Geçmiþ ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Zil yeni çalmýþtý. Osi (Osman) aðlayarak öðretmenin yanýna gitti. Beni göstererek, “Kafamý taþla yardý. Bak, kanýyor iþte öðretmenim,”dedi. Ýki gözünden sicim gibi akýttýðý yaþlar çenesinden önlüðüne damlýyordu. Elbette abartýyordu. Pire kadar ufacýk bir taþ nasýl kafasýný yarabilirdi? Öðretmen Osi’nin kafasýnýn arka tarafýný dikkatlice inceledi. Saçlarýný parmaklarý ile aralayýp baþýnýn derisine baktý. Azýcýk kanamýþ, ama artýk kan akmýyor,” dedi. Osi’nin aðlama zýrýltýsý iyice yükseldi. Sümükleri, salyasýna karýþtý. Ýþte o zaman anladým. Baþým beladaydý. Madem cezalandýrýlacaðým keþke kafasýný iyice patlatacak kadar kocaman bir taþ atsaydým. Karpuz gibi yarýlsaydý kafasý… Fatma öðretmen beni severdi. Ama Osi o kadar zýrlayýnca hiçbir þey yapmadan duramazdý. Mecburen beni tahtaya kaldýrdý. Bütün sýnýfýn gözü önünde týrnaklarýný kulak mememe geçirdi. Bir daha kimseyle kavga etmeyeceðime yemin ettirdi. Osi’den de özür dilememi istedi. Mecburen her ikisini de yaptým. Öðretmenin keskin týrnaklarý kulaklarýmý delecekti. Olsun ama yine de çok acýmadý. Çünkü Fatma öðretmen beni çok severdi. Sadece sýnýfa yapýlan yaramazlýklarýn cezasýz kalmayacaðýný göstermek istemiþti. Ben öyle durup dururken kavgaya karýþacak yaramaz bir çocuk deðildim. Osi kendi kaþýnmýþtý. Teneffüslerde sürekli gelip bana sataþýyordu. O teneffüste de bunu iyice bir oyuna çevirmiþti. Arkam ona dönükken gelip ansýzýn enseme vurup kaçýyordu. “Bak yapma, fena olacak,” dedim ama beni dinlemedi. O kýzgýnlýkla yerden bir taþ alýp arkasýndan fýrlaktým. Dümdüz kaçsaydý taþ onu ýskalayýp geçecekti. O gitti taþýn yoluna doðru koþtu. Taþ ona vurmadý, o taþa çarptý. Kör gözüne parmaðým hesabý oluverdi iþte. Küçücüktü, yalaným varsa iki olsun. Ufacýk bir çakýl parçasýydý. Okulun onarýmýndan kalan kum yýðýnýndaki çakýllardan... Fatma öðretmen beni severdi. Bütün çocuklarýn baþýný okþardý. Benimkini daha çok okþardý. Uçlarý eðilip bükülen beyaz yakalýðýmý düzeltirdi. Hatta burnumu bile silerdi. Defterim bitince kâðýt, kalemimi evde unutursam yeni kalem verirdi. Üzerinde timsah resmi olanlardan hem de. Fatma öðretmen üstelik iyi bir öðretmendi. Bunu nerden mi biliyorum? Bir kere çok ödev vermezdi. Derslerde mandolin çalar, þarkýlar söyler, bizi tahtaya kaldýrýp Harmandalý oynatýrdý. Neþeliydi, þakalarýmýza gülerdi. Tek bir kusuru vardý. Sýnýfta dolaþýrken týrnaklarýný yerdi. Ve saçlarý çok seyrekti. Saçlarýnýn altýndan kafasýnýn beyaz derisi kolaylýkla görünürdü. Yaptýðýmýz yaramazlýklarý kesinlikle annelerimize söylemezdi. Bana her bayram þiir verirdi. Sular seller gibi ezberlerdim. Teneffüslerde yanýna çaðýrýp on kere, yüz kere yeniden okuturdu. Siyahý çoktan solmuþ, kül rengine dönmüþ önlüðümü bayram sabahý bir arkadaþýmýnkiyle deðiþtirirdi. Yamalý pantolonuma karýþmazdý. Kara lastik ayakkabýlarýma, kirpi gibi hiçbir yana yatmayan saçlarýma da. Kürsüye çýkýp sesimin en yüksek, en can alýcý týnýsýyla þiirimi okurdum. Ellerimle onun öðrettiði jestleri yapardým. Kalabalýðý selamlayýp kürsüden inerdim. Doðruca ona koþardým. Çünkü “Aferin,” derdi. Ve beni yanaklarýmdan öperdi. Ama öyle þalap þulap deðil. Ablamýn öptüðü gibi… Sýmsýcak ve usulcacýk... Fatma öðretmen beni severdi. Söylemese bile bundan adým gibi emindim. Tembelleri, yaramazlarý, hatta mesir