..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyaya geldiðinden, dünyada bulunduðundan, dünyadan gideceðinden hoþnut olan bir kimse görmedim. -Namýk Kemal
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Þiir > Öyküsel > Sevgili Özbek




20 Þubat 2011
Feodal Kýrýntýlar  
Sevgili Özbek

:BJDE:
"Aþaðýda okuyacaðýmýz, Avrupa topluluðuna girmek isteyen Türkiye’mizde, feodal kültürün kýrýntýlarýndan alýnan gerçek bir yaþam öyküsüdür. Olay doðunun baþkenti Kars’ta yaþanmýþtýr."
*******
---Ooo cinciloþ, hos geldin, nasýlsýn, ne zaman geldin ?

Sanki iki kardeþ deðilde yeni tanýþan iki yabancýydýlar. Garibe onun duvar gibi katý duruþundan, duvara çarpýlacakmýþ gibi hissetti kendini. Aðabeyinin bu soðukluðu karþýsýnda biraz þaþýrmýþtý, ama kendi kendine : “zaten abim soðuk biriydi” diyerek geçiþtirmiþti.

Hastahane koridorunda karþýlaþmýþlardý iki kardeþ. Kaç yýldýr birbirlerini görmemiþ olmalarýna raðmen, aralarýnda hiç bir özlem yoktu. Aðabeyi oldukça kilo almýþ besili bir kazý andýrýyordu. Yaþlanmýþtý da… Yürürken, kazlarýn yalpalamasý gibi, bir saða bir sola sallanýyordu. Et tokmaðýný andýran burnu, yüzünün tam ortasýnda kocaman antik bir nesne gibi duruyordu. Yüzüne bakýldýðýnda insanýn gözüne ilk çarpan organýydý burnu. Bir elide burnundan hiç inmiyordu. Belli ki burnunun büyüklüðünü ilerlemiþ yaþýna raðmen kabul edemiyordu cinciloþ. Eliyle onu saklamaya çalýþýyordu sanki. Garibe aðabeyinin hiç deðiþmeyen bu haline gülümsemiþ, “hâlâ maden bulamadýn mý abi” diye takýlmýþtý.

Daha sonra iki kardeþ, Kars’taki baba evine gelmiþlerdi. Cinciloþ, yol boyunca kýz kardeþine seyahatlerinden dolayý hep alaycý sözler sarfetmiþ, onun yaptýðý iþleri küçümseyerek hayal dünyasýnda yaþadýðýný anlatmýþtý. Kadýn baþýna nasýl gezebiliyormuþ diye uyarmýþtý. Garibe, aðabeyisinin kendisine mizahi takýlmak istediðini düþünerek, bütün söylediklerine olumlu katýlmýþ “ya abi olur mu, böyle gerekiyor, böyle yapmam lazým” diyerek geçiþtirmiþti. Gerçekten aklýna kötü hiç bir ihtimal getiremiyordu. Cinciloþ aðabeyi her ne kadar Garibe’yi iynelese de, kýzkardeþinin saflýðýndan dolayý fazla açýlamýyordu.

Baba ocaðýnda aradan bir kaç gün geçmiþti. Aðabeyinin Garibe’ye yaklaþýmý aynen devam ediyordu. Ýkide bir: “Garibe, burada ne kadar kalacaksýn?” Sorusunu soruyor, ardýndan sorusunun cevabýnýda kendisi veriyordu: “bir hafta sonra git, sýkýlýrsýn.” Garibe ne diyeceðini þaþýrýyor, sanki onun kendi evindeymiþ gibi hissediyordu kendisini. Sinirleniyor ama “töbe töbe” diyerek sakinleþiyordu. “Ya abi gideceðim daha yeni geldim, dur bir özlemim gitsin, hem niye sýkýlayým ki, babamý görmeye geldim, bak iþte seninlede karþýlaþtýk onca zaman sonra, daha benim görmek istediðim yerler de var, hem neden gitmemi istiyorsun?” Garibe’nin sakin tutumu ve bu sözleri karþýsýnda her seferinde susmak zorunda kalýyordu cinciloþ.

Aradan bir hafta geçmiþti; fakat bu bir hafta Garibe’ye haram olmuþtu. Sabýrla aðabeyisinin iynelemelerine boyun eyiyordu. Garibe’nin yemek yeyiþinden, dýþarda oturuþuna kadar, giyiminden sigara içiþine kadar, evde kahvaltý hazýrlayýp hazýrlamadýðýna kadar, alýþveriþ yapýp yapmadýðýna kadar, her þeyine karýþmýþ, sürekli onu kavgaya telkin etmeye çalýþmýþtý. Garibe genelde susmak zorunda kalýyordu. Hani Kars yöresinde büyüklere saygý mecburiyete dayandýðýndan bir de, aðabeyinin neden öyle davrandýðýný bilmediðinden bir türlü yorum yapamýyordu. Cinciloþ aðabeyi, kendisine bir þeyler söylemek istiyordu, ama bir türlü baklayý aðzýndan çýkaramýyordu.

Kars’ýn çok þirin bir köyünde doðdu cinciloþ. Kaz gibi toparlak olduðundan da kendisine cinciloþ adý verildi. Cinciloþ kaza benzerliðine aldýrmadan, kuzularý otlatarak büyüdü. Daha sonra okulunu devam edebilmesi için Kars’ýn merkezine yerleþti ve baþarýyla Ýstanbul týp fakültesini kazanarak doktor oldu. Doktor olmasýna oldu ama beynindeki kaz hücrelerini lakîn deðiþtirememiþti. Otuz beþ yýldan fazla çalýþtýðý hastanehanelerde kalýcý bir nitelik býrakmadýðý gibi, hiç bir akrabasýna da doktor olarak yardýmcý olmamýþtý. Yeðeninin önemli bir hastalýðýnda, aile doktor olan cinciloþtan yardým umarlarken, o sýradan biri gibi, diðer ziyaretçilerle beklemiþti. Ama kýzkardeþinin iþlerine karýþmayý seviyordu, o bir erkekti! Feodal kültürün vermiþ olduðu zihniyetle erkeksi geçiniyordu. Ýnsanlara bakýþý, kendi iç dünyasýnda ki gibi, kendi psikolojik sorunlarýyla baðnaz kalmýþtý. Kars yöresinde doktorlara bakýþ ise « büyük adam » anlamýnda olduðu için cinciloþ’un ailesinde de bu görüþ pek hakîmdi. Baba evinde bu büyüklük sýfatýndan ziyade, parasýyla herkesin aðzýný baðlýyordu. Ev halkýnýn kendisine iyi davranmasý için alýþveriþ yaptýðýný söylüyordu Garibe’ye. “Ne iðrenç bir fikir bu abi” demiþti Garibe. Aðrý’da uzun zaman görev yapmýþ epeyce para kazanmýþtý. Ýki müstakbel evi, bir arabasý ve bankalarda kendi deðimiyle, oldukça birikmiþ parasý vardý. Bir kendisi ve eþi vardý. Yýllar önce kýzkardeþi Garibe’ye bin lira ödünç para vermiþti (500 ero tutarýnda.) Daha sonra Garibe iade etmek istemiþ, ama aðabeyi almamýþtý. Oldukça iyi para kazandýðý bir halde þimdi, Garibe’den o parayý almak istiyordu. Garibe onun kendisinden para istemesini ihtiyacýndan dolayý deðilde, gýcýklýðýna istediðini tahmin etmiþti.

---Garibe, dedi aðabey. Sesinin soðukluðundan yine kendisine soðuk bir þeyler söyleyeceðini hissetti Garibe ve kendisine dönerek:

---Buyur abi?

--- Hani sana yýllar once bin lira vermiþtim ya, þimdi onu ver!

Garibe biraz þaþkýn, ne diyeceðini bilmedi. Fakat para isterken verdiði sözü hatýrladýðýndan bir an duraksadý. Üzerinde o kadar parasý yoktu, üstelik biraz gezmek için gelmiþti baba evine. Þaþkýnlýðý geçtikten sonra biraz da tedirgin:

--- Ama abi ben o parayý sana vermek istemiþtim ama almamýþtýn, þimdi birden istemen þaþýrttý beni hem üzerimde yeterli miktarda param yok, diye kekeledi.

--- Ben anlamam, verdiðim parayý istiyorum, bana ne senin durumundan! Borç borçtur! Diyerek kesti soðukça.

Garibe “tamam” diyerek sustu. Fakat beyninde sorularla, aðabeyinin tavýrlarýndaki soðukluk konusunda yanýlmadýðýný anladý. “daha dur bakalým neler çýkacak” dedi kendi kendine. Daha sonra Garibe üzerinde yeterli parasý olmadýðýndan, kolyesini ve yüzüðünü satarak aðabeyiden aldýðý borcunu ödedi, böylelikle Garibe’yi hüsrana uðratamamýþtý cinciloþ.

Bir kaç gün sürekli gýcýk davranýþlarýyla yetinemedi cinciloþ. Evde alýþveriþe kadar, her þey de Garibe’ninde katýlmasýný diretiyordu, sanki o tersi iþler yapýyormuþ gibi. Garibe, ya çok saftý, ya da nasýl davranacaðýný bilmediðinden, kendisine yapýlan onca haksýzlýða hâlâ sus kalýyordu. Kendisine söylenenleri sadece kafasýnda sorularla geçiþtiriyordu. Cinciloþ bazan da “kýzým sana diyorum, gelinim sen iþit” tabirinden mahalle kadýnlarý gibi laflar atýyordu. Baktý ki onun bir türlü evden gitmesini saðlayamýyor, bu sefer de kendisiyle kavga çýkarmasýna teþvik ediyordu. Ev halkýný katmaya çalýþýyordu, ama Garibe her þeye raðmen, onlarla da iyi geçiniyordu. Kimsenin yaþam biçimine karýþmadan, baba ocaðýna olan özlemlerini gidermeye çalýþýyordu. Ne yengesi, ne de yeðenlerinin Garibe’ye tavýr almadýklarýný gören cinciloþ: “siz böyle sessiz kaldýkça ve yüz verdikçe bu daha burada kalýr” diyordu açýkca. “Sen neden bir þey söylemiyorsun bu kýzýna, öyle her istediði yere tek baþýna gidiyor” diye yaþlý babasýnýda katmaya çalýþýyordu. Bu kadar teþvik karþýsýnda yeðeni Figen dayanamýyýp:

--- Ya amca, halam sana bir þey yapmýyor ki niye anlaþamýyorsun? Ve bizi niye karþýtýrýyorsun? Diye sitemini dile getirmiþti.

Bu soru karþýsýnda yeðenine ters ters baktý ve cevap vermedi cinciloþ. Bir þey söylediyse de, Garibe onlarý artýk dinlemedi. Bir kaç gün daha geçmiþti. Cinciloþ:

---Garibe gel birlikte bir araba kiralayalým, biraz sen biraz da ben para býrakalým, böylece piknik yapar, yemlik falan toplarýz, bir de Kars’ýn bazý yerlerini birlikte gezeriz, dedi.

Bu teklifi yine gýcýklýk olsun diye yaptýðýný anlamýþtý. Garibe:

--- Tamam abi, sen nasýl uygun görürsen öyle yapalým dedi.

Cinciloþ yine Garibe’yi kýzdýramamýþtý. Ve birlikte “Kâzým paþa” caddesinde arabalarýn kiranladýðý bir yere gittiler. Ofisteki görevli her ikisininde ehliyetlerini isterken, Garibe ile bir sohbete daldýlar þoförlük üzerine. Yan tarafta cinciloþ kýz kardeþinin böyle kýrk yýllýk ahbaplar gibi görevli ile sohbet ediþini kabüllenmediðini belirtir bir þekilde görevliye dönerek:

--- Beyefendi, siz iþlemleri yapýn biz birazdan geliriz dedi konuþmalarýný bölerek ve kýz kardeþine: “hadi kalk gidelim, maðazadan alacaðým bir þeyler var” diyerek ters ters baktý. Garibe aðabeyisinin kendisini kýskandýðýný anladýðýndan itiraz etmedi ve ofisten çýktýlar. Bir maðazaya giderek bir þeyler alýp geri geldiler. Ýþlemler tamamlanmýþtý, kiraladýklarý arabayý alarak eve geldiler. Daha sonra ev halkýyla birlikte, Kaz köyünde piknik yapmaya karar verdiler. Ve gittilerde.

Giderken Kaz köyünde ikâmet eden dayý çocuklarýný görmemek için cinciloþ:

“Onlarýn olduðu yoldan geçmiyelim” dedi. “Bizi görürlerse hepisi üþüþecekler, en iyisi biz aþaðý yoldan gidelim.” Garibe içinden hayret etmiþti aðabeyisinin bu düþüncesine, ama ses etmeden yollarýna devam ettiler. Artýk aðabeyi ne derse herkes ona uymak zorunda kalýyordu. Yoksa her þeyin berbat olmasý elden deðildi. Niyahetinde hiç bir gölgelik yeri olmayan düz bir tarlaya piknik için konakladýlar. Güneþin kavurucu sýcaklýðý altýnda, piknik yapmak pek zor oldu. Her þeye raðmen mangallarýný serinlikte gibi yapýp evlerine döndüler. Pek keyif almasalarda ve yakýcý güneþin altýnda piknikleri istedikleri gibi gitmese de, cinciloþun hatýrý için hepisi çok güzel geçmiþ gibi davrandýlar. Cinciloþ esmer tenli olduðu için güneþin etkisiyle de, kýrmýzý pancar rengini almýþtý. Üç kiþilik kanepeye tek baþýna sahiplenerek, bir eliylede antika burnunu yuvarlayýp duruyordu. Her halinden bir þeyler düþündüðü belli oluyordu. Epeyce sus pus bir þekilde öylece kaldý ve neden sonra “gelin okey oynayalým parasýna” dedi. Fulya, Þule ve Garibe bu teklif karþýsýnda birbirine bakýþtýlar ve hep birden “tamam” dediler. Okey oynandý ve Garibe ile Þule kaybederek paralarý ödemek Garibe’ye kaldý. Daha sonra güneþin verdiði yorgunlukla da herkes erkenden uyudu. Fakat cinciloþ yeni bir av yakalamýþ olmanýn avantajýný kaçýrmayacak, ertesi sabah, bir kaç kez daha okey oynamaya davet edecek ve her seferinde de, Garibe yenilince, hesaplarý o ödemek zorunda kalacaktý. Böyle devam edince, yengesi dayanamayýp:
“ay aðabeyi ele durmadan Garibe’nin parasýný alýrsan” diye uyaracaktý.
Fakat Garibe, kendisinin oyunu kaybetmesinden de cinciloþ’un gýcýklýk yaptýðýný biliyordu.

Gün ortasýnda yeðenleri, Garibe ve cinciloþ birlikte yemlik toplamak için karar aldýlar. Ne de olsa altlarýnda epey para ödedikleri bir araba vardý. Erzurum yolu üzerinde bir tarlaya vardýlar ve yemyeþil, amber gibi, kekik kokulu tarlada yemlik toplamaya koyuldular. Tarla doðal haliyle o kadar görkemliydi ki, seyretmek cennetin kapýlarýný anýmsatýyordu. Esen hafif ve serin rüzgâr, insanýn içini ferhalatan bir koku yayýyordu. Þehrinin görkemli güzelliklerindendi doðanýn bu bakîr hali. Yemyeþil otlarla yemlik birbirine karýþmýþ, diz boyu ot insanýn yaþama iþtahýný kabartýyordu adeta. Garibe doðayý böylesine samimi görünce, otlarlarla, böceklerle, haþýr neþir olmak için açýlmak, uzaktan gördüðü kýrmýzý gelincikleri bir çocuk coþkusuyla toplamak istedi ama cinciloþ, sanki onun bu mutlu halinden rahatsýz olmuþ gibi, izin vermeden “hadi gidiyoruz” dedi. Garibe : “ya abi az daha topluyalým, ya abi biraz daha dur, biraz daha kalalým” diye diretmekten dilinde yemlik bitti. Yalvarmalarý ikna etmemiþti aðabeyiyi ve bir iki tutam yemlik toplamadan yola koyuldular. Doðanýn muhteþemliðini içine tamamen çekemeden hevesi kursaðýnda kaldý Garibe’nin. Arabayý kullanan aðabeyinin yanýna oturdu. Arabanýn arka koltuklarýnada Fulya ve Þule yerleþti. Yolda ilerlerken aralarýnda þöyle bir konuþma geçti:

---Garibe, dedi cinciloþ…

---Efendim abi diye cevapladý Garibe.

