..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bana arkadaþýný söyle, sana kim olduðunu söyleyeyim. -Cervantes
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaþlýk > Mehmet Sinan Gür




23 Ocak 2002
Balerinin Ölümü  
Mehmet Sinan Gür
Türkiye çapýnda tanýnmýþ deðerli bir müzisyenimizin balerin eþinin gerçeðe yakýn öyküsüdür.


:CDGC:
“Ve bir... ve iki... ve üç... ve dört... tempo... Bacaklar gergin. Dizler gergin. Eðil, doðrul. Evet, böyle çok iyi, devam ediyoruz. Baþ dik, çene yukarýda. Kollar gergin. Eller suyun yüzünü okþar gibi yumuþak, hafif ve kývrak. Ve bir... ve iki... ve üç... ve dört...”

Aynur yirmili yaþlarýný sürmekte olan genç fakat deneyimli bir balerindi. Hem bir bale ekibiyle birlikte çalýþýyor, hem de bir bale okulunda öðretmenlik yapýyordu. Küçük yaþtaki kýz öðrenciler aynalý bir salonda bir elleriyle tutamaklara tutunmuþ, yan yana dizilmiþ Aynur’un söylediklerini harfiyen yerine getirmeye çalýþýyorlardý. Bir harekette kollar birlikte kalkýyor, parmaklar havada halkalar çiziyor, bir harekette dizler kýrýlýyor, düzeliyor, beyaz çoraplý bacaklar boþluða bir tekme atýyor, bazen tabanlarý üzerinde, bazen ayak parmaklarý ucunda, oldukça zor hareketler yapýyorlardý. Aynur da çoðu kez onlarla birlikte ayný hareketleri yapýyordu. Saçlarý uzun olanlar büyükler gibi topuz veya örgü yapmýþlar, kýsa olanlar tokalarla tutturmuþlardý. Çocuklar iki yýldýr onunla çalýþýyorlardý ve oldukça iyi bir geliþme göstermiþlerdi. Geleceðe umutla bakan, yaptýðý iþi önemseyen parlak, temiz yüzler daha o yaþtan sorumluluk sahibi olmuþlardý. Yakýnda anne-babalarýna bir gösteri yapacaklardý. O gün de çocuklarý arada dinlenme molalarý vererek üç saat boyunca iyice yordu. Sonunda çalýþmayý bitirdi.

“Evet çocuklar bu günlük bu kadar yeter. Çok iyi çalýþtýnýz, aferin. Evinize gidince çalýþmaya devam edin. Gösterinin çok iyi olmasýný istiyorum.”

Çocuklar yorgun argýn fakat mutlu bir þekilde çalýþmayý býraktýlar. Çalýþtýklarý okul Levent’te, iki katlý bir villanýn bozulmasýyla okula çevrilmiþ eski bir yapý idi. Aynur’un 8 yaþýndaki kýzý Ebru, ayný zamanda onun öðrencisi idi. Öðretmen ve öðrenciler üzerlerini deðiþip temizliklerini yaptýktan sonra evlerine doðru yola çýktýlar. Aynur evine, Teþvikiye’ye özel arabasý ile gidecekti. Ebru’dan baþka onunla birlikte gelen iki öðrencisi yolunun üzerindeydi. Giderken onlarý da býrakmak artýk görevlerinden biri olmuþtu. Üç kýz arkadaþ çantalarýný ön koltuða býrakmýþ arka koltukta oturuyorlardý. Aynur radyoda güzel bir müzik buldu. Levent’te ýþýklarda durdu. Sol sinyal verdi. Yeþil yanýnca Barbaros bulvarýna çýktýlar. Oradan hemen Zincirlikuyu’da saða kývrýlýp kýsa bir süre Boðaziçi köprüsünden gelen otobanda gittikten sonra Mecidiyeköy’de yeniden sýkýþýk trafiðin içine girdiler. Aynur aracý kullanýrken bir yandan uyarýlarýný yapýyordu.
“Arzu, sen baþýný çok fazla eðiyorsun. Dikkatin daðýlýyor sanki bazen. Düþündüðün bir þey mi var?” “Hayýr, yok.” dedi adý Arzu olan öðrenci.
Diðer öðrenci hemen atýldý. “Arzular yeni bir köpek aldýlar öðretmenim.”
“Ya, öyle mi?” dedi Aynur.
“Ona köpek deme. Onun adý var.” Diye kýzdý Arzu.
“Peki, özür dilerim.” dedi adý Gülnur olan kýz.
Arzu öðretmenine döndü.
“Evet” dedi Arzu, suçunu itiraf eder gibi. “Ben ýsrar ettim. Adý Sanço.”
“Anlaþýldý.” Dedi Aynur. “Senin aklýn oraya takýlmýþ.”
“Ne yapayým öðretmenim ama, çok seviyorum.” Dedi Arzu. Gülüþtüler.
“Dersleriniz nasýl çocuklar?” diye sordu Aynur.
“Hep beþ alýyoruz.” Dedi Gülnur.
“Çok iyi, aferin. Ama unutmayýn, dersleriniz iyi olmazsa bale yok, ona göre.”