þenliklerini bahane edip okuldan kaçanlarý bile severdi. Sýnýf kitaplýðýndaki en yeni kitaplarý bana verirdi. Ve hep yazýsý çok, resimleri az olanlarý. Okuma yarýþýnda hep Cevriye’yi geçmeye çalýþýrdým. Ve bunu kimseye söylemezdim. Gülay’ýn kokulu silgisi, Almanya’dan gelme keçeli kalemleri vardý. Öteki çocuklar resim dersinde gidip onlarý isterlerdi. Ben bir kere bile istemedim. Zaten vermezdi. Vermese vermesin, benim kuru boya resimlerim onunkilerden daha güzel olurdu. Fatma öðretmen beni çok severdi. Fazlý’yý da severdi ama benim kadar deðil. Fazlý her teneffüs mutlaka bir yaramazlýk yapardý. Çeþmenin altýna elinin tersini yapýþtýrýp musluðu tazyiklice açýp kýzlarý ýslatýrdý. Yaðlý güreþlerin yapýldýðý zaman okuldan kaçardý. Bir keresinde sýnýfýn çöp sepetine bile iþemiþti. Okul bahçesinde bulduðu böcekleri, çekirgeleri kýzlarýn üstüne atardý. Onlar da korkup kaçýþýrlar, onu öðretmene þikâyet ederlerdi. Hayda yine çýk bakalým tahtaya. Her teneffüs mutlaka konuþanlara adý yazýlýrdý. Çöp sepetinin yanýnda tek ayak cezasýnda dikilmesi de onu akýllandýrmazdý. Öðretmeni çok kýzdýrsa da Fazlý kötü birisi deðildi. Sýnýfa su yýlaný ve kurbaða getirmesini, ortalýðý birbirine katmasýný elbette doðru bulmuyorum. Ama onun bizden daha çok sevilmeye ihtiyacý vardý. Çünkü annesini kaybetmiþti ve babasý komþu köylerin birinden eve yeni bir kadýn getirmiþti. Gürültü patýrtý koparma merakýný bir yana býrakacak olursak üstelik eðlenceli biriydi. Diyelim ki kapý önünden birinin bisikletini arakladý. Bütün arkadaþlarýný bindirip kabahatini herkese bölüþtürürdü. Nisan ayýnda uçurtma zamaný geldiðinde en güzel uçurtmalarý o yapardý. Uçurtma göz yüzünde süzülürken hepimizin sýra ile ipinden tutmasýna izin verirdi. Yaptýðý eþek þakalarý hepimizi güldürürdü. (Þakaya uðrayan aðlasa bile) Onun bulunduðu yerde her zaman bir hareket ve eðlence vardý. Oyunlarý, yarýþmalarý hep onun takýmý kazanýrdý. Bir tek kusuru vardý. Çok küfür ederdi ve her gün Fatma öðretmeni sinirlendirirdi. Dördüncü sýnýfa baþladýðýmýz Eylül baþýnda hepimiz öðretmenimizin yanýna koþtuk ve onu özlemle kucakladýk. Zil çalýp sýra olduðumuzda öðretmen bizim sýnýfýn yanýna gelmedi. Gitti birinci sýnýfýn acemi kuzularýyla ilgilendi. Zil çalýp sýnýflara doluþuncaya kadar hiçbir þey anlamadýk. Kapý açýlýnca sýnýfýmýza dev gibi kocaman, býyýklý bir adam geldi. Ben sizin yeni öðretmeninizim dedi. Adýný, soyadýný tahtaya yazdý. Bizden neler beklediðini. Sýnýfta nasýl davranmamýz gerektiðini uzun uzun anlattý. Þöyle yaparým, böyle yaparým diyerek sýnýfý biraz korkuttu. Oysa bizim öðretmenimiz zaten vardý. Biz kendi öðretmenimizi istiyorduk. Fatma öðretmen beni çok severdi. Söylemese bile bundan adým gibi emindim. Masamýn yanýndan geçerken baþýmý okþardý. Yeni gelen öðretmenimiz öyle deðildi. Çok sinirliydi. Onun hýþmýndan ilk darbeyi elbette Fazlý aldý. Dayak yedikçe daha da çok yaramaz oldu. Daha çok okuldan kaçtý. Öðretmen onu adam edeceðine yeminler etti. Fazlý okulu bitirinceye kadar çok dayak yedi ama adam olamadý. Fatma öðretmen beni severdi. Fazlý’yý da severdi ama benim kadar deðil. Yüreði sevgi dolu herkesin ÖÐRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN Seyfullah Bursa Kasým 2010
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © seyfullah ÇALIÞKAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |