..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Uygarlýk, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayýda artmasýdýr -Mark Twain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Alper Turan




10 Kasým 2008
Saat Hep Sekizi Gösterir  
Alper Turan
Adý olmayan birinin adý bilinmeyen bir hastalýðý, yaralayýcý, yýkýcý... Duygularý neredeyse çökmüþ nesneler yerine geçmiþ onlarýn. Ve kendine ait bir dil oluþturmuþ nesnelerle, zaman zaman kafa karýþtýrýcý zaman zaman þaþýrtýcý bir hastanýn kiþisiz, olay örgüsüz,nedensiz öyküsü...


:CDFA:
OTOMATÝK

Periyotlar içinde mutlu olabileceðimi düþünüyor olmalarý ne garip, hala ayný çömlekte yatsa da ruhum 12 parçaya ayrýlmýþ ok 12 den vurmuþ beni, kalbimin en kanlý yerinden… Ve uyumuyorum, saatler hiç uyumaz… Siz uyursunuz, uyanýrsýnýz ve gidersiniz, gelirsiniz, sevinirsiniz, sevilirsiniz, okþanýrsýnýz ama saatler hep çalýþýr, basit mekanizmalý büyük ruhumun her parçasýnda anlatacak bir þey olmasam da, siz uyursunuz 360 derecenin yarýsýnda ama ben görürüm neler olduðunu… Bugün bir saatim…

Baþtan çürüðe ayrýlmýþtým aslýnda, cafcaflý kalabalýklarýn arasýnda yere atýlmýþtým diðerleriyle birlikte. Bir Pazar günü, büyük bir outlet alýþveriþ merkezindeydim, cumartesi gecesi maðaza görevlileri, ev ve dekorasyon eþyalarý kolilerinden kýrýk, bozuk ve iþe yaramaz olarak çýkan her þeyi duvarýn dibine attýlar, bazý aynalar vardý kýrýk, bazý çiçekler vardý sadece yaprak gibi kalmýþ, bazý þarap þiþelerinin kapaklarý kapanmýyordu bazý çerçevelerin arkalarý kayýptý… Bir de ben vardým, çalýþmayan bozuk bir antika saat, üstelik camý da kýrýlmýþ, akreple yelkovan ulaþmayacaðýnýz barikatlara girince kendini Tanrý sansa da insanlar bu çürüðe ayrýlmýþ ürünlere sadece güldüler… Deþmek istemediler yýðýný, her biri;
-‘Nasýl olsa iþe yarayan her þey kapýlmýþtýr’ diyordu. Ama yanýlýyorlardý, kimse ellemiyordu ki, kimsenin umurunda deðildi. Burasý sezonda alýþveriþ yapýp sezon sonunda ayný kýyafeti görse yüzüne bakmayacak sadece etikete deðil, alýþveriþ fiþinde yazan rakamlara göre mutlu olan ve cüzdandaki kalabalýk faturaya yansýdýðýnda üstelik yanýnda bir de þiþkin büyük poþetler verildiðinde sýrýtan insanlara göreydi ve saygý görebilmek için en kötü yere gelmiþtim…
Hâlbuki bir camým olsaydý ve yelkovanýmla akrebim hala týkýr iþleseydi kalbim saðlýklý olsaydý hala ve kiriþlerim paslanmasaydý, Romen rakamlarýyla gösterilmiþ o baþ döndürücü antikalýðým, göze çarpan ihtiþamým, kraliyetten ya da Virginia Woolf’un odasýndan kopmuþ gibi duran halim, göbeðimde yazan London yazýsý tam XII ‘nin altýndaki Rs iþareti ve 49 REGENT STREET yazýsýyla ne güzel paketlenmiþtim… Ne kadar da þýktým… Ama insanlar bakmýyorlar bile suratýnýza eðer kafanýzýn üzerinde ‘ %80 indirimli’ yazýyorsa, 60 dolar etse de benim benzerlerim ben þeker parasýna satýlabilirdim… Ah, hayat bu kadar mý sert baþkalarýnýn hatalarýný çekmek bizlere mi düþüyor, içimizdeki ruhu keþfedemeden kendi içlerinde ruh olduðuna inanan insan denilen varlýklar yüzünden bazýmýz kötürüm kalýyor bazýmýz kör ve onlar hala duygusal varlýklar olarak yaþýyorlar dünya üzerinde, bilmiyorlar sessiz yýkýcýlýðýmýzý… Dünya üzerinde insandan kaç kat daha çok saat var, hepsi kurulan ileri geri getirilen çaresiz varlýklar gibi gözükseler de hepimiz katil olabilecek kadar sessiziz ve kindarýz…
Ýnsanlar bizim üzerimizden de gösteriyorlar zenginliklerini, bazýmýz þansalýyýz aslýnda, gerçekten saygý duyuluyoruz, bir malikânenin duvarýnda asilzadelerle göz göze gelerek yaþýyoruz bazýmýz ise genç ve hýrslý ayný zamanda da zengin iþ adamlarýnýn kollarýnda statü ifade ediyoruz, tam göbeðimize bir imza atýlýyor ya da bir marka yapýþtýrýlýyor ve yýlbaþlarýnda hediye olarak veriliyoruz, sonra kavradýðýmýz bileklerin altýndan geçen kan nehirleriyle çaðlayarak biz de kendi melodimizle yaþýyoruz… Bazýlarýmýzsa çürüðe ayrýlýyoruz… Hâlbuki Dali beni görse ne kadar da çok beðenirdi ama o þimdi saate ihtiyaç duymuyor… ÇÖPLÜK te her þey çöp konumundaymýþ ve pillerde çalýþmýyormuþ orada, hiç gitmedim ama öyle derdi zemberekli saatler, Tanrý korusun önümde uzun bir ömür var benim… Ne acý…
Tanrým ne acý, kalpsiz yaþamak, susuz kalmýþ zavallý bir insan gibiyim çölde, belki biri beni eline alsa diye bekliyorum, ne kadar sakat ta olsam beðenilmek, diðerlerine ‘Beni seçti’ diyebilmek herkese can verir, insanlardan aldýðýmýz o þeytan bir duygu bu ya olsun kibir diyorlar sözlüklerde buna… Her þeye isim veriyorlar insanlar, galiba hiç utanacaklarý bir þey yok… Oysa bizim için öyle mi, saatin durmasý bir saatin baþýna gelebilecek en kötü þeylerden biridir, hele su alýp bozulmasý ya da akrep ve ya yelkovandan birinin kopmasý ve çolak kalmak! Bunlarýn hepsi olabilecek þeyler ve hepimizin bir sonu var ama yine de ayýplanýyoruz, hiddetleri þiddete dönüþüyor çevredekilerin. Bir efsaneye göre eski bir köstekli saat bir anda yön deðiþtirmiþ ve o gün onun sonu olmuþ, iþte bu saatler arasýndaki en acýklý trajedi ve her birimizin dileði sonumuzun öyle olmamasý, hepimiz uzun yýllarýn hayalini kuruyoruz, ÇÖPLÜÐE gitmeyelim istiyoruz, müzelerde yaþayalým, ziyaretçilerimiz olsun diye hayal ediyoruz hepimiz tüm saat âleminin Tanrý’sýna Big Ben e aþýðýz ve tik taklarýmýzý onun izinden atýyor ona ayak uydurmaya çalýþýyoruz ‘Tanrý kimseye yönünü þaþýrtmasýn’

Ha Ha Ha

Saat 8’e yaklaþýrken biri aldý eline beni eðilip, kalbim bin parça olsa da hýzlandý atýþý sanki hoþça kal dedim bu çürük elma kasasýna ve sahibin elinde kasaya götürüldüm, herkes bana ve sahibime alaycý gözlerle baktý ama sahibim umursamadý beni aldý ve evine götürdü, þimdi piyanonun üstünde duruyorum ve Big Ben’e þükranlarýmý sunuyorum…


Kýrmýzý kurdele, ey kanýn asil rengi benim ki ne renk merak ediyorum bazen, keþke mor olsa… Gökkuþaðýnda sýnýrlanmýþ renklerin insanlarý, gülünce renkten renge bürünen gözler… En korkutucu olan ne, mandallar bence, çok can acýtýcý, ruhunu temizlenmiþ bir bakirenin ruhu gibi tutuyor yakandan, bakireleþtirilmiþ belki de… Annem salakmýþým gibi bakýyor nasýl bu hale geldiðimi anlamýyor, suçu baþkasýna atmak her zaman kolay kimse sýrtýnda kýrmýzý plastik bir topla yaþamak istemez bense o topu çoktan yuttum… Oda bana mý kalmýþ, kimse yok ortada, ne zamandýr görmüyorum bilmiyorum belki hala kendime gelmedim ve hala DÜKKÂN dayým belki, belki hoparlörler hala çalýþmýyor belki sayfalar hala zamklý ‘Babama söylemiþtim oysa ayýr sayfalarý, çiviyle ayýr demiþtim’ yapmamýþ, hala kapalý, gözlerim kapalý olduðunda herkes beni unutuyor, uyuyor sanýyor ama ben duyuyorum, bugün biri bana bir saat getirdi, piyanonun yanýna koydu, o an tanýmýþtým gözlerim kapalýydý ama görmüþtüm;
-‘Bu saati buldum evden ve getirdim sever diye düþündüm’ dedi, gözlerim kapalýydý ama hiç sevmedim…
Saati getiren evden çýktýðýnda annem arkasýndan söylendi ‘ El âlem çöpe atacaðý ne varsa buraya getiriyor’ dedi ‘Ýyi ki…’ sonra bana eðilip baktý uyuyor uyum diye ama duyuyordum o söylemese de ve görüyordum o dokunmasa da… O saati hiç sevmedim, hep sekizi gösteriyor hep…
Kusurlarýmý örten her kumaþ parçasýný çýkardým ve öylece oturdum, delik deþikti bedenim, galiba duvardaki masklar sýyrýk aldýlar o yüzden mi bu kadar canlý gözüküyorlar anlayamadým, o yüzden bu kadar insanlar, ben de mi insaným… Duymak bile yeniden ürpertti beni, insan ben miyim? Saatler ne olacak o zaman? Ya mandallar, benim mandallarým niye gitmiyor artýk, neden hala tutuyorlar beni, güneþ yaktý, þeffaflaþtýrdý zaten, zaten rüzgâr sallamýyor artýk beni, mandallar býrakýnca kýzgýn ütülere yakalansam da dönüm dolaþýp tekrar o dönme dolaba atýlacak olsam da en korkunçlarý mandallar…


GÜBRE

Güneþ ýþýðý beni hiç sevmiyor, karalara bürünmüþ bir rahibe gibi günahlarýmý anlatýyor bana, korkuyorum ondan ve ayaðýmýn altýndaki topraktan… Herkes bana bir parfümmüþ gibi bakýyor, bir biblo gibi oturtturuyorlar bir köþeye, bir þarap þiþesinin içindeyim þimdi, þiþenin kâðýdý temizlenmiþ ama içinde hala bir üzüm kokusu… Kokmuyorum bile… Bugün plastik bir çiçeðim yalnýzca.
Plastik bir sopa üzerine tutturulmuþ, 5–6 yeþil yaprak ve tepede pembe bir çiçekten oluþan o sahte narinliðimle rüzgârda sallýyorum yapraklarýmý. O kadar belli ki gerçek olmadýðým, o kadar belli ki kokmadýðým, keþke þarap þiþesinin içinde biraz su olsaydý ve yapraklarýma da çiçek esanslý bir parfüm dökselerdi belki daha kolay kandýrýlýrdý insanlar ama yok, o kadife ciltlere dokunmuþ, o baþ döndürücü kokularla dalgalanmýþ herkes benim ne olduðumu hemen anlýyor ve ben sahte asilliði temsil ediyorum sanki dondurulmuþ güzellik olmayý tercih etsem de… Aslýnda benimde güzel yanlarým var, su istemiyorum, toprak vitamin istemiyorum, böcek getirmiyorum, yaprak dökmüyorum sonunda ölüp gitmiyorum ben hep varýp eðer hep isterseniz beni… Biraz ilgi beklediðim bir tebessüm, aþaðýlanmalarýn çok uzaðýnda bir sevgi sözcüðü. Oysa sanki insanlar hallerine þükretmek için koymuþlar beni bu þiþenin içine güneþten uzak bu yere ‘ Biz yaþayabiliyoruz o ise sadece plastik’ demek için belki de Tanrý’yý hatýrlamak için seviyorlar bizi…
Güneþ sevmiyor beni, su canýmý yakýyor ve o saksý bitkileri, o fesleðenler, sardunyalar, vazo da gelen laleler, güller, lilumlar ve zambaklar hepsi yalnýzca burun kývýrýyorlar bana, hepsi bir sümüðe bakar gibi bakýyorlar ama gözlerinde görüyorum yaþlanma korkusunu, görüyorum yanlýþ bakýmla yok olma solma o parlaklýðý yitirme korkusunu, buna aldýrmýyor gibi görünseler de bu onlarýn sonu, kurutulmuþ çiçek olmaktan korkuyorlar yýllarca bir kitabýn içinde, bir aþýðýn defterinde sayfalarýn arasýnda kalmaktan korkuyorlar, suyunu kokusunu süzüp posalarýnýn atýlmasýndan korkuyorlar, reçel olup yenmekten belki… Papatyalar seviyor-sevmiyor fallarýna katlediliyor her gün ve ciyak ciyak baðýrýyorlar ‘SEVÝYOR ÝÞTE BU MU DUYMAK ÝSTEDÝÐÝN, SEVÝYOOOR, LÜTFEN BIRAK BENÝ’ ama kimse duymuyor onlarý, birkaç dakika sonra dalý baþka yere gidiyor onlarca yapraðý rüzgârda külleri savrulan bir ceset gibi daðýlýyor, falý bakan sinirli ‘PÝS ÇÝÇEK O BENÝ SEVÝYOR HÂLBUKÝ’
Hiçbir gerçek çiçek olmasam da biliyorum ne halde olduklarýný, en çok düðünlere gitmeyi seviyorlar, bu yüzden beyaz çiçekler her zaman þanslý, asil asil dolaþmak, gelinin elinde bir buket olarak gezinmek sonra havada uçup yeni sahibe konmayý çok seviyorlar… Bir güzellik yarýþmasýnda kazanan gibi hissediyorlar ama en sonunda onlar da çöpe gidiyor… En çok korktuklarý þey ise cenazelere gitmek, burada da karanfiller tehlikede… Her biri kan aðlayanlarýn arasýnda, gömülen ölüyle beraber topraðýn altýna giriyorlar topraðýn üstünden beslenecek olsalar da. Bazen yakaya sýkýþtýrýlýyorlar bazen çelenk oluyorlar ama onlar da ölülerin mýrýltýsý içinde yapraklarý döke döke ölen kiþiye bir kurban da kendileri oluyorlar…
Onlar hep bir baþkasýna mahkûmlar ama ben deðilim, ey kör insanlar ben ayaktayým iþte susuz güneþsiz ayaktayým. Neden bu nefret bana hala, belki de bu yüzden herkes kendilerine ihtiyaç duyan kiþileri sever, baþýna buyruklarý deðil. Keþke bende yaprak dökebilsem, haykýrsam sinirimi özümden bir parça gibi koparýp fýrlatabilsem… Ama kahretsin ki yapma bir çiçeðim, sahipsiz bir sokak çocuðu, minyatür bir asillik örneði, canice dalýndan koparýlmamýþ bir çiçek, þaraptan bitmiþ, böceksiz bir canlý kokusuz bir melek…
Bugün güneþ yine ayný yerden odaya girdi sonra çýktý, ben izledim, her kusursuz eþya yerlerinden kýpýrdadý ve gerindiler, eski evler gibi. Her satýrýn altýndaki umarsýz düþüncedeki ince hayat, ben dýþlanmýþtým, yargýlanmýþ, terkedilmiþtim, her çiçeðin içindeki zehir bende daha fazlaydý…
Her karahindiba gibi tüylerimi uçurtan yaramaz çocuklar gibi birileri doldu odaya kadýnlar, çiçeðe benzedikleri söylenir ya bunlar fazla yaðlarý olan tombul peygamber çiçekleri gibiydiler, ve umursamadýlar beni, bakýndýlar, her þeyi gördüler ellediler, kahkahalar attýlar ama kimse benim hakkýmda bir þey söylemedi, hep bakýndým hep söylendim içimden ama kimse ellemedi, sanki týbbi bir atýktým. Konuþtular durmadan, biri sürekli hýçkýrýyordu biri hapþýrýyordu ve diðeri de bir mendille gözlerini siliyordu, hýçkýran arada bir geðiriyordu da. PERDE lerden bahsettiler, çiçekler için gayet mühim bir konudur, tabii canlýlarý için… Güneþi dengelemek için tek çaredir perde… Boncuklu perdelerden, fon perdelerden, sigara dumaný olmuþ perdelerden, kar beyaz olamayan tüllerden bahsettiler, anlayamadým… Hýçkýran, aksýran, hapþýran hepsi terk etti sonra odayý arkalarýndan ‘Güle güle’ dedim ama dönüp bakmadýlar…
Güle güle…

