..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Ayhan Sönmez




26 Ocak 2010
Çýtý Çýkmayan Þehir  
Ayhan Sönmez
aslolanýn hikâyenin içinden geçmek deðil, hikâyenin kendisi olmak olduðunu bilmenin de mutlu olmakla ilgisini unutmamak gerek… hikâyelerimizin herhangi bir yerine öylesine kondurabildiðimiz çocuk gülüþlerindeki masumiyetlerin ya da çýkarsýz paylaþýmlardaki samimiyetin sayýsýnýn çokluðu, hayatlarýmýzýn güzel geçtiðinin iþareti sayýlmalý… insanýn geçmiþine yaptýðý yolculuklarýn durak yerleri kuþkusuz 'iz' býrakan anýlarla ilgili… kýytýrýk, öylesine yaþanmýþ günlerin de kiþiliðin oluþmasýnda dolaylý olarak etkileri bulunabilir; ama geçmiþe yapýlan yolculuklardaki asýl etkinin, durak yeri olabilecek yaþanmýþlýklara baðlý olduðunu düþünüyorum…


:AFAB:

yarým yamalak cümlelerin kendilerini tamamlayýp yerli yerinde kullanýldýðý dört baþý mamur bir 'yazý' deðil hayat… eksile eksile geçiyor zaman… geçen her günün, ömürden yiyen bir hazýr yiyici olduðunun ayrýmýnda olmak, günlerin geçmesini engellemiyor… günler bir biri ardýna geçip gidiyor… ömrün nasýl dolduðu, günlerin umuru deðil ya da nasýl eksildiði… 'zamana kilit vurulmuyor' sevgili s'e… yine de, ne kadar sonsuz görünse de her denizin bittiði bir kýyý mutlaka vardýr ve her kýyýda hikâyesi hazýr martýlar bulunur… týpký yaþam gibi… hikâyesinin içinden geçmeyen hiçbir canlý yok ne de olsa; ama bir hikâyenin içinden geçtiðinin kimi farkýnda, kimi deðil… derdi bir hikâyenin içinden þöyle ya da böyle geçip hikâye kahramaný olmaksa, bu amacýna ulaþmada martýlardan medet umabilir insan… martýlar, daha önce de söylediðim gibi, bilge kuþlar ve kýyýlarýný terk ettikleri görülmemiþ martýlarýn…

aslolanýn hikâyenin içinden geçmek deðil, hikâyenin kendisi olmak olduðunu bilmenin de mutlu olmakla ilgisini unutmamak gerek… hikâyelerimizin herhangi bir yerine öylesine kondurabildiðimiz çocuk gülüþlerindeki masumiyetlerin ya da çýkarsýz paylaþýmlardaki samimiyetin sayýsýnýn çokluðu, hayatlarýmýzýn güzel geçtiðinin iþareti sayýlmalý… insanýn geçmiþine yaptýðý yolculuklarýn durak yerleri kuþkusuz 'iz' býrakan anýlarla ilgili… kýytýrýk, öylesine yaþanmýþ günlerin de kiþiliðin oluþmasýnda dolaylý olarak etkileri bulunabilir; ama geçmiþe yapýlan yolculuklardaki asýl etkinin, durak yeri olabilecek yaþanmýþlýklara baðlý olduðunu düþünüyorum…

