..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin bulunmadýðý yerde us da arama. -Dostoyevski
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Fantastik Roman > osman demircan




21 Mart 2010
Aydýnlýk (Giriþ)  
osman demircan
Yürüyordum iki yaný aðaçlý bir yolda. Dallarda yapraklar kýpýrdýyordu esen rüzgarla. Adýmlarým düþüncelerimin aðýrlýðýyla yavaþ yavaþ ilerliyordu. Ýki sýra aðaçlarýn saðýnda ve solunda yemyeþil çayýrlar vardý. Dünya bir aydýnlýk halinde yapraklarýn arasýndan sýzýyordu. Gidiyordum yol çizgilerinin bir nokta haline geldiði yere doðru. Yüzüm güneþ ýþýklarýnýn sararttýðý bir yaprak gibiydi. Biraz buruþuk ve kýrýþýk halde baþýmýn önüne yapýþtýrýlmýþ bir yaprak gibiydi yüzüm. Nereye baksam sonbaharý unutmaya çalýþýyordum. Ama gel gör ki yüzüm bir sonbahar manzarasý gibiydi. Bir yýkýk aðaç gördüm. Gövdesine oturdum ve uçsuz bucaksýz çayýrlarý seyrettim.


:CAJG:
Yürüyordum iki yaný aðaçlý bir yolda. Dallarda yapraklar kýpýrdýyordu esen rüzgarla. Adýmlarým düþüncelerimin aðýrlýðýyla yavaþ yavaþ ilerliyordu. Ýki sýra aðaçlarýn saðýnda ve solunda yemyeþil çayýrlar vardý. Dünya bir aydýnlýk halinde yapraklarýn arasýndan sýzýyordu. Gidiyordum yol çizgilerinin bir nokta haline geldiði yere doðru. Yüzüm güneþ ýþýklarýnýn sararttýðý bir yaprak gibiydi. Biraz buruþuk ve kýrýþýk... Nereye baksam sonbaharý unutmaya çalýþýyordum. Ama gel gör ki yüzüm bir sonbahar manzarasý gibiydi. Bu halde ýssýz yolda yürürken bir yýkýk aðaç gördüm. Gövdesine oturdum ve uçsuz bucaksýz çayýrlarý seyrettim. Yolun gerisine baktýðýmda bana doðru koþan kimse yoktu. Yolun sonuna da baktýðýmda kendisine koþacaðým kimse yine yoktu. Her þey yalnýzlýðýn içinde, suskun ve durgundu. Selam verip yürümek istiyordum. Bir kafesin içine týkýlmýþ bir kuþ gibi çýðlýðýmý kimseye duyuramadým. Suskun suskun yürüdüm.
Bir ev çayýrýn ortasýndan ýþýk hüzmesi gibi gözlerimi aldý. Sol yanýmda kalan eve patika bir yol ayrýlýyordu, yürüdüðüm ana yoldan. Bir merhaba desem mi diye aklýmdan geçirdim o evdekine. O tarafa saptým belki karþýma biri çýkar diye. Ýhtiyaç duyuyordum konuþmaya, sevmeye ve sevilmeye.
Ev çayýrýn ortasýnda bir kuþ yuvasýydý sanki. Avluda kazlar, ördekler, güvercinler ve tavuklar yan yana gelmiþti. Anladým ki beyaz buraya göklerden inmiþti. Bembeyaz kanatlarýný çýrparak karþýladýlar beni ördekler ve kazlar. Bilmediðim bir dünyanýn giriþ kapýsýndaydým. Derken evin kapýsý açýldý ve dýþarý bir teyze çýktý.
_Buyur evladým! Bir þey mi arýyordun?
Bir an raylara baþýný yatýrmýþ bir insaný gören makinistin aniden frene basmasý gibi duraksadým.
_Merhaba! Yolda yürüyordum çok susadým o yüzden uðradým kusura bakma teyzeciðim.
Bir tebessümle:
_ Gel ne demek buyur otur evladým.
Bir tabureye oturdum. Ýçimden hiçbir fatura ödemeden yaþanýlan bu aný ölümsüzleþtirmek geldi. O an uzun bir sessizlikten sonra yaþlý teyze elinde bir bardak ayranla yanýma geldi.
_Buyur oðlum!
Teþekkürlerimi sunarak içtim bana sunulan tüm çayýrlarýn yeþilinden arýnmýþ bembeyaz ayranýný. Serinledim o an. Teyze karþýmdaki tabureye oturdu. Orta boyda, ellili yaþlarda, yüzü kýrýþmýþ olsa da teninde tazelik bulunan bir kadýndý. Gözleri çimen yeþili ve bakýþlarý dingindi.
Gülümseyerek:
_Seni buralarda ilk defa gördüm.
_Þu karþýki Tepeköy'de bir pansiyonda kendimi toparlamak, güç biriktirmek ve yorgunluðumu gidermek için kýsa bir tatile geldim. Orada kalýrken etrafý gezmek istedim.
_Evet buralar dinlenmek ve unutmak için iyi bir yerdir. Güzel bir seçim yaptýn. Biz de daha önce Ýstanbul'da yaþardýk. Baþýmýza gelen faciadan dolayý buralara taþýndýk.
_Sizi buralara getirecek kadar nasýl bir facia yaþadýnýz?
_Eþimi ve beni entelektüel çevreler iyi tanýrdý. Biz olmadan açýlmazdý hiçbir müze. Biz olmadan ses getirmezdi orkestrada hiçbir enstrüman.
_Peki sonra ne oldu?
_Bir insan böyle yaþarken katile dönüþüverdi iþte. Eþim bir ressamý öldürmekten yargýlanýp ceza aldý. Mahkeme süreci ise aðýr ve yorucuydu. Zaten yorgun düþen eþim hapiste yatmayý göze alamayýp intiharý seçti. Ben de onun ölümünün ardýndan her þeyi býrakýp buralara geldim.
_Þu an neler yapýyorsunuz?
_Hayatýmý sýfýrlayýp bu çiftlik evinde yaþýyorum. Diyeceðim o ki hayatta seçme þansýn varsa, hayatý sýfýrlamayý seç ve her þeyi unutmaya çalýþ. Bunu baþardýðýn an aný virüslerinden kurtulmuþ olacaksýn. Hayata yeni bir bakýþ açýsý kazanacaksýn.
Baþýmý öne eðerek, deneyeceðim, dedim.
Sonra teyze konuþmasýna devam etti.
_Dert bazen kadife elbisesiyle gelir de vakurla kurulur karþýna oðlum. Onun boyunduruðunda bir köle gibi acý çekersin. Bazen ise dert yamalý bir bohça gibi gelir de omzuna yerleþir. Kolun ve boynun aðrýr da bu yükü çekmeye devam edersin oðlum.
Ne diyeceðimi bilemediðimden baþýmý onay verircesine salladým. Ardýndan düþündüm. Ýnsan bazen aradýðýný bir metropolde bulamazdý da gelir böyle kýr evinde bulurdu. Çok þaþýrmýþtým. Üzüntülerimi bildirdim. Hava kýzýllaþýyordu. Gün batmak üzereydi. Ayrýlmak için izin istedim. Bunun üzerine istediðim zaman buraya gelebileceðimi söyledi. Yeniden teþekkürlerimi sunarak vedalaþtýk.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ana yola doðru giderken patikanýn kenarýndan akan dereye baka baka ilerledim. Su, o kadar berraktý ki dibi görünüyordu. Duygularým suya baktýkça berraklaþýyordu. Ýlk defa böyle duygular yaþýyordum. Teyzenin sözleri aklýma geldikçe kalbim bu duygu coþkunluðunda çakýl taþlarý gibi yerinde duramýyordu. Yaþama sevinci içime bir iksir gibi doluyordu. Yaþamanýn türlü halleri vardý tabi ki. Bazen bir dere, bazen bir yol, bazen bir kamyondu hayat. Takýlýp gittiklerimiz kadar, kendi irademizi zorladýðýmýz anlarýmýz da olurdu. Soluklarýmýzýn bir lokma gibi boðazýma týkandýðý zamanlarda, aldýðýmýz her nefesin, yediðimiz bir yemekten daha kýymetli olduðunu bilirdim. Bu yüzden açgözlü deðildim. Farkýna vararak farkýndalýk yaratabildiðimi düþünürdüm. Kollarýmýn bana kol kanat olmasýný, ayaklarýmýn beni çýkýlmaz hallerden kurtarmasýný beklerdim. Umut köpükleriyle yýkandýðým sürece, geleceðe daha temiz duygularla varabilirdim. Yoluma çýkan her þeyin, bir virgül, bir nokta olduðunu da bilirdim; ama yolumun çok uzamamasý için üç noktalara çok itibar etmezdim. Bu düþüncelerle ana yola vardýðýmda artýk iki yanýmda aðaçlar bana eþlik ediyordu. Aðaçlar daha net seçiliyordu bakýþlarýmda. Hayata daha net bakýyordum. Yapraklarýn inceliðinin arasýnda sanki bir yüz vardý ve rüzgar estikçe bu yapraklardan peçeyi kaldýrýyordu. Galiba uzun zamandýr ilk defa mutluluðun yüzüðünü görüyordum.
Þehirdeyken toplama insanlarýn arasýnda yürürken bazen bir tanýþla karþýlaþýrdým ve onlarýn nasýlsýn sorularýna iyiyim derdim. Oysa kimsenin umurunda deðildim aslýnda. Peki onlar benim umurumda mýydý? Bu soruya cevap bir türlü veremedim. Fakat sevdiklerim de vardý. Örneðin bir sonbahar günü rastladýðým Neslihan aslýnda liseden arkadaþýmdý. Onu gördüðümde ilk tepkim gülümsemek olmuþtu. O, kendimi riske atýp gülümsediðimde aval aval bakan insanlardan farklý bir ifade göstermiþti. O da gülümsemiþti bana. Ýnsanlar artýk ne maddi ne manevi anlamda kimseyle hiçbir þey paylaþmak istemezken, Neslihan benimle gülümseyen yüzünü, parlayan gözlerini paylaþmýþtý.
Þaþkýnlýk içinde siyah gözlerine baka baka merhaba dedim.
O da bana karþýlýk verdi.
_Merhaba Erhan seni görmek ne güzel?
_Seni görmek de güzel.
_Seni Ortaköy'de göreceðimi söyleselerdi kesinlikle inanmazdým. Sana rastlamak, beni uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra kuzey kutbunun tam ortasýna bayraðýný dikmiþ insan gibi sevindirdi. Konuþmak ister misin peki, þurada bir kafe var oraya gidebiliriz istersen?
_Tabi neden olmasýn.

Neslihan yuvarlak yüz hatlarýyla çocuk izlenimi veren bir kýzdý. Ama tüm oyunlara doymuþ, hiç öksüzlük çekmemiþ bir çocuðun yüzü gibiydi. Saçlarý uzun siyah hafif dalgalý, gözleri irice koyu kahverengili, bakýþlarý keskindi. Göz alýcý bir güzelliði vardý. Boyu uzuna yakýndý. Üzerinde kýrmýzý tek parça elbisesiyle güzelliðini süslüyordu. Saçlarýna taktýðý siyah süslemelerle de tarz sahibi olduðunu gösteriyordu.

Ben de uzun boylu, hafif esmer birisi olarak Neslihan'a fiziksel olarak uyum saðlýyordum. Giyim olarak hafif klasik tarzýmla ona ayak uyduruyordum.

Birbirine sokulan kedi ile köpek gibi yan yana yürüyerek kafeye geldik. Kafe geniþ ve ferah, içi aydýnlýkla dolu bir yerdi. Gündüzün umut dolu ýþýklarý geniþ camlardan içeri süzülüyordu. Kafe tek katlý, avludan giriþi olan, geniþ kapýlý, salondan ve mutfaktan ibaret bir yerdi. Salonun içinde insanlar deri koltuklarda oturup, masalarýna konulan meyve sularýndan içerek sohbet etmekteydi.
Sol köþedeki bir masaya geçip oturduk. Garson sipariþleri alýp ayrýldýktan sonra konuþmaya baþladýk.

Seni görmek, ölüm uykusundan uyanýp da sevdiceðiyle göz göze gelen bir insan gibi beni mutlu etti. Aslýnda seni hep merak ediyordum, nerelerdedir, ne yapýyor diye. Liseden sonra babamýn tayininin çýkmasý sonucu yollarýmýz ayrý düþmüþtü. Sana bir türlü ulaþamadým. Bir insan, bir insana ulaþamadýktan sonra, yollarýn ne anlamý vardýr ki deðil mi? diye söze baþlamak isterken sustum ve sonra söze baþka türlü baþladým.

_ Görüþmeyeli çok uzun zaman oldu. Þimdi ne yapýyorsun Neslihan?
_ Felsefe okuyorum. Þu an dördüncü sýnýftayým. Niyetim üniversitede kalmak. Bu konuda hocalarýmdan destek görüyorum. Peki sen ne yapýyorsun Erhan?
_Ben güzel sanatlar üniversitesinin resim bölümündeyim. Ýstersen bir gün senin resmini de çizerim. Resim yapmayý çok sevdiðim için bu bölüme kendi isteðimle girdim. Bir gün büyük bir ressam olmayý düþlüyorum. Dünyayý doludizgin sevdiðim için daha çok at resimleri çiziyorum. Aydýnlýkta koþan atlar tercihimdir.
_Peki resimlerini görebilir miyim?
_Tabi ki ne demek? Bundan sonra istersen sýk sýk görüþebiliriz.. Telefon numaramý size vereyim. Artýk beni ararsýnýz.
_Teþekkür ederim Erhan. Sen lise hayatýma hep zenginlik kattýn. Çok renkli bir insandýn. Resimlerine bu renkliliði kattýðýna eminim. Görmek için þimdiden sabýrsýzlanýyorum. Kalkalým mý artýk?
_Olur Neslihan.
Ayrýlmak istemezsin dünyadan. Ama birileri çýkar ölüm fermanýný yazar ya da bir hastalýk seni hayattan yaprak gibi koparýr atar ya iþte öyle bir duyguyla ayrýldým Neslihan'dan. Þimdi serumlara takýlý kollarýmla sanki yürüyordum sokaklarda.
Apartmana vardýðýmda giriþ kapýsýný zor açtým. Ýçeri girer girmez, posta kutuma baktým. Günlük gazete haricinde bir þey yoktu posta kutumda. Asansörü kullanmadan, merdivenlerden beþinci kattaki daireme çýktým. Oturduðum apartman Üsküdar'da denize cepheli, altý katlý bir binaydý. Amcama ait bu dairede kira vermeden oturuyordum. Amcam Fransa'ya göç etmiþ bir akademisyendi. Evin üç odasý vardý ama ben bir odasýný resim atölyesi olarak kullanýrken, salonunu ise oturmak için kullanýyordum. Fazla bir eþyam yoktu. Hem yatmak hem oturmak için kullandýðým bir kanepe, anamýn bana hediye ettiði kýrmýzý bir kilim, dört kiþilik bir masa, televizyon ve kütüphane vardý salonumda. Evin en güzel yaný balkonuna konan martýlar ile gün boyu hiç eksilmeyen aydýnlýðýydý. Balkona çýkýp martýlara kendi elimle yem verir, denizin yosun kokusunu hücrelerime kadar içime çekerdim. Yaþamak bu evde tek baþýma iken, zirveye en yakýn yalnýz bir aðaç gibi olurdu. Özgürlük yalnýz bir aðaca benzer. Kalabalýk gelir dallarýný büker. Bu evde tek baþýma yaþamak hoþuma gittiði için, kimseyi yanýma almamýþtým. Kimsenin ceketi, ceketimin üzerine konulmuyordu. Kazaklarým, gömleklerim sade benim kokumu tanýyordu. Salona geçip gazetemi okumaya baþladým. Gazetede bir haber dikkatimi çekti. Haberde Kayseri’de, inþaatlarda usta olarak çalýþan Nuri Duran’ýn eþini ve yaþlarý bir ile yedi arasýnda deðiþen dört çocuðunu vahþice öldürdükten sonra intihar etmesinin ayrýntýlarý, devamýnda Kayseri Emniyet Müdürlüðü geniþ çaplý soruþturmasýný sürdürürken olayla ilgili dün þoke eden güvenlik kamerasý kayýtlarýnýn da ortaya çýkmasý, Duran’ýn büyük oðlu Kemal’i okulundan alýþý ve daha sonra olayýn meydana geldiði apartmana giriþleri saniye saniye kaydedilmesi, ayrýca, Duran’ýn apartman boþluðuna oðlunu itmesi ve daha sonra kendisinin beton zemine çakýlmasý da görüntülerde yer almasý, Duran’ýn eþini ve üç çocuðunu çekiçle öldürdükten sonra yedi yaþýndaki oðlunu okulundan aldýðý ve apartmanýn on beþinci katýndan attýðý ortaya çýkmasý, Duran’ýn yedi yaþýndaki oðlu Kemal’in babasýna bu sýrada aðlayarak, “Babacýðým lütfen beni aþaðýya atma, lütfen beni öldürme anneme götür” diyerek yalvarmasý, bu sahneyi ayrýca, Duran’ýn bir komþusunun gördüðü ve engel olmaya çalýþtýðý,
komþunun, yangýn merdiveninden çocuk aðlama sesleri gelmesi üzerine dýþarý çýktýðýný, yangýn merdivenine geçmek istediðinde Duran’ýn kapýya ayaðýyla basarak kendisinin içeri girmesine müsaade etmediðini söylemesi de haberde yer alýyordu.

Bu haberin etkisinde kalýp kendimi tekrar balkona attým. Balkonda hem þehri hem gökyüzünü seyrederken, yüreðim sanki bir daðýn en derin maðarasý oluveriyordu. Duygularýmýn en derin köþelerine inerken, yüreðimin duvarlarýndan sýzan sular ayaklarýma düþüveriyordu sanki. Yüreðimin karanlýk yerlerine korkarak iniyordum. Üþüyordum bana ait bu saklý kýta içinde. Sonra bir ýþýk düþtü suya. Yüzümü gördüm utangaç duygularýmda. Aðlamaya ramak kala çýktým bu dipsiz kuyudan. Ýç dünyamdan ayrýldým.

Resim atölyeme geçtim. Bir at çizdim deli dalgalarda koþan. Sonra sýrtýnda Neslihan'ý çizdim. Neslihan'ýn ayaklarý denize deðerken atýn üzerinde bir kara bulut gibi duruyordu ve þimþek þimþek bakýyordu. Resmi öylece býrakýp yine balkona geçtim.
Sokaða bakarken bir þey dikkatimi çekti. Sokaðýn aydýnlýk bir köþesinde simsiyah bir at vardý. Atýn üzerinde peçeli ve pelerinli biri yüzünü bana dönmüþ vaziyette duruyordu. Donup kalmýþtým. Korkumdan baþýmý öne eðip biraz bekledikten sonra tekrar o tarafa baktým. Orada bu sefer kimseyi göremedim. Hayat bazen gizemleriyle insaný þaþýrtýr. Beni de bu gece þaþýrtmýþtý. Ýçim ürpererek atölyeye geçtim. Bir de ne göreyim çizdiðim resim tuvalde yoktu. Sadece tuvalden kan damlýyordu. Evin bütün ýþýklarýný yakarak salondaki kanepede þaþkýn þaþkýn oturdum. Aradan biraz zaman geçince baþýmý yan yatýrýp uyumaya çalýþtým. Gözlerim yavaþ yavaþ kapandý gerisini hatýrlamýyorum.

Sabah perdenin arasýndan gelen güneþ ýþýklarýyla uyandým. Kulaðýmý kuþlarýn cývýldaþmalarýna verdim. Yavaþça yataðýmdan kalktým. Elimi yüzümü yýkamak için banyoya yöneldim. Elimi yüzümü iyice yýkadýktan sonra yavaþça mutfaða geçtim. En sevdiðim gevreði kaseye boþalttým. Dünkü üzüntüden midir bilmiyorum; her zaman zevkle yediðim gevreði içinde bir þey ararcasýna kaþýðýmla karýþtýrýyordum. Artýk ne duygularým ne düþüncelerim ne de bedenim bana aitti. Denizden koparýlmýþ bir dalga gibiydim. Masadan kalkýp salona doðru yöneldim. O kadar dalgýndým ki okul saatini bile fark etmemiþtim. Koþarak odama gittim. Alelacele hazýrlandým. Çoraplarýmý giyerken bir yandan da evin kapýsýna gidiyordum. Kapýda ayakkabýlarýmý hýzlý bir þekilde giydikten sonra iki sokak aþaðýda olan okuluma doðru koþmaya baþladým. Ýlk derse geç kalmýþtým. Fakat bir arkadaþým benim yerime imza attýðý için yok yazýlmamýþtým. Ýkinci derste bir resim çizdim. Kara kalemle bir erkek resmi yaptým. Saat öðleye doðru geliyordu. Sýra arkadaþým Ali ile kantine indim. Ýki çay alarak bahçeye geçtik. Çimlere oturduk.biraz sohbet ettikten sonra, Ali kol saatine baktý ve ders saatinin geldiðini söyledi. dersler stabil geçti. Okul çýkýþýnda kimseyle takýlmadan eve doðru yol aldým. Yürürken bir kavþaða geldim. Arabalarýn geçmesini beklerken, gözlerim fal taþý gibi dýþarý fýrladý. Böyle bir þey nasýl olurdu. Trafik polisi okulda çizdiðim erkek resmine týpa týp benziyordu. Neler oluyordu böyle? Ben kimdim, yaþadýklarým neydi? Oradan hýzlý adýmlarla uzaklaþtým. Apartmanýn giriþine nefes nefese geldim. Posta kutuma baktýðýmda bir zarf gördüm. Zarfý alarak eve çýktým. Mutfakta soðuk su içerek yüreðimi yatýþtýrmaya çalýþtým. Kanepeye oturdum ve zarfý açtým. Zarf bomboþtu. Neydi bunun anlamý? Artýk hiçbir þeye anlam veremiyordum. Ürkerek atölyeme geçtim. Her yer darmadaðýnýktý. Sanki orada bana ait ne varsa korkak tavþanlar gibi deliðine çekilmiþti. Tuvalin karþýsýna geçtim. Elime bir fýrça alarak bir çocuk çizdim, gözleri kocaman. Alnýna yara izi koyarak yüzüne bir belirti yerleþtirdim. O an kapý çaldý. Kapýyý açtýðýmda karþýmda tuvaldeki kýz çýktý. Sen kimsin, beni nereden tanýyorsun dedim. Kýz kocaman gözleriyle bana aval aval baktý. Ben alt kattaki komþunuzun kýzýyým dedi. Tuzumuz bitti de siz de var mý sormaya geldim dedi. Tuz vererek kýzý uzaklaþtýrdým. Artýk düþüncelerimle deðil, sadece içgüdümle hareket etmeye baþladým. Sanki bir ülkeydim ve baþka ülkenin iþgaline uðramýþtým. Hiçbir yerde kendi iradem söz konusu deðildi. Aklýma birden Neslihan geldi. O da hiç aramamýþtý. Keþke ona telefon numaramý verirken, onun numarasýný da alsaydým. Yardýma ihtiyacým vardý. Dünyada gelmiþ geçmiþ en büyük iyilik bir insanýn hayatýný kurtarmaktýr. Belki kurtarýrdý beni bu çýkmazdan. Okuluna gitmeye karar verdim.

Okulu büyük bir bahçenin tam ortasýndaydý. Bahçe bodur çam aðaçlarýyla doluydu. Çam kokusu yüreðime kadar iþliyordu. Beyaz boyalý okulun merdivenlerinden bir fok balýðý gibi zar zor çýktým. Ýçerisi son derece aydýnlýktý. Koridorlar geniþ, tavaný yüksek, pencereleri ardýna kadar açýk... Bölüm baþkanýnýn odasýný bularak kapýyý týklattým. Buyur sesiyle odaya bir çýð gibi düþtüm. Bölüm baþkaný alýmlý bir kadýndý. Kýrklý yaþlarda, saçlarý büklüm büklüm, gözleri hoþ bakýþlý, boynuna inci gerdanlýk takmýþ, kollarýný renkli bileziklerle süslemiþ bir kadýn...

_Merhaba ben Erhan
_Merhaba, nasýl yardýmcý olabilirim.
_Bir arkadaþ vardý, ondan haber alamýyorum. Onunla görüþmeye geldim.
_Adý neydi?
_Neslihan....
Kadýn þok geçirmiþ gibi durdu. Þaka yapýyorsun herhalde dedi. Neslihan'ý geçen sene bir trafik kazasýnda kaybettik. Çok yetenekli bir öðrencimizdi.