Yelpazelerden sýcaklýk arýyorum, burasý çok soðuk, galiba aðustos ayýndayýz, öyle yazýyordu , takvimde, ama takvim nereden bilebilir ki, Tanrý’ya telefon açýp sormak geldi içimden, keþke aramýzda o surlar olmasa dedim, ama numarayý bilmiyordum üstelik orada telefon çekiyor mu onu da bilmiyorum? Orasý neresi? Takvimler yalancý ama en yalancýsý SAAT ler, hala 8 i gösteriyor, olmamasý gerekir, anneme bozuk bu dedim ‘Evet kýzým ‘ dedi ama dalga geçer gibiydi, inanmadý yine… Halbuki bozuk, kaç gün geçti hala bozuk. Hala DÜKKAN ‘da olmayý dilerdim ama çoktan gerçeðe geri döndüm, belki de içeri giren kadýnlar yüzündendir. Hoparlörler hala çalýþmýyor, KÝTAPLIK’a gitmeyi çok istedim ama kaçamadým, gözlerimi bile kapatamadým, kapattýrmadýlar oysa ki þimdi DÜKKAN’DA olmak istiyordum ama izin vermediler… Basküller yanlýþ tartýyor beni, bu kadar acý varken bedenimde bu kadar irin, nasýl hala bu kadar zayýfým… Annem birkaç kapsül yutturuyor bana hergün ben küçük bir þeyin beni iyileþtirebileceðine inanmýyorum hem de hiç… Annemi üzmemek için atýyorum aðzýma sonra tuvalette arýyorum dýþkýmýn arasýnda, nerde diyorum her þey burada makarna, çorba lahana, ama o kapsülleri bulamýyorum, galiba gerçekten yutamýyorum… KÝTAPLIK’ a gitmek istedim, her þeyi unutmak ya da gözlerimi kapatýp DÜKKÂN’A dönmek ama izin vermediler. Babam yoktu hala ayýrmadý sayfalarý ‘Orada yazýyordu hastalýðýmýn sebebi’ hâlbuki… Müze ziyaret eder gibi gelip kabalaþan ziyaretçilerimiz müzede sirk görmeyi hayal ediyorlardý þimdi benim konuþmadýðýmý hatta bu dünyaya bakmadýðýmý görünce þaþýrdýlar, hayal kýrýklýðýna uðradýlar. Ama annem benim yerime de konuþtu o an bütün PERDE ‘ler üzerime geldi, cildime yapýþtýlar saçlarýmý çekiþtirdiler ‘Anne kurtar beni, anne PERDE’leri çek lütfen çek kurtar beni PERDE’lerden’ dedim annem ayaða kaklým pencereye döndü çocuk avutur gibi ‘kýþt’ dedi benim neden bahsettiðimi anlamamýþtý bile ben baðýrdýkça gelen kadýnlar birbirlerine bakýp doðruldular koltukta iþte sirk baþlýyordu onlar için, gözlerinin içi gülüyordu ama annem onlarýn suratlarýna baktýðýnda hala müzede acýklý bir tabloyu inceliyor gibi yapýyorlardý…
-‘Bazen çok suskun oluyor, bazense böyle baðýrýyor ah komþular ah… Bir keresinde küp þekerleri kristal sandý delik açtýrdý boynuna taktý ama bilir misiniz ne zor küp þeker delmek, un ufak oluveriyorlar hemen…’
O an PERDE kolumdan tuttu ve kasýrgaya sürüklenir gibi sürüklendim, o þeffaflýk kör ediyordu gözümü, yanaklarým kýzarýyordu, çýplak mýydým, neden bu kadar soðuktu, Saat neden hala 8… Baba çivi kullan lütfen çivi kullan, baskülde yalancý o hiçbir þey bilmiyor, yelpazelerde sadece acý veriyor taraklar hücrelerimi yolup alýyorlar ve PERDE’ler, PERDE’ler beni býrakmýyor…
En sonunda komþular gitti, hiç konuþamadým, kýzgýndým ama kime olduðunu hatýrlayamýyordum, PERDE’lere deðil yalnýzca eminim… Herkes gidince derin bir nefes almýþtým, ne kadar üþüsem de PERDE’lerle boðuþmak beni terletmiþti ama sonunda kurtulmuþtum iþte, kapý kapandý babam ‘Çivi kutusu nerede?’ diye sordu anneme içeriden seslerini duyuyordum, SAAT’e baktým hala 8 ‘di… Gözlerimi kapattým.


DOMUZLAR KORKAR BANA BAKMAKTAN


Ters gösteririm tüm yazýlarý, þaþýrtýcý belki de gizemli, göz önünde duran bir süper starým belki. Gerçeðin savunucusu, körü körüne inanýlan, güzel gösteren, güzel gösterdiði umulan basit bir gereç, ardýnda býraktýðý görüntüyle sarsýla sarsýla geri dönen çaresiz bir optiðim… Bugün bir aynayým… Pepper’s ghost’taki o sevimli canavarýn sýrrý, çiçek dürbünlerinin sebebiyim, disko toplarýnýn altýnda coþan manasýz kalabalýklarý moda sokan da benim, tarik levhalarýnda parýldayan o yaratýðým bugün…
Korkuyorum, gerçeklerden korkuyorum, önüme geçen her þeyin kiþiliðine bürünüyorum, o oluyorum, kendimi unutuyorum, genç kýzlarýn karþýmda giyinmelerini, kadýnlarýn özenle farlarýný sürmelerini, sutyenlerini düzeltmelerini, yaþlý kadýnlarýn bana bakýp ne kadar yaþlandýklarýný düþünmelerini, çocuklarýn karþýlarýndaki büyülü dünyada gördükleriyle oynaþmalarýný, erkeklerin önümde týraþ olmalarýný izleyip onlara yardým ederken buluyorum kendimi, büyülü birkaç sözcükle akýllarýna giriyorum…
_’Hadi kýrmýzý ruju sür, çekici ol biraz’
_’Hayýr, yaþlanmadýn, gencim diyenlere taþ çýkarýrsýn sen’
_’O takým hiç uymamýþ, kýz beðenmeyecek seni, hadi siyahý giy’
Hep onlara sevimli görünmek istiyorum, sevimli. Korkutuculuðumu örtmek, onlara yakýn davranarak kendimi onlarýn yanýnda hissederek suçlarýmýn üzerine toprak yýðýyorum. Ama onlarýn tarafýnda deðilim, hiç olmadým, hep aramýzda ince beyaz çizgi oldu onlar görüntü oldu ben yansýma. Onlara gerçekleri ben söylemek zorunda kaldým, kendilerinden nefret ettirdim, keþke hiç bilmeselerdi nasýl yüzleri var? Yansýyana bu kadar güveniyorlar ‘Bu benim ‘ diyorlar, belki sadece bir oyun, düþünmüyorlar… Gün içinde en çok bakýlan, ilgilenilen, tozu alýnan benim, yanýndan ayýramadýklarý insanlarýn benim, baktýklarý çoðu zaman kendilerini iyi hissediyorlarsa sevilen benim, ama acýlýlarsa kendilerinden tiksindilerse belki de gerçekleri kendi gözlerinden daha rahat görüyorlarsa, yalanlarýný hatalarýný kendi kendilerinin yüzlerine vuruyorlarsa nefret ettikleri de benim, pamuk prensesin cadý annesinin adýmý söyleyip ‘Söyle bana, benden güzeli var mý?’ dediði de benim. Suçlu benim… Her ayna yalancýdýr, týpký benim gibi, kýskançtýr biraz, özenir her þeye, çok yalan söyler, kendi gerçeklerinden kaçmak için gerçeklerin tarafýna geçip ruhlarýný temizlemeyi denerler, suçsuz gibi görünürler, kimse bir rahibenin fahiþe olacaðýný düþünmez! Aynalar gerçeklerle karþýlaþmamak isterler asla bir aynayý bir diðerinin önüne getirmeyen arada kalan sizi olursunuz… Gidip gelen onlarca, yüzlerce, binlerce yansýma karþýlýklý bir dalaþma olur çýkar… Hiçbir ayna kendi cinsinden biriyle dostluk kuramaz. O gizli dünyanýn arkasýnda kendi çirkin yanýk suratlarýný saklar onlar ve aynalar kýrýlýrlar ve aynalar kýrarlar… Yedi yýl uðursuzluk getirir her kötü ruhun dýþarý çýkmasý. Aynalar yalancýdýr, güvenilmezler… Altýn kaplamalý olsalar da, gümüþ bakýr ya da antika da fark etmez... Ben küçük bir odada güneþ kývrýmlarýyla turuncu sarý boyanýp yaldýzlanmýþ herhangi bir tanesiyim, zorlukla duvarda kendime yer buldum, küçük acým utancým ne kadar büyükse o kadar küçük kapladýðým alan, ölüm gibi cansýzým, yapýþkan ve saydamým… Ýçine boþaldýðý þeyin þeklini alan asitli bir sývý gibiyim ve basit bir aynayým karþýsýndakinin özelliklerini almýþ asalak bir varlýk, kýrýlmasýn diye sýkýca tutunmuþum çiviye. Geleni geçeni izleyen hapsolmuþ bir mahkûm gibi çaresiz, balkondan kalabalýk caddeyi izleyip keyiflenen yaþlý bir kadýn gibi mutlu görünen biriyim… Utancým üzerimdeki bir toz tanesi… Küçük güneþli bir odada önümde duran her þeye gülümsemeyen esirgenmiþ bir ruhum o kadar…
Yanýmda masklar asýlý, onlarý algýlayamýyorum, korkutucular, acýmasýzlar ve benim gibi düz bir camýn arkasýna saklanmayacak kadar cesur ve dürüstler ya da asýl saklandýklarý þey o dürüst görünüþleri? Bugün her zaman ki gibi bir kadýn geldi öylece baktý, belki kendiyle konuþtu, sonra bir adam yine onun yaþlarýnda sonra aðladý kadýn kendiyle… Ve bir þey söylemedim o an… Aklýma domuzlar geldi, aynada kendilerini gördüklerinde çýldýrmalarýný, þaþýrmalarýný kendilerinden korkmalarý... Neden bilmiyorum? Sonra beni býrakýp gittiler, ýþýklarý kapadýlar… O an bir þey hissettim, düþmek gibi yok olmak gibi, parçalanmak gibi, yaralanmak, ölmekten beter olmak gibi… Günahkâr ruhum yükseldi o an ve fark ettim kýrýlmýþ ve tuzla buz olmuþtum… Ayna kýrýlmýþ, saklandýðým her yer bulunmuþtu…

MASK larýn her biri üstüme üstüme geliyor, kaldýrýn bunlarý yok edin diyorum dinlenmiyorum, bugün ilk defa parça parça koparýldýðýmý hissettim onlar tarafýndan, ilk defa DÜKKAN’da bile korktum. Oysaki bu kadar zor olmamalý ama içimde duyduðum o kýzarýk utanç beni hapsetti, güneþ sinirime dokundu. Babam hala açmýyor o sayfalarý, her þey orada yazýyor sadece bir çivi gerekir aslýnda… Annem ve babam onlarca kez geldiler odama bugün, ha annem gözyaþýna benzer þeyler akýttý… MANDAL lar canýmý hiç olmadýðý kadar çok acýtýyor, çok acýtýyor derimi, kanýmý ve ruhumu, galiba artýk KÝTAPLIK bile kurtaramayacak beni bu duygudan… Suçlu ben miyim? Ben den baþka kimse suçunu kabul etmiyor, içim acýyor bu kadar yýkýcý olabilir miyim? Annemin suratýnda o izi gördüm, sürekli hapþýrdý, hýçkýrdý ve aksýrdý… Ona vurmak istedim ‘Benim suçum deðil ki?’ demek istedim ama biliyorum suçlu benim, kýrmýzý kadar tehlikeli can yakýcý ve iþe yaramazým, babam öldürmek istiyor beni annemde kurtulmak istiyor eminim, öyle olmasa neden hep HALI lara dolanmýþ gibi olurum, herkes baþka bir tarafýmdan tutuyor … Tanrý’m inancým yitiyor… PERDE den kurtuldum sanmýþtým ama olmadý, beni yok etmeye devam ediyor. Sebep her þey, bu odadaki her þey… Ama en çok þu SAAT beni yok ediyor, hep 8 de neden? Neden hiç ilerlemiyor neden hiç 9 olmuyor… PERDELER, MASKLAR, HALILAR hepsinin suçu o SAAT ve bu SAAT ‘in tüm suçu da o keskin býçaklý can acýtýcý MANDALLAR…


SONU OLMAYAN UYKULAR

Yayýldýkça yayýlan, koca popolu insanlardan onlarcasýna ev sahipliði yapýyorum tepemde, hepsinin kibar görüntüleri altýndaki sessiz gaz çýkarýþlarýný, koca kýçlarýnýn arasýna sýkýþtýrdýklarý yalanlarý sýrlarý umursamazlýklarý sadece ben biliyorum, ben ve koltuklar… Bugün bir berjer koltuðum… Kollarým ve sýrtým mavi-sarý-turuncu-yeþil kareli, oturma minderimde garip desenler var, süslü kumaþlarýn altýnda basit bir iskelet, bir insan bedeni gibi çaresiz…
Ýçime oturan herkesin nefesinden bir parça oldum, sakin bir dev olarak kaldým, bir taht gibi hissettim, ucuz taburelerle çelimsiz sandalyelerle dalga geçtim, kibirim beni hep yendi, içime oturan herkes yayýldýkça ben daha çok ezildim daha çok kýsýldým… Önceleri salonda dururdum, bir tane daha vardý berjer 2 tanede kanepe, ayný desenden, çok iyi anlaþýrdýk, halbuki þimdi her þey yokoldu… Kanepeler eskiyince yeni takým alýndý salona, berjerler diðer odalara paylaþtýrýldý, þimdi küçük güneþli bir odadayým, en az kullanýlan, rahatsýzlýk verici, içine oturan herkes te uyku düþüncesi yaratsam da aslýnda sýkýntýlý dar ve terliyim, üstelik boyum kýsa ve kibirim yerini kendine güvenemeyen bir ruha býraktý, uyku perisinden birkaç toz düþmüþ üzerime, içime düþen herkes kaybolan bedenleri uykuya kaçan beyinleriyle korkutucu bir canavar gözüyle bakýldý bana ve güneþli odada sadece bir süs oldum þimdi, bir kayboluþ makinesi, acý veren bir yalnýzým… Her daim uykulu gözlere etrafa bakan, kaybolmuþ, kaybettirilmiþ, üzerine gemici fenerinden ispirto dökülmüþ, baþ koyma yeri terden ve kirden renk deðiþtirmiþ, uyuklamalarýn baþkenti bir koltuktum… Ciddi politikacýlar otursalar kaybolup giderler, uyku problemi olan herkes benle birlikte kaybolabilir, bedenlerini bir sarmaþýk gibi sararým, ýsýtýrým, yavaþ yavaþ uçururum aklýnýzdaki herkesi buharlaþtýrýrým. Hatýrlamak istemeseniz de zihninizden kopup gidiyor her þey küçük sayýklama ve rüyalarla þekerlemelerle… Vakit doluyor ölümün kardeþinde tabutun akrabasý berjerde unutmak kolay… Keyfili bir Sil Baþtan hareketi ile hafýzayý yitirmek…
Ben de istiyorum uyumayý, bende sonsuz uykularda kendimi yaþanan her þeyi unutmak tazelemek istiyorum günümü ve ruhumu, cildimin kuruluðunu acýtan iskeletimi, iþlediðim suçlarla yýðýlmýþ kusursuz günahkar yüreðimi ama olmuyor ben bebeðini uyutan bir anneyim, uyumam yasak… Halbuki gitmek istiyorum, bu dünyadan uyuyarak ayrýlmak, korkmamak istiyorum… Odanýn ortasýnda bir fazlalýk olarak duruyorum yalnýzca ama yine de gidemiyordum, çok yer kaplayan aþaðýlýk bir koltuk, günahý ve kayboluþu hatýrlatýyor. Kurtarýn beni, turuncu bedenimden çekip alýn ruhumu, elektrikli süpürgelerle sökün yaralarýmýn kabuklarýný. Eþyalar intihar edemez mi? Yardým edin…


Sürahideki suya atlamak boðulmak istiyorum, gözbebeklerim acýyor. Ve bugün eðer kendimde o cesareti bulabilseydim ve ayaða kalkabilecek gücüm olsaydý hala, o SAAT’i balkondan aþaðýya atacaktým gerçi biliyordum geri gelecekti, hiç býrakmayacak beni. Ama ben bu yalnýzlýkla yaþayamam bu utançla bu içimden fýþkýran irinle…KÝTAPLIK yýkýldý, dün kürekler geldi baltalar, kýrdýlar kitaplarla birlikte suntalar, çýtalar raflarda yakýldý, Aðustos ama çok üþüyorum, hala Aðustos…Artýk kaçýþ yolu býrakmadýlar bana, hele dün sabah annem gizlice mutfaða gidip býçaðý damalarýmda gezdirirken gördüðünden beri odamda hep bir nöbetçi var. Gözlerimi bile kýrptýrmýyorlar sanki, uyutmuyorlar tek kurtuluþuma DÜKKAN’a gitmeme izin vermiyorlar, sanki kabus görmemden korkuyorlar, ayýp rüyalar görmemden belki de… Belki baþka dünyalara gitmesinden aklýmýn, bu dünya yeteri kadar iyi zaten… Bu dünya yeteri kadar gerçek? Öyle mi, hayýr, her þey bir yalan, bütün bu ev kasaba þehir… Dýþarýdakiler, içeridekiler, dýþýmýzdakiler, içimizdekiler sýnýrdakiler, her þey yalancý… Tiksindirici, herkes birbirinden yalnýz, ama kimse diðerinin omzuna atmýyor kolunu. Bu oda bu ev ve pencereden gördüklerim ne kadar iðrenç, bazen çocuklarýn oynarken çýkardýklarý kahkahalarý duyuyorum, çabucak ölsünler istiyorum, çabucak ölsün o çocuklar, hayat henüz çok güzelken ölsünler… Arabalar, yükselen kuleler, caydýrýcý sesler, ‘Ölü var’ diye baðýrýþlar…
Baþýmda zaptiyeler dikiliyor, kim olduklarýný bilmiyorum, herhalde önceden biliyordum ama þimdi tanýmýyorum, saat saat bölüþüp baþýmda bekliyorlar. Çoðu zaten benden korkuyor, tek bir hareketim onlarý kaçýrabilir ama hareket edemiyorum ki! Çok þiþmaným artýk, annem 45 kilo olduðumu söylüyor herhalde bu dünya için büyük bir aðýrlýk, gezegendeki en güçlü kollar dünyanýnkiler olmalý. Aynanýn üzerini örttürdüm, bakmýyorum, kim olduðumu bilmemek daha güzel, aynalar en yalancý þeyler zaten. Ölüm gibi, ölüm her þeyin bitiþi mi? Nereden biliyoruz yeni bedenlerin aramýzda dolaþmadýðýný hala? Ayna buðulu, öylece kalsýn…
Ama ben böylece kalamam, babam kitaplarýn hepsini yaktý, sigaralarým hepsine ‘ZARARLI BUNLAR’ dedi ve kendi içti, gördüm balkondaydý ve duman içeri doluyordu, annem hep dokunmaya çalýþýyor bana sanki özür diliyor, daha çok kýzýyorum daha çok utanýyorum kendimden… Koltuða oturmak ve uyumak istiyorum, basit saf bir uyku olmasýn ama acýsýz kansýz ama yok edici olsun, olmuyor ecel denen o þey gelmiyor onu beklerken MASKE lerin ýsýrýklarý, PERDElerin yapýþkanlýðý HALI’larýn eziciliyle uðraþýyorum, iþte gerçek çýldýrýþ bu… Artýk o SAAT’ten kurtulmanýn hiçbir yolu yok görebiliyorum. Ama yinede yakýcý odamda sayýsýz misafirlerimle yapayalnýzlýðýmýn içinde berjere çöküyorum hadi gidelim diyorum, hadi artýk… Ama olmuyor, ben her ihtimale karþý gözlerimi kapatýyorum ve bileklerimi uzatýyorum…


BURUN,BELKÝ DE SÜMÜK

Kokular ve kokular, bu dünyada kaybolmuþ bir düþsel yolcuðum, koku yansýtýcýsýyým, dâhilerin anasý gibi hissediyorum kendimi, basit tutkularýn dünyayý saran hislerin ülkesinde bir kuleyim bugün, tütsülerin yuvasýyým metal bir tütsü kutusuyum… 40 küçük tarçýnlý tütsünün anasýydým bir aralar, sonra tütsüler yakýla yakýla, aþk kokularýyla yok ola ola benim de iþlevim yalnýzca küçük bir kutu olarak kaldý… Sonra sahibim yeni tütsüler koydu içime kapaðýmý kapattý, kokular karýþtý, tutkular düþünceler ve duygular birbirinin içine girdi, kavgalar yaþandý aþklarda… Neyi temsil ediyorsa o sihirli çubuk, her þeyi etkilemeye baþladý, duygular elbiselere yapýþtý, bedenlere eþyalara ve her þey bir büyüye kapýlýp dans etmeye baþladý… Ýþte en sevdiðim görüntü odur, aslýnda kirli küllere dönüþüp yok oluþlarý üzüyordu beni ama onlar ölürken içlerindeki her þeyi bizlerin önüne sererek yaptýklarý o þaþýrtýcý fedakarlýklarý karþýsýnda büyülenen dünyayý izlemeyi çok severim. Bir sandal kokusu, misk ya da, tarçýn veya gül belki de sýcak yerlerden gelen bir kahve, iþte hayatýn küçük mutlu sýrlarý gibi gülümseten o küçük yaratýklarý içimde beslediðim onlarý koruduðum için hep mutlu olmuþumdur, gittikçe azalan evlatlarýmla gurur duyarým her zaman… Ama içine düþtüðüm yalnýzlýkta beni hep ürkütür ama önemsemem, sadece o süslü çekici tütsülerin metal saçma bir kutularý olduðumu, tek baþýna tek bir deðerimin olmadýðýný unuturum. Ama bazense içine düþtüðüm yalnýzlýk korkutur beni, metal kutu yuvarlanýp gider, saðlam görünen ince derisi bir ayaðýn altýnda kalýr ve ezilip gider diye korkarým…
Bu iþe yaramazlýk, bu sadece uzayda yer kaplayan bir madde olma durumu, hep bir þeyler aramama sebep oldu… Ömrüm boyunca hep arkadan bakan el sallayan dumanlar arasýnda son ýþýðý görene kadar izlemek zorunda kaldým, içinde sadece anýlar ve kokularýn hüküm sürdüðü yaþlý metal bir kutu oldum, pencerenin öylece durdum… Büyü yapamayan bir büyücü olarak kaldým sonunda ve gün geçtikçe daha çok ihtiyaç duydum bir yardýma, bir arkadaþa belki, ama burada herkes o kadar kendini beðenmiþ ki? Masklar gangster havasýnda hep, ayna hep kaçýyor bir þeylerden, piyano sürekli aðlýyor sürekli tozlanýyor ve tozu alýnýyor, berjer hep dalgýn, yorgun, uykulu kaygýlý, baston yýkýlmýþ duruyor orada, çiçek imrenerek bakýyor bahar çiçeklerine ve daha da kabartýyor yapraklarýný, gemici feneri solgun ýþýðýyla gece körlüðünden þikâyet ediyor, saatse hareket dahi etmiyor, perdeler halýlar av bekleyen aslanlara benziyorlar, ama en kibirlileri MANDAL lar anlamýyorum neden ama öyleler… Ve ben bir dilenci gibi kollarýmý açýyorum, ayakta durabilmek için bir þeyler istiyorum. Çünkü içim boþ olduðunda devrileceðimi biliyorum, bütün tütsüler bitti, artýk kimse tütsü getirip koymuyor… Ama onlar yoksa bende yokum, bunu anlamýyorlar, yok olmak istemiyorum…
Ne kadar dirensem de olmuyor iþte Aðustos sýcaðýnda bir rüzgâr doluyor odaya zaten boþ bedenim bir yaprak gibi düþüyor yere, yuvarlanýyor, yuvarlanýyor küçük pencereden aþaðý gidiyor, yok oluyor…
Bir koku yayýlýyor tüm þehre, içimde barýnmýþ herkesten bir parça bulunmaz bir parfüm etkisi yaratýyor ve ben ölürken ilk defa mutlu oluyorum, gururlanýyorum…Belki de bu koku sadece bir kokuydu, beklediðim o yardýmýn çolak eli yüzünden bedenimde biriken gözyaþlarýnýn bir kokusuydu…

Çantalar görüyorum, bavullar insanlar tatilden geri geliyorlar. Çuf çuf çuf… Her þey kýsa, ölümlü ve inanç sadece büyü, tarot kartlarý karýþýk, aþýklar, asýlan adamlar, þeytanlar korkutucu… Bavullar tabutlara benziyor, unutulmuþ bavullara… Unutulmuþ bir bavul olmak istiyorum, okyanusta bir tütsü külü, adi bir tütünün dumaný… Yardým istiyorum… Çatallar var kaþýklar var, savaþ baltalarý gibi, herkes cani mi? Yiyemiyorum hiçbir þey kusuyorum hemen, tuvalete gidemiyorum, bir lazýmlýk alýndý bugün eve, kýsýlacak gibi oluyorum, fayanslar dalga geçiyor, kýrýlýyorlar sanki tam ben çýplakken tuðlalar kýrýlýyor sanki herkes görüyor beni, bedenimi, korkuyorum utanýyorum, lazýmlýk da çok sahte bugün onu camdan aþaðýya attým, içindekilerle… Umarým bir adamýn kafasýna düþmüþtür ve hayatý kavramýþtýr, talih kuþu sanmýþtýr belki… Her þey zehirli, o þey, içimizden çýkan o þey nasýl o kadar zehirli olabilir… Biliyorum sadece benimki böyle, içimdeki kötülük pislik irin böyle çýkýyor dýþarý biliyorum zehirliyi ben… Herkesin ki böyle deðil onlarýn ki güzel kokuyor biliyorum ama ben günahkârým, suçluyum tabii ki benim ki kahverengi ve yapýþkan… Bundan sonra yemeyeceðim, o zehirli þeyleri de çýkarmayacaðým içimden… Lazýmlýk atýldýktan sonra odamdaki küçük pencereye demir parmaklýk yapýldý, neden anlamýyorum sadece odamda bekçi olmadýðý bir ara ayaklarýmý sallandýrýp suyla oynadým, karþýmdaki deniz beni boðmadan da çýkaracaktým ayaklarýmý hâlbuki ama galiba boðulmamdan korktular… Çünkü daha benimle iþleri bitmedi, benim kendi kendime ölmeme izin veremezler, beni onlar öldürmeli… Öyle intikamlarýný alabilirler sadece, böyle mutlu olurlar, bana acý çektiriyorlar önce ve yavaþ yavaþ yakýyorlar saçlarýmý…
Hala bekçilerim var, en çok annem duruyor odada, diðer gelenler kim diye düþünüyorum bazen hatýrlýyorum, herhalde þu güzel kýz benim kardeþim, benim baþýmda neden duruyor, herhalde zorluyorlar onu ‘Ablana bak’ diyorlar herhalde, o bir eline magazin dergisi alýyor diðer eline törpü alýp suratýma bir kez bile bakmýyor… Bende onu hatýrlayamýyorum zaten, arada küçük küçük fark ediyorum yalnýzca… Bir tek annemi hatýrlýyorum evet o annem, bundan eminim… Yaralarýndan anlýyorum, suratýndaki kocaman yaralarda, o ürkütücü halinden… Bana bakarken bir öfke görüyorum, HALI lar o an kapýyor beni, bütün tozlar üzerime biniyor ve zýplýyorlar bir bir…Karþýma geliyor, dokunuyor , öpüyor sadece bakýyor bazen, popomu silmeye çalýþýyor, gözlerimi, koltuk altlarýmý temizlemek istiyor, bazen konuþuyor ama duymuyorum ben onu, artýk saðýr olduðumu sanýyor o yüzden hiç konuþmuyor, bazen piyanoyu gösteriyor hadi çal yine dediðini anlayabiliyorum.. Parmak uçlarý, týrnaklarý, diþleri ve kulaðýnýn arkasýndaki beni öyle ürkütüyor ki beni, o yaralarý hele… Bana nasýl bakýyor annem, anne kurtar beni, al beni bu Mask larýn elinden, annem MANDAL larýn en tehlikelisi aslýnda o atýyor beni PERDE ile HALI larýn önüne, beni yiyip bitirmelerine izin veriyor benden intikam alýyor ‘HAK ETTÝN’ diyor, duyamýyorum ama eminim bunu dediðinden… Ama ben ellerimi açýyorum sadece bir yardým diyorum, hareket edemiyorum artýk hiç, denize ayaklarýmý soktuðum günden beri ayaklarýmda yaralar oluþtu, kanýyorlar, hiç yürüyemiyorum zaten artýk hiçbir þey yapacak halim de yok… Aynalara bakamadýðým, üzerine örtü kapattýrdýðým için neye benzediðimi bilmiyorum, zaten hiç tam olarak emin olamadým kendimden… Emin olamasam da yansýmamdan, çirkin olduðumu biliyordum, çirkin hantal kemikleri sayýlan þiþko bir kýz, çirkin bir yarasa… Uçmayý bilmeyen bir kara kelebek, kýsa boylu bir zürafayým eminim… Tanrý’dan yardým istiyorum ama o çok meþgul, ya da sesimi duyamýyorum… O yüzden annemden yardým istiyorum, o kýrmýzý gözlerden… Bileklerimi gösteriyorum, hadi hadi diyorum KES… Ama o piyanonun üzerinde duran SAAT’E bakýyor sadece, hala 8 ‘de olduðunu biliyor sonra bileklerimi görüyor ‘Olmaz’ ve SAAT’Ý iþaret ediyor…


AÐACIN KIRIK DALI

Odadaki en güçsüz nesne… Bir protez bacak, bir baston… Kenyalýlardan alýnmýþtým kaç yýl önce antika fuarlarýn birinden, oysaki kendim gibi onca aðaç ürünün arasýnda ne kadar da mutluydum, siyahi sahibimle o tatlý sandal kokularý, kýrmýzý, siyah ve sarý renkli her þeyle o kadar mutluydum ki, ama Kenyalýnýn eline para býrakýldý ben sarýldým bir kaðýda ve yeni evime doðru yol aldým önceleri salonda eðrelti eðrelti durdum, gelen geçen oynadý elledi bana, kýzdým kan kustum her seferinde üzerlerine… Her ellediklerinde ellerine boya bulaþtýrdým, sonunda kanýmý durduracak beni de sadece bir tahta parçasýna dönüþtürecek þey yapýldý ve üstüm cilalandý elleri boyamayayým diye… Vernik aktý, pütür pütür oldu tenim, çirkinleþtim sahibimin o yobaz ellerinde mahvoldum. Elin tutulacaðý yer kývrýmlýydý parmaklarýn þekline uygun, aþaðý doðru uzarken bir adam suratý iþlenmiþti ve azala azala inerken aþaðýya doðru sarmal oluþturuyordu, zebra, zürafa desenleri… Ama eski çekiciliðim yoktu ki, güneþ soldurmuþtu bedenimi…
Odada bir köþeye dayanmýþ öylece duruyordum, hep güç verdiðim düþünülür, bir yardýmcý olduðumu, ihtiyaç duyanýn karýsý çocuðu en yakýn arkadaþý oluverirdim… Hayýr, baþkalarýna, beceriksiz de olsa, romatizmalarý da olsa birinin eline ihtiyacým vardý, bedeni içinden alýnmýþ içine tahta doldurulmuþ, antikalaþtýralým derken basitleþtirilmiþ bir ahþap yýðýnýydým, vernikli bir yýðýn… Kimsenin ihtiyaç duymadýðý biri, kimsenin karþýlýksýz sevmediði biri, güçsüzken gücü temsil eden bir nesne… Hâlbuki ne kadar ihtiyacým var, güzel bir bastona, kendim gibi bir þeye, o zaman tamamlanýr vücut, o zaman gücümü kullanabilirim bir baþkasýyla yardýmlaþabilirim…
Destek istiyorum… Bütün gün odaya birileri girip çýkýyor, kimse o istediðim sözü söylemiyor bana, söylemeseler de hissettirseler diyorum, çabalýyorum ama hissedemiyorum… Sevgi belirtisi biraz biraz da destek, belki ‘Hadi sen güçlüsün kalkabilirsin’ deseler, ayaklanacaðým ve duracaðým tek ayaðýmýn üzerinde özgür ve cesurca, ama hiç kimseden bir þey duyamýyorum ki! Onlar çoktan yerle bir olmamý görmüþler bile, bir tavan arasýnda ya da bodrumda öylece yatacaðýmý da görüyorlar, hiçbir umutlarý yok, keþke onlar da tek ayaklý kalsalar, belki o zaman beni anlarlar. Ancak o zaman, onlar benim çaresizliðimin farkýna varýrlar ve bana ihtiyaç duyarlar hem de ben ancak onlar tutarlarsa beni gücümü kurtarýrým ve iþe yararým güleç bir suratla…Þu an Kenya’lýnýn üzerime kazýdýðý adam o kadar hüzünlü ki… Hal bu ki bir gün gülmek isterdi o da…
Hadi kalkayým ayaða…

Bugün kendimi hiç olmadýðý kadar garip hissediyorum, sanki iyileþmiþ gibiyim ama hala hiçbir þey yapamýyorum, kalkamýyorum konuþamýyorum… Tek sorun düþünemiyorum, hayal kuramýyorum… HALI herhangi bir eþya gibi PERDE her zaman ki perde, DÜKKAN’a gidemiyorum, KÝTAPLIK yerinde duruyor, reçetelerimde bir kitabýn arasýnda… Geçen günlerde KÝTAPLIK tan kastettiðim yerin ne olduðunu düþünüyorum ve sonunda buluyorum UNUTULMA YERÝ, bir çeþit huzur ve inziva yeri… Þimdi ne kadar istesem de gidemiyordum oraya ve çekilemiyordum kabuðuma, hayal gücümü de tutsak etmiþti galiba birileri, ona da ulaþamýyordum, gözlerimi kapatýnca DÜKKANda beðenip odama getirdiðim o nesneler gibi hissedemiyordum kendimi bugün… En çok korktuðum oldu, gerçek dünyaya düþtüm yeniden… Halbuki hayaller ne kadar da rahatlatýcýydý, umutlandýrýcýydý, acýlar bile daha sevimliydi orada… Ama burada tek görebildiðim yavaþ yavaþ hatýrlamaya ve tanýmaya baþladýðým insanlardý ve hiç unutmadýðým annem…
Gözlerinin içine baktým yalnýz olduðumuz bir vakit, o da gözlerini çevirmedi, ona onu ne kadar çok sevdiðimi söylemek istedim, özür dilemek istedim, sevgisini görmek istedim… Sadece suratýma elleyip ateþim var mý diye kontrol etmemeli, hasta olduðum için acýdýðý için beni seviyor gözükmemeli… Beni sevmeli, belki o zaman ayaða kalkabilirim, bir mandal tutturulmuþ gibi etime acýyor… Tabii ya MANDALLAR, acýmasýz beni oradan oraya çekiþtiren insanlar onlar. Evet þunlar, tepemde beni izleyen boþ vaktimde etimden bir ýsýrýk alacak olan MASKLAR da belli, o büyük korkularým…
Duyabiliyorum neler konuþuluyor, artýk herkes duymadýðýmý düþündüðünden rahat rahat konuþuyorlar, babamýn sesini tanýyorum… Odanýn dýþýnda konuþuyor birileriyle;
—Ne olacak bilmiyorum, hiçbir iyileþme yok, artýk bir seçim yapmamýz gerek ama anneniz olacak o kadýn hala beklemekte ýsrarlý, bekleyelim diyor, neden diyorum verecek hiçbir cevabý yok, çünkü bir þey olmuyor, bizim kýzýmýz deli ve hastaneye yatmasý gerek…’
Deli,deli bizim kýzýmýz zavallý bir deli…
-‘Deðilsin deðil mi kýzým, neden böyle oldu bilmiyorum ama deli deðilsin, sende bekliyorsun biliyorum neyi bekliyorsun hadi konuþ, hadi birlikte düþünelim her þeyi…’
Camlar kapalý ama bir rüzgar esiyor apazsýzca, annemi sarsýyor bana sarýlacakken savurup daðýtýyor onu… PERDE ler ölüm dansýnda, HALI lar ayaklanýyor, kefenim gibi, gözlerim kapanýyor… Ýlk defa istemeden gidiyorum DÜKKAN’a, ilk defa zorla… Gözlerim kapanmadan son bir þey görüyorum, SAAT’i, sanki yelkovan hareket ediyormuþ gibi geliyor, ama yok hala 8 ‘de…


SAÐIRLAR ÝÇÝN MÜZÝK

Her tuþumdan farklý acý yükseliyor, her hücremden… Mekanizmalara baðlý yüreðim kim ne anlatmak isterse ona ses oluyor. Her sözüm her melodim hüzün ve gözyaþý. Baltalarla kýrýlýp alýnsa yüreðim, herhangi bir insandan akanýn 10 katý çok kan akar. Yeni sayýlýrým ama ruhum ve bedenim bir o kadar yaþlý… Yontulmamýþ, cilalanmamýþ parmaklarla deyerek bazen sadece nota bilenlere bir oyuncak olarak duygudan bihaber kiþilerin emrinde çalýþarak köreldim… Yaþlý ve mutsuz bir piyanoyum þimdi, kapaðým aylardýr açýlmýyor, herkes korkuyor benden, aslýnda kimse saygý göstermiyor, ukala olduðumu düþünüyorlar.
Çok yer kaplýyor diyorlar, hiçbir iþe yaramýyor diyorlar, boþuna onca para verildi diyorlar… O kadar þansýzým ki, piyano satýcýsýnýn dükkânýndaki o tüm deðerli ve yetenekli arkadaþlarým, üstatlarým mükemmel evlere, salonlara, zevkli odalara, ihtiþamlý sahnelere gittiler birer birer… Bende hep bunun hayalini kurdum ama olmadý, bir gün geldi, birileri palas pandýras aldý götürdü beni, deðer vermeden, özellik aramadan, sevmeden… Parayý verdiler, adreslerini söylediler sonraki gün 2 hamal beni þehrin en kötü semtlerin birine götürdüler, o kadar terlemiþlerdi ki, neredeyse kusacaktým… Terleri damla damla düþtükçe bedenime ben tiksintiden haykýrýyordum, sonunda o küçük odaya koydular, yerleþtirdiler, kurdular… Oda güneþin içinde çocuk çýðlýklarý ve araba sesleriyle alelade bir yerdi, alelade insanlar ce kokular… Nefret ettim… O bilgisiz parmaklar, o tahtamsý hareketler, pis dokunuþlar, melodik bile olmayan kakofoniler… Sadece taþralý zevklerine benim gibi soylu bir nesneyi alet ettiler, sonra iþleri hevesleri bitti kapaðýmý kapattýlar…
Beyaz tuþlarým lekeli, bemol diyezlerim tozdan katmanlar oluþturmuþ, üzerime bozuk bir saat koymuþlar çalýþmýyor bile… Önümde duran asil tek dostum tabureyi de aldýlar pencerenin önüne üzerine kadýnlar oturuyor. Saat çalýþmýyor etrafta tek bir nota kâðýdý bile yok, güneþ rahatsýz edici, sesler, kokular, yüzler, diyaloglar rahatsýz edici… Ben buraya ait deðilim ki? Ýçimde müthiþ bir sýla özlemi var, hüzün yýkýlamaz bir taþ parçasý içimde… Konuþabilmek için o kültürsüz parmaklara ihtiyacým olmasa keþke, keþke hiçbir insana ihtiyaç duymadan içimdeki melodileri o büyülü þeyleri dýþarý çýkarabilsem… Aslýnda benim söylediklerimi, kendilerine baþarý sayýyor insanlar aslýnda playback yapýyorlar… ‘Çok güzel çaldýn’ diye kutluyorlar, kendilerine piyanist diyenleri ama kimse beni kutlamýyor ‘O hüzün benim’ diyememek çok acý, üstelik bu kadar hüzünlü görünürken…
Saygý görseydim keþke, tatlý kültürlü ve duygulu sahiplerim olsaydý her þey daha farklý olurdu… Ama yok, þimdi iyi ki kapaðým kapalý, bilinçsiz ruhlarýn elinde bir oyuncak deðilim iyi ki. Yoksa her tuþuma deðindiðinde çektiðim acý, döktüðüm gözyaþý hiçte keyifli deðil… Acýtýcý ve iðrendirici… Bokmuþum gibi hissettiriyor beni
Ýçimdeki hüzün katlanarak artýyor her gün buralarda bana saygý duyacak benim de kendisine saygý duyabileceðim biri olana kadar da böyle olacak eminim, biri beni fark edene kadar… Ve galiba bu hiç olamayacak, bir gün kýþlýk yakacak olarak parçalanýp yok olacaðým ve sessiz sessiz içimdeki melodiler dýþarý çýkacak… Küçük bir müzik kutusu gibi… Kendi kendine… Etrafa saðýr…

Uyanýk olmak ne kadar zor, her þey eskisi gibi ama hiçbir þey ayný deðil, bunu o kadar iyi biliyorum ki… Güneþ bile daha basit gözüküyor artýk, çekirdekler, yelpazeler, küçük mandallar kokulu mumlar… Uyandým farkýndayým, iyileþmedim, her þeyi unutmadým… Babamýn deyimiyle hala deliyim, hala onlardan deðilim ama uyandým… Belki aþama atladým belki daha beter oldum, adlandýramýyorum, çünkü kendi adýmý bile bilmiyorum… Ama uyandým, çaresizce hayata gelmiþ bir bebek, günahkâr bir bebek, artýk düþler olmayacak, DÜKKAN olmayacak eminim, ÇÖPLÜK lerde son bulmasýna da daha çok var hayatýmýn, bunu da biliyorum… Yüzümü kýzartan PERDE ler beni yerle bir eden ezen HALILAR olmayacak… Þimdi daha zor þeyler bekliyor beni, direk insan suratlarý, direk korkular, direk utançlar, direk yenilgiler… Þimdi sadece o saat var, týkýrdamayan, bozuk saat… Onun adýný hala bulamýyorum, onun gerçekte ne olduðunu asla çözemiyorum…
Annem var yine yanýmda, örgü örüyor galiba benim için þal…Ayaða kalkýyorum annemin gözleri büyüyor,o da kalkýyor sanki kanatlanýp uçuyormuþým gibi þaþkýn… Günlerdir üzerine oturduðum piyano taburesini pencere önünden piyanonun önüne çekiyorum, hala konuþmuyorum annemde konuþmuyor, yaklaþmýyor… Piyanonun kpaðýný kaldýrýyorum, her gün tozu alýndýðýndan þimdiden eskimeye baþlamýþ, halbuki doðru düzgün çalmamýþtým bile henüz, babam iyileþirim belki diye almýþtý…Önce parmaklarýmý hareket ettiremiyorum, söz geçiremiyorum, terliyorum, piyano aðlýyor gibi… Baþlýyorum parmaklarýmla dans etmeye, hiç bilmediðim notalarý bile olmayan bir þeyler çalmaya baþlýyorum.. Annemin yüzündeki o mutlu zafer ifadesini o gururu ve güveni görebiliyorum, piyanonun sesini duyan herkes kapýya koþmuþ babam en önde arkada birkaç kiþi daha þaþkýn mutlu ve endiþeli bakýyorlar bana… Gülümsemek istiyorum ama bir þey buna izin vermiyor galiba piyano… O mutluluðu sevmiyor… Aslýnda çalamýyorum, parmaklarýmý yanlýk kullanýyorum, kurallara uygun deðil ama umursamýyorum, kimsenin anladýðý da yok zaten…
Hüzünlü sesler bana bir þey hatýrlatýyor, annem yanýma gelmiþ yüzüme bakarken beni yeniden SAAT’in ölgün tik taklarýna býrakan bir þey görüyorum, çalamýyorum býrakýyorum… MANDALLAR geliyor, küçük onlarca MANDAL… 8 yaþýndayým annemin yanaklarýyla dalga geçen çocuklar var, yanaklarý… O mor izler, bebekken ondan ne kadar korkuyorum… Ondan utanýyorum… Hepsi benim suçum…Hepsi benim suçum… O kadýn aldý beni, bana dokundu annem o sandým… Deðilmiþ… Hadi BERJER al ve uyut beni…BASTON güç ver bana… AYNA’yý kapatýn, bir TÜTSÜ KABI bile yok ve MANDAL’lar kapatýn çenenizi artýk…
Tabureden kalkmadan býrakýyorum çalmayý, baþým öne doðru düþüyor SAAT’i le göz gözeyiz þimdi hala 8, dalga geçer gibi ‘Býrakmayacaðým’ diyor ve birkaç tuþa birden deðiyor kontrol edemediðim bedenim… Ve saðýr eden bir ses… Yüzyýlýn en hüzünlü sesi…


PARAFÝN

Gemici feneri, içimde parafin kalmýþ, durduðu yerde akýyor her yeri mahvediyor, yakýcý madde þapýr þapýr… Öylece alýnýp atýldým bir kenara sadece bir kere denemek için yaktý sahibim beni ve o günden beri yapayalnýz ýþýksýz ormanýmdayým, aslýnda çok aydýnlýk bir oda burasý, ama yinede benim durumum farklý, güneþ varken ayýn kendi ýþýðýný bulamamasý gibi benimkisi… Eskilerden bir ihtiyaç þimdi þýk dükkanlarda dekoratif araç olarak satýlýyor, ne yazýk ruhum hiç hayat bulmayacak bir gemicinin elinde ve hiç ýþýk görmeyeceðim, hiç olmayacak içimde alevim, içimdeki yangýn enkazlara küllere sebep olsada kimse görmeyecek beni… Ah yaþlanmaya býrakýlmýþ zavallý metal kalbim beni çok geride býraktýn ve yolu bulamayacak kadar karanlýk burasý… Bir yangýn tehlikesi gibi bakýlýyor bana, belki de basit bir süs, yað yakan pahalý bir aydýnlatýcý. Ben de alýþtým bu duruma ve tasalanmýyorum ama baþkalarýnýn ýþýðýnda da yürümem, onlarýn voltajlarý beni kör ediyor, onlarýn ýþýklarý yanýltýcý parlak ve yalancý… Kendi yolum için kendi ýþýðýmý bekleyeceðim… Kendi maceram için kendi ayaklarýmý ve metal kalbimi isteyeceðim… Biri yaksýn diye beklemeyeceðim, kendi kibritimi kendim bulabilirim kendi ateþim bir festival ateþi, kendi ýþýðým bir yangýn güneþte… Bir ay olamayacaðým, güneþ olmak varken… Güneþ varken kimse karanlýðý fark etmiyor, bende öyle olacaðým, karanlýðý görmek isteyenler gözlerini kapatabilecek yalnýzca…

Babam baðýrýþlarýma dayanamýyor, kimse susturamýyor beni, sebepsiz baðýrýyorum kafamdaki her þeyi suskun geçirdiðim günlerin acýsýný çýkarýr gibi sýralýyorum;
-‘MANDAL, HALI, PERDE
BERJER, AYNA, BASTON
PÝYANO, TÜTSÜ KABI, ÇÝÇEK
GEMÝCÝ FENERÝ, MASK, DÜKKAN
KÝTAPLIK, ÇÖPLÜK…
YARALAR, MOR YARALAR ÝZLER, SUÇLU BENÝM… BU SAAT NE, NE BU SAAT? NE ANLATMAYA ÇALIÞIYOR NEDEN HEP 8 ‘DE’
-‘Sen almýþtýn ya kýzým, geçen sene, sonra fýrlatýp attýn camý kýrýldý bozuldu ama sen bize attýrmadýn yinede… O zamandan beri piyanonun üstünde duruyor ya…’
Hatýrlýyorum tabi ya… Karþý komþunun evine gittiðim gün, kadýn bana o kadar iyi davranýyordu ki annemin o olmasýný isterdim, bana garip eðlenceli þekerler verirdi, çikolatalar da hep kendi okuduðu kitaplarý dýþtan bana da okurdu çoðu utandýrýrdý beni ya olsun onun evinde PERDE çok yoktu bazen kitaplarýndan bana da hediye ederdi, büyüdüðümde ise ilk içkimi onun evinde içmiþtim nane likörü, gargara gibi gelmiþti ama sonra hep içmiþtim hep içmiþtim… Annem küçükken gitme oraya derdi, ‘o kadýn ahlaksýz, cehennemde yanacak cayýr cayýr’ Ama asýl yanan kiþinin annem olduðunu düþünürdüm, suratýnda kocaman kocaman izler vardý, mor lekeler ‘Hepsi sen doðduktan sonra çýktý, güzelliðimi çaldýn benden, keþke güzel olsaydýn da deyseydi sümüklü bir kýz çocuðusun sen, iþe yaramaz bir kýz’ böyle derdi annem bana, hatýrlýyorum… Annemden ne kadar utandýðýmý, onun elini tutmadýðýmý onu sevmediðimi, diðer çocuklar korkup annelerine sýðýnýrlarken benim kâbuslarým annem olurdu… Hep bir hýrsýz sanýrdým kendimi, katil… Küçüktüm ama annemin hayatýyla oynadým, onu öldürdüm… Ne kadar da çirkin þimdi… Onu hiç annem saymadým ‘Benim annem öldü’ derdim lisede herkese o mor yanaklý kadýn deðil annem… Karþý komþu olsaydý keþke benim annem… Ýþte o gündü, o SAAT i fýrlattýðým gün, yine annemden gizli gitmiþtim o kadýnýn evine… Her þeyden konuþtuk, içkilerimizi sigaralarýmýzý içtik, omzuna yatýp oturmak ne kadar da iyiydi…
Ama o gün isteklerinin farklý olduðunu anladým elbet… Önce sadece saçlarýmý okþadý, sonra elleri gitgide aþaðýya indi benim bile dokunmaya korktuðum mahrem yerlerime dokundu, vurdu, okþadý ve öptü… O an hatýrladým bunu ben küçükken hep yapardý hep normal bir þey gibi ellerdi bana…’Hayýr’ dedim bir yýl önce farkýna vardým her þeyin o SAAT i fýrlattýðým gün… Ama o bana saldýrdý, saldýrdý… Kýyafetimi yýrttý, bana küfür etti… Kaçtým o evden zor kaçtým, saat 82e geliyordu ki eve attým kendimi… Anneme sarýlmak ondan özür dilemek istedim ne salakmýþým demek istedim hem yanaklarý o kadar da kötü deðildi… Ama yapamadým, odama girdim… Piyano yeni alýnmýþtý o sýralar, ben mutlu olayým diye yavaþ yavaþ beynime kurulan hastalýðýmýn etkisi azalsýn diye…Ben ortalýðý yýktým, hiç ses çýkarmadan baðýrdým ve SAAT’i duvara fýrlattým, halbuki Londra’dan almýþtým… Tam 8 di saat ve durdu, camý kýrýldý SAAT durdu bir daha çalýþmadý… Ve o gün piyanonun taburesini pencerenin önüne çektiler ve oturdum oraya… Ve SAAT hep 8 olarak kaldý…
Hatýrlýyorum, her þey üstümde bir yük olarak bindi korkularým çýkýþý olmayan yollarým… Hatýrlýyorum…
-‘YARALAR, DOKUNUÞLAR, PÝÞMANLIKLAR, ÖZÜR ÖZÜR ÖZÜR, FARKLILIK…
ÖLDÜ ÖLDÜ ÖLDÜ KIZ
SAAT SAAT SAAT ÇALMIYOR
GÜNLER KISA
SOÐUK
ODA YOK…MANDALLAR’
Hatýrladýklarýmdan daha çok hatýrlayamadýklarým, güçsüzlüklerim yanýlgýlarým suçlarým… Adýný koyamadýðým acýlarým, adýný koyamadýðým yalnýzlýklarým var… Haklýyým adýný koymamakta, haklýyým hatýrlayamamakta… Ben adýmý bile hatýrlamýyorum…
Babam cebinden bir kart çýkarýyor, telefonu çeviriyor, annem kýzgýn ve aðlýyor… Etraftaki diðer herkes sirktelermiþ gibi izliyor ‘Ýþte delirdi’ sanki ateþ çemberinden geçen bir aslaným ben… Annem beni sakinleþtirmek için yanaklarýný gösteriyor;
-‘Hepsi geçti bak, hepsi geçti senin suçun deðildi…’ Önce bir mutluluk belirtisi geliyor sonra yok oluyor o sadece makyaj… Hem sadece bunun olduðunu düþünmesi sorun olarak çok berbat… Kimse algýlayamýyor beni, ýþýk bile yok yolumu bulabileceðim… Parafin akýtan gemici feneri gibi içsel gözyaþlarýmý akýtacaðým…



08.00-20.00
Tekrar piyano taburesi demir parmaklýklý pencerenin önüne getiriliyor ve oturtuluyorum… Sakinleþmiþim, eskisi gibiyim konuþmuyorum, birazdan gelip beni götürecekler… Ben sadece o SAAT’e bakýyorum, hastalýðýmýn tek tanýðý o,tek adý o…Hatalýðýmýn adýný bilmemem normal, hatýrlayamam da… Çünkü ben kendi adýmý bile bilmiyorum, galiba nesnelerin ismi olmadýðýndan böyle… Sadece SAAT mesela, benim cinsim ne sadece ÝNSAN mý?
Çalýþanlarý da SAAT bozuklarý da SAAT ise, normalleri de ÝNSAN delileri de ÝNSAN o zaman…
Týpký her zaman 8 i göstermesi gibi PÝYANONUN yanýndaki SAAT’in…Hala 8 ve hep 8 olacak, bazen tamirciye vermek yerine yenisini alýrsýnýz bazen de vazgeçersiniz bir SAAT inizin olmasýndan… SAAT her zaman 8 i gösterecek, neyse… En azýndan günde iki kez doðruyu söylüyor…


BayYelkovan

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: akrep
Gönderen: Guvercin / ,
17 Kasým 2008
Arada bir iki cümlede düþüklük var ama genelde baþarýlý bir çalýþma. Emeðinize saðlýk. Tebrikler.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Meþguliyet Sokaðý Sakinleri
Deniz Kokulu Dondurma
Osuruk ve Kibir Üzerine


Alper Turan kimdir?

Anlatacak çok þeyi olan küçük bir yazar müsvettesi! Mürekkebine ter ve gözyaþý karýþmýþ. . . Uðraþlarý önemsiz klavyesine dökülen her sözcükte küçük bir figür yalnýzca.

Etkilendiði Yazarlar:
Virginia Woolf, Joanne Harris, Guy De Maupassant,gabriel garcia marquez, Tennessee Williams


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alper Turan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.