'ýslak bir eylül sabahýna uyanan þehirde aþka dair cümlelerin sefil bir yalnýzlýða mahkum olmalarýndaki sebebin, aþkýn kendisiyle bir ilintisinin bulunmadýðýný bilmek, cümlelerin sefalet kokmamalarýna yetmiyor… suni döllenmedeki yapaylýk, her þeye sirayet etmekte gecikmemek gerektiðine iliþkin bir görev bilinciyle, her þeye sirayet ediyor çünkü… zapt edilmiþ sokaklarda zapt edilmiþ duygularýn kaldýrým taþlarýna çarpmaktan baþka yapabilecekleri herhangi bir þey kalmadýðýndan, bütün duygular, kaldýrým taþlarýnýn biçimsiz sertliðinde darmadaðýn oluyor… tek bir duygu, çok boyutlu bir kuþatmayla ipince bir sýzý gibi yayýlýyor sokaklara… korkunun teslim aldýðý sokaklar tekin deðil hiç… çelik miðferli askerlerin köylü bakýþlarýnda, emre itaatin sorumsuz rahatlýðý, zalimin ekmeðine yað sürüyor… çelikçomak oyunlarýna karýþan helikopter sesleri, tank paletleri ve makineli tüfek takýrtýlarý, oyunun oyun olmaktaki masumiyetinin üstüne zulmün somut aðýrlýðýný, hiçbir gerekçeye gerek duymadan koyuveriyor… o güne kadar 'en kahraman' olan resmi ve sivil polislerin süngüleri bir anlýðýna düþüyor (polis devletinde askerin darbe yapmasýnýn böyle bir sonuç doðurmasýný olaðan karþýlamak gerekiyor) : zulüm, bir anlýðýna kimlik deðiþtirip haki bir görünüm kazanýyor; ama ilk þaþkýnlýðýn geçmesinin ardýndan polis-asker rengi, yapay bir þekilde birleþip devlet aygýtýnýn militarist korosundaki yerlerini alýyor…korku kuþatýyor þehri… sararmaya yüz tutmuþ güz yapraklarý, özsularý çekilmese de özsularýnýn çekildiðini düþündüklerinden, vaktinden önce dökülmekte hiçbir sakýnca görmüyor… çýplak bir hüzün çýplaklýðýný gizlemeden çýkýyor sokaklara…'

korkunun kuþattýðý þehirde sana, sabahýn çýt çýkmayan sessizliðinde sarý güz yapraklarýnýn da çýtýný çýkarmadýðýný söylesem, abarttýðýmý filan düþünebilirsin sevgili s'e… ama öyleydi… çýtý çýkmýyordu þehrin… kuþlarý susturulmuþ bir sabahta aþkýn çýtýnýn çýkmamasýný da normal karþýlamak gibi bir zorunluluk olduðunu görmek gerekiyordu… cumhuriyet meydaný'nda yüz yýllarýn tanýðý olan koca çýnar aðacý yapraklarýný durduk yerde dökmedi… bütün kuþlar, sabahý saran seslerini de alýp kendi kuytularýna iþ olsun diye çekilmedi… süleyman paþa sarayý'nýn yýkýntýlarýna yazýlmýþ 'tek yol devrim' sloganý yüreklerdeki korkuyu daha da artýrmaktan baþka bir iþleve sahip olamamanýn ezikliðini yaþadý bir süre ve belediye iþçilerinin beyaz kireçle üstünü örtmesini beklemeye koyuldu… devrim, bir baþka bahara erteledi kendisini asker postallarýnýn þakasýnýn olmadýðýný görünce… belediye iþçileri sadece süleyman paþa sarayý'nýn yüz yýllýk duvarýndaki tedirgin edici sloganýn üstünü beyaz badanayla örtmekle yetinmeyip ara sokaklardaki yoksul evlerin beyaz badanalý duvarlarýndaki sloganlarý da tek tek beyaz kireçle örttüler… kendi yazdýklarý sloganlarý da baþkalarý yazmýþ gibi örtmekte bir sakýnca görmediler elbet…

