Sevginin bulunmadýðý yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Yazý, genelden özele geçerek, toplumumuzu ele alabilir; Türklerin uygarlýk ve teknolojiyi nasýl algýladýðý, onlara karþý tepkileri, uyum süreçleri, neyi kolay kabullenip neyi hemen reddettikleri veya süreç içerisinde kabullendikleri konularýnda sayýsýz araþtýrma, ansiklopedi maddesi, yayýn ve tezlerden alýntýlarla dolu da olabilirdi… Þükürler olsun, tüm bunlarý yapabilecek kývrak aklýmýz, mütevazi kütüphanemiz, çalýþmalarýmýza destek olacak dostlarýmýz, kardeþlerimiz, arkadaþlarýmýz ve geniþ bir sanal alem çevremiz var; ama tüm bunlara ne gerek var ki? Çünkü, dilimizde derdimizi anlatacak sayýsýz atasözü, mizah, öykü, deneme, hikâye ve hatta argo ifade bolca bulunuyor; yeter ki, tüm bunlara “alýcý” gözle bakýlýp, deðer verilsin, özümsenmiþ olsun… Bu arada, peþinen: “Teþbihte hata olmaz” diyerek baþlayalým… “Eþeðe altýn semer vurmuþlar, eþek yine eþek” Biz Türklerin öteden beri öykündüðü “muasýr medeniyet seviyesi”ni yakalama sürecinde yapýlan ‘bir numaralý’ yanlýþ, ölümcül hata, teknoloji kullanmayý uygarlýk sanmaktýr. Kaba bir örnekle, biz cep telefonu kullanmayý, uçaða binmeyi, dizüstü bilgisayar almayý, arabanýn son modeline sahip olmayý ‘adam olmak’ sanarýz. Medenileþtiðimizi düþünürüz. Ayný yanýlgý giyim-kuþam, yeme-içme, makyaj, -yeni çýktý- metroseksüel (cillop gibi þehir oðlaný ve kýzý) noktalarýnda da mevcuttur. Teknolojiyi doðru kullanmak kuþkusuz önemlidir; ama icat etmek, daha önemlidir. Giyinene kuþanana da bir þey deme hakkýmýz yok; insanlar çýplak gezecek deðiller ya! Ama… Niyeyse, Dostoyevski bizi bozar. ‘Suç ve Ceza’nýn karakterlerini algýlama ve anlama çabasýnýn insaný insan yapacaðýný hiç düþünmeyiz. Felsefe ve edebiyat bize terstir; bilim yöntemi de… Opera ve bale uzaydaki bir uygarlýðýn uzak durulmasý gereken hastalýklý ögeleridir. Kitap, kesinlikle el sürülmemesi gereken ne idüðü belirsiz bir þeydir. Hukuk devleti, bireyin kul deðil yurttaþ sayýlmasý gibi evrensel kazanýmlar “Ya, sonra bir ara çaresine bakarýz; hele beklesinler”dir. Türk, evrensel olan, uygarlýðý asýl yaratan “manevi ve entelektüel boyuta” uzak durmakla yetinmez. Kendi “manevi ve entelektüel boyutuna” da fazla ilgili deðildir. Var mýsýnýz iddiaya? Halkýmýza Türkçe’den bir sýnav yapýlsýn, A4 boyutunda bir kâðýda anadilinde kendisini ifade etmesi istensin? Örneðin, anasýna, babasýna, sevgilisine bir mektup yazsýn. Kimseyi sevmiyorsa, yaþadýðý toplumun yapýsýna iliþkin fikir beyan etsin. Tüm bunlarý yapmayacaksa “Sen kimsin?” sorusuna “Ben þuyum, buyum” diye cevap versin. Vallahi ben þimdiden sýnavýn sonuçlarýný, yazýlanlarýný tek tek görür gibi oluyorum… Þekle dayalý bu paradigmanýn vahim yansýmalarýndan biri, insanlara etikete göre deðer vermede ortaya çýkar. Hasbelkader veya emeðiyle bir yerlere gelmiþ, prestijli kabul edilen meslekler edinmiþ insanlarýn veya çokkkk parasý olanlarýn “çok akýllý” olduðu sanýlýr veya sanýlýyormuþ gibi yapýlýr. *** “Gavur yapýyor abi!” Sen de yap baba… Elinden kolundan tutan mý var yahu? Türk, yemeyen, içmeyen, bir gözü, yarým kulaðý, üç parmaðý, bir ayaðý olan, beyin hacmi baþka milletlerinkinden küçük farklý bir canlý