--- Gel seni Kaz köyünden biriyle evlendirelim.

---…!

Garibe doðanýn güzelliði ile sarhoþ içini okþarken duyduðu bu söz karþýsýnda irkildi.

“Haydaa, nerden çýktý bu fikir þimdi” ama hemen kendisini toparlayarak, “þaka yapýyorsun deðil mi abi” diye sordu.

Aðabeyi, alaylý bir þekilde: ciddiyim tabi ve baþýylada onayladý.

Garibe üzgün:

--- Aþk olsun abi, bana nasýl layýk görüyorsun Kaz köyündekileri, dedi…

Cinciloþ, bu cevap karþýsýnda sanki kendisine hakaret edilmiþ gibi ses tonunu yükselterek:

--- Kýzým seni kim alacak? Mühendis mi alacak seni, doktor mu alacak seni, öðretmen mi alacak? Ha söyle seni kim alacak kýzým? Sana köyden bir tane buluyorum daha ne istiyorsun?

Garibenin miydesi bulandý bu sözler karþýsýnda, hiç bir þey diyemez oldu. Kendisinin öz aðabeyisi tarafýndan bu derece aþaðýlanmasý, çok derinlerden yaralamýþtý kiþiliðini ve gözleri buðulanarak arka koltukta oturan yeðeni Fulya’ya baktý. Fulya, halasýna bu aþaðýlayýcý sözler karþýsýnda sadece gözlerini kýrpýþtýrmakla kalmýþtý. Þule’de genç yaþýna raðmen etkilenmiþti amcasýnýn bu aþaðýlamasýndan. O boþanmýþ bir kadýndý, bir doktorla evlenemezdi.

Garibe, uzun yýllar evli kaldýðý ama bir türlü anlaþamadýðý eþinden ayrýlmýþtý. Evliliði boyunca eþinin isteði üzerine hep pasif kalmýþ, hayellerini gerçekleþtirememiþti, ama þimdi kendi ayaklarýnýn üzerinde duran biriydi. O çok hayalini ettiði seyahatleri, görmek istediði mistik yerleri ziyaret ediyor, yeni yeni insanlarla birlikte yeni kültürler tanýyordu. Bir çok farklý yerlerde kendisi gibi düþünen bir çok dostu ve arkadaþý vardý. Aðabeyiye göre boþanan bir kadýnýn yeri eviydi ve evden dýþarý çýkmamalýydý. Kadýn boþandýðý zaman hayat onun için bitmiþ demekti ve boþanan kadýn boþ olduðundan herkesle iliþki kurabilir mantýðý hakîmdi. Boþanmýþ olmasýndan ziyade, bir kadýn kendisini koruyamazdý ve bir kadýnýn tek baþýna gezmesi namussuzluktu. Sanki kadýnýn namusunu kocasý koruyordu gibi… Sahi namus kavramý neydi, evde oturmak mý? Garibe’nin aklýna cinciloþa bir þeyler hatýrlatmak geldi, ama buna da gerek duymadý, ne de olsa dinletemeyecekti. Sustu Garibe ve eve geldiðinde sadece yengesine dert yandý…

Toplumsal olarak toplumun boþanan kadýnlara bakýþ açýlarýný anlýyordu Garibe, ama öz ailenin kendi öz kýzkardeþlerine böyle bakýlmasýný anlýyamamýþtý. Epeyce sessiz kaldýktan sonra Garibe, kendisini bu düþüncelerden hemen sýyýrdý; « fikirler kiþileri baðlar » dedi kendine, sonra « her insan kendinden sorumludur » diye ekledi. Garibe’nin mantýklý düþünüþleri, yaþadýklarý kendisini yaralasa da, aðabeyisine karþý kötü davranýþlar sergilemesinden koruyordu. Böylece bir günü daha sorunsuz geçirmiþti Garibe. Aradan bir iki gün daha geçti. Garibe yine cinciloþa saygýlý davranýyor, dediklerini aynen yaparak, çok þeylerini görmezlikten geliyordu.

Yine bir sabah erkenden uyandý ve çarþýda bir dostunu ziyarete gitmek için hazýrlandý. Güzel giyinmiþ, makyaj yapmýþtý. Aðabeyinin dikkatindan kaçmamýþtý Garibe’nin bakýmlý hali. Besili kazlar gibi uzandýðý koltuðundan, (yine üç kiþilik kanepeye uzanýk) baþtan aþaðý kýzkardeþini süzerek:
---Hayrola Garibe, nereye böyle?
Garibe:
--- Bir arkadaþýmý çalýþtýðý yerde ziyarete gideceðim, dedi.
Cinciloþ:
--- Tanýyor musun arkadaþýný?
Garibe böylesi garip sorularada kendisini alýþtýrarak:
--- Evet abi, hatta geçen sene Þule ve Fulya’yý tanýþtýrmýþtým, birlikte gezmeye gitmiþtik, dedi…
Cinciloþ:
--- Sen kendin gidiyorsun bari bunlarý götürme, eliyle Þule’yi göstererek; bunlar masumdur.
Garibe’nin bir kez daha miydesi bulandý bu sözler karþýsýnda ve bardaktan son damla taþmýþtý artýk. Acýyarak baktý cinciloþ’a birazda sinirli:
--- Yeter artýk abi, þu aðzýndaki baklayý çýkarda rahatla artýk dedi.

Ve sanki kaz göbekli, aðabeyisi bu aný bekliyormuþ gibi parladý. Artýk ne dediðini bilemiyordu. Saymaya baþladý...

Kendisinin boþanmýþ bir kadýn olarak neden seyahat ettiðini, paralarý hep yollarda yediðini, (sanki kendi parasýný harcýyormuþ gibi) tanýmadýðý insanlarla neden görüþtüðünü söyledi. “Sen boþanmýþ bir kadýnsýn, otur evinde, ne iþin var senin Ýstanbul’da, sen bu gezmelerinle yosmalýk yapýyorsun” dedi. Garibe bu aðýr hakaret karþýsýnda dahi soðukkanlýðýný koruyabilmiþ, yine gayet sakin bir halde:

--- Teþekkür ederim abi, nihayet yüreðindeki pislikleri kustun, rahatla þimdi dedi. Bu söz üzerine cinciloþ, ayaða kalkarak hiddetle:

--- Defol git bu evden, senin bu evde oluþundan yengem rahatsýz, babam rahatsýz, eliyle yine Þule’yi göstererek, kýzlar rahatsýz. Çýk git gözümüz görmesin seni… Garibe soran gözlerle yeðeni Þule’ye baktý; Þule halasýna acýyan gözlerle ve baþýný vakur bir þekilde “yok öyle bir þey” der gibi yana salladý.

Garibe aðabeyisini hiç böyle görmemiþti. Onun yoz olduðunu biliyordu ama bu derece olabileceðini aklýna bile getirmemiþti. Öyle ki, Þule olmasaydý gördüðü manzarayý kime anlatsa inandýramazdý. Cinciloþ yanýna yaklaþýlan insanlardan korkan ve kendisini korumak için kabaran hindilere benziyordu. Konuþmasý bile hindilerin o kýzarak çýkardýðý ses gibiydi. “uuuurrrrr” Aþýrý kilolu oluþundan, zorlukla nefes alýyordu. Her sözünün ardýna da “çýk git bu evden” diyordu. Garibe bir an susarak doktor adý altýna sýðýnmýþ domates gibi kýzaran bu zavallý insana baktý. Cevap vermesi iþe yaramayacaðý gibi, söylediklerinide duymayacaktý. Aklýndan hemen çýkýp otele gitmek geldi, ama hemen toparlandý. Bu ev doðup büyüdüyü evdi, öz babasýnýn evi… Niye gidecekti ki!

Sakin bir halde “sen git, ben gitmiyorum, benim de babamýn evidir” “Allah belanýzý versin” dedi ve kendisini daha fazla tutamayýp aðlamaya baþladý.

Cinciloþ’un hiddeti geçmek bilmiyordu ve Garibe’yi baðlamayan bir çok þeylerle diðer kýz kardeþlerinin ve Ýstanbul’daki yeðenlerininde kendisinin gezmelerinden rahatsýz olduðunu söyledi. Anlaþýlýyordu artýk gerçekler. Ta baþtan beri cinciloþun kendisine karþý olan davranýþlarýnýn diðer kýz kardeþleri ve yeðenleriyle bir arada, Garibe’nin özgürlüðünü kabullenemeyip kendi aralarýnda konuþmuþ, bol bol dedikodu yapmýþlardý ve cinciloþ, bu birikimleride hafta boyunca boþaltmaya çalýþmýþ ama en sonunda patlamþtý. Garibe oldum olasý onlarla hep iyi geçinmiþti. Onlara zarar verecek en ufak bir þey bile yaptýðýný hatýrlamýyordu. Özellikle cinciloþ’la en iyi anlaþanda kendisiydi. Onlara nasýl zarar verebilirdi ki, çok ufak yaþlarda onlardan ayrýlmýþ, kilometrelerce uzakta yaþýyordu. Onlarý yýllarca görmediði anlarü vardý.

Garibe yaþadýðý uzun yýllar, pek zor durumlar yaþamýþ, zor durumlarda kaldýðý anlar olmuþtu. Hayata hep tek baþýna göyüs germiþ, kendi yaþamýný kendisi kurmuþtu. O zor anlarýnda bu kardeþlerinin hangisini görmüþtü yanýnda? Görmek belki olanaksýzdý ama, hangi birisi manevi bir destek vermiþti? Geçirdiði bir kaza sonucunda ölüm döþeklerinde yattýðý anlarda bile, hangisi bir telefon edip “geçmiþ olsun” demiþti? Cinciloþun yeþil pasaportu vardý ve istediði an gelebilirdi kýzkardeþini görmeye, ama nerede? Ve o kadar yoksul anlarýnda oldukça varlýklý olan bu kardeþlerinin hangisi bir yardýmda bulunmuþtu? Yok! Onlarýn kendisine destek olduklarý hiç bir þey hatýrlamýyordu. Peki þimdi kendisinin özgürlüðünden neden rahatsýzlardý? Kendisinin ayaklarý üzerinde duruþundan neden rahatsýz oluyorlar, onun yaþamýna neden karýþýyorlardý? Bekârdý Garibe, bir erkek arkadaþý, bir sevgilisi olamaz mýydý? Bir kadýnýn namusunu bir erkek mi koruyordu? Bir kadýnýn kiþiliðini birileri mi belirliyordu?

Garibe bunlarý düþünürken, cinciloþ hiddetini alamamýþ olmanýn hýrsýyla babasý ve yengesini örgütlüyordu kapýnýn eþiðinde. Garibe’nin sessiz kalýþý onu daha kötü etmiþti:

--- Kovalayýn bu kýzý, yoksa ben gideceðim! Hâlâ aðabeyisinin o Hindi gaklamasý sesini iþitiyordu Garibe. Yaþlý babasý çaresiz, olanlarý anlýyamamanýn üzüntüsüyle ne diyeceðini bilemiyorlardý.

Yengesinin yalvaran sesini duydu Garibe:

--- Olur mu öyle þey ay aðabeyi, babasýnýn evidi, hancarý gavalýyým!

Babasý sessiz ve o yaþlý haline raðmen kaz kafalý oðlundan daha aydýndý. Olumsuz hiç bir þey söyliyemiyordu. Nihayet cinciloþ kimseyi ikna edemeyeceðini anlayýnca sustu bir süre. Gece boyunca kýz kardeþinin arkasýndan atýp tuttu. Garibe bu esnada en çok sevdiði bir kitabý bitirdi mutfakta ve asla ses etmedi. Ertesi sabah, dünkü olayý tamamen yok saymýþ, kendisi kahvaltýsýný yalnýz almýþtý. Garibe’nin bu hali aðabeyiyi daha tahrik etmiþ olacak ki, ne olduðunu anlamadan, hiddetle çantasýný alarak çekip gittiðini gördü. Aðabeyisinin gidiþiyle savaþý kendisi kazanmýþtý, ama onun önünde aðladýðý için kendisini baðýþlamýyacaktý.

Oldukça keyifsizdi. Ýçinden lanet okudu faodalizmin kýrýntýlarýna. Toplumun bir kadýna bakýþ açýsýný bir kiþinin deðiþtirmeyeceðini biliyordu. Toplumun deðer yargýlarýný çiyneyecek hiç bir harakette bulunmadýðýný da biliyordu. Özgürlük kendi deðer yargýlarýný kaybetmek demek deðildi. Bunu çok iyi biliyordu Garibe ve bu deðeri daima taþýyordu yüreðinin bir yerlerinde, ama insanlar yanlýþ düþünecekler diye de kendi prensiplerinden vaz geçemezdi. Bütün düþüncelerini bir kenara býrakarak, tek bir þey kalýyordu geriye; herkes kendi yolunda ilerleyecekti. Yozlar yozlarda kaz kalacak, öküzler öküzlerle sabana koþulacak, bilginlerde bilgelerle bir avuç olacaktý…

Bir kez daha inandý Garibe, toplumun içerisinde bireysel deðiþimler ve geliþimler çok önemliydi. Kiþiler önce birey olarak geliþmeliydi. Salt yaþadýðý toplumun kültürüyle kalýnsa bile, o kültürün yoz kýrýntýlarýný ayýklamalýydý. Dünyaya bakýþ, insan sýnýfýndan bakýlmalýydý. Ve bir baþkasýnýn yaþam tarzý topluma ve insanlýða zarar vermediði sürece yalnýzca kendisinden sorumluydu. Artýk Garibe için biyolojik aðabeyisinin, ya da kýz kardeþinin olmasýnýn bir anlamý kalmamýþtý. Kardeþliði de kardeþ yapan görevleriydi. Garibe Aðabeyisinin kendisine onca söylediklerinden sonra, onu abisi olarak düþünemezdi. O sadece anýlarýnda zehirli bir fikirdi artýk. Denizleri kirleten laðým sularýydý onun gibi düþünen insanlar… Ve iki hafta baba evinde kaldýktan sonra kendi evine dönerken, annesi yerine koyduðu ablasýnýnda kendisi için « Garibe aklýný kayýp etmiþ, düþmüþ ortalýða dolaþýyor » diye söylediðini de öðrenmiþti. Böylece Garibe, kendi çizdiði yolda ilerlemek için ebedi terketti yozu-ahkâm gidiþatlarýný ve o yine her zaman olduðu gibi, tek baþýna göyüs gerekti hayatýn çirkeflerine ve kim bilir belkide güzellikleri paylaþacaðý birileri olacaktý mutlaka kendisi gibi düþünen…

Kars-Haziran 2010

Sevgili Özbek




Aþaðýda okuyacaðýmýz, Avrupa topluluðuna girmek isteyen Türkiye’mizde, feodal kültürün kýrýntýlarýndan alýnan gerçek bir yaþam öyküsüdür. Olay doðunun baþkenti Kars’ta yaþanmýþtýr.

---Ooo cinciloþ, hos geldin, nasýlsýn, ne zaman geldin ?