þehrin zapt edilmesi anlaþýlabilir bir þey gibi görünebilirdi belki; ama seslerin, yazýlarýn, düþlerin, düþüncelerin zapt edilmesine þaþýrmamak için kör olmaktan çok daha öte bir körlük, saðýr olmaktan çok daha öte bir saðýrlýk gerekiyordu… çýtý çýkmayan küçücük þehirde çýtýmý çýkarmadan izliyordum olan biteni… olup bitmeyenlerden hiç haberim olmadý… birkaç ay önce (on altý yaþýna yeni girdiðimi düþün sevgili s'e) beni öldürmek istediðini söyleyen ve bunu, fýrsatýný bulsa, hiç tereddüt etmeden gerçekleþtirebileceðine inandýðým býyýklarý yeni terlemiþ militan çocuðun, sokakta beni görünce sýrýtarak bana selam vermesindeki kiþiliksizliði tahmin edebilirsin… bakýþsýz bir sýrýtýþtý bu… kimliði olmayan bir bedenin sýrýtýþýydý… bunun anlaþýlabilir bir yaný var mýydý, hâlâ anlayabilmiþ deðilim…

darbe'den sonra herkesin tehlikeli bir þahýs olarak görüldüðü sokaklarda kimse kimseye selam vermez olmuþtu… korkudan mýydý; yoksa insanlarda gerçekten 'kiþilik' olmadýðý için miydi bilmiyorum; ama ayný düþünceler için mücadele eden insanlarýn da birbirlerini göz göre göre tanýmazlýktan gelmelerini anlayamýyordum bir türlü… çocukluðumun sokaklarýnda hayatýn hemen hemen her anýný paylaþan insanlarda da durum aynýydý… þehirde birbirinden korkan insan kalabalýðýndan baþka bir þey kalmamýþtý sanki… kuþku ve korku sarmaþ dolaþtý gözün görebildiði her yerde…'köy köpeksizken deðneksiz gezilebiliyormuþ'un saðlamasýný yapýyordu darbeci genareller…

'örgüt' sözcüðünün 'örmek' eyleminden türediðini bilmiyordum o günlerde… kökenbilimle ilgili bilgilerim yok'un yanýnda bile solda sýfýrdý… ama yine de örgüt’le “örgü” sözcüðü arasýnda anlamsal ilgi kurabilecek kadar bir dil bilincinin kendi doðallýðý içinde geliþmiþ olduðunu söyleyebilirim… romantik bir 'don kiþot'tan baþka bir þey olmadýðýmýn da ayrýmýna varacak kültürel birikimden yoksundum… yine de 'örgütlü' bir yenilginin kaç cana mal olabileceðini, kaç hayatý karartabileceðini görmek için el örgüsü bir kazaðýn çözülüþündeki kolaylýðý görmek gerektiðinin farkýndaydým… örgüt, kalabalýk bir þeydi, ben yapayalnýzdým… kazakta ele geçen bir ucu çektiðinde kazak nasýl kolay çözülüyorsa, örgütler de öyle kolayca çözülüveriyordu… örgütlü suçlarla suçlanmamýþ olmanýn ezikliðinden ezim ezim ezilsem de söylenen her isimin bir baþka isimle çoðalýyor olduðunu ve insanlarýn kasadan domates seçer gibi ele geçirildiðini ve de çok güçlü olduklarýný düþünen örgütlerin, baþta konsey üyeleri yakalanarak ya da ölü ele geçirilerek birer birer çökertildiðini görüyordum… (burada bir parantez açýp bu saptamanýn içine dahil olmayan ve inandýklarý düþünceyi hiçbir biçimde terk etmeden onurla direnen istisna insanlarý o günlerin istisnalarý olarak anmak ve onlara þimdi bile içten bir saygý duyduðumu belirtmek isterim) … köyün sahibi, kalýn tabanlý asker postallarý ve iþkence haneleriyle köyün ve güç'ün kendisinden baþka sahibinin olamayacaðýný cümle aleme öðretiyordu… güç, konuþmak için sýrasýný beklemek gibi bir gereksizliðin genel iþleyiþe ters olabileceði gerçeðinden hareketle, kendisine karþý çýkýyor görünenlerin (aslýnda neye karþý çýktýðýný bilmeyen; fakat köylü bir romantizmle birbirine ajite çekip þahýssal ve de kitlesel doyuma ulaþan ve de güçsüzlüklerinin farkýnda olmayan gerçekten inanmýþ devrimcilerdi bunlar, benim de içinde olmak isteyip de olamadýðým) tepesine balyoz gibi yumruðunu indirmekte hiçbir sakýnca görmeden indiriyordu balyoz gibi yumruðunu… benim, insana dair romantik düþlerin içinden geçmemle uzaktan yakýndan ilgisi yoktu yaþanan gerçekliðin… bir þeyin farkýna çok iyi varýyordum: bu ülkede ve dünyanýn baþka yerlerinde 'güç'e ve dolayýsýyla silaha sahip olanlarýn sözü, hiçbir tereddüte yer býrakmayacak þekilde geçiyordu… düþünürler, psikiyatristler, sosyal bilim uzmanlarý, ekonomistler, halkla iletiþimciler vs. güç'ün emrinde güç'ün istediði biçimde yönlendiriyordu insanlarý… tek kanallý devlet televizyonu, radyo ve yazýlý basýn da halkla iliþkiler'e dair ne kadar yöntem varsa o kadar yöntem kullanýyor ve haklý olduklarýný düþünen insanlarý haksýz olduklarýna þöyle ya da böyle inandýrýyordu… 'güç' her alanda hissettiriyordu kendisini… gülünesi aþklarla yaralanmýþ kýrýk kalpler için arabesk þarkýlar söylemekten baþka çare kalmýyordu raký sofralarýnda... 'örgütlü' yenilginin faturasýnýn kabarýk olmasýný baþka türlü izah etmenin de mümkünatý yoktu… ölen ölmüþ, kalan saðlar kendi iç dünyalarýndaki kapkaranlýktan daha karanlýk köþelerinde ölümden beter bir pýsýrýklýkla kalakalmýþtý…

sýkýyönetime, gece sokaða çýkma yasaklarýna anýnda alýþtý herkes ve hayat yeni bir biçimle devam etmeyi sürdürdü… gecenin karanlýðýna erken gömülen þehirde seviþmelerin ve gebeliklerin sayýsý hýzla arttý… yasal ve zorunlu seviþmelerin zorunlu sonucu olarak bir yýl sonra doðan erkek çocuklarýnýn çoðuna 'kenan' ya da 'evren' adýnýn verilmesi, sýkýyönetimin seviþme imkanýný artýrmasýnýn halk tarafýndan memnuniyetle karþýlandýðýnýn ifadesiydi bir yerde… ahlak ve hamaset nutuklarýnýn gýrla gittiði þehirde, bin beþ yüz kiþilik sinemada oynatýlan türk usulü seks filmlerinin müþteri patlamasý yaþamasý, çoðuna bir çeliþki gibi gelse de bunda herhangi bir çeliþki olmadýðý, abaza erkeklerin loþ salonda otuz bir çekmekten büyük keyif aldýklarý gözü olan herkesin gördüðü bir gerçekti… ben de genel anlayýþa ayak uydurmuþ, arada bir de olsa gündüz vakti sinemanýn loþ karanlýðýnda otuz bir çekmekten kendimi alamamýþtým…

eski iskele'deki martýlar þehirdeki bu kuþatýlmýþlýðýn ve korkunun en iyi gözlemcileri olmalarýna karþýn, ne seslerini yitirdiler ne de korkunun tek zerresini hissettiler… onlar, martý olmanýn ayrýcalýðýyla, ya da nasýl anlatýlýr, sadece martý olduklarý için, yine eski iskele'nin þimdi bembeyaz olan (o dönemde pazar ekonomisinin her þeyi satmaya yönelik allayýp pullama anlayýþýndan bihaber olunduðundan turizme yönelik herhangi bir alt ve üstyapý çalýþmasýnýn olmadýðýný da yeri gelmiþken belirteyim- þimdi her þey satýlmaya hazýr hale getiriliyor ve ne yazýk ki satýlýyor…) ýslak kara beton sütunlarýna kondular… dinledikleri öykülere gördüklerini de ekleyip beklediler öykülerini dinleyecek birilerinin yosun tutmuþ ýslak kayalara gelip oturmasýný… belki de en çok bekledikleri 'esmer bakýþlarýndan esmer hüzünler akan esmer kýz'dý, kim bilir…

ben, þehrin duvarlarýnýn bile kendi gölgelerinden korktuðu o günlerde belki esmer bakýþlý kýzýn esmer bakýþlarýyla karþýlaþýrým umudunu bilincimin farkýnda olmadýðým bir yerinde büyüttüðümü bilmeden ýslak eylül rüzgârlarýnýn önünde savrulmayý sürdürüyor ve büyümenin kasýklarýmda açtýðý infialin üstesinden gelmeye çalýþýyordum... otuz bir çekme'yi ahlaksýzlýk olarak düþünsem de baþka türlü bir rahatlama olanaðýnýn nasýl bir þey olduðunu bilmediðim için mecburen kasýklarýmýn sesini dinliyor ve her rahatlamadan sonra yüzüm kýzararak ve de kendime lanetler okuyarak bu ahlaksýz eylemi bir daha yapmayacaðýma dair kendime sözler veriyordum... kiþinin kendisine verdiði sözün herhangi bir baðlayýcýlýðý olmadýðýný anlamam hiç de uzun sürmüyordu doðal olarak... söz vermek, baþkalarýnýn bilgisi dahilinde bir deðer kazanýyor ve kiþiyi kýsýtlama gücüne kavuþuyordu... baþkalarýnýn biçimlendirdiði hayatlarý yaþamamýzýn baþka türlü bir açýklamasýnýn “söz vermek” dýþýnda bir açýklamasýný bulamamýþ olmam da bunu ayan beyan açýklýyor iþte...

esmer bakýþlý kýz esmer hüzünlerini bakýþlarýnda saklama gereði duymadan yüreðindeki kuþlarýn kanat çýrpýþlarýný sadece kendisi duyarak gelip oturdu, ýslak kayalarýn ýssýzlýðý en çok çoðaltmýþ olanýna... ýssýzlýk çünkü, çoðalmanýn olmazsa olmazý olmayý her zaman becermiþ yegane rahmiydi insanýn.... her insan kendi ýssýzlýðýnýn kuytularýna saklar en mahrem düþlerini de öyle tutunur hayata... verili yolculuklarýn götüreceði son menzil ne denli belirgin olursa olsun hayata tutunmak önemlidir... ola ki yolun bittiði düþünülen bir noktasýnda ve bunun insanýn gözünün içine sokula sokula ezberletildiði düþünülürse hayata tutunmak gibi salakça bir iþle uðraþmak için kiþinin kendisini kendi rahminden yeniden doðurmasýnýn doðal seleksiyona ters düþeceðinin de herhangi bir bilimsel bilgiye gerek olmadan algýlanmasý gerekiyordu… yine de esmer kýz, týpký benim yaptýðým gibi hayatýn ne olduðunu anlamadan ona tutunmak gerektiði gerçeðinin doðallýðýyla ýslak kayalarýn kayganlýðýna aldýrmadan martý hikâyeleri’nde hayata tutunabileceðini anlamýþtý... yaþamak ancak hikayede kahraman olmakla mümkün kýlýyordu kendini…

çýtý çýkmayan þehirde esmer bakýþlarýndan kuþlar geçen kýzý görmemin ya da duymamýn olanak dýþýlýðýna aldýrmayabilirdim nefesinin sesini, teninin kokusunu duymasam... yokluðunda bile vardý esmer kýz... hüzünlü bir ýþýðýn karakalem aydýnlýðý toplanmýþtý bakýþlarýndan geçen rüzgârlarda... sýrtýný þehrin çýtý çýkmayan sessizliðine dayayýp sabah rüzgârlarýyla öpüþen denizin ýslak mavisinden devþirdiði hüzünkâr bir içlenmeyle ufkun arkasýnda olup bitenlerin neler olabileceðini hiç merak etmeden saatlerce oturabilirdi en ýssýzdaki en ýslak kayanýn üzerinde... meme uçlarýnýn pornografik bir seviþmeye hazýrlandýðýndan habersiz okuduðu kitaplardaki romantik aþk sahnelerinin hayalini serebilirdi denizin ille de mavi olmakta direnen tuzlu ýslaklýðýna…

yarým yamalak cümlelerin hayatý ifadelendiremeyeceði gerçeðini kavrayamamýþ olsam da davudi bir sessizliðin þehri sarýp sarmaladýðýný fark etmekten kendimi kurtarmamýn mümkün olmadýðýný fark ediyorum… martýlar, sabahýn esir alýndýðý saati görmezden gelip kendi yolculuklarýna kaldýklarý yerden devam ediyor... esmer kýz, belki yýllar sonra gelecek birinin hayalini eksiltmenin kendisine saðlayacaðý ruh rahatlýðýnýn hesabýný yapacak kadar büyüyemediðine hayýflanmanýn bir iþe yarayýp yaramayacaðýný düþünüyor… ben martýlarýn kanatlarýnda, yeni bir günün kahredici aðýrlýðýna dayanabilir miyim’in düþlerini çoðaltmanýn çocuksu çabasýyla çýtý çýkmayan þehrin yenilgi kokan kýyýlarýna savrulup durmaktan kendimi alamýyorum... hiçbir sözcük, içinde bulunduðum çekip gitme isteðini anlatmaya yetmemek için anlam çoðalmasýna iliþkin bir açýlým saðlama zahmetine katlanmýyor… sözcükler kuru ve ben ne yapacaðýmý bilememenin þizofren uçurumundan ha yuvarlandým ha yuvarlanacaðým hallerindeyim… esmer kýz orada duruyor ve ben onu görmüyorum… zaman, bir sarkaçtan akmanýn rahatlýðýyla esmer kýza da bana da hatta baþkalarýna da acýmýyor… böyle bir hal iþte…

o þehir hâlâ yerinde sevgili s’e... o þehirde kalan çocukluðum, senin bir gün o þehre gelip ellerimden tutmaný bekliyor... esmer bakýþlý kýz da seni bekliyor kuþkusuz... biz ikimiz, farklý hayatlarýn bir gün bizi bir yerde karþýlaþtýrmasýný beklemeyi sürdürüyoruz.... bir gün yenilgiden çýkmýþ o þehre yolun düþerse eski iskele’deki martýlara sor bizi... onlar dalgalarýn köpüklü beyazlýðýný bir ziynetin kutsallýðýnda taþýyan kýyýyý hiç terk etmediklerinden sana bize dair hikâyelerden söz edebilirler...

þimdi yenilgilerimden gitmeliyim ben... sana sonra uzun uzun yazarým martýlarýn anlattýðý hikâyeleri... gözlerindeki esmer bakýþtan öpüyorum... sen hep iyi ol olur mu....


O GÜZEL ÝNSANLAR'dan (sayfa 154-162)

Kanguru Yayýnlarý- Mart 2008, Ankara



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kardelenler de Üþür

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kýrýk Masaya Býrakýlan Düþler (Iý) - Sarýkamýþ (22 Aralýk 1914)
Beni Vurun Demedim ki

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Gitmek Gibi Bir Þeydir Hayat [Þiir]
Aþk Denilen Hal I [Þiir]
Çok Sevdim Sana [Þiir]
Kýrýk Masaya Býrakýlan Düþler I (Hayata Dönüþ (!) Operasyonu ) [Þiir]
Tenha [Þiir]
Gececi Düþler Geceye Düþülenler [Deneme]


Ayhan Sönmez kimdir?

Yazmak için yaþamýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Okuduðum bütün iyi yazarlar ve þairler.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ayhan Sönmez, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.