Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Bizler, uyuyan ve uyanan, barýnmak ve doymak için çabalayan varlýklardan bir farkýmýz olsun diye çoðunlukla okuyup, ara sýra da yazan ve kapitalist zihniyete karþý çýkan toplumsal anarþistler olarak yaþýyoruz. Bu yýpratýcý süreci doldururken bu günlerde elimde Cevat Akkanat’ýn “edebiyat hayat memat” adlý denemelerden oluþan kitabý var. Kitap üç bölümden oluþuyor; “Sanat Edebiyat” , “Edebiyat Hayat” , “Hayat Memat”. Toplam 174 sayfadan oluþan bu eser, bazen kiþisel, bazen toplumsal, bazen düþünsel, bazen edebi, bazen sanatsal eleþtirilerden oluþan bir eser. Bu eseri bir tanýtýmdan çok, bir inceleme biçiminde ele almak sanýrým daha doðru olacak kanaatindeydim, ancak o zamanda kitabý okumaya gerek kalmayacaktý. Bu yüzden, bazen bir inceleme bazen bir tanýtým, bazen bir çaðrýþýmla bu yazýyý kaleme aldým. Çünkü her bir baþlýk için söylenecek bir þeyler var. “Sanatçý þahsiyeti” adýný taþýyan yazýda bir sanatçýnýn kim olabileceði konusu iþleniyor. En çarpýcý olaný ise, kiþinin bir eseri vücuda getirirken toplumun gözünde yükselmeyi düþünenlerle, toplumun belirli standartlarýn üstüne yükseltmeyi düþünenler ortaya çýkýyor. Yazar ikinci görüþü sanatkâr olarak kabul ediyor. Bu mantýðý “Edebiyattan ‘oyun’culuða savrulanlar” adlý yazýda da görmek mümkün. Kelimeler… Ýnsan denen makineyi onaran ve onu bozan kelimeler… Ahlak ve ahlak dýþýlýðý, din ve din dýþýlýðý, kültür farklýlýðý oluþturan kelimeler… Her þeyi belirleyen aslýnda kelimeler deðil mi? Ýnsan kelimelerle insaný eðlendirip, oyaladýðý gibi, kelimelerle eðitip, topluma yararlý kiþiler haline de getirebilir. Deminki mantýða yine dönüyoruz: Sanatkâr toplumun istediði gibi mi olmalý, toplumu görmek istediði yere yükseltmek için mi çaba göstermeli? Ve “Edebiyatta ‘Kýdik’ meselesi”… Kýdik kitapta hayli güzel tanýmlanýyor. Ben bir Erzurumlu olarak bu kadar çeþitlemeli bir tanýmý derleyip çýkarmak için çaba göstermezdim (Bu belki de benim tembelliðimden olsa gerek). Kýdiðin en çarpýcý üç özelliði; çok güzel, çok hareketli, çok inatçý oluþu. On iki eylül nesli diyeceðimiz 80 sonrasý yetiþen sanatçýlar kendilerinden önceki ustalarý dikkate almaktan çok, herkesin kendisini usta diye ortaya çýkarma çabasý dikkat çekici. Týpký kýdik gibi, kimin ne söylediði deðil, kendilerinin ne söyledikleri önemli. Kendilerini kendilerinden baþka kimsenin önemseyip önemsemediklerinin de bir önemi yok. Zamaný eðlenerek geçirmek… Kimseyi dinlemek deðil, dinlememek daha önemli. Bu bölümü özellikle genç sanatçýlarýn üstünde durarak okumalarýnda fayda olduðu kanaatindeyim. Usta görmeyen bir kiþinin usta olmasý imkânsýz denecek kadar zordur. Devam eden yazýda bu kýdikleri yönlendiren -keçi veya tekeler mi diyelim- aðabeyiler devreye giriyor, “ ‘Ýnce’ geçiþ ‘kalýn’ duruþ”la. Buradaki zihniyet kendi varlýðýný sürdürmek ve unutturmamak için -unutulacaklarýný bilenler- çevrelerinde yeni bir kesim oluþtururlar. Bu kesim onlar anacak, kendilerini topluma sunup, varlýklarýný týpký bir devr-i daim havuzu gibi idame edecekler. Bu hazýr ve huzurlu ortamýn rahatlýðý içinde kiþisel hayalleri ile avunup duracaklar. Yazar isim vermesine karþýn, bence isimlerin bir önemi yok, sonuç, sanatçý kimliði… “Þiirin Sekr Hâli” ilk kez ölüm gören, ilk kez kurban kesilmesini gören, ilk kez aðýr bir hastalýkla yüzleþen çocuk; þair… Bu insanýn yüreðinden geçen nasýl sekr halinde olmasýn? Bir insan bir günde kaç kez isyan eder, kaç kez tövbe? Ne dersiniz? Þair nedir? Þair kimdir? Þuur nedir? Þuur nerdedir? Þuurla þair ayný bedende buluþurlarsa ortaya bir aydýn, bir irfan, bir arif çýkar. Buluþmazlarsa kendinden kopuk, toplumdan kopuk, Tanrý’dan kopuk, kopuk kelimelerle kopuk cümleler kuran bir kopuk çýkar ortaya. Katalog þairlerine “Aðýt” yakýlýrken insan hayli duygulanmakta… Ýpe sapa gelir, ama akla hayale gelmez kelimelerle kendini bir yerlere kazýma… Aslýnda bu kadar çabaya gerek yok; nasýl olsa mezar taþýna kalýcý olarak falan oðlu filan “…ruhuna El Fatiha” diye zaten yazýlacak. Ahmet Erhan bunlara kötü þair demesin de ne yapsýn. 10 yaþýný 11 yapamayan çocuklar, ne olur biraz büyüseler… Baþkalarýnýn ölümüne gölge diye sýðýnmasalar… “Evcil maymun satýþlarý” ilginç bir yazý… Bu yazý bana þiirden çok Türkiye gerçeðinde dönüp duran aðabeylik ve cemaat baðlarýnýn daha çok benzerlik gösterdiðini çaðrýþtýrdý. Birileri planlýyor, birileri yapýlan planlarý uyguluyor, dergiler, gazeteler, ev gereçleri pazarlamasý aklýma geliyor. Türkiye Gazetesi ve Zaman Gazetesi satýþlarý, Ýhlâs, Samanyolu ve Dünya Pazarlama… Türkiye Ýþçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi sloganlarý ve broþürleri filan… Peki, þiir yok mu? Var elbette sanat edebiyat dergilerine bakýn bir kere. Necip Fazýl’ý, Sezai Karakoç’u, Orhan Veli’yi, Nazým Hikmet’i þiire çivileyen ve ters perçinle çýkaramayan bir nesil… “Katalog þairlerine “Aðýt”ta olduðu gibi adýný bu þairlerin hizasýna yazdýrmaya çalýþanlar… Bunlardan sebeplenip, kendisine yer edinmeye uðraþanlar… Filan, filan, filan… Bunlar hangi Psikolojik Danýþmanlýk ve Rehberlik hangi hastalýðý taný koyar ve nasýl bir tedavi uygular, bilinmez, ama insan ve ihtiras oldukça bu acayip iliþkilere tanýklýk yapmayý sürdüreceðiz gibi görünüyor. Þirket kâtibine “pes” –pâye! Gerçekten boþ bir yazý… Kendi varlýðýndan kuþku duyan ve kendine yönelik eleþtirileri peþinen kaldýramayacak kadar zayýf bir yazarýn bir baþka yazar hakkýnda yazdýðý yazýyý gönderip yazardan ona istemesi. Suya sabuna dokunmuyorum, dokunulan yeri varsa çýkar, yoksa sonra söyleyeceklerin beni yýkar, diyecek biri. Gerçek bir kâtipmiþ. Sen söyle ben yazayým, yazar diye ortalýkta gezeyim. Filan, filan, filan… Soruya dikkat! Yazýsýnda yazar toplumda kiþisel çýkarlarýný korumak isteyenleri en bildik ve en açýk þekilde tasnif ediyor: “… hayatý, kâinatý bir bütün olarak görmeyenlerin, görmek istemeyenlerin, kaypaklarýn, iki yüzlü liberallerin, göbek baðý menfaatten öteki’yle baðdaþýk olanlarýn, hoþgörüyle körleþmiþ taþ kalplerin, geçici siyasî ‘erk’lerle ortak çanaklarý paylaþanlarýn…” Tasnif çok hoþuma gitti. Kiþiler uzaktan bakýnca kimler olduðunu görmekte zorlana bilirler, ama yakýndan bakýnca -tabii bakma cesareti olanlar için- tüyler ürperten manzara ortaya çýkýyor. Bu tasnifle ortak çanak ve siyasî ‘erk’ kavramlarý bana tuhaf bir anýyý anýmsattý, ben de paylaþayým (sözüm meclisten içeri; dýþarý dersem kimse umursamaz): Bizim köyde koyun, keçi, körpe (oðlak ve kuzu) ayrý ayrý sürüler halinde otlatýlýr. Her bir sürüde de iki tane çoban köpeði bulunur. Bu sürüler her akþam ayný yerde buluþur. Tabii köpekler de… Köpeklere toplu halde yiyecek verilir. Köpekler karýnlarýný doyururken sürekli birbirine hýrlar, ama hiç dokunmazlar. Ýnsan da güzellik çirkinlik izafi bir olgu… Renkler ve tonlarý gibi benimseyenler ve benimsenenler deðiþir. Oysa deðiþmeyen bazý þeyler vardýr ki, biz bunlarý yalnýzca inkâr ederiz, deðiþtiremeyiz, çekiþtiremeyiz, deðerlendiremeyiz. Ya iman, ya inkâr… O kadar… Bu iki unsuru kabullenen kiþiler hem kendilerine, hem toplumlarýna karþý hem zararsýz hem faydalý insanlardýr. Oysa benimle camide saf tutan, baþkasýyla devlet malýný yutan ya da yutulmuþun bulaþýðýný çanaktan yalayan varlýklar esas tehlike… Görülüyor ki, tarafsýzlýk yok. Tek bir tarafsýzlýk var; o da her hangi bir tarafa zarar vermek deðil, fayda saðlamak… “Ýstanbul’a gün doðmadan ben…” neden insanlarý mutlu göremem? Çünkü söyleyeni þu anda hatýrlayamadýðým (baþta da söylediðim gibi tembellikten araþtýrmadýðým) bir sözü söyleyeyim: “Dünya insanlarýn ihtiyaçlarýna yeter de, ihtiraslarýna yetmez.” Herkes ihtirasýný gidermeye çalýþtýðý için ihtiyaç sahiplerine bir þey kalmýyor. Çok üzülerek söyleyeyim; dünkü sosyalistler, faþistler, dinciler, iþçiler, memurlar kapitalist oldu. Kimi zorundan, kimi zevkinden… Olmayanlar ya öldü, ya öldürüldü ya da ölü gibi çaresiz býrakýldý. Ülke böyleyken Ýstanbul nasýl olsun. Ayný… Ýnsaný yaþataný elinden alýnýrsa geriye bir bok kalmýyor. Manzara yine ayný… Bir baþka deyiþle; “düzen deðiþiyor, ama düzülenler deðiþmiyor.” “Cahit Sýtký’nýn ‘sýdký’” baþlýklý yazýda yazar nasýl kolay þiir yazýlýr, nasýl kolay þair olunur konusuna deðinmekte… Bakýn aklýma ne geldi. Yýl 1985. þiir yazýyor, ara sýra aralarýna katýldýðým yerel dergi yöneticilerinden bazen takdir, bazen derece alýyorum. Þimdilerde “Edebiyat Karýn Doyurmaz, Çay Ýçirir” kitabýnýn müellifi Sýddýk Akbayýr’la hayli samimiyiz. Sýddýklarýn odun deposunda Erdem Beyazýt’ýn Sebep Ey adlý þiir kitabý üzerine konuþuyoruz. Sýddýk serbest ölçülü þiir savunucusu, ben de o dönemde hece savunucusuyum. O zaman Sýddýk’a demiþtim ki, kýsa cümleleri alt alta getirmek ya da uzun cümleleri kafiyeye yatkýn yerlerinden ayýrýp alt alta getirmek þiir oluyor. Serbest þiir yazmada ne var. Bugün dönüp baktýðýmda piyasada þiirle uðraþan ya da hayli kitabý ve adý zikredilen ne kadar çok þair var. Ya uygunsuz cümleleri uygunsuz yerlerinden kesip alt alta getirerek þair oluyorlar ya da Cevat Akkanat’ýn tespitindeki gibi bir þairden þiir otlanýyorlar. Ýþte marifet otlayanda deðil, otlatanda… “Muhalif 28 Þubat ve þiiri” adlý yazýda birçok kimsenin konuþtuðu, ama yazamadýðý ya da yazmadýðý, benim de yazýp da yayýnlatamadýðým ve þimdilerde kitap olarak yayýna hazýrlamaya çalýþtýðým þiirler… Uzun yýllar anlayamadýðým, hâlâ anlamaya zorlandýðým bir þey var; gerçekten toplumsal sorunlarý kendisine dert edinen (komünist ve sosyalist) þair ve yazarlarýn birçoðu tek partili dönem içinde doðruyu ve gerçeði söylemekten hapse biri girmiþ biri çýkmýþ, ama hiç biri de Halk Partili olmaktan vazgeçmemiþ. Sýkýntýlar sürmüþ de sürmüþ. Ýnsanlar arasýnda acayip bir söylenti var; siz-biz… Siz kim, biz kim? O bizdense, ne yapsa doðrudur. O sizdense, ne yapsa yanlýþtýr. Oysa Hz. Ömer bir hutbede; “Ben bir hata yapsam ne yapardýnýz?” diye soruyor. Aldýðý cevap; “Kýlýcýmla düzeltirdim ya Ömer.” Biz neyi düzelttik, birbirimizi düzeltmek dýþýnda. Hangi iktidar geldiyse onun yardakçýlarý ( þair ve yazar olduðu ileri sürülen “katalog þairleri” ) onu alkýþladý, karþýsýndakileri de kargýþladýlar. Tersinde de roller deðiþti. Þimdi ne deðiþti, anlayan beri gelsin. Mükemmel bir yönetim, huzurlu bir hayat, sizden ve bizden biri… Siz ve biz kimsek… Hayyam’ýn dediði gibi: “Bir elde þarap bir elde Kur’an Bir helaldir iþimiz bir haram Þu yarým yamalak dünyada Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman” Gerçi yeni nesle göre; siz yapýnca haram, biz yapýnca helal oluyor, ama… Gelelim “28 Þubat ve Muvafýk Þiir”e, þiir insanlýðýn samimi duygularýnýn ritmik ve ahenkli ve en güzel ifadesi deðil mi? Samimiyet, inanç yoksa þiir nasýl var olur ki, bence olsa olsa on beþlik bir delikanlýnýn aþka dair sözleri olur. Susmak, sanýrým, bu tarz bir söylemden daha çok haksýzlýða karþý çýkýþ olur. Ama susmamak gerek; “Haksýzlýk karþýsýnda susan dilsiz þeytandýr”, demiyor mu peygamber efendimiz. 16 Temmuz 2010 Ankara Osman AKTAÞ
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Osman AKTAÞ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |