..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluða eriþmemiþ þairler ödünç alýr, olgunluða eriþenler çalar. -George Eliot
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Habibe Aðaçdelen




4 Ekim 2009
Aðlamýyorumki...  
Kalemin gemisi.

Habibe Aðaçdelen


Cahillikten inleyen yüreðe, fetvasý dünden okunmuþ küçük bir sesleniþtir gece. ... Kalemde kuruyan pýnardan çaðlarken hasret, mürekkepsiz medeniyet kalýr elimde. __ Aðlamýyorum ki...


:AGDG:


Cahillikten inleyen yüreðe, fetvasý dünden okunmuþ küçük bir sesleniþtir gece.
Ne ukde kaldý dokuz boðum, ne de süzgün.
Yalýn ayaklara saplanmýþ, kývamsýz hasretler alnýn güncesinde.

...
Sýradan bir Þubat sabahý, gün çýrýlçýplak doðarken köyün üzerine, gensi bir is kokusuyla minik gözlerini açtý 7 yaþýndaki Ýrem. Bir taraftan daðýnýk saçlarýný aralýyor, diðer taraftan Güneþ’ten acýþan gözlerimi ovuþturuyordu. Yüzünü yýllanmýþ ahþap evin minik pencerelerinden içeriye doluþmak için koþuþturan ýþýnlara çevirdi. Ne kadar da göz alýcýydýlar. ( Hey, içimi sevinç buketlerine boðan Güneþ, anladýn deðil mi? )
Derken annesinin sesini duydu:
_ Uyandýy mý gýzým.
_ Hýý...

Pas içinde kývranan tel örgülerin, yaban gülü; küçücük yüreðinde, koca daðlarý devirecek haz ile kalkýverdi yataktan. Aralýklý tahtalarýn gýcýrtýlarýna aldýrmadan lavobaya koþmaya baþladý. Gocanasý öðretmiþti, besmelesiz güne baþlanmaz, diye. Unuttuðunu düþünerek hem içinden söylüyor, hem karþýda kýrýk pencereden görünen, yarý kýzýl eðreltilerle kaplý, yaban topraðýn altýnda yatanlara bakýyordu... Ýnancýný katlayan ulvi kuvvet ile sarýldý tok gülümsemesine. Sonra korkusunu, içine sýðamayan sevinç dalgalarýnýn körpecik ellerine býrakýverdi, gizlice.

Sahi gece þeytan yalarmýydý yüzünü? En nazlýsýndan omuz attýktan sonra, minik beton depodan, kýsýk açtýðý suyla yýkamaya baþladý yüzünü. Kýymeti bilinmeliydi; “bu suya muhtaç olacaksýnýz”derdi, ninesi. Her musluðun baþýna geliþinde dua ederdi... Ellerini sudan çekmeden, çocukluðundan vazgeçmiþ edayla kapýya doðru döndürdü yüzünü ve kendisiyle yaþýt soðuk betondaki bebek izlerine göz attý, ne kadarda büyümüþtü.
Ilýk meltem gibi ruhunu okþuyordu dýþarýdan gelen ötkün sesler. Ten örtülü kýna türküsüydü, içinden yükselen suskun týnýlar. “Ýrem, seni seviyorum”, dedi kendisine.

Sömestr tatili bitmek üzereydi. Tekrar tebeþir tozunu koklamaya, þuracýkta ne kalmýþtý... Çýplak ayaklarýný, yere su dökerek þýpýrdattý. Soðukta tadýný çýkarta çýkarta oynaþtý suyla... Sonra köþede, tahta sekmelerin üstünde duran, ince ve küçük havluyu soðuktan kýzarmýþ eliyle alarak, alev kusan yüzünü sildi.

Sol yandaki odanýn davetine itiraz etmeden eþikten hoplayýnca, içerideki odun sobasýný düþecek zannedip ürperiverdi. Tahtalarý nasýlda sallamýþtý, þaþýrdý kendisine. Duraksamadan, ilk görüyormuþ gibi heyecan ile pencereye koþtu. Bir daha hiç gelmeyecekmiþçesine, doya doya bakýndý kimsesiz sokaða. Çamur yoðurduðu kanala, üstünde tayyare oynadýðý erik aðacýna, uçmanýn tadýna vardýðý dut aðacýnýn en tepesine göz gezdirip, özlemle iç geçirdi sýra dýþý yaramazlýklarýna.

Annesinin sofraya çaðýran sesi çýnlýyordu sofada, aç deðildi aslýnda. Üst yana bakan, ocaklý odaya girdiðinde, az önce yattýðý pamuk þilte yerinde yoktu, köþeye yuvarlanýp, itinayla üstüne yorgan ve yastýklar dizilmiþti. Sýcacýk oda mis gibi ýhlamur kokuyordu, zaten baþkada çay bilmezlerdiki. Ocakta tarhana çorbasý da ýsýnýyordu. Kýz kardeþleri ve babasýyla birlikte tahtadan yapýlmýþ yer sofrasýna oturdular. Zeytin, peynir yoktu, annesi hamur kýzartmýþtý kahvaltýya, belli ki özenmiþti. Mýsýr ekmeðini çayýn içine sokup ýslatýyor, bebek gibi somuruyordu suyunu, sonrada geri kalan kýsmýný yiyordu. Arada, dizinin dibine yaslanýp, onu taklit eden ortanca kardeþiyle, kaçamak cývýldaþýyorlardý... Badem gözleriyle alttan alttan ailesini süzerken, babasýnýn da biraz heyecanlý olduðunu fark etti.

Uzaktan horoz sesleri geliyordu, gözlerini kapatýp yine dua etti içinden, son anda gitmesine bir engel çýkmazdý inþallah. Küçük yüreði yarý heyecan, yarý kaygýdan çýrpýnmaya baþladý. Kardeþinin üzerini çekiþtirmesiyle kendine geldi:
_ Aba yeseya… ( Abla yesene.)

Tam bu esnada; bahçede sarýbaþýn mýrýltýlarý duyuldu ve anne aðzýndaki lokmaya bakmadan hemen sese bakýndý. Ahmet öðretmen geliyordu. Hepsi birden sofradan kalkýp, zamanla grileþen ahþap merdivenlerin baþýna koþuþtular. Zaten, her misafir geliþinde böyle yapmazlar mýydý? Baba öne geçti, telaþla sýraya dizildiler...

...

Yýllar sonra, koca kýz Ýrem, hakkýný verdiði koltukta, hastalarýndan birine sonrasýný þöyle anlatacaktý:

“Ahmet öðretmen merdivenlerden o kadar aðýr ve vakur edayla çýkýyordu ki hayran hayran yüzüne bakýyordum. Merdiven baþýna geldiðinde, babam saygý ile eline doðru yöneldi ama o eðilip ilk saçlarýmý okþadý, “hazýr mýsýn”, diye sordu. Ben utandým ve baþýmý eðerek gözlerimi yere kaydýrdým. Oysa ne kadar çok isterdim saatlerce saçlarýmý okþamasýný, hele hele diz çöküp gözlerimin içine kocaman insanmýþým gibi bakmasýný. Sol kaþýný “hýmm” der gibi kaldýrmasý yok mu, iþte o zamanlar, dibinde yaralý bir kedi gibi saatlerce kalmak isterdim.
(Hala kývýr kývýr saçlarý, kapkara gözleriyle gün gibi karþýmda durur.)

Neyse, hep birlikte, yarý çýplak ve tavansýz sofadan odaya geçtik. Kýzarmýþ hamur ve ýhlamurun iþtah açýcý buðularý insanýn genzine doluyordu. Odanýn baþköþesinde, Ahmet öðretmen’e yer gösterildi. “ Nasýlsýnýz” dedi, annem ve babama dönerek. Sýcak ve bir o kadar hüzünlü havada, hoþbeþ yapýldý. Sofra, hemen öðretmen beyin önüne çekildi, sýcak Anadolu insaný nasýl durabilirdi ki... Ben kimse ile göz göze gelmemeye çabalýyordum. Bu ortam içimi kabarttý ve tedirgin olmaya baþladým.

Yemek sonrasý sofra çarçabuk ortadan kaldýrýldý. Annem eli hýzlý ve kývrak bir hanýmdý, yoksa nasýl baþ ederdi; dört çocuk, damda hayvanlar, tarla, odun, her kadýnýn harcý deðildi bu iþler.

Kardeþlerimle birlikte, ocaðýn çýtýrtýsýyla sýçrayan kývýlcýmlardan ve ateþin, hafif alevlerinin üzerinden ayaklarýmýzý geçirerek yarýþ yapmaya baþladýk. Oyun, aramýzda bir nebze güç gösterisiydi aslýnda. Bu arada, büyükler tekrar konuþmaya baþlamýþlardý. Annem dayanamadý, yarý dolgun gözlerini öðretmene dikerek:

__ Heç eyi yapmadýy mualim bey, hemide heç. Okuyupta ne olacaksa, baþýma möhendis mi kesilecek. Þehirli olup sokaklarda fingirdese, oðlannan gezse ben nereye sývarýn, kimiy yüzüne bakarýn. Hem savýný, solunu açýp kötü kýz olusa, þapkamý yere eyese ben ne yaparýn, dedi.

Babam, kýrgýn ve yarý kýzgýn bakýþlarýný anneme çevirdi: Annemin gözleri, kuþatýlmýþ azgýn nehir, içinin gel-gitleriyle dalgalanýyordu, esef bakýþlara sabitlenince duruldu. Kolaymýydý ana kuzusundan ayrýlmak.

...

Bu olaylarýn hepsi Ýrem’in evden kaçýp okula, arkadaþlarýnýn yanýna gitmesi, onlar dersteyken okulun kapýsýnda beklemesiyle baþladý. Ahmet öðretmen badem gözlerinden zekâ fýþkýran çitlembiðe uzun süre dayanamadý ve beþ sýnýfýn bir arada okuduðu sýnýfa onuda aldý. Ýlk zamanlar biraz ayakta kalmasýna raðmen vazgeçmedi, vazgeçemedi yaban gülü. Bu sýnýfýn sýcacýk, ruha iþleyen deðiþik bir kokusu vardý. Annesi ne kadar kýzarsa kýzsýn, her ne kadar öðretmen evlerine gönderirse göndersin, kendisinden esirgenen binanýn kapýsýnda beklemekten asla yýlmadý ki o zamanlar 6 yaþýný bile bitirmemiþti.

Gün güne eklendikçe bizim cingöz, yeni baþlayanlarla birlikte, kalemsiz, deftersiz, kenardan okumayý öðrendi. Yaný sýra, cevap veremeyenlere için için kýzýyor, konuþmamak için kendini zor tutuyordu. Bir gün; üçüncü sýnýflara tahtada sorulan bir soruda herkes susunca, cimcimenin dilinden dökülüverdi, beklenilen cevap. Ahmet öðretmen baka kalmýþtý Ýrem’e. Oysa boyundan büyük iþi baþarmýþtý. Herkes þaþkýn olmasýna þaþkýndý ama Ýrem, tavýrlara bir anlam konduramýyordu. Kendince o kadar sýradandý ki sadece tatlý bir tebessümle karþýlýk veriyordu bakýþlara.
__ Sen ne zaman öðrendin kýzým okuma, yazmayý.
__ .....

O günden sonra defter ve kalem öðretmenden, sýnýftan çýkmadý Ýrem. Okula gitmeye yaþý tutmazken, kaderi garip bir yol çizmeye baþlamýþtý talihine.

Ahmet Bey 1970’li yýllarda yedek öðretmenlik yaptýrýlan lise mezunu gençlerdendi. Nihayetinde mühendislik fakültesini kazanmýþtý. Dað köylerince kanýksanmýþ mücrim vahamet, bu olay ile tekrardan kapýlarýný çalmýþtý iþte. Asabý bozuk düzenin esaretinde, eðitim öksüzü kuþaða gebeydi yine gelecek.

Geliþmeden dolayý, Þerife kadýn çok mutluydu; tüm engellemelerine raðmen neredeyse kýzý okuyacaktý. Yazýk, son anda hevesi kursaðýnda kalýverdi. Genç öðretmen asla vazgeçme taraftarý deðildi ki Ýrem’in babaannesinin ve büyükbabasýnýn kasabada yaþadýðýný biliyordu. Bunu kullanmaya karar verdi. Böylesi bir cevheri harcayamazdý. Ýlk önce kayýt yapmalýydý ama kimliðe ulaþamýyordu. Buna raðmen yýlmadý, muhtardan bilgileri alarak, kimlik var gibi öðrenci iþlemlerini yaptý ve 2. sýnýftan okula baþlattý yaban gülünü.

Nihayetinde, baþardýklarýnýn huzuru ve mutluluðu ile seher þakaklarýndan kurþun gibi süzülürken, Ýrem’i uðurlamak için evinden çýktý. Yol boyunca, doðudan kýzýllýðý delip geçen altýn sarýsý ýþýklarýn, bulutlarýn arasýndaki dansýný seyredip, daðýn bol nemli, serin havasýný derin derin içine çekti. Ayaðýnýn altýndaki taþlarýn arasýnda yol yapan sulara bakýp “ evet, yaþamda isteyen her kes için bir yol, bir çýkýþ mutlaka vardýr, istemek yapmanýn yarýsýdýr” diye düþünüyordu.

...

Köye araç gelmediði için erken yola çýkmak gerekiyordu... Ýrem annesinin iþaretiyle kalktý yerinden ve odadan çýktý. Ayazý þimdi hissetmeye baþlamýþtý küçük yüreðinde. Üzerinde aðýrlýðýný hissettiði bir çift kan çanaðý canýný yaktý ama bir taraftan da okumaya göndermeyecekmiþ gibi gelince korkuverdi.

Þerife kadýn þaþkýn ve üzgündü, kýþ günü kýzýna ne giydirebileceðini bilmiyordu. Kendi elleriyle diktiði fistaný geçirdi baþýndan, altýna pijama, en üste de bayramda alýnan beyaz, orlon bir kazak giydirdi. Çoraplarýn altý yamalýydý ama naylon ayakkabýnýn içinde ne kadar sýcak tutabilirdi ki bir çiðnem et, yavrusunu. Sonra, dar güne sakladýðý; küçük, yün eþarbý baþýna sardý. “Üþüme gýzým” derken, þefkatle ve kaygýyla sarýldý yavrusuna.
Ýçinde, adýný bilmediði burukluk ve sol yanýna düþen, anlam veremediði ateþ ile tek tek vedalaþtý Ýrem herkesle. Ardýndaki gözleri hiç bir zaman unutmayacak; kimi zaman yaralarýna merhem yapacak, kimi zaman bu bakýþlarýn kendisi içine yara olacaktýr artýk.

Önde babasý, yetiþkin ayaðý 3–4 saatlik yola koyuldular. Daha kestirmeden gitmek için keçi yolu dedikleri tarla içindeki patikadan dereye kadar inmeye baþladýlar. Ýçindeki sevince inat, iki gündür deli gibi yaðmur yaðýyordu. Þimdi, arada çisi atýp Ýreme yol veriyordu gök ana. Islanmaktan gövdesi kararan aðaçlarýn her birini insan zannediyor, her an eteðine yapýþýp dön diye sesleneceklerini zannediyordu yavrucak...

Peþine takýldýðýnda çamurda saplanýp kalmamak için gocanasý öðretmiþti; önde gidenin ayak izlerine basmak gerektiðini. (Çok þey biliyordu gocanasý.) Ne kadar kocamandý babasýnýn adýmlarý... Çoraplarýnýn ýslanmasýna, hatta bacaklarýnýn acýmasýna hiç aldýrýþ etmiyor, büyük adýmlarýn peþinden, tüm gücüyle yetiþmeye çalýþýyordu. Onurundan “beni kucaðýna al”, diye seslenmiyordu bile. Baba, arada kýzý peþinden geliyor mu diye, arkasýna göz atýyordu.

Dere boyunca yol almaya baþladýlar. Ýrem arada içini coþturan suya göz atýyordu... Neden su gibi akýp gidemiyorlardý. Oysa ne kadar þýmarýktý su... Þýrýl þýrýl, Ýrem gibi durduðu yerde duramazdý, birlikte hayal kurmaktan çok zevk alýrdý. Sýrf bunun için, aileden deðirmene kim gitse peþine takýlýr, iþ bitene kadar, çarkýn suyla uslanmaz oynaþýný izler, hýrçýn sesini dinler sevinirdi...

Daðlarýn arasýndan giderken, sanki iki yamacýnda kendini selamlayýp sevgiyle kucak açtýðýný düþündü. Garipti, yol boyu kimsecikler de yoktu. Sessizliðin müthiþ, dilzar dansýnýn içinde süzülürken, ruhu aný ve doðanýn yalýn çýrpýnýþýný kokluyor, dýþý babasýna kýzmaya baþlýyordu...

Kesek kesek toprak, yaðmurun damgasýný tüm ihtiþamýyla naylon yemenilerine basýyordu. Adýmlarý, yapýþtýðý yerde kalýveriyor, cebelleþe cebelleþe iz takip etmeye çalýþýyordu... Korkudan sesini çýkartamýyor, babasý götürmekten vazgeçerse diye, endiþeleniyordu.

Okumak çok güzeldi, özel hissediyordu kendisini. O, çocuk deðildi ki, tüm bedeninde gocanasýnýn asýrlýk direncini hissediyordu. Aðlamayacaktý iþte!

Patikanýn sonunda küçük köprüden geçerken eðilip bakýndý, kendisini deðirmendeki kadar neþeli hissetti. Suyla vedalaþma vakti gelmiþti, kim bilir, tekrar ne zaman görüþeceklerdi. Eðleþemiyor, sesini çýkartmýyordu, hatta ardýnda kaybolan köyüne bile bakamýyordu, ürküyordu... Minik aklý karma karýþýk olmuþtu.

Kendilerini artýk yokuþa vurdular, görünürde çamur daha azdý... O sýrada, Ýlice köyünün yakýnýndan geçerken; ta uzakta görünen, yaðmurdan kararmýþ ahþap evlerini, gocanasýna benzetti. Kara kara yüzler gülerken arkalarýndan, koruya doðru yol alýyorlardý. Yaban gülünün dizlerinde derman azaldý... Soðuktan, tüm parmaklarý uyuþmaya baþlamýþtý...

Son dönemeçte, aðaçlarýn arasýnda kaybolmadan önce, kuyudan su içtiler. “Az kaldý, az kaldý.” diyordu ya babasý. Ah birde Ýrem’in çýðlýklarýnýn dili olsaydý.

Artýk korunun içindeydiler. Gün gece olup, baþýna çöktü sanki. Aklýný daðýtmaya çalýþtý. Kýþ ortasý, her yer soyunmuþtu kýlýfýndan, kupkuruydu dallar. “Hepsi de sevinmek için baharý bekliyor” diye, düþündü. Etraf burcu burcu burnunu sýzlatýrken, gözünün ucu, önündeki kocaman izlerdeydi hala…

Üçüncü köyün giriþinde, þeytan çýkmazý bir bataklýk vardý. Oraya yaklaþtýkça, bedeninin acýsýný unuttu Ýrem. Çamur birikintisinin önüne geldiðinde kala kaldý. Kesif bir sessizliðe sarýlan boncuk gibi yaþlar, yüzünün kýzýl yamaçlarýndan aþaðý sicim gibi süzülmeye baþladý.

Babasý, geçmek için durup, ileri ileri sýçramýþtý sýçramasýna ama Ýremin minik adýmlarýnýn, babasýnýn diðer ayak izine yetiþmesi imkânsýzdý. Gök yere indi yaban gülünün gözünde, baþý dönmeye baþladý; geriye dönmekten çok korkuyordu. “Düþmeycen düþmeycen”, diye sayýklýyordu içinden. Anda, zaman hükmünü yitirdi. Ýnancýn devi, baþý dik bir heykeldi þimdi... Bir adým bile geri atmayarak; aþýlmaza, ben buradayým edasýný salýnýyordu, yaþama inat, cahilliðe inat...

Baba, bir kaç adým gidip geriye döndü; çamurun baþýnda kaskatý kesilerek, gözünden dolu gibi, köz toplarýný döken kýzýný gördü.“Geçemediy mi”, “ Aðlayoy mu” gibi, saçma sözler savurdu, piþkin gülücüðün altýndan. En nihayet kucaðýna aldý ve karþýya geçirince yere býraktý, yaban gülünü...

Sabah sisinin kalktýðý korudan, süzülen Güneþ’in sýcacýk gölgesini üzerinde hissediyordu, minik omuzlar. Tüm yorgunluðu bitiverdi... Artýk üþümüyordu.

Biliyordu, evet biliyordu, sol yanýndaki acý yalnýzlýktan baþka hiç engel yoktu artýk önünde.
Ardýna baktý; uzak tepenin ardýndaki köyüne ve doruðuna çýkýp medeniyeti seyrettiði Asar’a el salladý.

Bataklýðý deðil bir bölgenin kaderini geçmiþti yaban gülü, farkýndaydý. Önünde uzayan yolda; sanki Hýdrellez yarýþlarýnda, bayrak elinde, tüm çocuklarý geçerken gördü, kendisini. Dönüþ yoktu, korkmuyordu artýk.
( Bundan sonraki yaþamý boyunca asla kimseden yardým istemedi ve hep olanaksýzlýklar ile mücadele etti, önünden olmasa da peþinden çok kiþi yürüdü. )

Demiri çoktan alýndý lokma gözlü cahilliðin, haydi kalemin gemisi, fora…

Uzaktan, medeniyetin dumanlarý göðü deliyordu.

...

( Ýrem masasýnýn baþýnda, hastasýna “istemek yapmanýn yarýsýdýr” diyerek, kendini rahat býrakýp, aðlamasýný isterken, þu satýrlarý karaladýðýnýn farkýnda deðildi. )

“ Kimler sardý, süt kokulu bebenin baðrýna bu soðuk mesnetsiz taþý.
Çok aðýr be annem,
Dizlerimin baðý çözük, þefkatin elinin kýrýldýðý belimin güncesinde,
Ellerim yaþlandý, dudaklarým felç sana sarýlýp öpemediðim sabahýn ertesinde.
Kuruttum gözyaþýmý uykusuz geçen gecelerin, kokuna hasret seher yellerinde.

Kim demiþ yürekleri ýsýtýrsýn diye;
Yalancý Güneþ doðma üstüme, bu günde annemi getirmedin yine,
Önce ölürsem vasiyetimdir, gömün beni koklayamadýðým daðlý sinesine.
Açýk gitmez hüzün gözlerim medet bildiðim saralý günümde… ”

...

Fiyakasý bozuk ukdelere, boðunca acýlarý, çürürüm uyuyan gülün düþlerinde.
Dilim ahraz...
Kalemde kuruyan pýnardan çaðlarken hasret, mürekkepsiz medeniyet kalýr elimde.


__ Aðlamýyorum ki...




Habibe Aðaçdelen



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Batsýn Bahtýþen Emi …

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Kim Bilir… [Þiir]
Peri Kuþu... [Þiir]
Ýhanetin Yuvasý Yok [Þiir]
Ah Esmer/alda... [Þiir]
Bir Paltoluk Düþler [Þiir]
... Buke... [Þiir]
Zamaný Kalbinden Vurmak... [Deneme]
Þiirin Çilesi [Deneme]


Habibe Aðaçdelen kimdir?

Sýradýþý, aðýr, yüreði sevgi dolu. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Habibe Aðaçdelen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.