..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir kimse, neden oltasýný, içinde tek bir balýk olmadýðýný bildiði bir göle sarkýtýr? -Adalet Aðaoðlu
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Serpil Baþak




14 Haziran 2010
Çünkü Uçmayý Biliyor  
Serpil Baþak
Karakeçilerin, balýklarla komþuluk ettiði, yarýsý göçmen yarýsý Yörük ama ayný coðrafyaya ekilmiþ insanlarýn harman olduðu küçük bir kýyý köyünde yaþýyorum. Daha doðrusu yazýyorum. Gün yirmi dört saat, tek uðraþým okumak ve yazý yazmak


:BJBI:
Karakeçilerin, balýklarla komþuluk ettiði, yarýsý göçmen yarýsý Yörük ama ayný coðrafyaya ekilmiþ insanlarýn harman olduðu küçük bir kýyý köyünde yaþýyorum. Daha doðrusu yazýyorum. Gün yirmi dört saat, tek uðraþým okumak ve yazý yazmak.
Ýki binli yýllarýn baþlarýnda, kýrklý yaþlarýma üç dört adým kala, bir gezgin gibi uðramýþtým Yerleþe Köyü’ne. Arkadaþlarla burada buluþup, Taþucu’dan Kýbrýs’a geçecektik. Birkaç günlük gezinin ardýndan, hep birlikte Ýstanbul’a uçacaktýk ama ben Yerleþe’ye geri döndüm ve yerleþtim.
Elimde avucumda kalanla bir evlek yer aldým Baba Ýshak’tan. Keçinin, kerestenin ve daðlarýn diliyle konuþan, düze indikten sonra da balýkçý barýnaðýnda bir lokanta iþleten ama asla denize bulaþmayan, adýna yakýþan bir adam Baba Ýshak. Pala býyýklarý ve hiç çýkarmadýðý þapkasýnýn altýnda ýþýl ýþýl yanan bakýþlarýyla bir Anadolu isyanýndan yengiyle dönmüþ yaralý bir derviþ gibi. Sevgi, saygý ve güven yaratýyor insanlarda. Sözü dinleniyor. Ýlk tanýþtýðýmýz gün “Yazar Aga!” diye seslendi bana ve o günden sonra tüm Yerleþe’nin Yazar Agasý oldum.
Köylülerin yardým ve yöntemleriyle taþtan, çamurdan ve kalaslardan oluþan tek katlý bir ev yaptýk. Benim isteðimle de, biçilmiþ keresteden bir çatý katý yapýp kiremit giydirdik üstüne. Tahta duvarlara, yine tahtadan kitap raflarý yaptýk, duvarlar boyu ve kat kat. Tahta divanlar, sandalyeler, ayrýntýlý bir çalýþma masasý ve koltuklar yaptýk. Vernik ve çam kokula-rýnýn esrikleþtiði, akþam güneþinin sarhoþluktan yalpaladýðý ve keçi çanlarýnýn çýngýl çýngýl kutladýðý düþsel bir barýnak çýktý ortaya.
El ele tamlanarak yaþamayý öðrenenler en doðru anlayacaktýr beni. Bunu biliyorum. Tüm iliþkileri doðanýn ve gereksinimlerin belirlediði, arada takas yönteminin de kullanýldýðý, sevginin ve saygýnýn insan olarak yontulduðu coðrafyasýndaydým, bu, güzel düþün.
Balkan daðlarýndan dökülen Boþnak göçmenlerin, Toroslardan indirilen göçer Yö-rükleriyle, en yufka yerlerini birlikte kalýnlayýp, denizi ve daðlarý emeðe dönüþtürüp, insan teriyle kurduklarý yaþayan bir cennet, Yerleþe Köyü.
Aralarýna katýlýp, kendi düzenimi oluþturduktan sonra yeniden yazýlarýma baþladým. Edebiyat dergilerine ve bazý gazetelerin hafta sonu eklerine, yayýnlanmýþ kitaplarla ilgili eleþtiri yazýlarý yolluyordum. Editörlüðünü yaptýðým iki ayda bir çýkan öykü dergisinin çalýþmalarýna internetin olanaklarýyla katýlýyor ve yeni öykücülere yol gösteriyordum. Bu arada, burada tamamladýðým son romanýmý yayýncýma yollamýþ ve yeni yýlýn ilk günlerinde yayýnlanacaðýný öðrenmiþtim.
Mutluydum, iþte. Yeniden bulaþmýþtým kendime. Hiçlik doðuran o koca kentin apýþ arasýndan kaçýp; beni büyüteceðine inandýðým, meltemin poyrazla seviþtiði, Balkan ezgilerinin kaval ve semahla aðýrlandýðý bir sofraya oturmuþtum. Bir yanýmda, Toroslarýn yerleþtirilmiþ Yörükleri (ki; bakýþ aralarýnda, üþüyen zamanlarý Anadolu’nun.), diðer yanýmda, Balkanlardan gelen, yalýn ayak bir sýzý. (Karnýmda bir deðirmen taþý; /Ne zaman aklýma gelse, /Dedemin baðýrsaklarýný týkayan kara çarýk aþý./ Böðüre böðüre un olurum deðirmen taþýnda./ Karýn beni! /Yoðurun beni! /Piþirip insan ocaðýnda, /Çocuklarýn alnýna, barýþ diye, çalýn beni.)
Varlýkta ve yoklukta kaynayan bir tencere ortadaki. “Çal kaþýðýný, Yazar Aga!..” Yerleþe Köyü’ne yakýþmýþtým. Yamacýnda bir balkon gibi duran sýðýnaðýmla, eni konu bura-lýydým. Karakeçi ve balýk kokuyordum. Geçmiþimde hiç uðramadýðým yaþamlarý aðýrlýyor, çalakaþýk dalýyordum kamaþan günün sofrasýna. En çok da kendime varýyordum, her gün yürüdüðüm daðlarda ve sabaha doðru balýkçýlarla çýktýðým ekmek avýnda.
Iðrýp sesini dinlerdik, motoru susturup. Birimiz seslice öksürse yol deðiþtireceðini bilerek göçmen balýklarýn. Susardýk, beklerdik; sessizce güllenirdi sabahýn aðzý. Köyün er-kekleri uyandýrmadan öperlerdi kadýnlarýný. Kadýnlar, seslerinden soyunarak seviþirlerdi ýðrýplý gecelerde. Diþil bir denizatý düþerdi, benim payýma. Bedenimi, sabahýn ýsýran yeline tutu býrakýp, gelmiþ gelecek, gerçek gerçeküstü tüm zamanlarýn döllenecek düþlerini doldururdu eril bilincime.
Yerleþe koyunun kin ve nefrete kestiði, þu yamaçtan dere suyu gibi insan kaný aktýðý, Toroslarda sürek avýna çýkan Osmanlýnýn, uçan kelebeði renginden vurduðu, vahþet üstü za-manlardan geçirirdi. Yorulduðumu görünce, diþil bir duyarlýlýkla, Keklik kýzý anlatýrdý.
Annesinin, bir Haziran günü tek baþýna, yaþlý bir çam aðacýnýn dibinde sancýdan kývranýrken, üç beþ kekliðin çam dalýna konup, bebek doðana kadar aralýksýz ötüþünü. Bebeðin aðlama sesini duyunca da, susup, dinlemelerini anlatýrdý. Sonra, babasýnýn, denizden dönmediðini, bir gün. Annesinin de, Keklik ilkokulu bitirdiði yaz, ansýzýn ölüverdiðini.
Yalnýz baþýna kalan Keklik kýzýn, günlerce süren ateþler içinde yattýðýný ama iyi-leþip ayaða kalktýðýnda da, artýk hiç duymadýðýný ve hep sustuðunu anlatýrdý. Tüm köyün kýzý olarak büyütüldüðünü, çok özel bir armaðan gibi korunduðunu, okumayý sevdiði için herkesin ona kitaplar getirdiðini anlatýrdý. Her gün gelip yemeðimi yapmasýna ve evimi toparlamasýna sadece kitaplar yüzünden izin verildiðini ve buna çok sevindiðini Keklik kýzýn.
Bir gün, daðlardan dönerken, daha uçamayan bir keklik yavrusu bulmuþ ve eve getirip, ince tahta çubuklardan bir kafes yapmýþtým ona. Keklik, gelip gittikçe özenle bakýyor-du kuþa. Bir süre sonra artýk büyümüþ, kafesin içinde uçmaya baþlamýþtý. Ötüþünü dinlemek iyi geliyordu. Rüzgârýn sesiyle gelen iyot ve çalbaðý kokularýna karýþan kekliðin ötüþü, inanýlmaz bir doðal müzik oluþturuyordu, çatý katýndaki masamda çalýþýrken.
Bir akþam eve geç döndüðümde kafesin kapýsýný açýk buldum. Yoktu… Bir not býrakýlmýþtý onun yerine ; “Kafeste yaþayamaz artýk. Çünkü uçmayý biliyor.”
Öfkeyle tanýdým Keklik kýzýn el yazýsýný. Açýk pencereden geceye savrulan perde, ýsýrgan bir rüzgârla oynaþýyordu. Bir sigara yaktým. Tepeme üþüþen yýldýzlara üfledim duma-nýný. Hangi yýldýzýn gözüne kaçtýðýný görmedim ama benim ciðerlerimi kötü yaktý. Öksüre öksüre söndürdüm ve gidip yattým.
Sabaha kadar, dönüp durdum yatakta. Beynimde, inatla ýþýyan bir mum; “Kafeste yaþayamaz artýk. Çünkü uçmayý biliyor.”
Sabah erkenden yola koyuldum. Ýl merkezindeki bir vakfýn düzenlediði, sanat gün-leri programýnýn çaðrýlýsýydým. Aslýnda gitmemeyi ve bir çiçeðe iliþtirilmiþ kutlama notu gön-dermeyi düþünüyordum. Ama bir türlü söndüremediðim mum ýþýðýndan beynimi kurtarmak için gözü kapalý atladým.
Çaðýranýn da, çaðrýlanýn da “Ayýp olmasýn” diye, bir birine katlandýðý, bol sýrýtýþlý, içten týslamalý, protokol etiketli sanatsýz bakýþlarýn konuþlandýðý ve de kuþ sütlü sofralarýn, aslan sütlü esrik fýkralarla þaha kalktýðý kutlamalardan uzak durmuþumdur hep. O nedenle, sadece konuk olacaðým programýn baþlayacaðý saatte orada olur ve biter bitmez de ayrýlýrdým. Bu kez erkenden gittim ama arabamýn sinyal lambasý gibi yanýp sönen mum ýþýðý, çoktan bey-nimin trafiðine karýþmýþtý.
Etkinlikler için baþka illerden gelen, uzun süredir görmediðim arkadaþlarýmla kar-þýlaþmak iyi geldi bana. Hal hatýrýn dýþýnda, edebiyat dünyasýyla ilgili sorunlar üzerine konuþ-tuk. Ortak tanýdýklarýmýzý çekiþtirdik. Kutladýk, kutlandýk ve aðýrlanmanýn çakýrkeyif sularýn-da, Narkissosla birlikte kendimizi seyrettik.
Vakfýn organize ettiði çeþitli etkinliklere katýldýk. “Ýyi ki gelmiþim” dedirten etkinlikler-den biri, Ýranlýlarýn ve müziðin yüz aký, sürekli sürgün Farit Farjat’ý, bembeyaz bir kostümle çýktýðý sahnede, kemanýyla dinlemekti. Yetmiþli yaþlarýndaki bu, kýpýr kýpýr delikanlý, barýþýn, yurtsamanýn, aþkýn ve kullandýðý evrensel dilin düþ ülkesinden çýkagelmiþ bir gönüllü gibiydi. “Ülkelerimiz için dua edelim!.. Bizler, ayný denizde çoðalan balýklarýz!..Bir annenin hayta çocuklarýyýz hepimiz!..” diyordu, dinmeyen alkýþlarla uðurlanýrken. “Çünkü uçmayý biliyor” diyordu, mum ýþýðý. Beynim kamaþýyordu ýþýktan.
Ertesi gün “Mavi piknik” yaptýrdýlar bize. Bu kez, diþlerim kamaþtý kendi kendime küfretmekten. Uzak yol seferlerinden (Yaþtan dolayý) emekli edilip, karýn tokluðuna turizme kiralanan, geçkince bir gemiye doldurdular hepimizi. Güvertede mangallar dizi dizi yakýlýrken, dumanlar arasýnda folklör ekibi, baþladý diz kýrmaya. Davul, zurna, sipsi bir yandan. Bir öksürük eklendi ki, ekibe; kolaysa, gel, sen oyna. Bir köþede balýklar ýzgaraya hazýrlanýyor. Ötekinde çiðköfteler yoðruluyor. Ustanýn biri kendinden geçmiþ, göktavana çiðköfte yapýþtý-rýyor. Anýnda görüntüyle yanýtlýyor göktavan ve tüm bakýþlar bir yerel gazetecinin, ýþýl ýþýl parlayan tepesinde kilitleniyor.
Kýkýrdýyor, yanýmdaki kadýn. Omzumdaki yamadan sökülen bir teyel ipinin ucu gibi sýrýtýyor kýkýrdamasý. Sabahýn koynundan, þehveti birlikte çalmýþtýk oysa. “Sus” diyorum, “Sus Nilüfer!” Ýnsanlarýn bakýþlarý bize dönüyor ve yerel gazeteci, meraklý gözlerden örülmüþ kafesini açýp, kurtuluyor.
Aziz Nesinlik bir günün ardýndan, yeniden görüþmek üzere, ayrýlýyorum Nilüfer’den. Beþ ay önce, bir kitapevinin düzenlediði imza gününde tanýþmýþtýk. O günden sonra, gelip gittikçe iliþkimiz ilerledi. Sýk sýk telefonla görüþür olduk.
Ömrümde, bir eksiyi artýlýyordu Nilüfer ile yaþadýklarým. Ama nasýl demeli; göreceli bir artý. Bir ýrmaðýn, düz bir vadiden geçerken uysallaþan ýþýklý akýþýna kanýp, dallarýný suya yatýran söðüt fidanýnýn kuþ bakýþý görünümü sanki. Yapraklý dallarýn ýþýklý sularla oynaþmasý kadar mutluydu bedenlerimiz. Orada ve o kadar.
Dilimizden akan sözcükler, birbirini artýlayýp, oynaþmýyordu bedenlerimiz gibi. Nilü-fer’in dili dönmüyordu benimkine. Benim dilim ise, açtýðý onca konunun, ettiði onca sözün havaya gitmiþliðiyle, kývrýlýp kalýyordu.
Olasý birlikte geleceðimize, olasý bir evliliðin penceresinden bakýyordu Nilüfer. Ancak o zamanlarda, sýnýrlý sayýdaki sözcük daðarcýðýný kullanýma açýyordu. Böyle anlarda, büyük bir baský altýnda duyumsuyordum kendimi. Yýllar önce boþanýp, Ýstanbul’da býraktýðým karýmýn hüzünlü kokusu sarýyordu havayý. Kaçýyordum.
Piknikten sonra, yorgun argýn sýðýndýðým oteldeki odamda, yarýn yapacaðým “Üretici Yazarlýk ve Özgürlük” konulu konuþmayý hazýrlarken, öyle bir yorgunluk çöktü ki, üstüme. Kapýnýn çalýndýðýný duyduðum halde, gidip açamadým ya da açtým mý ne; anýmsamý-yorum ki…
Siyah tüllere bürünmüþ yay gibi bedeni ve uzun saçlarýna arkadan tutturulmuþ, siyah tülün açýkta býraktýðý beline kadar inen bembeyaz tüllerle, bir özgürlük söylencesinin diþil gölgesi süzüldü içeriye. Nilüfer çiçekleri iliþtirilmiþ beyaz tülünün eteklerine. Kalçasýnýn her deviniminde açýlýp kapanýyor yapraklarý. Bakýþlarýnýn kývranýþýna yetiþemiyorum. Kirpiklerinde þakýrdýyor zamanýn esrik zili.
Eski Akdenizli ya da Egeli genç bir Tanrýça, tüm yenilgilerini ve yitirdiði özgürlüðünü dansa yatýrýyor önümde. Yaðmalanmýþ halkýnýn ve tutsaklýðýnýn cehenneminde yanýyor bedeni. Yer çekiminin aðýrlýðýndan kurtulup, ufukta kýrmýzý bir tül çizgisine dönüþene kadar aðlýyor, inliyor ve dans ediyor. Ateþe dönüþüyor tül; “Dans Edin! Dans EDÝN! DANS EDÝN!...DANSSSSSSSSSSS!!!...”
Dans sürüyor ama tizleþiyor zaman. Kulaklarýmda bir kývýlcým. Yanýp sönen bir mum ýþýðý ve titreyen göðüs cebim. Açýyorum; “Yazar Agaaa!.. Nerdesin sen? Ýyi misin?” Hiç soluksuz sorularýyla Baba Ýshak, kulaðýmda patlayan. Keklik kýzýn kitap listesini ve merakýný ilettikten sonra, “Çabuk dön, Yazar Aga! Özledik!” deyip, kapatýyor.
