..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi sabýrlý ve yürektendir, sevgi kýskanç ve övüngen deðildir. -Ýncil
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > seyfullah ÇALIÞKAN




25 Eylül 2007
Biyografimin Coðrafyasýnda Gezintiler  
seyfullah ÇALIÞKAN
Pazartesi sabahý babam beni erkenden uyandýrdý. Her zaman baþýnda gezdirdiði, güneþten iyice solmuþ, lacivert rengi beyaza dönmüþ yün beresini bana giydirdi. Beni her zaman týraþ eden kasabamýzýn en usta berberi Cicim Hasan’a gönderdi. “Parasýný verdim. Seni erkeden dükkanda bekliyor.”diye de ekledi. Sabahýn saat yedi buçuðunda berber dükkanýna gittim. Dükkan gerçekten açýlmýþtý ve berber beni bekliyordu


:DJBA:

Ayda birkaç kez çocukluðumun geçtiði kasabada yaþayan eþ, dost, akraba, arkadaþ ve taallukatý telefonla ararým. Hal, hatýr diye söze girip oralarda ne olup bittiðini sorar, büyüdüðüm sokaklarla cýlýz bile olsa hep bir baðým kalsýn, tamamen kopup kaybolmasýn isterim. Yýllardýr oraya gidemediðim, kalamadýðým halde çocukluðumla aramdaki kalan son birkaç köprüyü atmaya, “Adam sende, geçmiþe mazi denir.”demeye de gönlüm bir türlü razý olmuyor. Geçen hafta Ruþen’i aradým. Nasýlsýn, orada havalar nasýl ile söze baþlayýp üzüm ve pamuk muhabbeti içinde ilerlerken “ Haberin var mý , duydun mu bilmiyorum. Bizim Þerif geçen hafta rahmetli oldu. Trafik kazasý iþte, pisi pisine öldü gitti oðlan.” dedi. Kimden duyacaðým, elbette haberim yoktu. Ölmelerin zamaný artýk gelip bize mi çatmýþtý? Ömür denilen saatin son tik taklarýna mý varmýþtýk? Oysa kýrklý yaþlara daha yeni girdik. Ölenle olana çare bulunmazmýþ. Üzüldüm iþte, içim burkuldu.
Þerif’le ben çocukken ayný ilkokula gitmiþtik. Ben onunla ilkokulda ayný sýnýfta okumadým. Daha çok okulun bahçesinden ve sokaktan tanýrým. Benden birkaç yaþ büyük ve birkaç sýnýf ilerideydi. Teyzemlerle ayný mahallede oturuyorlardý. Okul arkadaþlarýmla oynamak için onlarýn sokaðýna, sinemanýn arkasýndaki boþ arsalara giderdim. Arsalarýn bir yanýnda karaaðaçlar, narlar ve incirler vardý. Öteki tarafta kocaman bir düzlük. Yüzlerce çocuk toplansa, bilye oynasa, topaç çevirse, top koþtursa yine de yeterdi. Arsalarýn sonunda biri yazlýk öteki kýþlýk iki tane sinema binasý vardý. Þerif hem öteki çocuklarýn hem kurduðumuz bütün oyunlarýn baþ belasýydý. Topu alýp dikenlerin içine atmak, bilyeleri toplamak, artist fotoðraflarýný elimizden zorla almak, oyunlarý bozmak onun iþiydi.
Kýsacasý ilkokulu bitirinceye kadar Þerif’ten hep uzak durmaya özen gösterdim. Biraz diklenmeye kalksak, örneðin bilyelerimizi, fotoðraflarýmýzý geri istesek üstüne bir de dayak yerdik. Posta koyan, meydan okuyan tavrýmýzý kesinlikle cezasýz býrakmazdý. Ýte dalaþmaktansa çalýyý dolaþmayý seçer, onun geldiðini görünce oyunu bitirip her þeyi cebe doldururduk.
Þerif, her sene çift dikiþ gittiði için ortaokul birde sýnýf arkadaþý olduk. Yaþça bizden büyük olduðu için bütün kopukluðu, serseriliði o örgütlerdi. Suç onda olmasa bile haylazlýk ve yaramazlýk hep onun boynuna asýlmýþ bir yafta gibi algýlandýðýndan, öyle bilindiðinden rahat ederdik. Öðretmenler onu azarlar, onu döver hatta müdür odasýna bile onu çaðýrýrlardý. Bekçi Þaban okula çaðýrýlýp oðlunun yaramazlýklarý yüzünden azarlanmaktan, öðretmenlerin yakýnmalarýný dinlemekten canýndan bezmiþti. Adamcaðýz ne zaman okula çaðrýlsa ona oðlunun ne kadar iþe yaramaz, arlanmaz, uslanmaz biri olduðu anlatýlýyordu. En sonunda Þerif’in velisi olmaktan býkýp usandý. Öðretmenlerin ve okul müdürünün bütün ýsrarlarýna raðmen, birbiri ardýna gönderilen imzalý, mühürlü çaðrý pusulalarýna raðmen okula adýmý bile atmadý. Babasýnýn dayaðýndan öcü gibi korkan Þerif’in böylece okulda çekineceði hiç bir þeyde kalmamýþ oldu. Öðretmenler de artýk ona “Yarýn baban okula gelsin. Onunla konuþacaðýmýz önemli meseleler var.” demekten de vazgeçtiler. Okulun ve öðretmenlerin eziyeti sadece altý ay kadar sürdü. Zaten o senenin sonunda Þerif’de orta birde iki sene üst üste kalmaktan dolayý tasdikname ile okuldan atýldý.
Benim Þerif’le aramýn düzelmesi, aramýzdaki arkadaþlýk ikliminin biraz ýlýmasý arkadaþlýklarýn bir çoðunda olduðu gibi büyük bir felaketin sonrasýnda oldu. Okul müdürü benim yüzümden Þerif’e akýllara ziyan bir dayak atýnca aramýz düzeldi.
Babam baþka iþi gücü yokmuþ, baþka ihtiyacýmýz kalmamýþ gibi gidip pazardan bir týraþ makinesi almýþ. Týraþ makinesi dediðime bakmayýn, adýna makine denmesine neden olacak mekanik bir yapýsý falan da yok. Ýki plastik parçanýn arasýna iki tane jilet yerleþtirip kapatýyorsun. Jiletlerin bulunduðu kenarlarda deðiþik kalýnlýkta tarak diþleri var. Sað üst kenarý üç numara, sað alt kenar sýfýr numara týraþ yapýyor. Öteki kenarýn biri sinek kaydý, diðeri de bilmem kaç numara... Ýçinde iki tane jilet bulunan bu plastik tarak size dört ayrý týraþ seçeneði sunuyor. Nereden bakarsan bak tam bir teknoloji harikasý. Bu gün bile dört ayrý týraþ seçeneði sunan makine bulmak imkansýz. Gel de hayran kalma.
Saçlarýmýz uzayýnca Cuma akþamlarý okulda yapýlan bayrak töreninin ardýndan zaten söylüyorlar. “Pazartesi sabahý Ahmet, Recep, Kemal... okula saçlarýný kestirmiþ olarak gelsinler. O kadar…” Babam zaten çift jiletli teknoloji harikasý makinesini denemek için sabýrla saçýmýn uzamasýný bekliyormuþ. “Baba benim berbere gitmem lazým.” diyorum adam hiç týnmýyor. Sadece “Bakarýz, hallederiz, dur þimdi sýrasý deðil.” falan diyor. Resmen beni oyalýyor ve aldýrmazlýktan geliyor. Pazar akþamý gaz lambasý ýþýðýnda beni önüne oturtup boynuma sofra bezini baðladý ve mucize makinesini çýkardý. “Biraz sabýrlý ol. Saç týraþý neymiþ göreceksin.”deyip usta berber edasýyla karþýma geçti. Saçlarýmý tarar gibi baþýmýn ortasýndan aþaðýlara doðru mucize makineyi sürterek týraþa baþladý. Ýlk baþlarda hiç sorun çýkmadý. Sadece makine bir iki kez saçlardan týkandý. Diþlerinin arasýnda saçlar birikti. Körelir gibi oldu. Babam içini açýp üfleyerek temizledi. Bir iki kez daha temizlemek için makineyi açýnca bizim mucize alet su koyuverdi. Kapanmasýný saðlayan küçük plastik pimler kýrýlmýþtý. Benim kirpi dikeni saçlý kafanýn yarýsý hendek kandak, öbür yarýsý daha makine yüzü bile göremeden týraþsýz kalýverdi. “Ben böyle okula gidemem. Uyuz eþek gibi arkadaþlarýmýn karþýsýna çýkamam.” diye aðlamaya baþladým. Babam hem mucize makinenin bozulmasýna kýzdý hem de ben aðladýðým için üzüldü.”Yarýn ola hayýr ola.” deyip beni yatmaya gönderdi. Kendisi de evden çýkýp kahveye gitti.
Pazartesi sabahý babam beni erkenden uyandýrdý. Her zaman baþýnda gezdirdiði, güneþten iyice solmuþ, lacivert rengi beyaza dönmüþ yün beresini bana giydirdi. Beni her zaman týraþ eden kasabamýzýn en usta berberi Cicim Hasan’a gönderdi. “Parasýný verdim. Seni erkeden dükkanda bekliyor.”diye de ekledi. Sabahýn saat yedi buçuðunda berber dükkanýna gittim. Dükkan gerçekten açýlmýþtý ve berber beni bekliyordu. Baþýmdaki bereyi çýkardým. Berber eliyle kafamý saða sola çevirip sanki doktor hastasýný muayene eder gibi ciddiyetle baþýmý inceledi. “Hasan Abi, alabrosu geçtim üç numara olsa yeter.”dedim. Berber Hasan beni abimle karýþtýrdýðý için bana hep Ali derdi. “Oðlum Ali, bu kafa üç numara da olmaz. Sýfýr numara da olmaz. Bazý yerlerine jilet çok yanaþmýþ. Yanaðým gibi sinek kaydý olmuþ. Mecburen usturaya vuracaðýz.”deyince dükkan baþýma yýkýldý. “Elini , ayaðýný öpeyim Hasan Abi. Okulda kafayý usturaya vurdurmak yasak. Sýnýftakilerin dalga geçmesine razýyým ama müdür canýma okur. Sýfýr numara bari yap” diye yalvardým. Yalvarmak, yakarmak hiçbir iþe yaramadý. Berber baþýmý usturaya vurmak için ispirto ocaðýnýn üzerine bakýr güðümü suyla doldurup çoktan koymuþtu. Kafam köpüklenecekti.
Saçlarýmý sýfýr numara kesip baþýmý týraþ sabunu ile iyice köpürttü. On dakika sonra benim kafam artýk bal kabaðý gibi olmuþtu. Babamýn verdiði bereyi baþýma geçirip enseme kadar çektim. Dükkandan çýkýp okula gittim. Okula varýnca doðruca müdür odasýnýn kapýsýný dikildim. Okulumuzun tek hademesi Fikri Abi’ye müdürü görmek istediðimi söyledim. “Müdür içerde. Kapýyý çal, gir. Þu anda yalnýz.”dedi. Bereyi çýkarýp kapýyý çaldým. Müdür ayna gibi kafayý görünce önce gülecek gibi oldu. Sonra kaþlarýný çatýp ciddiyetini topladý. Olan biteni, neden baþýmý usturaya vurdurmak zorunda kaldýðýmý dosdoðru anlattým. “Tamam oðlum, ben öðretmenlerle konuþurum. Sen gidebilirsin.”dedi. Müdür gerçekten çok anlayýþlý davrandý. Hatta biraz üzüldü. Beni teselli edecek bir þeyler söylemeye bile çalýþtý.
