Bilim þaþkýnlýkla baþlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Türkçeyi çok güzel konuþabilen, dolayýsýyla söyleþimizi Türkçe gerçekleþtirdiðimiz Barbara Frischmuth’u, Alman Dili ve Edebiyatý Profesörü Gürsel Aytaç þöyle tanýtýyor: “Avusturya’nýn Steiermark Eyaletinde (1941) Altaussee’de doðdu. Viyana’da Türkoloji okudu, burslu öðrenci olarak Türkiye’ye geldi. Erzurum’da Bektaþilik üzerine hazýrladýðý tez için kaynak çalýþmalarý yaptý. Türkiye izlenimleri Frischmut’un yazarlýðýný besleyen ana damarlar olmuþtur.” (1) "Türkiye'de geçirdiði (…) yýllarla ilgili olarak yazar þöyle der: "Garip ama Avrupalýlar için çok gerici ve tutucu gibi görünen bu ülkede kendimi öyle geliþtirip aþtým ki." (2) Öykü ve roman türünde eserler veren Barbara Frischmuth’un, “Das Verschwinden des Schattens in der Sonne” (1973) (Prof.Dr. Gürsel Aytaç tarafýndan “Gölgenin Güneþte Yok Oluþu” [Gündoðan Yay. Ankara] baþlýðýyla çevrildi), “Kai und die Liebe zu den Modellen” (1979) (Prof.Dr. Gürsel Aytaç’ýn çevirisiyle “Pembe ve Avrupalýlar” baþlýðýyla Kültür Bakanlýðý yayýmlarý arasýnda çýktý) ve “Kopftänzer” (1984), “Hexenherz” (1994) adlý eserleri en önemlileridir. Türkçeye ayný çevirmen tarafýndan bir de öyküler kitabý kazandýrýlmýþtýr. Öðrencilik yýllarýnda bir yýllýk bir bursla Erzurum’da kalan yazar Barbara Frischmuth, Türkçeyi nasýl seçtiðini ve Türkiye’ye hangi þartlarda geldiðini þöyle anlatýyordu: “Ben, Avusturya’nýn çok küçük bir köyünde doðdum ve istedim ki, çok uzaða gideyim ve þarkiyata bayýlýyordum. Küçükken 1001 Geceleri okudum. Fazla beðenmiþim. Ben Graz’da üniversiteye baþladým. O zaman aslýnda Arapça, o yoksa Farsça öðrenmek istedim. Ama olmadý. Farsça ve Arapça yoktu Graz’da. Dediler ki bana, ama Türkçemiz var. Demekki tesadüfen baþladým Türkçe öðrenmeye. Ve çok erken bir burs aldým, çünkü baþka isteyen yoktu o zaman. Demekki ben 1960’da Türkiye’ye geldim, Tam Menderes Ýnkýlabý (1960 Ýhtilâli) zamanýnda. Onun için memlekette bütün üniversiteler kapalýydý. Onun için ben Erzurum’a gittim; bu tek açýk üniversite idi o yýllarda.” Hayatýnda önemli bir yeri olan Türkiye izlenimlerini, edebiyat düzeyinde, bir roman biçiminde deðerlendiren Barbara Frischmuth’un Türkiye’yi ve Türkleri konu edinen iki önemli eseri bulunuyor. Bunlardan “Güneþte Gölgenin Yok Oluþu” romaný, O’nun yazarlýk kariyerinde önemli bir yer tutmaktadýr. Romanda, Feridüttin Attar’ýn “Mantýk-ut Tayýr” adlý eserinden ve ayrýca Bektaþi kültüründen derin izler bulmak mümkündür. Bir türkolog olarak araþtýrdýðý Bektaþi kültürü, Frischmuth’a engin edebiyat manzaralarý sunar. Politik çalkantýlarýn çok olduðu 1971-72 yýllarýndaki Ýstanbul, Avusturyalý bir genç kýzýn merceðinde, o günler ile geçmiþin ilginç dokusu içinde yansýmaktadýr. http://www.aliosmanozturk.8m.com/resim14.JPG Barbara Frischmuth ve Ali Osman Öztürk Bektaþilik gibi otantik bir kültüre ilgi duyma sebebini, Frischmuth þöyle açýkladý: “Bu, doktora tezim olacaktý. Ben Viyana’da Prof. Duda’nýn yanýnda okurken tabi tez yazmak istedim. Prof. Duda yeniçeri (?) bilim adamý idi, ve onun için o bektaþilerle çok ilgilendi ve bana dediki: “Siz araþtýrýn ve tezi Bektaþilik üzerine yazýn”. Ama… Ben sonra yazmadým. Çünkü Profesör beni Arnavutluk’a göndermek istedi. Ve bu o zamanlar hakikaten olanaksýz bir þeydi ve öbür Profesör de söyledi bana, “sakýn oraya gitmeyin”. Çünkü oradaki Bektaþiler halâ yaþýyor ve okuyorlardý, ve herhalde bana sýrlarýný açmayacaklardý. O zaman tercümeye ve yazmaya baþladým artýk ve 1967’de üniversiteden ayrýldým ve serbest yazar oldum.” Bektaþilik üzerine bilimsel bir çalýþma yapamayýnca, topladýðý onca malzeme yazarý rahatsýz etmiþ; madem yazmayacaktýn, niçin bu kadar uðraþtýn diye. Þöyle anlatýyordu duygularýný Frischmuth: “Ben o zaman, tezim için o kadar çok kitap topladým ki sahaflardan. Biraz fena hissettim kendimi, birþey yazamayacaðým diye. Tezi yazamadým, onun yerine bu romaný yazdým. Ama bu Bektaþilikle çok ilgilendiðim için, bunu da romanýn içine aldým. Bütün roman bir farsça öyküye dayanýr. Çok eski bir öyküye. O Farudettin Attar’ýn “Mantuk-ut Tayr”ýna. Bu, “Kuþlarýn Sohbetleri” isimli eposa…yani bir destana, evet. Onun için “Güneþte Gölgenin Yokoluþu”. Bu tam bir cümle o destandan.” Romanýn baþlýðý ile içeriði arasýnda doðrudan bir iliþki vardý. Güneþin ayný zamanda sevgiyle iliþkili olduðunu, günün belli bir saatinde güneþin tam tepe noktasýndayken, gölgenin yok oluþunu da sembolik anlamda kullanýldýðýný düþünüyorduk, ki Frischmuth, bunu doðruladý. Yalnýz bu görüþle birlikte, romanýn bir baþka cephesi daha vardý: tasavvufa dayanýyordu. “Pembe ve Avrupalýlar” adlý diðer romanýnda ise yazar, bir iþçi çocuðu olan Pembe’nin hayatýndan hareketle, Avusturya’daki Türk iþçilerinin sorunlarýna eðilir. Bu romanýyla da çok olumlu tepkiler almýþ yazar; hattâ “evime telefon ediyorlardý, ne iyi ettiniz de yazdýnýz” diye. Romaný hangi açýdan yazdýðý sorumuza þu karþýlýðý veriyordu: “Çocuklarýn açýsýndan. Çünkü, ben þahsen çok defa bu çocuklarý büyük parklarda oynarken seyrederdim. Avusturyalý ve Türk çocuklarý. Ve bu bana bir esin gibi geldi, bir ilham gibi geldi. Bu böyle hayal gücü zengin bir bir dünya gibi geldi bana. Ama tabi bu Pembe’nin hikâyesi o kadar sevimli deðildir, o (Avusturyalý) çocuklarýn arasýnda biraz kaybolur. Bu aðýr þartlar ve gurbet filan…” Yaþama modellerini karþýlaþtýrdýðý bu "eserdeki baþka bir yaþam modeli, bir Türk ailesinin kýzý olan Pembe'nin anlatýmýyla verilen geleneksel Türk ailesi yaþamýdýr. Kadýn ve erkeðin rollerinin birbirinden farklý ve sabit olduðu bu modelde, erkek para kazanmak ve evinin geçindirmekle sorumludur. Yazar, Avrupalý modern, özgür, bireyci yaþam modelinin karþýtý olarak gösterdiði ataerkil Türk ailesi yaþamýyla, okuru düþünmeye ve her iki yaþamýn olumlu ve olumsuz yanlarýnýn karþýlaþtýrmaya sürükler." (3). Hocam Prof. Gürsel Aytaç, O’nun için þöyle der: “Yabancý dillerle uðraþmak, bambaþka bir dil ailesinden gelen Türkçe ve baþka bir kültür dünyasý olan Türkiye, onun tolerans ve nesnel anlatým tutumu kazanmasýnýn temel nedenleri olmuþtur. Yaratýcýlýðýnda Doðu ve Batý felsefesinin ortak zenginliði, geniþletilmiþ bir gerçeklik anlayýþý kendini duyumsatýr.” (4) http://www.aliosmanozturk.8m.com/gaytac.jpg Prof. Dr. Gürsel Aytaç Konya ziyaretini de edebi çalýþmalarý için gerçekleþtirdiðini belirten Barbara Frischmuth, en çok Karatay Medresesi’nde bulunan çinilerdeki figürlerden ve Mevlana Müzesi’ndeki hat yazýlardan etkilendiði ifade etmiþtir. Konya’yý çok bakýmlý bir þehir olarak bulduðunu söyleyen ve zengin kültür mirasý dolayýsýyla bir günlük ziyaretin asla yetmeyeceðini vurgulayan yazar Barbara Frischmuth, Konya’ya yine geleceðini belirterek þehrimizden ayrýldý. Ve muhakkak gelecektir, bundan þüphemiz yok. Notlar 1) Aytaç, G., Çaðdaþ Alman Edebiyatý. Gündoðan Yay., 4. Baský, Ankara 1994. 2) Sert, Gülperi, "Türk Dostu Bir Yazar: Barbara Frischmuth". Cumhuriyet Kitap, Sayý: 328, s. 8. 3) Sert, G., a.g.m., s. 8 vd. (Yazar hakkýnda ayrýntýlý bilgi için bu yazýya bakýlabilir.) 4) Aytaç, G., a.y.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |