Dünya hayal gücünün tuvalinden baþka birþey deðildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
Gözlerini kapadý. Düþüncelerinde eli sipsivri açýlmýþ kurþun kaleme uzandý. Kalemin tahtasýnýn üþütmeyen sertliðini hissetti parmaklarýnda. Sonra kaðýdýn üzerinde dolaþan yumuþak ucun tatlý bir mýrýltý gibi gelen sesini duydu. Bir süre arkasýnda izler býrakarak kaðýdýn üzerinde kayan kalemi izledi. Yazdýklarýný okumaya çalýþtý, baþaramadý. Yeniden gözlerini açtý. Karþýsýnda boþ bir beyaz kaðýt duruyordu, ama masanýn üzerinde dumaný tüten bir kahve fincaný yoktu. Zaten masanýn üzerinde kahve fincaný koyabilecek bir yer de yoktu ki. Üstelik sivri uçlu bir kurþun kalem de yoktu. Masadaki çelik taklidi kalemliðin içinde üzerinde çeþitli þirketlerin reklamlarý olan tükenmez kalemler duruyordu. Kalemlik bilgisayar ekranýnýn biraz arkasýndaydý. Pek kullanýlmadýðý için birisi oraya itivermiþti. Gözlerini masanýn üzerindeki kaðýt yýðýnlarýnda dolaþtýrdý. Bir yerlerde bir yanlýþlýk vardý. Vardý elbette. Birisi klavyesinin üzerine boþ bir fotokopi kaðýdý býrakmýþtý. Bütün suç da bu kaðýttaydý zaten. Sýradan bir fotokopi kaðýdý olduðunu unutup onu yazýlar yazmaya davet eder gibi göz kýrpan bu kaðýttaydý suç. Yoksa ne dýþarýda yaðmur yaðýyordu ne de içeride radyo çalýyordu. Üstelik pencerelerde uçuþan tül perdeler filan da yoktu. Sessizlik olduðu doðruydu. Ses ve ýsý yalýtýmlý camlar kapalý olduðu için içeride klimanýn hafif uðultusundan ve klavyelerin týkýrtýlarýndan baþka bir ses duyulmuyordu. Yerine oturur oturmaz parmaklarý kendiliklerinden klavyenin üzerine yerleþmiþ ve dolaþmaya baþlamýþlardý. Þimdi onun da gözleri ekran ve masadaki kaðýtlar arasýnda gidip geliyor, klavyesinden düzenli bir týkýrtý duyuluyordu. Kendini bu týkýrtýnýn ahengine kaptýrmýþtý. Sanki güzel bir tren yolculuðuna çýkmýþtý. Trenin penceresinin önünden kayar gibi geçen aðaçlarý, elektrik direklerini, camlara çarpacak kadar yaklaþan dallarý, uzaklarda daha yavaþ hareket eden evleri ve onlardan da uzaklardaki tepeleri seyretmeye daldý. Yine usul usul yaðmur yaðýyordu. Ýlle de yaðmur... Ama usul usul... Sonra tren bir tünele daldý. Her yer kapkaranlýk olmuþtu. Þaþkýn gözleri kaðýtlar ve ekran arasýnda gidip gelmeyi býraktýlar, karþýsýnda duran koyu gri renkli ekrana bakmaya baþladý. Parmaklarý hala klavyeden düzenli týkýrtýlar çýkarmayý sürdürüyorlardý ama ekranda hiçbir þey görünmüyordu. Görünmezdi elbette. Bilgisayarý açmamýþtý ki. Birilerinin onu görüp görmediðini anlamak için çekingen gözlerle çevresine bakýndý. Kimse farketmemiþti neyse ki. Yavaþça uzanýp bilgisayarýn açma düðmesini itti parmaðýyla. Bilgisayardan çalýþmaya baþladýðýný gösteren gýcýrtýyý andýrýr bir homurtu yükseldi. Artýk çalýþmaya baþlayabilirdi. Masadaki kaðýt tomarýný aldý, kenarlardan taþan kaðýtlarý yerlerine itti. Bütün tomarý dik tutup masaya vurarak iyice bir düzeltti. Tarihlerine ve baþlýklarýna göre sýraya sokmak için kimi kaðýtlarý aralardan çekip öne aldý. Tomar yeniden karýþmýþtý. Bir kez daha özenle düzeltti. O gün acilen bilgisayara girmesi gereken kaðýtlarý ayýrýp klavyenin saðýna yerleþtirdi. Bu sýrada ekranda çalýþmasý gereken dosya da açýlmýþtý. Gözleri kaðýttaki sayýlarý izlerken parmaklarý yine kendi iþlerine daldýlar. Bir süre yazdýktan sonra yazdýklarýný kontrol etmek için gözlerini ekrana çevirdi. Ekranda þunlar yazýyordu: Sevgili babacýðým Bugün yine yaðmur yaðýyor. Týpký... Gri ekranda parlayan beyaz harfler sürüp gidiyordu. Bu yazdýklarýný gören oldu mu diye gözlerini çevresinde gezdirdiðinde odada kendisinde baþka hiç kimse olmadýðýný farketti. Yalnýz baþýna, küçük, tahta bir masanýn baþýnda oturuyordu. Parmaklarý hala klavyenin tuþlarý üzerinde dolaþýyorlardý ama bu bir bilgisayar klavyesi deðildi. Bir daktiloydu. Siyah tuþlarý üzerine oyulmuþ beyaz harfleri, kenardan dýþarý doðru uzanan ince, parlak koluyla biraz eskice bir daktilo. Birden çok mutlu olmuþtu. Neþe içinde mektubunu yazmaya koyuldu. Babasýna son zamanlarda yaptýklarýný, geçen gün evinin yakýnýndaki parkta karþýlaþtýðý yaþlý adamý, yaþlý adamla aralarýnda geçen konuþmayý bir bir yazdý. Evet epeyce konuþmuþlardý ihtiyarla. Binlerce gülümsemenin izini taþýyan kýrýþýklarla çevrili mavi gözlerini ona dikip içini okurcasýna uzun uzun süzmüþtü onu ihtiyar ilk önce. Sonra da neler yaptýðýný sormuþtu. Nasýl da bocalamýþtý adama cevap verirken. Önce iþini anlatmýþtý. Ne kadar önemli bir iþi olduðunu yani. Üzerine dikilen mavi gözlerde anlayýþ okunuyordu. Yaþlý adam da ona hak vermiþti. Binlerce insanýn adreslerinin, eðitim düzeylerinin, gelirlerinin, mallarýnýn mülklerinin kayýtlarýný tutmanýn çok önemli bir þey olduðunu o da kabul ediyordu. Sonra ona bir soru sormuþtu yaþlý adam. Þimdi hatýrlamýyordu ne sorduðunu. Tek hatýrladýðý þey ihtiyarýn sorusu üzerine kafasýnýn çok karýþtýðý ve birden adama evinden, okuduðu kitaplardan söz etmeye baþladýðýydý. Adam yine dinlemiþti onu. Evini anlatýrken pek ilgi göstermemiþti aslýnda, ama geçenlerde bir eskicide bulduðu guguklu saatin durup dururken, zamanlý zamansýz ötüþünü anlattýðýnda mavi gözlerinde neþeli pýrýltýlar belirmiþti. Sonra ihtiyara kitaplarýný anlatmýþtý. Çok kitabý vardý. Elbette hepsini okumamýþtý henüz, ama zaman buldukça okuyordu onlarý. Ýhtiyar ona en çok sevdiði kitabýn adýný sorduðunda bir an için ne diyeceðini þaþýrmýþtý. Ýçinde nedense ona bakan bu ýþýltýlý, kýsýk gözleri etkileme isteði uyanmýþtý. Kitaplarý içinde en deðerlisi olduðunu düþündüðünün adýný söyledi. Aðýr, ciddi ve önemli bir kitaptý bu. Aslýnda ilk okuduðunda pek bir þey anlamamýþtý ama ikinci, üçüncü okuyuþlarýnda kitabýn derinliklerine girebildiðini hissetmiþti. En sevdiði olmasa da en ciddiye aldýðý kitabýn bu olduðu kesindi. Ama mavi gözler onun içini okur gibi bakýyorlardý. Daha adýný söylerken aslýnda bu kitabý pek sevmediðini belli ettiðini farketti. Sahi hangisiydi en sevdiði kitap? Birden aklýna çocukluðunda okuduðu bir roman geldi. Ýnanýlmaz bir yolculuðu anlatýyordu bu roman, ne baþý vardý ne de sonu, ama öyle þeyler vardý ki içinde bu yaþa kadar beyninden silinmemiþti. Evet o kitaptý en sevdiði kitap. Adýný söyleyiverdi kitabýn. Ýhtiyar þimdi ona sýcacýk bakmaya baþlamýþtý. Sonra ne konuþmuþlardý hatýrlamýyordu. Çünkü ondan sonra çocukluðunun o güzelim kitabýnýn anýlarýna dalmýþ gitmiþti. Evet, o kitabý yeniden bulmalýydý. Ama nereden? Yalnýzca adýný hatýrlýyordu, yazarýný bile unutmuþtu. Babasýna sormayý düþündü. Nasýl soracaktý? Mektubunda sorabilirdi elbette. Mektup yazmýyor muydu nasýl olsa babasýna? Kitabýn adýný yazmak için ellerini tuþlara uzattýðýnda parmaklarýnýn altýndaki tuþlarýn oyma beyaz harfli siyah tuþlar deðil, ergonomik bilgisayar klavyesinin, kabartma harfli gri tuþlarý olduðunu farketti. Önündeki koyu gri ekranda beyaz sütunlar boyunca adlar ve sayýlar uzanýyordu... Sabahtan beri çalýþýyordu, artýk yorulmaya baþlamýþtý ama epeyce iþ yapmýþtý. Öteki masalarda oturan arkadaþlarýna baktý, onlar da yorulduklarýný gösteren hareketler yapýyorlardý. Kimisi gözlüðünü çýkarmýþ siliyor, kimisi ellerini beline koymuþ sýrtýný dikleþtirmeye çalýþýyordu. Ayakta dolaþanlar da artmýþtý. Birisi elinde bir bardak suyla kapýdan içeri giriyor, bir diðeri tuvaletlerin olduðu tarafa doðru gidiyordu. Ufaktan konuþmalar da baþlamýþtý. Biraz önce ona gülümseyen kýz yan masadaki arkadaþýna eðilmiþ bir þey soruyordu. Arkadaþýna çevirdiði gözlerde boþ bakýþlarýn yerini biraz kýskanç bir merak almýþtý. Kimbilir neler konuþuyorlardý. Konuþmalarýndan kulaðýna bir araba markasý çalýnmýþtý. Ýkisinden biri ya bir araba almýþtý, ya da alacaktý herhalde. ‘Araba güzel þey’ diye düþündü. Bir arabasý olsaydý ne güzel gezerdi kimbilir. Üstelik sabahlarý otobüs kuyruklarýnda beklemekten de kurtulurdu. Ama en önemlisi þöyle upuzun bir yolculuða çýkabilirdi. Nereye giderdi peki bir arabasý olsaydý? Ýçinden bir ses ‘yaðmurlu bir yere,’ diyordu. Nereden çýkmýþtý bu yaðmur þimdi? Dýþarýsý günlük güneþlikti. Ýçerideki klimadan anlaþýlmýyordu ama herhalde çok da sýcak olmalýydý. Olsun onun arabasýnýn da klimasý olurdu. Serin bir arabanýn içinde, televizyondaki araba reklamlarýnda olduðu gibi daðlara týrmanýr, güzel kýyýlar boyunca arabasýný sürer dururdu. Gider giderdi... Gider giderdi... Peki sonra... Ýçindeki ses ‘dünya yuvarlaktýr’ deyip hayallerini bozuncaya kadar arabasýný sürüyordu ama bu kadar araba sürdükten sonra dönüp dolaþýp ayný yere geleceðini düþünmek iþin büyüsünü kaçýrdý. Peki araba almayacaktý o zaman. Zaten bir arabasý olursa artýk sabahlarý otobüs duraðýna giderken içinden geçtiði o güzel parký da göremez olacaktý. Aslýnda arabasýný otobüs duraðýnýn yakýnýna park edebilirdi belki, ama akþam yorgun argýn iþten döndüðünde böyle bir þeyi hiçbir zaman yapmayacaðýný çok iyi biliyordu. Hem araba sürmeyi de hiçbir zaman sevmemiþti ki. Gideceði bir yer de yoktu. Olmaz olur mu? O çocukluðundaki kitapta anlatýlan türden baþý ve sonu olmayan bir yolculuða çýkabilirdi pekala. Ah, bir bulabilseydi þu kitabýn yazarýnýn adýný. Belki hala yaþýyorsa ona bir mektup yazar ve böyle bir yolculuða çýkabilmesi için ne gerektiðini sorabilirdi. Aslýnda neyin gerektiðini çok iyi bildiðini de iþte tam o anda farketti. Gözleri ekrandan fotokopi makinasýna doðru çevrildi. Evet, iþte beyaz kaðýt hala orada duruyordu. Artýk onu fotokopi kaðýdý diye aþaðýlamaktan vazgeçmiþti. Boþ bir beyaz kaðýttý makinanýn üzerinde duran. Bomboþ, bembeyaz. Hýzla ayaða kalktý. Masalarýn arasýndan danseder gibi süzülerek geçip fotokopi makinasýnýn baþýna gitti. Kaðýdý kaptý, yine danseder gibi adýmlarla kapýya doðru yürüdü. Birbirleriyle konuþan iki kýz onda bir gariplik olduðunu sezmiþ gibi konuþmalarýný kesmiþ gözleriyle onu izliyorlardý. Kýzlarýn ikisine birden gülümsedi, baþýyla neþeli bir selam verdi. Elindeki kaðýdý gösterdi. Kýzlar bir þey anlamamýþlardý ama anlamýþ gibi yaptýlar. Birdenbire neþeli selamýna hiç uymayan bir açýklama yaparken buldu kendini; ‘Babam on yýl önce bugün ölmüþtü, o gün usul usul yaðmur yaðýyordu. Bilseniz, öyle iyi, öyle hayat dolu bir insandý ki. Hep bir kayýðý olsun istemiþti, ama olmadý iþte.’ Sonra elindeki beyaz kaðýdý kýzlara doðru salladý. O sýrada birden gözleri parladý. Yandaki masalardan birinin üzerinde bir kurþun kalem görmüþtü, hem de ucu sipsivri açýlmýþ bir kurþun kalem. Hýzla uzanýp kalemi kaptý ve koþar adýmlarla kapýdan çýktý. Deniz kýyýsýndaki çay bahçesinin küçük çaycýsý ona dördüncü çayýný verdiði sýrada oraya gelirken satýn aldýðý bomboþ bembeyaz kaðýtlarýn üçüncüsünü dolmak üzereydi. Biraz önce kýyýyý döven dalgalarýn birdenbire durulduðunu, gökyüzünü tatlý, alevli bir griliðin kapladýðýný fark etmemiþti bile. Kalemi nemlenen kaðýdýn üzerinde yazmaz olunca baþýný kaldýrmasaydý usulca baþlayan yaðmurun da farkýna bile varmayacaktý.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|