Ertesi gün, akþama doðru dönüyorum Yerleþe’ye. Beynimin trafiði durulmuþ, yýl-lardýr aradýðým yanýtlara kavuþmuþ olarak. Ýnatla ýþýyan muma pervane olmaya çoktan gönüllü yüreðim. Arka koltukta Keklik kýzýn kitaplarý ve ona armaðan olarak aldýðým diz üstü bilgisa-yar. Baba Ýshak’ýn sarýmlýk tütün torbasý ve kocaman bir koli Tekirdað yarenliði. Hem de en büyüðünden. Balýðýn ýzgara koktuðu, sözü olanýn sazý kaptýðý, kadýnlý erkekli semaha durulan, söyleþinin su gibi aktýðý, sabaha çýkýlan akþamlarýmýz için.
Doðruca kahveye gidip, yükümü boþaltýyorum. Arabayý gören Keklik kýz, koþarak geliyor. Kitaplarýný kaptýðý gibi, bir masaya oturuyor ve karýþtýrmaya baþlýyor Panait Istrati’nin “Hayat Yollarýnda” adlý kitabýný. Serseri Mihail’i seveceðini umuyorum.
Birbirimize bakýp gülümsüyoruz Baba ishakla ve konuþtuðumuz gibi bilgisayarý alýp, acemice tutuþturuyor ellerine Keklik kýzýn. Sevineceðini biliyoruz elbet ama bu kadarýný bek-lemek ikimizin de düþ gücünü aþýyor. Gülüyor, kahkahalarla gülüyor hem de. Ýlk kez sesini duyuyorum, onun. Adýný aldýðý kuþ gibi þakýyor. Yeni öðrenilen üç beþ sözcüðün acemice kullanýlýþý gibi ama coþkuyla söylüyor. Teþekkür ediyor, sürekli. Bir kolu bende, diðeri Baba Ýshak’ýn omzunda; onun inanýlmaz gücüyle dönüyoruz ortada. Birileri ekleniyor saðdan sol-dan, kat kat bir halkaya dönüþüyoruz. Sazýmýz, Keklik kýzýn þakýmasý, bu akþam.
Mutluluðun belgeseli olarak, kaydetmeliyim bu olayý, diye düþünüp, yavaþça kopu-yorum halkadan ve kameramý yöneltiyorum üstlerine. Beynimi kurcalýyor sorular; (Bu kýz tedaviyle düzelebilir mi, acaba? Niye hiç düþünmedim bu güne kadar? Araþtýrmalýsýn Yazar Aga! Ýyi de kime sormalý? Nereye baþvurmalý?) Birden aklýma geliyor. Ýstanbul’da bir üni-versitede nöroloji asistanlýðý yapan bir arkadaþým vardý. Numarasý yok bende. Dýþarýya çýkýp, sessiz bir yerde, eski arkadaþlarýmý arýyorum. Birinden öðreniyorum numarasýný. Heyecanla arýyorum; açan yok. Yeniden yeniden deniyorum. En sonunda açýlýyor telefon. Hal hatýrdan sonra, durumu anlatýyorum. Sesimdeki ivecen týnýya takýlýyor, arkadaþým. “Ne o, dilsiz bir aþk mý, yoksa? Sakýn uðraþma, dili çözülürse, piþman olursun.” Yutkunuyorum.”Yok” diyo-rum.”Yok, be arkadaþým. Benim, Keklik kýzým, O.”
Sözleþtik. Önümüzdeki hafta baþýnda, çalýþtýðý hastanede bekleyecek bizi. Katlanmýþ bir umutla geri döndüm, aralarýna. “Konuðun var” dedi, Baba Ýshak.
Eliyle gösterdiði masada, Nilüfer’i þöförüyle birlikte otururken gördüm. Ayný anda göz göze geldik. Sevinmediðimi anladý ve kýrýldý duruþunun ýþýðý. Bir sýkýþmýþlýk duygusuyla, sürüklenir gibi gittim, masalarýna. Þöför, sandalyesini bana verip, uzak bir masaya geçti.
“Beklemiyordum, seni. Hayrola, caným. Böyle habersiz, böyle zamansýz. Ýyi misin, Nilüfer?” dedim. Gülümsedi. Omuzlarýndan kýzýl bir güneþ gibi inen saçlarýný çekiþtirdi. Ellerini, masanýn üzerinde birbirine kenetleyip, derin bir soluk aldý ve “Konuþmak için geldim.” dedi. Aklýma bir uçurum düþtü ansýzýn. Korkuyla, kalakaldým.“Hamile misin, caným?” diye, sordum.“Saçmalama”dedi.“Evlenmeden gebe kalacak kadar uçuk mu sandýn, sen beni?”
