýðý þey kendi köyünden bir kýzý -kahvenin sahibinin kýzý Zeynep’i- rüyasýnda görmesiydi. Rüyasýnda onu tanýyordu, ama Zeynep onu tanýmýyordu. Çevresindeki herkes yabancý dilde konuþurken, Zeynep Türkçe konuþuyordu. Ona seslenmek istiyordu, „Zeynep ben Ali, babanýn kahvesinin çaycýsý Ali“ diye, ama aðzýndan yabancý dilde kelimeler dökülüyordu ve Zeynep dediklerinden bir kelime anlamadan ona bakýyordu. Sonra kýz bir yýlanýn hareketiyle yana doðru eðrilerek kaçýyordu önünden.

Cinsel yaþamý ise aþk yaþamý gibi sýfýra yakýn seviyede seyretmiþti Ali’nin. Gazetelerden veya büyük þehirden gelen açýk saçýk dergilerden kestiði fotoðraflar, Ankara’ya bir kez gittiðinde milli olmak üzere götürüldüðü genel ev, bir kez de kasabalarýna uðrayan bir gavatýn iþ ayyuka çýkmadan önce neredeyse tüm kasabaya pazarladýðý bir kadýn. 30 yýllýk cinsel hayatýn özeti.

Ali’de herkes gibi bir kadýnla evlenmek, aile kurmak, çoluk çocuk sahibi olmanýn hayalini kuruyordu çoðu zaman, ama dilsiz olmasý ve ailesinin maddi durumu ona bu þansý vermiyordu. Geçen yýllar içinde Ali bu hayallerden tamamýyla uzaklaþmýþtý.

Bir sabah, erkence bir saatte kahveyi açýp, müþteriler gelmeden ortalýðý temizlediði sýrada Zeynep’i gördü kapýda. Zeynep ortaokulu bitirdikten sonra babasýnýn isteðiyle okula devam etmemiþ, iki yýldýr kahvenin üst katýndan fazla dýþarý çýkmadan yaþýyordu. Annesinin genç yaþta ölümünden sonra kardeþlerinin ve evin iþlerini görüyordu.

Zeynep her sabah babasý uyanmadan bakkala gidip evin alýþveriþini yapardý. O sabah elinde küçük bir naylon torba ile kahveye girdi. Sessizce yanýna sokulup: „Ali, bu sigarayý benim için saklar mýsýn? Babam dýþarý çýktýðýnda tek tek alýrým senden“ dediðinde, Ali’ye suç ortaklýðýndan baþka seçenek kalmamýþtý. Kendine uzatýlan bir paket yabancý sigarayý nereye sakladýðýný göstermek istercesine çorabýnýn içine koydu.

O günden sonra Ali Zeynep’in yalnýz sigara taþýyýcýsý deðil, dert ortaðý da oldu. Babasýnýn baskýsýndan, üstüne binen iþlerin çokluðundan ve arkadaþsýzlýktan sýkýlan kýz, 17 yaþýnýn verdiði isyankarlýkla sýk sýk yukarý kattan doðrudan çayocaðýna açýlan merdivenlerden iniyor, kahvedekilere görünmeden bir sigara içiyor, ses çýkarmadan kendisini dinleyen Ali ile dertleþiyordu.

Ali’de bu dert ortaklýðýndan memnundu. Bir taraftan kýzýn babasýna, yani patronuna yakalanmaktan korkuyor, kahveden birilerinin yokluðunu fark etmemesi için sýklýkla salonu turlayýp geliyordu. Diðer taraftan kýzýn gizlice ocaða inmesi, fýsýltýyla konuþmalarý heyecansýz hayatýnýn en güzel anlarýný ona veriyordu.

Ali Zeynep yanýna geldiðinde önce kýzýn paketinden hafif eðilmiþ bir sigara çýkarýyor, kýzýn sigarasýný yaktýktan sonra kendi Samsun’undan bir tane çýkarýyor, keyifle ama baþý öne eðik, nadiren kýza yüzünü dönerek onu dinliyordu. Bazen kýzýn anlattýklarýna hak verdiðini göstermek için kafasýný sallýyor, kýz babasýnýn azarlarýný anlattýðýnda üzüldüðünü gösterir bir þekilde yüzünü asýyordu. Bir keresinde Zeynep kardeþlerinden birinin yaptýðý bir yaramazlýðý anlatmýþtý. Ali eðik kafasýný kaldýrýp ona bakýp gülümsedi. Kýzýn da ona gülümsediðini gördüðü an Ali’nin hayatýnýn en mutlu anýydý.

VI.

„Savcýlýk mesleði mesleklerin en zorudur, sen bilmezsin Mustafa. Senin iþin kolay, avukat olarak sanýðý ne pahasýna olsa savunacaksýn, haklý haksýz... Hakimin iþi de kolay, karþýsýna geldiðinde iþ aslýnda çoktan çözülmüþ olur. Ýþin yükünü biz çekiyoruz, tüm delillerin toplanmasý, sanýðýn sorgulanmasý, tanýðýn dinlenmesi, polisin eksik býraktýklarýnýn toparlanmasý.... Üstelik bizim iþimiz çift yönlü, sanýðýn lehine de bir þey varsa, onu da bulup çýkarmak önce bize düþer. Neyse sen de bilirsin bunlarý, benim anlatacaðým baþka. Bak öyle bir sýkýlýyorum ki bu günlerde, öyle keyifsiz geliyor ki herþey. Ýki çift laf etmeye uðradýn, keyfim yerine geldi biraz... Dur kalkma bir çay daha iç, otur otur... Ne var evladým, suçlu mu getirdiniz? Nedir olay? Bu serseri kýz mý kaçýrmýþ? Dilsizmiymiþ... Bak bak. Nereye kaçýrmýþ kýzý? Yan apartmana mý, yatalak babasýnýn evine mi? Ya bu yalnýz dilsiz deðil, ayný zamanda gerizekalý... Muayenesi var mý kýzýn? Temiz mi? Ýyi bari o boku yememiþ... Babasý þikayetçi mi? Getirin bakim... Kýzým sen ne diyorsun, konuþsana... Vurdu mu birde sana, ne oldu öyle gözünün altýna... Aðlayýp durma hadi kýzým, anlat... Tamam be adam anladýk þikayetçisin alýkoymuþ kýzýný, býrakta kýzýn da konuþsun, cezasý neyse verilecek serserinin... Tamam tamam, zaten daðýtmýþsýn herifin suratýný... Dur ulan, benim yanýmda kýzýna bir de el kaldýrýyorsun, bak þimdi... Allahýn belasý, dur bekle Mustafa, þu kaðýdý dolduralým tamamdýr... Þu dilsize de bir kaç soru sormayý deneyelim bakalým...Kafaný öyle kaldýrýp durma þerefsiz yýkýl karþýmdan, götürün bu serseriyi... Poliste de iyi ýslatmýþlar ha garibaný...Tutuklayacaðýz tabi, kaçýrma, alýkoyma, dilsiz olmasýnýn indirimiyle 6-7 ay yatmasý lazým ama... Ama biraz daha yatsýn da aklý baþýna gelsin. Dilsiz olduðu için ikinci duruþmada Ýstanbul’a yollarýz 4-5 ay sonra... Orada da bir sene yatar, daha fazla unutmazlarsa, iyice aklý baþýna gelir... Gazete de okudun mu Mustafa, bir dilsizi Amerika’da cezasý bittikten sonra tam 7 sene cezaevinde unutmuþlar, orada da oluyor böyle þeyler...“

II.

Sartre, Simone’u evine býraktýktan sonra uzun bir yürüyüþe býraktý kendini. Kafasýna geçirdiði eski moda bir kasketin ona Paris sokaklarýnda tanýnmadan dolaþma özgürlüðü verdiðini keþfetmiþti bir süre önce. Ama belki de sebep yeni çaðýn geliþiydi. Geçmiþi olmayan, unutan, þehirlerinde yaþayan 20. yüzyýlýn en ünlü yazarýný bile unutan yeni çaðýn insanlarý ona bu özgürlüðü vermiþlerdi belki de. Paris deðiþiyordu, tüm dünya deðiþiyordu. Yalnýzca iki yýl önce barikatlar kuran, dünyayý deðiþtirmeye ant içen coþkulu kalabalýk neredeydi þimdi? Kazanamazlardý, yenilmeleri gerekiyordu, yenilmiþlerdi. Doðrusu da böylesiydi.

Koyu bir materyalist olmasýna karþýn komünizmin çizdiði dünya resmine inanmýyordu. Ýnsanlarýn ellerinden en temel özgürlüklerini alan bir sistemin eninde sonunda yýkýlacaðýný görüyordu. Bir hafta kadar önce genç ve zeki bir filozofla tanýþmýþtý, Emmanuel Todd adýnda. Genç ve coþkulu, Sartre’ýn söylediði neredeyse herþeyin tersini büyük bir keyifle savunan, ama söylediklerinde de bir o kadar haklý görünen bir filozof. Komünizmin, asla yenilmez gözüken Sovyet Ýmparatorluðunun beklenenden kýsa bir süre de nasýl ve neden çökeceðini, hiç bir gedik býrakmadýðý teorisi ile ortaya koymuþtu bu genç filozof. Diðerleri onu basit bir kilise filozofu sayarak dediklerine kulak asmazken, Sartre dikkatle dinlemiþti söylenenleri. Þüphe yok ki haklýydý.

Komünizmin çöktüðü bir dünyayý felsefe olarak olmasa da, sýradan insanýn gözünde ideoloji olarak materyalizmin çöküþü takip edecekti þüphesiz. Hatta hümanizm bile nasibini alarak unutulmuþ, geçmiþin tozlu raflarýnýn bir ideolojisi halini alacaktý belki de. Peki ne takip edecekti, ne dolduracaktý bu boþluðu? Sarte fikir yürütmeye devam ettiðinde, ilericilik ile gericiliðin içiçe geçtiði, ilericilik tepsisinde sunulan bir gericiliðin hakimiyetinde bir dünya, bir gelecek resmi ile karþýlaþýyordu, ki bu gelecek onu korkutuyordu. Bireysel özgürlük kýyefeti giydirilmiþ sýnýrsýz bir bireycilik, insan sevmezlik. Demokrasi yaymak, baský altýnda tutulan halklarý özgürleþtirmek eldivenin altýnda emperyalizmin yumruðu. Kadýn haklarý pantalonunun altýndan sarkan bir yobazlýk, erkek düþmanlýðý þalvarý. Ýnanç özgürlüðü kispesi altýnda bilimi reddeden baðnazlýk. Milletini sevmek þapkasý altýnda kafatasçýlýk, kendine benzemeyen her insana duyulan sýnýrsýz öfke.

Herþeyden çok deðer verdiði insanlýðýn kandýrýldýðý, kafalarýn karýþtýrýldýðý, en yanlýþ, en ilkel düþüncelerin altýn tepsi de sunulduðu ve kalabalýklara yutturulduðu, bir grup zengin elitin cahil býrakýlan kalabalýklarý basýn yoluyla yönettiði bir gelecek. Gittikçe daha cahil, daha yüzeysel, düþünmeyen, hemcinsleri öldürülürken üç kuruþluk çýkarlarýnýn esiri bir insanlýk. Birbirini sevmeyen, öfkeli ama neye öfkeli olduðunu bile bilmeyen, varoluþ sorununun tek çözümünün kendine bile bir yararý dokunmayan kiliseye býrakýldýðý kalabalýklar. Sartre’ýn kabusu.

Ýnsanlarý uyandýrmak, uyarmak için bir þeyler yapmalýydý. Oysa çok zamandýr tüm ömrü boyunca inandýðý tek tanrýsý, bir kýlýç gibi gördüðü kalemin gücüne inanmýyordu artýk.

„Artýk kalemimin de, benim de güçsüzlüðümüzü biliyorum. Ne önemi var: Kitap yazýyorum, yazacaðým; onlar da gerekli; gene de bir iþe yarýyorlar. Yazýn hiçbir þeyi, hiç kimseyi kurtarmaz, doðrulamaz. Ama bir insan ürünüdür: Ýnsan orada yansýr, kendini bulur, yalnýz bu eleþtirinin aynasý gösterir insana kendi imgesini. Yazmaktan baþka bir þey yok yapabileceðim. “

Bir banka oturdu. Sýkýldýðý, kaygýlandýðý insanlýðýn geleceði miydi, yoksa kendi geleceði mi? 53 yýl evvel, küçük bir çocukken arkadaþýný beklemek için oturduðu bank aklýna geldi. Orada, 12 yaþýnda bir çocuðun atikliðiyle Tanrý üzerine düþünmeye karar vermiþ ve basit bir çýkarým gibi „Tanrý yok“ demiþ ve bir daha karþýlaþmaksýzýn bu iþin bittiðini, bu soruyu kapattýðýný fark etmiþti. 65 yaþýnda da böyle düþünüyordu ve önünde duran ölümden korkmuyordu. Büyükannesinin dediði gibi: „Kayýp gidin ölümlüler, direnmeyin.“

Direniyordu oysa hala, hala insanlýðý kurtarmaya, acýlarý dindirmeye, içinde kaybolup gittiði insanlýk aðacýnýn kurumaya yüz tutan dallarýný yeþertmeye çalýþýyordu. O milyonlarca atomdan oluþan aðacýn bir dalý olmanýn gururunu býrakamýyordu bir kenara. Delirerek ölmeden kýsa bir süre önce sürücüsü tarafýndan kýrbaçlanan bir ata sarýlarak aðlayan Nietsche gibi, varoluþun bir basit parçasýna, insan sevgisine sarýlýyordu. Oysa içinde insan sevgisi olmayanlara da kýzamýyordu.

Sessizlik. Tüm parký dolduran bir sessizlik. Düþünceleri durduran bir sessizlik. Ýçinde tüm bedenini, oturduðu banký, parký ve aðaçlarý, uyuyan kuþlarý, gittikçe yaþlanan Simone’u, Vietnam’da yüzbinlerin katline sebep olan Nixon’ý, bir kaç saat önce doðmuþ olan Ali’yi ve tüm evreni saran bir sevgi hissetti.

V.

Ali bir akþamüstü Zeynep’i küçük çay ocaðýnda gözyaþlarý içinde buldu. Kýzýn morarmýþ elleri pislik içinde, gözyaþlarýyla kararmýþ gözlerinin altýnda kan oturacaðý belli bir yara. Titreyerek aðlýyordu Zeynep. Konuþmayý, bir ses çýkarabilmeyi o anda ne çok isterdi Ali. Ama aslýnda o anda konuþmasýna gerek yoktu, belliydi ne olduðu. Babasý ya sokakta yakalamýþ, ya bir sakarlýðýna, ya da söylediði bir lafa kýzmýþtý.

Ali usulca onun için sakladýðý paketten, bir sigara çýkardý. Onun için, Zeynep için, bakkalýn “ne o yabancý sigarayý mý baþladýn Ali” sorusuna göðüs gererek almýþtý o paketi. Kendine de bir Samsun. Zeynep elleri titreyerek yaktý sigarayý, öfkeden hala tüm vücudu titriyordu.

“Kýyacam canýma sonunda o olacak. Gerizekalý, gerizekalý, eþþoleþþek. Köle miyim ben be…Kýyýcam canýma kurtulucam.” Sigarasýnýn külü yere döküldü.

Ali nasýl teselli edeceðini bilmiyordu. Usulca, korkarak elini Zeynep’in omzuna koydu. Kýz bir an ürktü, sonra korkacaðý birþey olmadýðýný hatýrladý. Yanaðýný yasladý Ali’nin eline. Ali’nin eli gözyaþýyla ýslandý.

Sessizlik. Kaynamaya baþlýyan demlikten hafif sesler geliyor. Duymuyor Ali. Birþey yapmasý lazým, Zeynep’i kurtarmasý lazým. Öldürecek kendini, babasýnýn yanýnda kalýrsa kesin öldürecek kendini. Bir yol bulmalý, ama iþler bu sefer kalecilikten kurtulmak istediði zaman yediði hatalý goller kadar basit deðil.

Belki de iþler o kadar basittir, neden olmasýn? Kaçýracak onu. Babasý durumu görünce acýyacak Ali’ye, verecek kýzý. Hep acýyýp iltimas geçmediler mi Ali’ye?

Elini tutuyor Zeynep’in sýký sýkýya. Çekiyor onu oturduðu yerden. Kýz nereye der gibi bakýyor yüzüne. Merak etme, gel diyor Ali, sessiz diliyle. Zeynep’te bilmeden geliyor. Gidecekleri yer de öyle uzak deðil, yandaki apartman. Ali’nin küçük evi. Ýçinde her zaman sýcak çay, yatalak bir baba ve topal bir anne bulunan. Ali olmadýðýnda kendilerine bakacak kimsenin olmadýðý iki þirin yaþlýnýn evi. Zeynep’in babasýný býrakýn, Cengiz Han’ýn ordularý gelse onlara ulaþamaz, o evin sessiz kapýlarýný yýkamaz... Yýkamamalý... Yýkmamalý...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn varoluþçuluk kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sessizlik - 1

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yeni Bir Çaðýn Baþlangýcý
Kadýn Haklarý - 1
Kadýn Haklarý - 2
O Þýk Ayakkabýlarý Bu Dava Ýçin Almadýnýz, Bay Schopenhauer!
Martý M. V.

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Dünyanýn En Ýyi Ýnsaný [Þiir]
Mustapha Garta'nýn 30. Yaþ Günü - 1 [Roman]
Mustapha Garta'nýn 30. Yaþgünü - 2 [Roman]
Biyolojik Demir Bilye [Deneme]
Giyotin Ýstiyoruz, Giyotin Ýstiyoruz! [Deneme]
Fikir Özgürlüðü ve Ýnternet [Deneme]
Hayatýmdan 35 Dakika [Deneme]
Naçizane Bir Kehanet [Deneme]
Dün Telafer'de Bir Çocuk Öldürüldü [Deneme]
Varolamamanýn Dayanýlmaz Öfkesi [Deneme]


Var Samsa kimdir?

Bireyin varolma, kendisi olma þansýný elinden alan kurumlarla sarýlmýþ ve kötü bir þaka, bir tuzak haline dönmüþ dünyada insan sorunu üzerine hikayeler, denemeler.

Etkilendiði Yazarlar:
Milan Kundera, Franz Kafka, J. P. Sartre, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Var Samsa, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.