..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Hayranlýðý o dereceye vardý ki; yere düþtü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun)
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Doða ve Dünya > Haydar Köprülüoðlu




8 Mart 2012
Gün Aþýmý  
Ankara Anýlarý

Haydar Köprülüoðlu


Atatürk, hilafetten cumhuriyete geçiþimiz, Ankara'nýn Baþkent ilan edilmesi, Kurtuluþ Savaþýmýz Dünyada, 20. asýrda özgürlüklere kapý açmýþ, yanký yapmýþtýr. Bir ilçe görünümünde olan Ankara'nýn kýsa zamanda çaðdaþ, mega bir kente dönüþmesi de Türk toplumunun övüneceði en büyük baþarýsýdar. Saygýlarýmla.


:BJIE:
GÜN AÞIMI

ANKARA ANILARI



Bir fani gördüm tanýdým
Yarým asýr geriye gitmiþ
Bir ses duydum
Yarým asýr sonraki vakit
Kim diyor ki dünya büyük
Gelip geçen yolcular
Ben, sen, o,
Vakit ayný, ayný sular...


CUMHURÝYET

Biz eli bayraklý büyüdük
Babalarýmýz verdi bayraklarý çocuklarýna,
Onlarýn da çocuklarýna vermesi için
Biz silsileden geliyoruz birbiri ardýna
Daha doðmamýþtýk
Belki de henüz doðacaktýk
‘Müþtak Baba’nýn kehanetine,*
Vatanýn ak karnýnda,
Kemal’e ererek doðacaktýk.
Cumhuriyetin ilanýnda,
Onuncu yýlýnda,
Az zamanda çok iþ yaparak,
Belki de o ilk adýmlarda,
Ankara’nýn Baþkent oluþunda doðacaktýk.

Biz eli bayraklý doðduk,
Eli bayraklý büyüdük,
Eli bayraklý öleceðiz.
Boþuna mý bekliyor Gelibolu’da ‘Bayraklý Baba’
Þehit olduðunu unutarak...

Hey gidi günler hey!...
Hangi güç koþullarda gelindi bu yerlere?..
Askerler geçerdi merasimlerde,
Omuz omuza gerilmiþ urgan gibi...
Süvariler rahvan, topçular, kadana atlarý,
Kartallar çifte kanatlarýyla,
Uzayan bir kervan gibi.

Yýllarý geride býraktýk,
Cumhuriyetin 80. Yýlýndayýz
Kara, Deniz ve Hava Birliklerimiz
Gene tören alanlarýnda,
Eskisinden kat kat üstün,
Çaðý çaða ekledik, eðitildik, eðittik

Boz tepelerde, sarp daðlarda,
Buðday sarýsýnda, Harran yeþilinde
Kucak açmýþ denizlerimizin baðrýnda,
Dalgalarýnýn beyaz köpüklerinde,
Vatan semalarýnýn maviliklerinde
Üveyik, ak güvercin, bir kartal olduk...

Asya’nýn en ucunda
Üç yaný su, dað, ovayýz
Gökyüzüdür armadamýz,
Çýkamaz karþýmýza bir müstebit,
Söz dinlemez diktatör
Þaki, haydut; hiç birisi
Ne kin güden haçlý,
Ne taç giyen isevi
Çünkü biz Cumhuriyetiz,
Bu toprak için kan, kemik, etiz...







* 18. YY. Yaþamýþ ‘Müþtak-ý Bitlisi’ (Müþtak Baba) Ankara Baþkent olmadan 150 yýl önce Hacý Bayram-ý Veli ruhaniyetiyle yazdýðý bir gazelinde ebced hesabýyla tarih düþürerek, Ankara’nýn baþkent olacaðýný, Kâmal isminde bir þahsýn baþa geçeceðini söylemiþtir.

Fuat Bayramoðlu, Gönülden gönüle, S.56-59







Her hakký saklýdýr ve kitabýn yazarýna aittir.
Bu yayýnýn tümü veya bir bölümü yazarýn onayý
alýnmadan kullanýlamaz; kayýt, kopya yapýlamaz.




KÝTAP ÝÇÝN BÝRKAÇ SÖZ                    

Geçtiðimiz asýrda gözünü dünyaya Türkiye’de açanlar, biraz þanssýz doðmuþ sayýlýrlar. Çünkü; hiçbir þeyi tam olarak yaþayamadan baþý gedik, sonu eksik bir yaþamýn içinde kendilerini buldular. Bu görüþ Ankara için daha da çarpýcýdýr. Eskinin sýradan bir il, bazýlarýna göre kasaba görünümündeki Ankara’sýndan, çaðýmýza uygun Baþkent yaratmak, baþlý baþýna tarihi bir süreçtir. Ankara ve Ankara’lýya ait anýlar bunun için önemlidir.
Ankara Baþkent olurken, pek çok yokluklarý da yaþýyordu. Hem hizmet kuruluþlarý yoktu, hem de hizmet alacak toplumsal oluþumlar!... Günümüzle karþýlaþtýrýlmasý bunun için önemlidir.
Ankara’nýn üç bin yýla uzanan tarihi yapýsýný yaþarken, Mustafa Kemal Ankara’ya gelene dek Ankara’nýn simgelerinden biri olan Altýndað’da, hâlâ yosunlu kayalardan baþka bir varlýk yoktu. Ankara’da insan unsuru bu sebeple önemlidir.
Okuyacaðýnýz kitap, aný olarak eski Ankara’yý anlatmakla birlikte, caddede, sokakta, cami alanýnda, baðda, bahçede geçmiþ anýlar da vardýr. Yüce varlýðýmýz Atatürk’ün Ankara’da geçen ve bazý eski siyasilerin, genellikle esnaf, eþraf, köylü, kasabalý Ankaralý kiþilere aittir.
Burada, birçok yeniliði Türk halkýnýn yaþamýna sunan, baþta Vehbi Koç ve Koç Topluluðunu anmadan geçemedim. Özellikle örnek sanayici Vehbi Koç’u halk arasýnda bilinen birkaç anekdot anýsýyla geçiþtiremezdim. Sayýn Can Kýraç’ýn ‘Patronum Vehbi Koç’ belgeselinden bazý anýlarý paylaþmama rýza gösterdiðinden, kendisine tekrar teþekkür ederim.
Kitabýn çekirdeði Ankara’nýn yerli halký idi. Çekirdek filizlenerek dallarý çoðalan bir aðaç gibi, nesilden nesile Ankaralý olma kavramý da büyük ölçüde deðiþmiþtir. Bu sebeple Ankaralýlar ile birlikte pek tabii Ankara’da yaþayanlarýn anýlarý da kitapta yer almýþtýr.
Niçin yazdým, niçin derledim:
Cumhuriyetimizin kurulduðu asýrda, Ankara’da doðup, büyümek, yaþamýn içinde pek çok deðiþimle karþýlaþmak, kazandýklarýmýza sevinirken, kaybettiklerimize üzülürken, yurtsamayý da beraberinde getirmektedir. Özlenen yurt, ‘Eski Ankara’dýr. Babamýz, anamýz, o pespembe çocukluk dönemimiz; daha önemlisi umut tüten günlerimizdir...
Eski Ankara deðiþse de yerinde durmakta, insaný ise kurþuni rengindeki beton bloklarý arasýnda kaybolmuþtur. Bu duygularla geçmiþi yazmak, anýlarýmýzý tazelemek istedim. Unutulanlarý hatýrlamak, soðuk rüzgârýn melteme dönüþmesi gibidir. Bu iklimin içinde yaþayan biri olarak, eskiyle yeniyi biraraya getirmek istedim.
Yazmamýn bir nedeni de sokaklarýnda gözümü açtýðým, mahallem Hacýbayram’dýr. Hacýbayram, maddi, manevi varlýklarýyla büyüktü, anlatmaya deðerdi…Yazma cesaretimi de, oradaki yaþanan anýlar vermiþti. O günleri, bu
günlere birleþtirerek bir kitapçýk oluþturacaðýmý sanýyordum. Bu düþüncelerle baþladýðým kitap, beni alarak baþka yerlere de götürdü.
Bildiðimce, bulduðumca derledim, toparladým, daðarcýðýmda bulunanlarla biraraya getirdim. Þiir kitabýmdan sonra ikinci kitabýmdýr. Baþkent Ankara’nýn dünü, bugünü, yarýný kolay yazýlmaz. Bu çaresizlik içinde yazdýklarýmla yetinmek zorunda kaldým. Çünkü ekip çalýþmasý olmalýydý. Kitap, içinde bulunan konular, kitaptaki þiirlere ilham kaynaðý olmuþtur. Kitapta gözden kaçan hatalar varsa baðýþlanmasýný dilerim. Bundan sonraki basýmlarda giderilmesi mümkündür. Ankara dün bizimdi, bugün de, yarýn da hepimizin olacaktýr.
Yazdýklarýmla, anlatýlanlarla belki, bazý konularda ‘küçük adam’ imajý çizmiþ olabilirim. Böyle de olsa toplumun içinden çýktýðýna inanýyorum. Bu konuda þunlarý da eklemek isterim. Mütevazi sayýlacak kitaplýðýma, elimde bulunan birkaç belgeye ve hafýzama güvenerek yola çýkmýþtým.Kitabý daktilo ile yazýyordum, sonra Bandýrma’da üniversitede tahsiline devam eden, öncesini tanýmadýðým bir çocukla yazdýklarýmý bilgisayara aktararak devam ettik.Bu nedenle matbaacýlýðýma güvenerek çýktýðým bu yolda hoþgörünüze sýðýnýyorum.Ulaþabildiklerim az ve tanýdýðým kiþiler oldu.
Gerek benden kaynaklanan, gerekse bilgisayarda çalýþan çocuktan kaynaklanan hatalardan dolayý tekrar özür diliyorum.Kitabý 2. baskýya hazýrlarken bu etkinliði tekrar bana ýþýk tutanlarla paylaþmak isterim.
Her kitabýn baþlangýcý ve bitiþi vardýr. Bu kitaba tamamlandý gözüyle bakamadým. Gönül isterdi ki daha pek çok Ankaralý anýlarýyla bu kitapta yer alsýn. Ýnþallah bu kitabýn sonu, ikinci bir kitabýn baþlangýcý olur. Baþka yazanlar da kaldýðýmýz yerden devam eder.
Kitapta bana yardýmlarýný esirgemeyen, Ankara Kulübü Derneði Baþkaný Sayýn Dr. Bülent KALIPÇI’ya, Sayýn Hanýmefendi Nesteren BAYRAMOÐLU’na, Beden Terbiyesi Eski Bölge Baþkanlarýndan Sayýn Sami YAVRUCUK ve Kardeþi Selahattin YAVRUCUK’a, saygýlarýmý iletir, kendilerine teþekkür ederim. Fani alemden, ebediyete göçen, kitapta anýsý bulunan Hacý Hüseyin MALOÐLU’ nu yadederek, Allahýn rahmetini diler, geride kalanlara baþsaðlýðý, uzun ömürler diliyorum.

                              Saygýlarýmla
Haydar KÖPRÜLÜOÐLU








ANKARA’NIN TARÝHÝ

Yaþadýðýmýz bu son asrýn (20.Asrýn) baþlarýnda, tepelerindeki bað evlerini, Altýndað’ýn çýplak halini görüp de, Ankara’ya, Cumhuriyet’ten önce kasaba görünümündeydi gözüyle bakmayýn. Ankara’nýn çok eski bir tarihi geçmiþi vardýr. Cumhuriyet’ten önce, Aþaðýyüz, Yukarýyüz olarak bilinen Ankara’nýn, bugünkü gerçeðine ancak, Cumhuriyet’in mucizesi diyebiliriz.
Arkeolojik bilgilere raðmen, Kent’ in ne zaman kimler tarafýndan kurulduðu tam olarak bilinmemektedir. Tarihçi Herodot’a göre; Kent, Hititlere ait yerleþim alanýyken, Makedonya’da oturan “Brigler”adýný taþýyan Brigyalý’lar (Ý.Ö VIII-VII) yüzyýllarda gelip, Hititlerin egemenliðine son vererek, bölgeye bütünüyle egemen olmuþlardýr. Polatlý civarýndaki kalýntýlar da, bu görüþü doðrulamaktadýr.
Yine Hacýbayram Camiinin hemen yanýndaki, ‘Augustus Tapýnaðý’nýn temellerinde bulunan Frig duvarý; Bahçelievler ve Beþtepe tümülüslerinde görülen kalýntýlar, Gordion’ un uzantýsý ve Frigya uygarlýðýnýn kanýtlarýdýr.
Frigyalý’lardan sonra Lidya’lýlar, bir yüzyýla yakýn, bu bölgede hüküm sürmüþlerdir. Lidya Kralý Krezüs’ün, (Ý.Ö.574) yýlýnda, Pers Kralý Kyros’a yenilmesiyle Anadolu, Perslerin egemenliði altýna girmiþtir.
Lidya ve Pers dönemlerini içeren bilgiler az olmakla birlikte, anýlan tarih kesitlerinden Ankara’nýn önemli bir yol üstünde olduðunu bilmekteyiz. Tarihte bilinen “Kral Yolu”, Mezopotamya’dan baþlayarak, tüm Anadolu’yu katedip, Batý Anadolu’da son buluyordu. ‘Kral Yolu’nun Ankara’dan geçmesi de, kent’in ticari ve askeri yönden önemini göstermektedir. Tarihte bilinen topraklarýyla, Büyük adýný alan Ýskender’in, doðuya düzenlediði seferler sonucu, bölge Makedonyalýlarýn eline geçmiþtir.
(Ý.Ö. 323) yýlýnda Ýskender ölünce, Ankara ve çevresinin Antigonos’un; sonra da, Lysimakbos’un, daha sonra da, Selevkos’larýn egemenliðinde olduðu görülmüþtür.
(Ý.Ö.III) yüzyýlda Galat Kabilelerinin üç boyu, Ankara kentinin tarihinde önemli bir yer tutmaktadýr. (Ý.Ö.278) Bu üç boydan biri olan Tegtosaglar, kenti merkez seçerek, bölgeyi egemenliklerine almýþlardýr. Komþu krallarýn arasýnda tampon bir bölge oluþturmasý, Galat’larýn 250 yýl hükümranlýðýný sürdürme nedeni olmuþtur. Galatlar (Ý.Ö.183)’de Bergama Krallýðýna baðlanmýþtýr. Bergama Kralý II. Attalos’un vasiyetiyle, ülkesini Roma egemenliðine býrakarak öldü. Bundan sonraki Galat Krallarý, (Ý.Ö.25)’e
kadar bölgelerini yönetmiþ; (Ý.Ö.25)’de ise bölge Roma Ýmparatorluðu’na baðlanmýþtýr. (Ý.Ö.21)’de de, Galatya’nýn Roma Eyaleti olmasýyla Ankara, o bölgenin baþkenti olmuþtur. Ankara, Roma Ýmparatorluðu döneminde geliþerek, yüzbin nüfuslu kent olarak, pek çok mimari yapýtlarla donanmýþtýr. Ýmparator Arkadius zamanýnda, Ankara’nýn bir tatil yeri olarak kullanýldýðý bilinmektedir. Bu dönemdeki geliþmenin somut örneði, þehre Elmadað’dan getirilen su daðýtým sistemidir.
O dönemden kalan, Hacýbayram’daki Agustus Tapýnaðý, Hükümetin Konaðý önündeki Belkýs Minaresi olarak da bilinen Julianus Sütunu ve Roma Hamamý hâlâ ayakta kalabilmiþlerdir. Taþlar üstündeki yazýlardan edinilen bilgilere göre, Roma Hamamý (Ý.S 211-217) yýllarý arasýnda, Ýmparator Caracalla döneminde yapýlmýþtýr.
Kitabelerin yanýsýra, sikkelere de baþvurulduðunda, burada güçlü bir “Afrodit Kült’ü”nün varlýðý ortaya çýkmýþtýr. Konuyla ilgili araþtýrmacýlar, sikkelerin üstünde, deniz suyundan çýkan ‘Tanrýça’ figürleri belirlemiþlerdir.
Ayrýca “Artemis” ve “Athena” nýn Kült heykellerinin, Ankara civarýnda bir gölde yýkandýðýný tasvir eden kalýntýlar, araþtýrmacýlar tarafýndan belirtilmiþtir.
Bu gölün Eymür veya Mogan olacaðý düþünülmüþtür. Kült, bilineceði gibi Tanrý’ya, Tanrý sayýlan ilahi varlýklara gösterilen saygý demektir. O tarihlerde ilk önce Hacýbayram yamaçlarýnda kurulan kent, açýk kent düzeninde kurulan Ankara, Roma Ýmparatorluðu’nun çöküþ döneminde Pers’lere karþý güvenliðini korumak zorunda kalmýþtýr. Günümüzde yer yer kalýntýlarýna rastladýðýmýz dýþ surlar, o tarihte yapýlmýþtýr.) (Ý.S.270)
Roma Ýmparatorluðu’ nun ikiye ayrýlmasýyla Ankara, Doðu Roma Ýmparatorluðu içinde kalmýþtýr. Bu dönemde Hristiyanlýðýn yaygýnlaþtýðý anlaþýlmaktadýr.
Tarihin akýþý içinde Ankara, altý asýrdan fazla, Bizans Ýmparatorluðu’ nun kaderini paylaþmýþtýr. (Ý.S.395-1073) Bu dönemde kentte ticaret, tarým, hayvancýlýk ve dokumacýlýðýn hýzlandýðý anlaþýlmaktadýr. Bizans ordusunun konakladýðý, erzak depoladýðý yer olmasý bir yana, Hristiyan dünyasýnýn “Hac Yolu” üstünde olmasý da, Ankara’nýn önemini arttýrmýþtýr.
VII. Yüzyýlýn baþlarýnda kent, Sasani’lerin saldýrýsýna uðramýþ, 620’de II.Hüsrev kent’i ele geçirerek yaðmalamýþtýr. 654’de ise kent, Arap Ordularýnýn saldýrýsýna uðramýþtýr.
Tarihin içinde yaþanan baþka saldýrýlar, iþgaller olmuþsa da Ankara, 1073 yýlýna kadar, Bizans Ýmparatorluðu’ nun egemenliði altýnda kalmýþtýr.

Bu dönem içinde baþka saldýrýlar da olmuþtur. Kent’ in uðradýðý saldýrýlarýn en önemlileri, Abbasi Halifesi Harun Reþid ve Halife El Mutasým’a ait ordularýn saldýrý, iþgal ve yaðmalarýdýr.
Ýkinci bin yýlýn baþlarýnda, Asya’dan, Anadolu’ya yönelen Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu, Bizans’ý zorlamaða baþlamýþtý. Türkler’in Anadolu’ya asýl yerleþimi, 1071de Alparslan’ýn Malazgirt Zaferi ile baþlamýþtýr.
Selçuklular döneminde Ankara, Asya’dan göçen Türkmenler’in ilk yurtlarý ve hayvanlarýnýn otlak yeri olmuþtur. Bölgede yaþayan Rumlar’la, Türkmenler arasýnda ticari iliþkiler yoðunlaþarak artmýþtýr.
Ankara bir sýnýr kenti olduðunda, askeri açýdan da önem kazanarak, o dönemde kale çevresinde bulunan surlar saðlamlaþtýrýlarak, Ankara “Dar-ül Hýsn” (Saðlamlaþtýrýlmýþ Belde) olarak adlandýrýlmýþtýr. Aslýnda Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu, 50 yýl boyunca, Bizans, Selçuklular ve Daniþmendliler arasýndaki egemenlik uðraþlarý dönemini de beraber yaþamýþtýr.
1127-1143 Yýllarý arasýnda Daniþmendoðullarý’nýn elinde kalan Ankara, II. Melik Muhammed Gazi’nin ölümünden sonra, Selçuklular’dan I.Mesut’un yönetimine girmiþtir.
1155’de Mesut’un ölümü üzerine Ankara, oðlu Þahin Þah’a kalmýþ; ancak kardeþler arasýnda çýkan toprak ve erk savaþý sonucunda, bu kez de kente, II. Kýlýçarslan egemen olmuþtur.
Selçuklu Sultaný II. Kýlýçarslan yaþý ilerleyince, ülkesini 11 oðlu arasýnda paylaþtýrmýþ; Ankara’nýn yönetimi oðlu Muhittin Mesut’a býrakýlmýþtýr. Mesut’un yönetimi uzun sürmemiþ; Kardeþlerden Tokat’ta bulunan Rüknettin Süleyman, tüm topraklarý egemenliði altýna almak istemiþtir. Surlarýna güvenen kent direnmiþse de 2-3 yýl süren kuþatmadan sonra, 1204’de Rüknettin kenti teslim almýþtýr.
¬ Rüknettin Süleyman’ýn ölümünden sonra, sýrasýyla: III. Kýlýçarslan, Gýyasettin Keyhüsrev, Alaaddin Keykubad ve II. Keykavus, Ankara’da egemenlik saðlamýþlardýr.
Ankara Kale’sindeki Farsça kitabeden ve eski paralardan anlaþýldýðýna göre (14.yy.) baþlarýnda kente Ýlhanlýlar hakim olmuþ. Ýlhanlýlardan sonra kent bir süre Ahiler’in yerel yönetiminde kalmýþ. Selçuklu Beyleri arasýndaki güç gösterme savaþlarý ve Haçlý Seferleri Türkler’in çoðalmasýný geciktirse de, 1362 yýlýnda 1. Murat, Ahiler’le anlaþarak kent’in yönetimini almýþtýr. Osmanlý Ýmparatorluðu’ nun sýnýr kenti olan Ankara’da, Çubuk Ovasýnda 1402’de Timur’la, Yýldýrým Beyazýd’ýn yaptýðý savaþta, Yýldýrým Beyazýd yenilerek Timur’a esir düþmüþ, bir süre Ankara Kalesi’nde tutsak kalmýþtýr.
1403’de Timur’un çekilmesinden sonra kent, siyasal kargaþalýklar yaþamýþ, 1421’de II. Murat Kent’e hakim olarak yeni yapýlanmaya önem vermiþtir. Askeri bir merkez olarak kalan Ankara’da Fatih Sultan Mehmet, ordusuyla birlikte bir müddet konaklamýþtýr. (1460). Fatih’in Baþvezirlerinden Mahmut Paþa, 1469-1471 tarihinde kendi adýyla anýlan, Kurþunlu Han’ýn bitiþiðindeki
Bedesteni yaptýrmýþtýr. Sýrasýyla Hacý Bayram-ý Veli Camii, Eyne, Tor Hasan, Taht-el Kal’a, Karacabey ve Þengül Hamamlarý; Sarý Hatip ve Ak Medreseler (14.yy. ve 15.yy.) yapýtlarýndandýr. Orta Asya’dan yapýlan göçler sýrasýnda getirilen tiftik keçisi, zamanla ýslah edilerek, Ankara’yý dünyanýn ‘Sof” üreten belli baþlý merkezi haline getirmiþtir.     
1539 ve 1555’de Ankara’ya gelen ‘Michele Membre’ ve ‘Busbecq’ gibi kiþiler kentin en önemli ekonomik etkinliðinin, Ankara keçisi olduðu fikrinde birleþmiþlerdir. Kentin 16.yy’daki görünümü ‘Busbecq’le ayný heyette bulunan ‘Hans Dernschwam’ýn çizdiði kent krokisinde, dýþ surlarýn olmadýðýný, þehrin kaleyi çevreleyen düzlükler de bulunduðunu göstermektedir. Adý geçen tarihlerde kent, 87 mahalleden oluþurken, bunlarýn altýsý kale içinde, diðerleri kale çevresinde yer alýyordu. Kentin bu yapýsý ‘Celali Ýsyanlarý’ nedeniyle deðiþerek, bir dýþ surun yapýldýðýný çizim ve yazýlý belgelerden öðreniyoruz.
1618’de Ankara’da bulunan Polonyalý ‘Simeon’ dünyada üretilen en iyi sofun bu kentte dokunduðunu ancak, Celaliler’in Kent’i yaðmaladýklarýný, yine bu cümleden olmak üzere, Osmanlý askeri yapýlanmasý içinde bulunan ‘Kara Leventler’in de halka zalimce davrandýklarýný yazmýþtýr. Levent’lerin baþý olan ‘Engürülü Gedik Mehmet Bölükbaþý’na kent halký bin kuruþ ve bir samur kürk göndererek, çatýþmalarý önlemiþtir.
18.yy’a girerken iç ayaklanmalar ve imparatorluðun zor günler yaþamasý sonucunda, ‘Ankara Tiftiði’ önemini kaybetmeye baþlamýþ, dünyada yaþanan ekonomik ve siyasi olumsuzluklar da eklenince, keçi yünü, sof, dolayýsýyle Ankara’da payýný almýþtýr.
Bu kadar olumsuzluklara raðmen 1701’de Ankara’da 1255 dokuma tezgahý bulunduðu, 20-25 bin top sofun Avrupa’ya gönderildiðini, gezgin ‘Pitton’ de ‘Tournefor’ un arþivde bulunan yazýlarýndan anlaþýlmaktadýr.
19.yy baþlarýnda tiftik ve sof üretiminin yerli halktan, gayri müslimlerin eline geçtiði anlaþýlýyor. 1813’de Ankara’da, ‘East Ýndis Company’görevlisi, ‘Kinneir’:
“Anladýðým kadarýyla þehrin refahý tamamen çökmüþtür...” sözleriyle gözlemini belirtmiþtir.
Tiftiði doðrudan alýp, sof üretimini gerileten batýlýlar, bununla da yetinmeyip, keçinin kendisini götürerek, kendi ülkelerinde üretmeyi tercih etmiþlerdir. Nitekim ‘Tiftik Keçisi’ 1820’de Fransa’da ‘Mont Dore’e, Ýspanya’da ‘Escuriel’e hatta Amerika’ya götürülmüþtür.

1860’lardan sonra Ümit Burnu’na götürülen keçiler, iklim ve bitki örtüsü bakýmýndan, daha önce götürüldükleri yerlerden, daha iyi uyum saðladýklarýndan, orada üretilerek, ilk yýllarda sürülerle gönderdiðimiz canlý keçi ihracatý bu sebeple uzun sürmemiþ, kasaplýk keçi olarak Ýstanbul’da satýlmaya baþlamýþtýr.
Ekonomik yönden çöken Ankara, (1813-1817) yýllarý arasýnda büyük bir veba salgýný, 1826’da kuraklýk ve çekirge istilasý yaþamýþtýr. (1873-1874) yýllarýnda doða þartlarýndan dolayý yaþanýlan kýtlýktan sonra, 18 bin kiþinin ölümünü ve kitle halinde göçlerin olduðunu görüyoruz.
Yine kaynaklardan öðrendiðimiz, (1880-1881) yazýnda da Ankara çekirge saldýrýsýna uðramýþ, zor günler yaþanmýþtýr. Ankara’da Vali olarak bulunan Abidin Paþa, (1886-1894), Bayýndýr ve Ýmar çalýþmalarýna aðýrlýk vermiþtir. Ankara Sultanisi (Taþmektep), Hamidiye Sanayi Mektebi, Gureba Hastahanesi bu dönemde yapýlmýþ, Elmadað’daki su, kaleye kadar ulaþtýrýlmýþtýr.
1892 yýlý sonunda Ankara’ya tren ulaþmýþtý. Vali Abidin Paþa, daha demiryolu tamamlanmadan, kentin karayolu baðlantýlarýný hazýrlatmýþtý. 1907 Vilayet salnamesinde, Ankara’da 6518 konut, 1 Un fabrikasý, 10 Kiremithane, 1 Gureba Hastanesi, 1 Kýz Ortaokulu, 2 Erkek Lisesi, 65 Ýlkokul, 1 Mekteb-i Mülki, 1 Mekteb-i Ýdadi, 1 Mekteb-i Hamidi ve 1 Mekteb-i Sanayi olduðu belirtilmektedir. Kent’e trenle geleceklere hizmet sunabilmek için “Taþhan”yapýlmýþ, üzerine “Hotel Angora”diye bir levha asýlmýþtýr.
1918’e gelindiðinde Yemen’den Balkanlar’ a kadar egemenlik sýnýrlarýmýz içinde kan dökülmüþ ‘Mondoros’ ve ’Sevr’ antlaþmalarýyla Osmanlý Devleti zor durumda býrakýlmýþtý.
Anadolu’nun yer yer düþmanlar tarafýndan iþgal edilmesi, Ýstanbul Hükümeti’nin karþý koymamasý, karþý koyanlara da baský yapmasý, ülkenin çok yerinde milliyetçileri ayaða kaldýrmýþtý. Mustafa Kemal’in ‘Ordu Müfettiþi’olarak Samsun’a gönderilmesi bu döneme rastlar. ‘Amasya Tamimi’ yeni bir devlet için ilk adým olmuþ; ‘Erzurum Kongresi’ Mustafa Kemal önderliðinde Doðu Anadolu’yla birlik ve beraberlik kararlarý, ‘Sivas Kongresi’nde ise tüm Anadolu ve Rumeli’nin Kuva-yý Milliye ruhu içinde birleþmesine dönüþmüþtür. Kongrenin önemli kararlarýndan biri, ‘Heyet-i Temsiliye’ nin devamý ve güçlendirilerek, Vatanýn tümünü temsil etmesidir. ‘Heyet-i Temsiliye’ gideceði yeri gizli tutup, 19 Aralýk’ da Sivas’dan yola çýkarak Kayseri, Mucur, Hacýbektaþ, Kýrþehir, Kaman üzerinden Ankara Ýl sýnýrlarýna sað salim ulaþtýlar.

Bu bilgiler Ankara Büyükþehir Belediyesinin “Bir Zamanlar Ankara”eserinden özet olarak alýnmýþtýr.





NEREDEN BAÞLASAM...
Ankaralý Aðzýyla Yazýlmýþtýr.

Nereden baþlasam bilmem ki
Ankaram’ý yazývirmek kolay mý?
Bað bahçe yollarýmýz bulvar;
Tarla, tonç’um cadde, sokak;
Daðým taþým, derem tepem ev oldu
Neresinden baþlayým bilemeyom…
Yardan mý, yarenden mi,
Seymenimden, erenden mi,
Nirden baþlayým…

Oyunlarýmýz vardý
Kendimizden giçercesine coþkulu
Aþklarýmýz içe kapanýk
Þarkýlarýmýz sýrýlsýklam sokak sokak,
Saçak altlarýnda suskun…

Hangisini disem!
Bayramlarýmýz olurdu
Abariþ… Bayrak bayrak
El öpmeli, mendilli, akide þekerli
Ciplerimiz þýkýr þýkýr
Aþaðý yüze koþardýk yüzüngoyun
Adýrýk çödürük, dönme dolap, türlü oyun…
Ne zenginimiz vardý kýzdýran,
Ne insanda bunca kahýr
Uç ucaydý, içiçeydi
Þehir avucun içindeydi topluca.

Hangisini anlatsam!
Bir ýþýk düþmüþtü kýþ günü
Dikmen yamaçlarýndan Ankaramýz’a
Gönülleri ýsýtan…
“Konkuru paþasý’ydý” kulaktan kulaða haber
Ne rütbesi, ne de niþaný,
Boz kalpaklý bir önder.
Iþýk didimya baþtan
Þavký ülkeye vurdu
Guruba gurup kattý þimþek gibi
Baþlara þapka verdi, sýrtlara urba
Od ocak oldu,
Okullara baþ öðretmen…
Pay daðýttý kadýna, kýza, dula
Aklýna gelen her kula.
Hangisini anlatsam bilmem ki…
Yaptýklarý tutuyordu aðaç aþýsý gibi
Yeniden þývgýn sürdü koca kök
Dikenleri çiçek oldu
Daðýn, taþýn
Akasya dallarý gibi elle tutulur,
Gözle görülür salkým saçak
Suyumu berrak yaptý,
Topraðý toprak.
Kýsaca dostlarým!
O bayraðý kaldýrandý
Bizse bayraktar,
Ne baþý anlatýlýr, ne sonu
Uzar gider arþa kadar.

MUSTAFA KEMAL RÜZGÂRI

Mustafa Kemal, daha Ýstanbul’da iken, Halaskargazi Caddesindeki evinde arkadaþlarý ile yaptýðý gizli toplantýlarýnda, Ýstanbul’dan farklý bir yer düþünüyordu. Zaman bunu da gösterecekti.
Ankara’da konuþlanmak için Konya’da bulunan 20. Kolordunun bazý birlikleri yola çýkmýþtý. Demiryollarýmýz yabancýlarýn denetiminde olduðu için, birliklerimize vagon vermiyorlardý. Birlik, yaya olarak yola çýkarak Nisan baþlarýnda Sarýkýþla ve Etlik sýrtlarýnda kurulan ordugah çadýrlarýna yerleþmiþlerdi. Birliðin baþýnda Atatürk’ün yakýn arkadaþý Ali Fuat Cebesoy bulunuyordu. Ankara’nýn direniþ merkezi olmasýný kendileri kararlaþtýrmýþlardý. Nitekim Atatürk ‘Ankara’ya ayak bastýðý zaman Cebesoy Paþa:

“Ben ve kolordum daima emrinizdedir”diyecektir.

Ayný günlerde Ankara’nýn Cebeci mevkiinde kuvvetli bir Ýngiliz müfrezesi bulunuyordu. Mustafa Kemal’in en yakýn arkadaþý Fuat Cebesoy, ilk zaferini de bu Ýngiliz birliðine karþý kazanmýþtý.
Olay þöyle geliþmiþti:
Birliðin Ankara’ya geliþinin ilk haftasý idi. Ali Fuat Paþa’ya yaveri Mülazimevvel (asteðmen Ýdris, sonradan Baþkonsolos olan Ýdris Cora) bir Ýngiliz subayýnýn kendisini görmek istediðini söyler ve bu isteði kabul edilir. Cebesoy Paþa’nýn huzuruna çýkan Ýngiliz subayý, nezaket kurallarýna uymayarak gösterilen yere deðil, selam bile vermeden Paþa’nýn yakýnýna oturup, ayak ayak üstüne atarak söze baþlar.
Meramýný anlatacak kadar Türkçe bildiði halde Fransýzca, “kolorduya ait palaska tokalarýnýn Alman askerlerine ait olduðunu, neden kendisine bilgi verilmediðini” sorarak, “Palaskalarýn derhal teslimini istiyorum “der.
Cebesoy Paþa sükunetle dinler. Bu isteklerini cevapsýz býrakýr. Bunun üzerine ayaða kalkarak bir eli masada Türkçe olarak:

“Neden cevap vermiyorsunuz?..”diyerek sormuþtu.
Baþtan sona sükunetini koruyan Cebesoy Paþa, bu Ýngiliz subayýna gerekli dersin verileceði zamanýn geldiðine inanmýþtý gayet sakin sordu:
“Rütbeniz nedir?”
“Ýngiliz Yüzbaþýsý”

“Önce, sizden büyük bir Türk Paþasý’nýn önünde bulunduðunuzu unutmayýn. Söz ve hareketlerinize dikkat edin” Yüzü kýzaran Ýngiliz Yüzbaþýsý hareketsiz kalarak bir eli masada:

“Ne diyorsunuz! Ne diyorsunuz!”
“Ne demek istediðimi þimdi anlarsýnýz”diyerek
Zile basýp içeri giren boylu boslu nefere þu emri verir:
“Alýn bunu Merkez Komutanlýðý’na götürün. Bir hafta müddetle kendisine talim ve terbiye öðretsinler.”
Emir derhal yerine getirilir.
Bunun üzerine Vali konaðýnýn Ýngilizler tarafýndan iþgal edilmesinden çekinen Vali Muhittin, ne olur ne olmaz düþüncesiyle Cebesoy Paþa’dan güvence istemiþti. Paþa, Valiye Cebeci’deki bir Ýngiliz birliðinin, ne Valiliðe ne de þehre karþý etkisi olmayacaðýný bu iþlere karýþmamasýný, þehrin sorumluluðunun kendisinde bulunduðunu söyler.
Bu haber Ankara halký tarafýndan duyulunca artýk þehirde bulunan herkesin, padiþahýn bile kabul edeceði, yabancýlara karþý koyacak bir gücün olduðuna inanmýþtý.
Cebesoy Paþa, bu ve bu gibi hareketlerle o günkü nabza göre þerbet vermesini biliyor, halkýn moralini yükseltiyordu. Bu büyük komutan böylelikle Ankaralýlar’la yakýn bir temas içinde kalabiliyordu. Temas kurduðu aydýn kiþiler arasýnda baþta Ankara Müftüsü Rýfat Börekçi Hoca, sonradan Vali vekili olan Yahya Galip Bey, Hafýzzade Mehmet, Bulgurluzade Mehmet, Serattarzade Rasim, Kýnacýzade Mehmet, Hatiphoca Ahmet, Tolluzade Hacý Rýfat ve Ademzade Ahmet Beyefendiler vardý. Artýk her yolda, her yerde beraberdiler. Ankara’da da komutan, müftü el ele halký ile, askeri ile, seymeni ile yola çýkmýþtý. Son durak Ankara’da yeni bir dönem baþlýyordu.
Beklentiler içinde bulunduðumuz o yýllarda, kötü haber tüm ülke ile birlikte Ankara’ya da ulaþmýþtý. Ýzmir iþgal edilmiþti. Cebesoy Paþa, Müftü Rýfat ve çevresindeki Ankaralýlar’ý çaðýrarak halkýn birliðini ve moralini bozacak hareketlerden kaçýnýlmasýný, milli heyecanýn ayakta tutulmasýný istemiþti.
Ýzmir’in iþgaline karþý Ýstanbul’da mitingler yapýldýðý, az sayýda, bazý kimselere gelen gazetelerden öðreniliyordu. Ayný gazeteler birkaç gün sonra Ankara’ya ulaþtýrýlmýþtý. Sonra da Mustafa Kemal, 28 Mayýs 1919’da Havza’dan yayýnladýðý bir tamim ile milleti Yunan çýkarmasýna karþý miting yapmaya çaðýrmýþtýr.
Bu arada Cebeci’de bulunan Ýngiliz Birliði Komutaný, Ali Fuat Cebesoy Paþa’dan makamýna kaba davranan Ýngiliz Yüzbaþýsý’ndan dolayý özür dilemiþ, Paþa da 5 gündür hapis bulunan yüzbaþýyý serbest býraktýrmýþtýr. Bilahare Ýngiliz Yüzbaþýsý, tasýný taraðýný alarak Ýzmit’e hareket etmiþtir.
Ali Fuat Paþa halkýn bozulmuþ moralini düzeltmek, birlik ve beraberliklerini saðlamak için çeþitli konuþmalarýnda Ýstanbul Hükümeti’ne inanmamalarýný söyler ve Atatürk 28 Mayýs 1919 günü Havza’dan gönderdiði ayný genelge ile Ýzmir ve Manisa’nýn iþgalinin tel’in edilmesini ister.
Bunun üzerine Ankara halký ertesi günü (29 Mayýs 1919) vilayet konaðý önünde toplanmýþ, tecavüzü protesto etmiþlerdir.Yaþlý, genç bütün Ankaralý o gün tek yürek olarak, nutuklar atarak kýsa ve çarpýcý sözler söyleyerek, halký çoþturmuþlardýr.
Ali Fuat Paþa, Ankaralýlar’ýn bu coþkusunu gördükten sonra saðlam zemin üzerinde olduklarýný bir kere daha anlar.
Adým Adým Ankara

I. Dünya Savaþý sona ermiþ, teslimiyetimizin belgesi olan, ‘Sevr’ imzalanmýþtý. Bu habis hastalýk ülkenin üç tarafýný sarmýþ, halen idare merkezi Ýstanbul’a Ýngiliz donanmasý demir atmýþtý. Düþmanlar yer yer ülkenin içlerine sýzmaya baþlamýþlardý.
Bu durum Gazi Mustafa Kemal’in güzergahýný da belli etmiþti. Ýstanbul’dan Samsun’a, Samsun’dan doðuya, oradan da Ýç Anadolu’ya yönelen Mustafa Kemal, Ýstanbul Hükümetine baðlý olan rütbe ve müfettiþlik görevini býrakarak, Ankaralýlar’la kucaklaþacaktý.
Ülkede olup bitenden, Ýstanbul Hükümeti’nin tavrýndan endiþe duyan Ankara, askeri, mülki erkaný ve halký ile Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye’yi karþýlamaya hazýrdý.
Ankara Baþkent olmaya lâyýktý. Aslýnda Rus ve Balkan Savaþlarý’ndan sonra, Baþkentin daha çok iç bölgelerde olmasý, ta o zaman düþünülüyordu. Þimdi artýk þartlar deðiþmiþ, zaruret halini almýþtý. Seçilecek yer ayný zamanda Mustafa Kemal ve arkadaþlarýnýn karargah merkezi olacaktý. Ankara yerel yönetimi Ýstanbul Hükümeti’ne bir çok kez karþý çýkmýþtý. Bunlardan bir tanesi de þudur:
Daha önce Kuvay-i Milliye tarafýndan tutuklanan Ankara Valisi Muhittin Paþa’nýn yerine Ýstanbul Hükümeti’nin göndermek istediði Ziya Paþa hakkýnda Ankaralýlar’ýn görüþlerini bildirmek için Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey, Ankara Müftüsü Rýfat Hoca (Börekçi) ve Belediye baþkaný Kütükçüzade Ali Bey’le anlaþarak 15 Ekim 1919 günü Mustafa Kemal Paþa’ya þu telgrafý çekmiþti:
“Paþa Hazretleri: Biz kaderimizi ,ne böyle ulusun kaderini bilmeyen bir hükümete, ne de geliþigüzel gönderilecek valilere býrakamayýz. Bir çok kez yüksek kiþiliðinize sunduðumuz düþünceler dikkate alýnmadýðý için, Ýstanbul Hükümeti Ferit Paþa hükümetinin atayýp da gönderemediði, Bitlis eski Valisi Ziya Paþa’yý buraya ve yaptýðý bütün görevlerinde hiçbir varlýk gösterememiþ olan Suphi Bey’i de Konya’ya vali atayarak ilk adýmýný atmaya baþladý. Ýþte bu gibi düþüncelere dayanarak Meclisi Mebusan kurulmadan önce, hiçbir göreve dýþarýdan bir kimsenin getirilmemesini rica etmiþtik. Ýstanbul Hükümetinin buraya yeniden vali göndermeye kalkýþtýðýna bakýlýrsa buradaki ulusal eylemin söndürülmesi isteniyor demektir. Nasýl askerlikten çekilerek, halktan bir kiþi gibi çalýþmaya karar verdiniz ise ben de bu görevden çekilerek, sizin yaptýðýnýz gibi ulusal görevimi yapmaya karar verdim. Vali gelinceye deðin vekilliði, kime vereceðimi bildirmek iyiliðinde bulununuz efendim. ”
15 Ekim 1919”

Alýntýlayan Bilal N.Þimþir Ankara Ankara,S.129, Bilgi yayýnevi, 1988 Ankara.

Damat Ferit Paþa, sadarete getirildikten sonra, Mustafa Kemal’in Anadolu’da baþlattýðý milli hareketi, daðýtma gayretine girmiþti. Vali atamasýný yapansa, 2 ekim 1919 da sadarete getirilen Ali Rýza Paþa’dýr. Paþa, ayný zamanda Sivas’ta bulunan Heyeti Temsiliye ile el sýkýþmak istiyordu.

Ankara’dan gelen telgraftan 6 gün sonra bir telgrafta kabinenin harbiye nazýrý Cemal Paþa’dan gelmiþti. Telgrafta Ankara þikayet ediliyor. Atanan Vali’nin geri çevrilmesi Ýstanbul Hükümeti’ince kabul edilemiyeceði bildiriliyordu.
Gazi Mustafa Kemal, geliþen bu sorunla yüz yüze kalmýþtýr. Sonunda Amasya’dan Harbiye Nazýrý Cemal Paþa’ya karþý cevabýný bildirir:

“Ankara Valiliðine atanan Ziya Paþa’nýn tutumu ve üzerinde bir þey denemezse de, kendisinin iþ baþarma gücüne ve yeterliliðine güvenilemiyeceðinden, Ankara Ýli gibi ulusal örgütlerin ve ulusal eylemin en önemli merkezlerinden biri olan yerde daha durum aydýnlanýp birlik ve tam güven saðlanmayan, buradaki önemli iþlerin baþýna hiç denenmemiþ, yetersiz bir valinin atanmasý duraksama yaratmýþtýr. Ankara’da bulunan vali vekili ve komutan ve heyeti temsiliye arasýnda yapýlan yazýþmalarda þimdiki hükümetin nasýl olursa olsun emirlerine ve yürütümüne uymak gerektiði üzerinde durulmuþ ve o yolda davranýlmýþ ise de; doðrudan doðruya halk, sezdikleri tehlikeye karþý verilen inancayý yetersiz görerek, tam güven saðlanýncaya deðin ulusal isteklere uygun iþ gördüðü kendilerince deneme ile anlaþýlmýþ bulunan vali vekilinin görevinde býrakýlmasýný gerekli sayýp hükümete baþvurmuþlardýr. Son bildirimiz üzerine, Ankarada gerekenlerle yeniden görüþüldü; sakýncalarý olsa bile hükümet erkini kýrmamak için, Ziya Paþa’nýn kabul olmasýný saðlamaya çalýþtýk. Ancak, tehlikelerden ve geçmekte olan karýþtýrýcý olaylardan çok korkmuþ bulunan halký inandýramadýk.
…Bundan dolayý Ziya Paþa’nýn þimdilik gönderilmemesinin saðlanmasýna aracý olmanýzý ve sonucunun bildirilmesini çok rica ederim”

Alýntýlayan Bilâl N. Þimþir, Ankara… Ankara, s.130-131


Sonuçta Ýstanbul hükümeti’ne karþý Ankara halký kararlýdýr. Bu durumun bilinmesine karþýn, yine de gönderilmiþtir. Vali Ziya Paþa Eskiþehir’e Kadar gelir, oradan izin alarak geri döner. Böyle de olsa Ankara’nýn iki Valisi vardýr; hukuken Ziya Paþa, fiilen Yahya Galip… Bu þartlarda geçerli olan fiili durumdur.
Ankara halkýnýn baþlarýnda büyükleriyle, saray hükümetine karþý durmalarý Mustafa Kemal’i de memnun eder. Gerçekten de, Ankara’nýn tutumu her türlü takdire deðerdi.




MUSTAFA KEMAL ÝÇÝN TUTUKLAMA TALÝMATI

Ýþgal kuvvetlerine karþý, ülke çapýnda yer yer yapýlan miting ve gösteriler, Ýstanbul Hükümeti’ni ve iþgalci güçleri tedirgin etmiþti. Mustafa Kemal geri çaðrýlýyordu. Mustafa Kemal’in cevabý: ”Hayýr” olmuþtu. Gerekirse görevinden istifa edecekti ama asla Ýstanbul’a dönmeyecekti. Ýþte o zaman karargahýný kuracaðý, Ýstanbul dýþýnda bir yer gerekliydi. Ulusal iþbirliði saðlamak için önce kongre toplanmasýný istiyordu.

Bu arada iki önemli olay yaþanýyordu. Birincisi, Ýstanbul’dan Dahiliye Nazýrý Ali Kemal, bütün Ýl yetkililerine haber göndererek, Mustafa Kemal’in aczedildiðini bildiriyor; ikincisi de, ayný nazýr Elazýð Valisi Ali Galip’e Mustafa Kemal’in tutuklanmasý için talimat veriyordu.

8 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal, padiþaha baðlý bütün görevlerinden, kýsaca ordudan ayrýldýðýný bildiriyordu. Bundan sonra, Vilayeti Þarkiye Müdafa-i Hukuk Maliye Cemiyeti’nin Erzurum’da düzenlenen kongresine Mustafa Kemal oy birliði ile baþkan seçiliyor. (20 Temmuz-7 Aðustos) Bu kongre Millet Meclisi’nin toplanmamasýna karar vererek 9 kiþilik Heyet-i Temsiliye seçerek daðýlýyordu...

Ýkinci kongre için 2 Eylül’de Sivas’a gelerek 4 Eylül-11 Eylül 1919’da Misak-ý Milliye kararý alýnarak, ilkeleri saptandý. Ayný zamanda ülkenin yönetiminde tek kurulun Heyet-i Temsiliye olduðu padiþaha bildirildi.

Damat Ferit Paþa istifa etti. Yeni kabineyi kuran Ali Rýza Paþa, Sivas Kongresini Ýstanbul Hükümeti’ne mal etmek isteyerek Mustafa Kemal ile anlaþmak istiyordu. Ýþte burada Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye merkezini Ankara’ya taþýmaya karar verdi.

Artýk olup bitenden herkes haberdardý. Mustafa Kemal’in baþlattýðý harekete Ankara hazýrdý. Halký, askeri ve mülki erkanýyla, heyeti temsiliye’yi heyecanla karþýlamaya hazýrdý.
               


MUSTAFA KEMAL’ÝN ANKARA’YA GELÝÞÝ

Mustafa Kemal ve arkadaþlarý, Boztepeler arasýndaki yokuþu, motor homurtularý arasýnda týrmanarak düzlüðe vardýklarýnda, perdeleri açýk pencere gibi, iki tepenin arasýndan Ankara’yý görmüþlerdi. Mersedes Benz marka otomobiller, günümüzdeki Atatürk Sitesi 20. Bloklarýn yanýndan az meyilli yokuþu týrmanarak, Keklikpýnarý’nda bekleyen atlý seðmenler ve karþýlayanlarýn toplandýðý yere gelmiþlerdi. Tarih 27 Aralýk 1919, günlerden Cumartesi, vakit öðleden sonra 15:00 olarak bilinir. Ýçlerinde Heyet-i Temsiliye üyeleri de bulunan Hüseyin Rauf Orbay, Ahmet Rüstem, Mazhar Müfit (Kansu), Hakký Behiç, Dr.Binbaþý Refik (Saydam), Binbaþý Hüsrev (Gerede), Ýbrahim Süreyya Yiðit, Yaver Muzaffer Kýlýç ve onlara Gölbaþý’nda katýlan Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey ile 20. Kolordu komutaný Ali Fuat Cebesoy otomobillerinden inerek, karþýlayýcýlarla eller sýkýlýp coþku ile kucaklaþýrlar.

Heyet ve karþýlayanlar, yürüyerek Ankara’yý cepheden gören yere gelince, Ankara’ya ilk kez gelen Mustafa Kemal’e, Ali Fuat Paþa sorar:
“Ankara’yý nasýl buldunuz?”
Doða olarak da, insan olarak da manzara muhteþemdi. Mustafa Kemal bu sorunun cevabýný O’nun elini sýkýp gülümseyerek:
“Olaðanüstü...Tebrik ederim. Ankara ulusal davamýzýn merkezi haline gelmiþ.”
Yanýtýný verir.

Mustafa Kemal’in 27 Aralýk’ta Ankara’ya geleceði önceden bilindiði için, karþýlama Mustafa Kemal’e yakýþan þekilde idi. Aralarýnda 700 yaya, 3.000 atlýdan oluþan Seymen alayýndan, yol boyu tren istasyonuna oradan da valiliðin önüne kadar uzanýyordu. Mustafa Kemal’in gözlerini, Ankara’nýn kalesi kadar, bu insan seli de çekmiþti. Ankara’nýn nüfusu o tarihlerde 28.000 olduðuna dikkat çekilirse bu kalabalýðýn önemi daha iyi anlaþýlýyor. Otomobiller ve halk aðýr aðýr Dikmen Caddesinden inerek, Genelkurmay binasýnýn bulunduðu alana gelmiþlerdi.
Otomobiller Genelkurmay’ýn bulunduðu alana geldiði zaman Ankaralý’lar tarafýndan burada alaca bir dana kurban edilir.
Mustafa Kemal Paþa buradaki karþýlama heyeti ve devlet memurlarýný bir arada görünce otomobilinden inerek herkesin ayrý ayrý ellerini sýkar… Bir tarafta kendilerini karþýlayan seymenleri dimdik ayakta görünce, misli az görülen bu gösteriye hayran kalarak,
“Merhaba Efeler!”diyerek yüksek sesle selamladýklarýnda:
Efeler hep bir aðýzdan;
“Saðol Paþa Hazretleri!...”
Mustafa Kemal;
“Arkadaþlar buraya niçin geldiniz?”
Efeler hep bir aðýzdan;
“Millet yolunda kanýmýzý akýtmaya geldik!”


Evet, Dikmen’den,Ulus’taki valilik binasýna kadar yol boylarý Mustafa Kemal’i karþýlamaya gelen Ankaralýlarla bayram yerlerini andýrýyordu. Ankaralý gerekirse, milleti için kanýný bile akýtmaya hazýrdý. Çünkü o günlerin þartlarý ölmeyi de gerektiriyordu.
Yaya, atlý Ankaralý Seymenler, dikkati çekerken, yer yer düzenin saðlanmasýnda yardýmcý oluyorlardý. Mustafa Kemal’in baþýnda gri bir kalpak, sýrtýnda belinden kemerli açýk renkli bir palto vardý. Mustafa Kemal ve arkadaþlarý bugünkü Dil ve Tarih-Coðrafya Fakültesi’nin önüne yaklaþýrken, arabadan inerek, biraz ileride bekleyen Müftü Rýfat Beyefendi’nin de bulunduðu, Ankara’nýn ileri gelenleri ve Ankara Ýdadisinin (Taþ Mektep) hocalarýnýn ve talebelerinin bulunduðu yere gelir. Müftü Rýfat Efendi ile diðer ileri gelenlerin:

“Hoþgeldiniz, sefalar getirdiniz” hitaplarý ve tokalaþmalardan sonra buradan, tozlu, topraklý istasyon yönüne hareket edilir.

Güvençli Ýbrahim, Kasap Yaþar Efe, Kýrýþ’ýn oðlu Bekir Efe ve Seymenler’den bir grup, Çok yerde olduðu gibi istasyon yolunda Gazi Paþa’nýn gelmesini bekliyorlardý. Güvençli Ýbrahim’in sað elinde bayrak, sol elinde altýn iþlemeli iri pala, göðsünde Kuran-ý Kerim, grubunun baþýnda bekliyordu. Gazi Paþa ve arkadaþlarý, yanlarýnda bulunanlar bu gruba yaklaþýrlar. Seymen grubunun yanlarýna geldikleri zaman Gazi Paþa, Ýbrahim’in elindeki bayraðý göðsündeki Kuran-ý dudaklarýna yaklaþtýrarak öper.
Gazi Paþa:
“Nasýlsýn Aða”
Güvençli Ýbrahim:
“Saðol Paþam”
Selamlaþmalar yapýldýktan sonra, Gazi Paþa ve arkadaþlarý otomobilleriyle önde davul zurna eþliðinde, seymen grubu arkalarýnda ‘Taþhan’a (Ulus Meydaný) gelmiþlerdi. Fransýz askerlerinin karargâh olarak kullandýðý, günümüzde Kurtuluþ Müzesi olan binanýn balkonundan bir Fransýz subayý ve madam önlerinden geçen heyeti küçümseyerek seyrediyorlardý. Mustafa Kemal, Mahzar Müfit’e hitaben!

“Bu küstahlar çok yakýnda memleketlerine gidecekler” diyerek tepkisini göstermiþtir.
Nitekim de öyle olmuþtur.
‘Taþhan’ýn (Ulus Meydaný) çevresinde toplanan halk hayret içinde boz kalpaklý, yakasý kürklü Gazi Paþa’yý alkýþ, yaþa varol sesleriyle karþýlarken, heyet ve yanýndakiler Karoðlan Çarþýsý’ndan Hacýbayram-ý Veli Türbesinin önüne gelirler.
Mustafa Kemal Paþa:
“Burada ne yapacaðýz?”diye sorduðunda
Yahya Galip:
“Yalnýzca ziyaret edeceðiz.” diyerek, Hacý Bayram-ý Veli Hazretlerinin türbesi ziyaret edilir. Dualar okunduktan sonra otomobillere binilerek, Hükümet Konaðýnýn önüne gelinir.

Hükümet Konaðý önünde Ankaralý’lar adýna “Hoþgeldiniz” diyenler arasýnda þu isimler vadýr:
Müdafaa-i Hukuk üyelerinden, Ankara Müftüsü Rýfat Efendi (Börekçi), Bnb. Fuat, Kýnacýzade Þakir, Toygarzade Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet ve Bulgurluzade Tevfik Beylerle, birlikte pek çok karþýlayýcýlar…
Alkýþlar, türlü tezahüratlar ve dualar arasýnda Hükümet Meydaný’na gelindikten sonra Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliye üyelerine Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey, bir nutuk irat ederek, “Hoþgeldiniz!” der.Vakit geç olduðu ve akþamýn soðuðu da çýktýðý için, merasime katýlan talebeler daha fazla üþümemesi için, merasime son verilerek, kendilerine tahsis edilen Ziraat Mektebi’ne gidilir.
O günleri tarihçi yazar Enver Behnan Þapolyo, þöyle anlatýyor:
“Seymenler, Cumartesi günü öðleüstü Ulucanlar’ da Sarý Ahmet’in kahvesinin önünden kalktý . Hacýbayram camii önüne gelerek Kayyým Dede duayý yaptý ve kurban kesildi . Ankara seymenlerinden dev yapýlý olan Güveçli Ýbrahim seymen bayraðýný aldý. Üç grub seymen kuruldu .Birinci bayrak Güveçli Ýbrahim’de , ikinci bayrak Türkmen Hacý Hüseyin’de , üçüncü bayrak Kayserili Hacý’daydý. Tam 700 yaya, 3000 atlý zeybek kýlýðýnda seymen düzülmüþtü. Davul ve zurna çalmaya baþladý...
Seymen Baþý Kasap Yaþar’ýn Karaoðlan Caddesi’nden geçerken “Doh!...Doh!...” sesine bütün seymen alayý katýlarak , yeri göðü inletiyordu. Yaya seymenlerin arkasýný 3000 atlý zeybek kýyafetli seymenler izliyordu. Ertuðrul Gazi’nin olaylarýnda bulunan ‘bacý erenler’ gibi kadýn milliyetçiler de vardý. Bölük bölük ilerleyen bu atlýlarýn çeþitli bayraklarý vardý . Koyu viþne çürüðü bayrak üzerinde tek sarý ay yýldýzlý bayraklar da görülüyordu. Bu alay, Anadolu Týmar beylerinin týmarlý sipahileri gibi ortalýða bir heybet veriyordu. Zurna, davul sesleri bu insan kalabalýðýnýn ruhunu coþturmuþ, güneþin doðduðu yana götürüyordu.”

Alýntýlayan Nejat Akgün , Burasý Ankara, Ankara Kulübü Yayýnlarý , S. 289


ATATÜRK VE ANKARA

Bin dokuz yüz on dokuz, yirmi yedi Aralýk.
Fecrinde Altýndað’ým, kýble yön bahtiyarlýk
Muþtu olsun Türkiyem, dað, ova, kara toprak,
Muþtular Türk halkýna kavuþmamýz bir anlýk.

Ankaralým, Ankaram, baðrýn açýk,yüzün ak,
Yaya, atlý ’Seðmen’ im dudaðýn bal, dilin pak
Çýrpýnýyordu o gün gönderiyle beraber,
Hisar’ýmýn üstünde þehri aðartan þafak.

Dikmen’de yolu tuttu köke duran pek çok dal
Yüzlerde çiçek açtý bu kýþ gününde al al
Boynunda kravatý, baþýnda boz kalpaðý,
Koçlarla kucaklaþtý Gazi Mustafa Kemal.

Topraða, suya durmuþ geziyor diyar diyar,
Ankara’ya sevdasý burada kýldý karar
Çýngý çýngý parladý o gün tutuþan ocak,
Alaz alaz yanýyor sönmez mahþere kadar.

Yüreklerin sesiydi bu nabýzda toplanan
Akarken damar damar her yol üstü, her meydan
Bir gövdeydik o gün biz yolcumuzu beklerken,
Gün durdu, insan durdu; tarih yazmýþtý zaman.

Yýl, bin dokuz yüz yirmi, günse yirmi üç Nisan
‘Egemenlik Ulusun’ duysun doðacak her can
Tutuþtuk biz el ele horon, misket, halay, bar,
Milletin eseriydi, milletime yakýþan.

“Ya Ýstiklal, Ya ölüm” Ya Allah’týr son nara!
Ülkemin dar gününde ýrkýmdan çýkan ýra
Bastýðý topraklarý düþmanýna dar etti,
Milletle bütünleþti Atatürk ve Ankara.



Gazi Mustafa Kemal ve arkadaþlarýnýn ANKARA’da Ýlk Günleri

Mustafa Kemal Ankara ve Ankaralý’yý sevmiþ; Ankaralý “Konguru Paþasý”ný baðrýna basmýþtý. Ankaralý onun için yollara dökülmüþ, onu karþýlamýþtý. Artýk Mustafa Kemal Ankaralý olmuþtu.

Ankara’nýn ileri gelen sivil ve Mülki Erkaný, Mustafa Kemal ve silah arkadaþlarýnýn ve Heyet-i Temsiliye’nin Ýstanbul Hükümeti’nden kopmuþ olduklarýný, yokluklar içinde vatana hizmet verdiklerini biliyordu. Ankara bu büyük konuða manevi yönde destek vermiþti ama maddi yönüyle de destek olmalýydý. Ankara Ovasý’nda köke durmuþ bir fidan vardý. Artýk Ankara’nýn sularý baþka türlü akacak; her sabah güneþ oklarýný Hüseyingazi’nin üstünden daha hýzlý atacaktý. Bu gelen, kördüðümü kýlýcý ile çözen Ýskender deðil, bu gelen ülke zabt eden geçmiþteki Timur deðil, daha büyük; ülkenin bütünlüðünü koruyan Gazi Mustafa Kemal ve Osmanlý Ýmparatorluðu’ndan arta kalan devleti, ayaða kaldýrmak isteyen Kuvay-i Milliyecilerdi.

Ankara bu tarihi kiþilere bir anda çare bulmalýydý. Nitekim buldu da. Mustafa Kemal Paþa ile gelen Heyet-i Temsiliye üyelerinden Mazhar Müfit Kansu o günleri þöyle anlatýyor:

“Bir de geçinmek, para meselesi bizi sýkmaya baþladý. Ekmekçiye bile verecek paramýz kalmamýþtý. Mustafa Kemal Paþa ile bu ciheti görüþürken, bulduðum çareleri eskisi gibi, kabul etmedi ve yarý geceye kadar hep düþündükse de, para tedariki hususunda bir karar ve neticeye vasýl olamadýk. Çünkü, bankalardan ve müessesattan ödünç bile olsa, para almayý Paþa’ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktýk? Benim bir kürküm vardý. Erzurumlu Nafiz Bey’e müracatla sattýrýlmasýný rica ettim. Nafiz Bey, ”Kanunisani (ocak ayý) içindeyiz, ne giyeceksin!”diye ýsrar ettiyse de, bu ýsrar ne olursa olsun kulaðýma giremezdi, aç mý kalacaktýk, nihayet onu da sattýk. Kimsede satýlacak bir þey kalmadý. Paþa ile bu husus da bir çare bulamayarak, hele bakalým sabah olsun, yine düþünürüz deyip odalarýmýza çekildik. Ankara’ya geldiðimiz zaman hemen bir hafta kadar bizi Belediye iaþe etti. Fakat bu, aylarca devam edemezdi. Velhasýl çaresizlik içinde veyahut para bulmak kabil iken, Paþa’nýn bu bulunan çarelere bir türlü muvafakat etmemesi yüzünden müzdarip bir halde idik. Sabah oldu, gece düþünmekten uyuyamamýþ olduðumdan, yataðýmda istirahat halinde iken kapý vuruldu.
Ýçeri giren zat, Müftü Efendi’nin (Rýfat Börekçi) geldiðini söyledi. Eyvah þimdi Müftü Efendi’ye kahve ýsmarlamak lazým, kahve var ama, þeker yok, benim iki parça þekerim var, onu da masanýn gözüne saklamýþtým. Ya þekerli kahve isterse... ya sigara da vermek lazým gelirse... Çünkü þeker çok pahalý idi. Herkes þekerini kendi tedarik edecek, emri verilmiþti. Fakat onu tedarik edecek kim de para vardý ki!...

“Paþaya haber veriniz” dedim.
Ýçerideki zat:
“Paþa size gönderdi; Paþa ile görüþtüler,” dediler
“Peki buyursunlar”
Müftü Efendi odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanýn kenarýnda bir iskemleye oturdu.
“Müftü Efendi, zannýma göre kahve içmezsiniz deðil mi?”dedim.
“Evet içmem”dedi.
“Sigara?”
“Onu da kullanmam”cevabýný verdi.

Halbuki Müftü Efendi kahve de içerdi, sigara da, fakat biz buna meydan vermemek için böyle bir sualde bulunduk. Müftü Efendi, derhal vaziyeti anladý ve içmem deyip; tebessüm ederek,

“Sizin biraz sýkýntýlý olduðunuzu öðrendik, az da olsa yardýmda bulunmayý vazife bildik” dedi.
Bundan bir þey anlamadým, yataðýn karþýsýnda duran küçük kasayý göstererek,
“Paramýz var”dedim.
Halbuki kasa mevcudu 48 kuruþtan ibaretti. Müftü Efendi bu sözümü dinlemedi bile, cübbesinin altýndan bir torba çýkardý; içindeki kaðýt paralarý saymaya hazýr bulunuyordu.
“Müftü Efendi, teþekkür ederim ama, önce Paþa ile bu hususta görüþmeniz iyi olur”dedim.
“Görüþtüm, kasa Mazhar Müfit’tedir, ona veriniz, dediler”.
“Pekala”

Müftü Efendi parayý birer birer saymaya ve masanýn üzerine koymaya baþladý, yüz, iki yüz, beþ yüzü geçti. Nihayet tam bin lira kaðýt para saydý. Bende yataktan kalkarak paralarý aldým ve kasaya koydum.

Bunun üzerine emirberi çaðýrdým ve iki þekeri uzattým;
“Bize birer kahve piþir” emrini verdim...

“Müftü Efendinin getirdiði bu parayý, memleketin esnafý aralarýnda toplamýþ, bizim parasýz kaldýðýmýzý anlamýþlar. Müftü Efendi ile göndermiþler, cümlesine teþekkürlerde bulunduk”.

Alýntýlayan Bilal N. Þimþir, Ankara Ankara, Bilgi Yayýnevi, S.172-173

ÝLK MECLÝSÝN AÇILIÞI

Atatürk Ankara’ya ayak bastýktan sonra þehirlisi, köylüsü, sýradan vatandaþýndan eþrafýna, seymenlerine kadar Gazi Mustafa Kemal’in yanýnda Milli Mücadeleye katýlmayý bekliyorlardý. Halk O’na Sivas ve Erzurum Kongrelerinden dolayý, diline kolay gelen þivesiyle “Konguru” Paþasý diyordu.

16 Mart 1920’de Ýngilizler’in Ýstanbul’u iþgal etmeleri ile birlikte Meclis-i Mebusaný da basarak, bazý mebuslarý Malta Adasý’na sürgüne göndermiþlerdi. Heyet-i Temsiliye üyeleri ile birlikte halk Ankara’da artýk bir Milli Meclis’in toplanmasý arzusundaydýlar. Sonuçta milli meclisin kuruluþ kararý alýndýktan sonra, Gazi Mustafa Kemal 19 Mart 1920 tarihinde, Anadolu illerine, sancaklarýna ve kolordu komutanlýklarýna birer telgraf çekerek, ulusça kurtuluþu benimseyen kiþilerin, Malta Adasý’na sürülmemiþ mebuslarýn, Ankara’da toplanmalarý bildirilmiþti.

Meclisin açýlacaðýný da genelge de birinci madde olarak þöyle belirtmiþtir:
1-Tanrý’nýn yardýmýyla Nisan ayý içinde Ankara’da Büyük Millet meclisi açýlacaktýr.
Bunun için Mustafa Kemal ilkin Kurucu Meclis deyimini düþünürken, sonra bunun yerine, ‘Olaðanüstü Yetkili Meclis’ deyimi kullanmýþtýr. Sonralarý Türkiye Büyük Millet Meclisi adýný alacak o meclis için gönderdiði genelgede þunlarý yazýyordu:
“Devlet Baþkentinin de itilaf devletlerince resmi olarak iþgali; yasama, adalet ve yürütme gücünden meydana gelen ulusal devlet gücünü kýrmýþ ve Meclisi Mebusan, bu durum karþýsýnda görev yapamayacaðýný, hükümete resmi olarak bildirerek daðýtmýþtýr. Þu duruma göre devlet baþkentinin korunmasýný, ulusal baðýmsýzlýðýný ve devletin kurtarýlmasýný saðlayacak önlemleri düþünüp uygulamak üzere ulusça olaðanüstü yetki verilecek bir meclisin, Ankara’da toplanmaya çaðrýlmasý ve daðýtýlmýþ olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katýlmalarý zorunlu görülmüþtür.”
Heyet-i Temsilsiye namýna bunlarý söyleyen Mustafa kemal, seçimlerin nasýl yapýlacaðýný da madde madde açýklayarak þöyle dedi:

“1- Ankara’da olaðanüstü yetkili bir meclis ulusun iþlerini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacaktýr.
2- Bu meclise üye olarak seçilecek kiþiler, milletvekilleri ile ilgili yasal hükümlere uyacaktýr.
3- Seçimde sancaklar seçim bölgesi olacaktýr.
4- Her sancaktan 5 üye seçilecektir.
5- Her sancakta, ilçelerden gelecek ikinci seçmenlerle sancak merkezinden seçilecek ikinci seçmenlerden ve sancak idare ve belediye meclisleri ile Müdafaai Hukuk Yönetim Kurallarýndan; illerde il merkez kurullarýndan ve il yönetim kurulu ile il merkezlerindeki belediye meclislerinden ve il merkezi ile merkez ilçesi ve merkeze baðlý ilçelerin ikinci seçmenlerinden oluþmuþ bir kurulca özdeþ (ayný) günde ve özdeþ oturumda seçim yapýlacaktýr.
6-     Bu meclis üyeliðine her parti, her topluluk ve dernekçe aday gösterilebileceði gibi, her kiþinin de bu kutsal savaþýma eylemli olarak katýlmasý için baðýmsýz adaylýðýný istediði yerden koymaya hakký vardýr.
7-     Seçimlere her yerin sivil yöneticisi baþkanlýk edecek ve seçimin doðru yapýlmasýndan sorumlu olacaktýr.
8-     Seçim, gizli oyla ve salt çoðunlukla yapýlacak; oylarý kurulan kendi içinden seçeceði iki kiþi kurul önünde sayacaklardýr.
9-     Seçim sonunda bütün kurul üyelerinin imza edecekleri, ya da kendi mühürleri ile mühürleyecekleri üç tane tutanak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alýkoyularak, öteki iki taneden biri seçilen kiþiye verilecek. Öteki de meclise gönderilecektir.
10-     Üyelerin alacaklarý ödenek daha sonra meclisçe kararlaþtýrýlacaktýr. Ancak, geliþ yolluklarý seçim yapan kurullarýn zorunlu giderleri olarak, uygun görecekleri tutarlar üzerinden her yerin hükümetince saðlanacaktýr.
11- Seçimler en geç 15 gün içinde Ankara’da çoðunlukla toplanmayý saðlamak üzere bitirilecek, üyeler yola çýkarýlacak ve sonuç, üyelerin adlarý ile birlikte hemen bildirilecektir.
12- Bu telin varýþ saati bildirilecektir.

Ek: Kolordu komutanlýklarýna, illere ve baðýmsýz sancaklara bildirilmiþtir.”

Alýntýlayan Bilal N. Þimþir, ‘Ankara Ankara’, S.189-190

Elmadað’a Çýkarým

Yine o günlerde 23.Nisan.1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açýlýþýna katýlmak, kadroya girecek, yurdun dört bir yanýndan elemanlar gelmiþti. Gelenleri karþýlayacak ne heyet, ne de düþünülen “Yeþil Ordu” (Yönetime, geleceklere çeki düzen verecek sivil örgüt) Ayný zamanda gelenlerin tamamýný barýndýracak otel, nede para vardý.
Gelenlerden bazýlarý bu durumu görerek, memleketlerine geri dönmek istiyorlardý. Davaya inanmýþ arkadaþlarýnýn yanýnda, bu gitmek isteyenlerin, Meclisin asil davasýný etkilemeyeceðini bildiði için, Mustafa Kemâl kürsiye gelerek mebuslara hitaben þu konuþmayý yaptý:

“iþittim ki bazý arkadaþlar yoksulluðumuzu bahane ederek, memleketlerine dönmek istiyorlarmýþ.Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim.Herkes kararýnda hürdür, bunlara baþkalarý da katýlabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmýþ bir insan sýfatýyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemâl mavzerini eline alýr, fiþeklerini göðsüne dizer, bir elinede bayraðý alýr, bu þekilde Elmadaðý’na çýkar, orada tek kurþunum kalana kadar vatanýmý savunurum. Kurþunlarým bitince bu aciz vücudumu bayraðýma sarar, düþman kurþunlarýyla yaralanýr, temiz kanýmý, kutsal bayraðýma içire, içire tek baþýma can veririm.Ben buna and içtim.”der.

Meclisteki heyecen, göz yaþlarýndan belli oluyordu. Ýþte ülke bu yoklukdan, bu günlere gelmiþti.

Meclisin Ankara’dan Kayseri’ye Taþýnma Konusu

Ankara’nýn genel görünümü iç açýcý deðildi. Hele hele sokak aralarýna girseniz eciþ bücüþ döþenmiþ taþlarýyla, býrakýn bir otomobili, kaðný bile gidemezdi. Ankara baþkent oluþu ilan edilmiþ meclis açýlmýþtý ama, asýl sorunlar bundan sonra baþlýyordu.
Ankara’da kalacak büyükelçiliklerden yalnýz Sovyet Rusya’nýn, Ýtalyan ve Fransýzlar’ýn binalarý vardý. Diðerlerine bedava arsa verildiði halde gelmiyorlar, Ýstanbul’da kalmasýna direniyorlardý. Bunun için Dýþiþleri Bakanýmýz Ankara’ya gelmeleri için bu elçiliklere ayrý bir özen gösteriyordu.

Yokluklar içinde olan bu Anadolu kentini, 470 yýl önce Doðu Roma Ýmparatorluðu’ nun, 470 yýldan bu yana Osmanlý Ýmparatorluðu’nun Baþkent’i Ýstanbul’a karþý savunmak bir hayli zordu.
Öbür yanda Ýstanbul iþgal edilmiþti, 600 küsur yýllýk hanedanlýða bayrak açýlmýþtý. Bu ana unsurlar bile düþünülse Ýstanbul’un tekrar Baþkent yapýlmasý mümkün deðildi. Çünkü yabancý iþgalciler ‘Sevr Anlaþmasý’ný uygulamak istiyorlardý. Gemileri Ýstanbul limanýna demirlemiþ, kýsmen de olsa, iþgal edilmiþ bir kent Baþkent olamazdý. Mustafa Kemal, Fevzi Paþa ve dava arkadaþlarýnýn düþüncesi böyleydi. Bu düþünce, o zamanýn siyasi þartlarýna, Kurtuluþ Savaþý’nýn yarattýðý hal ve duruma uymuyordu. Ankara’nýn Baþkent olmasýný gündeme getirmek, ivedi verilen bir karar olarak görülüyordu. Nitekim Meclis’den de geçirilememiþti
Bunu fýrsat bilen muhalifler, Meclis’ in Ankara’ dan Kayseri’ye taþýnmasýný ön plana çýkarýyorlardý. Çünkü, Aðustos 1921’de Yunanlýlar saldýrýya geçerek, Sakarya’ya yaklaþmýþ, Ankara’yý tehdit etmeye baþlamýþlardýr. Top seslerinin Haymana’dan duyulduðu günler...
22 Aðustos 1921 tarihi, Kayseri’ye taþýnma gündemine konarak, Millet Meclisi’ne getiriliyor. Gizli celse ile alýnan bu kararýn safahatý yer yer Divan Katiplerince atlanmýþ ama, kabul edilmiþ sayýlýyor. Tutanaklar þu þekilde devam ediyordu. Yer yer aþaðýya alýnmýþtýr:
Milli Savunma Bakaný Fevzi Paþa (Kozan) demin verdiðiniz karar gereðince Meclis Kayseri’ye taþýnacak. Düþman þimdilik yürüyüþünü durdurmuþ. Ama düþman yakýnda yine harekata baþlayabilir ve harekat 15 günde Ankara’yý yine tehdit edebilir. Bir hafta içinde aðýrlýklar taþýnmalý Meclisin bir bölümü burada kalýr, bir bölümü de Kayseri’de bina ve salon bulmak üzere oraya gider, (Gürültüler). Bir bölümü kalmak lazýmdýr. Tehlike olmazsa Meclis yine burada kalýr. Bunu karara sunuyorum. Bir hafta içinde bu tamamlanmalýdýr. Karar verilirse Hükümet... (Gürültüler). Efendim Meclisin bir kýsmý kalýr, nisap çoðunluk kalmak þartýyla aileler taþýnýr. Ailelerin ve diðer aðýrlýklarýn, bir hafta içinde taþýnacaðýný Hükümete duyuruyoruz. Hükümet buna çalýþýr. Bunu teklif ediyorum.”
O gün Mecliste yapýlan bu gizli görüþmeden sonra, öneriler oylanýyor. Nasýl bir karara varýldýðý tutanaklardan anlaþýlamýyor. Ancak ertesi günü açýklýk kazanýyor. O gün þu karar verilmiþti.

“22 Aðustos 1337 (1921)Pazartesi
      Ýkinci Celse
Ýkinci Resi Vekili Adnan Beyefendi’ nin riyasetlerinde içtima ile Dahiliye Vekaleti Bütçesi’nin harcýrah faslýna tahsisatý munzama verilmesi ve Meclisin Kayseri’ye naklinin efkarýumumiye ve yabancý devletler hakkýnda býrakacaðý menfi tesirler nazarý dikkate alýnarak,naklin bir müddet tehiri muvafýk görüldü ve celseye nihayet verildi.
Reis                    Katip
Adnan


Alýntýlayan Bilal N . Þimþir, Ankara , Ankara , S.208 ve 212

Bu kararlar, Polatlý’dan top seslerinin duyulduðu sýrada alýnmýþtýr. Savaþlarda köklü bir kural vardýr. Bir ülkenin Baþkenti teslim alýnýrsa, savaþý kaybetmiþ sayýlýr. Ýstanbul, Padiþahý ile öylesine Ýngilizlerin eline geçmiþti ki, Baþkent olacaðý belli olan Ankara’da bu düþünceyle, söz konusu olmuþtu.
Bu karar uygulansaydý, düþmaný yüreklendireceði gibi, yurt içinde baþka tepkilere de yol açabilirdi:

Sonunda Ulusal Kurtuluþ Savaþýmýz’ý kazanarak 21 Kasým 1922’de Ýsviçre’nin Lozan Kentinde muarýzlarýyla masaya oturdu. Dýþiþleri Bakanýmýz Ýsmet Ýnönü Baþkanlýðý’ndaki heyet, Kayýtsýz Þartsýz Egemenlik haklarýmýzý elde edemeyince, Konferans kesintilere uðramýþtýr.

Lozan Konferansý 23 Nisan 1923’de tekrar baþladý. ”Misak-ý Milli” (Sözleþmeyle tesbit edilen) sýnýrlarýmýzý kabul ettirdi. Üç ay süren konferans 24 Temmuz 1923’de sonuçlandý. Bu sonucu TBBM 23 Aðustos 1923’de 14’e karþý 213 oyla kabul etti.

GAZÝ MUSTAFA KEMAL’in Ankaralýlar’a Hitabý

Mustafa Kemal,19 Mayýs 1919’da Samsun’a ayak bastýktan sonra her yerde vatandaþýn büyük ilgisiyle karþýlanmýþtý. Karadeniz sahilinden baþlayýp, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle, yedi ay ordu ve sivil halkla iç içe olmuþtu. 27 Aralýk 1919’da Ankara’ya geldiðinde de, Ankaralýlar tarafýndan coþkuyla kucaklanmýþtý. Sonraki yýllarda da Ankaralýlar’ýn kendisine olan sevgisini görmüþtü. Bu nedenle Yüce Atatürk’ün Ankara’ya olan ilgisi diðer illerden farklýydý.
Bir de bu sevgiye, Ankaralýlar tarafýndan milletvekilliði teklifi gelince, Ankara Belediyesi vasýtasýyla Ankara halkýna 5.10.1922 tarihinde, gönderdiði mesajda ezcümle þunlarý yazmýþtýr:

“Beni Ankara’nýn onurlu hemþeriliðine lâyik gördüðünüz için, en samimi duygularýmla teþekkür ederim. Sevgili milletimin, bir dünya düþmanlýðýný zafere çevirmiþ olduðu baðýmsýzlýk savaþý tarihinde Ankara’nýn adý, yüce yerini koruyacaktýr. Bu mücadeleye baþladýðýmýz sýralarda, bizi kuþatan zorluðun derecesi herkesçe bilinmektedir.
Bazýlarýnca hiç düþünmeden, olumsuz olacaðýný gördükleri bu zorluklara sizler bir dakika kararsýzlýk göstermediniz. Ve üç yýl önce, Sivas’tan Ankara’ya ayak bastýðým zaman ve bir örneðini de geçen gün göstererek, gönülden gelen samimiyetle beni kollarýnýzýn arasýna aldýnýz. O zaman gösterdiðiniz cesaret sayesinde, yabancýlarýn etkisiyle Ýstanbul’da kapattýrýlan meclisi, þanlý milletimize lâyik baðýmsýzlýkla, Ankara’da açmak bize nasip olmuþtur.

Ýstanbul’da yabancý süngülerine dayanarak daðýttýklarý mecliste, Erzurumlu hemþerilerimin milletvekili sýfatýný taþýyordum. TBBM için yeniden yapýlan seçimde, beni Ankara’dan meclis üyesi seçmek suretiyle bu sýfatýma ek yetkiyi buyurdunuz. TBBM sizin bölgesel kahramanlýðýnýzla, korkusuz baðýmsýzlýk savaþýnýzla, Ýstanbul’dan sonra meclis Ankara’da devam edebilmiþtir. Dolayasýyla Ankaralý hemþerilerimin, bütünüyle vatanýn kurtarýlma çabasýnda ayrý bir hissesi, þerefi vardýr.
Bu vesileyle hemþerilerimi bir kardeþ samimiyetiyle tebrik eder ve bana karþý gösterdiðiniz sevgiye karþýlýk olarak cümlenizi kucaklarým.”


MUSTAFA KEMAL’e Ýç Düþmanlýðý

Mustafa Kemal dýþ güçlerle savaþtýðý kadar, iç güçlerle de savaþmýþtýr. Yönetim deðiþikliðini istemeyen tutucu ve devrimleri hazmedemeyen gerici, yobaz zümrelerden baþka, meclis çevresinden de mebus olmasýný istemeyen iç düþmanlarý vardý. Bunun için kanuna bir madde getirerek, 5 Yýl bir yerde oturmayan bir kimsenin mebus olamayacaðý öngörülüyordu.
Kurtarýldýðý bu topraklarda herkesden fazla hakký varken, vatandaþlýk hakkýný bile vermek istemeyenlere Mustafa Kemal’in cevabý sert ve anlamlýdýr. Ezcümle þunlarý söylemiþtir:

“Maalesef doðduðum yer, bugünkü sýnýrlar dýþýnda kalmýþ bulunuyor. Herhangi bir seçim bölgesinde de 5 yýl devamlý oturmuþ deðilim..Bu maddenin aradýðý þartý haiz bulunmuyorsam yani 5 yýl sürekli bir seçim bölgesinde oturmamýþ isem, o da bu vatana ettiðim hizmetler yüzündendir. Eðer bu maddenin istediði þartý kazanmaya çalýþsaydým, Ýstanbul’u kazandýrmaktan ibaret olan Arýburnu ve Anafartalar’ý savunmamam lazým gelirdi.”
“.... Zannediyorum ki, ondan sonraki çalýþmalarým herkesin malumudur. Hiçbir yerde 5 yýl oturamayacak kadar mesai sarf etmiþ bulunuyorum. Ben gene zannediyorum ki, bu hizmetlerimden dolayý milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum... Binaenaleyh, anlamak istiyorum, bu efendiler kendi seçim bölgesi halkýnýn ciddi olarak fikir ve hislerine tercüman mýdýrlar? Yine bu efendilere söylüyorum, mebus olmalarý itibariyle bütün memleketi kapsayan bir sýfatý taþýyacaklar. O halde, millet bu efendiler ile ayný fikirde midir?
Efendiler, beni vatandaþlýk hukukundan çýkarmak yetkisi bu efendilere nereden verilmiþtir? Bu kürsüden resmen, yüce heyetimize ve bu efendilerin seçim bölgeleri halkýna ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum...”*

* Hemþehrimiz Atatürk, Ýstanbul’da Ankara Kulübü – Naþit Hakký Uluð Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý Ýstanbul, S.197

Mustafa Kemal’i seçtirmemek için, seçim kanununa deðiþiklik önergesi veren, Mersin mebusu Çolak Selahattin Köseoðlu, Erzurum mebusu Süleyman Necati Güneri ve Samsun mebusu Avukat Emin Gevecioðlu’dur. Edindiðimiz bilgilere göre Çolak Selahattin Sivas Kongresine katýlmýþ, Heyet-i Temsiliye ile müþterek kararlarý imzalamýþ, Kolordu Komutanlýðý yapmýþ bir askerdi.
Süleyman Necati ise, Erzurum’da yayýnlanan ‘Albayrak’ gazetesinin müdürü ve baþyazarlýðýný yapan, meclise otuzüç yaþýnda giren bir öðretmendi. Emin ise, Ýstanbul meclisinden gelenlerden biridir. Ayný zamanda Sivas ve Samsun Ýstiklal Mahkemeleri’nde üyelik yapmýþ, sorumluluk yüklenmiþ genç bir avukattýr.
Bu üç milletvekili o günlerde ülkenin ihtiyacý olan fikirleri üretecekleri yerde, Mustafa Kemal’i engellemek için sahneye çýktýklarý anlaþýlýyor. 2 Aralýk 1922’de cereyan eden bu olaya ve adý geçen kiþilere, önceki sayfanýn son paragrafýnda, Ýtalik harflerle belirttiðim þekilde cevap vermiþtir.
I. Dünya savaþýndan sonra toparlanan ordu ve baþlarýnda Gazi Mustafa Kemal Kurtuluþ savaþýný kazanmýþ, þimdi de küçük pürüzlerle uðraþmak zorunda kalýyordu.
Kurtuluþ savaþý’nýn en þiddetli anýnda, I. Dünya savaþý’nýn galipleri barýþa sýcak bakarak, kurduklarý yüksek komisyon, 25.1.1921’de, Osmanlý Devleti’ni Londra’daki konferansa çaðýrýrken, Ankara’nýn da temsilci bulundurmasýný istemiþti. Bunun için Sadrazam Tevfik Paþa, Mustafa Kemal’e bir telgraf çekerek, Ankara’nýn konferans’a katýlmak için yetki vereceði delegelerin, Osmanlý delege heyeti arasýnda bulunmalarý þartýný ileri sürmüþtür. Kýsaca karma heyet teþkilini istemiþti.
Mustafa Kemal’in meclis reisi olarak cevabý þu olmuþtu :
“ Milli iradeye dayanan, Türkiye’nin kaderine el koymuþ olan tek meþru ve baðýmsýz hâkim kuvvet Ankara’da devamlý olarak toplu bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye ile iliþkin bütün sorunlarýn çözülmesinde ve dýþ münasebetlerde muhattap, bu Meclisin hükümet heyetidir. Ýstanbul’da herhangi bir heyetin, kendisine hükümet adýný vermiþ olmasý, milletin egemenliðine açýkça aykýrýdýr ve bu adla memleket ve milletin hayatýna ait meselelerde dýþa karþý kendisini muhatap göstermesine cevaz verilmez. Heyetinize düþen vatan ve vicdan vazifesi, derhal gerçeðe uyarak millet ve memleket adýna meþru muhattap hükümetin Ankara’da olduðunu kabul ve ilân etmektir.
Daha sonra Mustafa Kemal çektiði telgrafla þunlarý istemiþti…:

1. Padiþah, bir bildiri yayýnlayarak, Büyük Millet Meclisinin Meþruluðunu tanýyacaktýr.
2. Padiþah þimdiye kadar olduðu gibi, gene Ýstanbul’da oturacak, buna karþýlýk Büyük Millet Meclisi Ankara’da kalacaktýr; Ýstanbul’da Ýcra Vekillerinden kimse bulunmayacak, ancak Ýstanbul’un özel durumu dolayýsýyla Padiþah nezdinde Büyük Millet Meclisinden görev ve yetki alan bir heyet bulundurulacaktýr.
3. Ýstanbul’un yönetim þekli ileride düþünülecektir.
4. Bu þartlara uyulunca bütçeden Padiþah ve hanedanýn aylýklarý memurlarýn maaþlarý ödenecektir. Milli maliyenin kudreti bu ödenekle yeterlidir.

Bu suretle, Ankara devlet merkezi, Ýstanbul hükümdarýn merkezi gibi bir istikamete giriliyordu.

Tevfik Paþa ve Vahdettin, bu teklife yanaþmayýnca, Milli Hükümet, Ýstanbul’un Murahhas heyetine katýlmamýþ, Anadolu ihtilalinin murahhas heyetinin baðýmsýz olarak yola çýkarýlmasýna karar vermiþti. Tevfik Paþa, bu gidiþin Kanunu Esasiyle aykýrý olduðu zanný taþýyor, devletlerin yalnýz bir Ankara heyetini kabul etmeyeceklerini 31 Ocak 1920 günü Ankara’ya yazýyordu.

Buna raðmen, Ankara’nýn heyeti 6 Þubat 1920 de Anakara’dan ayrýlmýþ, Eskiþehir, Afyon, Dinar, Burdur, Antalya-Brendizi yolu ile yola çýkmýþ ve 21 Þubat 1920 de Londra’ya varmýþtý. O gün Londra konferansý açýlmýþ; Tevfik Paþa konuþmasý sonunda, sözü Türkiye sözü Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Reisine býrakmýþtý. 24 Þubat 1920 günü, Osmanlý Hariciye Nazýrý Mustafa Reþit Paþa, konferansta : “T.B.M.M. heyeti baþkaný Bekir Sami Beyin Türkiye adýna konuþtuðunu” teyid etmiþti.

M.Kemal’in 28 Ocak 1921 teklifi, Baþþehir için bir adýmdý; Büyük Millet Meclisindeki birliði bozmayýcý bir deneme idi. Devletin merkezi, elbette Parlementonun ve Ýcra Vekilleri heyetinin çalýþacaðý þehir olarak Ankara üzerindeki milli karar kesinlikle açýklanmamýþ, o gün için olumsuz bir netice alýnmýþtý.

Bir yýl sonra, Mustafa Kemal, Paris’teki barýþ daveti esnasýnda, Türkiye’yi Ankara’nýn temsil etmesi üzerinde tekrar, Ýstanbul’u uyarmýþtý; bu olay 1922 martýnda olmuþtu.

Padiþah ve etrafýndakilerin bu sefer, kendi çýkarlarýnýn esiri olarak “tek temsil”e yanaþmayýp, Ýzzet Paþayý Paris’e yollamalarý, dünya halk efkârýnda tuhaf karþýlanmýþtý; Müttefikler o sýrada zaten, Ankara’daki hükümeti tanýmaya hazýrdýlar. Fransa Hükümeti, 20 Ekim 1921 de “Ankara Hükümeti” ile “Ankara Anlaþmasý”ný imzalamýþtý. Bu sefer Paris’e Ankara Hükümeti delegesi Osmanlý Hükümeti Heyeti ile birlikte çaðýrýlmýþtý; millî hükümetin Ankara’da kurulmuþ olduðu, devletler arasýnda kabul edilmiþ, demekti.”



Hemþehirlimiz Atatürk, Ýstanbul Ankara kulubu - Naþit Hakký Uluð, S.199-201





BÝN GÜN

Kurtuluþ Savaþý gibi büyük bir badireyi atlattýktan sonra, yapýlacak bunca iþin arasýna, Atatürk kutsal saydýðý evliliðini de sýkýþtýrmýþtýr. Gazi Paþa, üç ay önce kýzlarýyla tanýþtýðý “Uþakizade” lere evlilik hazýrlýðý olarak ancak 2 gün süre tanýmýþtý. 27 Ocak 1923’te Latife Haným’a evlenme teklifinde bulunmuþ, 29 Ocak 1923’te de, Fevzi Paþa (Çakmak) ve Albay Asým’ýn (Gündüz) þahitlikleriyle nikah masasýna oturmuþtur.
Kýsa tanýþmadan sonra, evlilik kararý, Gazi Paþa’yý tatmin etmemiþ, biraz da bulunduðu zemini düþünmüþ olacak ki, nikahtan sonra Yaveri Salih Bozok’a:
“Aslýnda Latife ’yi atla kaçýrarak evlenmek isterdim” diyecektir. Belki de, kýrk ikiye varan yaþý ve bulunduðu mevkii ile birlikte vakit bakýmýndan bir çaresizliðini espri þeklinde dile getirmiþ olabilir. Evet bunlarý yanýnda bir de Fikriye Haným gerçeði vardý. Fikriye, Zübeyde Haným’ ýn ikinci evliliðinden, kayný Miralay Hüsamettin’in kýzýydý. Hayatta bir aðabeyinden baþka, hiç kimsesi yoktu.
Ýlke ve inkilaplarýyla Türkiye cumhuriyeti’nin büyük mimarý Atatürk, sade bir merasimle evlenmiþti. Asýl büyük tutkusu, bir bütün olarak yüreðinde taþýdýðý vatan sevgisiydi. Bunlarýn yanýnda o büyük bir mimar, o günlerde yuvasýna çýrpý taþýyan bir kuþ gibi bað evine kubbe bile yaptýrmýþtý. Sonunda doðal yapýsý içinde kurulan bu evlilik, önce Fikriye’ nin intiharý ile sarsýldý, Latife de çok sevdiði Gazi Paþa’sýndan mutsuz bir sonla ayrýlmýþ oldu.
Latife Haným Sorbon’daki üniversitesini býrakarak, Ýzmir’e gelmiþ, kutlamak için gittiði Karargahta Gazi Paþa ile tanýþmýþ, sonra da üniversiteye dönmeyerek evlenmiþti. Gazi Paþa bunu hatýrlayarak, 5 Aðustos 1925 günü bu evliliðe son noktayý koymuþtu:
“Latife Haným, bundan sonra yarým kalan üniversitenizi tamamlayabilirsiniz.”
Atatürk’ü, Latife Haným ile birlikte gösteren fotoðraflarý, o günlerin güzel bir anýsý olarak hafýzalarda saklýdýr, saklý kalacaktýr.
Bir genç kýz için evlilik, rüyalarýnýn gerçekleþmesidir. Mustafa Kemal ise savaþtan yeni çýkmýþ bir ülkenin geleceðini elinde bulunduran, henüz Cumhuriyet ilan edilmemiþ ve hakkýnda ölüm fermaný verilmiþ bir liderdir. Latife Haným sýradan bir adamla deðil, kazanýlmýþ zaferlere zaferler katacak bir kumandanla evlenmiþti. Bu düþünce ýþýðýnda, Latife Haným’ýn evlilik beklentilerine, romantik duygular içinde karþýlýk vermesi Mustafa Kemal için hiç de kolay deðildi.
Latife Haným iç ve dýþ çevrede, hatta mecliste bile kendini Gazi Paþasý ile ayný deðerde görülmesini istiyordu. Gazi Paþa ’nýn eþi olarak, onunla olmak için kendinde bu hakký görüyordu. Ýzmir’deki baba evine yazdýðý mektuplarýndan da bu anlaþýlýyordu.
Latife Haným Ankara’da, seyahatlerde yalnýz kalmaktan þikayetçiydi. Bunu bir defasýnda Atatürk’ün yanýnda:
“Yalnýz kalmaktan korkmuyorum, yalnýz býrakýlmaktan nefret ediyorum” dediði biliniyordu.
Yukarýda sýraladýðým nedenlerle eþi Mustafa Kemal’i arkadaþlarýndan, hatta yaverlerinden bile kýskanýyor, bu nedenle aralarýnda sorunlar çýkýyordu.
Bir akþam bilinen arkadaþlar yine gelir. Atatürk, hizmet edene içki getirmesini söyler. Hizmet eden eli boþ dönüp, bir þeyler söylemek isterken, Latife Haným araya girerek:

“Ýçkimiz yok, Ýzmir’den dönüþte hepsini gönderdim”der ama o an Gazi Paþa’ nýn yüzündeki ifadeyi de görür.
Köþklerinde, özel toplantýlarda, seyahatlerinde bu fikir anlaþmazlýðý ve kiþilik çatýþmalarý sürüp gider. Baþbaþa bulunduklarý bir gün Mustafa Kemal’in Latife Haným’a “Fikriye” diyerek dili sürçer. Hasta Fikriye’yi hatýrladýðýný söyleyerek Latife’den özür diler.
Fikriye Haným, Mustafa Kemal’in evlendiði haberini alýnca, tedavi gördüðü Avrupa’dan, haber vermeden köþke gelir.
Latife Haným ve Atatürk beraber çay içerken, emireri Ali Çavuþ tarafýndan, bu vakitsiz gelen misafir haber verilir. Ýkisinin de keyfi kaçmýþtýr.
Davetsiz gelen ve tedavisini yarým býrakan Fikriye’ye Atatürk’te kýzgýn olmasýna karþýn belli etmemeye çalýþýr. Latife Haným, Atatürk’ün eþi olduðunu belirten tavýrla Fikriye’yi karþýlar. Fikriye’yi hoþ tutmalar ancak birkaç gün sürer. Sonraki günlerde Fikriye ’nin ‘Keçiören’de kalmasý düþünülen eve gitmesi beklenir. Hatta sýk sýk konuþmalarý arasýnda hatýrlatýlýr.
Fikriye, artýk çok þeyin kaybolduðunu anlamýþtýr. Hem saðlýðýný, hem de sevdiði insaný kaybetmiþtir. Yaver Rasuhi Bey’in, ziyaret etmek istediði o gün, Fikriye’nin köþke alýnmamasý eklenince, bunca acýya katlanamayan Fikriye, 30 Mayýs 1924 günü, köþke geldiði araba içinde, Gazi Paþa’sýna hediye getirdiði, ama bir türlü veremediði tabancayla kendini vurur.

Ankara’nýn Baþkent Oluþu

‘Ankara’nýn Baþkent’ oluþu, Cumhuriyet’in ilanýndan 16 gün önce, 13 Ekim 1923’te gerçekleþti. Ama ilk haberi Türkiye’den önce, ‘Batý’ öðrenmiþti. Mustafa Kemal’in Avusturyalý gazeteci ‘Frans Hans Lazar’a 27 Eylül 1923’de verdiði beyanat, ‘Neue Freie Presse’adlý Viyana gazetesinde yayýmlanmýþ, bütün dünyaya, dolayýsýyle Türkiye’ye haber olarak verilmiþtir.

Mustafa Kemal, muhabirin bir sorusunu açýklýkla: ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Baþkenti Ankara olacaktýr’ diyerek, hem Ankara’nýn baþkent olmasýný, hem de Cumhuriyet’in müjdesini vermiþti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yeri düþünülürken, Ekim 1923’de Dýþiþleri Bakaný Ýsmet Paþa ve 14 arkadaþý Ankara Meclisi’ne verdikleri bir önerge ile yeni Türkiye Devleti’nin karargah yerinin Ankara olmasýný öneriyorlardý. O dönemin bazý milletvekilleri, Ankara yerine Ýstanbul’un tekrar hükümet merkezi olmasýnda kararlýydýlar. Meclisin çoðunluðunu saðladýklarý taktirde, ilk zaferlerini kazanmýþ olacaklardý. Sonra da Meþruti idarenin geri dönmesini saðlamak isteyeceklerdi.
Baþkent tartýþmasý bir bakýma Ýstanbul-Ankara çatýþmasýna dönüþmüþtü. Ýstanbul gibi geliþmiþ bir kenti ayýrýp, tozlu bir Anadolu kasabasýnýn Baþkent yapýlmasýna karþý çýkan Gümüþhane Milletvekili Zeki Bey’di. Önerge üç günde meclisten geçerek ‘Genel Kurul’a geliyor ve 13 Ekim’de, birtek muhalif oy ile Ankara’nýn Baþkent oluþu kabul ediliyordu.
Kanunlaþan Önergenin Metni

“Lozan Antlaþmasý’nýn eklerinden olan boþaltma protokolünün uygulanmasý sona ermiþtir.Baþtan baþa yabancý iþgalinden kurtulan Türkiye’nin tamlýðý fiilen gerçekleþmiþtir. Milletimizin en deðerli mallarýndan Ýstanbulumuz, Halifeliðin “Makarrý’ (durma yeri) olan durumunu koruyacaktýr. Öte yandan Türkiye Devleti'nin idare merkezi hakkýnda meclis tarafýndan karar vermenin zamaný gelmiþtir. Bir Devletin merkezini tayin için esas olacak koþullar yeni Türkiye’nin baþkenti olarak, Ankara þehrini seçmek gereðini emrediyor. Devlet merkezinin kurulmasýna biran önce baþlamak, içerideki ve dýþarýdaki tereddütlere biran önce son vermek için aþaðýdaki kanun maddesinin kabülünü arz ve teklif ederiz.

MADDEÝ KANUNÝYE- Türkiye Devleti’nin Makarrý Ýdaresi Ankara þehridir.
Ýmzalar: Ýsmet (Malatya), Ferit (Çorum), Zülfü (Diyarbakýr), Dr.Fikret (Bilecik), Seyfi (Kütahya), Hilmi (Malatya), Mahir (Kastamonu), Rüþtü (Erzurum), Saffet Ziya (Erzincan), Rahmi(Sivas), Hüseyin Necati (Bursa), Refet (Bursa), Kazým Hüsnü (Konya), Ali Rýza (Ýstanbul), Mehmet Kamil (Afyonkarahisar).”

50 yýllýk yaþantýmýz Milliyet Yayýnlarý S.25














Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn doða ve dünya kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Hak Verilmez Alýnýr ve Þike

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þiir Niçin Yazýlýr
Nazým Hikmet ve Soyaðacý
Akba Kitap ve Yayýnevi
Þair ve Þiir
Çýk Git Artýk Ey Ýklim
Suç da Ýþler Güçlüsü
Atatürk Diktatör Müydü?
Yýlanýn Baþý Küçükken Ezilmeliydi
Zamanýn Ankara'sýnda Cumhuriyet Bayramý
Ankara'da Eski Ramazanlar

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Aþýk Veysel ve Necip'in Öyküsü [Þiir]
Ömer Hayyam [Þiir]
Nostalji [Þiir]
Hikaye-i Osmaniye [Þiir]
Bakýn Ne Diyor Eyyam [Þiir]
Volga Mahkumu [Þiir]
Yiðidi Öldür Hakkýný Yeme [Þiir]
Gönül Aðrýsý [Þiir]
Mührü Hümayun [Þiir]
Millete Atýlan Goooool! [Þiir]


Haydar Köprülüoðlu kimdir?

Ýlerleyen yaþýmdan dolayý kýsa yol tabiriyle, konularýmý daha çok nazým olarak ifade etmeye çalýþýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Yaþadýðý çaðýn çarpýk düzenini sergileyen yazar veya kiþiler.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Haydar Köprülüoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.