"Ýçtenlik bütün dehanýn kaynaðýdýr." -Boerne |
|
||||||||||
|
Uzaktan bir toz bulutu yükseldi. Herkes o tarafa doðru baktý. Ýki araç kumlarla kaplý karayolundan meydana doðru yaklaþýyordu. Araçlar iniþli çýkýþlý yolda bir görünüp bir kaybolarak yaklaþtýkça motor sesi daha iyi duyuluyordu. Önde gelen araç üstü açýk bir amerikan cipi idi. Ýçinde haki üniformalý, haki bereli, býyýklý askerler oturuyordu. Arkadan gelen ise arkasý kapalý bir cezaevi aracý idi. Araçlar geldiler, toz savurarak meydanýn yanýnda durdular. Cipin arkasýnda oturan hafif silahlý iki muhafýz inip, cezaevi aracýnýn arka kapýsýndan elleri arkasýndan kelepçeli, saçý sakalý birbirine karýþmýþ, baþý açýk bir adam indirdiler. Adam güneþe çýkýnca yüzünde acýlý bir ifadeyle çevresine bakýndý. O, ne meydanda bekleyen insanlara ne de muhafýzlarýna benziyordu. Güneþte yanmýþ olsa da daha açýk tenli olduðu belli oluyordu. Alnýndan dökülmüþ kývýrcýk saçlarý aklaþmaya baþlamýþtý. Gür sakallarý uzamýþtý. Gerçi onun da býyýðý vardý ama diðerlerininki gibi deðildi.. Ona da uzun beyaz bir entari giydirmiþlerdi. Araçtan indikten sonra baþýný kaldýrdý, güneþe doðru baktý. Ela gözleri kamaþtý. Yüzünü buruþturdu. Hapþýrdý. Biraz sonra olacaklarý düþünmek istemiyordu. O daha çok geldiði memleketini, karýsýný, çocuklarýný düþünmek istiyordu. Þimdi bir dere kenarýnda bir kavak aðacýnýn gölgesinde olsa, küfür küfür esen rüzgarýn ve aðaçlarýn yanýndan akan derenin þýrýltýlarýnýn ninnisinde bir öðlen uykusu çekse ne güzel olurdu. Ýkindi uykularýný çok severdi. Ülkesindeyken yeþillikler onu sarýp sarmalar, toprak kokusu, binbir çiçeðin kokusu ve en önemlisi karýsýnýn kokusu birbirine karýþýrdý. Yaz aylarýnda dere yataðýnda kaç kez kaçamak yapmýþlardý. Çocuklarýnýn tarlada oynaþmasýný izlerdi. Bazen onlara kýzardý ama gene de çok severdi. Onlarý ne kadar çok sevdiðini bir türlü söyleyememiþti. Þimdi içinde onlara kýzdýðý için bir piþmanlýk duyuyordu. Karýsýna yazdýðý son mektubunda bunu dile getirmiþti. Gerçekte ülkesi zengindi, topraklarý verimliydi. Her þey boldu ama kendisi fakirdi. O kadar çalýþýp didinmesine raðmen ne oluyorsa bir türlü belini doðrultamýyordu. Paranýn gözü kör olsun! Durumunu düzeltemeyince çareyi yabancý memleketlere gitmekte bulmuþtu. Gideceði memlekette pek yabancýlýk çekeceðini düþünmüyordu. Ne de olsa ayný dinden idiler. Sözüm ona burada para kazanýp karýsýna giyecek, çocuklarýna oyuncak alacaktý. Yaþamýnýn geri kalan kýsmýný da biraz daha iyi yaþayacaktý. Çevresinden çok kiþi böyle yapmýþtý Oysa þimdi sevdiði insanlarý bir daha görememek, dahasý canýný buralarda, adýný, dilini bile bilmediði insanlara teslim etmek vardý. Ülkesinde futbol çok sevilen bir spordu. Oðlu hele bir büyüsün, birlikte futbol maçlarýna gideceklerdi. Ama bura insaný futbol topunu kesik bir baþa benzetirdi. Bu benzetmede haksýz da sayýlmazlardý. Çünkü sahalarda futbol topu görmekten çok meydanlarda kesik baþlar görmeðe alýþmýþlardý. Yaþamlarýnýn bir parçasý spor deðil idamlardý. Çünkü akýllarý spor yapmaktan, top oynamaktan çok, yok etmeðe ve kafa kesmeðe çalýþýyordu. Kendi ülkesinde insanlar hafta sonlarýnda maça giderken buralýlar idam izlemeye gidiyorlardý. Ne yazýk ki bu hafta sýra ondaydý. Cezasý çok aðýrdý. Oysa suçu yoktu. Yalnýzca aðýr bir suçla suçlanmýþtý o kadar. Kendini savunma þansýný bile vermemiþlerdi. Çünkü ora kanunlarýna göre cezayý kesen milim hata yapmazdý. Bu ülkede ceza suçtan önce geliyordu. Cezalandýrýlmak için suçu gerçekten iþlemek gerekmiyordu. Yalnýzca suçlanmak yetiyordu. -Suç ne? Ceza ne? Ben ne yaptým ki? Bu sorularý kendisine defalarca sormuþ bir türlü yanýtýný bulamamýþtý. Suç olduðu söylenen þey yüzünden ceza olarak canýný vermesi gerektiðine bir türlü inanamýyordu. Ýnsanlar zamanla en kötü durumlarý bile yapacak bir þeyleri olmadýðý için kabullenirler. O da artýk durumunu kabullenmiþti. Mahkum olduðu gerçeðini hiçbir þey deðiþtiremeyeceðine göre hiç olmazsa affedilmeyi umut edebilirdi. Arabadan indirildiði ana kadar hep memleketinden bir haber bekledi. Hayýrlý bir haber. Ne de olsa baþka bir ülkeden gelmiþti ve kendi ülkesinin kanunlarýna göre o suçu iþlemiþ bile olsa idam edilmesi gerekmiyordu. Hem ülkesi ona sahip çýkmalýydý. Vatani görevini yerine getirmiþ, vergilerini peþin peþin ödemiþ, ülkesi için çocuklar yetiþtirmiþ, yurtdýþýna çýkýp ülkesine para kazandýrmýþtý. Ülkesinin kendisine verdiðinden çok daha fazlasýný geri vermiþti. Yabancý ellerde yapayalnýz ve savunmasýz býrakýlmamalýydý. Devletinin yöneticileri ne yapýp edip kendisini kurtarmanýn bir yolunu bulmalýydýlar. Zaten onlara güveniyordu. Biliyordu. Onlar yaparlardý. -Tamam oðlum, seni kurtardýk. Affedildin. Ah! Bu umut yok mu... Hücresindeyken kendisine her yemek getiriþlerinde hep bu sözü duymak istemiþti. Oysa gardiyanlarý ona öyle davranýyorlardý ki kendisini zaman zaman buruþturulup çöp sepetine atýlacak bir kaðýt parçasý gibi hissediyordu. Bazen kendisiyle konuþmaya gelen oralý adamlar onun idam edileceðini bildikleri için onunla konuþurken sanki özel bir haz duyuyorlardý. Gene de ülkesinden, hayattan umudunu kesmiyordu. Ýki yanýndaki muhafýzlarýn itmeleriyle biraz kendine gelir gibi oldu. Gerçeði anlýyordu ama kabullenmek istemiyordu. Muhafýzlar adamý kollarýndan tutup meydanýn ortasýna doðru yürüttüler. Yere, dizlerinin üzerine çökerttiler ve gittiler. Ortada yalnýz baþýna kalmýþtý. Aðýr aðýr nefes alýyordu. Korkusundan deðil, utancýndan yere doðru bakýyordu. Boðazýna bir þeyler düðümlendi; içinden aðlamak geldi; kendisini tuttu. Çevresindeki çok sayýda entarili adamýn gözleri onun üzerindeydi. Yaptýðý en ufak hareketi bir sirk maymununu izler gibi ilgiyle izliyorlardý. Biraz sonra þiþman, baþý örtülü beyaz entarili baþka bir görevli, þýpýdýk terlikleriyle ve sakin adýmlarla adama yaklaþtý. Elinde pala tabir edilen büyükçe, geniþ bir kýlýç vardý. Kýlýcýn geniþ aðzý ýþýkta parýldadý. Göbekli entarili adam elindeki kýlýcý çok fazla yaklaþmadan, ve o kadar da önemsemeden, kolunu da uzatýnca kýlýcýnýn ancak eriþebileceði bir uzaklýktan adama doðru birkaç kez salladý. Adamsa son ana kadar affedilme ümidi içindeydi. Hani gelin ata binmiþ, “Ya kýsmet” demiþ; onun gibi bir þey. Belki yere çökertildiðinde her þeyin bir þaka olduðunu, aslýnda ona böyle bir þey yapmayacaklarýný düþünmüþtür. Kendine doðru yaklaþan, elinde kýlýç tutan adama yani celladýna gülümsemiþtir bile belki. Hatta cellat kýlýcý indirip ilkinde baþýný kesemeyip sadece yaraladýðýnda iþ biraz ciddileþmiþ gibi görünse de umudunu gene de yitirmemiþtir. Çünkü son vuruþa kadar baþý hala yerindedir. Fakat birincinin hemen peþinden ikinci ve son vuruþ gelince, yeniden umutlanma fýrsatý kalmadý. Adam kurtulma umudunu hiçbir zaman yitirmemiþti ve umudunun sona ermesine fýrsat kalmadan kafasý ve bedeni birbirlerinden ayrýldý. Kafa kanlar saçarak ve gerçekten de bir futbol topu gibi birkaç kez yuvarlanarak gitti, iki metre ötede durdu. Kesik kafanýn gözleri kaydý; burun delikleri açýldý kapandý. Beden olduðu yere yýkýldý; kan bedenden iyice boþalana kadar çýrpýndýktan sonra hareketsiz kaldý. Bedenden fýþkýran kaný çöl kumu yuttu. Cellat kurbanýna son bir kez baktý. Ýþini doðru yaptýðýna emin oldu. Uzakta durduðu için beyaz entarisine kan sýçramamýþtý. Zaten fazla yaklaþmamasýnýn sebebi buydu. Arkasýný döndü, geldiði gibi sakin adýmlarla þýpýdýk terliklerini sürükleyerek uzaklaþtý. Onun için her zaman yaptýðý diðer görevleri gibi bu da bir görevdi ve görev yerine getirilmiþti. Meydanýn çevresini dolduran beyaz entarili baþörtülü þýpýdýk terlikli insanlar kýsýlmýþ gözlerle olayý izlemekteydiler. Kafalarý yerinde durduðu için içlerinden þükrettiler. Sýcak rüzgar beyaz entarilerini savurdu. Ýki görevli gelip baþsýz gövdeyi bir kamyonetin arkasýna attýlar. Baþý da gövdenin yanýna koydular. Onlar da kamyonete binip gittiler. Diðer görevliler kaba bir dille kalabalýktan daðýlmalarýný istediler. Kalabalýk hafif homurtularla sessizce daðýldý. Sarý renkli çöl kumu kýzgýn rüzgarda savruluyordu. Güneþin alevi insanlarý, taþ yapýlarý, yollarý yalýyordu. Meydanýn ortasýnda kýzýl bir leke duruyordu. Ýlkbahar 1995
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |