..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýste, sana verilecektir; Ara, bulacaksýndýr; Çal ve kapý sana açýlacaktýr -Ýncil
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaþlýk > Hüseyin Kerim Ece




5 Haziran 2002
O Mevsimi Henuz Yasamadik  
Hüseyin Kerim Ece
Kentin bir kiyisinda cayocaginda ogrenci arkadasligi. Mahalle insaninin sicak iliskileri. Husnu Efendinin yapici yaklasimlari. Fahriye'nin cevapsiz beklentileri. Hasan'in genis dunyasi ve yeni hayat tarzinin getirdigi acmazlari veyabancilasmayi sorgulama


:BEIF:
Yaðmur yeniden yaðmaya baþladý.
Asfaltýn üzerine büyük damlalar düþüyor ve biraz havalandýktan sonra daðýlýyorlar. Küçük gölcüklere düþenler geniþ yapraklý çiçekler gibi yer yer suyu kabartýyorlar. Gölcüklerdeki halkalar bir görünüp, bir kayboluyordu.
Hasan henüz dönmedi. Islanabilir. Þemsiyeyi yanýna almamýþtý.
Bu günlerde hava birden deðiþiyor. Hazýrlýksýz oluyorsunuz ve bazen yaðmura yakalanýyorsunuz.
Tek tük arabalar geçiyor yoldan. Islak yolda arabalarýn izleri belli oluyor, sonra tekrar yaðmur suyuyla kapanýyorlar. Karþý balkondaki çiçekler de ýslanýyor. Yapraklarý aþaðýya doðru eðilmiþ, yaðmura teslim olmuþlar. Bir komþu telde çamaþýrlarý unutmuþ. Belki de þu an evde yoklar. Acaba karý-koca çalýþýyorlar mý? Eðer bundan dolayý evde deðillerse, þimdi akýllarý çamasýrlara takýlmýþtýr.
Bu sokak fazla kalabalýk deðil. Orta halli insanlar oturur burada. Genelde taþradan gelenler. Ama þu eski ve görkemli evin sahibi çoktandýr burada. Dedesi eski paþalardanmýþ. Bir savaþta kolundan yaralanmýþ. Soyadý kanunu çýktýðý zaman gazioðlu soyadýný bu yüzden almýþlar. Ailenin hepsi de okumuþ kimseler. Hepsi de okumuþlarla evlenmiþler. Bazýlarý görev gereði yurdun her tarafýný gezmiþler. Bazýlarý deniz kenarýnda yeni evler satýn almýþlar. Bu ev artýk aileye dar geliyormuþ. Ancak mahalle ile, ya da burada oturanlarla fazla iliþkileri yoktur. Yüksek derecede yaþadýklarýný iddia ediyorlarmýþ. Ayrý bir dünyalarý varmýþ.
Komþularý böyle tanýtýyorlar onlarý.
Hasan henüz dönmedi. Belki çayevine uðramýþtýr. Arkadaþlar oradadýr. Ýsli köþeler, eski masalar, avcý ve manzara resimleri, pirinç kül tabaklarý, muþamba döþemeler, paþabahçe çay bardaklarý, melamin çay tabaklarý, kenarlarý siyah çaydanklýklar, aðýr semaver ve yaþlý kahveci Hüsnü Efendi ile, tipik bir orta sýnýf çayevi.
Hüsnü Efendi hep gözlüðünün üzerinden bakar. Ýlk bakýþý dikkatli ve titizdir. Süzerek bakar, tanýmaya, anlamaya çalýþýr. Bakýþlarý tedirginlik vermeyecek kadar derin ve sevimlidir. Tanýðýna emin olunca biraz gülümser. Gülümseyince de býyýklarý geriye doðru yayýlýr, yanaklarý çukurlaþýr, yüzünde bir sýcaklýk meydana gelir. Gözleriyle ‘anlaþtýk’ der gibi olur. Çaylarý kendisi getirir masanýn üzerine býrakýr, hemen ocaðýn baþýna döner. Havlusu her zaman omuzundadýr. Boþ kaldýkça, ya da çaylarý býrakýrken masalarý ve tezgâhý siler, etrafýn tozunu alýr.