Sarýlmak istedi cincoloþ aðabeyisine Garibe, fakat aðabeyinin gergin duruþuyla soðukca tokalaþtýlar. Sanki iki kardeþ deðilde yeni tanýþan iki yabancýydýlar. Garibe onun duvar gibi katý duruþundan, duvara çarpýlacakmýþ gibi hissetti kendini. Aðabeyinin bu soðukluðu karþýsýnda biraz þaþýrmýþtý, ama kendi kendine : “zaten abim soðuk biriydi” diyerek geçiþtirmiþti.

Hastahane koridorunda karþýlaþmýþlardý iki kardeþ. Kaç yýldýr birbirlerini görmemiþ olmalarýna raðmen, aralarýnda hiç bir özlem yoktu. Aðabeyi oldukça kilo almýþ besili bir kazý andýrýyordu. Yaþlanmýþtý da… Yürürken, kazlarýn yalpalamasý gibi, bir saða bir sola sallanýyordu. Et tokmaðýný andýran burnu, yüzünün tam ortasýnda kocaman antik bir nesne gibi duruyordu. Yüzüne bakýldýðýnda insanýn gözüne ilk çarpan organýydý burnu. Bir elide burnundan hiç inmiyordu. Belli ki burnunun büyüklüðünü ilerlemiþ yaþýna raðmen kabul edemiyordu cinciloþ. Eliyle onu saklamaya çalýþýyordu sanki. Garibe aðabeyinin hiç deðiþmeyen bu haline gülümsemiþ, “hâlâ maden bulamadýn mý abi” diye takýlmýþtý.

Daha sonra iki kardeþ, Kars’taki baba evine gelmiþlerdi. Cinciloþ, yol boyunca kýz kardeþine seyahatlerinden dolayý hep alaycý sözler sarfetmiþ, onun yaptýðý iþleri küçümseyerek hayal dünyasýnda yaþadýðýný anlatmýþtý. Kadýn baþýna nasýl gezebiliyormuþ diye uyarmýþtý. Garibe, aðabeyisinin kendisine mizahi takýlmak istediðini düþünerek, bütün söylediklerine olumlu katýlmýþ “ya abi olur mu, böyle gerekiyor, böyle yapmam lazým” diyerek geçiþtirmiþti. Gerçekten aklýna kötü hiç bir ihtimal getiremiyordu. Cinciloþ aðabeyi her ne kadar Garibe’yi iynelese de, kýzkardeþinin saflýðýndan dolayý fazla açýlamýyordu.

Baba ocaðýnda aradan bir kaç gün geçmiþti. Aðabeyinin Garibe’ye yaklaþýmý aynen devam ediyordu. Ýkide bir: “Garibe, burada ne kadar kalacaksýn?” Sorusunu soruyor, ardýndan sorusunun cevabýnýda kendisi veriyordu: “bir hafta sonra git, sýkýlýrsýn.” Garibe ne diyeceðini þaþýrýyor, sanki onun kendi evindeymiþ gibi hissediyordu kendisini. Sinirleniyor ama “töbe töbe” diyerek sakinleþiyordu. “Ya abi gideceðim daha yeni geldim, dur bir özlemim gitsin, hem niye sýkýlayým ki, babamý görmeye geldim, bak iþte seninlede karþýlaþtýk onca zaman sonra, daha benim görmek istediðim yerler de var, hem neden gitmemi istiyorsun?” Garibe’nin sakin tutumu ve bu sözleri karþýsýnda her seferinde susmak zorunda kalýyordu cinciloþ.

Aradan bir hafta geçmiþti; fakat bu bir hafta Garibe’ye haram olmuþtu. Sabýrla aðabeyisinin iynelemelerine boyun eyiyordu. Garibe’nin yemek yeyiþinden, dýþarda oturuþuna kadar, giyiminden sigara içiþine kadar, evde kahvaltý hazýrlayýp hazýrlamadýðýna kadar, alýþveriþ yapýp yapmadýðýna kadar, her þeyine karýþmýþ, sürekli onu kavgaya telkin etmeye çalýþmýþtý. Garibe genelde susmak zorunda kalýyordu. Hani Kars yöresinde büyüklere saygý mecburiyete dayandýðýndan bir de, aðabeyinin neden öyle davrandýðýný bilmediðinden bir türlü yorum yapamýyordu. Cinciloþ aðabeyi, kendisine bir þeyler söylemek istiyordu, ama bir türlü baklayý aðzýndan çýkaramýyordu.

Kars’ýn çok þirin bir köyünde doðdu cinciloþ. Kaz gibi toparlak olduðundan da kendisine cinciloþ adý verildi. Cinciloþ kaza benzerliðine aldýrmadan, kuzularý otlatarak büyüdü. Daha sonra okulunu devam edebilmesi için Kars’ýn merkezine yerleþti ve baþarýyla Ýstanbul týp fakültesini kazanarak doktor oldu. Doktor olmasýna oldu ama beynindeki kaz hücrelerini lakîn deðiþtirememiþti. Otuz beþ yýldan fazla çalýþtýðý hastanehanelerde kalýcý bir nitelik býrakmadýðý gibi, hiç bir akrabasýna da doktor olarak yardýmcý olmamýþtý. Yeðeninin önemli bir hastalýðýnda, aile doktor olan cinciloþtan yardým umarlarken, o sýradan biri gibi, diðer ziyaretçilerle beklemiþti. Ama kýzkardeþinin iþlerine karýþmayý seviyordu, o bir erkekti! Feodal kültürün vermiþ olduðu zihniyetle erkeksi geçiniyordu. Ýnsanlara bakýþý, kendi iç dünyasýnda ki gibi, kendi psikolojik sorunlarýyla baðnaz kalmýþtý. Kars yöresinde doktorlara bakýþ ise « büyük adam » anlamýnda olduðu için cinciloþ’un ailesinde de bu görüþ pek hakîmdi. Baba evinde bu büyüklük sýfatýndan ziyade, parasýyla herkesin aðzýný baðlýyordu. Ev halkýnýn kendisine iyi davranmasý için alýþveriþ yaptýðýný söylüyordu Garibe’ye. “Ne iðrenç bir fikir bu abi” demiþti Garibe. Aðrý’da uzun zaman görev yapmýþ epeyce para kazanmýþtý. Ýki müstakbel evi, bir arabasý ve bankalarda kendi deðimiyle, oldukça birikmiþ parasý vardý. Bir kendisi ve eþi vardý. Yýllar önce kýzkardeþi Garibe’ye bin lira ödünç para vermiþti (500 ero tutarýnda.) Daha sonra Garibe iade etmek istemiþ, ama aðabeyi almamýþtý. Oldukça iyi para kazandýðý bir halde þimdi, Garibe’den o parayý almak istiyordu. Garibe onun kendisinden para istemesini ihtiyacýndan dolayý deðilde, gýcýklýðýna istediðini tahmin etmiþti.

---Garibe, dedi aðabey. Sesinin soðukluðundan yine kendisine soðuk bir þeyler söyleyeceðini hissetti Garibe ve kendisine dönerek:

---Buyur abi?

--- Hani sana yýllar once bin lira vermiþtim ya, þimdi onu ver!

Garibe biraz þaþkýn, ne diyeceðini bilmedi. Fakat para isterken verdiði sözü hatýrladýðýndan bir an duraksadý. Üzerinde o kadar parasý yoktu, üstelik biraz gezmek için gelmiþti baba evine. Þaþkýnlýðý geçtikten sonra biraz da tedirgin:

--- Ama abi ben o parayý sana vermek istemiþtim ama almamýþtýn, þimdi birden istemen þaþýrttý beni hem üzerimde yeterli miktarda param yok, diye kekeledi.

--- Ben anlamam, verdiðim parayý istiyorum, bana ne senin durumundan! Borç borçtur! Diyerek kesti soðukça.

Garibe “tamam” diyerek sustu. Fakat beyninde sorularla, aðabeyinin tavýrlarýndaki soðukluk konusunda yanýlmadýðýný anladý. “daha dur bakalým neler çýkacak” dedi kendi kendine. Daha sonra Garibe üzerinde yeterli parasý olmadýðýndan, kolyesini ve yüzüðünü satarak aðabeyiden aldýðý borcunu ödedi, böylelikle Garibe’yi hüsrana uðratamamýþtý cinciloþ.

Bir kaç gün sürekli gýcýk davranýþlarýyla yetinemedi cinciloþ. Evde alýþveriþe kadar, her þey de Garibe’ninde katýlmasýný diretiyordu, sanki o tersi iþler yapýyormuþ gibi. Garibe, ya çok saftý, ya da nasýl davranacaðýný bilmediðinden, kendisine yapýlan onca haksýzlýða hâlâ sus kalýyordu. Kendisine söylenenleri sadece kafasýnda sorularla geçiþtiriyordu. Cinciloþ bazan da “kýzým sana diyorum, gelinim sen iþit” tabirinden mahalle kadýnlarý gibi laflar atýyordu. Baktý ki onun bir türlü evden gitmesini saðlayamýyor, bu sefer de kendisiyle kavga çýkarmasýna teþvik ediyordu. Ev halkýný katmaya çalýþýyordu, ama Garibe her þeye raðmen, onlarla da iyi geçiniyordu. Kimsenin yaþam biçimine karýþmadan, baba ocaðýna olan özlemlerini gidermeye çalýþýyordu. Ne yengesi, ne de yeðenlerinin Garibe’ye tavýr almadýklarýný gören cinciloþ: “siz böyle sessiz kaldýkça ve yüz verdikçe bu daha burada kalýr” diyordu açýkca. “Sen neden bir þey söylemiyorsun bu kýzýna, öyle her istediði yere tek baþýna gidiyor” diye yaþlý babasýnýda katmaya çalýþýyordu. Bu kadar teþvik karþýsýnda yeðeni Figen dayanamýyýp:

--- Ya amca, halam sana bir þey yapmýyor ki niye anlaþamýyorsun? Ve bizi niye karþýtýrýyorsun? Diye sitemini dile getirmiþti.

Bu soru karþýsýnda yeðenine ters ters baktý ve cevap vermedi cinciloþ. Bir þey söylediyse de, Garibe onlarý artýk dinlemedi. Bir kaç gün daha geçmiþti. Cinciloþ:

---Garibe gel birlikte bir araba kiralayalým, biraz sen biraz da ben para býrakalým, böylece piknik yapar, yemlik falan toplarýz, bir de Kars’ýn bazý yerlerini birlikte gezeriz, dedi.

Bu teklifi yine gýcýklýk olsun diye yaptýðýný anlamýþtý. Garibe:

--- Tamam abi, sen nasýl uygun görürsen öyle yapalým dedi.

Cinciloþ yine Garibe’yi kýzdýramamýþtý. Ve birlikte “Kâzým paþa” caddesinde arabalarýn kiranladýðý bir yere gittiler. Ofisteki görevli her ikisininde ehliyetlerini isterken, Garibe ile bir sohbete daldýlar þoförlük üzerine. Yan tarafta cinciloþ kýz kardeþinin böyle kýrk yýllýk ahbaplar gibi görevli ile sohbet ediþini kabüllenmediðini belirtir bir þekilde görevliye dönerek:

--- Beyefendi, siz iþlemleri yapýn biz birazdan geliriz dedi konuþmalarýný bölerek ve kýz kardeþine: “hadi kalk gidelim, maðazadan alacaðým bir þeyler var” diyerek ters ters baktý. Garibe aðabeyisinin kendisini kýskandýðýný anladýðýndan itiraz etmedi ve ofisten çýktýlar. Bir maðazaya giderek bir þeyler alýp geri geldiler. Ýþlemler tamamlanmýþtý, kiraladýklarý arabayý alarak eve geldiler. Daha sonra ev halkýyla birlikte, Kaz köyünde piknik yapmaya karar verdiler. Ve gittilerde.

Giderken Kaz köyünde ikâmet eden dayý çocuklarýný görmemek için cinciloþ:

“Onlarýn olduðu yoldan geçmiyelim” dedi. “Bizi görürlerse hepisi üþüþecekler, en iyisi biz aþaðý yoldan gidelim.” Garibe içinden hayret etmiþti aðabeyisinin bu düþüncesine, ama ses etmeden yollarýna devam ettiler. Artýk aðabeyi ne derse herkes ona uymak zorunda kalýyordu. Yoksa her þeyin berbat olmasý elden deðildi. Niyahetinde hiç bir gölgelik yeri olmayan düz bir tarlaya piknik için konakladýlar. Güneþin kavurucu sýcaklýðý altýnda, piknik yapmak pek zor oldu. Her þeye raðmen mangallarýný serinlikte gibi yapýp evlerine döndüler. Pek keyif almasalarda ve yakýcý güneþin altýnda piknikleri istedikleri gibi gitmese de, cinciloþun hatýrý için hepisi çok güzel geçmiþ gibi davrandýlar. Cinciloþ esmer tenli olduðu için güneþin etkisiyle de, kýrmýzý pancar rengini almýþtý. Üç kiþilik kanepeye tek baþýna sahiplenerek, bir eliylede antika burnunu yuvarlayýp duruyordu. Her halinden bir þeyler düþündüðü belli oluyordu. Epeyce sus pus bir þekilde öylece kaldý ve neden sonra “gelin okey oynayalým parasýna” dedi. Fulya, Þule ve Garibe bu teklif karþýsýnda birbirine bakýþtýlar ve hep birden “tamam” dediler. Okey oynandý ve Garibe ile Þule kaybederek paralarý ödemek Garibe’ye kaldý. Daha sonra güneþin verdiði yorgunlukla da herkes erkenden uyudu. Fakat cinciloþ yeni bir av yakalamýþ olmanýn avantajýný kaçýrmayacak, ertesi sabah, bir kaç kez daha okey oynamaya davet edecek ve her seferinde de, Garibe yenilince, hesaplarý o ödemek zorunda kalacaktý. Böyle devam edince, yengesi dayanamayýp:
“ay aðabeyi ele durmadan Garibe’nin parasýný alýrsan” diye uyaracaktý.
Fakat Garibe, kendisinin oyunu kaybetmesinden de cinciloþ’un gýcýklýk yaptýðýný biliyordu.

Gün ortasýnda yeðenleri, Garibe ve cinciloþ birlikte yemlik toplamak için karar aldýlar. Ne de olsa altlarýnda epey para ödedikleri bir araba vardý. Erzurum yolu üzerinde bir tarlaya vardýlar ve yemyeþil, amber gibi, kekik kokulu tarlada yemlik toplamaya koyuldular. Tarla doðal haliyle o kadar görkemliydi ki, seyretmek cennetin kapýlarýný anýmsatýyordu. Esen hafif ve serin rüzgâr, insanýn içini ferhalatan bir koku yayýyordu. Þehrinin görkemli güzelliklerindendi doðanýn bu bakîr hali. Yemyeþil otlarla yemlik birbirine karýþmýþ, diz boyu ot insanýn yaþama iþtahýný kabartýyordu adeta. Garibe doðayý böylesine samimi görünce, otlarlarla, böceklerle, haþýr neþir olmak için açýlmak, uzaktan gördüðü kýrmýzý gelincikleri bir çocuk coþkusuyla toplamak istedi ama cinciloþ, sanki onun bu mutlu halinden rahatsýz olmuþ gibi, izin vermeden “hadi gidiyoruz” dedi. Garibe : “ya abi az daha topluyalým, ya abi biraz daha dur, biraz daha kalalým” diye diretmekten dilinde yemlik bitti. Yalvarmalarý ikna etmemiþti aðabeyiyi ve bir iki tutam yemlik toplamadan yola koyuldular. Doðanýn muhteþemliðini içine tamamen çekemeden hevesi kursaðýnda kaldý Garibe’nin. Arabayý kullanan aðabeyinin yanýna oturdu. Arabanýn arka koltuklarýnada Fulya ve Þule yerleþti. Yolda ilerlerken aralarýnda þöyle bir konuþma geçti:

---Garibe, dedi cinciloþ…

---Efendim abi diye cevapladý Garibe.

