Akabe’nin ödül töreni…

“Akabe” nedir bilir misiniz?
Ben de bilmiyordum ama öðrettiler…
“Arapça kökenli bir erkek ismidir” demeyeceðim, açacaðým bu kavramýn bende çaðrýþtýrdýklarýný ve “Akabe” ye bir de bu pencereden bakacaðým.
Akabe; ay zamanda faziletler için mecazi anlamda kullanýlan bir kavram(mýþ), geç bunlarý …
Akabe’nin bir anlamý da; “sarp geçit” demekmiþ, çýkýlmasý zor olan yokuþ anlamlarýný çaðrýþtýrýr ki kavramýn bende çaðrýþtýrdýðý tam anlamý bu olsa gerek…
Bir baþka anlamý; “köle azat etmek”, “yetim ve yoksulu doyurmak” týr…
Hayatýmda hiç “keþke” kullanmayan birisi olarak burada, ilk kez “keþke öyle olsa benim tanýdýðým Akabe” diyeceðim ama deðil…
Aslýnda Akabe; inançlý insanlarýn birbirlerine sabrý ve merhameti tavsiye etmesidir ama ben bunu göremedim…
Tasavvufta ise Akabe; “maksada eriþmek için aþýlmasý, yok edilmesi gereken tabi engeller ve nefsanî baðlar” anlamýnda kullanýlýrmýþ…
Hangi anlamdan bakarsan bak “Akabe” kavramý bugüne kadar bana hep sevimli gelmiþti, sevmiþtim ben Akabe’yi…
Akabe’nin gerçek anlamý ise; Mekke’ye 3 km. uzaklýkta olan, Mina ile Mekke arasýnda olan bir bölge…
Bu bölgede Hz. Peygamberimiz (s.a.v)’in Medine’den gelip, ilk Müslüman olanlarla 621-622 yýllarýnda (Mekke’nin Akabe bölgesinde) iki anlaþma ve ahitleþme yaptýðý için önemlidir.
Yani bölgeden çok orada yapýlan sözleþme nedeniyle önemlidir Akabe…
Bu cümleden de anlýyoruz ki; Akabe’yi Akabe yapan verilen sözdür, yapýlan ahitleþmedir ve ahde vefadýr…
Lakin benim anlatacaðým Akabe’de bunlarýn hiçbirini göremedim…
Meðer “Akabe” ile ilgili ne çok bilmediklerim varmýþ…
Evet, “Akabe” ile ilgili ne çok bildiklerim ve hiç bilmediklerim var…
Anlatmak istediðim Akabe sadece ismen var olan diðer tüm çaðrýþtýrdýklarýný kaybeden bir serapmýþ meðer…
Bu güne kadar Akabe’yi sevmekle kendi kendimi avutmuþum meðer…
Ýsterseniz sözü uzatmadan, felsefe yapmadan, mecaza kaçmadan, Allah’tan saklayamayýp kuldan sakladýklarýmýzý apaçýk ve olduðu gibi anlatayým…
Mustafa Ýslamoðlu’nun “Ýslam Nedir” kitabýndan oluþan sorularýn sorulduðu yarýþmada oðlum Zekeriya Baþýbüyük 3’ncü oldu. Aslýnda 2’nci ile ayný puan almýþtý ama (sanýrým ayný puaný alan diðer yarýþmacýnýn yaþ farkýndan dolayý) 3’cülüðe layýk görüldü ve geçtiðimiz günlerde (17 Haziran 2015) Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlenen ödül töreninde ben de refakatçi olarak eþlik ettim…
Zekeriya bir seviniyor bir seviniyor bir görseniz, dereceye girdiði için deðil, kendisine idol olarak gördüðü Mustafa Ýslamoðlu’nun elinden ödül alacaðýndan dolayý seviniyor…
Hani doðrunu söylemek gerekirse, Zekeriya’nýn hiçbir sanal sosyal takýntýsý yoktur. O okulundan eve, evden okuluna gidip gelmekten baþka bir þeylerle alakadar olmaz. Zekeriya’nýn iç dünyasý faklýdýr. Fýtratýnýn bozulmasýna müsaade etmemiþtir. Ýmam Hatiplidir ve okul dýþýndaki tüm zamanýný kitap okumakla geçirir. En büyük hayali büyük bir ilim adama olmak ve insanlara faydalý olmaktýr.
Ýþte bu düþüncelerle Zekeriya’nýn ödül törenine eþlik etmek istedim/ettim.
Bir de Zekeriya’nýn bir küçük kardeþi Fatih de yarýþmaya girmiþ, o da 16.cý olmuþ. Fatih’in de küçüðü Semih var, o yaþtan kaybettiði için yarýþmaya girememiþ lakin Zekeriya’nýn tasavvur edip ballandýra ballandýra anlattýðý o efsunlu ödül törenine o da katýlmak istiyor.
Bense hiçbirini kýrmak istemedim, ‘haydi bismillah’ diyerek onca yol gitmenin meþakkatine aldýrmadan aldým çocuklarý Akabe’nin düzenlediði programa götürdüm…
Düþünün, masraflar bizde davet edildiðimiz bu programa/törene bin yüz kilometre yol kat ettik. Programa yarým saat kala görevliden izin alýp salona giriþ yaptýk.
Ondan sonra n’oldu biliyor musunuz?
Mustafa Ýslamoðlu Hocamýn hatýrý olmasaydý daðýtýrdým ortalýðý. Lakin ortada Ýslamoðlu Hoca’nýn hatýrý vardý, sýrf onun hatýrý için ‘kýzýlcýk þerbeti içtim’ dedim ve bizlere yapýlanlarý sineye çektim.
Evet, Mustafa Ýslamoðlu Hoca’nýn deðil, programý düzenleyen ve o program esnasýnda bizlere yanlýþ yapanlaradýr sözüm. Hoca’nýn yüzünde yað çekip arkasýndan fýrýl fýrýldak döndürmeye çalýþan o zevatlaradýr sözüm ve onlarýn bizler yaptýðý saygýsýzlýk yanlarýnda kar kalmasýn diye serzeniþte bulunuyorum. Çünkü bizler orada aðýrlanmadýðýmýz gibi ödülümüzü de alamadýk bir kaðýt parçasýndan baþka.
Akabe ile ilgili bu benim ilkyazým, umarým ikinci yazýya gerek kalmadan yarýþmacýlarýn ödüllerini takdim ederler…
Etmezlerse, ödül töreninde ödülümüzü istediðimiz için bizlere “fitne” diyen Akabe çalýþanlarý kendi fitneliklerini izhar etmiþ olurlar…
Elbette ki bütün bu olup bitenlerden Mustafa Ýslamoðlu’nun haberi olmamýþtýr, umarým olmamýþtýr…
Lakin olsa iyi olur, iyi olur çünkü etrafýndaki sahtekârlarý ve yakalarý tanýma fýrsatýný yakalar belki…
Ve söz verip sözünde durmayan (Mustafa Ýslamoðlu Hocam istisna) Akabe çalýþanlara düþen tek þey bizden (bizden, diyorum çünkü bizi fitnelikle suçladýlar, kýrdýlar, hakaret ettiler ve davetli olduðumuz halde bizleri salondan çýkartýlar…) özür dilemelidirler. Malatya’daki temcilci kardeþlere sözüm deðil, sözüm “Ýslam Nedir Yarýþmasý” düzenleyip Ýslam’dan nasiplenmemiþ yalaka ve iþgüzarlýk yapanlaradýr…
Þimdi ben, Akabe’nin bize yaptýklarýnýn hangisine yanayým?
Manevi bir atmosfer teneffüs etsinler diye alýp götürdüðüm çocuklarýma yaþatýlan hayal kýrýklýðýna mý, yoksa “Ýslam Nedir Yarýþmasý” düzenleyip Ýslam’dan, nasibini alamamýþ Akabe çalýþanlarýna mý?