Zil çalýp, okulun önünde toplanýncaya, sýra oluncaya kadar baþýmdaki yün bereyi çýkarmadým. Sýra olurken kendimi gizleyebilmek için her zaman uzun boylularýn durduðu arkalarda bir yere geçtim. Baþýmdaki bereyi çýkarýnca öðrenci kalabalýðýnda bir dalgalanma oldu. Ben de utancýmdan nar gibi kýzardým. “Kafaya bak kafaya. Tayyare meydaný gibi.”dediler. Kendini tutamayýp kabak kafaya bir iki küçük þaplak indirenler bile oldu. Bunu zaten bekliyordum. Þakalarý, gülüþmeleri ve yumuþak þaplaklarý fazla ciddiye almadým.
Bayrak töreninin ortalarýnda doðru arkadan gelen bir þamar baþýmda þimþek gibi çatladý. Öðrencilerin bir çoðu bir yandan Ýstiklal Marþý söylerken istemeden baþýný çevirip sesin geldiði yere yani bana doðru dönüp baktýlar. Ýstiklal Marþý bitti. Hiç kimse yerinden kýmýldamadý. Herkes çýt çýkarmadan ne olup biteceðini beklemeye baþladý. Tören biter bitmez, beklediðimiz rahat komutu bile verilmeden müdür yanýmýza geldi. Sesi sokaklarda yankýlanan þamarý bana atan Þerif’i tekme tokat dövmeye baþladý. Müdürü en çok kýzdýran þey bu þamarýn Ýstiklal Marþý söylenirken atýlmýþ olmasýydý. Ýkincisi ise Þerif’in kendinden küçük birini koruyup kollayacaðý yerde ona o þamarý acýmasýzca atmasýydý. Müdür o sabah bütün öðrencilerin önünde Þerif’i herkese ibret olsun diye resmen haþat etti. Çok dövdü demek bu olayý anlatmak için yetersiz kalýr. Müdür Þerif’i resmen ayaklarýnýn altýnda çiðnedi. Canýný çýkardý. Þerif’in bana attýðý þamara kýzmak þöyle dursun o dayak yerken içim ezildi. Hiç birimiz o güne kadar okul müdürünün böylesine sinirlendiðini ve birini böyle acýmasýzca dövdüðünü görmemiþtik. Bu herkesin tahmininden daha aðýr bir ceza olmuþtu.
O yýllarda etimiz, kemiðimiz okula teslim edildiði için müdürün yada öðretmenlerin bizi döverek cezalandýrmalar sorun olmazdý. Hiç birimiz gidip evde “Bu gün öðretmen beni dövdü.” diyemezdik. Zaten söylesek bile “Kim bilir ne halt karýþtýrdýnýz da dövdü.”deyip öðretmenimize hak verirlerdi. Onlar bizi hem döver, hem severdi. Þerif’in yediði dayak bütün okulun gözünü öyle yýldýrdý ki; saçlarým uzayýncaya kadar kimse bana küçük bir fiske bile vurmaya cesaret edemedi. Oysa o yýllarda yeni týraþ olan kabak kafalara vurmamak, vurmadan durabilmek imkansýzdý. Çünkü bu hepimizin yaptýðý, olaðan bir þaka sayýlýyordu.
Okul çýkýþý birkaç arkadaþ çantalarýmýzý sinemanýn duvarýnýn dibine býrakýp her zaman yaptýðýmýz gibi bilye oynamaya baþladýk. Oyuna dalmýþýz. Þerif’in geldiðini bile görmedim. Baþýmdan yün bereyi kaptýðý gibi kaçtý. Duvarýn köþesine doðru gitti. Pantolonun önünü açýp benim berenin içine iþedi. Sonra da içine kocaman bir taþ koyup çevirip çevirip havaya fýrlattý. Yün bere taþla birlikte havada süzülerek beton kaldýrýmýn üstüne düþtü. Hem çiþliydi, hem de taþýn betona vurduðu yer delinmiþti. Babamýn beresini kaldýrýmda düþtüðü yerde býraktým. Þerif’e tek bir kelime bile söylemedim. Zaten beni dövmek için bahane arýyordu. Yediði dayaðýn intikamýný beni döverek alacaðýný bekliyordum. Neyse ki bana dayak atmak yerine hýrsýný bereden çýkardý. Beklediðimden bile ucuz kurtulmuþtum. Þerif’in bütün intikamý bununla sýnýrlý kalmasýna sevindim. Sonraki yýllarda da bana bir daha hiç sataþmadý. O gün yaþananlar aramýzda sonsuza kadar sürecek bir ateþkesi hiç konuþmadan imzalamýþýz gibi bir sonuç yarattý.
Bizim okuduðumuz ortaokulun kendi çapýnda ilginç bir kuruluþ hikayesi vardýr. Kasabamýzda ilkokulu bitiren çocuklar ortaokula ve liseye Saruhanlý’ya giderdi. Ortaokulda ve lise de okumak þimdiki kadar yaygýn deðildi. Kasabamýzdaki bulunan iki ayrý ilkokuldan mezun öðrencilerin sayýsý altmýþý geçtiði halde sadece on veya on beþ çocuk ortaokula yazdýrýlýrdý. Sadece hali vakti yerinde veya ailesinde okumuþ kiþiler olanlarýn çocuklarý ortaokula devam ederdi. Saruhalý’ya okula yazdýrýlan çocuklara aradaki üç kilometreyi rahat gidip gelebilsinler diye bisiklet alýnýrdý. Sadece okuyan çocuklarýn bisikleti olurdu. Bu müthiþ bir ayrýcalýktý. Bize de bisiklet alsýnlar diye ortaokula gitmeye can atardýk. Bu nedenle okumaya hevesli olsun veya olmasýn neredeyse bütün erkek çocuklar ortaokula yazdýrsýn diye babalarýna yalvarýrdý.
Kasabamýzýn o zamanki belediye baþkaný rahmetli Kara Ferit akýllý, bilgili ve ileri görüþlü bir adamdý. Almanya’ya veya büyük kentlere gittiðinde düðünlerin son derece modern ortamlarda yapýldýðýný görüp, özenmiþ ve bu nedenle kasabamýza da bir nikah ve düðün salonu yaptýrmýþtý. Salon yeni yapýldýðý dönemlerde bir iki yýl kadar yaygýn olarak kullanýldý. Sonralarý özellikle yazýn sýcak bahane edilerek salonu kullanmak isteyenler azaldý. Kasabalýlar salon için az da olsa bir ücret ödüyorlardý. Zaman içinde gerek ödenecek ücretten kaçmak için gerekse sokaklar daha rahat ve ferah olduðu için düðünler kendiliðinden yeniden sokak aralarýna geri dönmüþtü.
Ýnþa edildikten birkaç yýl sonra amaçlandýðý gibi kullanýlmayan, boþu boþuna yatan bu binayý deðerlendirmek için düþünüp ortaokula çevirdiler. Kocaman salonu duvarla bölüp iki sýnýf, giriþteki küçük bölümleri öðretmen ve müdür odasý yaptýlar. Üzerine bir kat daha çýkýnca bina tam bir ortaokul oldu. Bizim kasabanýn yanýnda çevre köylerden ve kasabalarýn çocuklarý da bizim okula gelince ortalýk iyice þenlendi. Biz bu eski düðün salonundan bozma ortaokulun üçüncü dönem mezunlarýyýz. Kasabadaki ortaokula giden çocuklara bisiklet alýnmýyordu ama neredeyse ilkokulu bitiren çocuklarýn tamamý ortaokula devam etme olanaðýna kavuþmuþtu. Asýl sorun bizim her ders için ayrý branþ öðretmenimizin olmayýþýydý. Küçük bir kasaba okulu olduðu için bize dört beþ tane öðretmen gönderiliyordu. Bir öðretmen bazen dört beþ ayrý derse giriyordu. Bizim öðretmenlerimiz aspirin gibiydiler. Her derde ve derse deva genç öðretmenlerimiz vardý.
Büyümeye çalýþtýðýmýz, ergenlikle yeni yeni tanýþtýðýmýz o yýllarda köyler ve kasabalar arasý meydan savaþlarý çok yaygýndý. Diyelim ki, komþu köye akraba ziyaretine filan gittiniz. Ne bileyim yolunuz oraya düþtü ve köyden geçmek zorundasýnýz. Sokakta delikanlýlara yakalandýnýz mý yandýnýz. Özellikle Ýshakçelebi kasabasý ile bizim kasabamýz arasýndaki düþmanlýk çok ateþliydi. Elbette herkesi dövmezlerdi. Yaþý kýrka yaklaþanlarla on iki yaþýndan küçük olanlar bu savaþýn dýþýnda tutulurdu.
Bu yüzyýl savaþlarýnýn asýl nedeni kýzlardý. Köyün gençleri kýzlarý kýskanýrdý. Kasabanýn yada mahallenin namusunu yabancýlardan ve ýrz düþmanlarýndan, kötü gözle, yan bakanlardan korumak gibi bir hazýr bahanesi vardý. Bu tamamen boþ bir iddia da sayýlmazdý. Gerçekten kýzlar hem bizim kasabada hem de çevre kasabalarda dýþardan gelen yabancý erkeklere kendi çevrelerindeki erkeklerden daha fazla ilgi gösterirdi. Sanýrým bu savaþý içten içe kýzýþtýrmayý, kendileri için gençlerin birbirini haþat etmesi hoþlarýna gidiyordu..
Bu kavgalar özellikle komþu köyden kýz alýrken veya kýz verirken düðünlerde daha sýk patlak veriyordu. Düðünlerde özellikle gelin almaya gelinince koftiden bir bahaneden kavga çýkacaðýný herkes bilirdi ve öylece hazýr beklerdi. Aman, gençler kavga çýkarmasýn diye her türlü kaprisine,nazýna katlanýlýrdý. Düðün sahiplerinin gelini alýp köylerine götürünceye kadar çektikleri eziyet anlatýlacak gibi deðildi.
Diyelim ki kýz almak için komþu kasabadan bizim kasabaya geldiler. Köyün gençleri düðün alayýný demir yolu geçidinin yanýnda bekler ve önünü keserdi. Düðün alayý santim santim ilerlerdi. Kýz evine varmak ve gelini alýp kasabadan çýkmak an az yarým gün sürerdi. Gençler bir yandan içer, damadýn babasýndan sürekli tavuk ve raký istenirdi. Bir de gençlik ve spor kulübü sandýðýna ayak pastý parasý alýnmasý geleneði vardý. Ayakbastý parasý, uyduruk bahþiþler, birkaç kasa raký ve bir kümes dolusu tavuk vermeden kýz evine varamazdýnýz. Kýz evine varýnca da kýz evinin gelenekleri baþlar. Gelin evden çýkarýlmaz. Erkek kardeþin bahþiþi, üzerine oturulan çeyiz sandýðý bahþiþi, kapý kilitleme bahþiþi... Bahþiþler saymakla bitecek gibi deðildi. Kýz evinin önünden baþlayýp kasaba çýkýþýna kadar olan ikinci aþama en sýkýntýlýsýydý. Hem kavga sayýsý hem de oðlan evine yapýlan eziyetin dozu iyice artardý. Her düðünde oðlan babalarý bir daha bu köyden kýz almayacaklarýna dair yemin billah ederdi. Bu yeminler bir zaman sonra unutulur kýz alýp vermeler de, düðünler de sürüp giderdi.
Kasabamýzda açýlan ortaokul komþu köylerden ve kasabalardan gelen çocuklarla bizi birbirimize yaklaþtýrdý. Zaman içinde sýnýf arkadaþý, sýra arkadaþý yapýp kardeþ gibi olmamýzý saðladý. Biz serpilip yeni delikanlýlar olduðumuzda dayak yemeden, dayak korkusu duymadan istediðimiz köye ya da kasabaya gidip gelebiliyorduk. Yabancý bir köyde bir kendini bilmez çýkýp yolumuzu çevirse, efelenmeye kalksa bile mutlaka biri görüp sahip çýkýyordu. “O benim arkadaþým. Bana misafir geldi. Artýk misafirimizi demi döveceksiniz? Ayýp be ayýp.” diye fýrçalayýp yeni yeni kabarmaya baþlayan hindiyi oradan savuþtururlardý.
Özellikle bizden birkaç yaþ büyük olup Ýshakçelebi’de dayak yemeyen, baþýndan böyle bir olay geçmeyen delikanlý yok gibiydi. Bizim Þerif’i de bir gün yakalayýp ifadesini sokak ortasýnda almýþlar, verdikleri cezayý anýnda infaz edip göndermiþlerdi. Þerif’ler o yýllarda Gözlet Köyü altýnda icarla tuttuklarý bir tarlada tütüncülük yapýyorlardý. Onlarýn tarlasý bizim kasabadan daha çok Ýshakçelebi’ye yakýndý. Mecburen tuz, þeker, yað gibi ihtiyaçlarýný için Ýshakçelebi’ye yollarý düþüyordu.
Babasý bizimkini Ýshakçelebi’ye sigara almaya göndermiþ. Þerif istasyonun arkasýndaki sokaktan çarþýya geçip fazla dikkat çekmeden sigarayý alýp kasabadan sývýþmayý hesaplýyormuþ. Ama evdeki hesap çarþýya uymamýþ. Neredeyse demir yoluna çýktým, kurtuldum diye sevinirken birkaç delikanlý bunun önünü kesivermiþ. Neyse ki fazla hýrpalamamýþlar. Birkaç yumruk vurup, biraz tekmeledikten sonra býrakmýþlar. “Seni bir daha buralarda görmeyelim. Allah yarattý demeyiz. Valla gebertiriz.”diye tehdit edip býrakmýþlar. Bizimki yediði dayaðý anlatmýyor ucuz kurtuldum diye seviniyordu. Nasýl sevinmesin? Þerif”i dövdükleri yaz Teyzemin oðlu ile Kocabekir’lerin Nazmi’yi Ýshakçelebi’li gençler aralarýna alýp yoruluncaya kadar dövmüþ, pestil gibi býrakmýþlardý. Yirmi gün kendine gelemedi.
Þerif alacaðýný baþkasýnda býrakacak adamlardan deðildi. Bunu hýrpalayanlar arasýnda Ýhsan adýnda biri varmýþ. Oðlaný bizim kasabada görünce hemen tanýmýþ. Ýhsan Þerif’i çoktan unutmuþ akþamlarý bisikletine atlayýp bizim yazlýk sinemaya geliyormuþ. Gücü yetse Þerif Ýhsaný linç edecek ama oðlan kolay lokma deðil. Bize Ýhsan’ý birkaç kere bize uzaktan gösterdi. “Aralarýnda bu fýrlama da vardý.”dedi. Biz oðlaný görünce resmen korktuk. Þerif’in “Hazýr kýstýrmýþken dövelim. Ona dünyanýn kaç bucak olduðunu gösterelim.”þeklinde bizi gaza getirmeye çalýþmasýna hiç aldýrýþ etmedik. “Bu hepimizi linç eder. Bizim bu oðlaný dövmemiz imkansýz.”deyip yan çizdik.
Adam hem yaþça bizden büyük, hem de iri kýyýmdý. Gücümüz kesinlikle bunu dövmeye, önünü kesip dayýlanmaya yetmezdi. Birkaç kez o sinemaya girince bisikletini alýp kaçýrmaya niyetlendik. Çok tedbirli davrandýðý için bunu da baþaramadýk. Oðlan bisikleti getirip sinemanýn önündeki direðe gidonundan zincirleyip kilitliyordu. Biz onu kaldýrýncaya kadar biletçi elli kere görür, yakalanýp hapý yutardýk. Þerif’in intikamýný sýcaðý sýcaðýna almayý baþaramadýk. Fakat peþini de býrakmadýk. Ýhsan’ýn her hareketini izlemeye, onu bir gölge gibi takip etmeye baþladýk. Bir yolunu bulursak kesinlikle canýna okumaya kararlaydýk.
En sonunda Ýhsan’la ilgili olarak yaptýðýmýz gözlemler iþe yaradý. Ýhsan sinemadan film bitmeden herkesten önce çýkýp, daha kalabalýk sinemanýn kapýsýndan daðýlmadan önce bisikletine atlayýp çoktan yola düþmüþ oluyordu. Ýntikam planý iþte bu davranýþý üzerine hazýrlandý. Kasabanýn çýkýþýndaki köprünün demir korkuluklarýna karþýdan karþýya tel gerip ihsana tuzak hazýrlamaya karar verildi. Ýhsan karanlýkta teli görmediði için bisikletle tele çarpacak yere düþünce ebesinin örekesini görecekti..
Her þey en ince ayrýntýsýna kadar tartýþýldý ve planlandý. Filmin bitmesine sayýlý dakikalar kaldýðýnda köprüdeki tuzaðý hazýrladýk. Gündüzden hazýrlanan saman telini köprünün en karanlýk yerine yerden otuz santim kadar yükseðe gücümüz yettiði kadar gererek baðladýk. Köþe baþlarýna gözcüler koyduk. Uncu Kazým’ýn dükkanýn köþesindeki gözcü ýslýk çalýnca kuþ tavþan kafese girmiþ demekti. Köprüdeki tuzaðý hazýrlayanlar okulun bahçe duvarýndan içeri atlayýp saklandýlar.
Ýhsan beton yolda bisikletinin üstünde yað gibi kayarak köprüye geldi. Bisikletin tele vurunca önce geri gelir gibi oldu. Sonra ön tekeri üzerinde yaylandý. Sonrasý tam bir felaketti. Ýhsan bisikletle birlikte havada takla atýp yeri düþtü. Biz bile bu kadar korkunç olacaðýný düþünememiþtik. Bir süre düþtüðü yerden kalkmadý. Etrafýna bakýndý. Ne olup bittiðini anlamaya çalýþtý. Sonra yavaþ yavaþ kalktý. Üstünü, baþýný kontrol etti. Çevresine bakýndý. Söve söve tozunu topraðýný silkeledi. Yeniden bisikletine bindi ama bisikleti yürümedi. Bisikletin tekerlerinin dönmediðini görünce onu omzuna alýp, yürüyüp gitti. Ýhsan bunlarýn baþýna neden geldiðini belki hiçbir zaman anlayamadý ama Þerif intikamýný almýþtý. Günlerce bunu kazanýlmýþ büyük bir zafer gibi ballandýra ballandýra birbirimize anlatýp dalgamýzý geçtik. Ötekileri bilmem ama ben aslýnda korkmuþtum. Oðlan ölebilir hatta sakat kalabilirdi. Ýhsan’a hazýrlanan tuzakta benim de katkým olduðu için uzun bir süre kendimi suçlu hissetmekten kurtulamadým.
Hepimizin çocukluðunda bir yada birkaç Þerif vardýr. Mutlaka onun gibi hareketli, ele avuca sýðmaz, aklý fikri þeytanlýkta olan çocuklar tanýmýþsýnýzdýr. Bizimki gerçek bir baþ belasýydý. Ne yapar eder bizi de birbirinden beter projelerine ortak etmeyi baþarýrdý. Koca ovada þeftalilerin armutlarýn, üzümlerin ve kirazlarýn ilk olgunlaþtýðý baðlarý tek tek bilirdi. Her zaman mutlaka aklýnda bir zýrzopluk gezdirirdi. Yapacak hiçbir iþ bulamadýðý zaman ekibi toplayýp baþýna geçer, bizi bir tarlanýn baþýna götürür, önce kocaman bir ateþ yakar, “Bu gün mýsýr ziyafeti var. Közlenmiþ mýsýrlar benden.”deyip kocaman bir tarlayý birlikte talan ederdik. Onun insanlarý ikna etme yeteneði vardý. En basit, olaðan þeyleri öyle baþtan çýkarýcý anlatýrdý ki er veya geç mutlaka ona kanardýk.
Yazýn uzun sýcak ve aylak günlerinin birinde dutlukta salýncaklarda sallanýyorduk. Þerif çýka geldi. Elinde gýcýr gýcýr bir paket üçücü sigarasý vardý. Sigara o zamanki çocuklar arasýnda müthiþ bir salgýndý. Ýki arkadaþ yirmi beþer kuruþlarý gözden çýkardýk mý elli kuruþa bir paket üçüncü alabiliyorduk. Bizimki tam tamýna usta bir pandomimciydi. Sigarayý üstten açtý. Paketi elinin ayasýna vurup dýþarý sarkan sigarayý dudaðýna iliþtirdi. Hepimiz resmen mest olduk. “Þerif bi tane de bana versene. Ne olcak lan bi tane versen? Dibin mi düþçek? Bizde olunca sana veriyoz ama.” diye yalvarmaya baþladýk. Bizimki bu aðýzlara çok alýþýk tabi, týnmadý.
Ziraatýn Fidanlýðýnýn arkasýnda bir kavun tarlasý keþfetmiþ. Kerpiç kuyularýnýn az ilerisindeymiþ. Bekçisi bile yokmuþ. Kavun ziyafetine gelenlere birer sigara verirmiþ. Sigaralarý alýp bunun peþine düþtük. Tarlanýn bir ucu asfaltta, öteki ucu demiryolundaydý. Bekçi yok dediði tarlanýn asfalt kýyýsýnda kocaman bir kulübe vardý. Kulübe demek zaten bekçi demekti. Kavun bekçileri genelde çok yaþlý amcalardý. Bizi yakalayamaz ama görünce tanýr, tarla sahibine þikayet ederdi. Bu haber yýldýrým hýzýyla bir þekilde gelip babalarýmýzýn kulaðýna kesinlikle ulaþýrdý. Bir iki dilim kavun için yiyeceðimiz sopa buradan Manisa’ya yol olurdu. Biz bir iki arkadaþ bekçi kulübesini görünce operasyondan ayrýldýk. Su kanalýnýn tahliye kapaklarýnýn betonuna oturup “Bekçi var. Yalan söyledin. Biz gelmiyoruz.”dedik. Ötekiler tarlanýn kýyýsýna gittiler.
Ýki kiþi bekçi amca diye baðýrýrken ötekiler kopardýklarý kavunlara kanala atýyordu. Bekçi amca tanýdýðýmýz yaþlý bir adamdý. Sýrtýna bir tüfek asmýþ zor yürüyordu. “Bekçi dayý bize iki kavun ver. Senden kavun istemeye geldik.”dediler. Adamcaðýz güzellikle baþkasýnýn malýný onlara veremeyeceðini anlatmaya çalýþtý. “Tarla benim deðil. Kimin malýný kime vereyim çocuklar .”diyerek onlarý tarlanýn kýyýsýndan uzaklaþtýrdý. Kavun hýrsýzlarý bekçi ile konuþurken önceden kopardýklarý kavunlar çoktan gelip kapaklarýn önünde, suyun içinde dönmeye baþladýlar. Kavunlarý alýp birlikte dutluða geri döndük. Dutlukta tam anlamýyla bir kavun ziyafeti çektik. Ýlk baþtan oyun bozanlýk yaptýk diye bize vermediler. On kadar kavunun hepsini yemeleri zaten imkansýzdý. Sonra “Hadi, insaniyetlik bizde kalsýn.”deyip soyguna katýlmayan arkadaþýmla bana da verdiler.
O yýllarda her çocuðun pantolonun beline iple baðlý çakýsý ve cebinde bir kutu kibriti olurdu. Buna tedarikli olmak denilirdi. Biz hep tedarikli gezerdik. Evden sabah çýkar akþam hava kararýncaya kadar da dönmezdik. Ve yazýn kesinlikle zengin çocuklarý ile ana kuzularý hariç kimse ayakkabý giymezdi. Hepimiz koca yaz yalýn ayak dolaþýrdýk.
Bekçi arkamýzdan bizi takip etmiþ. Kanalýn içinden kavunlarý kucaðýmýza aldýðýmýzý görmüþ. Tanýdýklarýnýn isimlerini de tarlanýn sahibine söylemiþ. Yaþlý insanlar ve büyüklerimiz bizi kendi isimlerimizle zaten tanýmadý. Her zaman Tetik Hüseyin’in, Bekçi Yaþar’ýn, Panta Sali’nin küçük yada büyük oðlu þeklinde söylenirdik. Tarlanýn sahibi Hayrettin Aða Sýðýrtmaç Hüseyin’in Recep’i Kahveler Önünde yakalamýþ. Biraz sýkýþtýrýnca bizimki kuþ gibi ötüp bütün ekibi bir bir saymýþ. Kavun operasyonu ve Þerif yüzünden ben de evde esaslý bir terbiye edilme seansýndan geçtim.
Bu olaylardan bir yýl sonra Uncu Kazým’ýn dükkaný soyuldu. Kasabada pek fazla hýrsýzlýk olmadýðý için olayýn ayrýntýlarý günlerce konuþuldu. Tek katlý dükkanýn arkasýnda küçük bir havalandýrma deliði varmýþ. Hýrsýzlar uncu dükkanýnýn arkasýndaki kereste atölyesinden birkaç kalas almýþ, duvara yaslayýp havalandýrma penceresinden içeri girmiþler. Uncu dükkanýnýn giriþinde küçük bir masa vardý. Masanýn çekmecesini terazinin yanýndan aldýklarý demir aðýrlýklarla kýrýp açmýþlar. 1974 yada 1975li yýllarýn parasýyla on iki bin lirayý çalmýþlar. Ýlçeden gelen jandarmalar dükkanda ve dükkan çevresinde birkaç gün dolaþtýlar. Yakýn evlerde oturanlarýn, Oduncu Bayram’ýn ve yanýnda çalýþanlarýn ifadelerini aldýlar. Fakat hýrsýzlarý bulamadýlar.
Aylar sonra uncu dükkanýný soyanlarýn Þerif’le ile Yörük Cemal olduðu ortaya çýktý. Þerif’i neredeyse her gün görmemize raðmen biz anlayamadýk. Þerif’in kendine bin liraya kýrmýzý bir bisiklet almasý, bol bol para harcamasý bu iþi takip edenlerin dikkatini çekmiþ. Sonradan öðrendiðimize göre Zaten Þerif’ten ilk önce kasabadaki bakkallar kuþkulanmaya baþlamýþlar. Þerif’in birkaç kez çarþýya gidip kendisine fýrýndan sýcak ekmek, bakkaldan bir kangal sucuk ve gazoz aldýðýna hepimiz tanýk olmuþtuk. Yine de onun bu kadar büyük bir soyguna kalkýþacaðý hiç birimiz düþünmemiþtik. Bakkaldan gelince sinema arkasýnda çalýdan çýrpýdan bir ateþ yakýp, sucuðu cýz býz yapýp kocaman bir ekmekle yemiþti. Biz de aðzýmýzýn suyu aka aka onu seyretmiþtik. “ Ulan, hiç olmazsa tadýna bakalým. Bi yerimiz þiþçek be... Þundan bir yudum bize de koparsan geberir misin?” diye yalvaranlara vermek þöyle dursun koklatmamýþtý bile. Cemal zaten bizimle oynamazdý. Duyduðumuza göre o da Manisa’ya gidip kendisini baþtan aþaðý donatmýþ. Pantolondan girmiþ, don hatta çorap bile almýþ. Evdekiler merak edip parayý nerden buldun diye sormuþlar. Onlara yalan söyleyip kandýrmýþ.
Kasaba çarþýsýndakilerin kuþkularý iyice artýnca Þerif’i karakola þikayet etmiþler. “Bu çocuk çok para harcýyor. Uncu dükkanýný bu çocuðun soyduðunu düþünüyoruz. Size zahmet bunu bir sýkýþtýrýverin” diye karakol komutanýna rica üstüne rica göndermiþler. Ýhbar karakola ulaþýnca Jandarmalar sabah erkenden gelip Þerif’i evinden almýþlar. Çocuk sabah sabah karþýsýnda jandarmayý görünce korkudan zaten yaprak gibi titremeye baþlamýþ. Bir iki tokatýn ardýndan “Yanýmda Cemal’da vardý. Birlikte yaptýk.”diye itiraf etmiþ. Biz Cemal’la Þerif’i öðleye doðru jandarmalarýn arasýnda gördük. Sokaðýn bütün çocuklarý briket duvarýn gölgesinde kumlarýn üzerinde oynarken yanýmýzdan geçirdiler. Yanlarýnda ailelerinden hiç kimse yoktu. Ýkisinin çok korktuklarý, aðladýklarý yüzlerinde yaþ izlerinden belliydi. Oyunu býrakýp onlarýn peþine takýldýk. Sokaðýn sonunda pamuk tarlalarýnýn baþladýðý yerde bizi durdurdular. Baþýmýza bir jandarma býrakýp onlarýn peþinden gitmemizi engellediler. Cemal’la Þerif hoplaya zýplaya jandarmalarýn yanýnda tarlalarýn arasýndan geçip zeytinliðe doðru gittiler. Ýkisi de yalýn ayaktý. Pýtýraklar çocuklarýn ayaklarýna battýkça havaya zýplýyorlardý. Jandarmalar biraz da bize ders olsun diye onlara hiç acýmadýlar. Çocuklar paranýn bir kýsmýný ortaokul için ekilip dikilen tarlanýn köþesindeki kýrýk tulumbanýn kuru havuzuna saklamýþlar. Parayý naylona sarýp üzerini taþla kapatmýþlar. Jandarma Önce çocuklarý uncu dükkanýna götürüp tatbikat yaptýrmýþ. Orada zabýt tutup sonra buraya, paralarý sakladýklarý yere getirmiþ. Çalýnan paranýn yarýsýndan fazlasýný kuru beton havuzun içinde bulmuþlar. Þerif’le Cemal’ý jandarmalar alýp götürdükten sonra beþ altý yýl boyunca hiç görmedik. Kasabada herkes onlar için “Hapse atýldýlar. Kodese kapatýldýlar.”diyordu.
Hapisten çýktýktan sonra Cemal bir daha kasabaya hiç dönmedi. Manisa’da hamallýk yaptý. Ýnþaatlarda çalýþtý. Kendisine orada bir yaþam kurdu. Þerif ise cezaevinden çýktýktan sonra kasabaya döndü ama kasabada fazla kalmamaya özen gösterdi. Abisiyle birlikte yüksek gerilim hatlarý montajýnda çalýþmaya gittiðini, yýlda bir kez kasabaya geldiðinde kendisi söylerdi. Abisi haylaz kardeþe sahip çýkýp onu kasabadan uzak tutmaya çalýþtý. Çünkü Cemal ile Þerif’in adý artýk hýrsýza çýkmýþtý. Buralarda ne zaman bir þeyler çalýnsa herkes bu iki delikanlýyý suçlayacaktý. Þerif ile Cemal’da bunu çok iyi biliyordu.
Yýllar sonra Þerif’in Ýshakçelebi’den evlendiðini, kayýn pederinin evinde yaþadýðýný ve oraya yerleþtiðini duydum. Yazýn çok nadir de olsa birkaç kez karþýlaþýyorduk.Gençler kahvesinde oturup çocukluðumuzdan ve eski günlerden konuþuyorduk. Rus malý bir motosikleti vardý. Onunla kasabaya birkaç saatlik ziyaretler yapýp geri dönüyordu. O yazlardan birinde Þerif’in annesinin öldüðünü ve babasýnýn yeniden evlendiðini duymuþtum. Ben duyduðumda zaten kadýncaðýzýn ölümünün üzerinden birkaç yýl geçmiþti. Cici annesi Þerif’in eve gelmesini istemiyormuþ. “O hýrsýz bu kapýya ayak basarsa bir dakika bile durmam. Ben çekip giderim .”diye babasýný tehdit ediyormuþ.
Telefonda anlatýlanlara bakýlýrsa Þerif yine motosikletine atlayýp kasabaya gelmiþ. Kahvede arkadaþlarla sohbet etmiþler. Kahvede muhabbet kesmeyince meyhaneye gidip bir iki kadeh parlatmýþlar. Çok oturmadýklarý için demlenmek faslýný kýsa kesmiþler. Kafalar iyici tütsülenmeden meyhaneden çýkmýþlar. Bizimki her zamanki gibi motoruna atladýðý gibi Ýshakçelebi’nin yolunu tutmuþ. Ýshakçelebi’ye çýkarken kasabaya yakýn tatlý bir yokuþ vardýr. O yokuþun baþýnda karþýdan yolu ortalayarak gelen kamyonun biri bizim oðlaný altýna almýþ. Yaklaþýk yüz metre kadar sürüklemiþ. Adam “Ne olduðunu bile anlayamadým. Bana çarpan motosikleti kamyondan inince görebildim.”diyormuþ. Hakikatten de motosikletin lambalarýndan bir tanesi bile yanmýyormuþ. Bu nedenle kamyon karanlýkta karþýdan gelen motosikleti görememiþ. Nereden bakarsan bak bile bile lades. Gecenin köründe Ýstanbul Asfaltýnda hayalet gibi bir motosikletle yola çýkmak zaten intihar etmek, canýný sokaða atmaktýr. Gitmiþ bizim hayta, kimseyle vedalaþmadan gitmiþ. Kabahat gibi yaþayýp, marifet gibi ölmüþ iþte...

Seyfullah Aralýk 2004



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Gökçeada 3
Çaki, Çakmak, Býcak, Tarak
Fatma Öðretmen Beni Severdi
Kara Tren
Ramazanýn Ötesi Bayram
Gökçeada 1
Börekçi Þükrü - 2 (Son)
Gökçeada 5 (Son)
Toto 1
Bul Karoyu Al Parayý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tabanca
Saman Altýndan Aþk Yürürse
Raký Þiþesine Ejderha Olduk
Ben Ýþin Kitabýný Yazmýþtým
Sokarým Seni Þalvarýma Çýkarýrým Tozpembe
Nataþa, Mavra ve Raký
Öyle Pat Diye de Ölünmez ki
Güvercinli Yazý - 1
Emekleye Emekleye Emekli
Acemi Çapkýn

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Baþka Türlü Bir Þey [Deneme]
Canan [Deneme]
Aþký Anlatmak Haksýzlýktýr [Deneme]
Zaman Sen Yalansýn [Deneme]
Nisan"ýn Þuçu [Deneme]
Bahar, Badem, Çocuk [Deneme]
Sonbaharý Hüznün Rekleri Boyar [Deneme]
Mevsim Türlüsü 2 [Deneme]
Bir Fýrtýna Tuttu Bizi [Deneme]
Delikanlýyý Bozan Yazýlar [Deneme]


seyfullah ÇALIÞKAN kimdir?

Ben yazar falan deðilim. Yazma eðilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .

Etkilendiði Yazarlar:
Bilmiyorum,


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © seyfullah ÇALIÞKAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.