mý? Anadolu’nun baðrýndan kopmuþ nice bilim adamýmýz, doktorumuz, sporcumuz, sanatçýmýz uluslararasý arenada baþarýlara imza atmýyorlar mý? Sistem doðru kurulunca, ekmek ekmekçiye verilince “Türk de yapar abiii…” Sen ülkende bin türlü film çevirir, yeteneklinin ayaðýný kaydýrýr, liyakati deðil, yalakalýðý ve baþka unsurlarý yükselmede, ilerlemede, büyümede, geliþmede devreye sokarsan daha çok “beyin göçü” hikayeleri duyar; “Türk yapýyor abi… Ama Amerika’da, Kanada’da, Almanya’da…” laflarý duyarsýn. *** “Ölüler, Diriler Her Gün Helva Yiyor, Sanýyormuþ” Bu konuda, Clubhouse aracýlýðýyla, haddimiz olmayarak fikirlerimizi dostlarýmýzla geceleri bolca beyan edip duruyoruz. Türk, Amerika’ya gitmekle, Avrupa’da kolay iþ bulacaðýný ve iþ bulmakla cennet-i ala’yý dünyada yaþayacaðýný sanýyor. Yurtdýþýnda yaþama ve çalýþma deneyimim olmadý. Bir-iki ziyaretle ahkam kesilmez. Ancak, yaþayan dostlarýmdan biliyorum. Yýllardýr Almanya’da yaþayan ve çalýþan bir arkadaþ aynen þöyle dedi: “Adam gibi yaþamak istersen, maaþ zar zor yetiyor. Çalýþmaktan canýmýz çýkýyor. Para biriktirenler ise, makarna-konserve yiyerek birikim yapabiliyorlar.” Ben, inanmayý tercih ettim. Her milletten bir iki de olsa muhabbet ettiðimiz insanlar illaki olmuþtur. Onlar da ayný þeyi bize söylüyorlar. Daha önce Türkiye’de çalýþmýþ, Hollandalý tiyatro yönetmeni Elles haným geçen gün Clubhouse’da “Hollanda’da yaþam çok zor. Türkiye’yi çok özlüyorum.” diyor. Der; çünkü, Türkçe “geyik muhabbeti” sözcüðünün mana ve ehemmiyetini iyi biliyor, doðru telaffuz ediyor. Elles Bacým… Sen sanýyorsun ki, biz geyik muhabbeti yaparken yorulmuyoruz, yýpranmýyoruz, zedelenmiyoruz. Suþi üstü geyiði sen bize sor; öyle bir zor, öyle bir zor, öyle bir þey iþte! *** “Zorla güzellik olmaz” Bu güzel sözün argoda nahoþ versiyonlarý var; ancak umum-i ahlaka mugayir ifadeler içerip, adab-ý muaþeret kurallarýna ters düþeceðinden, gönülsüz öpüþmeyle doðacak bebeðin estetik yapýsý hakkýnda yapýlan yorumu aktarmamayý uygun buluyoruz. Çok deðil, 150 yýllýk tarihimize bakalým… Ýngiliz zorlar, Gülhane Bildirisi okunur, Tanzimat çýkar. Alman zorlar, demiryolu yapýlýr. Avrupa Birliði zorlar, bin yýldýr çýkmayan yasalar çýkar ilaahir… Falan, fiþman, fiþmekan… Bizi zorlamasalar, hiçbirimiz ne vergi öderiz ne su ne elektrik faturasý… Zorlarken bile vermiyoruz. Bunlar, yükümlülük, neyse. Ama hakkýmýzý ararken de tavýr ayný. “Adam bana ne, memleketi ben mi kurtaracaðým, birisi mahkemeye versin, uðraþsýn. Komþu da piþer, bana da düþer” …ahhh düþer! Hak, hukuk mücadele edilmeden, alýn teri dökülmeden birilerinin ittirmesi veya “lütfetmesiyle” elde edilmiþse (!) onun ne kýymet-i harbiyesi olur ne deðeri bilinir. Anadolu’da merhumun arkasýndan avuntu olarak “Allah verdi, Allah aldý. Allah’tan gelene hamdolsun” derler. Bu da o hesap… Bir gün sana “hak veren”, ertesi gün “hak alýr”; sen de gýkýný çýkaramazsýn. *** Lafla peynir gemisi yürümez. Herkesin dilinde sakýz olan o; “ne olacak bu memleketin hali” sözü… Abi bir taneniz itiraz edip, yukarýdaki lafý söylemedi desem belki de azar da iþitirim sizlerden ama ne diyeyim ki ben size? Her iþte bir hayýr vardýr…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |