..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Roman yazmanýn üç kuralý vardýr. Ne yazýk kimse bu kurallarýn neler olduðunu bilmiyor. -Somerset Maugham
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Varoluþçuluk > Var Samsa




24 Aðustos 2005
Sessizlik - 1  
Var Samsa
Ýnsanlýða herþeyin kendilerine öðretildiði gibi olmadýðýný gösteren iki güzel insanýn -Simone de Beauvoir ve kýsa bir süre önce 100. doðum gününü kutladýðýmýz J.P. Sartre’ýn- deðerli anýsýna.


:BHFC:
I.

Sartre açýk pencereden kýzýl bir loþlukla dolan ve modern bir binanýn 10. katýnda yer alan dairesinde çalýþma masasýna oturmuþ, eli alnýnda, balkondan içeri süzülen akþamüstü trafiðinden gelen sesleri dinliyor. Pencereden ileriye baktýðýnda mezarlýk, Paris, Saint-Cloud tepeleri ve daha uzakta sýradaðlar görülüyor. O anda ihtiyacý olan tek þey: Sessizlik.


Banyodan gelen ve yaþama enerjisinden bir þey kaybetmemiþ olduðu belli, orta yaþlý bir kadýnýn sesi, trafikten gelen seslere karýþýyordu. Sartre, takip edilmesi güç bir hýzda sýraladýðý cümlelerle yeni kitabýnýn konusunu anlatan Simone’un söylediklerini takip etmiyordu. Ýçini seviþme sonrasý karamsarlýðý kaplamýþtý.

Nasýl da yaþlanmýþtý Simone. O genç, çekici ve gizemli kadýnýn yerini baþka bir kadýn almýþtý. Gözlerinde zekasýnýn kývýlcýmlarý, dudaklarýnda bilge bir kývrým hala mevcuttu. Her zaman olduðu gibi tartýþýlmaz bir zekaya sahipti, çok iyi bir yazar olduðunu her yeni kitabýyla kanýtlamaya devam ediyordu. Ama 15-16 sene önce Art Shay’e bir Chicago Otelinde verdiði çýplaklýðýn ötesinde seksi poz ile de ölümsüzleþen kadýn -yüzü aynaya dönük, her erkeðin cinsel iþtahýný kabartacak dolgun kalçasý ve kusursuz bacaklarýný sergilemekten çekinmeyen, zeka ve özgürlüðüyle her türlü cinsel tabuyu yýkmasýyla yarattýðý tahrikkar kadýn imgesi- orada deðildi artýk.

Ayný kadýnla 30 küsur yýl boyunca seviþmek. Her ikinizde baþkalarýyla seviþtikten sonra, tanýdýk bir limana geri döner gibi yine onunla seviþmek. Kendi yaþlanýþýný, karþýndakinin her geçen sene kuruyan ve kýrýþan cildinde keþfetmek. Acý veren deðiþim maddede miydi, maddenin ürettiði düþüncelerde mi? Beyin ikizi olarak gördüðü, sevdiði ve hala sevmeye devam ettiði kadýný artýk bir baþka özelliði ile birlikte görüyordu: Ne yaparsa yapsýn acýklý olan, yaþlanmakta olan bir kadýn. Her geçen gün yenileriyle tanýþtýðý, yanýnda geçirecekleri her dakikayý hayatlarýnýn en önemli aný saydýklarý her hallerinden belli genç hayranlarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda, zekasý dýþýnda hiç bir cazibesi kalmamýþ olan bir kadýn.

Aslýnda Simone her zaman güzel bir kadýn olmuþtu, hala güzeldi. Ama ilginin üzerinde olmasýna alýþmýþ her kadýn gibi yaþlandýkça kendisine azalan ilgiyi daha çok önemser gibiydi. Belki o yüzden bu eksikliði daha iddialý, daha oturaklý ifade edilen fikirleri ile örtüyordu. Kadýn haklarýnýn mantýklý ve sosyalist bir savunusu, erkeðin özgürlüðünün ancak kadýnýn cinsel, ekonomik ve politik özgürlüðünün sonrasýnda mümkün olabileceðinin ateþli savunusu. Ama bu sözler artýk Sartre’ý etkilemiyordu. Aslýnda hayatýný sözler üretmekle geçirmiþ olan biri olmasýna karþýn, onu artýk hiçbir sözün etkilemediði bir döneme girmiþ olmasý da þaþýrtýyordu.

Sonunda zaten dinlemediði Simone’un sözünü yarýda kesti:
“Simone, tatlým, kendini biraz fazla kadýn hareketine adamýþ olduðunu düþünmüyor musun? Bana sorarsan salt bir fikrin savunusuna giriþmekle, edebiyat insaný olmak arasýnda küçük ama çok önemli bir fark var.”

Kýsa bir sessizlik. Evet, istediði bu sessizliðin sonsuza dek sürmesi, söylediklerine kadýnýn hiçbir cevap veremeyecek olmasýydý.