Hüsnü Efendinin çayevi aslýnda öðrencilerin yeri deðildir. Daha çok yaþlýlarýn, emeklilerin, bir de iþ için buralara gelen taþralýlarýn uðrak yeridir. Biri diðerini burada arar. Sözleþenler bazen burada buluþur, gidecekleri yere buradan giderler. Ýnsanlar burada birbirlerine selâm verirler. ‘Buyur efendi, gel otur, bir çayýmý iç diye’ burada iltifat ederler. Davet ettiði kimse oturunca da ‘bak Hüsnü Efendi, misafirimiz ne alýr?' der, sonra da hal ve hatýr sorarlar. Birbirlerine yakýndan bakarlar. Tanýþmýþlýðýn verdiði rahatlýkla uzun uzun sohbet ederler.
Bu dost ortamýnda oturmalar pek de uzun sürer. Hüsnü Efendi hemen hemen hepsini tanýr buraya gelenlerin. Hepsinin öyküsünü bir kaç defa dinlemiþtir kendi aðýzlarýndan. Bu kente ne zaman geldiler, nerelerde çalýþtýlar, ne zaman emekli oldular, emekli ikramiyesiyle neler yaptýlar, kaç cocuklarý vardýr, çocuklarý ne iþ yapmaktadýr... Hepsini bilir. Kim kimden þikayetci, kim kimden yana, kim kimin aleyhinde, kim nasýl bir dümenin peþinde, kim kimin dedikodusunu yapýyor; hepsini duymuþtur. Ancak Hüsnü Efendi hiç birisini baþkasýna anlatmamýþtýr. Kimsenin etlisine sütlüsüne karýþmamýþtýr. Buna ihtiyaç duymamýþtýr. Oldum olasý çok konuþmayý ve dedikoduyu sevmez. Çoðu zaman gözleriyle konuþur. Bu da ona yeterlidir. Duyduklarýnýn üstüne varmaz, her þeyin aslýný öðrenmeye uðraþmaz.
Öðrencilere karþý daha bir sýcaktýr. Onlara karþý daha fazla yakýnlýk duyar, onlara tatlý tatlý gülümser. Çaylarýný erken ve iyi tarafýndan getirir. Öðrencilerin onun yanýnda ayrý bir yeri vardýr.
Hüsnü Efendinin son aylarda öðrenci müþterileri çoðalmaktadýr.
Boþlukta kalanlar gidecek yer ararlar. Sevgilerin naylonlaþtýðý bir ortamda yalnýzlýk elbette koþa koþa gelecektir. Her þeyin iðreti ve yapmacýk olduðu günlerin yorgunluðu nasýl unutulur? Çýkmaz sokaklar, cevapsýz sorular, bunalýmlar, geleceðe iliþkin hesaplar, tutmayan plânlar sürüp giderken; bir samimi bakýþa, bir içten merhabaya can bayýlýr. Dersler, sýnavlar, ödevler, geziler, arkadaþlar, eðlence yerleri... ve arkasýndan yorgunluklar.
Doyumsuzluðun neresinden bakarsanýz bakýn, iþte sýkýntý getiriyor.
Bu kadar insan yalanlarýn, hayallerin, aldatýcý zevklerin ve sloganlarýn peþine gidecek deðil ya? Bu kadar genci düþünmekten, hesap yapmaktan, eleþtirmekten, sorgulamaktan yoksun býrakamazsýnýz ki. Bu kadar haraketli kitleyi bir kaç satýr arasýna, sýnav bolluðuna, sayfalar dolusu geveziliklere, yazýlý ve görüntülü aldatmacýlara hapsedemezsiniz ki. Ýþte þevredeki sorumsuz gidiþten yorulanlar, düþünenlerin, kiþilik sahibi olmak isteyenlerin, uydum kalabalýðý demeyenlerin zaman zaman uðradýklarý yer Hüsnü Efendinin çayevi.
Yaðmur biraz keser gibi oldu. Çiseye dönüþtü. Çocuklarýn oynadýðý boþ arsa çamurlaþtý. Bir çocuk koþarak arsadan karþýya geçiyor. Kaldýrýmlardan tek tük geçenler var.
Bu çevrede büyük apartman sayýsý fazla deðil. (Ama yapýlmayacýðýný kim garanti edebilir? Hatta yakýnda oraya da bir apartman yapýlacaðý söyleniyor.) Onlar diðer semtlerde. Baþlarý dik, gururlu, biraz da tepeden bakar gibi dururlar.
