..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Pek çok doktorun yardýmý ile ölüyorum. -Büyük Ýskender
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Yazarlar ve Yapýtlar > Osman AKTAÞ




9 Aðustos 2010
Edebiyat Hayat Memat Üzerine III  
Hayat Memat:

Osman AKTAÞ


Hayat Memat: “Mermer ‘tezgâh’” Evet, tezgâh kavramýný, toplum olarak, anlam geniþlemesine uðratmýþ, gerçek anlamý dýþýnda, “tuzaða düþürme” anlamýnda kullanmýþýz. Eskiden tuzaklar kalýn iplerle, aðaçlarla, demirlerle yapýlýrken, þimdi de mermerden yapýlýyor. Herkes birbirini tezgâha getiriyor. Hem de mermer tezgâha…


:BJGF:
“Mermer ‘tezgâh’” Evet, tezgâh kavramýný, toplum olarak, anlam geniþlemesine uðratmýþ, gerçek anlamý dýþýnda, “tuzaða düþürme” anlamýnda kullanmýþýz. Eskiden tuzaklar kalýn iplerle, aðaçlarla, demirlerle yapýlýrken, þimdi de mermerden yapýlýyor. Herkes birbirini tezgâha getiriyor. Hem de mermer tezgâha…

Cevat Akkanat yeni bir toplumsal yaraya parmak basmakta, özel günler ibaresiyle. Ben de birkaç ilaveyle bu özel günlere deðineyim: doðum günü, evlilik günü, niþan günü, sevgililer günü, mezuniyet günü, analar günü, babalar günü, altýn günü, kadýnlarýn özel günü, filan, filan, filan… Her güne bir hediye… Ne diye yaþýyorsak diðer günleri…

En iyi insan ölü insandýr; ne bir þey ister, ne bir þey söyler. Bu yüzden kabir ziyaretleri en iyi ziyaretler olur. Hele bir de mermer ve bakýmlý mezarlarsa… Ziyaret eden evlat, en hayýrlý evlattýr.

Yazýda nasihat konusuna da deðiniliyor. Cabi Efendi gibiler her zaman nasihat verirler. Nasihat vermekle iyi mi yaparlar, kötü mü? Ýyi de yaparlar, kötü de… Ýyi yaparlar; “insanýn bir eþref, bir de eþek saati vardýr”, derler. Eðer eþref saatine denk getirilip ya da o saat oluþturulabilinirse, insan umulmadýk deðiþimler geçirebilir. Bu toprakla yaðmurun birbirini arzulamasý gibi bir þey... Kötü yaparlar; “Nasihat verini rahatlatýr.” Aslýnda hiçbir iþe yaramaz nasihat. Bundan kendine pay çýkaranlar (istisna hariç) olsaydý, yeryüzü cennet olur, peygamberlere, önderlere, âlimlere de gerek kalmazdý.

Akarsular doðal göletler oluþturur; göletler hem çok berrak, hem çok temizdir. Bu göletlerden ister içer, ister yýkanýrsýnýz. Göletle oynarsanýz, hem suyu bulandýrýr, hem kirletirsiniz. Gereksiz yenileþme ve deðiþim bunun gibidir. Cabi Efendinin, marangozun mermer tezgâhýný eleþtirirken, esas amacý bu diye düþünüyorum. Bir toplum yeniliðe ve deðiþime açýk deðilse, o toplumda geliþme olmasý da beklenemez. Ýþte buradaki dozu iyi ayarlamak gerekiyor.

Bu yazý herkes tarafýndan dikkatle okunup, kiþisel sorgularýn yapýlmasý gerektiði kanaatindeyim.

“Üç Süleyman” yazýnýn baþlýðýný okuyunca, üç Süleyman’ýn kimler olabileceðini düþündüm. Aklýma Hz. Süleyman, Kanuni Sultan Süleyman, Süleyman Demirel geldi. Hz. Süleyman’ýn gücü ve yetenekleri… Kanuni Sultan Süleyman’ýn Viyana kuþatmasý sýrasýnda hasta olmasýna karþýn, atýna binip ordunun baþýna geçmesi ve kapitülasyonlarla Fransýzlarý baþýmýza bela etmesi… Süleyman Demirel’in rahmetli Teyo pehlivan gibi kýrk yýl palavra sýkmasý ve bu sýktýðý palavralarýn palavra olduðunu söylemesine karþýn, sürü psikolojisi ile peþinden gidilmeye devam edilmesi…

“Üç Süleyman” yazýsýný okudum. Divan þairlerinin Süleyman’ý, Orhan Veli’nin Süleyman’ý, Cemal Süreya’nýn Süleyman’ý… divan þairlerinin Hz. Süleyman’dan söz ettikleri kesin; Hz. Süleyman’a takdir ve hayranlýklar var. Ayrýca Hz. Süleyman’ýn özellikleri de…
Orhan Veli ve Cemal Süreya’da hangi Süleyman’dan bahsedildiði belli deðil (fark etmediðim bir þey varsa, okuyucu ve yazardan özür diliyorum). Orhan Velinin Süleyman’ý günlük hayatta tanýdýðýmýz her hangi bir Süleyman. Ayaðýndaki nasýrdan ve bu nasýr vurmadýðýnda Allah’ý hatýrlamadýðýndan, borcu harcý olan yoksul bir adamdan söz ediliyor. Þiirin sonunda da bu enteresan ve zorunlu anýmsama bir türküden alýnan iki dize ile sonlandýrýlýyor. “Ölüm Allah’ýn emri / Ayrýlýk olmasaydý”

Önce ben de Cevat Akkanat gibi düþündüm; acaba Orhan Veli Hz. Süleyman’ý kastetmiþ olabilir miydi? Çünkü “nasýr” kavramý ayaklarda ölü derinin artmasý ve ayakkabý giyilince diken batmasýný andýran bir hisle yürümeyi zorlaþtýrmasýyla biliniyor. Oysa bu kavram Arapçada “yardýmcý, yardým eden” anlamýnda kullanýlýyor. Buradan yola çýkarak, acaba Orhan Veli þiirinde Hz. Süleyman’ý kastediyor olabilir miydi? Yine de bir baðlantý kuramadým. Cemal Süreya ve Süleyman iliþkisinde de durum ayný…

Ben Cevat Akkanat’ýn “Süleyman” adýnýn, dünya görüþü Ýslami çizgide seyretmeyen iki þairin þiirlerinde geçmesinden duyduðu rahatsýzlýðý dile getirdiði düþüncesindeyim. Bu açýdan Cevat Akkanat haklý; yalnýz toplumu genellersek, çok azý Müslüman olmayan ve kendi kültürel isimlerini kullanan kimseler var. Diðerleri Ýslami isimleri kullanmakta... Bu durumda gerek Orhan Veli, gerekse Cemal Süreya bu toplumu þiirlerine konu ettiklerinden bu tür isimleri de kullanmak durumundaydýlar. Mehmet, Mustafa, Mahmut, Ahmet peygamber efendimizi, Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer, Sadýk, Kâzým, Zeynel, Abid gibi isimler imamlarý ve ehl-i beyti, Musa, Ýsa, Nuh, Âdem, Ýdris, Davut diðer peygamberleri çaðrýþtýracaktý… Ben diyorum ki, isimlere çok takýlmamak gerek, esas olan söylenenlerin ne kadar þiir olup olmadýðý…

“Harlý ’ arlý ’ , menfur ‘ arsýz ’ …” Yazar bu yazýda da yine bir duygu tercümanlýðýnda bulunuyor. Arlý ve arsýz karþýlaþtýrmasý ile…

Yýllarca “Arlý arýndan korkar, Arsýz neyinden korkar “ ya da “arlý arýndan korkar, arsýz kendinden korktu, sanýr” Her ikisinde de arlý korkak, arsýz cesur durumunda, oysa daha önce de bir hadis zikretmiþtik : “Haksýzlýk karþýsýnda susan dilsiz þeytandýr.” O halde arlý hiçbir þeyden korkmayacak. Çünkü arlýnýn korkmasý gereken, Allah’ýn yasaklarýna ters düþmek… Baþka bir korku arlý için söz konusu olamaz. Olursa, korkaklýk olur, “… Dilsiz þeytan …” lýk olur. Bu yazýyý okuyun ki, þerefle þerefsizliðin çatýþmasýný göresiniz.

“ Birlik “te mi bir “Harada“ mý? Baþlýklý yazýda toplumsal yara haline dönüþen Kürt- Türk iliþkisi ve bundan kendine yarar saðlamaya çalýþan hem taraflý, hem tarafsýz, yani kendi tarafýnda olanlarýn deðerlendirilmesi yapýlýyor.

Ýhtiraslar insanlarý çeþitli zamanlarda, farklý nedenlerle karþý karþýya getiriyor. Türk boylarýnýn asýrlarca birbirleri arasýnda süren savaþlarý; Uygurlar Türkmenlerle, Oðuzlar Avarlarla, Kýrgýzlar Özbeklerle, Kazaklar Tatarlarla sürtüþüp durmuþlar. Selçuklular, Azeriler, Harezmîler, Osmanlý ve Cumhuriyet… Hep biz kurduk, biz yýktýk. Nedenine bakýn; Ýhtiras… Ýki Müslüman ülke, iki Türk ülkesi neden savaþýr? Yönetici kadronun ihtirasýndan kaynaklanan emellerini gerçekleþtirmek için.

Cumhuriyet öncesi batýya karþý verilen din kökenli savunma… Çanakkale, Balkan savaþlarý, Rus savaþlarý… Ýslam’ýn yaþam mücadelesi… Ne Kürt var, ne Türk… Müslüman olarak verilen yaþam savaþý… Edirne’de, Çanakkale’de yatan Çukurcalý, Niceli, Baþkaleli, Nusaybinli, Batmanlý þehitler… Edirne’de, Çanakkale’de Kürt mü vardý ki, bu insanlar gidip, orada þehit oldu. Kürtlük için, Türklük için ölene þehit denir mi, acaba?

Kürt ve Türkler neden Trablusgarp, Yemen’de öldüler. Peki, onlara þehit denir mi?

O günlerde birlikte ölen o insanlar, bu gün neden birbirlerini öldürüyorlar? Ölenler mi kârlý, öldürenler mi? Yoksa bunlarý birbirlerine kýrdýranlar mý? Onlar kim? Neden bu kadar tahrik ediliyorlar ve neden bu iki dost, arkadaþ ya da kardeþ tahrik sahiplerini sevindirmekte birbirleriyle yarýþýyorlar.

Cenab-ý Allah için “Üstün olanýnýz, O’na en yakýn olanýnýzdýr” denmiyor mu? Kim üstün þimdi; Kürtler mi, Türkler mi? Takva ve üstünlük kimde? Üstünlük birbirlerini kýrmalarý için ortalýðý bulandýranlarý sevindirmek mi?

Okuyun, düþünün, bakýn ve görün…

“Mat” : Milli aydýn tipi kendini savuradursun. Yazar Ýstanbul ve Ankara karþýlaþtýrmasý yapýyor.

Politikada aðýr taþlarý yerine oturtmak kolay deðil, zaman almakta, bunlar yerine oturana kadar, yerini baþka unsurlar tutar, iþte bunlara “emanetçi” denir. Gerçekten baþkent mantýðýna bakýnca, týpký bu politika benzerliði gibi Ankara, Ýstanbul yanýnda emanetçi baþkent durumunda… Ekonomi Ýstanbul, sanat Ýstanbul, sergi Ýstanbul, spor Ýstanbul, Türkiye’nin yönetim payýnýn onda biri Ýstanbul, sanýrým geriye ve Ankara’ya bir þey kalmýyor. Meclis ve kulis Ankara, bir de yazarýn dediði gibi Çankaya…

Gelelim aydýnlýða ya da aydýnlara: “Geceniz aydýn olsun” , “Gününüz aydýn olsun”, “Günaydýn” gibi temenni ya da dileklerimiz var. Peki, aydýnýmýz var mý? Ne kadar aydýnýmýz var?

Aydýn, yalnýz kendini deðil, tüm çevresini aydýnlatarak, insanlýðýn sýkýntýsýz yürümesini saðlar. Oysa bizde aydýnlar ya da aydýn olduðu bize kabullendirilmeye çalýþanlar neyi aydýnlatýyor. Kur’an’da bozgunculardan: “Onlar karanlýk bir gecede, þimþek ýþýðýnda yürümeye çalýþanlar gibidir. Þimþek çaktýðý anda bir iki adým atar, kalakalýrlar” diye bahsediliyor. Kendini aydýnlatamayanlar bizi nasýl aydýnlatacaklar… Olsa olsa, gelip giden iktidarlarýn himmetine sýðýnýp, üç beþ kuruþa çalýþan marabalardan baþka nedirler?

Yazar “Milli Aydýn Tiplemesi (MAT)” diyor. Gerçekten de “MAT” kendine, nefsine, iktidara, paraya yenilen aydýnlar… Cenab-ý Hak bize kendi aydýnlýðýndan versin, yoksa bunlar aydýnlýðý bile karartanlar olacaklar.

“Hazýrlýk maçý” adlý yazýnýn üniforma kýsmýna biraz deðinmek istiyorum: Bizde toplum olarak üniforma korkusu var (her ne kadar son yýllarda bu duygu biraz azalmýþ görülse de). Asker, polis, doktor, hemþire, ebe, zabýta korkusu. Uçak personeli Erzurum’da çok yaygýn olmadýðýndan korku yeterli deðil, gemi ise zaten yok, dolayýsýyla korkusu da yok. Bunca üniforma korkusu bize ne kazandýrdý? Hiç… Üniformaya... Halký, asker azarladý, polis azarladý, doktor azarladý, hemþire azarladý, zabýta azarladý, ebe azarladý ve bunlardan cesaret alan (tabiri caiz olsa da olmasa da) kendini bir boktan sayan kapýcý ve temizlikçiler bile azarladý. Paran varsa, veriyorsan, insan muamelesi görüyorsun. Yoksa kaldýrým taþýnda gezinen salyangozdan daha az deðerlisin. Rahmetli Özal’ýn en sevdiðim yaný, medyayý geniþletip, bu arsýz topluluklarýn nasýl insanlarý hor gördüklerini bize gösterdi. Az da olsa, aralarýnda utanma duygusu kalmýþ olanlar, tavýr ve davranýþlarýný deðiþtirdiler. Utanmak erdemdir. Utanmayý bilmeyen insan, aklýn alamayacaðý kadar kötü þeyleri bulup uygular. Bir toplumu bitirmenin iki yolu; dilini ve dinini bozmak… Çünkü her din ahlak üzerine kuruludur. Ahlaksýz bir din yoktur.

Umut ediyorum ki, üniformalýlar arada bir üniformalarýný çýkarýr ve üniformasýz birileri olarak, baþka üniformalýlarla karþýlýklý iletiþimde bulunurlar. O zaman üniformanýn doðru kullanýlmadýðýnda bir cendereden farký olmadýðýný anlarlar… Çünkü makam zayýf insanlara, güçlü insanlar da zayýf makamlara güç verir.

“ Yeni özgürlükçü sivil diktatörler!” Yazar internet ortamýndaki edebi oluþumlardan söz ediyor. Kurulan bloklar, siteler ve onlara hükmeden editörler… Aslýnda bakýyorum da, yazýlý basýnla sanal basýn arasýnda çok da fark yok. Bakýn ilginç bir gözlemimi anlatayým: Tarihi hatýrlamýyorum, ama Enver Aysever’in hazýrladýðý “Aykýrý Sorular” adlý programý seyrediyordum. Enver Aysever, yaptýðý ilginç tespitler, sorduðu ilginç sorularla ilgimi çekmiþ ve beni de programýný seyretmeye zorlamýþ birisi. Konuðu Hilmi Yavuz… Son yýllarda entelektüel duruþundan sýkýlmýþ olmalý ki, stüdyo makyajýný cemaat elleriyle yaptýrmaya baþlamýþ olan Hilmi Yavuz, Enver Aysever’le aralarýnda geçen konuþmada çok özel bir tespit yapýyordu. Her gazete, dergi, radyo ve TV aktüel bir program yaparken ya da bu konulara yönelik yazý yazarken, “kýrmýzý hat” denilen bir hat çizer ve bu hattýn dýþýna taþan unsurlara yer veremediklerini söylemekte, bunu da o medya kuruluþunun doðal hakký olarak ileri sürmekteydi Sayýn Yavuz. Bir Milliyet gazetesinde, bir Cumhuriyet gazetesinde nasýl ki lâik düzene aykýrý bir yazý yayýnlanamýyor ve burada çalýþan köþe yazarlarý buna uymak zorunda kalýyorlarsa, Zaman gazetesi ve bu çizgide hareket eden medya unsurlarý da dinsel konularda ayný özeni göstermekten geri kalmadýklarýný söylüyordu. Görülüyor ki, sanal basýnda da, yazýlý basýnda da durum ayný; belli kimseler ilke koyar, diðerleri uygular. Hatta bazýlarý konulmak istenen ilkelerinde üzerinde kendilerini görürler ve bu ilke uygun, bu ilke uygun deðil, diye ilkeleri bile belirleyenleri belirlemeye çalýþýrlar. Yazar, bence þunu söylemekte; Hilmi Yavuz gibi yazma yoluyla ailesini geçindirmek zorunda olmayan bir insanýn sarý, kýrmýzý hat gibi askeri mantýkla, istediðini deðil, istenileni ve beklenileni yazmasý hiç de þýk deðil.

“Marko Paþa” Yazar Cevat Akkanat bu yazýda “Marko Paþa” tarihçisinden, kimliðinden, büyüyüp serpilmesinden söz ediyor. Yeri gelmiþken ben de modern “Marko Paþa” lardan söz edeceðim; gerçi siz bu paþalarý zaten tanýyorsunuz.

Cevat Akkanat’ýn üç “Makro Paþa” sýna üç yeni sima ve üç yeni yorum… I. Marko Paþa, devr-i Ecevit ve güçlü koalisyon tarafýndan IMF’den devþirilmiþ ve ülkede önemli bir kariyere sahip olmuþ ve getirenlerce ülkeyi önemli bir kariyere taþýmaya namzet kýlýnmýþtý. Taþýdý mý? Taþýdý. Türkiye’yi aldý IMF’ce uygun görülen yere taþýdý. Kim memnun, kim deðil? Takdir bizim, sizin, onlarýn. Yani isteyene istediði tarzda düzenlenmiþ takdir… Bu takdirlik Marko Paþa kemer sýktýrmaktan bel koptu, otorite koptu, ekonomi koptu, Marko Paþa koptu, denize daldý.

II. Marko Paþa “Büyük Ekonomik Kriz” i milat sayarsak, milattan sonra I.Tayyip döneminde IMF’den devþirilen Marko Paþa, I. Marko Paþa’nýn mirasýný devralýp hayýrlý bir evlat olarak býraktýðý yerden çalýþmalarýný sürdürdü. II. Marko Paþa’nýn yanýnda ülkeye un, mýsýr ve pastörize yumurta sunan eski bir külhanbeyiyle… Derken deli dana, akýllý tavuk, teknolojik mýsýr ve undan oluþan yeni bir ekonomik model… Biz kalkýnmayalým, kim kalkýnsýn bire gafiller, eller bize, biz de kendi çýkardýðýmýz toza bakýyoruz. Amerika ve Avrupa Birliði sevgi ve þefkatini kazanma azmi ve gayreti içinde…

III. Marko Paþa, II. Marko Paþa’nýn dýþ iliþkilere atanmasý sonucu, yine I. Tayyip tarafýndan, yine IMF’den devþirilme… Hayli iyiye giden ekonomi artýk gözle görülecek durumda. Her yerde altý yüz, yedi yüz bin TL yukarýsý araçlarda görülen, üstü pahalý kumaþ ve ipeklerle örtülü boya sandýklarý… Ne taþýdýðý / taþýyacaðý bilinmeyen, yeni satýn alýnmýþ gemiler, duvarlarý, kapýlarý, pencereleri ve sývalarý yoksul bir adamýn elbiselerini andýran, kira öder gibi, üç daire fiyatýna bir daire verilen meskenler. Bütün bu sömürü düzenini meþru gösterme yolu olarak sýðýnýlan, “Þükrümüzü bilmiyoruz, ülkede yok yok, elhamdülillah” dedirten III. Marko Paþa ve ben… Bunca güzel þeyi görmeyen… Bu güzelliklerin devamý için destek vermeyen… Ben ne iþe yararým ki, on iki Eylül’de, ikinci on iki Eylül’ü onaylamak için sandýk baþýna gitmekten baþka…

Siz farklý bir Marko Paþa okumak ve öðrenmek için Marko Paþa adlý yazýyý mutlaka okuyun.

“Fransýz kalmak”… Bakýyorum da, ne kadar da Fransýz kalýyoruz her þeye. “Fransýz kalmak” deyimini yazar gerçeðinden çok daha güzel açýkladýðý için bu konu üzerine yorum yapmanýn uygun olacaðý kanaatinde deðilim. Yalnýz nelere Fransýz kaldýðýmýz üzerinde biraz duralým, istiyorum. Çocuklarýmýzýn eðitimi – politikacýlar çocuklarýný yabancý okullarda ve yabancý memleketlerde okuttuklarýndan böyle bir dertleri yok. Bu dert bizim - çocuklarýmýzýn güvenliði, çocuklarýmýzýn saðlýðý, çocuklarýmýzýn ekonomik teminatlarý, eriyip giden saðlýklý tarým ve hayvancýlýk, can çekiþen köylü, kemer sýkan þehirli, veresiye defterinin yerini alan kredi kartlarý hezimetleri, kýrýlan dökülen eþyalar ve yerine konamayan kýrýk onurlar, terk edilen eþler ve bütün bunlarý dinin bir emri gibi kabullenmemizin istenmesi… Bizim þükrümüzü bilmediðimizin tespiti… Birilerinin iþine gelmediði için, bizim de iþimize gelmeyen davranýþlarýmýz… Ve bütün bunlara Fransýz kalmamýz… Akýl almaz yanlarýmýzý boþ beyinler alabiliyor böylece. Ne mutlu bize. “Ne mutlu Türküm diyene.” Ne mutlu Fransýz kaldým diyene.

“Ölü kokusu” yazýsýnda Cevat Akkanat Dostoyevski’nin “Karamozov Kardeþler” romanýný bütün toplumlar açýsýndan yorumluyor. Romanda kendilerine bile fayda saðlayamayan cansýz varlýklardan nasýl medet umulduðu vurgulanýyor. Hatta canlýlarýn yediði naneler, ölülere yazýlý ve sözlü þikâyetler olarak gidiyor.

Ben yeri gelmiþken “ölü kokusu sinmek” ya da “ölü topraðý serpilmek” deyimlerine deðinmek istiyorum: Her iki deyim de, bir kiþi ve toplum için kullanýldýðýnda bezgin, yýlgýn, bitkin, sorun çýkarmayan, isteneni düþünmeden yapan (cyborg gibi) garip varlýklar olarak anlam kazanýyor. Hareket, deðiþkenlik ve çeþitliliðin bittiði bir toplum… Yönetilenin yönetene kayýtsýz þartsýz boyun eðdiði bir toplum… Toplumda sosyal çýkýntý diyebileceðimiz çeþitli varlýklarýn da pürüzlerinin giderilmesi için, türlü yollar kullanýlýp, onlarýn da üzerine “ölü topraðý serpilmiþ” bir duruma getirilen bir toplum… Bu toplum hangi toplum? “Kim beþ yüz bin lira ister?” yarýþmasýnýn final sorusu gibi, deðil mi?

“Kahraman þüphe” baþlýklý bu yazýyý “Filozof Köpek”le baþlatýp, kahramanlar dizisini muhayyilemizde seyrettiriyor Cevat Akkanat. Yazýyý okuyunca, ne kadar çok kahraman var, kahraman olmayan samimi duygularla okuyup, samimi duygularla yazanlar… Ýþte bir kaç kahraman: Ülkesinin geleceðini sarýktan fese çevirerek yücelten kahraman… Avrupa’ya bilim için gidip Fransýzlaþan kahramanlar… Her türlü yazý ve þiirlerinde Fransýz hayranlýðýný sayfalarca anlatan kahramanlar… Yeniden giysi, yazý, kültürü deðiþtirmek için yýllarca çabalayan kahramanlar… Tek partiyi tek iktidar yapmak için uðraþan kahramanlar… Amerika ile el ele, gönül gönüle Kore’ye çýkarma yapan kahramanlar… Cumhuriyete karþý cumhuriyeti koruduðunu söyleyip, durmadan darbe yapan kahramanlar… Kendi vatandaþlarýnýn öldürülmesini, kendi geleceklerinin teminatý olarak gören ve sorun çýkaracak olanlarý yok eden kahramanlar… Musul ve Kerkük hayalleriyle Amerikan önünde takla atan kahramanlar… Kapris ve hýrsýzlýklarýný birbirleriyle yarýþtýran kahramanlar… Bozulan ekonomiyi düzeltmek için ithal yardýmlarla bizleri düzelten kahramanlar… Düzeltilmekten hoþlanan, devamlý farklýlýk arayan ve düzeltenlerin devamlý kýlýnmalarý için çaba gösteren kahramanlar… IMF’yi ikna etmek için çaba gösteren kahramanlar… IMF’nin bize sunduðu kahramanlar… “Zeytini bir yýl ekin, bir yýl ekmeyin. O zaman zarar etmezsiniz” diyerek çiftçi ve köylüsünü çok sevdiðini gösteren kahramanlar… Hiçbir þey yapmasa bile muhalefete laf sokan kahramanlar… Ýktidarý nasýl eleþtireceðini bilmediði için, halkýn gözünde sürekli iktidarý yücelten muhalif kahramanlar… Davos’ta moderatöre çatan ve biz duygusal topluluk gözünde uzay mekiði gibi yükselen kahramanlar… Medyayý türlü baskýlarla kontrol altýna alýp, güllük güneþlik bir ülkede yaþadýðýmýzý göstertmeye çalýþan kahramanlar… Sendikalarý iþlevinden uzaklaþtýracak türlü tedbirler alan ve sosyal uyumsuzluða yol açabilecek ortamlarý temizleyen kahramanlar… Bu ortama zarar vermeyecek muhalefetler hazýrlayýp, ortamýn devamýný saðlayacak alt yapýyý hazýrlayan kahramanlar… Eeee, bunlara karþý çýkan vatan hainleri ve anarþistler…

“Amerikan’ýn uykusu kaçtý” adýný taþýyan bu yazýyý okurken hiçbir þey söylemek istiyorum. Ayý türleri ve özelliklerine deðinen bu yazýnýn týlsýmýný bozmamak için mutlaka okuyun, diyorum.

“Katiller ve yazarlar” adlý yazýda Dostoyevski’nin “Karamozov Kardeþler” romanýndaki baba katili Dimitri’nin yazar ve þairler hakkýnda düþündükleri, bizdeki yazar katilleriyle bunlarýn katilliðinden nemalananlar karþýlaþtýrýlýyor. Ayrýca yazarlarla yazarlar da… Karþýlaþtýrma mükemmel… Kürt, Türk, Ermeni ya da baþka bir millet… Kavmiyet sýkýntýsý… Boka basanýn ayaðý boklanýr… Ben de yeri gelmiþken (gelse de, gelmese de çok önemli deðil) katil çeþitlemesi yapayým: Düþünce katilleri, hayvan katilleri, siyaset katilleri, dürüstlük ve onurluluk katilleri, konuþma katilleri, yazý katilleri, çocuk katilleri, bebek katilleri, kadýn katilleri, namus katilleri, ekonomi katilleri, kültür katilleri, din katilleri, insanlýk katilleri filan, filan, filan…

“Supprimons armées d’occupations!” ben ecnebi dillerini pek bilmiyorum, bu yüzden cümle hangi dilde, onu da bilmiyorum. Fransýzcaya benziyor. Ne anlama geldiðini kitabý okuyunca öðreniyorsunuz.

Ben, esas þunun üzerinde durmak istiyorum: Ýþine gelen her millet muhayyilelerindeki hedefe ulaþmak için ne gerekiyorsa, onu yapýyor; çocuklarý kullanmak dâhil… Çanakkale savaþýný kaybetmeye baþlayan Avrupa, hemen bir yaygara baþlatýyor; Osmanlý çocuklarý savaþtýrýyor (bu bilgiyi, bu yazýda bulabilirsiniz). Oysa Avrupa’nýn kendisi Çanakkale’de Yeni Zelandalý ve Avustralyalý Anzak çocuklarýný kullanmýyor mu? Toplumlar güçlerini ve sosyal yapýlarýný kullanarak kendilerini savunmaktalar. Erkekleri ölmüþ / öldürülmüþ toplumlar savunmalarýný ya kadýnlara, ya çocuklara indirgeyecekler. Her toplum Avrupalýlar gibi ahlak çöküntüsü içinde, erkekler ölüyor diye kadýnlar telim olacak ve kendilerini peþkeþ çekecek deðiller. Kimler, ne kadar kendilerini ve yakýnlarýný savunarak ölmeleri gerekiyorsa, o kadar savunup ölecekler. Ahlaksýz, onursuz, dinsiz yaþamak kokmuþ bir leþten baþka bir þey deðildir.

Evet, çocuklarý koruyalým, savaþ ve kavgadan uzak tutalým, ama toplumlarý hor görmekten, sömürmekten vazgeçerek.

“Kýrmýzý kart kime?” Bana olmasýn da kime olur olsun. Biraz bencilce bir cümle, deðil mi? Nasrettin Hocaya karýsý sormuþ: “Hocam kime görünüp, kime görünmeyeyim?” Hoca cevap vermiþ: “Bana görünme de kime görünürsen görün.” Ne alaka, diyeceksiniz. Her þeyde illa bir alaka aramak gerekmiyor.

Her þeyi öylesine top oyunlarýna baðlýyoruz ki, polis operasyon yapýyor, topla iliþkilendiriyoruz. Bir edebi yazý yazýp, topla iliþkilendiriyoruz. Bir dostumuzu görsek sevincimizi top sevinciyle iliþkilendiriyoruz. Acaba ölümü de gol yemek ya da bitiþ düdüðü olarak mý sembolize edeceðiz? Gerçi Cenab_ý Hak Kur’an’da surdan söz ediyor. Biz de düdük olarak algýlýyoruz. Bu da bitiþ düdüðü mü oluyor, ne dersiniz?

Yazar bu yazýda bir internet kredi kartý çetesini “Kýrmýzý kart” adýný verdiði bir baskýnla çökerttiðinden söz ediyor. Ve insan eðer yazma arzusuna yenik düþerse, bulamayacaðý konu, yazamayacaðý yazý yoktur. Sabýr vardýr. Sabýr; bana göre zaman kollama, uygun anda harekete geçme demek. Yoksa her tehlike karþýsýnda korku ile susmak ve karþý koymamak, yani katlanma, tahammül demek deðildir.

“Gaz bilgisi” bu yazý tahsil düzeyi ileri olmadýðý anlaþýlan bir egzoz ustasý ile yazar arasýnda geçen, motor ve egzoz konularýný içeren bir sohbetten ibaret. Yalnýz, gerek benim, gerekse Cevat Akkanat’ýn söylemek istediklerimizi egzoz ustasý “Pehlivan” lakaplý kiþi, bilge bir tavýrla, egzoz ve yapýsýnýn rejimle karþýlaþtýrýlmamasýný istiyor. Bunu söylerken bile, söylediklerinin temelinde nelerin yattýðýný vurguluyor. Bilgisiz görülen bilgeler, diyorum ben bu kiþilere.

Bir menkýbe de ben anlatayým konuya iliþkin: Erzurum’da bir vali yardýmcýsý ile arkadaþý makam odasýnda otururken, bir köylü arz-ý halini anlatmak için kapýyý týklayýp, içeri girer. Baþýnda þapka vardýr. Makam sahibi içeri giren þahsý kovar: “Dýþarý çýk, baþýný aç, sonra gel. Haydi bakalým! Dýþarý…”, der. Köylü tam çýkacakken döner ve: “Vali bey, bu þapkayý bana Mustafa kemal taktýrdý. Sen kim oluyorsun da açtýrýyorsun. Efendi sen deðilsin, efendi benim, sen benim için çalýþansýn”, der.

Olan bitenin sonu önemli deðil, önemli olan insanýn kim olduðunu bilmesi ve nerede olmasý gerektiðini, zaaflarýna meydan vermeden (nefsine kanmadan) karar vermesi gerektiði...

“Ateþin Türklerle imtihaný yahut Türkleþmek istidadý!” Ben bu yazýyý Cevat Akkanat’ýn birilerine “laf sokmak” için kaleme aldýðý düþüncesindeyim. Hatta þunu söyleyeyim ki, laf ulaþmasý gereken kiþilere yakýn temas içinde, tabii lafýn muhataplarý üzerine ölü topraðý serpilmemiþse…

Bu yazýda þu tespit yapýlýyor: Birçok yazar ve þair inandýklarýný deðil, pirim yapacak konularý kaleme alýyorlar. Ben sosyalist düþüncede bir yazý yazacak olsam, düþüneceðim; Ataol Behremoðlu zaten yazýyor, onu okuyan beni okumaz. Dini konuda yazsam, din felsefesinde Süleyman Hayri Bolay, meal konusunda Ali Bulaç, Muhammed Esed, tefsir konusunda Seyyid Kutub, Mevdudi, sosyoloji konusunda Ali Þeraiti yazmakta. Hangi konu zayýf, diyelim ki, ýrkçýlýk, kavmiyetçilik, milliyetçilik… Bunlara inanýyor muyum, hayýr. Peki, niye yazýyorum? Beni ancak bu kesin okur, çünkü konuya iliþkin yazý yazacak kiþi ya az, ya yok. Turgut Özakman niye yazsýn, bir çýlgýnlýk yaparak.

Bitpazarýnýn nurlarýna bakýyorum da, onlar inandýklarý için ýþýk saçýyorlar. Onlarýn düþünceleri ister doðru, ister yanlýþ, ister güzel, ister çirkin… Ama samimiler ve inandýklarý için inandýklarýný yazýyorlar. Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rýza Tevfikler, Mehmet Akifler, Halide Edipler, Reþit Rahmetiler ve daha birçok isimler…

“Altýncý Filo, Abraham Lincoln, Çakal Carlos…” Doðrusu bu yazýyý okuyana dek Çakal Carlos’un Müslüman olduðunu bilmiyordum (cahilliðime verin). Altýncý Filo’yu 68 kuþaðý döküntüleri olarak bilmememiz mümkün deðil. Abraham Lincoln’a gelince, adý bana bir Yahudi adýný anýmsatmakta. Gerçek Yahudileri tenzih ederek þunu söylemek istiyorum ki, Yahudilik sömürü ve kölelik üzerine oturtulmuþ bir sistem. Abraham Lincoln köleliði kaldýrdýðýný söylüyor. Köle; gücü bitmeyecek kadar varlýk istihdamýyla yaþamasýna izin verilen insan. Þimdi de ayný deðil mi? Asgari ücret diye hayatta kalmayý zar zor karþýlayacak kadar bir getiriyle insanlar köleleþtirilmiyorlar mý? Bu durum Amerika’da da olsa ayný, Türkiye’de de.

Çakal Carlos hayran olduðum birkaç militandan biri. Birkaç isim sayalým; Turgut Alp,
Mustafa Çelebi, Cem Sultan, Þah Ýsmail, Köroðlu, Robin Hut, Hacý Murat, Þeyh Þamil, Ömer Muhtar, Ernesto Che Guavara, Seyyid Kutub, Ali Þeraiti, Þamil Basayev, Mustafa Kýrýmoðlu (Cemiloðlu), Elçi Bey, Yusuf Alptekin, Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ýnan, Mahir Çayan, Abdullah Çatlý, Çakal Carlos. Bu adý zikredilenlerin ne için hizmet ettiklerinden çok, inandýklarý uðruna yýlmadan gösterdikleri çabalar önemli. Birçoðuyla ayný dünya görüþünü paylaþmadýðýmýz apaçýk ortada.

Gelelim Altýncý Filo’ya: Yazarýn da dediði gibi, Amerikan filosu iki kere Ýstanbul’u ziyaret etmiþ. Üçüncü de Kýbrýs çýkarmasýný engelleme amacýyla Akdeniz’e gelmiþ. Halkýn deðil, iktidarlarýn kadim dostu. Ne iktidarlar çýkarýyoruz, istemediðimiz her þeyi yapýyorlar. Biz yine de seçmeye devam ediyoruz. Ýþte istendik bir halk. Kalk ve kendine bak. Ne görüyorsun? Ne gösteriyorsun?

Futbolun spor olmasý dýþýnda, bu iþi týpký bir kumar makinesi ya da Ýtalyan mafyasýna getiri saðlayan ya da kara para aklamaya yarayan yanlarýný düþünürsek, bu iþin bu kolunu sürdürenlerle Abraham Lincoln arasýnda bir fark olmadýðý görülüyor. Abraham Lincoln, zenci kölelere hangi bakýþla bakýp, özgürlük veriyorsa, bu iþin baþýndakiler de seyirciyi ayný gözle görüyorlar gibi geliyor bana. Ya size…

“Kadehlerinde kan var” Gerçekten Charles Dickens tarafýndan yazýlan mükemmel bir roman “Ýki Þehrin Hikâyesi”. Ýþ ehline býrakýlmadýðýnda ya da iþi ehli yapmadýðýnda neler olduðu / olacaðý anlatýlýyor. Korkunç bir yüzleþme bu roman. Charles Dickens kendisiyle, toplumuyla, geçmiþiyle yüzleþecek kadar cesur. Ya biz… Devamýnda ve sosyal yapý karþýlaþtýrmasýný Cevat Akkanat bu yazýsýnda zaten yapýyor. Bize düþen yazýyý okumak…

“Sümerbank fakültesi ‘hurda teferruat’ kütüphanesi” Kütüphanelerde yaþlanmayý, tozlanmayý kendilerine benzeyenlerle sürdüren kitaplar, devlet birimlerinin kütüphanelerini süsleyen kitaplar, okunmadýklarý için en az eskiyen ve kitap deðerini anlayan bir adamýn (Peter Kraus) yok olmaktan kurtardýðý kitaplar konu ediliyor bu yazýda. Bizim yakýn zamanlarda geri dönüþümden kurtulabilen Sümerbank kütüphanelerinin okuyucuya kavuþan kitaplarýyla karþýlaþtýrýyor yazar. Bu tutumun bir hüznü ve kýrgýnlýðý var, yani kitaplarýn deðerinin anlaþýlmamasý.

Bu tür kitaplar geri dönüþüme gitmemiþ de sahaflara ulamýþsa, bu aslýnda sevindirici bir þey, çünkü okuyacak birileri mutlaka olacak. Bakýn eskiden Ýslam âlimleri okunmayan kitaplarýn okuyacak olanlar tarafýndan ödenecek bedeli karþýlanamýyorsa, çalýnarak okunmasýnýn caiz olacaðýna karar vermiþler. Aslýnda bu konu araþtýrýlmaya deðer, bu yazý da okunmaya.

“Meyinos kütüphanesi: Fayklý biy fahyanayt döytyüz elli biy” bu yazý da Cevat Akkanat kitap katillerinin tarihi geliþimine deðinmekte, geliþen bilim ve kültür tarihinin nasýl yok olup gittiðini anlatmakta. Yazý gerçekten etkileyici, ibret ve ürperti verici boyutlarda… En acýmasýz olanlarý ise Sezar gibi, Semerkand, Baðdat, Þam, Harezm, Buhara gibi kültür þehirlerinin kütüphanelerini yaktýran Cengiz gibi (yazýda yer verilmemesine raðmen) ve kitaplarý yaktýrmasa da Bulgaristan’a hurada kâðýt fiyatýna Osmanlý arþivlerinin satýlmasýný umursamayan Mustafa Kemal gibi dünyanýn hayranlýðýný kazanmýþ kimselerin böyle bir çirkinliðe bulaþmalarý, olayýn vahametini ortaya koyuyor. Bizlerin de bu katilliðe seyirci kalmaktan öte, alkýþ tutmamýz ve onlar adýna minareye kýlýf uydurmamýzýn hiçbir tutarlýðý ve affedilir yaný yoktur. Cevat Akkanat’ýn da yazýsýnda belirttiði gibi “birilerini aklamak” çabasýyla, birileri birilerinin kirini örtmek için, kendi kirlerini kullanýyor. Kir kiri örter mi? Ayný zihniyet, umut ediyoruz ki, “Milli Kütüphane”yi ve diðer þehir kütüphanelerini, ayný mantýk ve sevimli maskeler takýp dolaþtýklarý çirkin çehreleriyle, yakýp yýkýp hurdaya vermezler.

“Romantik müdahale” Basit bir kurgunun nasýl yapýlabileceði bu yazýda gösterilirken, bir yazarýn roman ve öykü üzerindeki hâkimiyetine de deðinilip, toplumsal sorunlarýn nasýl kurgusal bir yaþantýya aktarýlmasý gerektiðini ve aktarýldýðýný örneklerle gösteriliyor. Gerçekten Gogol’un “ Palto” ve “Burun” hikâyeleri öteden beri benim de ilgimi çekmiþtir. Hem romantik müdahale, hem de Gogol’un yapýtlarý okunmaya deðer.

Ben bu arada þunu söylemekte yarar görüyorum: Bir yazar, Tanrý’nýn yeryüzüne yaratýcý sýfatýyla yansýyýþýdýr. Yaratýcý yarattýklarýnýn hareketlerine, duygularýna müdahale etmez. Yol gösterecek sebepleri de ihmal etmez. Ýyi ve kötü hayatý temin yaþayanlara aittir. Yazar yapýtýna sýnýr getirmelidir, çünkü getirmezse, koskoca bir dünya ve bitmeyen bir roman yazýlmaya baþlanýr.

Görünmeyen pislikleri görünen temizleyicilere göstermek zaten bir yazarýn asli görevidir. Bunu “Ýki Þehrin Hikâyesi”nde Charles Dickens ne kadar muhteþem anlatýyor, insanýn iðrençliðinin çýplak görüntüsü, bedava mal daðýtýmlarýnda ve yaðmalanacak mallarýn yaðmalanma esnasýnda bütün korkunçluðuyla ortaya çýkýyor. Çare ne? “Bilenler bilmeyenlere anlatsýn.”

“Tilki kafasý” yýllar akýp gidiyor, zaman bahrinde akmayan ne var. Teknolojik öküzlerle uzay tarlalarýný sürmeye ya bugün, ya yarýn baþlarýz, diye düþünüyorum. Acaba teknolojik öküzler, uzay tarlalarýný sürmekte bizi mi kullanacaklar? Çünkü kullanmayan kalmadý entel emelleri doðrultusunda bizleri. Aklýma bir de “Maymunlar Cehennemi” geliyor. Acaba oradaki bilim maymunlarý da kendilerinin insandan evrimleþerek dönüþtüðü teorisini bulmuþ ve kabullenecek bir maymun kitlesi oluþturmuþlar mý?

Ýnsan tuhaf bir varlýk; on beþ dakikada on beþ farklý dünya kurup yýkýyor. Ýyiki tanrýlýk özelliði cüz’i durumda, külli durumda olsaydý, canýmýzýn sýkýldýðý her varlýðý türlü þekillere sokmaya kalkardýk. Ýçimizdeki insan, dýþýmýzdaki insanýn türlü farklýlýklara götürmekle getirmemek tereddüdü yaþatýyor. Sahi tilkiyle kafalarý deðiþsek ne olur? Tilki þair, Osman politikacý olur mu? Politikacýlara inat… Burada “Tilki kafasý”yla hýzlý deðiþkenlikler üzerinde duran yazarýn düþüncelerine renk katmak istedim. O kadar… Ben de ýslýkla çalmayý çok sevdiðim birkaç dize býrakayým:

“…
Yoksulun sýrtýndan doyan doyana
Bunu gören yürek nasýl dayana
Yiðit muhtaç olmuþ kuru soðana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi

Mahzunî Þerif’im dindir acýný
Bazen acýlardan al ilacýný
Pir sultanlar gibi daraðacýný
Bilmem boylasam mý boylamasam mý”

“Solgun kaðýt yüzleri” Eskilerin “dumansýz ateþ” dedikleri aþk bu olsa gerek: Bir geçmiþin sahibi tarafýndan yakýlýp, yok edilmesi… Bu bir erimek mi, planlý bir intihar mý, yoksa geleceðe paslý aletler taþýyýp kirletmekten korkmak mý? Ýnsaný yoruyor “geçmiþ” dediðimiz ayrýntýlardan kurtulmaya çalýþma hareketleri. Ne zor, ne hüzünlü… Yaralý bir adamýn pansumaný gibi hem sevinç, hem acý veriyor bu durum. Cevat Akkanat’ta bu mevsimsel gribin yorgunluðunu taþýyor bu yazýsýnda. Bu arada bana da yaþatýyor. Okuyun bakalým siz neler hissedeceksiniz?

“Ferd” lik bilinci, baþlýðýný taþýyan bu yazýda müfredatsýz bir eðitim ve müfredatlý bir eðitim karþýlaþtýrmasý yapan yazar, gönlümüzden geçenleri söyleyerek kitabý bitiriyor.

Türlü karmaþalara sebep olan eðitimimizin en baþarýlý devrimi veya yeniliði öðrenci merkezli oluþu. Doðal ve yapay maddesel yapýlaþma kanunlarýnda en güçlü, en bilgili, en iþlevsel olan merkezde, diðerleri onun çevresinde yer alýr. Güneþ ýþýk ve ýsý kaynaðý, ortada, gezegenler ve uydular güneþin çevresinde… Ýnsan merkezde diðer canlýlar onun çevresinde… Peygamberler merkezde insanlar onlarýn çevresinde… Doktorlar merkezde hastalar onlarýn çevresinde… Ayný mantýk içinde bizim milli eðitimde öðrenciyi merkezde öðretmeni onlarýn çevresinde topluyor. Çünkü öðretmenlerin öðrencilerden öðreneceði ne kadar çok þey var. Yýllarca toplumlarýn, devletlerin, âlimlerin yaptýðý salaklýðý tespit eden milli eðitim, bir düzenlemeyle öðrenciyi merkeze yerleþtiriyor. Merkezdekiler zamaný geldiðinde bilgilerini kullanarak, ülkede neyi nereye yerleþtireceklerini de bilirler, sanýrým.

Sanýrým bu dünya böyle… Sorunlar, tespitler, çözümsüzlükler, özümsüzlükler, okunmayan, hurdaya býrakýlan kitaplarýn, yakýlan kütüphanelerin ahý tuttu herhalde. Yazarlar, eller cepte, kýrýk gönül gezerler. Biz de iki kitap arasýnda bir çay içelim mi be dostum?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Devrimci Bir Derviþ: Mehmet Akif
"Kadýn Þairler Aþktan Bahsettikleri Zaman" Üzerine Birkaç Söz
Göðüs Kafesinde Kuþ Yetiþtiren Þair: Þükrü Çanku
Yazar ve Þairlerin Deðiþen Anatomisi ve Sosyal Statüsü
Sabahattin Ali
"Bir Fincan Kahve Olsa"
"" - Miþ…"li Gelmiþ Zaman
"Göçer Bir Þehir"
Alýn Yazýlarý - Mekân Düþüncesi
Edebiyat Hayat Memat Üzerine I

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Millet Olmak Ýçin Toplumsal Deðerler
Çaðýn Ütopyasý
Her Yusuf Düþüne Bir Kenan Ülkesi
Sosyal Medyada ve Tanýtým Panolarýnda Dilencilik
Ýki Katilin Dayanýþmasý
Eðitim Bakanýyla Sanal Bakýþma
Fýsýltý Ormanýnda Kýble Tespiti
Politik Arenada Kör Dövüþü
Sosyal Medyada Uzay Sempozyumu
Bu Vatan

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Bir Veda Partisinde Veda Hutbesi [Þiir]
Düþ Geçiti [Þiir]
Saat Gökyüzüne Yaklaþýyor [Öykü]
Efsun [Öykü]
Sevgi Ya da Aþk Algýsý [Deneme]
Doðanýn Çýlgýn Yaratýðý ve Aþk [Deneme]
Aþkýn Tarifi [Deneme]
"Korkma Sönmez... "" Þairi [Deneme]
Bugün 23 Nisan [Deneme]
Eros'a Rekabet [Deneme]


Osman AKTAÞ kimdir?

1965 Erzurum doðdu. Gazi üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, TDE bölümünden mezun oldu. Sýrasýyla Van, Bartýn, Antalya,Bursa, Ankara, Bodrum'da öðretmen olarak görev yaptý. Halen Kocaeli'bde görev yapmakta. yaklaþýk 40 yýldýr þiir,öykü ve eleþtiri yazýlarý yazmakta. Eserleri: 1. ayArsýz; Uludað Yayýnlarý 2007 (Þiirler) 2. bermudayý tek geçmek; Cinius Yayýnlarý 2016 (Þiirler) 3. AsiMilat(ör); Cinius Yayýnlarý 2017 (Politik Denemeler) 4. (D)OKU(N)MUÞTUK; Cinius Yayýnlarý (Kitap Eleþtirileri) 5. cennet cazgýrlarý; Cinius Yayýnlarý 2017(Þiirler) 6. çorak düþler ülkesi; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 7. Yaðmur Yankýlarý; Artus Yayýnlarý 2018 (Öyküler) 8. Sessiz Çýðlýk; Cinius Yayýnlarý 2018(Kitap Eleþtirileri) 9. dar vakitte aþk; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 10. Âþýk Hüseyin Fizâhî; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 11. Þuaraya Elhan Olmak; Cinius Yayýnlarý 2019 (Þairler Üzerine Denemeler) 12. ναυάγιο αγάπης (enkaz-ý aþk): Cinius Yayýnlarý 2019 (Þiirler)


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Osman AKTAÞ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.