..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünya hiçbir padiþaha kalmadý, sana da kalmayacaktýr. -Nizamî
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yüzleþme > GÝZEM AYTEKÝN




27 Ekim 2009
Beni Esas Hayat Aldattý  
KENDÝ KANIMI EMÝYORUM YILLARDIR

GÝZEM AYTEKÝN


Kabul etmek ve boyun eðmek içinse, sadece sahte bir yaþam umudu, giderek karaktere dönüþen bir ikiyüzlülük ve bolca alçaklýk, yeter de artardý bile. Bunlar da bende çokça vardý zaten. Kanýmýn tadýný sevmeyi öðrenmiþtim. Gözlerim baðlýyken daha huzurluydum. Gözlerim baðlýyken kendimi saf ve ahlaklý buluyordum. Gözlerim baðlýyken, çirkeften ve kötülükten uzak sanýyordum kendimi. Ýyiliklerim, dakik ve planlýydý. Ýyi olma günlerim vardý. Ahlaklý ve örnek insan olma haftalarým vardý. Beni mutsuz edenlere ve harcanmak içinellerine geleceðimi teslim ettiðim insanlara tapma mevsimlerim vardý.


:AGDD:

Kutuplarda ayý avcýlarý buzlarýn içinde jilet kadar keskin bir baltayý yerleþtirir, keskin tarafýn üzerine biraz kan sürerlermiþ. Bunu bilmeyen ayý gelip kaný yalarken dili kesilirmiþ. Ama kanýn tadýndan dilinin acýsýný fark edemez, kendi kanýný yalamaya baþlarmýþ. Damarlarýndaki kan tükenince, olduðu yere yýðýlýrmýþ. Avcý da gelip derisini yüzermiþ. Avcýlar ayýlarý kurþunlarla vururlarsa, ayýnýn postu delineceði ve çok para etmeyeceði için bu yolu denerlermiþ.

Þimdi o kan tadýný, kendi dilimde hisseder gibiyim. Ayý avýný öðrenince anladým ki dilim yýllardýr kesikmiþ benim. Yýllardýr, ben de kendi dilimden akan kaný emip duruyormuþum. Baþlarda, gücümün tükendiðini, kan kaybettiðimi fark etmiyordum. Ama artýk ediyorum. Kaným tükeniyor ne zamandýr. Böyle giderse yere yýðýlmam ve birilerinin gelip derimi yüzmesi yakýndýr...

Yýllardýr kendi kanýmý emmekten, bu hayatta kabul gören her þeye meydan okuyacak cesareti bir türlü bulamadým kendimde. Oysa kurtuluþum, bu cesareti bulmamdan geçiyordu. Bu cesareti bulamadýðým için çareyi kendi kanýmý emmekte bulmuþtum. Tükeneceðimi bile bile...

Dilimi kesen o keskin býçaðýn ne olduðunu anlamaya kalkýþmadýðým için, varoluþumun o arka bahçesine hep gözlerimi kapattým. Küçük bir inanç yeterdi yaþamam için. Yaþayabilmek ve ayakta kalabilmek için, ihtiyacým olan kendimi aldatma inancý... Bu küçük ve zavallý inanç, kendi kanýmý emerken kendimi unutmama yeterdi. Böyle yaptým.

Hayatý o keskin býçaktan deðil, okullarda bana öðretilenlerde arayýp bulmaya çalýþmýþtým. Kaným tükenmeye yüz tutunca anlamýþtým, okullarda hayatý öðretmiyorlardý; aksine, okullarda hayatý olduðu gibi görmemem için gözlerimi baðlýyorlardý. Eðitim, baþýmý eðip dilimi o keskin býçaðýn üzerine sürmemi öðretmiþti bana. Gözlerim baðlýyken öðrendiðim þey, hep suçlu olduðum ve hiçbir zaman bu suçtan kurtulamayacaðýmdý. Gözümdeki baðý çýkarýp atmaya her kalktýðýmda, suçlu hissediyordum kendimi. Gözlerim baðlýyken yaþamanýn ve bu suçtan kurtulmanýn bedeli, alçaklýðý ve ikiyüzlülüðü becerebilmekti. Aç kalmamak istiyorsam, ikiyüzlü ve alçak olmam gerekiyordu. Ve durmadan kendi kanýmý emmem...

Bu yüzden beni kim mutsuz ediyorsa, kim gözlerimi baðlayýp usul usul kanýmý emiyorsa, ona tapýyordum. Bildiklerimi unutturanlara... “Bak, sana doðrularý öðretiyoruz, sarýl onlara ve geleceðe hazýrlan!” diyorlardý bana. Gözlerimi baðlayanlarýn doðrularýna sarýlýyordum ben de. Kendi kanýmýn kokusundan, bu doðrularýn içindeki hile ve ihtiras kokusunu duyamýyordum. Geleceðim diye sarýldýðýmýn usul usul bir tükeniþ, bir harcanma olduðunu fark edemiyordum. Ben kendi kanýmý emerken, gözlerimi baðlayanlar da düþlerimi emiyorlardý. Bana ne sunarlarsa, ne gösterirlerse ona inanmakla ve baðlanmakla görevli sayýyordum kendimi. Bir zekâ tutulmasýydý yaþadýðým, budala bir inanýþtý. Ýþte zaman zaman kendime duyduðum hayranlýðýn temelinde, bu zekâ tutulmasý, bu budala inanýþlar vardý. Kendime hayran oldukça, kendi kanýmý daha bir iþtahla emiyordum.

Bazen gözlerimdeki baðlardan sýkýlýr, onu hafifçe ararlar, hayatýn nasýl bir yer olduðuna ve varlýklarýn ardýnda nelerin saklý olduðuna bakardým. Ýþte o zaman, ne denli ikiyüzlü ve alçakça bir yaþam sürdürdüðüme bir kez daha tanýk olurdum. Ýþte o zaman, hiçbir acýmasýz zenginin suratýna cesurca tükürmediðimi ve gözlerimdeki baðý sonsuza dek atamadýðým sürece, bunu hiçbir zaman yapamayacaðýmý anlardým. Ýþte o zaman, aklýma þairler, bilgeler, deliler, cesur nihilistler gelirdi; o soylu yoksullar... Gözlerim baðlý olmadýðýnda gizli gizli okuduðum, Eski Yunan’da yaþamýþ ve kendi kanýný emmemek için bir fýçýda yaþamayý göze alan, karný acýkýnca ise karnýný sývazlayýp, ‘bakýn ne güzel doydum’ diyen ve onu ondan kopartacak her þeyle baðýný kopartmýþ, Diyojen gelirdi.

Bir gün zenginin biri Diyojen’i evine götürmüþ, adamýn evi çok lüks ve tertemizmiþ. “Yerlere sakýn tükürme, heryer çok temiz!” demiþ, ev sahibi. Diyojen de kalkýp adamýn yüzünün ortasýna tükürmüþ ve “Bu evdeki en pis yer, senin yüzün, o yüzden tükürdüm yüzüne,” demiþ.

Gözlerim baðlýyken, hep Diyojen’in bu sözünü düþünürdüm; kalbim çaresiz bir umutla çarpardý. Kalbim, uzaðýmda kalmýþ cesur çýkýþlara, hep ertelediðim yolculuklara, ‘bir yerim var bana çok yakýn ama benden uzakta,’ diyen o hasretime çarpardý. Diyojen gibi yaþamak isterdim ama okullarda bana ve benim gibilere, “Zengin olun, zengin olamazsanýz, dilenci olacaksýnýz,” diye öðretirlerdi. Zengin ve dilenci... Lüks içindeki ve asalak... Ortasý yoktu sanki. Hayatý, düþleri, anlamlarý omuzlarýnda taþýyan yoktu. Diyojenler, þairler, deliler, bilgeler, isyankârlar ve o soylu yoksullarýn yeri yoktu, bana sorduklarý bu toplum haritasýnda. Çünkü cesaret isterdi, þair, bilge, deli, isyankâr ve soylu bir yoksul olmak. Bu hayatýn arka bahçesini, varlýklarýn ve görünenlerin ardýndakileri görebilmek için, çok cesur ve çýlgýn olmam gerekiyordu. Gözlerimi baðlayarak, bana kabul ettirmek istedikleri her þeye koþulsuz meydan okumam gerekiyordu.

Kabul etmek ve boyun eðmek içinse, sadece sahte bir yaþam umudu, giderek karaktere dönüþen bir ikiyüzlülük ve bolca alçaklýk, yeter de artardý bile. Bunlar da bende çokça vardý zaten. Kanýmýn tadýný sevmeyi öðrenmiþtim. Gözlerim baðlýyken daha huzurluydum. Gözlerim baðlýyken kendimi saf ve ahlaklý buluyordum. Gözlerim baðlýyken, çirkeften ve kötülükten uzak sanýyordum kendimi. Ýyiliklerim, dakik ve planlýydý. Ýyi olma günlerim vardý. Ahlaklý ve örnek insan olma haftalarým vardý. Beni mutsuz edenlere ve harcanmak içinellerine geleceðimi teslim ettiðim insanlara tapma mevsimlerim vardý.

Hiçliðin silahlarý gelip içimdeki boþluklardan vurmasýn beni diye, daha uzun aralýklarla açýyordum gözlerimdeki baðlarý. Kalbime, benden çok uzaktaki ama bana çok yakýn olan o yaralý ve o uyumsuz yanýmý küçümsemeyi öðretiyordum durmadan. Kaçýþ günlerimi, yalan yere umutlandýðým yýllarýn içinde görünmez kýlýyordum. Edindiðim en büyük tecrübe, kendimi aldatmada gösterdiðim o denenmiþ, o büyük tecrübeydi. Kendimi aldatmamýn bir sýnýrý yoktu. Çoðu kez yoksullardan yana gözükürdüm ama hiçbir þeyden korkmadýðým kadar korkardým yoksulluktan. Yoksulluk bana, yaþamadan ölmeyi hatýrlatýrdý hep. Hatta o çamurlu kaldýrýmlar, karanlýk sokaklar, izbe ve metruk evler, o hastalýk taþýyan evler ölümden daha çok ürkütürdü beni.

Kendimi kendi gözümde aklayabilmek için ideolojilere baðlanýrdým, kuramlara, öðretilere. Çýkar gözetmeyen duygular içindeyken bile bilirdim ki ne yapýyorsam, hep kendim için yapýyordum. Kendimi daha çok sevmek için... Kendime duyduðum hayranlýðý biraz daha pekiþtirmek, güce ve daha çok önemsenmeye duyduðum ihtiyacýmý giderebilmek için. Oysa, kendi kanýný emen ve emdikçe tükenen biri için, kendini sevmek ne kadar mümkün olabilirdi ki. Gözleri baðlý olduðu için hayatýn arka bahçesini ve varlýklarýn görünmeyen yüzünü görmekten hep korkan biri, giderebilir miydi hayran olunmaya duyduðu o hastalýklý ihtiyacý? Güce ve önemsenmeye duyduðu açlýk, daha derin ve daha onulmaz boþluklar açarak büyümez miydi insanýn içinde? Gerçek yüzünü göstermeden sevilebilmek... Hayranlýk ihtiyacý... Güce ve önemsenmeye duyulan saplantýlý arzu... Bütün bunlar, kiþinin kendisi toplumsal bir sahtekâr olmadan elde edilebilir miydi?

Ben ne istiyorsam, görüþtüðüm, birlikte olduðum insanlar da onu istiyordu. Hepimiz sahtekâr olduðumuz için, birbirimize katlanýyorduk. Bir alýþveriþ dünyasýydý, kurduðumuz dünya. Ben onlarý önemsiyor, seviyor, hayranlýk duyuyor gibi yapýyordum, onlar da aynýsýný bana yapýyorlardý. Birbirimizi seviyor gibi yapýyorduk. Yaþamýyorduk sanki. Söylediðimiz yalanlarla birbirimizi yaþatmaya çalýþýyor, boþluklarýmýzý kapatmak için bir araya geliyor, bir araya geldikçe, daha sonra kapatma vaatleriyle birlikte boþluklarýmýzý daha da büyütüyorduk.

Boþluklarým büyüdükçe, güce ve önemsenmeye duyduðum ihtirasým daha da artardý. Bana dayatýlan doðrular nasýl birer hileyse, içimde büyüyen ihtiraslar da kötülük yapma arzusu olarak belirirdi içimde. Þehirde böyle bir moda yayýlmýþtý çünkü. Kötüler daha çok ilgi görüyordu. Kötüler daha çekici geliyordu insanlara. Ýyilik hep yedekteydi. Kötülük afiþlere yazýlýyordu. Birbirimizi önce zor duruma düþürecek, aldatacak, kýrýp incitecek, sonra birbirimizde açtýðýmýz yaralarý sarmaya çalýþacaktýk. Nasýl birbirimizi seviyor gibi yapýyorsak, iþte, yaralarýmýzý öyle sararmýþ gibi yapacaktýk. Duruma göre, gücü gücüne yetene göre, bazen kurban, bazen cellat olacaktýk. Ýliþkilerde bazen minnettar kalýyormuþ gibi yapacaktýk birbirimize ama hiç beklemedik anlarda birbirimize gerçekten acýmasýz despotlar gibi davranacaktýk.
Bir araya geldiðimizde, sevgi, dostluk, fedakârlýk gibi sözcükler uçuþup duracaktý aramýzda. Bu sözcükleri kaný çekilene kadar birbirimize söylemekten hiç usanmayacaktýk. Oysa gözlerimiz ne kadar baðlý olursa olsun, kendi kanýmýzý emmekten ne kadar zevk alýrsak alalým, kalbimizin arkasýndaki baþka bir kalp, ruhumuzun arkasýndaki bir baþka ruh, birbirimizin arkasýndan söylenenlerin aslýnda ne kadar anlamsýz olduðunu hatýrlatacaktý bize.

Sevgi, dostluk, fedakârlýk sözcükleri aramýzda ne kadar uçuþursa uçuþsun, aslýnda nereye doðru yolculuk yaptýðýmýzý, gözlerimizin hangi hedefe takýlý kaldýðýný biliyorduk. Zenginliðin kalbine, lüksün içine... Ýþte bu yüzden hayranlýk duyduklarýmýzýn önünde köle, küçümsediklerimizin karþýsýnda þeytan rolüyle çýkardýk. Oysa ne köle olmayý baþarabiliyorduk, ne de þeytan. Sadece birer köle taklidi, sadece birer þeytan taklidiydik. Sýradanlýktan kurtulabilmek için birbirimize yaptýðýmýz kötülükler, hayatýn bize yaptýðý kötülükleri deðiþtirmeye yetmeyecek kadar aciz ve basitti. Birbirimize yaptýðýmýz kötülükler, sadece önünde diz çöktüklerimizin iþine yarýyordu. Birbirimize yaptýðýmýz ve yapmayý düþündüðümüz kötülükler, biz o zavallý rollerimizin içinde kývranýp dururken hayatýn o büyük kötülüðünü çoðaltmaktan baþka bir iþe yaramýyordu oysa.

Hayatýn o büyük kötülüðü çoðaldýkça, zengin olma umutlarýmýz giderek azalýyor; bu umut azaldýkça, gözlerimiz acý çekmeden dilenci olmanýn yollarýna çevriliyordu. Çünkü tarihin bütün kötü zamanlarýný içine alarak çaðlarýn arasýnda gitgide kaybolan ülkemiz, sadece iki þekilde yaþamanýn yollarýný gösteriyordu bizlere: Ya lüks içinde yaþayacaktýk ya da asalaklýðý tercih edecek, sadaka alarak yaþayacaktýk. Ve arada kalanlarý hep unutarak... Arada kalanlarý unutarak yaþamanýn yolu ise, her geçen gün daha da yýrtýcý olmanýn yollarýný öðrenmekten geçiyordu. Yýrtýcý ama hiç fark edilmeyecekti... Yýkýcý ama kibarlýkla süslü, acýmasýz ama kültürle boyanmýþ ve gizlenmiþ olacaktý. Birileri yok edilecekti ama bu yok ediliþ hemen gözlerden kaçýrýlacaktý. Çatýþmalar çýkacak, hayatlar söndürülecekti ama trafik aksamayacak, mahvedilen hayatlarýn önüne hemen bir paravan çekilip “Hiçbir þey yok, herkes eðlencesine devam etsin!” denilecek ve hayat kaldýðý yerden yine akmaya devam edecekti.
Kimse yaptýðý kötülükten kendisini sorumlu tutmayacaktý. Caniler, geçmiþte anneleri tarafýndan az sevildikleri için yaptýklarýndan dolayý sorumlu olmayacaktý. Zenginliði elde edebilmek için kendilerinden güçsüzleri hýnçla ezip geçenler, çocukluklarýnda maðduriyet yaþadýklarý için böyle davrandýklarý söyleyip baðýþlanacaklardý.
Ýsyankârlýklarý, ancak düzenin bir parçasý olduðunda hoþ görülebilecekti. Kimsenin üzerinde kalmayacaktý kötülük. Þeytan dünyayý terk edip gidecekti. Ya afiþlerde kalacaktý adý, ya da þehrin en kalabalýk, ama insanlarýn kendisini en yalnýz hissettiði meydanlarda sevimli bir palyaço gibi gezdirilecekti. Ölüm, bizden hep uzakta, ölüm, sadece çamurlu ve yoksul sokaklara yakýþan iðrenç bir durum olarak hissedilecekti. Annemizin sütünden sonraki en helal þey olan ölüm, sadece baþkalarýnýn baþýna gelen kötü bir skandal sayýlacaktý.
Ýyilik, kötülüðe eþdeðer olacaktý; hayat, ölüme... Ýnsanlar vatanlarýný çok sevdiklerini söyleseler de onu her geçen gün biraz daha az tanýyacaklardý. Týpký kendilerini daha çok sevdiklerini sandýkça, kendilerinden nasýl biraz daha uzaklaþýyorlarsa, öyle yanlýþ, öyle eksik seveceklerdi vatanlarýný.
Gözümdeki baðý kaldýrýp hayata baktýðým o kýsacýk anlarda görmüþtüm iþte bunlarý. Bir de uykusuz kaldýðým gecelerde... Dilimdeki kesik en çok böyle zamanlarda acý verdi bana. Bu yüzden artýk onu, bana çok uzak ama çok yakýn kendimi geri çaðýrmak için kullanmalýyým. Bana ne kadar acýrsa acýsýn, bugüne dek kabul ettirilmeye çalýþýlmýþ, her þeye meydan okuyabilmek için varolmalý o benim için.
Bu azalmýþ kanýmla ne kadar uzaða gidebilirim ki? Ama artýk baþkalarý deðil, tüketeceksem ben tüketmeliyim onu. Baþkalarýna acý ve mutsuzluk vermediðim bir yer olmalý. Yýkýcý ve acýmasýz olmadýðým... Varsýn, kimse hatýrlamasýn beni. Artýk gözlerimdeki baða deðil, kafamdaki karýþýklýða tapmalýyým. Kendi kanýma deðil, Diyojenlere, þairlere, bilgelere, delilere, o soylu yoksullara tapmalýyým.
Yalan söylediðimde, dilimdeki kesip hep sýzlamalý. Lüks içinde yaþamak ya da sadaka almak için birilerine yalvardýðýmda, daha çok sýzlamalý. Böyle anlarda bana hep kendisini hatýrlatmalý. Beni, bilmeden yaþadýðým bu ýsmarlama hayatým deðil, her þeye raðmen öðrendiklerim mahvetmeli. Avcýlar yüzünden deðil, gözümü baðlayanlar yüzünden deðil, mahvolacaksam, kendi istediðim için mahvolmalýyým. Çünkü kendi kanýmý emerken, hayatýn arka bahçesinde, varlýklarýn ardýnda ne olmuþsa, biliyorum ki benim yüzümden oldu. Biliyorum artýk, dünyadaki bütün yýkýmlar, bütün katliamlar, dilimdeki bu kesik yüzünden oldu...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


GÝZEM AYTEKÝN kimdir?

HÜZNÜM ÝSYAN OLDU.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © GÝZEM AYTEKÝN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.