Sokaklardan taþýtlar ve insanlar geçer. Okul öðrencileri ellerinde çantalar, okul bitiminde veya öðle paydosunda caddeye doðru koþarlar. Ýleride sýk sýk karþýlaþacaklarý darmadaðýnýk bir koþunun baþlangýcýdýr bu.
Kimileri güneþli havalarda balkonlarda oturur. Gazete okuyanlarý ve çayýný yudumlayanlarý görürsünüz. Öbür taraftaki balkonlu ile selâmlaþýrlar. Birbirlerinin duygularýna yakýn hissederler kendilerini. Ayný havayý soluduklarýný düþünürler. Kavuþtuklari yüksekliðe beraber týrmandýklarýný duyurur gibiler.
Alt kattaki daire satýlýktýr. (Pencereye yapýþtýrýlan bir duyurudan bu anlaþýlmaktadýr.) Emlâkcýya vermemiþ evsahibi . Buna gerek görmemiþ. Tek elden satýþýn alýcýnýn da lehine olduðunu düþünmüþ. Kendisi anlatmalýymýþ evin özelliklerini alýcýya. Bu pahalýlýktan, çantasýný dolduramamaktan, en önemli ihtiyaçlarýný bile karþýlayamamaktan þikayet ediliyormuþ ama, ev sahabi olmak isteyenler hiç bir zaman azalmazmýþ.
Hava durmadan deðiþiyor. Güvenemiyorsunuz, sýcak mý olacak, soðuk mu? Yaðýþlý mý, güneþli mi? Piyasa da deðiþiyor. Adamlar fiyat deðiþtirmekten yoruldular. Bugün düne uymuyor. Her yeni gün yeni bir deðiþikliðe gebe gibi. Kabuk deðiþtiði gibi öz de deðiþiyor. Dalgalanmalar sadece fiyatlarda, arzularda, ve hedeflerde deðil; her þeyde. Her yerde bir deðiþim yaþanýyor. Sürüp gidiyor bu. Hava mý insanlara uydu, insanlar mý havanýn deðiþkenliðine uydu, belli deðil?
Hüsnü Efendi öðrencileri seviyor. Ders üzerine mi konuþuyorlar; hemen kulak kabartýr. Edebiyat ve sanattan mý söz açýldý; hemen ilgilenir. Son durumlar hakkýnda mý konuþuyorlar; duymak ister. Normalde günlük konularda bile görüþünü söylemeyen, konuþmayý sevmeyen, gereksiz konulara kulak kabartmayan Hüsnü Efendi’nin kendilerine katýlmasý öðrencileri þaþýrtýyor. Kendilerini dinleyen böyle birisinin bulunduðuna seviniyorlar. Halktan birinin ciddi bir konuya ilgi göstermesi onlara baþka bir memnunluk veriyor.
Günlük konularý konuþmak herkes için kolaydýr. Sonunda sohbet bir kaç konu etrafýnda toplanýr: Pahalýlýk, siyasi geliþmeler, toplumsal sorunlar, spor olaylarý... v.b. ...
Hasan böyle konularý konuþmaktan hoþlanmýyor. Konuþula konuþula bitmeyen, hiç bir yararý olmayan, kiþiyi düþünmekten ve asýl yapmasý gereken iþleri yapmaktan alýkoyan bu konuþmalar býkkýnlýk veriyordu. Bununla insanlar belki bir doyuma ulaþýyorlar. Halk arasýnda nice yýllardan beri bu konular konuþuluyor. Ne oldu? Deðiþen bir þey var mý?
Hasan bazen konuyu deðiþtirmek isterdi. Sorular sorar, dikkat çekecek bir konu atardý ortaya. O zaman Hüsnü Efendi onun yüzüne tuhaf tuhaf bakardý. Dikkatleri hayatýn anlamýný düþünmeye ve deðer yargýlarýný eleþtiriye çevirmek, veya çoðunluðun âdet haline getirdiði tutumlara yabancý kalmak... Bu, dikkat çekici bir þey. Bu yol yordam bilenlerin iþi. Bu, düþünenlerin, okuyanlarýn, aklý baþýndaki kiþilerin iþi.
Hasan bunu nasýl beceriyordu?

XXX

Azmi pencereden dýþarýyý seyrediyor ve düþünüyor.
Fahriye bu kez mektup yazacak mý acaba? Öyle ya, onu çevresinden uzaklaþtýran nedeni sorup durmuþtu. Ama kendisini tatmin edecek açýklayýcý bir cevap alamamýþtý. (Fahriye, Hasan'ýn kendi çevresinden, dünyasýndan, ilgisinden temamen uzaklaþtýðýný sanýyor.) Hasan her zamanki gibi kesin bir karþýlýk vermekten kaçýndý. Belki de vermiþti de Fahriye bunu bir türlü kesin cevap olarak algýlamak istemiyordu.
Hasan son aylarda iyice baþkalaþmýþtý Fahriye'ye göre. Görüþmek istemiyor. Derslere geç geliyor ve genellikle erkenden çýkýp gidiyor. Arada bir rastgele karþýlaþmalar ve zoraki bir merhaba. Hepsi o kadar.
Fahriye onun bu düþünceli halini sýkýcý buluyordu. Bu kadarý olmamalýydý. Kiþinin sorunu olmasý, bu sorunun etrafýnda düþünmesi, onunla canýnýn sýkýlmasý gayet normaldi. Ama ondaki durum doðallýðý aþýyor, bir soruna sahip olmaktan çýkýp bunalým iþaretleri veriyor. Ýnsaný yoruyor, bitkinleþtiriyor, onunla ilgili umutlarý zayýflatýyor.
Fahriye, Hasan'ýn okuduðu bütün kitaplarý bir gün bir araya toplayýp gömmek, ortadan kaldýrmak, yasaklattýrmak istiyor. Yahutta onun kitapla ilgisini tümüyle kesebilmeyi arzu ediyor. Öyle ya, onun bu hale gelmesinin sebebi belki de kitaplardý. Bazen de ‘kitaplara fazla mý haksýzlýk ediyorum? Hasan'ýn böyle olmasýnýn sebebi gerçekten kitaplar mýydý?’ diyordu arkadaþlarýna. Halbuki o tanýdýðýndan beri Hasan kitaplarla arkadaþtý.
‘Elindeki bütün kitaplarý alsak, onunla kitaplar arasýna engeller koysak, okumasýna fýrsat vermesek, onun kafasýnýn içini deðiþtirmek mümkün olabilir miydi?’
Fahriye bir çözüm yolu bulmak istiyordu. Bütün dikkatine raðmen her þeyin karþýlýksýz kalmasý, her çabanýn boþa gitmesi, her arzunun lâmba gibi sönmesi kiþiyi karamsarlýða sürükler. Ýþin bu noktaya gelmesi artýk onun gücünü aþmaya baþlamýþtý. Her þeye tekme vurmak, her þeyi bir tarafa atmak, her þeyi unutmak belki kolay zannedilir. Ýnsanýn yaþadýðý tecrübeler, duygular, hatýralar, ilgiler hemen unutulabilir mi? Bütün bunlar bir yara kabuðu mu ki hemen koparýlýp atýlsýn?
Fahriye zaman zaman bütün her þeyi bir tarafa atmak istiyordu. Bunca zaman bir hayalin, bir belirsizliðin, bir gölgenin peþinden gidilir mi? Ýstenilmeyen yerde insan ne kadar durabilir? Bir karþýlýk yoksa, orada bir umut aramanýn da mantýðý yoktur. Fahriye, bir karþýlýk alamadýðýný, hatta ciddi bir tepki görmediðini iddia ediyor. Ayrý dünyalarýn, ayrý anlayýþlarýn, ayrý bakýþ açýlarýnýn, ya da apayrý dertlerin insanýyýz belki diyordu. Hasan kimbilir böyle düþünüyordur. Belli ki bu sonuçsuz bir beklenti. Görünmez bir karanlýða taþ atma gibi. Yankýsý gelmiyor. Bir ses duyulmuyor. Bir kývýlcým parlamýyor.
Bunca arkadaþ, mahalle çevresi ve dosta raðmen, kalabalýklar içerisinde yalnýzlýk çekmek, arkadaþsýz kalmak, kimsesiz olduðunu düþünmek, bir köþeye fýrlatýldýðýný sanmak yersiz deðil mi?
Hasan boþ bir insan deðil. O ne yaptýðýnýn farkýnda görünüyor. O kimseye ihanet etmeyecek kadar dürüst biri. Nefret edilmeye sebep olacak huylarý yok. Cana yakýn, cömert, fedakâr, çalýþkan ve üstelik karþýsýndakine deðer ve önem veren biri. Okuyor, düþünüyor, bazý konulara kafa yoruyor, fikir üretiyor ve en önemlisi bazý þeyleri sorguluyor. Ýþini ciddiye alýyor, çevresini ciddiye alýyor, insanla ilgili þeyleri ciddiye alýyor. Dikkat çekecek þeyler üzerinde duruyor ve çalýþýyor. Nerede nasýl hareket edeceðini biliyor. Sululuktan ve gelip geçici þeylerden hoþlanmýyor. Geniþ bir çevresi var gibi görünse de yakýnýnda olan kiþiler, ya da onu anlayanlar azdýr.
Ýþte bu özellikleri sebebiyle dikkat çekiyor ya.
Fahriye’ye göre Hasan hayatý fazla ciddiye alýyor. Önemsiz þeylerin üzerinde çok duruyor. Çoðunluðun deðer vermediði konularla ilgileniyor. Artýk unutulmaya yüz tutmuþ, bir kenara atýlmýþ, belki de dirilmesi mümkün olmayan konularýn peþinde. Bu yüzden o yalnýz kalacak gibi. Zaman deðiþiyor, deðer yargýlarý, anlayýþlar, zevkler, ilgi alanlarý deðiþiyor. Bu bir gerçek. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. Tek baþýmýza zamanýn akýþýný durduramayýz. Gerçek böyle midir? Doðum ve ölüm, gençlik ve yaþlýlýk, yürüyüþler ve çýrpýnýþlar ciddiye alýnmasý gereken þeyler midir?
Henüz karþýlýðýný bulmamýþ sorular bunlar. Üzerinde uzun uzun düþünmeye deðer mi?
Ýkide bir varlýk sorununu ortaya atýyor. Yaratýlýþla ilgili ilginç sorular soruyor. Sorularla kafalarý allak bullak ediyor. O zaman Fahriye onu yalnýz býrakmayý seçiyor. Koridorda, merdiven baþýnda, bahçede, kaldýrýmda, sokakta, durakta, otobüste, evde... Sürekli sorularla, onlarýn arkasýna sakladýðý düþüncelerle her gün meþgul olunabilir mi, zaman geçirilir mi?

XXX

Azmi pencerenin önünden kalktý. Aynanýn karþýsýna geçti. Üstüne baþýna, yüzüne baktý. Masaya doðru yürüdü. Biraz önce yaptýðý çalýþmalara bir göz attý. Yeterince çalýþtým dercesine kafasýný salladý. Tekrar pencerenin önüne geldi. Sokaða baktý, etrafa göz gezdirdi.
Çise devam ediyordu.
Hasan da görünürlerde yoktu. Az sonra gelebilir. Bir çay yapmalý diye söylendi. Sonra mutfaða gitti. Çaydanlýðý raftan aldý, su doldurdu, ocaðý yaktý ve çaydanlýðý ateþin üzerine koydu. Ocak parlak alevlerle yanýyordu. Çaydanlýðýn kenarýnda ince, mor çizgiler bu alevlerin izlerini taþýyordu. Kimbilir kaç defadýr ateþin üzerine konulan çaydanlýk, senelerin hatýrasýný taþýyor gibiydi. Alevin býraktýðý izler, yýkansa da kaybolmaycak kadar kalýcýydý. Mutfak eþyalarý yerli yerinde idi. Burada, týpký çalýþma odalarýnda olduðu gibi bir düzensizlik yoktu. Hasan ve Azmi kaldýklarý yere iyi bakarlardý. Evlerinin pis olmasýna izin vermeyecek kadar titizdiler. Bu yüzden anlaþarak beraber kalýyorlardý bu evde.

XXX

Hüsnü Efendi güzel çay demlerdi. Kan kýrmýzýsý çaylar yudumlanýrken, bu eski çayevinin isli duvarlarýnýn, basýk havasýnýn aðýrlýðý unutulurdu. ‘Kekik kokulu çay’ derlerdi öðrenciler kendi aralarýnda Hüsnü Efendinin çaylarý için. Memleketlerini hatýrlatýrdý, ya da uzun kýþ günlerinin yalnýzlýðýný unutturan çay akþamlarýný. Bu saatte burada olmak aralarýndaki bir sözleþme gibiydi. ‘Kekik kokulu çay saatinde tamam mý?’ Bu söz sözleþme yerine geçerdi. Ders sonlarý çýkýlan akþam gezilerinin düðüm noktasý burasý olurdu. Bir mektup okuma gibi sayýlýrdý günler. Bu mektubu herkes bir ucundan okurdu. Üstelik bu mektup herkese gelen, herkese hitap eden, herkesi ilgilendiren bir mektuptu. Belki de herkes kendine göre, kendi diliyle, kendi anlayýþýyla okurdu. Okul çarþýya doðru açýlýr, öðrenciler dizilir giderlerdi. Kimi yurtta kalýr, kimi kiralýk evlerde. Ailesinin yanýnda kalanlar da vardýr. Çoðu için Hüsnü Efendinin çayocaðýnýn, oradaki çay sohbetlerinin ayrý bir anlamý ve zevki vardýr. Yürürler, koþtururlar, konuþurlar, çalýþýrlar ama illâ da burada buluþurlar. Burada onlarýn dünleri olduðu gibi yarýnlarý da vardýr.
Sýnýf havasý deðildir artýk ‘kekik kokulu çay saati’. Þakalar, takýlmalar, derslerle ilgili deðerlendirmeler faslý erken geçer. Haftalýk haber ve yorumlarýn bir ucundan tutulur. Spor olaylarý bazen masalarda dolaþýr. Gurbet havasý baþlar arada bir. O havayla birlikte baþlar biraz öne eðilir, yüzlere hüzün çöker, þakalar azalýr, konuþmalar kýsa tutulur. Bunu kekik kokulu çayýn yavaþ yavaþ yudumlanmasýndan da anlarsýnýz. Olaylar, medyanýn üzerinde durarak duyurduðu þeyler, toplumlarý sarsan, kalablýklarý ayaða kaldýran, her kesimi etkileyen þeyler, ya da hiç kimseyi ilgilendirmeyen ama haber kaynaklarýnýn zorla ‘ilgilenin dediði’ þeyler ‘kekik kokulu çay saati’nin havasýný bu kadar deðiþtiremezdi. Ýnsanlar oaraya girip çýkarlar, çay içerler, gazete okurlar, havadan sudan konuþurlar, ama öðrenciler için ‘kekik kokulu çay saati’nin havasý ayný kalýr.
Borsa krizleri, iflaslar, dýþ borçlarýn yükselmesi, elektirik kýsýntýlarý, siyasî tartýþmalar, iþsizlik, yolsuzluklar, referendumlar, polis baskýnlarý, yürüyüþler, silah satýþlarý ve konuþula konuþula kevgire dönen dünya barýþý gevezelikleri... Sýnavlar, nutuklar, kararlar, yasaklar, törenler, yani gitgide kabak tadý veren lüzumsuz ve hiç bir iþe yaramayan törenler, uluslararasý görüþmeler sürüp gidiyor.
Kendileri pek çok þeylere sahip olduklarý halde baþkalarýnýn elindekine göz diken insanlarýn ve ülkelerin haberleri dolduruyor ekranlarý, gazete sayfalarýný, sokaklarý. Hýrsla ve açgözlülükle yüklü çaðdaþ denilen hayatýn açmazlarýný görüyorsunuz çevrenizde. Durmadan reklâmlarý yapýlan yalanlar, iki yüzlülükler, ihanetler sizi býktýrýyor. Ýçeriksiz, boþ, iþe yaramayan, baþtan baþa kandýrmaca dolu nutuklardan sonra yoruluyorsunuz. Baþtan baþa propaganda kokan, yerini bulmayan ve bir derde merhem olmayan sözlerden baþýnýz aðrýyor.
Gel-gitler toplum aynasýnda devam ediyor.
Ama her þeye raðmen ‘kekik kokulu çay saati’nin havasý sürüyor.
Hasan iþte bunlarý konuþmak istiyor. Bunlarý gündeme getirmek istiyor.
Yalanlara, çevirilen dolaplara, ihanetlere, zulümlere dikkat çekmek istiyor. Konuþuyor, açýklýyor, örnekler veriyor, dikkatlice bakmalarýný öneriyor. Onlarý uyanýk olmaya, kimsenin oltasýna takýlmamaya, kimseye kul köle olmamaya davet ediyor. Siz de bakýn, dikkatlice bakýn, okuyun, araþtýrýn, sonra da gören göze sahip olun; pek çok þeyin farkýnda olursunuz. Nasýl aldatýldýðýnýzý, nasýl uyutulduðunuzu, nasýl kullanýldýðýnýzý anlarsýnýz diyor.
Fahriye ise bu gibi konular açýlýnca memnun kalmýyor. Konuyu deðiþtirmek istiyor. Sözü kendi ilgi alanýna getirmek istiyor.

XXX

Merdiven baþý. Öðrencilerin kimisi iniyor, kimisi çýkýyor.
Hasan orada, merdivenin baþýnda birdenbire beklemediði bir anda Fahriye’yi karþýsýnda buldu. Gözlerine baktý. O parlak, samimi, kahverengi gözlerine. Gözleri üzerine doðru geldiler ve sanki bütün çevresini saracak kadar büyüdüler.
Arkasýndan geniþ bir aydýnlýk doðdu ve onu çepe çevre sardý. Sonra da geniþ bir alan, uzun bir düzlük ve alabildiðine yeþil bir saha... Hava güzel, çevre yemyeþil ve her þey özgür. Yakýcý bir yakýnlýk, baðlýlýk ve gözlerle ifade edilen bir samimiyet. Bu gözlerde iþte bütün bunlarý bulabiliyordu. Bir kaç saniye süren bu dalgýnlýktan sonra birden ortaya çýkýveren sabah güneþi gibi bir açýklýk. Zümrüt renkli yapraklar, yer kabuðunu çatlatan tohumlar, tomurcuðundan baþ gösteren çiçekler ve büyüyen umutlar...
Hasan, bu manzaraya dayanamazdý. Gözlerinin önüne ufuklarý seren bu görüntüye bakmaya gücü yetmezdi. Bakýþlarýný Fahriye’den ayýrdý, önüne çevirdi. Dudaklarý kýpýrdar gibi oldu. Bir þey diyecekti, ama durdu, bekledi, konuþamadý. Orada, biraz þaþkýn, biraz heyecanlý, biraz aceleci; ‘iþte diyeceklerim þu görüntümden ibarettir’ dercesine kalakaldý.
Fahriye 'görüþemiyoruz' dedi.
Hasan cevap vermedi. Önüne bakmaya devam etti. Eliyle kitaplarýna dokunuyor, susuyor ve bekliyordu. Aslýnda bu anýn geçmesini istemiyordu. Her ne kadar sorulan soruya cevap verebilme, karþýsýndakine olaðan bir þekilde bakmaya gücü olmasa da Fahriye’nin karþýsýna çýkmasýyla hayal ettiði o zümrüt iklimde biraz daha kalmak istiyordu.
Fahriye uzun zamandýr pek soruya ve pek çok merakýna cevap alamamanýn üzüntüsüyle Hasan'a bakýyor ve bekliyordu. O da ilk gidenin kendisi olmasýný istemiyordu belli ki.
Fahriye Hasan’a bakýyor ve düþünceli bir þekilde ondan cevap bekliyor.
‘Aynamýzýn yüzü hep kýrýk mý olmalýydý? Hep iþaretlerle mi meramýmýzý anlatmalýydýk? Bunca çoþkunun içerisinde bir aðýt mý yüklenmeliydik? Bu koþuþ, bu ilgi, bu deðer verme tercih etmeye deðmez mi? Ne istiyorsun peki? O peþine düþtüðün fikirler, o tutkunu olduðun takýntýlar, o sorduðun sorular, hayattan daha mý deðerli? Yetmez mi seni anlamaya çalýþan merhametli ve kahverengi gözlerin sana bir dünya baðýþlamasý? Baþkalarý için bir þeyler yapmalýyýz iddiasýyla ortaya çýkarken, benim için gerekeni yapmadýðýnýn farkýnda mýsýn?’
‘Anlamýyorsun ki Fahriye; sorun onlar deðil. Sorun senin çevrenle, heveslerinle, isteklerinle, sevginle ilgili deðil. Bu baþka bir þey. Anlatýlmasý kolay olmayan bir ideal, bir tavýr, bir kiþilik.’
Bunlarý birbirlerine söylediler mi? Böyle mi konuþtular? Ya da gözleriyle mi böyle söylediler, bilmiyoruz.
Fahriye Hasan’ýn dalgýn yüzüne biraz daha baktý. Anlaþýlan konuþulacak fazla bir þey yoktu. Bu kadar da yeterdi. Hiç olmazsa gözleriyle konuþtular, vücut diliyle birbirlerine bir þeyler söylediler. Her þey sanki söylenmiþ, muhabbet bitmiþti. Tartýþma açmanýn anlamý ve faydasý yoktu. Ýþte hayat devam ediyordu ve zaman onlarý kucaklýyordu. Hasan, ‘baþka ne diyeyim, iþte görünüþüm, halimi ortaya koymaya yetiyor’ der gibiydi. Bu durum belki böyle sürecek, belki aniden biten ama sürdüðü zannedilen bir rüya olacak. Belki de þartlar daha farklý olacak. Kimbilir günün birinde sorular karþýlýk bulabilir, kördüðümler açýlýr ve tatlý bir sonuç gerçekleþir.
‘Belki yakýnda’ dedi Hasan ve yavaþ adýmlarla koridora doðru yürüdü.
Fahriye peþinden baktý, daldý ve düþündü. Yakýnda acaba ne olacak? Hangi problem çözülecek? Hangi soru cevap bulacak? Hangi hasret sona erecek? Hangi yakýnda, nerede ve nasýl? Görüþebilmeyi mi, konuþmayý, ilgiye karþýlýðý mý, hayýr anlamýna gelen kesin cevabý mý kastetti? Acaba deðiþecek mi? Acaba yeniden aramýza yani bizim dünyamýza dönecek mi? Acaba bakýþlarýmdaki ifadeleri anlayacak mý?
Fahriye sorularýna cevap arama umuduyla oradan ayrýldý.

XXX

Azmi çayý demledi. Demliði çaydanlýðýn üzerine koydu. Ateþi hafifce açtý. Odaya geldi. Tekrar pencereden dýþarý baktý. Hasan hala gelmemiþti. Dýþarýda olaðanüstü bir þey yoktu.
Masaya gelip oturdu ve biraz önce yaptýðý çalýþmalarý gözden geçirmeye baþladý.
Hasan birazdan gelebilirdi. Kendi dünyasý ile beraber, etkisini ve üzerinde durduðu konularý da getirirdi. Hasan geç saatlere kadar çayocaðýnda oturmazdý. Zamaný boþa harcamazdý. Onun günü plânlý idi.
Masadakilerle biraz oyalandý. Ayaklarýný uzattý, gerindi, esnedi, ellerini birbirine kenetledi, boynunu hareket ettirdi. Yerinden kalktý. Odanýn içinde biraz dolaþtý.
Gözü Hasan’ýn çalýþma masasýndaki kitaba iliþti. Yeni aldýðý ve henüz okumaya devam ettiði kitaptý bu. Ýlginç bir kitap diyordu bunun için. Ýlginç diyordu; çünkü içerisinde beyni týrmýklayan sorular vardý. ‘Azizim bizi, halimizi, anlayýþýmýzý, takýntýlarýmýzý sorguluyor bu kitap’ diyordu. Niçin yaþýyoruz? Hayatýn amacý ne? Ýnsan nereye gidiyor? Ayaklarýn neyin üzerinde duruyor? Yoksa boþlukta mýsýn, yoksa bir zemine mi basýyor ayaklarýn? Ayaklarýnýn altýndaki nesne çekiliverse, gök üstüne kapanýverse, soluduðun hava bir yere göç ediverse, yer ile gök yer deðiþse, ha ne dersin? Sonrasý nasýl olur? Ölümden kimin haberi var? Ýnsanlar ölüme gerçekten inanýyorlar mý? Sýcak sýcak, yavaþ yavaþ, yumuþak yumuþak gelen, ayak seslerini duyurmadan ansýzýn gelen, haber vermeden herkese misafir olan; biraz sevimli, biraz ürkütücü, ama soðuk yüzlü ölümü biliyor muyuz? Bekliyor muyuz bu tanýdýk konuðu? Ya ondan sonrasý? Ya ondan da ötesi, düþünüyor muyuz?’
Doðru, kitap ilginç konularla dolu. Dikkat çekici sorular soruyor ve ayný þekilde cevaplar veriyor. Düþündürücü ve ürkütücü bir kitap.
Azmi, okuyayým mý acaba, dedi. Okumaya gücüm yeter mi? Dayanabilir miyim bu sorular saðanaðýna? Kaldýrabilir miyim bunca aðýr sorgulamalarý? Ben geniþ bir ortamda, serbest, sýkýntýsýz, fazla düþünmeden, maddi imkanlar içerisinde yaþarken, böyle bir hayat anlayýþýna alýþmýþken, düþünebilir miyim bu derin konularý? Beynim bunlara dayabilir miydi? Ya da gerçeklerin dünyasýna dokunmaya gücüm yeter miydi? Kendi gerçeðimle, hayatýn gerçekleriyle, varoluþun hakikatleriyle karþý karþýya gelebilir miydim? Bu boþluktan çýkabilir miydim? Hasan’ýn ulaþtýðý aþamaya ulaþabilir miydim?
Tam o sýrada ayak sesleri duydu. Ayak sesleri kapýya yaklaþtý. Orada kýsa bir sessizlik oldu. Kapý çalýndý ve sonra bir anahtar kilide sokuldu.
Gelen Hasan’dýr. Yavaþ yavaþ yürür, kapýyý mutlaka çalar, sonra kendi anahtarýyla kapýyý açar ve içeri girerdi.
Evet gelen Hasan’dýr. Þimdi o kekik kokulu çaydan, evde, beraber, baþbaþa, gözleriyle birbirlerine çok þey anlata anlata zevkle içebilirlerdi.

Hüseyin K. Ece
18/7/1988
Zaandam



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seyir [Þiir]
Doyum Ele Geçmez Ufuktur [Þiir]
Hüzün Günlerine Dair Bir Yorum [Þiir]
Sabahýn Gülen Yüzü [Þiir]


Hüseyin Kerim Ece kimdir?

1958 yýlýnda Gümüþhane\'de doðdu. Ýlkokulu doðduðu köyde, Liseyi Gümüþhane\'de bitirdi. 1978 yýlýnda Erzurum Ýslami ilimler Fakültesi\'nden mezun oldu. 1985 yýlýna kadar Eskiþehir\'de öðretmenlik yaptýç Bu tarihte Öðretmenlikten ayrýlarak Hollanda\'ya gitti. Lise yýlklarýndan baþlayarak þiir,hikaye ve deneme yazdý. Þiirleri ve yazýlarý çeþitli dergilerde yayýnlandý. 1981 yýlýnda Yenidevir Gazetesi makale yarýþmasýnda birinci. 1982 YenidevirGazetesi hikaye yarýþmasýnda ise ikinci oldu. Yayýnlanmýþ eserleri: Cümleler,Buharý,Hz. AdemAmsterdam Akþamlarý (Þiir) Tanýklar, (Hikayeler)Ýslam\'ýn Temel Kavramlarý, Tatlý bir Çýðlýktýr Yüreðim (Þiir)

Etkilendiði Yazarlar:
Yahya kemal


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hüseyin Kerim Ece, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.