"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacý deðil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Gerçekte görünen ýþýk yaþadýðýmýz dünyaya aittir. Kiþi o sýrada ölü olmadýðý için gözbebeklerinin baktýðý yerde gerçek ýþýklarý görmektedir. Bir sedyede veya bir odada sýrtüstü yatýyorsa, ameliyat masasýnda ise, gündüz vakti yerde yatýyorsa karþýsýnda, bilinçsiz olarak baktýðý yerde hep parlak ýþýklar bulunur. Bilinci kaybolmadan önce veya yerine gelirken bu ýþýklarý görür. Bilinci yerine gelirken ýþýk yavaþ yavaþ bütün görüþünü dolduracaðý için kendini o ýþýða yürüyormuþ gibi sanýr. Bilinç giderken de bunun tam tersi olur. Tünelin ucundaki ýþýk yavaþ yavaþ küçülür, uzaklaþýr, sonunda kaybolur. Ölüm böyle gerçekleþir. Bunun böyle olduðunu birkaç olayda ve doðrudan kendi üzerimde gözlemledim. Birinci olay lisedeyken oldu. Teneffüsteydik, ayakta duruyorduk. Bir arkadaþým þaka olsun diye parmaðýmý geriye kývýrdý. Onun verdiði acýyla gözlerim karardý, görüþüm gitti, yani kendimi kaybettim. Sonra bulunduðumuz yerden 7–8 metre uzakta havanýn aydýnlanmasýna benzer bir þekilde çevre aydýnlandý, þekiller yerine geldi yani kendime geldim. “Ne oldu?” dedim, “koþmaya baþladýn” dediler. Yere yýkýlmadýðým halde çok kýsa bir süreyi hatýrlamýyorum. Burada göz kararmasý olarak adlandýrýlan durum hem bayýlýrken hem ayýlýrken söylenenlere çok benziyordu. Ýkinci olay üniversitedeyken oldu. Birinci sýnýftaydým. Okulda arkadaþlarla birlikte dönem bitirme projesine çalýþýyorduk. Zaman yeterli olmadýðý için sabahlamamýz ve çalýþmamýz gerekiyordu. Peþ peþe birkaç gün sabahladýk. Sonuncusunda vücudum çok yorulmuþtu. Maket yapýyordum (ben mimarým). Ancak gözlerim yalnýz parmaklarýmýn ucunu ve o an yaptýðým eylemi görüyordu. Çevre tümüyle karanlýktý. Yani bilincim iyice açýk olduðu zamanki gibi deðil, yalnýz baktýðým yeri görüyordum. Bu birdenbire olmadý tabi. Yorgunluk arttýkça görüþüm daraldý. Üçüncüsünde ve en ciddi olanýnda mimardým, Libya’da çalýþýyordum. Bir þantiye ofisinde 5–6 kiþi ile bir arada ayný odayý paylaþýyordum. Dýþarýda hava hiç alýþýk olmadýðým þekilde sýcaktý, ancak ofiste iki güçlü klima sonuna kadar açýk, çalýþýyordu ve odayý buzdolabýna çeviriyordu. Asker iken yaðmur altýnda yürümekten bronþit olmuþtum ve geçmiyordu. Zaten zayýf bir bünyem vardý, klimalar beni çarptý, üþüttüm. Beni doktora götürdüler. Çekoslovakya polikliniðinde bir Çek doktor beni muayene etti ve damardan kalsiyum iðnesi vurmaya karar verdi. Çocukken de buna benzer iðneler olmuþtum, itiraz etmedim. Yanýmýzda kimse yoktu. Doktor iðneyi koluma sapladý, ilacý vermeye baþladý. Arada bir bana iyi misin diye soruyordu. Ben terliyordum, aðzýmýn çevresinde gariplikler duyuyordum ama hep iyiyim diyordum. Sonuncu soruþunda bayýlmasaydým yine iyiyim diyecektim. Ýðne koluma takýlý iken gözlerimin kaydýðýný fark ettim. Doktor kendi kendine “Ýyi deðil!” diye baðýrýp iðneyi hýzla çekti, gerisini hatýrlamýyorum. Bilincim geldiðinde yerde yatýyordum. Doktor üstüme eðilmiþ, kolumdan tutuyordu, ayaðýný baþýmýn altýna yastýk yapmýþtý. Gülümsedim fakat hiç iyi deðildim. Ýçimde pýr pýr bir þeyler oluyordu. Hemþireler koþtular, beni kaldýrýp muayene odasýndaki sedyeye yatýrdýlar. Ama ben yatmak deðil oturmak istiyordum. Yerimde doðruldum, beni yeniden yatýrdýlar. Çok fenaydým. Ýçimden kusmak geldi. Sabah kahvaltý yapmamýþtým ve midem bomboþtu. Birkaç öðürtüden sonra yanýma bir kova getirdiler, onun içine öðürmeye baþladým. Yalnýz beyaz renkli mide özsuyu çýkýyordu. Öðürtü periyodik olarak geliyordu. Birkaç kez öðürünce biraz olsun rahatlýyordum. Ama birkaç dakika sonra yine geliyordu. Bu defalarca böyle sürdü. Hiç durmuyordu (Sonradan Ýstanbul’da bir doktora muayene olduðumda Kalsiyum zehirlenmesi demiþti) Ben de kendime telkin ederek öðürtüyü durdurmaya çalýþtým. Bunu daha önce bir hastalýðýmda yapmýþtým ve baþarýlý olmuþtum. Gene baþarýlý oldu, öðürtüm durdu. Bir bardak su istedim, verdiler, içtim. Ama kendimi daha iyi hissetmiyordum. Bunu doktora söyledim. Orasý bir poliklinikti, beni hastaneye götürmeye karar verdiler. Sedyede yatmýyor, oturuyordum. Ambulansa da yürüyerek gittim. Ýyi göründüðüm için yanýma kimseyi vermediler, üstelik Libyalý bir þoförün yanýna oturttular. Yani arapça bilmediðim için iletiþim sorunu olabilirdi. Onlarla hep Ýngilizce konuþmuþtum. Yolda giderken parmaklarým karýncalanmaya ve görüþüm daralmaya baþladý. Parmaklarýma kan gitmediðini anladým. Ellerimi hareket olsun diye açýp kapamaya, derin nefes almaya baþladým. Ama nefesim de daralmaya baþlamýþtý. Bacaklarýmdan yukarý doðru yükselen bir sertlik baþladý. Galiba limde olmadan kaslarým kasýlýyordu. Birkaç dakikada karným kaskatý oldu. Göðüs kafesim sýklaþan nefes alýþýmda zar zor inip çýkýyordu. Kasýlmayan bir göðsüm ve kalbim kalmýþtý. Bilincim yavaþ yavaþ gidiyordu. Bu arada hastaneye geldik, durduk. Arabadan inemiyordum. Bundan sonrasýný kesik kesik hatýrlýyorum. Kapý açýldý. Libyalý þoför beni koltuk altlarýmdan tutup dýþarý çekti. Bir tekerlekli sandalye getirmiþ, onun üstüne oturttu, sonra hastaneye soktu. Bir yerde durduk. Baþým yukarý dönük, yalnýz tavanda bir noktayý görüyordum. Vücudumu hissetmiyordum. Görüþüm iyice daralmýþtý. Ayný ayýlýrken olduðu gibi, bu defa tersine, görüþüm, görüþ açýklýðým ve nefesim iyice azaldý, artýk kaybolmak üzereydi, içimden kusmak geldi. Bu kez kendimi tutmadým. Baþýmý göðsüme çevirdim, poliklinikte içtiðim bir bardak suyu gömleðimin üstüne çýkardým. Ne olduysa birdenbire gevþemeye baþladým. Kaskatý olmuþtum ya. O ana kadar kimse benimle ilgilenmemiþti. Ben gevþemeye baþladýktan sonra bir doktor geldi. Geldiðimiz hastane Yugoslav hastanesi imiþ. Doktor bir bayan doktordu. Bana “ellerini aç” dedi. Açmak istedim açamadým. Gözlerimin önüne kaldýrýp baktým (kolumu hareket ettirebildim yani). Parmaklarým sýmsýký birbirine girmiþti ve ellerim mosmordu. Moralim çok bozuldu. Konuþmaya çalýþtým, konuþamadým, aðzým yüzüm katýlaþmýþtý. Gözlerimi açamýyordum gözkapaklarým da katýlaþmýþtý ama artýk bunlarý fark edebiliyordum. Yarým aralýk gözlerimden çevreyi gittikçe daha iyi görebiliyordum. Örneðin benimle ilgilenen, Sýrp olduðunu sonradan öðrendiðim bayan doktor genç, uzun düz saçlý, çok güzel bir doktordu. Ya da o an gözüme öyle göründü. Baþka bir doktor geldi, gözüme ýþýk tuttu, tepkimi anlamak için, gözbebeðim ýþýk tutunca küçülüyor mu acaba diye. Bu test de olumluydu ama çilem bitmemiþti. Bundan sonrasý yazýnýn kapsamý dýþýnda ancak merak edenlere özetle söyleyeyim. Ben gene elim ayaðým doðru dürüst tutmadýðý halde yatakta oturdum. Beni hastanede yatýrmaya karar verdiler. Geldiðim tekerlekli sandalyede bir hemþire ile yukarýya odaya gönderdiler. Hemþire beni iterken ben hemþireye yardým olsun diye oturduðum yerde kapýlarý açýyordum. Beni 6 kiþilik bir odaya yatýrdýlar. Kýçý boklu bir kez giyilmiþ bir pijama verdiler, tabi giymedim. Yemek geldi, kaþýk yoktu. Komþu hasta kendi kaþýðýný suya þöyle bir tutup bana verdi. Tabi almadým, yemeði de yemedim. Sonra adý Maria olan Filipinli bir hemþire ile önceki Sýrp bayan doktor gelip bana serum takmaya çalýþtýlar. Ýki kolumu 10 yerinden deldiler. Burada bir tanesi el sinirlerime geldi (15 gün elim tutmadý). Ancak bir damar buldular. Poliklinikte yanýmda þirketten kimse yoktu, Libya'nýn Misurata kentinde izim kayboldu. Neyse ki Filipinli hemþire Maria Ýngilizce biliyordu. Bir pusula yazdý. Bir hasta ziyaretçisi de yardým etti. Pusula’yý gidip þirkete verdi. Ertesi gün beni buldular. Hemen hastaneden çýktým. Ölmedim ama moralim, psikolojim çok bozuldu. Elim tutmayacak diye 15 gün aðladým. Neyse sonra o da düzeldi. Hastanede tekerlekli sandalyenin üzerinde görüntünün yavaþ yavaþ gidiþi, sedyede yatarken yavaþ yavaþ geliþi söylenenlere çok benziyordu. Kýsa bir olay daha anlatmak istiyorum. Anneannemin ölümü. Bunu annemden duydum. Anneannem kinin ilacý zehirlenmesinden ölmüþ. 6 çocuk doðurduktan sonra yedinciye hamile kalmýþ. 1940 yýlýnda çocuk düþüreceðim diye kinin içmiþ, benim gibi kaný zehirlenmiþ. Ölmeden biraz önce bütün aile baþýnda aðlaþýrken (göz göre göre gidiyor çünkü) yaný baþýnda olduðu halde anneme “Münire nerdesin? Seni göremiyorum” demiþ. Annem de o görebilsin diye tam gözlerinin önüne eðilmiþ. O zaman “Hah þimdi gördüm” demiþ ve kýsa bir süre sonra ölmüþ. Travma ile olmadýkça bilincin gidiþi ve geliþi ani deðil yavaþ oluyor ve bilincin varlýðý ile yokluðu arasýnda bir alacakaranlýk evresi bulunuyor. Ölümden dönenler bu evreyi anlatýyorlar. Dinsel duygularý güçlü olanlar ölümden dönmenin verdiði kurtuluþ duygusu ile birlikte bu evreyi öteki dünyaya gidip gelmek olarak yorumluyorlar. Hepsi o kadar. 25.Aðustos.2007
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |