..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sanatçý, toplumda uzun çalýþma ve çabalardan sonra alnýnda ýþýðý ilk duyan insandýr. -Atatürk
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Yazarlar ve Yapýtlar > Hulki Can Duru




18 Nisan 2010
Uykularýn Gizemi ve Agoraphobia (2ci Bölüm)  
Uykularýn  Doðusu, H. A. Toptaþ, Doðan Kitap, 1.ci baský, Eylül 2005

Hulki Can Duru


Ýnsanlarýn büyük kötülüklere yol açan iyilik anlayýþlarýndan, kendini çocuklarýn varlýðýnda yenileyen yaþamýn acýmasýzlýðýndan, bu acýmasýzlýðýn üstünü örten masumiyetin derinliðinden, canlý olmanýn aczinden, insanlarýn içinde uðuldayýp duran o çok aðýzlý kuyularýn karanlýðýndan, hatta uykulardan korktuðunu anlatýyor yazar.


:AEHE:
 ROMANIN YAPISI
19 bölümden oluþan roman baþsýz, yarým bir tümceyle baþlýyor. Ancak, tümcenin  baþýnýn romanýn en son satýrýnda olduðunu kuþkucu okur hemen fark ediyor. Peki gerçekte romanýn baþý nerede? Romanýn baþý  17 ya da 18.ci bölümlerde olmalý. Belki de 19.cu bölümden baþlýyor. Gerçekten de romanýn nerede baþlayýp nerede bittiði belli deðil. Bir devridaim makinesi gibi kendini özdevingen olarak kuran ve kurgulayan bir yapýt.

 Ama, bu bir fasit daire, kýsýr döngü deðil. Zaten, Toptaþ da romanýn ilk sayfasýnda eserin hangi cümleden  nereden baþlayacaðýný bilemediðinden dem vurmaktadýr.  12.ci bölüme gelindiðinde bile yazar hala yazdýðý romanýn neresinde olduðunu bilmez bir haldedir. Önemli olan yapýtýn sonsuz gibi görünmesidir; þöyle der: “Bir hikaye sonsuzmuþ gibi göründüðünde kendine ulaþmýþ demektir”.

 Gerçekten de eserdeki yapý merdiven gibi, sonsuzluða doðru, basamak basamak, üst üste, yükseliyor. Anlatý nereye gideceði belli olmayan avare bir yel gibi  fýrýldanýyor.

Yapýtta belli bir plan, düzen yok. Bir önceki sözcük bir sonrakini, bir önceki tümce bir sonraki tümceyi doðuruyor. Bir meddah anlatýsýnda olduðu gibi yapýt birbiri arkasýna ardýþýk çaðýrýþýmlar zinciri ile geliþiyor, büyüyor, sürükleniyor, sürüklüyor; romanýn oynak ve çokgen bel kemiði bu þekilde oluþuyor:

  “Sonra, birden bire, gene dayýmýn tek katlý evi geldi aklýma. Ev gelince, bahçe, bahçe gelince ot hýþýrtýlarý, ot hýþýrtýlarý gelince çocuklar, çocuklar gelince toz bulutlarý da geldi”  tümcesinde olduðu gibi.

Veya, “…ne yapacaðýný bilememiþ açýkçasý. Bilemeyince de (…) aylarca beklemiþ o köþede. Bekledikçe, (…) birdenbire eve kapanmýþ. Kapanýnca da…” tümceleri ek örnekler olarak verilebilir.

 HAYAL GÜCÜ VE DÝL
Tabi tüm bu üst üste alt alta geçmiþ öyküler karnavalýnda   yazarýn o ele avuca sýðmayan, sýnýr tanýmayan, insaný sersemleten, hayrete düþüren, hayal gücünün egemenliðini, görkemini görüyoruz. Bu inanýlmaz  imgelem, cýva benzeri þekilden þekle,  bukalemun benzeri renkten renge giriyor. Tasvirler, betimler, benzetmeler yazarýn düþ gücüyle bir büyücünün deðneðinden saçýlan týlsýmlar gibi göz kamaþtýrýyor.

Gerçeküstü ögeler, masal ve meddah biçemiyle  anlatýlýyor. Bu imgelem bazan azgýn ve yabanýl bir boða gibi saða sola saldýrýyor, denetlenemiyor, estetize edilemiyor. Bu bazan hýrçýn, öfkeli, kaba bir hayal gücü. Genelde hayal gücü pek kýt olan insanlarýmýz içinden böyle bir yazarýn çýkmasý gerçekten benim için çok þaþýrtýcý oldu.  

Yazar sanki eserin sona ermesini istemiyor. Eserin sona ermesi yaþamýn sona ermesi gibi bir þey çünkü:  öykülerin son cümlesinden sonra baþlayan o büyük sessizliklerden korkuyor yazar.

 Masal ve günlük yaþamdaki halk deyimleri “iðne atsan yere düþmez, palas pandýras, höyküre höyküre, paldýr küldür”,  ve meddah anlatýmlarýnda sýkça ve soluklanmak için kullanýlan “efendime söyleyeyim, söz gelimi, nasýl desem”  terimleri, tekerlemeleri sýkça karþýmýz çýkýyor. Böylece yazar vakit kazanýyor,  güç topluyor. Bir yandan da yazar-okur birbirine kaynaþýyor. 

 Ancak, yeni Türkçe sözcük kullanýmý özensiz: “insafsýz, hayâsýzca, haysiyet, mecalsiz, tehditkâr, hamle,  meram, haþmet, þemail, þiraze, mücadele, hâkim, hengâme, heveskâr, kasvetli, mekân, sevkýyat” gibi bir çok eski sözcük kullanýlmýþ.

Diðer taraftan “boklu kuyruklar… bu yaþta sýçtýðým boklar… sýçtýklarý zaman boklarýn melekler tarafýndan kaldýrýlýp kaldýrýlmadýðý… götü boklu” gibi argo ifadeler çok gereksiz ve biraz da çirkin kaçmýþ.  “Bok” sözcüðünü kullandýktan bir iki sayfa sonra “taze sýðýr pisliði”nden söz etmek de tutarsýzlýk. Çaðdaþ Türk aydýnlarý ve romancýlarýndaki bu argo kullanma eðilimini bir çeþit psiþik boþalma (catharsis), entelektüel arýnma olarak mý yorumlamalý ?

 Eserde ufak tefek dilbilgisi hatalarý ve sözel tutarsýzlýklar göze çarpýyor. 7.ci bölümde “metalik” yerine “madeni, madensel” denebilir. Yine bu bölümde Fransýzca’dan gelme “külot” yerine “don” denebilir. 9.cu bölümün sonunda  yolcularýn sandallara binip “þehre doðru uzaklaþmaya” baþlamalarý yerine “þehre doðru yola çýkmaya” baþlamalarý demek daha doðru olabilirdi. Nitekim 10.cu bölüm baþýnda bu ifadeyi yazar düzeltilir: dedesi þehre doðru yeniden yola çýkacaktýr.

 Genelde Türk yazarlarda sýkça görülen klasik ve kronik anlam kaymalarý, týkanmalar, konfüzyon, karýþýklýk, cümle düþüklükleri yok. Tümce yapýlarý saðlam,  anlam kaymasý, dilbilgisi hatalarý yok denecek kadar az. Türkçe uzun cümle kaldýrmaz iddiasýný çürütmek istercesine Toptaþ bir çok yerde bir paragraf kadar süren uzun tümceleri inatla kullanmýþ. Tümcenin sonuna vardýðýmýzda yapýnýn hala dimdik ayakta durduðunu görüyoruz:

 “Cývýl cývýl kaynayan kuþ pazarlarýnýn ipler, kafesler, aynalar ve peþ peþe anlatýlan çeþitli hikayelerle derinleþen kalabalýðýnda, aðzýndan burnundan içki kokularý fýþkýran sarhoþlar gibi birdenbire yalpalayýp yere yüzü koyun düþtüðü olmuþ dedemin bu yüzden;  kuþ adlarýna bakmak için gittikleri o basýk tavanlý daracýk sahaflarda irkildiði, okul ödevlerinin telaþýna düþmüþ birkaç öðrencinin dýþýnda  kimseciklerin girip çýkmadýðý donuk yüzlü kütüphanelerde ve kitapçýlarda afalladýðý, arada bir uðradýklarý yemcilerde ve baharatçýlarda usulca sendelediði, kuþçu dükkanlarýnda ürktüðü, ya da, vapurlarda, banliyö trenlerinde,  tramvaylarda, otobüslerde ve þehrin deðiþik semtlerindeki kahvelerde yapýlan her biri birbirinden arsýz eþek þakalarýnýn sonunda, bir köþeye çekilip oyuncaðýný yitirmiþ çocuklar gibi hüngür hüngür aðladýðý olmuþ.”

 Yine de yazarla anlatýcý ayný kiþi olduðundan ve “dedem” dediðinden, yukarýdaki paragrafta  “gittikleri” yerine “gittiðimiz” denmesi daha doðru olacaktý sanýrým. 

 Hasan Ali Toptaþ, Nietzsche’nin Alman dilini yetkinleþtirmeye çalýþtýðý gibi Türkçe’yi yetkinleþtirmeye çalýþmýyor. Böyle bir çabasý yok. Halbuki olmalý derim. Sadece  halk diline yönelmek yetmez. Türkçe’nin yetkinleþtirilmeye, mükemmelleþtirilmeye gereksinimi vardýr. Yazarlarýmýz ulusal dil ve edebiyatýmýzýn güçlenmesine, geliþmesine katkýda bulunmalýdýrlar. Temiz Türkçe ve Türkçe dilbilgisi kurallarý bu þekilde pekiþtirilecektir. Bunu da yazarlar, aydýnlar yapacaktýr.

 AGORAPHOBÝA
Sigmund Freud,  agorafobi (agora:  pazar yeri, phobus:  korku) terimini kalabalýðýn  bulunduðu mekanlarda bulunmaktan korkan hastalar için kullanmýþtýr. Freud bunu libido dürtülerinin bastýrýlmasýyla da iliþkilendirir. Kalabalýða karýþma düþüncesinden kaynaklanan dehþet verici bir boðuntu ve boðulma korkusu duyan agorafobik kiþiler, insanlarýn doluþtuðu, mahþer gibi fýkýr fýkýr kaynadýðý  ortamlardan  uzak kalmayý, oralara gitmemeyi tercih ederler.

 Örneðin, bu tip  yerler arasýnda alýþveriþ yerleri, pazarlar, iþlek caddeler, kalabalýk maðazalar, kapalý mekanlar, tünel, köprü ve yükseklikler, stadyumlar, otobüs ve uçaklar da vardýr.  Ömer Seyfettin’in “Pembe Ýncili Kaftan” öyküsündeki kendini okumaya vermiþ, kent merkezinden uzakta, çiftliðinde yaþayan Muhsin Çelebi, “merdümgiriz” (insandan kaçan) olduðu gibi bir yerde agorafobiktir de. Agorafobikler insandan nefret etmez:  korkarlar.

 Ayný þekilde, benzer semptomu “Uykularýn Doðusu”nda çocuklarý ve büyükleri sopadan geçiren,  pek insancýl olduðunu söyleyemeyeceðimiz -ama böyle davranmasýnýn nedenini insanlarýn insancýl olmamasýna baðlayabileceðimiz- anlatýcý kahramanýmýzda  da gözlemleyebiliyoruz.

 Kahramanýmýz, “onlar” diye söz ettiði insanlarýn yaptýðý her þeyde bir sahtekarlýk görmekte,  gülümsemelerin bile aslýnda o an için anlaþýlmayan baþka bir türlü kötülük olduðuna inanmaktadýr. Bu nedenle, evden dýþarý adým atmaz, odasýna kapanarak, Marcel Aymé’nin bilgiç öküzleri gibi, kendisini kitaplara verip, dünyayý ve insanlarý unutabilmek için bir kitaptan ötekine soluk soluða koþturup durur.