Üstünü giymiþ hatta makyajýný bile tamamlamýþ olan Simone, “ta-tam” nidasýyla içeri girdi ve hýzýndan hiçbir þey kaybetmediðini belli etmek istercesine: “Aslýnda bu benim de üzerinde oldukça sýk düþündüðüm bir þey oldu son dönemlerde, benim tatlý zihin yoldaþým. Ama, ortada o çapta büyük bir haksýzlýk var ki, Pauli, bunu görmemek, üstünde durmamak, buna takýlmamak elimde deðil. Dünya deðiþmeli, devrimle mi evrimle mi nasýl olacaksa, benim için pek fark etmez. Ama kadýnýn sömürülmesine, hor görülmesine bir son verilmeli. Kadýn vücudu sadece kadýna ait olmalý, týpký kadýný tutsaklaþtýran toplumsal dogmalara tek tek son vermemiz gerektiði gibi. Dünyanýn neresinde olursa olsun bir kadýn hor görüldüðünde, ikinci sýnýf insan muamelesi gördüðünde benim caným yanýyor, bunun nasýl bir þey olduðunu sen benden de iyi bilirsin. Sen mi söylemiþtin ben mi hatýrlamýyorum bile artýk, o kadar benzedik ki birbirimize yýllar içinde, þuna benzer bir söz gittikçe daha çok yankýlanýyor zihnimde: Yeryüzünde olan her kötülüðe, her yanlýþlýða karþý ben sorumluyum. Çünkü sesimi çýkarmadýðým her yanlýþý, sessizliðimle onaylýyor sayýlýrým.”

“Evet, evet, ama benim söylemek istediðim farklý. Gerçek bir hikaye veya bir romanýn içindeki bir karakter konuþtuðunda, söyledikleri gerçek felsefe boyutunu yitirmeli, o onun bulunduðu konumdan dolayý yaptýðý bir soyutlama olmalý. Sen de kabul edersin ki, sýradan ve sýkýcý bir kahramanýndan ancak senin yapacaðýn çýkarýmlarý duymak istemiyorum ben. Bu tür bir roman ikinci sýnýf bir eserin ötesine gidemez.”

“Sessiz kalamadýðým gerçekleri okurun yüzüne vurmak tek isteðim. Kahramaným özellikle sýkýcý, sokakta görecek olsak yolumuzu deðiþtireceðimiz bir orta yaþlý kadýn. Ama onun aðzýndan varýyorum sonuçlara, çünkü kariyerimiz, zekamýz ne olursa olsun, oturup düþünmeye – ama önyargýsýz düþünmeye- vakit ayýracak olursak, aslýnda hepimiz gerçekleri görme potansiyeline sahibiz. ”

Cevap bekleniyordu kendisinden, tüm hayatý boyunca beklendiði gibi. Oysa Sartre süre gelen sessizlikte mutluydu ve tek istediði sessizliðin daha da uzun sürmesiydi.

Haksýzlýklar, göz yumduðumuz haksýzlýklar. Yeryüzünün bir köþesinde, bir insanoðlu diðerine iþkence yapýyor þu anda. Ellerini baðlamýþlar o sessiz býrakýlan zavallýnýn, kafasýna bir çorap geçirmiþler, kimi zaman bir bardak soðuk su, kimi zaman bir tokat iniyor yüzüne. O zavallýnýn olup bitene bir anlam yükleyecek zihni yok belki de, belki doðumdan taþýdýðý bir zeka geriliði, belki beyin hücrelerinin yitip gitmesine sebep olmuþ tiner sebebiyle.

Benden izin almadýlar, hiçbir zaman iznimi almadýlar. Ama sizinkini. Veya belki annenizin, kýz kardeþinizin, amcaoðlu veya eniþtenizin izniyle. Onlarda kararlarýnda özgür deðildiler izinlerini verirken, dolduruluþa getirildiler, onlarda kandýrýldýlar. Basýn yoluyla, toplum kurallarý, gelenek veya ahlak kurallarýyla. Salt gerçeðe, ebedi ve deðiþmez doðru bilgiye hiçbir zaman sahip olamadýðýmýzý unuttular, basit bir insana özgü hatayla.

Sartre sessizliðin en uzun süre devamýný saðlayacaðý repliði yazdýðýný canlandýrdý zihninde. Ne derse bir kadýn, buna Simone gibi son derece zeki bir kadýn bile uzun süre cevapsýz kalmayý tercih ederdi?

„Artýk seviþmemeliyiz, Simone“

Sartre tüm akþamüstü süresince ilk kez gerçekten içinden geçenleri söylemiþti.


III.

Rivayet o ki, Sartre’ýn, Simone’a ilk kez hislerini söylediði gece, Batý Karadeniz’in küçük bir köyünde baþka alaný olmadýðý için babasýna kalan topal annesi ile, parasýzlýktan geç yaþýna dek evlenememiþ babasýnýn ilk ve tek çocuklarý olarak dünyaya Ali isminde kirpi saçlý bir bebek geldi. Doðduðunda göðsü ile boynu arasýnda kocaman bir þiþlik vardý, nefes alýþý da þiþliðin etkisiyle hýrýltýlýydý. Ebe bunu kasabada bir doktora gösterin diye tembih etti annesine, ama annesinin pek ebeyi dinleyeceði yoktu. “Onca yola ne gerek ki, hem saðlýðý kolu bacaðý yerinde, bir küçük þiþten ne olacak” diye aklýndan geçirdi topallýðýndan çok çekmiþ cahil kadýn.

Ali büyüdükçe þiþi de büyüdü, o kadar büyüdü ki, babasý çocuðu kasabaya götürmekten baþka çare olmadýðýný anladý. Kasabada önce genç bir doktor gördü küçük Ali’yi, kýsa bir muayeneden sonra büyük þehirde ameliyat olmasýnýn þart olduðunu söyledi babasýna. Kasaba hastanesindeki yaþlý bir cerrah ayný fikirde deðildi, “ben yaparým” dedi ameliyatý, hem böylesi Ali’nin ailesine daha az masraf olacaktý. Kasabalýnýn pek sevdiði imparator (operatör) doktor, yapardý bir kez söz verdiyse. Acýmýþtý küçük Ali’ye, yoksa o kadar az paraya kimse yapmazdý böyle ciddi bir ameliyatý…

Cerrahýn dediðine göre ameliyatý çok iyi geçti Ali’nin, o kocaman þiþliðin içi hep kanlý-etmiþ ve hepsini temizleyip boþaltmýþtý cerrah. “Garantiyi ancak Allah verir” dedi ama, bir daha o etten çýkmasýný beklemiyordu. Çocuðun saðlýðýnýn da, aðlamasýnýn da gün geçtikçe yerine geleceðini söyledi yaþlý cerrah. Gözleri babasýnýn yüzünde deðildi bunlarý söylerken, ama zaten pek de iyi görmeyen gözlerini hastalarýnýn yüzüne çevirmesi alýþýldýk birþey deðildi.

Cerrah biri dýþýnda haklý çýktý dediklerinde, saðlýðý gün geçtikçe yerine geldi ve bir daha ne boynunda bir et, ne de boðazýndan bir ses çýktý Ali’nin. Küçük yaþýnda ailesi
köyden bir kasabaya taþýndýðýnda, babasý bir kez daha götürdü onu doktora. Doktor Ali’nin konuþamayacaðýný söyledi, ki o kadarýný zaten biliyorlardý. Yapacak bir þey var mýydý, onu sormaya gitmiþlerdi.

Sessiz bir çocuk ne yapar, nasýl oynar diðer çocuklarla? Nasýl girer onlarýn arasýna, nasýl kurtulur onlarýn alaylarýndan? Okula nasýl gider köylük yerde, okumayý nasýl öðrenir? Zor konulmuþtu hayat Ali’nin önüne, ama baþka seçeneði de yoktu. Öðrendi boðazýndan bir ses çýkaramasa da diðer çocuklarla oyun oynamayý –miskette üstüne yoktu-, dayak yerse nasýl kime þikayet edeceðini, hangi çocuktan kaçýnmanýn, hangi çocuðu gerektiðinde hafif bir okþamanýn iþleri kolayca yoluna koyacaðýný öðrendi zamanla. Birþey daha öðrendi o yaþýnda: Onun diðer çocuklar gibi geçmiþte olan birþeyi anlatma þansý fazla yoktu, aslýnda kendisine akýllý sorular soran birisi olmadýkça, hiç birþey anlatma þansý yoktu.

Ýnsanlara birþeyler vermeyi baþardýkça, dostluklarýný sesi çýkmasa bile alabildiðini gördü. Kazandýðý bir misketi feda etmesi, güçlü bir dost getirebiliyordu ona. Üstelik kelimeler yabancý deðildi ona, sadece onun aðzýndan çýkamýyordu kelimeler. Ne düþündüðünü veya söylemek istediðini arkadaþlarýnýn aðzýndan söyletebiliyor, sonra kafasýný bir sallayýþý veya manalý bir gülümsemeyle bakýþýyla anlatýyordu.

Çoðu çocuk onunla konuþmazdý, ona karþý olduklarý için deðil, cevap veremeyeceðini bildikleri için. Gereksiz gelirdi o çocuklara Ali’yle konuþmak. Ama kimisi de, cevap veremese bile bir kafa sallamasý ile yanýtlayabileceði sorular sormaya devam ederlerdi. Ali anladý ki, gerçek dostlarý her zaman ona soru sormaya devam edenler arasýndan olacak.

“Top oynar mýsýn Ali?” “Kaleye geç o zaman.” Ali kaþlarýný kaldýrýr, sonra kaleye geçme sýrasýnýn küçükçe çocuklardan birinde olduðunu çocuðu sert bir hareketle göstererek anlatýrdý. “Hadi ama bak dün sahada oynadýn, bugün yine sýra sende.”Ali kirpi gibi dik ve sert saçlarýnýn altýndan kaþlarýný kaldýrdýkça daha da ýsrar ederler, sonuçta en iyi oynadýðý yer olan kaleye geçirirlerdi Ali’yi. Çocuk olduklarý için kimse kalecinin sahanýn en çok konuþan adamý olmasý gerektiðini düþünmezdi. Ali’de elinden geldiði kadar ama biraz isteksiz kurtarýrdý toplarý. Fazla iyi kalecilik yapmaya kalkarsa, ya biriyle çarpýþacaðýný, ya kendini sakatlayacaðýný, ya da –en kötüsü- bir daha kaleden hiç çýkamayacaðýný anlamýþtý.

Caný ileride oynamak istediðinde, saha kenarýnda bekleyen biri olup olmadýðýna þöyle bir bakar, yerine alýnacak biri olmadýðýný kestirdikten sonra, bir kaç uyduruktan gol yemesi yeterli olurdu sahada koþmaktan yorulmuþ biriyle yerini deðiþtirmesi için. Kötü goller yedikten sonra baþka birini kaleye geçirirken olduðu gibi, istediklerini dolaylý yoldan elde etmeyi öðrendi zamanla. Doðal sessizliði normalde kadýnlarýn zaman içinde öðrendikleri yeteneklere sahip olmasýna fýrsat verdi. Bunlar ister ima yoluyla ikna, istediðini baþkalarýnýn üzerinden yaptýrmak olsun, ister olaylarýn nasýl geliþeceðini kestirerek ona göre tavýr takýnmak, Ali’ye haksýz davranan yaþamda hakký olanlara ulaþabilmesi için öðrenmek zorunda olduðu davranýþlardý.

Görünüþte kimse etki altýna alýnmayý, yapacaklarýnýn önceden kestirilip, onlara yön verilmesini, tek kelimeyle ifade edildiðinde kullanýlmayý istemez. Diðer taraftan sadece insan yaþamý deðil, yeryüzündeki tüm yaþam canlýlarýn karþýlýklý birbirlerini kullanmalarý üzerine kurulmuþtur. Sindirimimize faydalý olduklarý sürece, vücudumuzun tüm hücre sayýsýnýn on katý kadar mikrop, mantar ve diðer yabancý canlýyý barsaklarýmýzda taþýyor olmamýz bizim açýmýzdan yararlý bir karþýlýklý yararlaným. Hatta yeryüzündeki yaþam açýsýndan belki de temel iþlevimiz o milyarlarca canlýyý hayatta tutmak da olabilir, kim bilebilir?

Örneðimizi karmaþýk toplumsal yapýya taþýyalým. Temel ihtiyaçlarýmýz yemek yemek, barýnmak, güvenlik, saðlýk vb bir veya iki elin parmaklarý ile sýnýrlý sayýda ise, bu iþ kollarýnýn dýþýnda kalan tüm insanlýk gerçekte bir iþe yarayan bu küçük azýnlýðýn sýrtýna binmiþ koca bir asalak deðil mi? Bize gerçekte hiçbir faydalarý olmayan insanlara bakýyoruz çoðu zaman. Meþrubat reklamlarýnýn sloganlarýný yazan adam ne fayda saðlýyor bize? Koca koca meslek gruplarý var, aslýnda olmasalar hayatýmýzdan hiçbir þey eksilmeyecek olan. Ama hepsi bir doðal felaketle yok olacak olsaydý, hiç þüphe yok ki hýzla yerleri yenileri tarafýndan doldurulurdu. (Bu koca meslek gruplarýný mevcut toplumsal yapýmýz ihtiyaç doðurmakta ve geleceðe dikkatli bakacak olursak, yaratýlmýþ ihtiyaçlarýn üzerinde kurulan hakimiyet geleceðin zengin uluslarýný belirleyecek. Parazit meslekler her geçen sayýlarý artarak mevcudiyetlerini sürdürecek. Düþünün, insanlýðý kuvvetli baðýmlýlýk yapan bir zehire baðýmlý yaptýklarýnda, neredeyse herkes o maddenin kuvvetli bir zehir olduðunu bildiði halde, toplumun yarýsý o zehiri kullanmayý býrakmamak için çeþitli bahaneler üretiyor. Tamam, tüm insanlýk sigara içmeye bir yüzyýl daha devam edecek kadar geri zekalý olmayacak belki ama toplumsal yapýmýz temelden deðiþmedikçe Meþrubat reklamlarý olacak,
diðerleri gibi).

Sömürünün býrakýn iyi mi kötü mü olduðunu, ne olduðunun tanýmýný bile yapamayýz. Dünyanýn en zengin yerlerinin hepsinin eski sömürgeler olmasý ilginç deðil mi? A.B.D., Kanada ve Avustralya'ya sömürülecek fazla yerlisi yoktu diyelim. Peki Güney Doðu Asya'nýn benzer nüfuslu ülkelerine bakalým. Singapur geliþmiþ, Hong Kong geliþmiþ, baðýmsýz Endonezya, Laos, Filipinler, Malezya, Brunei fakir ve geri. Sömüren okul getirmiþ, altyapý getirmiþ kültür getirmiþ, ticaret getirmiþ. Ne götürdü Ýngiliz Singapur ve Hong Kong'tan? Olmayan madenlerini mi? Sömürülmek belki de zannettiðimiz kadar kötü deðil mi?

Açýk bir sömürüye insanlarýn tepki vermesini beklememiz gerektiðine göre, uzun süre devam eden sömürüler ya çok gizliden olmalý, ya da bir þekilde bizim de iþimize gelmeli, onaylamamýzý saðlamalý. Bizi kim daha fazla sömürüyor aslýnda, bizi sömürdüðünü düþündüklerimiz mi, düþünmediklerimiz mi? Ve aslýnda bizi sömürdükleri teþhisiyle en çok tepki gösterdiklerimiz, çoðunlukla en masum, en beceriksiz sömürücüler deðil mi?

Ýnsanýn doðasýnda karþýlýksýz vermek, almak, sömürmek, karþýlýklý fayda saðlamak kavramlarý o ölçüde iç içe geçmiþ ki, çoðu zaman iþin baþýna kadar takip etmek, kimin kimi sömürdüðünü ve kimin sömürüldüðünü çözmek anlamlý bir uðraþ deðil, boþ bir vakit kaybý.

En ilkel insan topluluklarýnda aldýklarý yaralar sebebiyle normal koþullarda yaþamlarýný sürdüremeyecek durumda olanlara, topluluk tarafýndan uzun yýllar süresince bakýlmýþ olduðunun bulgularý var. Bu güçsüz ve sakat insanlarda hayatta kalmalarý karþýlýðýnda, diðerleri yiyecek bulmaya gittiklerinde çocuklarla ilgilendiler veya kabilenin diðer basit iþlerine yardýmcý oldular. Sonuçta tamamen karþýlýksýz bir özveri deðildi bu. Ama insanoðlunun içinde hemcinslerine karþý bir özveri duygusunun bulunduðunu kanýtlamasý bakýmýndan önemli bir örnektir bu durum. Belki de sadaka kelimesi kendi türüne sadakatten kökeni almakta.

Demek ki, özveri bizim için öðrenilen bir sosyal davranýþ deðil, bir içgüdü. Belki bir karþýlýk beklemeden kendimizden vermek bizi insan yaptý.
Ýster acýma duygusu üzerinden olsun, ister kaba kuvvetle olsun, ister zeka yolu ile ikna sonucu olsun, birbirimizden faydalanmak veya kendimizden faydalanýlmasýný saðlamak, iliklerimize kadar iþlemiþ bir insanlýk gerçeði.
Ali için durum farklýydý…Ýnsanlarý konuþarak ikna edemediðine göre, olaylarýn akýþý ile ikna etmek, sessiz masumiyetine insanlarýn biraz da acýyarak yol vermelerini saðlamak zorundaydý. Tüm bu çok da geliþtirilmemiþ manipülatif küçük çýkarcýlýðýna karþýn yine de çevresindekiler tarafýndan –dilsiz olduðu için – kollanýyor olmayý alýþmak, Ali’nin temiz doðasýnýn küçük bir çapaðýydý. Ýnsanoðlunun en doðal özelliðidir bu, kendisine tanýnan ayrýcalýklarý bir süre sonra hakký olarak bilir ve bu küçük ayýrýmcýlýðýn her zaman devam etmesini bekler.

VII.

Cezaevi nakil aracý soðuk ve yaðmurlu bir havada geçen 9 saatlik yolculuk boyunca çevre cezaevleri dýþýnda çok az yerde durdu, bir kez mazot almak için bir benzinlikte, þimdi de askerlere ve mahkumlara döner ekmek almak için. 4 mahkum vardý araçta, elleri zincirli: Bir hýrsýz, bir katil, bir mafya fedaisi, bir de Ali.

Mahkumlar kendilerinden önce araca alýnmýþ olan Ali’yi de baþtan selamlamýþlardý, nereli olduðunu sormuþlardý, fakat dilsiz olduðunu anladýktan sonra, kendi aralarýnda sohbete dalmýþlar, Ali’yi de alýþýk olduðu sessizliðine býrakmýþlardý.

Mahkumlardan hýrsýz olaný Ýstanbul’da 20 kadar araba kaldýrmýþ, Anadolu’da bir yerlerde elden çýkarmaya çalýþýrken bir muhbire yakalanmýþ, þimdi tekrar Ýstanbul’a getiriliyordu. Kendisinden yaþça daha büyük ve bu tür konularda daha bilgili görünen diðer mahkumlara suçun çeteye girip girmeyeceðini soruyordu. Mafya kültürü olan, “girer tabii” diyordu, “20 arabayý tek baþýna getirmedin ya Ýstanbul’dan a… koduðumun S…’a? Ben sana bir avukat ismi vericem, bak yaz bak, anca o kurtarýr seni. Ahmet abimin avukatý, adama kýyacaksýn parayý. Çeteden de çýkarýr olayý, tekerrürden de.”

“Zaten iþ çeteden çýksýn, gerisi dert deðil“ dedi beriki. 5 yýl evvel ilk karýsýný kýz kardeþiyle beraber, 3 ay kadar önce de imam nikahlý karýsýný, yanlarýnda bir kaç akrabasýyla beraber temizlemiþ olanýn daha çok yatýp çýkmýþlýðý vardý. Aðýr aðýr konuþurken sesinden daha aðýrbaþlý ama enerji dolu bir hava seziliyordu : “Bak, ben sana bir akýl vereyim gardaþ, avukata falan hiç tenezül etme. Sen oraya avukatla çýktýn mý, ne diyecek heyettekiler, bu baþtan suçlu diyecek, suçu olmayan avukat tutar mý?“

Konuþmalarýnýn bu noktasýnda aracýn mahkumlarý askerlerden ayýran iç bölmesinin kapýsýnda zincir þýkýrtýsý duydular. Dýþarýdan döner ekmek kokusu ve asker þakalaþma sesleri geliyordu. Sonunda askerler dönerlerini bitirmiþ, sýra onlara gelmiþti anlaþýlan. Keyifleri yerine geldi, aç ve susuzdular onca saattir.