--- Gel seni Kaz köyünden biriyle evlendirelim.

---…!

Garibe doðanýn güzelliði ile sarhoþ içini okþarken duyduðu bu söz karþýsýnda irkildi.

“Haydaa, nerden çýktý bu fikir þimdi” ama hemen kendisini toparlayarak, “þaka yapýyorsun deðil mi abi” diye sordu.

Aðabeyi, alaylý bir þekilde: ciddiyim tabi ve baþýylada onayladý.

Garibe üzgün:

--- Aþk olsun abi, bana nasýl layýk görüyorsun Kaz köyündekileri, dedi…

Cinciloþ, bu cevap karþýsýnda sanki kendisine hakaret edilmiþ gibi ses tonunu yükselterek:

--- Kýzým seni kim alacak? Mühendis mi alacak seni, doktor mu alacak seni, öðretmen mi alacak? Ha söyle seni kim alacak kýzým? Sana köyden bir tane buluyorum daha ne istiyorsun?

Garibenin miydesi bulandý bu sözler karþýsýnda, hiç bir þey diyemez oldu. Kendisinin öz aðabeyisi tarafýndan bu derece aþaðýlanmasý, çok derinlerden yaralamýþtý kiþiliðini ve gözleri buðulanarak arka koltukta oturan yeðeni Fulya’ya baktý. Fulya, halasýna bu aþaðýlayýcý sözler karþýsýnda sadece gözlerini kýrpýþtýrmakla kalmýþtý. Þule’de genç yaþýna raðmen etkilenmiþti amcasýnýn bu aþaðýlamasýndan. O boþanmýþ bir kadýndý, bir doktorla evlenemezdi.

Garibe, uzun yýllar evli kaldýðý ama bir türlü anlaþamadýðý eþinden ayrýlmýþtý. Evliliði boyunca eþinin isteði üzerine hep pasif kalmýþ, hayellerini gerçekleþtirememiþti, ama þimdi kendi ayaklarýnýn üzerinde duran biriydi. O çok hayalini ettiði seyahatleri, görmek istediði mistik yerleri ziyaret ediyor, yeni yeni insanlarla birlikte yeni kültürler tanýyordu. Bir çok farklý yerlerde kendisi gibi düþünen bir çok dostu ve arkadaþý vardý. Aðabeyiye göre boþanan bir kadýnýn yeri eviydi ve evden dýþarý çýkmamalýydý. Kadýn boþandýðý zaman hayat onun için bitmiþ demekti ve boþanan kadýn boþ olduðundan herkesle iliþki kurabilir mantýðý hakîmdi. Boþanmýþ olmasýndan ziyade, bir kadýn kendisini koruyamazdý ve bir kadýnýn tek baþýna gezmesi namussuzluktu. Sanki kadýnýn namusunu kocasý koruyordu gibi… Sahi namus kavramý neydi, evde oturmak mý? Garibe’nin aklýna cinciloþa bir þeyler hatýrlatmak geldi, ama buna da gerek duymadý, ne de olsa dinletemeyecekti. Sustu Garibe ve eve geldiðinde sadece yengesine dert yandý…

Toplumsal olarak toplumun boþanan kadýnlara bakýþ açýlarýný anlýyordu Garibe, ama öz ailenin kendi öz kýzkardeþlerine böyle bakýlmasýný anlýyamamýþtý. Epeyce sessiz kaldýktan sonra Garibe, kendisini bu düþüncelerden hemen sýyýrdý; « fikirler kiþileri baðlar » dedi kendine, sonra « her insan kendinden sorumludur » diye ekledi. Garibe’nin mantýklý düþünüþleri, yaþadýklarý kendisini yaralasa da, aðabeyisine karþý kötü davranýþlar sergilemesinden koruyordu. Böylece bir günü daha sorunsuz geçirmiþti Garibe. Aradan bir iki gün daha geçti. Garibe yine cinciloþa saygýlý davranýyor, dediklerini aynen yaparak, çok þeylerini görmezlikten geliyordu.

Yine bir sabah erkenden uyandý ve çarþýda bir dostunu ziyarete gitmek için hazýrlandý. Güzel giyinmiþ, makyaj yapmýþtý. Aðabeyinin dikkatindan kaçmamýþtý Garibe’nin bakýmlý hali. Besili kazlar gibi uzandýðý koltuðundan, (yine üç kiþilik kanepeye uzanýk) baþtan aþaðý kýzkardeþini süzerek:
---Hayrola Garibe, nereye böyle?
Garibe:
--- Bir arkadaþýmý çalýþtýðý yerde ziyarete gideceðim, dedi.
Cinciloþ:
--- Tanýyor musun arkadaþýný?
Garibe böylesi garip sorularada kendisini alýþtýrarak:
--- Evet abi, hatta geçen sene Þule ve Fulya’yý tanýþtýrmýþtým, birlikte gezmeye gitmiþtik, dedi…
Cinciloþ:
--- Sen kendin gidiyorsun bari bunlarý götürme, eliyle Þule’yi göstererek; bunlar masumdur.
Garibe’nin bir kez daha miydesi bulandý bu sözler karþýsýnda ve bardaktan son damla taþmýþtý artýk. Acýyarak baktý cinciloþ’a birazda sinirli:
--- Yeter artýk abi, þu aðzýndaki baklayý çýkarda rahatla artýk dedi.

Ve sanki kaz göbekli, aðabeyisi bu aný bekliyormuþ gibi parladý. Artýk ne dediðini bilemiyordu. Saymaya baþladý...

Kendisinin boþanmýþ bir kadýn olarak neden seyahat ettiðini, paralarý hep yollarda yediðini, (sanki kendi parasýný harcýyormuþ gibi) tanýmadýðý insanlarla neden görüþtüðünü söyledi. “Sen boþanmýþ bir kadýnsýn, otur evinde, ne iþin var senin Ýstanbul’da, sen bu gezmelerinle yosmalýk yapýyorsun” dedi. Garibe bu aðýr hakaret karþýsýnda dahi soðukkanlýðýný koruyabilmiþ, yine gayet sakin bir halde:

--- Teþekkür ederim abi, nihayet yüreðindeki pislikleri kustun, rahatla þimdi dedi. Bu söz üzerine cinciloþ, ayaða kalkarak hiddetle:

--- Defol git bu evden, senin bu evde oluþundan yengem rahatsýz, babam rahatsýz, eliyle yine Þule’yi göstererek, kýzlar rahatsýz. Çýk git gözümüz görmesin seni… Garibe soran gözlerle yeðeni Þule’ye baktý; Þule halasýna acýyan gözlerle ve baþýný vakur bir þekilde “yok öyle bir þey” der gibi yana salladý.

Garibe aðabeyisini hiç böyle görmemiþti. Onun yoz olduðunu biliyordu ama bu derece olabileceðini aklýna bile getirmemiþti. Öyle ki, Þule olmasaydý gördüðü manzarayý kime anlatsa inandýramazdý. Cinciloþ yanýna yaklaþýlan insanlardan korkan ve kendisini korumak için kabaran hindilere benziyordu. Konuþmasý bile hindilerin o kýzarak çýkardýðý ses gibiydi. “uuuurrrrr” Aþýrý kilolu oluþundan, zorlukla nefes alýyordu. Her sözünün ardýna da “çýk git bu evden” diyordu. Garibe bir an susarak doktor adý altýna sýðýnmýþ domates gibi kýzaran bu zavallý insana baktý. Cevap vermesi iþe yaramayacaðý gibi, söylediklerinide duymayacaktý. Aklýndan hemen çýkýp otele gitmek geldi, ama hemen toparlandý. Bu ev doðup büyüdüyü evdi, öz babasýnýn evi… Niye gidecekti ki!

Sakin bir halde “sen git, ben gitmiyorum, benim de babamýn evidir” “Allah belanýzý versin” dedi ve kendisini daha fazla tutamayýp aðlamaya baþladý.