Bir duru suya nasýl mürekkep düþtüðünde hemencecik bulanýrsa, içimde öyle bulanýklýk yaþadým. Odadan ayrýlarak hemen bir lavaboya koþtum. Bedenim kasýlýp gevþedikçe kustum. Yüzüm sapsarý kesildi. Yangýn merdiveni olmayan bir bina gibi kendi içimde bir kördüðüm oldum. Yüreðimin ateþten erittiði bedenimden terler boþaldý da bir ben kaldým odun kesilmiþ ruhumla cehenneme dönüþmüþ tenimde. Ah acý bir zebani gibi peþimdesin. Ben þimdi bu yangýnla nereye gideyim?
Umut önümde acý ise bir zebaný gibi peþimdeyken, ayaklarýmýn sanki kara saplanmýþ halleriyle aðýr aksak yürüdüm. Eminönü'ne geldiðimde hava yavaþ yavaþ kararmak üzereydi. Vapura ayak bastýðýmda güvertede bir yere oturdum. Kararan gökyüzünde beyaz martýlar Ýstanbul'un bütün yaralarýna bastýrýlan pamuklara benziyordu.
Kýyýya vardýðýmda beni Üsküdar'ýn aydýnlýk sokaklarý karþýladý. Evime doðru yürürken ayaklarýma bir kedi sokuldu. Kapkara bir kedi olmasýna raðmen alnýnda beyaz bir leke vardý. Her adýmda ayaklarýma dolanýyordu. Oradaki bir parka gidip kediyi baþýmdan savmayý düþündüm. Park çýnar aðaçlarýnýn dallarý altýnda serinlemeye ve gölgelenmeye çalýþan bir yaþlý gibiydi. Bir dinginliði bir yorgunluðu banklarýnda, bahçelerinde doðal bir manzaraya dönüþtürüyordu. Parkýn sokaða yakýn bir köþesinde duran banka oturdum. Kedi yanýmdan hiç ayrýlmýyordu. Onunla kedi fare oyunu oynayacak durumum yoktu. Yanýmdan gitmesi için ilgimi baþka taraflara çektim. Sola doðru baktýðýmda bir insanýn hayatta göremeyeceði bir duruma þahit oldum. Bir çýnar aðacý parkýn tam ortasýndaydý. Balkonuma gelip elimden yem yiyen martýlar ise dallarýndaydý. Bir pazar günü atölyemde can sýkýntýmý hafifletmek için bir çýnar aðacý resmi çizmiþtim. O çizdiðim aðacýn aynýsý parkta tam karþýmda duruyordu. Nereye gitsem karþýmda tablolarýmdaki resimlerin hayat bulmuþ halleri çýkýyordu. Ýrkilerek ayaða kalktým. Koþar adýmlarla uzaklaþýrken, kedinin nerede olduðunu hiç düþünmedim. Merdivenlerden iç çeke çeke evime çýktým. Kapýyý açar açmaz, kendimi kanepeye attým. Artýk sadece uyumak istiyordum. Uyumak yarý ölmektir. Kendimi uykuya gömmek istiyordum. Bakýþlarýmýn aðýrlaþtýðýný hissettim uykuya dalmýþým.
Gecenin bir yarýsý soðuk terlerle uyandým. Aylardan temmuz olduðu için balkona çýkýp yaz havasý alayým dedim. Derin nefesler alarak balkondaki koltuðuma kuruldum. Üzerimdeki ter kurumuþtu. Ýstanbul'un ýþýklarý boðaza vuruyordu. Bir ýþýk panayýrý yaþanýyordu hem Ýstanbul'da hem boðazýn serin sularýnda. Sokaða doðru baþýmý eðdiðimde gündüz ayaklarýma dolanan kedinin parlayan gözleriyle bana baktýðýný gördüm. Bir hýþýmla ayaða kalktým. Hýzla kapýya koþtum. Merdivenlerden koþar adým inerek kendimi sokaða attým. Kedi hala oradaydý. Peþine düþtüm, o kaçtý ben kovaladým. Sonra hiç tanýmadýðým sokaða saptým. Sokak dardý ve nem kokuyordu. Kalýn parke taþlarý yürürken ayaðýmý yamultuyordu. Kediden de iz yoktu. Kaybolmuþ gibiydim. Sokaðýn saðýndaki ve solundaki evler bahçe duvarlarýyla sokaktan ayrýlýyordu. Evlere duvardan açýlan kapýlardan giriliyordu. Bütün kapýlar sürgülüydü biri hariç. O kapýyý aralayarak içeri süzüldüm. Kocaman bir avluyla karþýlaþtým. Avlunun ortasýnda bir su kuyusu vardý. Kuyunun hemen yanýnda bir fayton yan yatmýþ bir vaziyette duruyordu. Avlunun saðýnda ve solunda çiçek tarhý vardý ve kýrmýzý, beyaz, sarý güllerle bezenmiþti. Avlunun baþ kýsmýndaki küçük bir merdivenden verandaya çýkýlýp, oradan iki katlý konaðýn birinci katýna giriliyordu.
Sokaktaki bütün evlerin ýþýklarý sönükken tek bu evin ýþýðý kasvetli havayý birazcýk olsun aydýnlatýyordu. Bir an ellerimin üþüdüðünü hissettim. Ellerimi nefesimle ýsýtarak saða sola bakýnýp durdum. Gökten kül yaðýyordu. Her yer gri bir renge boyanýyordu bu kül yaðmuruyla. Konaðýn pervazlarýna martýlar konmuþ, beni izliyorlardý. Çatýda ise birkaç kara kartal, garip sesler çýkarýyordu. Aðýr aksak yürüyerek, merdivene ulaþtým. Merdiven basamaklarýndan çýkarken, ayaklarýmýn aðladýðýný duydum. Ayaklarýmý sürte sürte verandanýn yüzeyine, giriþ kapýsýna istemsiz bir duruþ yaptým. Sonra kendimi kapýdan içeri attým. Geniþ ve ferah bir salonun ortasýnda, avize ýþýklarýnýn altýnda mum gibi kaldým. Salon dört geniþ pencereden oluþuyordu. Pencereler kadife perdelerle örtülmüþtü. Salonun sað yanýndan yukarý mermer bir merdiven yükseliyordu. Sol tarafta ise bir heykel vardý ve heykel ipek kumaþla kapatýlmýþtý. Salonun tabanýndaki granit taþlar hareket ettiðimde ses çýkarmama sebep oluyordu. Duvarlarda ise tablolar vardý. Onlar da küçük bez parçalarýyla kapatýlmýþtý. Ikýna sýkýna heykelin yanýna vardým. Ýki metrelik heykeli örten kumaþý aþaðý çektim. Ortaya çýkan manzara karþýsýnda þok geçirdim. Heykel bana benziyordu. Dudaklarýmýn kenetliyken aldýðý sert hatlara sahip duruþu, heykelde de ayrýntýsýyla karakterize edilmiþti. Artýk bir heykel kadar donuklaþtýðým için, duygularým bir buz kütlesi haline gelmiþ ve herhangi bir erime de göstermemekteydi. Buz gibi bakýþlarýmla tablolara göz diktim. Onlarýn da kumaþlarýný indiriyor ve gördüklerim karþýsýnda, hem boðazý yarýya kadar kesik hem de tüm teni ikinci dereceden yanýk bir insan gibi çýrpýnýp duruyordum. Artýk duygularým bir volkan gibi patlama yaþýyordu. Birinci tabloda en mahrem yerlerimi gösterecek derece çýplak bir resmim vardý. Ýkinci tabloda uyuyan halim, üçüncüde aðlayan, dördüncüde gülen halim vardý. Sanki katilimin evindeydim de her profilimin kaydýný tutmuþtu. Ben neredeydim ve kimin evindeydim? Bir ifrit sanki benimle akýl oyunu oynuyordu. Ama artýk bu oyuna son vermek istiyordum. Merdivenlerden hýzla çýkarak üst katýn gül kokan atmosferine teþrif ettim. Kapý eþiðinden ýþýk sýzan odaya gidip gitmeme konusunda gelgitler yaþadým. Sonra ölümüne kendimi odanýn önüne koyuverdim. Odanýn kapýsý sanki nefes alýyordu. Ýçeriden kalp atýþýna benzer sesler geliyordu. Korkarak kapýyý açtým. Tanrý'm bu da ne?
Odanýn ortasýnda bir mezar, kene gibi döþemeye yapýþmýþtý, yaþamýn coþkusunu emiyordu. Mezarýn topraðýna ellerini sürüyordu insanlar. Biri gelip karanfil koyuyordu mezar taþýna, diðeri gelip dua ediyordu. Odanýn tavanýna asýlý küreler dönerken, kürelerdeki ýþýldayan aynalarda çocukluðum film kareleri gibi gösteriliyordu. Bir baþka kürede gençliðim baþ döndürücü bir þekilde duvarlara yansýyordu. Mezar aniden yarýlarak içinden yine ben çýktým. Kendimle hiç böyle karþýlaþacaðýmý hayal etmemiþtim oysa. Ýnsan aynada karþýlaþýrdý genelde kendisiyle. Ya da suya aksý vurunca görürdu etten ve kemikten silüetini. Bir ölü olarak gördüm kendimi. Toz toprak içindeki cesedim kapkara göz çukurlarýyla bana bakarak;
_Sen ne biçim adamsýn? Ne yaþarken beni mutlu ettin ne de öldükten sonra. Bir karanlýk kuyu içindeyim þimdi. Ben senin benliðinim. Kurduðun hayalden dünya içinde beni yaþatmaya mecbur ettin. Hayallerini yaþarken, hayatýn en acýmasýz gerçeklerinden birisiyle yüzleþtim. Ölümle yüz yüze geldim. Beni öldüren bir galeri sahibiydi. Þimdi git niçin öldürüldüðünü öðren. Ölümümü anlamlý kýl. Beni bu sonsuz elemden kurtar.
_Peki bunu nasýl baþaracaðým.
_Artýk senin için ne zaman yaþadýðýnýn ve ne zaman öldürüldüðünün hiçbir önemi yok. Yalnýz ben þu an sonbahara sýkýþmýþ durumdayým. Artýk ölüm sopsoðuk nefesiyle beni kardan ülkesine üfürsün. Ölüm bana araf yaþatmasýn. Hadi git!
_Nereye gideyim ki.
_ Tepeköy diye bir yer var. Oraya yakýn bir çiftlik evinde seni öldüren adamýn karýsý var. Onu bul. Yalnýz tek anahtarýn sevgi olmalýdýr. Sevgiyle ölümünün izini bul.
_Ben orayý bilmem ki.
_Merak etme sen oraya gönderileceksin.
Birden büyük bir boþluk odanýn tabanýnda açýldý. Bir kara delik gibi her þeyi içine çekerken, beni bir okyanusun karanlýk sulara atýverdi. Suyun yüzeye yakýn yerinde, bir ceset gibi savruldum. Sonra yavaþ yavaþ batmaya baþladým. Karanlýk ve aydýnlýk, hayat ve ölüm burada el birliði yapmýþ boðazýmý sýkýyorlardý. Buna raðmen nefes alabiliyordum. Gittikçe daha derine batýyordum. Sanki anne karnýndaki bir bebektim. Sadece suyun içinde, bacaklarýmý ve kollarýmý oynatabiliyordum. Dibe battýkça, okyanusun altýndaki kumlar daha bir belirginleþiyordu. Sanki büyük bir akvaryumun içindeydim. Mercanlar normal boyutlarýndan daha büyüktü. Balýklar suyun içinde semazenler gibi dönüyorlardý. Kayalar cilalanmýþ gibi parlýyorlardý. Yalnýz kendini küçücük bir fanusa sýkýþmýþ kocaman bir balýk gibi hissettim. Bir yol aradým bu derinlikten çýkmak için. Birbirine yaslanmýþ iki kayanýn arasýndan bir ýþýk huzmesi gördüm. Oraya yaklaþtýðýmda bir delik buldum. Aðzýndan içeri girip, ayak parmaklarýmla kendimi içeri dürttüm. Delikte süzüle süzüle ileri doðru gitmeye baþladým. Daracýk bu yolda ne sola gidebiliyordum ne saða. Geri gitmem ise çok zordu. Gittikçe daraldýðýmý hissettim. Nefes almakta zorluk çekmeye baþladým. Bu dar delikten kurtulmak için, sadece ileri daha ileri gitmeye çabaladým. Ayak parmaklarým ardýmý týrmalýyordu. Dirseklerime daha da güç vererek, ilerlemeyi sürdürdüm. Irakta bir ýþýðýn önümü yavaþ yavaþ aydýnlattýðýný gördükçe hýzlandým. Dirseklerim kanamaya baþladý. Ruhum karanlýðýn bu boðucu darlýðýndan, aydýnlýk ve ferah bir yere ulaþmanýn huzurunu yaþadý.
Yolun sonunda bir metal çöplüðüne düþtüm. Her yerde paslanmýþ arabalar, araç ve gereçler vardý. Gökyüzü gri bir aydýnlýk sýzdýrýyordu bulutlarýndan. Ayaklarýmýn üzerinde zar zor durarak yürüdüm. Çöplüðün ortasýnda bir makine gürültüyle çalýyordu. Metalleri aðzýnda eziyordu ve arka bölgesinden iþlenmiþ demir, çelik olarak çýkarýyordu. Görünürde hiçbir insan yoktu. Az ötedeki bir köprüden geçerek, daðlarýn ve taþlarýn demirden olduðu bir yere ulaþtým. Karným çok acýkmýþtý. Etrafýmda karnýmý doyurabileceðim bir þeyler aradým. Ne bir toprak ne de bir bitki görünürde yoktu. Çokça da susamýþtým. Artýk ýstýrabýn beni bu demirden dünyada örselediðini düþündüm. Yalnýzlýk bir çivi yýðýný gibi, bir demir kazýk gibi yüreðime saplanýyordu. Nereye gitsem çelikten bir duvar beni karþýlýyordu. Bu çýkmazdan nasýl kurtulacaktým?
Tam umudumu yitirirken bir yol çýktý karþýma. Yol raptiyelerle doluydu. Ayak tabanýma bulduðum demir levhalarýn uçlarýný burkarak yerleþtirdim. Yürüdükçe sanki bir canavarýn diþlerini kýrýyordum. Birden ayaðým kaydý. Yokuþ aþaðý ayaðýmdaki demirlerin bir kýzak görevi görmesinden dolayý hýzla kaydým. Bol çimenli bir yere geldim. Toprak alabildiðine otla ve salyangozla doluydu. Tenim výcýk výcýk oluyordu otlara sürtündükçe. Aniden bastýran yaðmurla birlikte içimdeki kuraklýk biraz olsun yatýþmýþtý. Bir su kenarýna vararak, kana kana su içtim. Çimenleri toplayarak daha önce ayakkabý yaptýðým demir levha üzerine doldurdum. Bir tane salyangozun kabuðunu kýrarak etini çimenlerle karýþtýrdým. Yemeye baþladým. Tadý berbattý. Bunca kuþatýlmýþlýðýn arasýnda yapabileceðim baþka bir þey de yoktu. Karnýmý doyurduktan sonra bir tepeye çýktým. Amacým yerimi tespit etmekti. Tepeye çýkýp etrafý kolaçan ettim. Burasý tam sýðýrlara ve öküzlere göre bir yerdi. Benim burada ne iþim vardý?
Kuþ bakýþý uzakta bir nehir fark ettim. Saða sola bakmadan nehrin kýyýsýna ayak bastýðýmda gözlerime inanamadým. Nehrin kýyýsýnda birisi kýz, ikisi erkek üç kiþiye rastladým. Üçü de nehrin sularýna elek daldýrýp çýkarýyorlardý. Yanlarýna yaklaþýp merhaba dedim. Ýþlerini býrakýp bana döndüler. Üçü birden merhaba dedi. Kekeleyerek:
_Adým Erkan, uzun zamandýr sersefilim. Çok uzak yerlerden geldim. Size rastlamak beni bir insan olarak çok mutlu etti. Þu an ne diyeceðimi bilemiyorum inanýn.
Kýz elini uzatarak:
_Ben Kübra! Demek sen de bizim gibi hayal yolcususun. Kurduðumuz hayallerin içinde týkýlýp kaldýk. Biz de senin geçtiðin yollardan geldik.
Sarýþýn olan:
_Hoþ geldin. Artýk sen de bizden birisin. Bu arada adým Fýrat...
Esmer olan biraz yorgundu. Aksak adýmlarla yanýma yaklaþtý.
_Benim de adým Poyraz... Kafan karýþtý galiba. Neden buradayýz istersen açýklayayým sana. Kübra bir yazardýr. O da hayallerine kapýtýlýp gerçeði bulamadý. O yüzden burada. Fýrat bir müzisyendir. Çok yaratýcý bir sanatçýdýr. Þarkýlarý çok sevildi ama notalardan kurduðu hayal dünyasýnda gerçek sevgiye parmaklarýnýn ucuyla dahi dokunamadý. Ben ise bir þairim. Soyut dünyanýn þiirsel pýnarlarýndan hep gözyaþlarýmý akýttým. Bir insan için gerçek anlamda hiç aðlamadým. Þimdi burada altýn arýyoruz. Kim yeteri kadar altýn bulup, o altýnla bir anahtar yaparsa, altýn ýþýðý açýp kendi izini sürmek için buradan kurtulacak.
_Anladým. Çok yorgunum. Þimdi dinlenmek istiyorum. Þuracýkta oturayým.
Poyraz:
_Az önce bir iki balýk yakalamýþtýk. Onlarý hep beraber yiyelim. Zaten havada karardý.
_Çok teþekkür ederim. Ot ile salyangoz yemiþtim. Bu teklife hayýr diyemem ki.
Balýklarý piþirip birlikte yedik. Sonra güle oynaya konuþtuk. Koyu bir sohbetti bizimkisi. Yýldýzlar gökyüzünden baþýmýza aydýnlýk yaðdýrýyordu. Ýlk defa suskunluðum bol bol konuþarak bozuluyordu. Ýnsanýn insana karþý baþarýsý küçük düþünmesiyle olurdu. Hayata karþý baþarýsý ise büyük düþünmesiyle olurdu. Ben þu an insanlarla karþý karþýyaydým. Bu yüzden havadan, sudan, oradan buradan konuþtuk. Acýlarýn da, sevinçlerin de insanlarý buluþturduðu yerler vardýr. Bizi acýlar buluþturmuþtu ama seviçlerimi biz yaratacaktýk artýk. Zaten öyle deðil miydi, mutsuzluðu hayat yaratýrken, mutluluk insanýn kendi yaratýsýydý. Elimizden geldiðince mutlu olmak zorundayýz. Yoksa hayatla nasýl baþ edebiliriz ki.
Sabah dinç uyandýk. Birbirimize günaydýn diyerek elimizi, yüzümüzü nehrin berrak sularýyla yýkadýk. Bir zorunluluk soframýzý yine baþtan aþaðý balýkla donatmýþtý. Kahvaltýyý yine balýkla yaptýk. Ardýndan eleklerimizi alarak suyun kýyýsýna koþtuk.
Kübra:
_Benim bir miktar altýným oldu. Umarým bu sabah þansým yaver gider de biraz daha altýn bulurum. Altýn ýþýðýn yanýndaki gediðe koyarak aydýnlýk kapýsýný açýp buradan uzaklaþýrým.
Fýrat:
_Ýþimiz zor. Samanlýkta iðne aramaktan hiç farký yok bu çabamýzýn.
Polat:
_Romanlar yazdýk, besteler yaptýk, þiirler yazdýk. Þimdi elimizden tüm yeteneklerimiz alýndý. Tanrý'ya avuç açmamýzdan baþka çare kalmadý. Tanrý yardýmcýmýz olsun.
Konuþulanlar karþýsýnda sustum. Eleði nehrin yataðýna daldýrdým. Çýkarýp baktýðýmda, eleðim çakýl taþlarýyla doluydu. Çakýl taþlarýný parmaklarýmla saða sola yaydým. Hiçbir þey yoktu. Eleðimi boþaltýp, tekrar daldýrdým. Yok yok yok...
Kübra çýðlýk atarak:
_Buldum buldum iþte beni kurtaracak altýn bu!
Elinde kocaman altýnla çayýrda koþan atlar gibi dörtnala sevinçler yaþadý. Aðlamaklý gözleri bir elmas gibi parladý. Yarýna kalsýn bu zindandan çýkýþým; þimdi size balýk tutayým da gece bunu kutlarýz dedi.
Hepimiz eleklerimizi býrakýp, naralar eþliðinde þarkýlar söyledik. Balýk tutma seansýna birlikte katýldýk. Gece bütün yýldýzlar baþýmýza düþecek gibiyken, Samanyolu adlý þarkýyý mýrýldandýk. Huzurun bol kepçeli ziyafetinden gönlümüzü doyurduk. Balýklar da mutluluk arasý olup damaðýmýzda, hoþ bir tat býraktý.
Sabah boðuþma sesiyle uyandýk. Fýrat büyük bir hýþýmla, Kübra'nýn elinden altýný aldý. Koþarak altýn ýþýðýn yanýna gidip, altýný gediðe koydu. Ne olduysa o an oldu. Sanki bir kýyamet koptu. Altýn ýþýk simsiyah buluta dönüþerek, þimþekler çaktýrdý. Fýrat ne olduðunu anlayamadý. Teni bir toz gibi daðýlýp, sadece iskelet halinde kaldý. Simsiyah buluttan iki azgýn köpek çýkarak iskeleti parçalayýp yuttu. Korkumuzdan saatlerce konuþamadýk. Sonra iç çekerek birbirimize sarýldýk.
Gün bütün aydýnlýðýyla nehrin sularýna aksediyordu. Þimdi ne yapacaktýk. Gerimizde uçsuz bucaksýz, çimen ve salyangoz dolu bir çayýr, hemen dibimizde bir nehir, karþý kýyý da ise karanlýk bir orman vardý.
Kübra hala kendine gelememiþti. Nietzsche'nin bir sözü vardý:" Planý olmayan insan bir hiçtir." diye. Þu an hiçbir planýmýz yoktu; bir hiçtik. Gündüz Kübra'yý yatýþtýrmakla geçti zaman. Gece olunca oturup ne yapacaðýmýzý konuþtuk.
Kübra:
_Neye üzüleceðimi þu an bilemiyorum. Hem altýnlarým hem arkadaþým heba olup gitti. Artýk altýn ýþýktan yararlanabilir miyim, bu psikolojiden sonra bu meçhul. Yüreðim bir kurt kapanýna dönüþtü. Ýçimdeki tüm doðal duygularýmla bu kapana sýkýþtým. Ne karar alýrsanýz, ben de uyarým. Lütfen benden saðlýklý bir düþünce beklemeyin artýk.
Polat:
_Þu an seni de düþünmek zorundayýz. Gözler terk ediþlerini de yanýnda taþýr. Seni görmeyerek, terk edemeyiz.
Ben de ayný fikirdeydim. Nehrin karþý kýyýsýna yüzerek geçmeye karar verdik. Yanýmýza yemek için balýk alarak, kendimizi nehrin sularýna attýk. Akýntý az olduðu için karþý kýyýya kolayca geçtik. Karþýmýzda karanlýk orman bir kabustan çýkmýþçasýna duruyordu. Korkarak yaþanýlmazdý. Yüreðimizin bütün mangallarýný yakarak, ormana daldýk. Bu aramýzdan kimin hayaliydi acaba. Ben böyle bir orman resmi hiç çizmemiþtim. Ikýna sýkýna sordum:
_Arkadaþlar bu kimin hayali söyleyin lütfen!
Kübra bir suç iþlemiþçesine baþýný eðerek:
_Ben romanlarýmda ormaný çok kullanýrdým. Benim hayalimdir dedi.
Þimdi Kübra'nýn hayal dünyasýnýn içinde yol alýyorduk. Aðaçlar, boy boydu ve kocaman gövdelerine sarmaþýklar dolanmýþtý. Hayatýmda hiç görmediðim kuþlar, kelebekler, çiçekler, meyveler buradaydý. Azýcýk bir rüzgar esince, milyonlarca yaprak sürtüþüyor, hýþýrtýlarý yeri, göðü kaplýyordu. Dallarýn arasýndan yýldýzlar gözüküyordu. Gece kuþlarý ötüp havaya baygýn bir armoni yayýyordu. Loþ bir karanlýk ormaný içten içe kuþatýyordu. Biz ise bu hayal coðrafyasýnda yürüyorduk. Aðaçlar arka arkaya dizili olduklarý için yürürken zorluk yaþamýyorduk. Orman örtüsü çimenlerden, kýrmýzý mantarlardan, renk renk çiçeklerden ibaretti. Oramýza, buramýza yapýþan asalak bitkiler ve böcekler yoktu. Patika bir yoldan ilerliyorduk. Yaný baþýmýza kadar uzanan türlü meyvelerden kopararak, gezintimize aðýz tadý da katýyorduk. Patika hafif dalgalý bir düzlükte son buldu. Yemyeþil çimenlerin olduðu düzlükte sülünler, karacalar dolaþýyordu. Düzlüðün ortasýnda bungalov bir ev vardý. Eve yaklaþýrken Kübra'nýn hayali beni gülümsetti. Çünkü o kadar masumca bir hayaldi ki. Aklýma da þunlar geldi:
Satýn alýnmýþ hayaller vardýr. Kumsallar, þezlonglar, güneþlenen bikinili kýzlar, beþ yýldýzlý oteller gibi. Oysa Kübra'nýn hayalinden karþýmýza, orman içindeki bir bungalov çýkmýþtý. Kübra'ya hayranlýðým arttý. Demek ki beni de hayal etse lüks bir otomobil içinde, güneþ gözlüðüyle fiyakalý profiller içinde deðil de, bir at üzerinde ya da balýk avlarken hayal ederdi.
Eve iyice yaklaþmamýza raðmen etrafta kimsecikler görünmüyordu. Polat en öndeydi. Kübra onun arkasýnda, en geride ise ben vardým. Kapýya yaklaþtýk. Polat kimse yok mu diye baðýrdý. Sonra kapýyý týklattý. Kapýnýn kolunu tuttu. Kapýyý önce ileri itti. Sonra kendine doðru çekti. Kapý hiçbir þekilde açamadý.
Bir ormandaydýk ama hayvan deðildik. Ev sahibi ortada yokken, içeri girmek insanlýða sýðar mýydý? Polat kapýyý iyice zorlayýp açtý ve içeri düþtü. Yaptýðýmýzýn doðru mu yanlýþ mý olduðunu düþünmeden biz de içeri girdik. Polat yine kimse yok mu diye baðýrdý. Çýt çýkmadý. Evin içi örümcek aðlarýyla doluydu. Ellerimizle aðlarý yýrtarak etrafý kolaçan ettik. Ev, bir salon, mutfak, tuvalet, banyo ve kapýsý kilitli olduðu için ne olduðunu bilemediðimiz bölümlerden oluþmaktaydý. Ýnsanlarýn özelinde bir hýrsýz gibi dolaþýyorduk. Salonun ortasýnda ahþap bir masa vardý ve masanýn ortasýnda gümüþ þamdan loþ ýþýkta parlýyordu. Salonun saðýnda bir ocak, uzun süre kullanýlmamýþ gibi tertemiz ve issiz duruyordu. Oturak olarak saða, sola konulmuþ tabureler dikkat çekiyordu. Polat hepimizden arsýzdý. Kilitli kapýya yöneldi ve bir tekmeyle kapýyý kýrdý. Kübra bir uydu gibi onu takip ediyordu. Ben ise savcýlýk izni almýþým gibi ortalýklarda araþtýrma yapýyordum. Din ve devlet bazen orman kanunu gibidir. Biz de aslan parçalarý gibi burada, her türlü hakký kendi üzerimizde bularak dolaþýyorduk. Din de bizdik, devlet de.
Kapalý odaya girdiðimizde çok þaþýrdýk. Masanýn üzerinde üç tabut vardý. Her birimiz bir tabutta yatýyorduk. Tabutlarýn içinde volta atýyorduk. Özgürlüðümüz tabutun sýnýrlarý kadardý. Hepimiz ölümün önsözünü yaþýyorduk.
Ben tabutun içinde yüreðime saplanmýþ bir býçakla duruyordum. Gömleðim kan içindeydi. Böðürerek yakalarýmý yýrtýyordum. Ýrkilerek kendimi izliyordum.
Kübra, tabutun içinde kemikleri kýrýlmýþ bir durumda lanetler okuyordu. Yüksek bir yerden atlamýþa benziyordu. Ýntihar yazýlý bir kitabý, kanýyla yazýyordu. Kübra durumunu kabul etmeyerek aðlamaya baþladý. Firar etmek istedi anýlarýndan ama usulca okþadým Kübra'nýn endiþeli gözlerini bakýþlarýmla.
Polat tabutun içinde iki büklüm duruyordu. Ýki eli karnýnda baðýrýyordu. Midesi ve baðýrsaklarý sigara, çay ve yoðun depresyon yüküne dayanamamýþtý. Her yer narkoz kokuyordu. Bakýþlarýnda kayma oluyordu. Sonra gözlerinde yoðun kýrmýzýlýk hasýl oldu. Bu neyin bedeli diyerek, kirpiklerinde biriktirdiði yaþlarýný yara bezleriyle siliyordu. Bedeninde akrepler dolaþýp, bütün zehirlerini tenine zerk ediyordu.
Üçümüz söz birliði etmiþçesine odadan dýþarý fýrladýk. Odanýn kapýsý sert bir þekilde kapandý. Salona bir soðukluk bizimle beraber girdi. Salonun ortasýnda penguenler gibi birbirimize sokulduk. Baþlarýmýzý birbirine dayayarak, sýrtýmýzý dýþarý vererek öylece saatlerce kaldýk. Ardýndan nasýl penguenler bir yerden kovulmuþ gibi yani boynu bükük, kanatlarý sarkýk ve peltek peltek yürür iseler biz de salonda bir saða bir sola öyle yürüdük.
Kýsýk bir ýþýk, keskin bir soðuk tepeden týrnaða tüm bedenimizi kayboluþa itiyordu. Sanki iki el ite kaka bizi bir iç hesaplaþmaya sürüklüyordu. Sýcaðý sýcaðýna yaþanýlan aþklar, sevgiler, arkadaþlýklar ve dostluklar þimdi bizi sopsoðuk bir salona týkýyordu. Bir yerden kovulduðunuzda eþyalarýnýzý toplamadan önce duygularýnýzý ve düþüncelerinizi toplarsýnýz ya, iþte biz de yürek valizine dolduruyorduk darmadaðýn olmuþ duygularýmýzý ve düþüncelerimizi. Toparlamaya çalýþýyorduk kendimizi.
Bu zamana kadar çok durumlar arzuladýk. Çok hayaller kurduk sokaklarýn þahit olmadýðý ve ayaklarýn altýna alýnmadýðý. Kýrmýzý ceket giydik kýzýl günler yaþama adýna. Saçlarýmýzý taradýk rüzgarlara hoþ görünme adýna. Þimdi bir sürgündü yaþadýðýmýz. Görmemeyi umduðum her þeye sürülmüþtüm; týpký Kübra gibi, Polat gibi. Resimler yapmýþtýk, þiirler ve romanlar yazmýþtýk; fakat böyle hayaller kurmamýþtýk. Öngörülmemiþ hayallerin içindeydik ve bu girdaptan kurtulamýyorduk.
Herkes daha güzel rüyalar görme adýna, daha güzel düþler uðruna fedakarlýk yapsa yaþadýðýmýz gerçekler bizleri böyle kabuslara düþme durumundan kurtaracaktý. Böyle düþündüm salonun buzlu havasý içinde. Her birimiz karnýný karla doyuran penguenler gibiydik. Kübra ve Polat çok üþüdüklerini ve acýktýklarýný söylediler. Donup kaldýðýmýz yerlerimizden kalktýk. Ben, dýþarý çýkýp biraz odun toplayayým dedim. Kübra ben de ortalýðý temizleyeyim derken Polat da ocaða yöneldi. Polat ocaðý hazýrlarken ben dýþarý çýktým.
Dýþarýda alaca karanlýk vardý. Boy boy aðaçlar hayaletler gibi sallanýyordu esen rüzgarla. Sonra o hayaletlerin dallarýndan, yapraklarýndan gelen rüzgarlar boynumu yalýyordu. Katilin nefesini ensesinde hisseden maktul gibi içim ürperdi. Dað dað olalý, nehir nehir olalý, dünya dünya olalý böyle bir dert ne bir insanýn sýrtýna vurulmuþtu ne de yüreðine su gibi dolmuþtu. Ormanýn içinde gözleri parlayan, aslan pençeli kurtlar siz insanca yaþayamadýðýnýz biz de size en hayvanca duygularla saldýrmayý bekliyoruz dercesine duruyorlardý. Onlardan bir tanesiyle eve çok yakýn olduðu için göz göze geldim. Sanki o gözlerle bir millet uyanmýþtý da bakýþlarý hýnca hýnç linç doluydu.
Çarçabuk ne bulduysam topladým. Ýçeridekiler beni bekliyordu. Elimdekileri hemen ocaða yerleþtirip tutuþturduk. Dýþarýda gördüklerimi arkadaþlara anlatmadým. Ocaðýn etrafýnda oturup ateþi seyrettik. Sanki ocak ateþli bir hastalýk geçiriyordu. Odunlarý yiyip yutuyordu. Biz de ocaðýn aðzýna bakarak çýkardýðý seslere kulak veriyorduk. Hiçbir yangýn su diye yalvarmazdý. Ateþ daha çok yakmak isterdi. Týpký ocaktaki ateþ gibi. Odunlar çabucak kül oldu. Þimdi dýþarý kim çýkýp odun getirecekti?
Kübra:
_Kýz olmama bakýp hayýr demeyin, dýþarý çýkýp odun getireceðim dedi. Daha yemek yemedik. Balýklarý piþirmedim daha.
Polat itiraz edecek gibi oldu; fakat Kübra onun dudaklarýný parmaklarýyla kapadý. Ardýndan bulduðu keskin bir baltayla dýþarý çýktý. Aðaçlar topraða tutturulmuþ raptiyelere benziyordu. Toprak bir panoydu sanki ve otunda, çiçeðinde bizim ölüm ilanlarýmýz vardý. Belaya atlar gibi ormana doðru gitti Kübra. Önce bir kurdun kafasýný daðýttý. Hakkýmýzda nasýl kötü düþünürsün der gibi. Akabinde bir gulyabaniye benzeyen aðacýn gövdesine baltayý vurdu. Yine vurdu yine vurdu. Büyük bir gürültüyle aðaç devrildi. Bir iktidarý, bir sistemi, bir diktatörü deviren militanlar gibi haykýrmaya baþladý. Kübra dýþarýya yalnýz çýkmýþtý; çünkü herkes bu girdabýn içinde bireysel savaþýný vermek zorundaydý. Þimdi zafer kazanmýþ bir savaþçý edasýyla baðýrýyordu. Ya kendi gövdesini bu cehennemde yakacaktý ya da bu ateþin içinden bir aðaç çýkaracaktý. Öyle de yaptý. Aðacý doðradý, parçaladý. Odunlarý kollarýna doldurup eve geldi. Polat ve ben içeri giren bu mavzer gibi, panzer gibi kadýna baktýk. Gözlerimize inanamadýk.
Polat odunlarý kollarýndan aldý. Bu kupkuru odunlarý nereden aldýðýný sordu.
Kübra: Bir aðaç vardý, yapraklarý ay karanlýðýnda dökülüyordu. Yapraklarýna basýnca, hýþýrtýsý kulaðýma geldi. O zaman alladým ki aðaç kuru bir aðaçtýr. Yaþ aðacý kesmek daha kolaydýr. Bu yüzden epeyce zorlandým.
Ben Kübra'nýn yüzünü o an bir tuvale benzettim ve þunlarý düþündüm:
Ne çok isterdim seninle her þeye yeniden baþlamayý. Saçlarýný papatyalar gibi toplardým. Gözlerini ýþýl ýþýl bir aðustos gecesi gibi çizerdim. Upuzun saçlarýn rüzgarda salýnýrken, elimdeki fýrçayla dünü, bugünü ve yarýný bir umut ýþýðý gibi alnýna vururdum. Elbisenin keten eteðinin çiçeklerini hayalimle nakþederdim. Layemut çizgilerin sonsuza uzanan renkleriyle bezerdim güzelliðini. Korunaklý hayallerimde saklardým zarif bedenini. Ýncitmesin seni hayat diye bunu yapardým. Yalnýzlýðýn, korkunun, karanlýðýn asýrlýk çýnarlar gibi kök saldýðý bu hayal dünyasýnda birbirimize yer yoktu biliyordum. Biz bu karanlýk dünyada bir kelebek gibi ýþýk arýyorduk.
Ocaðý iyice yaktýk ve balýklarý piþirdik. Her köþesi delilik dolu bi evde yüreðimizi metin tuttuk. Cesaret þarkýlarý söyledik. Polat'ýn þiirlerini dinledik. Sözün mantýðýný titreyen dudaklarýmýza ezberlettik. Tutarlý cümlelerle, aklýmýzý baþýmýza aldýk. Korkularýmýzý sözün gücüyle yendik.
Þafak vakti Polat'ýn baðýrtýsýyla uyandýk. Bir çift köpek gözünün bizi izlediðini söyledi. Ýnsan çölde bir bardak su bulduðunda karþýlaþtýðý bir köpekle suyu paylaþýnca ne kadar insan olduðunu anlardý. Ýnsan sadece insana karþý deðil, hayvana ve bitkiye karþý da insanlýðýný göstermeliydi. Polat kapýya koþtu ve bir köpeði içeri aldý. Bizi izleyen buydu sözü dudaklarýndan dökülürken yüzü pek deðiþmedi. Ýnsan yaþlandýkça gülüþünü ve gözyaþlarýný tutabiliyordu. Biz de olgunca davrandýk, köpeði çok sevmemize raðmen ve yeni bir dost bulmamýza raðmen ne mutluluktan güldük ne de aðladýk. Sadece köpeði baðrýmýza bastýk.
Sabah kahvaltýmýzý köpekle paylaþarak yaptýk. Adý olmayanýn kiþiliði de olmazdý. Ona Karabaþ adýný taktýk. Kuyruðunu sallayarak bize sokulup durdu. Evde sürekli durmanýn insaný körleþtirdiðini bilerek, gözlerimizin þükrünü vermek için dýþarý çýkarak bakýþlarýmýzý güzelliklere yönlendirdik. Karabaþ deli danalar gibi koþturup durdu. Bir ara ormana seðirtti. Ardýndan gittim. Bir derenin üzerinden aðaç gövdesine basarak geçtik. Kara sineklerin bolca olduðu bir yerde garip kokular aldým. Neredeyse burnum kýrýlacaktý kokuyla. Karabaþ bir tümseði eþeliyordu, yanýna vardým. Ne oluyor demeden bir mezarýn içine düþtüm. Kendimi Neslihan'ýn cesediyle burun buruna buldum.
Göz çukurlarýndan ve yanaklarýndan kurtlar çýkýyordu. Saç derisi kafasýnýn alýn hizasýndan kopmuþtu.
Öyle bir yerdi ki burasý ne rüyasý görülürdü ne de uykusu rahat olurdu. Ýnsan sevdiðini göresi gelse de onu topraðýn altýnda görmek istemezdi. Neslihan ömrünün sonuna kadar ayný çizgiden gitmiþti ve o çizgi mezarda onu ölü olarak þekillendirmiþti. Þimdi bir ressam olarak onun yanýndaydým. Neslihan'a nasýl bir renkli dünya verebilirdim ki? Anca topraðýný çiçeklerle donatabilirdim. Benim elimden ise bir þey gelmiyordu. Sarýlýp cesedine yüreðinin korkularýný hissettim. Onu güneþli günlerle teselli etmek istesem de mezarýn içinde ne aydýnlýk günlerin ne de mehtaplý gecelerin bir hükmü vardý. Henüz çürümemiþ yüreðine dokundum. Sevgiyle atýyordu hala. Þu dünyada bir sevdiði bile olmamýþ insanlarýn ne kadar yalnýz olduðunu düþündüm. Neslihan yüreðindeki korkularý sevgiyle savýyordu. O beni hala seviyordu.
Sonra garip bir þey oldu. Neslihan yüreðini açtý bana. Yüreðinin içi bir hazineye benziyordu. Altýnlar, zümrütler, yakutlar kaplamýþtý yüreðinin her köþesini. Elimi uzattým açýlan kapýdan içeri. Avucuma kocaman bir altýn geldi. Sonra bir ses duygum ýlýk bir rüzgar eþliðinde:
_Bu senin için biriktirdiðim sevgidir. Sev ki yalnýz kalmayýn. Sev ki güçlü olasýn.
_Sen ki duygularýn en sarýsýyla sonbaharý hatýrlatan bir duygu resmettin yürek tuvalime. Sana halis bir sevgi sergilediysem davranýþlarýmla ne mutlu bana. Beni sevginle dünyanýn en zengin insaný yaptýn.
Aydýnlýk mezarýn içine bembeyaz orkideler gibi doldu. Neslihan hiç solmayan bir çiçek oldu. Saçlarý þafak vakti kýzýllýðýna karýþtý. Bir berrak dere gibi hayatýn içine sýzdý. Neslihan yüreklere kar sularý gibi aktý.
Mezar bir yara gibi kapandý. Ýyileþmiþ bir hasta davranýþýyla bu tenhadan uzaklaþtým. Arkadaþlarýmýn yanýna giderken, Karabaþ'tan ortada eser yoktu. Kübra ve Polat yönünü þaþýrmýþ rüzgarlar gibi esip duruyorlardý. Beni görünce fýrtýna gibi duruldular.
Toprak olmak istedim o an. Hayatýn üzerime beton dökmesini istemiyordum artýk. Duvarlar örmesini istemiyordum, hiçbir hayalin ya da rüyanýn. Kuþ tüyü yastýklarda uymamak istiyordum, rüyalarýma martýlar girmese bile. Odalarýmýn duvarlarýný maviye boyamak istiyordum. Tüm engelleri çalkantýsýz bir denize dönüþtürmek için. Bu duygularla arkadaþlarýma sarýldým. Kucaklaþtýk yine, dertleri bahane ederek birbirinden uzaklaþan insanlar inadýna.
Hemhal olma durumu kýsa sürdü.
Kübra:
_Neredeydin seni çok merak ettik. Karabaþ da ortalýklarda yok ondan haberin var mý?
Kübra'nýn varlý yoklu soru cümlesi dikkatimi çekti.
_Anlatsam da inanmazsýnýz ki.
Polat:
_Sen buradasýn ya gerisi önemli deðil. Zaten sözcüklerin birer yýlan olduðu bu yerde ifadelerini kývýrýp durmadan anlat.
Ben de net olarak:
_Bu kaostan bizi çýkaracak altýný buldum.
Avucumu açýp altýnlarý gösterdim. Bu altýnlar hepimize yeterdi. Hayvanlar sadece ihtiyaçlarýný giderirlerdi. Oysa insan ihtiyacýndan fazlasýný isterdi. Açgözlülük tabiatta insanda bulunurdu. Ben bir koç gibi etimi, yünümü her þeyimi insanlara vermek istiyordum. Yeter ki canýma kastetmesinler. Yeter ki beni ahýra kapatmasýnlar.
O gece evde birbirimize hiçbir kýsýtlama yapmadan aklýmýzdan geçenleri anlattýk.
Kübra:
_Arkadaþlar insanlar hep sevgiliye kavuþmayý hayal ederler. Hiç kimse sevgilisini terk etmeyi ya da ona kavuþmamayý hayal etmez. Bu yüzden hayaller pek gerçekleþmez. Hayal kýrýklýðý yaþamak istemeyen saray hayalleri kurduðu gibi bir gecekondu hayalleri de kursun. Akþam eve aç susuz geldiðinin ve yine de mutlu olabildiðinin hayalini kursun.
Polat:
_Bence insanlar hayalleri býrakýp, eroin kullananlarýn sokaðýnda yürüsün. Bir fahiþenin moraran ve çürüyen bedeninde þehvetin vahþetini görsün. Elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen bir insanýn, insanlarýn eline ve diline düþmekten ne hale dönüþtüðüne þahit olsun.
Bir insan içindeki kendini yaþayamazsa, baþkalarýnýn kiþiliði hakkýndaki sözlerine kulak asmasýn. Çünkü gerçek insan özünü yaþayan insandýr. Ýnsanýn özünü göstermeyen aydýnlýk, karanlýktan farksýzdýr. Biz insanlar gölgeler dünyasýnda yaþamaktayýz. Hep gölge oyunu izlemekteyiz. Kimse sahnenin arkasýna bakmamaktadýr. Kimse gerçeklerden bahsetmemektedir.
Ben önce sustum. Sonra aklýma Neslihan gelerek þunlarý söyledim:
_Elsiz ayaksýz birinin hayata dört elle sarýlmasý gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bir tabloda görünen sensizlik gibi her resimde senin yokluðunla göz göze geldim. O zaman bütün renklerden nefret ettim. Sen yeryüzündeki en güzel þiir iken, neden ressamlar senin gibi bir þiirin sadece tek dizesinin resmini çizdi. Ayak diplerine halýlar serilirken, neden halýlarýn motifleri bir parmaðýnýn güzelliðine denk gelmedi. Sen bir denizken, neden insanlar kaya balýklarý gibi etrafýnda gezdi. Ey sevgili yok bu dünyada sana layýk bir güzellik. Ey sevgili sen bu dünyadan bir kuyruklu yýldýz gibi gelip geçtin.
Gelip geçtiðin sokaklar insan kalabalýðýyla doldu. Yok aralarýnda senin bir benzerin. Sen yürüdüðünde yeni bir sayfa açýlýrdý sanki aþk kitabýndan. Yazarlarýn ve þairlerin kalemleri kýrýlýrdý yürekleri yerine. El çekerlerdi güzellikten. Cümle güzellikler sendeydi ey sevgili. Senin üzerine söz etmek mümkün olmazdý. Anca susardý insan, bir kuyunun dibine düþüp de sessizliðe boðulur gibi.
Sen bir þairin sevgilisi olmak yerine, o þairin þiiri olmayý tercih ettin. Ýstedin ki yüreðiyle dokunsun bana. Sonra kendini bir þarkýcýnýn diline vurdun. Söz oldun, beste oldun, bir orkestrada ses oldun. Yetmedi ipek bir kumaþ üzerine iþlenmiþ bir oya oldun. Ardýndan bir ressamýn bir türlü resmedemediði hayal oldun. Tüm tablolar büyük paralara satýldý da kimse senin güzelliðini satýn alamadý. Çünkü kimse senin resmini çizmeyi baþaramadý.
Aþktýr insana övgüler yazdýran. Seni þiir yapan, beste yapan, bir resim yapan yüreðimdeki aþktý. Elsiz ayaksýz birinin hayata dört elle sarýlmasý gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bu yüzden elimden geldiðince senin resmini çizdim. Kollarýmýn arasýna seni aldým ve senin hayalinle saatlerce seviþtim. Þimdi seni kim severse sevsin hayallerini bir kenara býrakacak. Çünkü seni ben hayal dünyamda karým yaptým.
Dallar nasýl kuþ yuvalarýný saklarsa, seni ben içimdeki ormanda sakladým. Her dal kuþ yuvasýyla doldu. Her dalda kumrular gibi seviþtim seninle. Þimdi seni kim severse sevsin, onun aklýndan ve hayalinden geçmeyecek bunlar. Sen benim hayallerimin kadýnýsýn. Bundan senin bile haberin olmayacak. Seni seven kim olursa olsun sadece bedenine sahip olacak.
O gece hepimiz tatlý bir rüyadan gelen atlý süvariler gibi dörtnala duygular yaþadýk. Hazýrdýk artýk gerçekleþlerle yüzleþmeye. Rus halk ezgisi kulaklarýmýzda çýnlarken aklýmýzýn bizi çok uzaklara götüremeyeceðine karar verdik. Tüm vadiler, ovalar, daðlar, yollar gözlerimizde görülürken, yüreðimizle bu hayal dünyasýndan kurtulacaðýmýza duygu birliði ettik.
Sabah olmuþ, gecenin örtüsü dallarýn yapraklarýn ve ormanýn üzerinden kalkmýþ, güneþ yüzünü göstermeye baþlamýþtý. Kahvaltýnýn hemen ardýndan altýný pay ettik. Avluya çýktýðýmýzda, kapýda bizi üç siyah at karþýladý. Kübra gözüne kestirdiði bir ata bindi. Sýrasýyla biz de birer ata bindik. Ormanýn loþ karanlýðýnda dizginlere asýldýk. Gökyüzü kýzýl bulutlarýný bir bayrak gibi üzerimizde gezdiriyordu. Kübra, karanlýkta hýzla nehre doðru atýný koþtururken, sanki kendinden kaçar gibiydi. Polat, atýný sanki uçuruma sürüklüyordu, bir daha böyle bir kabus yaþamamak için. Bu kokudan nefret ediyordum, neden hayat ayný kokuyordu ki? Neden farklý bir koku üretmezdi. Tüm çiçekler neden hem aþk hem de ayrýlýk kokardý. Kübra, önündeki rüzgarý ikiye bölerken, arkasýna sirayet eden kokuyla benim de yüreðimi ikiye bölüyordu. Önümde Kübra olsa da daha uzaða bakmalýydým. Uzakta nehrin sularý ýþýklarla dans ederken, hayat bize hangi valsý uygun görüyordu acaba.
Sözler kafamýn içinde hýþýrdýyordu bu yüzden atlarýn koþarken yapraklarý ezerek çýkardýklarý sesleri duymuyordum. Bu sözleri durdurmalýydým. Atýmýn üzerinde artýk her þey mümkün deðil dedim. Bir son varsa, baþlangýç da vardý. Sonu ve baþlangýcý bir arada yaþayamazdý insan. Artýk altýn ýþýkla beraber ayrýlacaktýk. Oradan ötesi herkesin kendi dünyasýydý. “Ölüler acý çeker mi?” diye bir soru sordum kendi kendime. Üçümüz de aslýnda ölüydük. Ölsek bile ruhumuzda izi kalýrdý yaþadýklarýmýzýn. Þimdi bize acý çektiren yaþantýmýzýn izini sürmeye gidiyorduk.
“ Gerçeði görmek için ölmeyi bekleme.” der bir düþünür. Biz ölmeden önce o kadar hayal kurmuþtuk ki, hiç öleceðimizi aklýmýza getirmemiþtik. Þimdi ölü topraktan yükselen nal sesleri gibiydik. Dörtnala gerçeðe, yeri göðü inleterek koþuyorduk. Nehrin sularýna atýmýzý sürerek karþý kýyýya ulaþtýk.
Bazý anýlar vardýr. Aklýndan silmeye çalýþsan da pasýný, altýndan daha parlaðý çýkardý. Kübra, altýn ýþýðý gördüðünde aðlamaya baþladý. Aklýna Fýrat geldi. Çekincen tavýrla atýndan indi. Avucundaki altýný gediðe koydu. Iþýktan kapý açýldý ve Kübra bizimle vedalaþarak içeri girdi. Kübra, gözden kaybolup giderken geride sonsuz bir görüntü býraktý.
Polat ve ben birbirimize boþ boþ bakarken, Kübra gözbebeklerimizden bir yýldýz gibi kaydý. Kasvetli havayý aramýzdan uzaklaþtýrdýktan sonra, atlarýmýzýn dizginlerini býraktýk. Atlar yanýmýzdan seðirtip gitti. Polat benimle kucaklaþýp vedalaþtý. Elindeki altýný yerine yerleþtirip, açýlan kapýdan içeri süzüldü. Cümlelerin yetersiz kaldýðý bu yerde, fazla söze mahal býrakmadan ayrýldýk. Kapýnýn ardýnda yalnýzca ben kaldým.
Çocukluðumda babam beni parka götürürdü ve oradaki atlara bindirirdi. En güzel at benim atýmdý. Bembeyaz atým gibi atlýkarýncada baþka at yoktu. Babamýn güven veren varlýðý yanýmdayken, hayatla yarýþý olmayan bir çocuktum. Atlýkarýncanýn bir yörüngede giden atýnýn üzerinde mutluluk yolcusuydum. Babam kaybetmelerin çoðaldýkça, büyüdüðünü anlayacaksýn derdi. Þimdi kaybettiklerimi anlamlandýrmaya gidiyordum. Adýmý küçülten kayat matbaasýnýn puntolarýný büyütmeye gidiyordum. Atlýkarýncasý, babasý ve atlarý elinden alýnmýþ bir çocuk gibi büyümeyi kurduðum cümlelerde görmek istiyordum.
Elim titreyerek altýný gediðe koydum. Altýn ýþýk bir kapý gibi açýldý. Gidecek bir yeri olmayan sokak düþkünü gibi bana açýlan bu kapýdan kendimi içeri attým. Aydýnlýk dolu cam ve kristalden yapýlý doðru ve düz bir koridorda yürümeye baþladým.
Koridorun dýþýnda Tanrý'nýn bile yaratmadýðý bir dünya vardý. Ne insan, ne hayvan, ne yokluk ne de varlýk vardý. Sadece yoðun bir his vardý; fakat yüreðe kodlanmamýþ bir histi bu. Ýnsanýn duygusal þifreleriyle çözülemeyecek kadar yürek ötesi bir yerdi burasý. Benzersiz ilhamlarýn çizgi dýþýna taþtýðý ve tüm kainata sýzdýðý hayal dünyasýndaydým. Hayal edilmeyenin bile hayalinin yansýdýðý aydýnlýkta ne ýþýk vardý ne de nur. Sonuçlarýn bile nedeni olmayan bu yerde fikirler, ilimler, hisler bir bebeðin aðzýndaki henüz çýkmamýþ diþler gibiydi. Her þeyin basitleþtiði bu yeri seyrederken, kullanabileceðim bir kelime bulamadým. Çünkü kelimeler aðzýmdan çürük diþler gibi dökülüyordu. Aðzým açýk bir þekilde koridorun dýþýný seyrediyordum.
Biraz ilerlediðimde deniz köpüðüne benzer beyaz bir tabakanýn koridorun tüm çeperini kapladýðýný hayretle gördüm. Hafif bir iyot kokusuyla beraber, meltem rüzgarýnýn sýcaklýðý duyularýmý okþadý. Neden beþ duyumuz vardý. Ben daha çok þey algýlamak istiyordum. Örneðin bir kelebeði yediðimde, neden onun duygularýný yüreðimin ta içinde bir elma tadý gibi ya da yeni dünya gibi duyumsamýyordum. Bunlarý düþünürken, iyot kokusu yoðunluðu burnumu neredeyse kýracaktý.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn fantastik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Aydýnlýk9
Aydýnlýk7
Aydýnlýk8
Aydýnlýk4
Aydýnlýk6
Aydýnlýk1
Aydýnlýk3
Aydýnlýk5
Aydýnlýk2

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
En Ateþli Anýmda Gel Yanýma [Þiir]
Öperek Beni Öldür [Þiir]
Cayýr Cayýr [Þiir]
Kar Yangýnlarý [Þiir]
Söyle Neden Konuþmuyorsun [Þiir]
Gözlerim Kan Davalýdýr Her Geceye [Þiir]
Kefenden Çiçekli Elbise [Þiir]
Martý Beyazý [Þiir]
Gül Þarabý [Þiir]
Varlýðýn Sevda Yokluðun Fýrtýna [Þiir]


osman demircan kimdir?

Yüreðimin ve beynimin tavanýnda buluyorum, tozlu mýsralarý. Aklým bir çatý katý. Gözlerim yýldýzlarla dolduðunda, bakýþlarýmýn ýþýltýsý vurur satýrlara. Ýþte o zaman, þiirler bir Samanyolu olur. Mehtaplý gecelerimi vururum gözyaþlarýmla biriktirdiðim göllere. Her mýsra bir dal gibi düþer, þiir denizlerine. Kýzýl bir duyguya boðulurum o an. Akarým ellerinize.

Etkilendiði Yazarlar:
Herkes


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © osman demircan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.