Radyoda güzel bir müzik çalýyordu. Çocuklar dizlerinin üzerine oturmuþ þakalaþýyorlardý. Þiþli’yi, Sýracevizler’e ayrýlan kavþaðý geçmiþler, çocuklarýn ineceði yere yaklaþmýþlardý. Pangaltý’da ýþýklardan sola döndüler. Çocuklar Kurtuluþ’ta ineceklerdi. “Haydi,” dedi Aynur. “Yaklaþýyoruz. Hazýrlanýn, yolu týkamayalým.”

Çocuklar çantalarýný alýp inmeye hazýrlanýrken birden Aynur’un karnýna bir sancý girdi. Hafif bir çýðlýk atarak sanki karnýndan býçaklanmýþ gibi direksiyona kapandý. Araba ve içindekiler sarsýldý. Aynur hemen toparlandý fakat çocuklar durumu fark ettiler.
“Ne oldu öðretmenim? Neyiniz var? Ýyi misiniz?” diye sordu çocuklar.
“Anne ne oldu?” dedi Ebru.
“Yok,” dedi Aynur “Bir þeyim yok. Biraz baþým döner gibi oldu o kadar... Haydi geldik. Siz burada iniyorsunuz.”
Ýki çocuk akýllarý öðretmenlerinde kalarak vedalaþtýlar ve arabadan indiler. Aynur durgunlaþmýþtý. Harbiye’de Þiþli-Taksim arasýndaki ana caddeye çýktýktan sonra “Anne ne oldu sana?” diye bir kez daha sordu Ebru, annesine þüphe ile bakarak.
“Yok bir þeyim, bir þey olmadý caným.” Dedi Aynur.

Ama Aynur’a bir þeyler olmuþtu. Birkaç aydýr karnýna herkese olandan farklý bir þekilde aðrýlar giriyordu. Bunlar çok þiddetli aðrýlar deðildi. O yüzden üzerinde durmak istemedi. Aslýnda bir þeyler olduðundan þüpheleniyor ama üzerine kondurmak istemiyordu. Aðrýlarýný hiç kimseye, kocasýna bile söylemedi. Zamanla kaybolup gitmesini umarak her zamanki yaþantýsýný sürdürmek istiyordu. Ekibiyle yaptýðý provalar, gösteriler, okul çalýþmalarý devam ediyordu. Doktor doktor gezerse bunlar aksayacaktý. Ama bu kez sancý oldukça þiddetli gelmiþti. Hemen toparlanmasa üç çocukla birlikte kaza bile yapabilirdi.

Harbiye’ye geldiðinde ýþýklardan sola Valide Konaðý’na, sonra büyük kavþaða gelmeden saða döndüler, Maçka’ya doðru yöneldiler. Yokuþ aþaðý giderken sancý bir kez daha yokladý. Aynur bu kez biraz daha dikkatli idi. Direksiyon hakimiyetini kaybetmedi. Aynur dikiz aynasýndan kýzýna baktý. Ebru’nun neþesi kaçmýþ, arkada hiç konuþmadan oturuyordu. Þüpheli gözlerle annesini süzüyordu. Babasýna bir þey söylememesini öðütlemek bir iþe yaramayacaktý. Çünkü diðer kýzlar da onu görmüþlerdi. “Eve gider gitmez söylemiþlerdir. Zaten artýk gizlemeye çalýþmanýn bir yararý olmaz.” Diye içinden geçirdi Aynur.

Ara bir yoldan yeniden Niþantaþý’na doðru dönüp Hüsrev Gerede’nin önünde, Teþvikiye camisinin yanýndan Kalýpçý Sokaða saptýlar ve evlerine ulaþtýlar. Her yer araç doluydu, park edecek yer yoktu. Aynur Ebru’yu kapýnýn önünde indirdi ve park yeri aramaya baþladý. Eve çýkan Ebru ilk iþ olarak babasýna annesinin durumunu bildirmek oldu.
“Baba, demin annem hastalandý.”
“Ne hastalýðý?” diye sordu baba Gürer. “Ne oldu?”
“Bizi getirirken direksiyonun üzerine yattý. Arabanýn içinde sallandýk.”
“Yapma, ne oldu ki acaba? Nerede þimdi?”
“Arabayý býrakýyor.”

Aynur eve geldiðinde kocasýnýn durumdan haberdar olduðunu hemen anladý. Baba kýz yan yana durmuþ, ayný yüz ifadesi ile anneye bakýyorlardý.
“Hoþ geldin.” Dedi Gürer.
“Hoþ bulduk” dedi Aynur. Ayakkabýlarýný çýkarýrken kýsa bir sessizlik oldu. Artýk sýrrýný saklamasý mümkün deðildi. “Ebru söyledi deðil mi?”
Gürer hem endiþeli hem de biraz kýzgýndý. “Evet,” dedi. “Söyledi. Neyin var?”
“Bir süredir karnýma sancýlar giriyor. Çok fazla aðrýmýyor ama bugün biraz þiddetli oldu.”
“Neden bana hiçbir þey söylemedin?”
“Söyleseydim önemseyecektin. O doktor bu doktor gezmeye baþlayacaktýk. Ýþler aksayacaktý.”
“Kalk, hemen þimdi doktora gidiyoruz.” Dedi Gürer.
“Yahu dur, akþam oldu. Þimdi doktoru nereden bulacaksýn? Yarýn olsun, tamam gideceðim. Kabul.”
Gürer önce ikna olmadý. Biraz daha ýsrar etti.
“Doktor” dedi Aynur, “Herhalde tahlil falan ister; þimdi gitmemiz zaten bir iþe yaramaz. Yarýn gidelim lütfen.”

Gürer ertesi güne kadar beklemeye zar zor ikna oldu. Ertesi gün erkenden özel bir hastaneye gittiler. Doktor önce elleriyle Aynur’un karnýný kontrol etti ve kan tahlilleri istedi. Bir gün sonra gene doktorun önünde idiler.
“Haberler iyi deðil.” Dedi doktor, düþünceli bir tavýr içinde. “Tahliller pozitif çýktý. MR çektirmelisiniz.”
O gün Aynur’un karýn bölgesinden çekilen MR görüntülerinde vücudun parçalarýna ait olmayan büyükçe bir kütle görünüyordu. Doktor kesin teþhisini koydu. Hastasýna döndü,
“Sizinle açýk konuþacaðým.” Dedi. “Ne yazýk ki kanser, rahim kanseri. Biraz zaman geçmiþ ve yayýlma eðiliminde. Birkaç yere atlama yapmýþ. Daha fazla yayýlmadan hemen ameliyat olmalýsýnýz. Peþinden hemen kemoterapiye baþlamalýyýz.”
Karý koca sonucu az çok tahmin etmelerine raðmen kýsa bir þok geçirdiler.
“Ben düþünmek istiyorum.” Dedi Aynur.
“Biraz çabuk düþünün,” dedi Doktor, “yaþamak istiyorsanýz eðer...” diye ekledi.

Doktora teþekkür edip hastaneden ayrýldýlar. Karý koca yolda tartýþmaya baþladý.
“Ne düþünecekmiþsin?” dedi Gürer kýzarak. “Düþünecek ne var? Derhal ameliyat olman gerekiyor.”
“Ben,” dedi Aynur, “Þimdi ameliyat olamam. Gösterimiz sürüyor. Ayrýlýrsam yerime birinin yetiþmesi gerekli. Yakýnda çocuklarýn gösterisi var. Onlarý da yüzüstü ortada býrakamam.”
“Saçmalýyorsun!” dedi Gürer. “Yaþamýn söz konusu, sen neler söylüyorsun!”
“Beni anlamýyorsun” dedi Aynur. “Aylardýr çalýþýyoruz. Çocuklarýn gösterisine þurada on gün bir þey kaldý. Bütün veliler, çocuklar bu günü bekliyorlar. Çocuklarýn bazýlarý yaþamlarýnýn ilk gösterisine çýkacaklar. Ben onlarý çalýþtýrmazsam gösteri yapýlmayabilir. Onlarý yarý yolda býrakamam. Gencecik beyinlerin ömür boyu ilk baþarýsýzlýklarýný anýmsayýp durmalarýný istemiyorum. Ayný þey senin baþýna gelmedi mi? Hep anlatýr durursun, 7 yaþýndaki maceralý ilk 23 Nisan bayramýný. Senin de diðer çocuklarýn da nasýl yaðmurdan sucuk gibi ýslandýklarýný, krepon kaðýttan elbiseli sýrýlsýklam olmuþ, kýrmýzý boyalarý akmýþ kýz çocuklarýnýn nasýl aðlayarak koþtuklarýný, ertesi günü nasýl 40 derece ateþle yatakta geçirdiðini, o güne ertelenen törenin trampet seslerini yataktan dinleyiþini...”
“Evet, o gün ilk kez izci olacaktým. Ama bu ayný þey deðil ki.” Dedi Gürer.
“Hiç farký yok.” Dedi Aynur. “Onlarýn açýsýndan hiç farký yok.”
“Nasýl böyle düþünebiliyorsun? Doktor öleceksin diyor sana. Ölmek Ýstanbul’dan Ankara’ya gitmek gibi bir þey deðil ki... Ebru’ya soralým bakalým ne diyecek.”
“O þimdi tabi ki beni kaybetmek istemediðini söyleyecek. Ama ona 20 yýl sonra, 50 yýl sonra sor. Bakalým o zaman ne diyecek. Bak, söz veriyorum. Gösteriden hemen sonra ameliyat olacaðým.”
“Ama yaþamýn söz konusu... Tedaviye ne kadar önce baþlanýrsa o kadar iyi. Bilmiyor musun?”
“Çocuklar, iþim, sen ve Ebru, benim yaþama nedenimsiniz ve benim için yaþamým kadar deðerlisiniz. Hiçbirinizden vazgeçemem. Hepsi de ileride benim gibi bir balerin olmayý düþlüyorlar. Onlarýn, anne-babalarýnýn gelecek hakkýndaki umutlarýný sekteye uðratamam. Hem onlar yalnýz anne-babalarýnýn deðil, benim de umudum. Ýnsan yetiþtirdiði çocuklarýn baþarýsýný görmekten baþka ne ister ki? Ben bunu kendime de yapamam. Anlýyor musun? Beni anlýyor musun?”

...

Çocuk balerinler coþkulu alkýþlarla birlikte izleyicilerle iç içe bir sahnede yerlerini aldýlar. Beyaz giysileri, toplanmýþ saçlarý, yüzlerinden eksilmeyen gülüþleri ve hareketleri ile yetiþkin balerinler gibiydiler. Gerçi bazýlarýnýn ön süt diþleri dökülmüþ ve yerine henüz yenileri çýkmamýþtý ama bu durum uzaktan pek belli olmuyordu. Hepsi kýpýrdamadan müziðin baþlamasýný bekliyordu. Müzikle birlikte dans da baþladý. Yarým eðilerek olduklarý yerde bir tur dönüþ yapýp küçük adýmlarla ortaya toplandýlar. Büyük bir bütün oluþturdular ve izleyicilere dönerek selam verdiler. Bir alkýþ koptu. Bulunduklarý yerden annelerinin, babalarýnýn gülümseyen yüzlerini görüyorlardý. Sonra yeniden sahneye daðýlarak hareketli bir bölüme baþladýlar. 8 yaþýn verdiði çabuk hareketlerle, hoplaya zýplaya, kendilerine öðretildiði üzere hatasýza yakýn bir gösteri sundular. Gösteri bittiðinde geldikleri gibi coþkulu alkýþlarla ve koþarak sahneyi terk ettiler. Sahneden iner inmez üzerlerini deðiþmeden ailelerinin yanýna koþtular. Ebru da hýzla geldi, gülerek annesinin boynuna atladý. Çocuklar salona daðýlýnca koyu renkli bir toprak parçasý üzerinde beyaz papatyalar açmýþ gibi oldu.

Bir yýl sonra Aynur artýk yaþamýyordu.

23.Ocak.2002



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sevgi ve arkadaþlýk kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Safiye'nin Püskülleri

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Ruh Çaðýrma Operasyonu
Çoban Yýldýzý
Mahalle Baskýsý
Kýrmýzýlý Ev
01 03 Celladýn Önündeki Adam
Trafik Iþýklarýna Uyan Köpek
Üniforma
Karýþýklýk
Kabus

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Nazým Hikmet'ten Çanakkale Þiiri [Þiir]
Ateþ ve Ölüm (Bütün Þiirler 16. 07. 2009) [Þiir]
Seni Seviyorum Bunalýmý [Þiir]
Ýncir Aðacý [Þiir]
Bir Dosta E - Mektup [Þiir]
10 Aðustos 1915 Anafarta Ovasý [Þiir]
Sevgisizlik [Þiir]
Mor Çiçekler [Þiir]
Eskiden [Þiir]
01 02 Yamantau [Roman]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayý seviyorum. Bir tümce, bir satýr, bir sözcük yazýp altýna tarihi atýnca onu zaman içine hapsetmiþ gibi oluyorum. Ya da akýp giden zamaný durdurmuþ gibi. . . Bir fotoðraf, dondurulmuþ bir film karesi gibi. Her okuduðunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman ayný tadý veriyorlar. Siz de yazýn, zamaný durdurun, göreceksiniz, baþaracaksýnýz. . . . Savaþ cinayettir. Savaþ olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanlarý ölenlerin ardýndan aðýt yakmayý edebiyat olarak kabullenmiþ. Yazgýmýz bu olmasýn. Biz demiþtik demeyelim. Yaþam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceðimiz, dolarla, altýnla ölçülemeyecek bir deðer. (Ancak baþkalarý için deðeri olmayabilir. ) Nazým Hikmet’in 25 Cent þiiri gerçek olmasýn. Yaþamý ýskalamayýn ve onun hakkýný verin. Baþkalarýnýn da sizin yaþamýnýzý harcamasýna izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karþýmýza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldýrmamak, bazen savaþa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çýkar. Nasýl oluyor da çoðunlukla siyasi yazýlar yazarken bakýyorsunuz bir kedi yavrusu için þiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranýþýmý yadýrgýyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her þey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarýný çýrpan bir kelebek Ýtalya’da bir fýrtýnaya neden olur. Ya da tam tersi. Ýtalya’daki bir fýrtýnanýn nedeni Çin’de kantlarýný çýrpan bir kelebek olabilir. Bu düþünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaþýr, kaynaðýna geri gelir. "Düþünüyorum, peki neden yazmýyorum?" dedim, iþte böyle oldu. .

Etkilendiði Yazarlar:
Herþeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanýk, Tolstoy ilk aklýma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.