Cinciloþ’un hiddeti geçmek bilmiyordu ve Garibe’yi baðlamayan bir çok þeylerle diðer kýz kardeþlerinin ve Ýstanbul’daki yeðenlerininde kendisinin gezmelerinden rahatsýz olduðunu söyledi. Anlaþýlýyordu artýk gerçekler. Ta baþtan beri cinciloþun kendisine karþý olan davranýþlarýnýn diðer kýz kardeþleri ve yeðenleriyle bir arada, Garibe’nin özgürlüðünü kabullenemeyip kendi aralarýnda konuþmuþ, bol bol dedikodu yapmýþlardý ve cinciloþ, bu birikimleride hafta boyunca boþaltmaya çalýþmýþ ama en sonunda patlamþtý. Garibe oldum olasý onlarla hep iyi geçinmiþti. Onlara zarar verecek en ufak bir þey bile yaptýðýný hatýrlamýyordu. Özellikle cinciloþ’la en iyi anlaþanda kendisiydi. Onlara nasýl zarar verebilirdi ki, çok ufak yaþlarda onlardan ayrýlmýþ, kilometrelerce uzakta yaþýyordu. Onlarý yýllarca görmediði anlarü vardý.

Garibe yaþadýðý uzun yýllar, pek zor durumlar yaþamýþ, zor durumlarda kaldýðý anlar olmuþtu. Hayata hep tek baþýna göyüs germiþ, kendi yaþamýný kendisi kurmuþtu. O zor anlarýnda bu kardeþlerinin hangisini görmüþtü yanýnda? Görmek belki olanaksýzdý ama, hangi birisi manevi bir destek vermiþti? Geçirdiði bir kaza sonucunda ölüm döþeklerinde yattýðý anlarda bile, hangisi bir telefon edip “geçmiþ olsun” demiþti? Cinciloþun yeþil pasaportu vardý ve istediði an gelebilirdi kýzkardeþini görmeye, ama nerede? Ve o kadar yoksul anlarýnda oldukça varlýklý olan bu kardeþlerinin hangisi bir yardýmda bulunmuþtu? Yok! Onlarýn kendisine destek olduklarý hiç bir þey hatýrlamýyordu. Peki þimdi kendisinin özgürlüðünden neden rahatsýzlardý? Kendisinin ayaklarý üzerinde duruþundan neden rahatsýz oluyorlar, onun yaþamýna neden karýþýyorlardý? Bekârdý Garibe, bir erkek arkadaþý, bir sevgilisi olamaz mýydý? Bir kadýnýn namusunu bir erkek mi koruyordu? Bir kadýnýn kiþiliðini birileri mi belirliyordu?

Garibe bunlarý düþünürken, cinciloþ hiddetini alamamýþ olmanýn hýrsýyla babasý ve yengesini örgütlüyordu kapýnýn eþiðinde. Garibe’nin sessiz kalýþý onu daha kötü etmiþti:

--- Kovalayýn bu kýzý, yoksa ben gideceðim! Hâlâ aðabeyisinin o Hindi gaklamasý sesini iþitiyordu Garibe. Yaþlý babasý çaresiz, olanlarý anlýyamamanýn üzüntüsüyle ne diyeceðini bilemiyorlardý.

Yengesinin yalvaran sesini duydu Garibe:

--- Olur mu öyle þey ay aðabeyi, babasýnýn evidi, hancarý gavalýyým!

Babasý sessiz ve o yaþlý haline raðmen kaz kafalý oðlundan daha aydýndý. Olumsuz hiç bir þey söyliyemiyordu. Nihayet cinciloþ kimseyi ikna edemeyeceðini anlayýnca sustu bir süre. Gece boyunca kýz kardeþinin arkasýndan atýp tuttu. Garibe bu esnada en çok sevdiði bir kitabý bitirdi mutfakta ve asla ses etmedi. Ertesi sabah, dünkü olayý tamamen yok saymýþ, kendisi kahvaltýsýný yalnýz almýþtý. Garibe’nin bu hali aðabeyiyi daha tahrik etmiþ olacak ki, ne olduðunu anlamadan, hiddetle çantasýný alarak çekip gittiðini gördü. Aðabeyisinin gidiþiyle savaþý kendisi kazanmýþtý, ama onun önünde aðladýðý için kendisini baðýþlamýyacaktý.

Oldukça keyifsizdi. Ýçinden lanet okudu faodalizmin kýrýntýlarýna. Toplumun bir kadýna bakýþ açýsýný bir kiþinin deðiþtirmeyeceðini biliyordu. Toplumun deðer yargýlarýný çiyneyecek hiç bir harakette bulunmadýðýný da biliyordu. Özgürlük kendi deðer yargýlarýný kaybetmek demek deðildi. Bunu çok iyi biliyordu Garibe ve bu deðeri daima taþýyordu yüreðinin bir yerlerinde, ama insanlar yanlýþ düþünecekler diye de kendi prensiplerinden vaz geçemezdi. Bütün düþüncelerini bir kenara býrakarak, tek bir þey kalýyordu geriye; herkes kendi yolunda ilerleyecekti. Yozlar yozlarda kaz kalacak, öküzler öküzlerle sabana koþulacak, bilginlerde bilgelerle bir avuç olacaktý…

Bir kez daha inandý Garibe, toplumun içerisinde bireysel deðiþimler ve geliþimler çok önemliydi. Kiþiler önce birey olarak geliþmeliydi. Salt yaþadýðý toplumun kültürüyle kalýnsa bile, o kültürün yoz kýrýntýlarýný ayýklamalýydý. Dünyaya bakýþ, insan sýnýfýndan bakýlmalýydý. Ve bir baþkasýnýn yaþam tarzý topluma ve insanlýða zarar vermediði sürece yalnýzca kendisinden sorumluydu. Artýk Garibe için biyolojik aðabeyisinin, ya da kýz kardeþinin olmasýnýn bir anlamý kalmamýþtý. Kardeþliði de kardeþ yapan görevleriydi. Garibe Aðabeyisinin kendisine onca söylediklerinden sonra, onu abisi olarak düþünemezdi. O sadece anýlarýnda zehirli bir fikirdi artýk. Denizleri kirleten laðým sularýydý onun gibi düþünen insanlar… Ve iki hafta baba evinde kaldýktan sonra kendi evine dönerken, annesi yerine koyduðu ablasýnýnda kendisi için « Garibe aklýný kayýp etmiþ, düþmüþ ortalýða dolaþýyor » diye söylediðini de öðrenmiþti. Böylece Garibe, kendi çizdiði yolda ilerlemek için ebedi terketti yozu-ahkâm gidiþatlarýný ve o yine her zaman olduðu gibi, tek baþýna göyüs gerekti hayatýn çirkeflerine ve kim bilir belkide güzellikleri paylaþacaðý birileri olacaktý mutlaka kendisi gibi düþünen…

Kars-Haziran 2010

Sevgili Özbek




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn þiir ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sevgi Nedir
Nevruz Bayramý (Aný)
Bahar-ý Düþ Lütfen
Baþ Öðretmen Atatürk
Kars"ý Yaþamak
Ýnsan Olmak
Dar Aðacýnda Üç Fidan
Dünden Kalma Aþk Bu
Dýþarýda Kar Var
Yeni Yýl Teraneleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Aþkýn Halleri I (Aðrý Daðý) Anneme Ýthafen... [Öykü]
Seyr-i Sefer [Öykü]
Güneþin Üvey Çocuklarý [Öykü]
Sevgili [Öykü]
Âþkýn Þehidi [Roman]
Ayrýlýk [Deneme]
Göydað"da Yaðmur Yaðdý Gözlerime [Deneme]
Kadýn Kim Edebiyat Kim * [Deneme]
Ýnternet ve Biz [Deneme]
Bayram Gelmiþ [Eleþtiri]


Sevgili Özbek kimdir?

Siir yaziyorum, ve hikaye denemelerim var. Amacim gerçekten yazabilmek.

Etkilendiði Yazarlar:
Nazim Hikmet Ran ve gerçekten yazan her yazar


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Sevgili Özbek, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.