Yarým kalan konuþmasýna, Baba Ýshak’ýn masaya yiyecek, içecek getirmesinin ardýndan devam etti. Bu arada ben, rahatlamýþtým enikonu. Birer kadeh rakýnýn ve ýzgaralarýn eþliðinde espriler arýyordum. Buluyordum sanýrým ki; ýþýmaya baþlamýþtý Nilüfer. Salonun diðer köþesinde masalar birleþtirilmiþ, yiyecekler taþýnmýþ, Tekirdað kadehleri hazýrlanmýþ; bol söyleþili bir akþam baþlýyordu. Nilüfer’in þöförü, çoktan uymuþtu iklime.
Biraz sonra, Keklik kýz, bir kucak dolusu çiçekle yanýmýza geldi ve gülümseyerek Nilüfer’in kucaðýna boca etti hepsini. Kalanlarý da, baþýndan aþaðý döküp, kývrýlarak selamladý bizi ve dönüp diðerlerinin yanýna gitti.
Kendinden emin bir þekilde Keklik kýza gülümsedi, saçlarýný þöyle bir savurup göz-lerime dikti gözlerini. “Caným benim! Yerleþe’nin Yazar Agasý sevgilim, ne zaman evleneceðiz biz? Hadi, þunun adýný koyalým bu akþam. Sonra da, sabaha kadar, istediðin gibi kutlayalým kararýmýzý. Ne diyorsun?”
Ne diyebilirdim ki? Hýk mýk ettim ama onun istediði türden sözler deðildi aðzýmdan dökülenler. Bir yaným deniz, bir yaným karaydý. Kaçacak yerim kalmamýþtý daha.
Oysa açýkça þunlarý anlatmak istiyordum, ona; “Beni sevmenin bir baþka yolu daha var. Sen, o yolu yürüyerek gelmelisin, bana. Elimde güllerle beklerim seni ve en sevdiðin aþk þiirleriyle dolaþýrým bedeninin ve beyninin kývrýmlarýnda.”
Yok… Anlamak ve anlatmak öylesine uzak ki; gurbetindeyiz kendi dilimizin. Baba Ýshak, yavaþtan uzanýyor saza ve baþlýyor; bir göçün baþ döndüren yolculuðunu dinliyo-ruz. Süt kokularý, oðlak sesleri develerin çýngýraklarýna karýþýyor. Genç kýzlarýn güle oynaya sekiþleri duyuluyor kayalýklarda.
Ýrkiliyorum birden bire; “Yeter artýk!” diye, baðýrýyor bir kadýn. “Yeter artýk Yazar Aga! Ben ki, zengin ve güzel bir kadýným. Beni isteyenleri reddedip, seni seçtim. Bunlarý bil-diðin halde, beni düþürdüðün þu duruma bak!” Karþýmda öfkeyle baðýran kadýnýn yüzü Nilü-fer’e dönüþüyor ansýzýn. Hýþýmla kalkýyor yerinden ve ellerini beline götürüyor. Þu an, tam tepeden süzüyor beni. Göç yarýda kalýyor. Oðlaklar, kýzlar, develer ve tüm yolculuklarýn ayak sesleri; sus pus… Gece, çocuklarýný çekiyor karnýna.
“Zaten tüm arkadaþlarým ve tanýdýklarým demiþti bana. Demiþlerdi; “Bir yazardan koca olmaz sana” diye. Ama ben, kocam olur sandýydým, seni.! “
Koyul öfkesini döven diþil topuklarýyla geçip gidiyor Nilüfer.. O’na, uçmayý anlatamý-yorum.
Serpil Baþak



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sevdalý Bir Þey - - 1

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ses Kokusu
Ýnatla Aþk
Bir Aþkýn Kýrýk Öyküsü


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Koltuk Deðneði [Þiir]
Ýkimiz [Þiir]
Zamanýn Adý [Þiir]
Senli Þiir [Þiir]
Dil de Üþür [Þiir]
Kadýn ve Þiir [Þiir]
Soyunabilsem Seni [Þiir]
Ah!.. Gülsen... - 11 - [Þiir]
Say Ki; [Þiir]
Gül, Desem [Þiir]


Serpil Baþak kimdir?

Haydi öp beni, Bir öykümüz olsun. Ýki kiþilik aþklarý takmýyor hayat; Çoðalabildiðimiz kadarýz ayrýntýlarda. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Ýnci Aral, Orhan Pamuk, Nazým Hikmet,Yýlmaz Odabaþý, Edip Cansever


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Serpil Baþak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.