Þivesinden Kürt olduðunu anladýklarý bir er göründü sonunda kapýda, elinde döner ekmeklerle. „Elimizi çözmeyecek misin“ diye sordu çete fedaisi ellerine ekmekler tutuþturulurken. „Yoh, böyle yiyeceksin“. Asker Ali’ye ekmeðini verirken tereddüt etti bir an, dýþardan yüzbaþýnýn sesiyle geldi kendine. „Versene lan adama ekmeðini, dili yok diye yemekte yemeyecek diil ya.“ Er ters bir hareketle attý Ali’nin önüne ekmeði, amacý bütün bu hareketlerinin sebebini diðer mahkümlara fark ettirmekti.

Kýsa bir süre sonra yemek faslý bitmiþ, araç yola çýkmýþtý. Hýrsýz cebinden çýkardýðý uzun ve eðilmiþ Marlboro’dan bir tanesini fedaiye uzattý. Katile de tuttu ama o kendi sigarasýný çýkardý, ben burdan yakayým gibisinden bir þeyler mýrýldanarak. Ali’de bir Samsun çýkardý kendine. Deniz kokusu gelmeye baþlamýþtý. Ali aracýn üstündeki mazgallardan hayatýnda ilk kez gördüðü Marmara’ya uzandý gözleriyle. Dýþardan askerlerin birbirleriyle küfürlü konuþmalarý geliyordu.

Bir kaç dakikalýðýna aylardýr hasret kaldýðý deniz kokusunu kokladý. Uzaklaþtý çocukluðunda ve gençlik yýllarýnda sýklýkla yaptýðý gibi insanlarýn gaddar dünyasýndan. Ses-siz-lik. Kendi zihninin içinde varolmak. Bir bardakta çay olsaydý þimdi... Acaba o askerin yaptýklarý baþýna bir dert açacak mýydý? En iyisi tam aptalý oynamaktý.

Bir süredir sardýracak bir yerler arayan fedai Ali’nin yerine oturmasýyla vaktinin geldiðini fark etti. „Kardeþ, sen nerelisin sesin hiç çýkmýyor.“ dedi. Ali mimikleriyle bir cevap vermeye çalýþmanýn tehlikesinin farkýndaydý, adamýn birþey anlamazcasýna yüzüne baktý, yüzüne hiçbir anlam yüklemeden. Fedai bir þeyler söylemesi için ýsrar etti. Sonunda beklenmedik bir anda beline okkalý bir tekme indirdi Ali’nin. Yüzünde bir acý ifadesi okundu ama sesi çýkmadý, çýkamazdý zaten Ali’nin.

Fedai hiçbir ses çýkmamasýna þaþýrmýþ görünüyordu. Katil tavýr koydu yaptýðýna: „Gardaþ, rahat býraksana Allah’ýn dilsizini, ne vuruyorsun?“ Fedai sinirlenerek ayaða fýrladý: „Yok, aða, hiç acýma bu þerefsize, bak, bal gibi anlýyor herþeyi de aptala yatýyor. Dilsiz olduðuna bile inanmýyorum, ama eðer dilsizse bile bunun öyle bir suçu var ki, bak Kürdün bir yüzüne tükürmediði kaldý.“ Güçlükle arka cebinden cezaevi kimliðini çýkardý. „Bak,“ dedi Ali’ye, „bu kimlikte benim adým yazýyor, baba adým ve suçum: Yaralama, müessir fiil. Bizde dürüstlük var, Allah’ýn izniyle, mertlik var. Sana da bundan vermiþ olmalarý lazým, çýkar kimliðini ortaya, bakalým ne yazýyor seninkinde.“ Ali, kapana kýsýlmýþtý. Anlamaz gözlerle bakmaya devam etmesinin bir faydasý yoktu. Omuzlarýyla yok, kimliðim yok, gibi bir hareket yapmaya çalýþtý, ama bu onu daha da güç duruma soktu.

Fedai sesini daha da yükseltti: „Bak, sýkýya gelince nasýl da anlýyorsun ne dediðimi. Cezaevi kimliðin yok öyle mi?“ Ali çaresiz ayný hareketi tekrarladý. Belki inanýrlardý gerçekten olmadýðýna.

Fedai çevik bir hareketle bacaðýyla onu köþeye sýkýþtýrdý, ellerini aþaðýya bastýrdý. Elleriyle pantolonunun ceplerine ulaþmaya çalýþýyor, Ali’de sýrtýný geriye doðru iterek genç adamýn elinden kurtulmaya çalýþýyordu.

O anda ortamýn en hýzlýsý, hýrsýz, tek elini zincirden kurtarmýþ, Ali’nin pantolon cebine sokmuþtu bile. Bir anda elinde kimlikle belirdi. „Vay o...çocuðu.“ Fedai ve katile gösterdi keþfini.

Hepsi birden ümüðünü sýkmak için atýldýlar Ali’nin üstüne.

Dýþ kabinde Kürt er içerden gelen sesleri bastýrmak ve diðerlerinin dikkatini daðýtmak için erlerden birinin þapkasýný kapmýþ, aracýn bir o yanýna bir bu yanýna þapkayla „pof“ sesleri çýkartacak þekilde vuruyordu.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Varsamsacýýýým !
Gönderen: Fulya Engin / Ýstanbul/Türkiye
2 Eylül 2005
senin yazým iþine emek harcadýðýný ve kafanda karakterler yaratabilecek bir yeteneðe sahip olduðunu biliyorum..ancak bazý eksikliklerin var..bir okuyucu olarak bunlarý söylemek istiyorum..okurken þunlarý hissediyorum..karakterlerin fazla manalý cümlelerle konuþuyorlar..yani bir oda gördüm..bir adam ve bir kadýn..kadýnýn yanýnda söyledikleri bir dev haline geldi ve karakterinden ayrý birþey olup onun gerçekliðini ezdi..birincisi bu..anlamlý büyük sözler etmeleri önemli deðil..bir yola çýkmalarý ..yada diyalog esnasýnda kendilerini keþfetmeleri müðim! Bir diðeri " Ýnsanlara birþeyler vermeyi baþardýkça, dostluklarýný sesi çýkmasa bile alabildiðini gördü. Kazandýðý bir misketi feda etmesi, güçlü bir dost getirebiliyordu ona. Üstelik kelimeler yabancý deðildi ona, sadece onun aðzýndan çýkamýyordu kelimeler. Ne düþündüðünü veya söylemek istediðini arkadaþlarýnýn aðzýndan söyletebiliyor, sonra kafasýný bir sallayýþý veya manalý bir gülümsemeyle bakýþýyla anlatýyordu. " Bunlarý anlat ! Yazma ! Biraz daha zaman ayýr ve nasýllarýný anlat..gönder Aliyi misket oynamaya , o dostu kazandýr..daha fazla vakit ve emek harcarsan bu fikirlerin þahane bir etki yaratacak..bunu nereden biliyorum ..ben nasýl anlatýlacagýný bilen ama bu karakterlerin yaratýmýndan yoksun olan kiþiyim..o yüzden aklýnda dolaþan bu tipler için sana gýpta ile bakýyorum ama onlarý daha canlandýrman gerekiyor..etkileri olaylarý anlatarak vermen gerekiyor..Cumhuriyet gazetesinin Perþembe günleri çýkarttýðý bir Kitap eki var..orada da kýsa öykülerin yer aldýðý bir sayfa ..Belki biliyorsundur . Senin oluþturmaya çalýþtýðýn þeye benzetiyorum onlarý. OLMUÞ ! halleri..bir göz atsana! Elbette bir okur olarak fikirlerimi söylemekte kendimi son derece serbest buluyorum..beðeniyorum ama eðriti eden yanlarý da acýmasýz bir gözle görüyorum.. "Sessiz bir çocuk ne yapar, nasýl oynar diðer çocuklarla? Nasýl girer onlarýn arasýna, nasýl kurtulur onlarýn alaylarýndan? Okula nasýl gider köylük yerde, okumayý nasýl öðrenir? " Kýsmýnda ise " nasýl girer aralarýna " cümlesinden sonra gelen cümlelerin söyleyecek birþeyi kalmamýþ..ilk iki cümle 'çocuk' dediðinde herþeyi içine almýþtý..hatta daha geniþ bir hayal gücüne açýk hale getirmiþ..detaylandýrarak bu etkiyi daraltmýþsýn..okura zeki muamalesi lütfen , ben ahmak deðilim !! i hissettim :)ki okurlar bunu yazarýn kim olduðuna dair algýlýyorlar biliyorsun.. selamlar... <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< Stil, hikayenin nasýl anlatýlacaðý bence felsefe gibi kesin cevabý bulunamaz bir soru. En çok bunun üstündeyim veeee. Ýstediðimi yapamýyorum ve bu beni harbi kýzdýrýyor. Yazmak istediðim bir stil var ve ben ona hala çok uzaðým, hala yazarken daðýlýyorum, konunun özüne giremiyorum. Ama aksine söylediðinden tamamen farklý bir þeyi yapmaya çalýþýyorum. Hiç mi hiç Ali'nin nasýl misket oynadýðýna girmek istemiyorum. Okuyana ne faydasý olacak nasýl misket oynadýðýnýn? Klasik ve demode öykü anlatým kalýplarýna benzemekten baþka. Üstelik diyalog yazmayý sevmiyorum mecbur kalmadýkça. Bir ara diyaloglarý olduklarý gibi geçirmenin teknikleri üstünde durmuþtum. Hiç insanlarýn gerçekten nasýl konuþtuklarýný kaðýt üstünde gördün mü? Deþifre edilmiþ konuþma, hatta daha iyisi diyaloglar. Kitaplardaki gibi deðil ve bana onlarý görmemden de önce tüm diyaloglar sahte geliyordu. Amacým Ali'nin varoluþunun temelindeki sorulara girmek ama okuyucunun Ali'nin ömrü kadar vakti yok benim anlatýmýmý dinlemek için. Eksiltme gerekiyor, hatta özetleme. Aslýnda bu fikirler benim keþfim de deðil. Üstat (Milan Kundera) çoktan bu konularý tartýþmýþ, benim de onayladýðým bir sonuca baðlamýþ. Mutlaka tavsiye edeceðim bir kitaptýr Kundera'nýn "Roman Sanatý". Kitaptan bir örnek soru: Kafka'nýn K. sý hakkýnda ne biliyoruz? Geçmiþi, inançlarý, kýyafeti, dýþ görünüþü vb hakkýnda hiçbir þey. Ama sorunu onu bir canlý varlýk yapýyor. Yine kitaptan bir örnek. Geçmiþin yazarlarý hikayeyi anlatýrken günümüz yazarlarý hikayenin anlatýlýþýný, nasýl anlatýlmasý gerektiðini veya nasýl kurgulandýðýný vb anlatýyorlar. Neyse bu kadar kýsa zamanda bu tartýþmalarý tam açýklýðýyla ve düzgün anlatamýyorum. Ama þu belli: Geçmiþin yazarlarý gibi yazmýyoruz artýk. Postmodernlerin yazdýðý gibi de yazmaya inanmýyorum. Beyaz Otel'i okuyorum ve zýrvalardan baþka bir þey bulamýyorum. Sen ve toplum postmodern bir yerlerde; din, politika, cinsellik, çað karmaþasý temel belirleyiciler ve düþsel, þiirsel anlatým, arada sýzanlardan doðan "tam anlamasamda bunlar güzel be abi" hissi. Belki yazarýn gözleri doluyorsa yazdýklarýndan -týpký psikanaliz de varýlan son nokta gibi- metodun önemi yok yazýlanýn güzel olmasýnda. Ama ben oralarda deðilim hala. Sanýrým ben Tolstoy, Kafka, Musil, Broch, Kundera'nýn soyundan geliyorum. Pamuk keyif alabildiðim tek Türk yazar, ki sýnýrlarýmda yer alýyor. JP Sartre ve Simone de Beauvoir filozof gibi konuþuyorlar, çünkü onlar filozoflar. Aðýzlarýndan büyük sözler çýkmasaydý eðer rahatsýz olurdum. Ama tartýþtýklarý konuya bir bak! Ne tesadüf, roman kiþiliklerinin aðzýndan büyük laflar çýkmasý veya çýkmamasýnýn gerekliliði üzerine ve romanýn bir siyasi fikrin mücadele alaný olup olmadýðýnýn tartýþýyorlar. Þimdi romanýn gerçekliðini boþver, gerçek gerçekliðe gel. Kim söyledi o sözleri gerçekte? Kemiklerine kadar ölü Sartre ve Beauvoir mý? Birebir kitaplarýnda geçen laflarý aðýzlarýna koyduðum yerler dýþýnda, -ki bunu büyük bir keyifle yapýyorum- o laflarý ben söylüyorum. Kime? Kendime. Neden? Çünkü yazdýklarýmda týpký de Beauvoir bir dönem kadýn haklarý mücadelesine kendini admýþ olduðu gibi benimde neredeyse tüm yazdýklarýmda bir fikrin -21 yy dünyasý erkeði bir bok çuvalý kadar kolay harcýyor- fikrinin savunusunun öne çýktýðýný fark ediyorum. Ama karþý cevabým da de Beauvoir'ýn aðzýndan: Bu çapta büyük bir haksýzlýk varken, susamýyorum, sessiz kalamýyorum. Oysa hepiniz sesini bir aptal ameliyat sonrasý kaybetmiþ Ali'ler gibisiniz, suratýnýza söylüyorum, duyun sesimi... Karþý cevapsa Sartre'dan gelecek hikayenin sonunda: Tüm mücadeleler doðru, haklý olabilir ama aslýnda çok da bir anlamý yok. Mücadele etmekten çok, sessizlik ve huzur istiyorum. Ýnsanlýk beni rahat býrak, bana olmadýðým roller biçme, beni bana karþý veya yanýmda önyargýlarýnla sýnýflandýrma. Ölmeden önce. Ali'ye, bana, Sartre'a, de Beauvoir'e varolma fýrsatý ver, çünkü hepimiz olduðumuz halde, eksiklerimizle ve gerçeðimizle çok güzeliz. Selamlar... Var Samsa




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn varoluþçuluk kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sessizlik - 2

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yeni Bir Çaðýn Baþlangýcý
Kadýn Haklarý - 1
Kadýn Haklarý - 2
O Þýk Ayakkabýlarý Bu Dava Ýçin Almadýnýz, Bay Schopenhauer!
Martý M. V.

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Dünyanýn En Ýyi Ýnsaný [Þiir]
Mustapha Garta'nýn 30. Yaþ Günü - 1 [Roman]
Mustapha Garta'nýn 30. Yaþgünü - 2 [Roman]
Biyolojik Demir Bilye [Deneme]
Giyotin Ýstiyoruz, Giyotin Ýstiyoruz! [Deneme]
Fikir Özgürlüðü ve Ýnternet [Deneme]
Hayatýmdan 35 Dakika [Deneme]
Naçizane Bir Kehanet [Deneme]
Dün Telafer'de Bir Çocuk Öldürüldü [Deneme]
Varolamamanýn Dayanýlmaz Öfkesi [Deneme]


Var Samsa kimdir?

Bireyin varolma, kendisi olma þansýný elinden alan kurumlarla sarýlmýþ ve kötü bir þaka, bir tuzak haline dönmüþ dünyada insan sorunu üzerine hikayeler, denemeler.

Etkilendiði Yazarlar:
Milan Kundera, Franz Kafka, J. P. Sartre, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Var Samsa, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.