 18. ci bölüm baþlarýnda anlarýcý yazar, Haydar’a yaptýðý itirafýnda, her þeyden, insanlarýn büyük kötülüklere yol açan iyilik anlayýþlarýndan,  kendini çocuklarýn varlýðýnda yenileyen yaþamýn acýmasýzlýðýndan, bu acýmasýzlýðýn üstünü örten masumiyetin derinliðinden, canlý olmanýn aczinden,  sokaklardan, insanlarýn içinde uðuldayýp duran çok aðýzlý  kuyularýn karanlýðýndan,  uykulardan  korktuðunu belirtir. 

 Bu agorafobik sendromun etkisiyle yazar Haydar’dan da korkmaktadýr. Bunun nedeni de Haydar’ýn öyküler hakkýnda her þeyi aklýnda tutmasý ve ikide bir ona hatýrlatmasýdýr. Çocuklara karþý da  bir korku duymasý çocukken akranlarýndan yediði dayaklardan kaynaklanýyor olabilir.

 Romanda yazýlanlara göre anlatýcýnýn yaþamý da pek iftihar edilecek bir yaþam deðil utanç duyulacak bir yaþamdýr. Ancak, Toptaþ bunun neden böyle olduðu açýklanmýyor. Bu bir yerde baþkalarýna olduðu kadar kendisine de çok acýmasýzca davrandýðý þeklinde yorumlanabilir. Anlatýcý kendisiyle barýþýk deðil. Hatta öldükten sonra yaþam yakasýna yapýþýp hesap soracak mý acaba diye korkmaktadýr da:

 “Yani, hayat tamamlanýnca, artýk ben tamamlandým diye gelip adamýn karþýna dikilir mi? (…) Belki de, kimilerin zebani dediði þey bizim tamamlanmýþ hayatýmýzdýr.”  der. 

 Oysa, yaþam asla tamamlanamayan bir süreçtir. Yaþam hep yarým kalýr. Hep eksiktir. Hayat, sevgi, aþk, hayaller hep yarýda kalýr. Bitmemiþ, bitirilemeyen, sekteye uðramýþ, yarým kalmýþ bir senfonidir yaþam. Ýnsanýn kendisiyle barýþýk olmamasý da geçici bir süreçtir. Kendisiyle barýþýk olmayan baþkalarýyla da olamaz; kendini sevmeyen, kimseyi sevemez.  Erich Maria Remarque’ýn emrini anýmsayalým: “Ýnsanlarý Seveceksin”

 GERÇEKÜSTÜNE KAÇIÞ
Çaðdaþ Türk yazarlarýný fantastik/gerçeküstü anlatýma yönelten, iten, nedenler nelerdir?  Düþünce özgürlüðüne yapýlan anlamsýz baskýlar mý? Arabesk ve dinsel kuþatma mý? Gerçek yaþamdan kaçýþ mý? Yoksa gündelik yaþamdaki sýðlýklarýn, çirkinliklerin, insaný bezdiren kýsýr, kronik siyasal çekiþmelerin, incir çekirdeðini doldurmayan inatlaþmalarýn, devrimden bu yana bir arpa boyu yol gidememiþ olmamýzýn verdiði yorgunluk, mutsuzluk, býkkýnlýk mý?

Ya da, yazarýn belirtildiði gibi insan denen yaratýðýn akýl almaz labirentler, ürkütücü dehlizler, karanlýk kuyular ve birbirine açýlan meçhul geniþliklerle dolu ruhunda, hayatýný masala dönüþtürmek gibi tuhaf bir eðilimi olmasý mý?

 Hepsi ya da hiçbiri. Ancak, bu yönelim ya da eðilim geri kalmýþ doðu/Ýslam toplumlarýnda çok ender görülen bir þey. “Uykularýn Doðusu”nun en önemli özelliði bu: Yazar hayal gücüne hiçbir sýnýr tanýmýyor: Yaratýcý zekanýn tüm kývýlcýmlarý, pýrýltýlarý bu gerçeküstü, rengarenk romanda görülüyor.  Çok deðerli ve dünya çapýnda bir Türk romancýsý ile karþý karþýyayýz sanýrým. Bu okuduðum ilk yapýtý. Hasan Ali Toptaþ Türk romanýna yeni bir güç, yeni bir nefes, yeni bir erke getiriyor.

  “Uykularýn Doðusu” ölüm korkusundan, acýlardan, insanýn acýmasýzlýðýndan, dünyada yaþamanýn, varolmanýn korkusundan rüyalarýn, masallarýn, hayallerin, uykularýn cennetine kaçýþ…

Bu bir türlü bitmeyen, bitmesini istemediðim, masal romaný nereden okumaya baþlarsam baþlayayým, hangi yöne gidersem gideyim, yerküre veya uzayda gider gibi yine tekrar dönüp dolaþýp baþladýðým noktaya gelirken, fýrýl fýrýl dönen atlýkarýncaya, dönmedolaba, ya da,  bugi-bugiye binmek gibi çocuksu bir heyecan duymamý engelleyemedim söz gelimi.
 



.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Güzel bir tanýtým
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
18 Nisan 2010
Bilgilendirici olduðu kadar ayný zamanda da sürükleyici bir anlatým var yazarýmýzýn yazýsýnda.Gerçekten de Hulki Can Duru'yu bu sitede tanýmaktan çok memnunum.Birbirinden deðerli eserler vermiþ.Temennim bu eserlerin hak ettikleri deðeri bulmasýdýr.Pamuk/Yamuk adamlarýn alkýþlandýðý bir toplumda Hulkiler'in deðeri acaba anlaþýlabilecek mi?Teþekkür ve saygýlar.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mevlana'nýn Kimyasý
Köpekliðin Aþký ve Varoþ Kültürü
Ka, Kar ve Kars
Yeni Hayat (2ci Bölüm)
Yaþam, Aþk ve Rastlantý
Râna ve Rânalarýn Açmazý (2. Bölüm)
Kürtçülük Sorunu ve Güneydoðudan Öyküler
Yeni Hayat (1ci Bölüm)
Þebeke ve Sabetayizm
Aþka Allah'a ve Akla - Tarihi Simalardan Mevlevi

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Paganlýktan Gelme Bir Tapýnma Þekli: Namaz (2)
Cinsel Saldýrý Suçu ile Tecavüzden Yargýlananlarýn Hadým Edilmesi Yasa Tasarýsý
Paganlýktan Gelme Bir Tapýnma Þekli: Namaz
Çaðdaþ Gericilik: Postmodernizm
Mevlana ve Ýslam
Dinin Ahlaksýzlýðý, Yahut, Ahlaksýzlýðýn Dini
Haksýzlýða Kesinlikle Karþýyým
Tevfik Fikret'ten Teröre Övgü
Özel Mezarlýklar: Kârlý Bir Yatýrým Kapýsý!
Postmodern Haçlýlar

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Elsa'nýn Gözleri [Þiir]
Albatros [Þiir]
Kraliçe ve Bahçývan - II [Þiir]
Yeryüzü Rüzgarlarý [Þiir]
Kraliçe ve Bahçývan [Þiir]
Op. 11 Piyano Ezgileri, Arnold Schönberg [Þiir]
Malta Þahinlerine [Þiir]
Uçan Ayakkabý [Þiir]
Havanýn Ölümü [Þiir]
Her Ocak Hiddetle Tütüyor… [Þiir]


Hulki Can Duru kimdir?

Baþlýca yapýtlarý: Eski Kule Müziði (þiir) Geometrik Aydýnlýk (þiir) Havanýn Fen Noktasý (þiir) Tartaros Paradigmasý (eleþtiri) Teslis Sendromu (eleþtiri) Nano Kutsallýk (eleþtiri) Sevgili Kutlu Yaþam (öykü) Kuþku Bilinci ve Eleþtiri (eleþtiri)

Etkilendiði Yazarlar:
Montaigne, Descartes, Russell, Tolstoy, N. Hikmet, Dostoyevski, Nietzsche, Freud, Darwin, Marx, Engels, Lenin, Bakunin, Kropotkin, Voltaire, Diderot


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.