İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() ![]() En son kapandığında geri gelmedi giden o kapıdan. Gitmek için açtığında kalbimi fil gibi ezen bir gıcırtı sesi çıkarmıştı. Bir ara sinirlenip menteşelerini yağlarım bir daha da duymam o sesi demiştim. Yağ olmamasından değil, sözün özü elim varmadı diyelim. Aradan yedi ay geçti hâlâ içimde o günkü ezik duygu var. Gerçi o ezilmişlik duygusunun yerini pişmanlık alsa da susturuyorum aklımı. Doksan derece açıldığında menteşenin çıkardığı çığlık kulaklarımdan silinmesin istedim galiba. Tuhaf bir iç çekişmesi yaşıyorum açıkçası. Bıraktım kapının öte tarafında kalanları düşünmeyi. Kapı kapandıysa, belki iyi olacağındandır diye avutuyorum kendimi. Uzun zamandır anahtar deliğinden içeri giriyorum. Sessizce süzülüyorum, ağır ağır. Eve attığım ilk adımda nedense “N’aber?” diyesim geliyor ama duvarlara konuştuğumu fark edip kursağıma düğümlüyorum naberimi. Çoktandır cilası milası kalmadı, bırak cilayı boyadan bile eser yok. Dışarıdan bakanlar beyaz görüyor ama içeride yaşayanın baktığı taraf simsiyah. Annem demişti zamanında, babamı kaybedeli iki buçuk sene olmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Ev demişti, içindeki eşyalarıyla içinde yaşayanlara çeker demişti. İlk önce anlayamamıştım ne demek istediğini, yorgun güngörmüş gözlerle bana bakıp dudaklarını aşağı sarkıtmış ve başını sallamıştı, nedensizce tebessüm edip “Evin içinde ne yaşarsan eşyalara siner oğlum,” demişti ardından. Çok doğru söylemişti anacığım, çok doğru. Ne zaman kapının iç kısmında kalan kararmış haline dalıp gitsem ne demek istediğini bir kez daha anlıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse üstüne bir de yeni yeni anlamlar ekliyorum. Aslında bu mutsuz hikâyenin neresinden bakarsam bakayım içindeki herkes haklı. Kendi açımdan baksam da, onun gözlerinden baksam da, anam da, babam da, dostlarım da hep haklı. Ağlıyorsun, tamam ağlıyorsun ama kabulleniyorsun bir şekilde. Kapı gibi işte, bu evi aldığımda buranın demirbaşıydı. Aldığım günden bu zamana sekiz sene geçti. Değişti, yaşlandı, tecrübelendi, omuzları çöktü. Elçeğine dokunanın içini okur mesela. Eve girerken sinirli mi, üzgün mü, kırgın mı, mutlu mu, telaşlı mı, utangaç mı, bir şeyler mi saklıyor hemen hisseder. Oysa sekiz sene önce böyle miydi? Bembeyaz, sapasağlam ve dimdikti. Haklı haksız ayırmaz, herkese açardı kendini. Ahşap olmanın bir ağırlığı vardı üzerinde, mağrurdu bir kere. Kenarları bu kadar dökülmemişti. Bazen parmak uçlarımızla dokunur açardık, ayaklarımızın ucunda girerdik. Bazen avucumuzun içini doldururcasına hırçın. Kimi zaman ellerimiz birbirimizin bedenlerinde olurdu. O zamanlar sürtünerek ya da heyecan içinde ayaklarımızdan biriyle açardık. Yakın zamanda yumruklardım açılsın diye, bazen de işte öyle, tıpkı bugünkü gibi sessiz, sarhoş ve mutsuz girerdim içeri. Kıvrılıp kalırdım yeşil koltuğun üzerine, yatak odasından sesi gelsin diye beklerdim bir umut. Eve girdiğim kapıya bakardım, çıkıp gitsem mi yoksa ikimizin ortak yatağına mı girsem diye? Bu da benim gibi eskidi artık. Yaşanmışlıklarıyla doldu taştı. Beni tanıyor, hem de ondan bile iyi tanıyor. Aslında sokağa atılan kedilere benzediğimin de farkındaydı kavgalar başlamadan önce, “Değmedi be Zafer, değmedi” deyip duruyor bana. İşte o günlerden kalma bir bildiği var bunu söylerken. Tamam, biliyorum kabahatin en büyüğü bende. E fark ettiğimde kendimi affettirmek için başımı dayayıp dışarıdan az dil dökmedim. Kapı gibi durdu arkamda, omuz verdi bana, sırtımı dayadım, az mı? Kapının bir tarafında ben, diğer tarafında o az ağlaşmadık. Hepsine şahittir kendisi. O yüzden severim kendisini. Aslı buradayken yani henüz beni severken “evimin direği” derdi bana, o gittiğinden beri ben de buna bakıp “evimin kapısı” diyorum. Ne ironi ama değil mi? Mesela kapıyı ben mi yoksa Aslı mı açıyor hemen anlardı kerata. Ben açmaya kalkışmışsam mutlaka önce bir tutukluk yapardı, Aslı “Ver ver” deyip elimden anahtarı kapınca çıkırttt diye neşeli ve kırıtık bir ses çıkarır anında kilidini açardı namussuz. Aslı’yla göz göze geldiğimizde ne demek istediklerini anlardım ama anlamazdan gelir, “Yakında çelik kapı alacağım zaten, bu kapı eskidi artık, dedemin zamanından kalma şey işte ne olacak?” der ikisine de meydan okurdum kendimce. İlk kavgamız geldi aklıma bak şimdi. “Ne halin varsa gör!” demiştim ve çarpıp gitmiştim kapıyı. Mahsustan iki üç adım gidip kulağımı kapıya vermiştim bakayım arkamdan ne diyor diye. Kızcağız sadece ağlamıştı be, tek bir laf etmeden ağlamıştı. Yedi ay öncesine kadar bu kapıyı çekip çıkan hep ben olmuştum. Aslı ise bir kere çarpıp çıktı, bir daha da geri dönmedi. Kararlılıkta Aslı gibi ol, her zaman. Ben çıktığımda bir iki saat gezer dolaşır, iki kadeh bir şeyler içer geri dönerdim. Kapı iyi bilir, önünde beklerken girsem mi girmesem mi diye az kıvranmamıştım. Hatta bazen kendi hatalarıma kızar, sanki Aslı’ya unutturmak istiyormuşçasına içer içer içer zil zurna gelir, bir de üstüne kapının eşiğine kusardım. Aslı zavallı kız hem benim kusmuğumu temizlerdi hem de ben sarhoşluktan hatamı unuttum diye kendisi de bana unutmuş rolü yapardı. Tabi insanlık hali, bir iki üç, yirmi üç, otuz üç derken sabır kalmıyor. Evlenmeden önce saklanan sırlar da eşyalara siniyormuş, anam bunu da bilmiş. Geçmişin karanlığını temize çektim demekle çekilmiyormuş. O yokken kendimle hesaplaşmalarımı duyan kapı, masa, pencere ve bu evin neşesi hepsi solup gitti. Ben sakladıkça kartopu büyüdü, ben kaçtıkça kapılar kapandı. Sonunda “Vazgeçtim, artık yapamıyorum,” diyen hüzünlü, mutsuz bir yüzle karşı karşıya kalıyorsun. Kız haklıydı oğlum, kapı da öyle. O kapıyı yavaşça açtı, bir an eşikte durdu, derin iç çekişinin ardından kapı ilk kez bu kadar yüksek sesle gıcırdadı ama ben onun feryadına sadece bakmakla yetindim. Şimdi yağlasam neee, ağlasam ne?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
![]() | Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2023 | © Yeter Özhal, 2023
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |