..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yazar yazý yazmayý baþka insanlara göre daha zor yapan insandýr. -Thomas Mann
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Türkiye > Seval Deniz Karahaliloðlu




17 Haziran 2007
Parola Vatan, Ýþareti Namus: Attila Ýlhan"ýn Son Ýzmir Konuþmasý  
Sizler o Türkler misiniz, deðil misiniz?’ Bunu bir düþünün.

Seval Deniz Karahaliloðlu


Vakit artýk sabaha yakýndý. Sabah olmak üzereydi. Hasan Fehmi Efendiyi, Hatice Binnaz Hanýmý, oðlu Esat Efendiyi ve yanaþmasý Boþnak Mehmet’i kapýnýn önüne dizdiler. Kurþuna dizeceklerdi, durum onu gösteriyordu. Fakat o zaman ilk hedef gibi görünen Esat Efendiyi kurtarmak için babasý önce ‘beni’ dedi. Önce onu mu yoksa ötekisi mi tartýþmasý olurken kimsenin aklýna gelmeyeceði bir þey oldu. Kýþla istikametinde kasabadan gelen bir otomobil geçiyordu. Otomobildekiler olayý görünce durdular. Otomobilin içinden bir Fransýz zabiti indi. Ve oraya doðru geldi. Sonradan anlaþýldý ki bu Fransýz Zabiti, mütareke komisyonuna mensup bir kiþidir ve Menemen’deki olay üzerine oraya gönderilmiþtir. Aileyi kurþuna dizmek üzere olan Yunanlý subaya bazý sorular sordu. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi ‘Mahkeme ettiniz mi?’dir. ‘Mahkemesi yapýldý mý? Kurþuna dizmeye kalkýþýyorsunuz? Ne suç iþlemiþlerdir?’


:BFGD:
Parola Vatan, Ýþareti Namus: Attila Ýlhan’ýn Son Ýzmir Konuþmasý

Seval Deniz Karahaliloðlu

‘Evet, Attila Ýlhan burada, Ýzmir’de. Ýzmir Fuarýnda. Yarýn, Edebiyat Sohbetleri kapsamýnda, Ýzmir Sanat’ýn Bahçesinde, Ýzmirlilerle söyleþecek’ derken heyecandan sesim titriyordu. Çok deðil bundan iki yýl kadar önce, 7 Eylül 2005 tarihinde Ýzmir Fuarý Edebiyat Söyleþileri ile ilgili televizyonda program yaparken, yayýný büyük bir heyecanla açmýþtým. Program konuðum Ýzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve Edebiyat Sohbetlerinin Yöneticisi Gürol Tonbul ile birlikte Attila Ýlhan hakkýnda konuþurken, onu bir ay sonra kaybedeceðimiz ikimizin de aklýnýn ucundan bile geçmiyordu. 8 Eylül günü, Ýzmir Sanat’ýn bahçesinde, Attila Ýlhan son kez Ýzmirlilerle buluþtu. Yaþadýðýmýz zor zamanlarý göz önüne alarak, nereden nereye geldiðimizin özetini yaþanan olaylara, tarihi belgelere dayandýrarak anlattý. Tarih kitaplarýna iki kuru kelimeyle sýkýþýp kalmýþ gibi duran ve yeni nesillerin ‘yüzeysel bir oldu bitti’ gibi gördükleri Kurtuluþ Savaþýnýn nasýl, hangi þartlarda kazanýldýðýnýn hikayesini bizi yüreðimizden vuran gerçek hayat öyküleriyle aktardý. Þimdi size bu sýcak sohbeti yine onun kendi aðzýndan ve kendi kelimeleri ile aktarýyoruz. Uzun söyleþinin tamamýný verebilmek mümkün olmadýðý için aþaðýda onun konuþmasýnýn ana hatlarýný bulacaksýnýz. Bu bile, o kadar çok þey anlatýyor ki. Sözü büyük usta Attila Ýlhan’a býrakýrken, onun aziz hatýrasý önünde bir kez daha saygýyla eðiliyoruz.

‘Kýlýç gibi bir mehtap ortalýðý pýrýl pýrýl aydýnlatmýþtýr. O iki katlý bahçeli, havuzlu muhteþem binanýn sahibesi olan Hatice Binnaz Haným sahur hazýrlýðý için uyanmýþtýr. Gerçi evde eski kalabalýk yoktu. Rum hizmetçiler kaçmýþtýr. Sadece bir yanaþma olan Boþnak Mehmet onlarla birlikte yaþýyordu. Onun dýþýnda evde, kendisi, eþi, oðlu ve bir de torunu vardý. Sofrayý hazýrlamak için Boþnak Mehmet’e gerekli þeyleri verirken mutfaðýn penceresinden, o ay ýþýðýnda gelen bir köylü gördü. Köylü kasabaya doðru eþeðine binmiþ gelmekteydi. Ve inanýlmaz bir þey oldu. Birden bire ateþ edildi ve köylü eþeðinden düþtü. Binnaz Haným çok þaþýrdý. Hemen içeri gidip bunu eþine anlattý. Eþi aslýnda okumuþ yazmýþ bir zattý. Hayli uzun bir süre Þam Mektupçuluðunda bulunmuþtu. Fakat sonra gelip Menemen’e yerleþmiþti. Olayý duyunca oðluyla þöyle bir bakýþtýlar. Oðlu Esat Efendi savaþa giden üç oðlundan birisidir. Durumu gözleriyle babasýna anlatmaya çalýþmýþtý. Çünkü ev, istasyonla kýþlanýn arasýnda bir yerde bulunuyordu ve karþýsý bir zeytinlikti. Hala öyledir sanýyorum. O zeytinlikte, günlerden beri ciddi bir Yunan faaliyeti görülmekteydi. Bunun üzerine, Hasan Fehmi Efendi kararýný verdi. Sabah olur olmaz, torununu elinden tutup kasabaya indirdi ve babasýna teslim etti. Babasý da zaten eski bir ordu mensubuydu. Sonra, yeniden evine döndü. O gecenin bir þeye gebe oldu besbelliydi. Çok sürmedi, gecenin içinden silah sesleri duyulmaya baþladý. Ortada bir þey dönüyordu ama ne? Onlar, bunun farkýnda deðillerdi yalnýzca vahim þeylerin olduðu çok meydandaydý. Bunun üzerine, cepheden yeni dönmüþ olan Esat Efendi gizli bir yerlerde sakladýklarý üç mavzeri ve mühimmatlarý çýkardý. Kapýyý kilitlediler ve ne olacak diye beklemeye baþladýlar. Boþnak Mehmet, Hatice Binnaz Haným’ý evin en sapa yerlerine götürüp muhafaza altýna almýþtý. Çok geçmedi bir Yunan Birliði kapýya dayandý. Silah sesleri devam ediyordu. Kapýnýn derhal açýlmasýný istediler. Cevap olarak, (Atilla Ýlhan burada hafifçe gülüyor) mavzer ateþiyle karþýlaþtýlar. Ve orada ciddi bir çatýþma baþladý. Bu çatýþma, evdekilerin mühimmatý bitinceye kadar sürdü. O arada gizli bir yerlerden gelip kapýyý devirerek Yunanlýlar içeri girmiþlerdi. Vakit artýk sabaha yakýndý. Sabah olmak üzereydi. Hasan Fehmi Efendiyi, Hatice Binnaz Hanýmý, oðlu Esat Efendiyi ve yanaþmasý Boþnak Mehmet’i kapýnýn önüne dizdiler. Kurþuna dizeceklerdi, durum onu gösteriyordu. Fakat o zaman ilk hedef gibi görünen Esat Efendiyi kurtarmak için babasý önce ‘beni’ dedi. Önce onu mu yoksa ötekisi mi tartýþmasý olurken kimsenin aklýna gelmeyeceði bir þey oldu. Kýþla istikametinde kasabadan gelen bir otomobil geçiyordu. Otomobildekiler olayý görünce durdular. Otomobilin içinden bir Fransýz zabiti indi. Ve oraya doðru geldi. Sonradan anlaþýldý ki bu Fransýz Zabiti, mütareke komisyonuna mensup bir kiþidir ve Menemen’deki olay üzerine oraya gönderilmiþtir. Aileyi kurþuna dizmek üzere olan Yunanlý subaya bazý sorular sordu. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi ‘Mahkeme ettiniz mi?’dir. ‘Mahkemesi yapýldý mý? Kurþuna dizmeye kalkýþýyorsunuz? Ne suç iþlemiþlerdir?’ Ve onun müdahalesi üzerine aile kurþuna dizilmekten kurtulmuþtur. Bunun üzerine, Hatice Binnaz Haným’ý baþ örtüsüz olarak salývermiþlerdir. (Bu o zamanlar, bir kadýnýn baþ örtüsüz olarak sokaða çýkmasý çok ayýp sayýlýrdý). Üç erkek tutuklanmýþtýr. Bu tutukluluk, hayli uzunca bir zaman sürmüþ, Menemen’deki Yunan askeri hapishanesinden Ýzmir’dekine nakledilmiþlerdir. Orada istirdata kadar tutsaktýrlar, bir müddet sonra býrakýlmýþlardýr. Bu olay, 1919 senesinin Mayýs ayý sonlarýna doðru yaþanmýþtýr. Biliyorsunuz, 15 Mayýs’ta Ýzmir’e çýktýlar. 17 Mayýs’ta Bergama istikametine doðru harekete geçtiler. Menemen’i o zaman buna þahit olmuþ Emine Nine’nin bana anlattýðý üzere söyleyeyim. ‘Yunanlý mýzýkasýný döve döve Menemen’e girdi’. Menemen’e girmekle kalmýyor, Bergama istikametine harekete geçiyorlar. Fakat Bergama’da onlarý bir sürpriz karþýlýyor. Orada Ali Bey, sonradan Çetinkaya olacak bir subay vardýr. Bu subayýn da elinde çok az miktarda asker var. O askerler de Bergamalýlardan derledikleri bir milis teþkilatý yapýp, pusu kuruyorlar ve gelen Yunanlýlara ilk dersi veriyorlar. Yunanlýlar kan revan içinde Menemen’e geri dönüyorlar ve zeytinliðe yerleþtiriliyorlar. Bergama’da uðradýklarý maðlubiyetin acýsýný çýkartmak için ‘Menemen Katliamýný’ örgütlüyorlar. Bu olaylarýn önemini ben çok sonra öðrendim. Araþtýrmalarým sonunda Fransýz basýnýn o zamanki yayýnlarý arasýnda zamanýn Fransýz Gazetelerinde bunun haberlerini okudum. Bu iki katliam haberlerinde, Menemen ve Bergama’da en az üç bin Türk’ün öldürüldüðü yazýlýydý. Burada sözü geçen Hasan Fehmi Efendi benim büyük babam, Hatice Binnaz Haným büyük ninem ve Esat Efendi benim büyük dayýmdýr. Elinden tutulup kasabaya götürülen küçük Memnune ise benim annemdir. Ýþgali yaþamýþ her Ýzmir ailesinin içinde benzer olaylar olmuþtur. Ve Ýzmir o üç senenin utancýný ve kahrýný uzun süre taþýmýþtýr.

Yalnýzca bu mu? Hayýr. Gene kitaplara geçmiþ baþka bir olaya geçeceðim. Ben o zamanlar Ýzmir’de gazetecilik yapýyor, Demokrat Ýzmir Gazetesini yönetiyordum. Bir yazarýmýz vardý. Adý Daðnýþ. Asýl ismi bu deðildi ama bütün Ýzmir onu Daðnýþ adýyla tanýrdý. Asýl adý Naci Sadullah Beydir ve Türk Basýnýn çok önemli yazarlarýndan biridir. Aslen Ýzmirliydi. Gazetede fýkralarýnýn dýþýnda dedi ki ‘bir tefrika var, onu koyar mýsýn?’ Tefrika nedir? Dedim. ‘Ýstirdattan önce, Yunan iþgali sýrasýndaki bir Türk zabitinin hikayesi’ dedi. Nasýl bir hikaye bu deyip okuduðumda dehþete düþtüm. Olayýn ismi ‘Gavur Mümin’di. Gavur Mümin kim? Bildiðiniz gibi 15 Mayýs’ta limana çýkan Yunan güçleri önce o zaman Konak Ýskelesi civarýnda olan Sarýkýþla’ya girmiþler. Oradaki bütün zabitleri çýkarýp dipçikle, tekmeyle Kordon boyunca ‘Yaþa Venizelos’ diye baðýrtmaya çalýþmýþlardýr. Hatta baðýrmamakta direnen Miralay Süleyman Fethi Bey öldürülmüþtü. Ýþte onlarýn arasýnda da bir genç zabit var. Adý Mümin. Mümin bir müddet sonra kapatýldýðý yerden kaçmayý baþarýyor. Ve onun Ankara’ya iltihakýný bekliyorsunuz. Hayýr, Ankara’ya iltihak etmiyor. Kime iltihak ediyor? Yunanlýlara iltihak ediyor. Yunanlýlara iltihak edip ne yapýyor? Ýlk önce bir kere fesi çýkarýp þapkayý giyiyor. Arkasýndan çok iyi Rumca bildiði için Rum çevreleri ile düþüp kalkmaya baþlýyor. Ona çok itibar ediyorlar. Sosyeteye katýlýyor. Rumlarla o kadar yakýnlaþýyor ki, neticede o zamanki Yunanistan’ýn Ýyonya Valisi (yani bu taraflarýn valisi) Ýstriyadis onu yanýna alýp bir görev öneriyor. Önerdiði görev, bir Türk için dehþet verici bir görev. Yunan istihbaratýnda çalýþmasýný istiyor. Gavur Mümin bunu gözünü kýrpmadan kabul ediyor. Kabul ettiði bu esas üzerine, Yunan istihbaratýnýn kimliði verilmiþ hatta numarasý konmuþtur. Ve o da bu sayede bütün Ege bölgesinde dolaþýp Efelerin köylülerin örgütlemeye çalýþtýklarý hareketleri Yunan istihbaratýna bildirmiþtir. Bu da kaderin bir görüntüsüdür demeyin. Çünkü Yunan istihbaratý Gavur Mümin Bey’i sokaðýn ortasýnda tutukluyor. Gavur Mümin Bey’in tutuklanma sebebi, Ankara hesabýna çalýþmasýdýr. Meðerse, Gavur Mümin Bey kendisini onlarýn adamý, iyi Rumca bilen, Yunan iþgalinden yana bir Türk gibi tanýtarak bir Türk Zabitinin yapacaðýný yapmýþ, etraftaki dolaþmalarý sýrasýnda elde ettiði bütün bilgileri Ankara’ya Ýstihbarat teþkilatýna bildirmiþ. Tabii bunun üzerine derhal Yunan Divaný Harbine verilip ömür boyu hapse mahkum edilmiþ ve adalardan birine sürülmüþtür. O zaman bir soru. Peki, Yunanlýlar bunu nasýl öðrenmiþlerdir? O zaman utanç verici bir cevap. Çünkü Türk Mim teþkilatý içinde çalýþan bir Giritli Türk Yunan Ýstihbaratýnýn ajanýdýr ve onlara durumu o bildirmiþtir. Tabii o daha sonra kurþuna dizilmiþtir. O ayrý bir hikaye. Gavur Mümin Bey bir Türk Zabitinin neler yapabileceðini gösterir. Öteki hikaye ki, benim ailemin iftihar ettiði bir olaydýr, sýradan bir Türk ailesinin böyle bir durum karþýsýnda nasýl direnmek istediðini ve direndiðini gösterir.

Bu iki olayýn her ikisi de benim için çok önemlidir. Çünkü buna benzer olaylarýn bütün iþgal bölgesinde, yani bütün Batý Anadolu’da yaþandýðýný düþünürseniz iþin önemi o zaman ortaya çýkar. Þu iki hikaye gibi sahiden yaþanmýþ iki hikayeyi bize anlatsalardý biz olayý çok daha iyi anlardýk. Bundan devamlý kaçtýlar. Mustafa Kemal Paþa orada Meclisi kurdu, savaþýyor, Türkiye’yi kurtaracak. Böyle bir laf dönüyor ortada. Zaman içersinde inceledikçe meselenin hiç de bu kadar basit olmadýðý hemen ortaya çýkýyor. Bir defa bizde en akýllýmýzda, hatta inkýlap tarihi okutan profesörümüzde jeopolitik denilen, jeostratejik denilen bakýþ ve ihata yoktur. Bildiðimiz bir gerçek var. Ankara’da mukavemet baþladýðý zaman, bir ihtilal de baþlýyor. Biz ayný zamanda bir ihtilal de yapýyorduk. Bu ikisi bir aradaydý. Rusya’daki ihtilalle benzer bir tavýr içindeydik. Bunlarýn hepsinin ortaklaþa düþmaný ‘batýydý’. Batý Emperyalizmiydi. Son zamanlarda bunlarý sýk sýk yayýnlama fýrsatý buluyorum, eskiden yayýnlayamazdýk. Mustafa Kemal Paþanýn o zamanki bütün demeçlerinde, bizim Kurtuluþ Savaþýmýzýn amacýnýn yalnýz kendimiz kurtarmak olmadýðý, dünyadaki bütün esir ve mazlum milletleri kurtarmak gibi bir amacý olduðu zikredilmektedir. Bu yüzdendir ki, o arada Ankara’daki hükümet Moskova’daki hükümetle bir anlaþma yapmýþtýr. Bu anlaþma son derecede önemli bir anlaþmadýr. Önemi þurada. Eðer Ruslarla Türkler orada bir hat halinde birleþirlerse ortaya öyle demirden bir duvar çýkar ki ‘Emperyalizm sömürgeleri ile iliþkisini kaybeder’. Bu Ýngiltere’nin asla tahammül edemeyeceði bir þeydir. Çünkü böyle bir þey olduðu andan itibaren, ilk önce Kýbrýs sonra da Süveyþ kontrol altýna giriyordu. O zamana kadar baþarýyla birbirleriyle harp ettirdiði Türkler ve Ruslar ittifak kuruyorlardý. Türkler ve Ruslarý kapýþtýran da Ýngiltere’dir. Her ikisinin tarihine baktýðýnýzda hayret verici bir þey görüyorsunuz. Türkler ve Ruslar tarihleri boyunca sadece 19. yüzyýlda savaþýyorlar. 18. yüzyýlýn sonu 19 yüzyýlýn baþý. Bundan evvel savaþ yok. Mustafa Kemal Paþa, 1920 yýlýnýn 23 Nisan günü Büyük Millet Meclisi açýp orada Meclis Baþkaný seçildikten ya iki gün ya da üç gün sonra bir devlet baþkanýna bir mektup yazmýþtýr. Bu mektup Lenin’e yazýlmýþtýr. Mektupta, ‘Sizin ve bizim amaçlarýmýz aynýdýr. Batýya karþý, Emperyalizme karþý savaþýyoruz. Þu kadar silaha, þu kadar Ruble paraya ihtiyacýmýz vardýr’ demiþtir. Bu mektup, uzun yýllar yayýnlanmadý. Ve Sovyetler Birliði çöküp arþivi açýlmasaydý, hala da biliniyor olmayacaktý. Bugün onu biliyoruz. Bunun üzerine, Sovyetler Birliði’nin Türkiye’ye nasýl bir yardým telaþý içine girdiklerini de biliyoruz. O zaman Mustafa Kemal Paþa ile Lenin’in birlikte tasarladýklarý yeni durum bir çeþit Kemalist – Komünist Perdesi ile doðuyu batýdan ayýrmak ve doðuyu korumak ve kurtarmaktýr.

Cumhuriyetin 10.yýl dönümünde Rusya’dan bir yetkili Voroþilov Ýzmir’i ziyaret etmiþti. Ýzmir’i o kadar çok beðenmiþti ki, bir otobüs hediye etti. Bu otobüs uzun süre çalýþtýrýlmadý ama savaþ içinde araba kýtlýðý çekilince Karþýyaka ile Bostanlý arasýnda çalýþmaya baþladý. Markasý Ziest’di. Ziest bir Sovyet markasýdýr. Yýllarca çalýþan bu otobüsün biraz da þeytanlýkla kornasýnýn ilk üç hecesine takýlmýþtýk. Çaldýðý zaman þarký baþlangýcý gibiydi. Yýllar sonra, Paris’e gidince fark ettim ki bu Enternasyonel’in ilk üç notasýydý. Onlarýn ünlü marþý. Þimdi bu kadar yakýnlýktan sonra, Türkiye nasýl birden bire batýdan yana döndü ve Asya’yý kendine düþman gibi görmeye baþladý ve Türk Cumhuriyetleriyle iliþkisini kaybetti. Bakýn birazcýk askerlikten anlayan þunu hemen anlar. Kuzeyini Sovyetler Birliði ile dostluk sayesinde garantiye almýþtýr. Ýran ile kurduðu dostluk sayesinde gerisini garantiye almýþtýr. Balkanlardaki eski Osmanlý topraklarý üzerine kurulmuþ olan devletleri bir araya getirerek Balkan Paktýný kurarak Hitler’e karþý garantiye almýþtýr. Güneyde, Sadabad Paktýný kurarak ki orada Irak, Ýran ve Afganistan vardýr. Ýngiltere’ye karþý kendini garantiye almýþtýr. Açýk býraktýðý tek cihet batýdýr. Neden? Çünkü belanýn oradan geleceðini biliyor da ondan. Gerçekten bela gelmekte hiç gecikmemiþtir. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanýndan sonra ortaya çýkan parti kavgalarýnýn ardýnda hep batý vardýr. Herkes, Þeyh Sait Ýsyanýný orada cahil bir Kürt Müslümanlýk adýna isyan etti zanneder. Hayýr öyle bir þey yok. Ýki kelimeyle onu da anlatayým isterseniz.

Biliyorsunuz, Mustafa Kemal Paþa Süleymaniye, Kerkük ve Musul’un Misak-ý Milli sýnýrlarý içersinde olduðunda ýsrarlýydý. Yani, vermiyorduk. Lozan’da bu tartýþýldý. Kabul ettiremedik. Kabul edilmeyince, bir konferans yapar orada anlaþýrýz dediler. Ýstanbul’da Haliç’de bir konferans yapýldý. Orada da anlaþýlamadý. Her iki tarafta burasý bizim diyor. Ýngilizler bizim diyorlar, biz burasý bizim diyoruz. Bunun üzerine, Birleþmiþ Milletlerinin o zamanki varyasyonu olan Milletler Cemiyetine gidildi. Ýngilizler, orada kulisleri sayesinde kendi lehlerine bir karar çýkardýlar. Ve Türkiye’ye denildi ki Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ü terk edeceksiniz. Türkiye ne yaptý biliyor musunuz? Türkiye bunu reddetti. Türkiye bunu reddedince ne oldu biliyor musunuz? Ýngiltere devleti vehimhanesi Ankara’ya bir ültimatom verdi. Eðer orayý bize vermezsen ‘savaþ’ çýkar. Türkiye’nin cevabý ne oldu biliyor musunuz? Savaþýrýz! Oldu. Biz böyle bir devletin çocuklarýyýz. Bir de þu halimize bakýn. Ýngiltere devlet vehimhanesine Süleymaniye, Musul ve Kerkük için savaþýrýz diyoruz. Savaþtan çýkalý henüz beþ sene olmuþ. Halbuki, sonradan savaþsýz, bir miktar ‘para alarak’ her üçünü de onlara devrettik.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye’nin baþýnda bir ‘batý belasý’ vardýr ve bu bela hiç eksik olmamýþtýr. Bu nedenle, Mustafa Kemal ölünceye kadar batýyla hiçbir anlaþma yapmamýþtýr. Kral 8. Edward, Dolmabahçe Sarayýna Mustafa Kemal Paþa’nýn ayaðýna kadar geldi. Mustafa Kemal Paþa, Dolmabahçe Sarayýnda, Kralýn Edward’ýn isteklerinin hepsini reddetti. Ýngilizlerle hiçbir anlaþma da yapmadý. Peki Ýngilizlerle ne zaman anlaþma yaptýk? Mustafa Kemal Paþanýn ölümünden 144 gün sonra, çok da deðil. Ve hiç açýk bir mecburiyet yokken Ýsmet Paþa gitti Ýngilizlerle bir anlaþma imzaladý. Bugün içine düþtüðümüz çýkmazýn baþlangýcý o anlaþmadýr. O anlaþma bizi, Ýkinci Cihan Harbinde sefil etti. Hatta biraz da rezil etti. Herkesle dost olduk hiç birinin yanýnda harbe girmedik. Bundan da biz ‘sanki büyük bir baþarý kazanmýþ’ gibi çýktýk. Tek baþýna ve yalnýz kalmýþtýk. O günden bu güne Türkiye artýk kendisini ‘ciddi ve önemli bir devlet sayamýyor’. Bu utanç verici bir þeydir. Sizin 70 kusur milyon nüfusunuz olacak ve dünya ekonomisinin ilk 20’si içinde ilk 16. sýrada bulunacaksýnýz, dünya savunma örgütleri içersinde ilk 10’da 6. sýrada olacaksýnýz ve küçük bir devlet gibi acaba beni ‘Avrupa Birliðine alýrlar mý?’ acaba ‘Amerika bana bunu verir mi?’ diye ‘Medine fukarasý gibi yalvaracaksýnýz’. Gazi kim bilir mezarýnda nasýl dönüyor? Bu olacak bir iþ deðildir. Yapýlacak bir iþ deðildir. Hele bizim yapmamýza kimsenin tahammülü olmamasý gereken bir þeydir.

Batý bizden korkuyor. Bu o kadar açýk ortada. Fakat bir türlü devleti yöneten adamlarýmýza bunu anlatamýyoruz ama hiç olmazsa aydýnlarýmýz bunu anlamalý. Bizim amacýmýz, ‘batýlýlaþmak’ deðildir. Bizim amacýmýz ‘çaðdaþlaþmaktýr’. Ýkisi birbirinden farklý þeylerdir. Batýlýlaþmak demek, batýda herhangi bir devletin geliþmek için ne yaptýysa, hepsini alýp Türkiye’de yapmak demektir. Bu yaptýðýnýza, ‘sömürgeleþmek’ denir. Çünkü batýlý devletler sömürgelerinde bunu yaparlar. Yani, mesela Cezayirli yazarlar Fransýzca yazarlar ve eserlerini Fransa’da yayýnlarlar. Þimdi bizim delikanlýlarýn Ýngilizce yazýp Amerika’da yayýnlamak istemeleri gibi. Bu bir hacalettir. Utanç verici bir þeydir. Sen kendi dilinde yazýp oraya kendini kabul ettirebiliyor musun? Sen o zaman önemli bir devletsin. Ve sen bunu yapacak güçtesin. Þimdi buraya nereden ve niçin geliyorum? Çünkü biz buraya gelebilmek için baþlangýçta anlattýðým o dramatik sahneleri yaþamýþ olan Ege’yi özellikle Ýzmir’i kurtarmayý hedef edinmiþtik. Büyük Taaruzun hesabý kitabý bunun üzerine yapýlmýþtý. 26 Aðustos’ta Büyük Taaruz baþladýðý zaman, kýtalar hedeflerini biliyorlardý. Hedef Akdeniz’di. O da Ýzmir demekti. O savaþý çeþitli yabancýlardan okumak lazým. Ve gene þaþýracaksýnýz. En iyi Ruslar anlatýyorlar. Çünkü cepheye en yakýn sokulabilen Ruslar olmuþlar o zaman. Ve birisinin anlattýðý bir sahne vardýr ki benim hiç gözümün önünden hiç gitmez. ‘Askerler sýraya girdiler. Bir yerde onlara avuçla arpa veriliyor. Buna bir anlam veremedim.’ diyor bir Rus gazeteci. ‘Gittim ve bunu bu iþi yapanlara sordum. Niçin bu arpayý veriyorsunuz? Bu onlarýn ‘tayýný’ demiþler. Bu arpayý haþlayýp yiyeceklerdir.’ Ýþte, biz bununla Ýzmir’e geldik. Bununla, Yunanlýlarý denize döktük.

‘Sizler o Türkler misiniz, deðil misiniz?’ Bunu bir düþünün. Onlar böyle adamlardý. Sözü sonuna baðlamadan önce gene o günlere dönelim. Fahrettin Paþa’nýn Süvari Kolordusu Büyük Taaruzda çok faal rol oynamýþtýr. 8 Eylül günü yani bugün Manisa’ya girer. Manisa kurtulmuþtur. Uzun süreden beri savaþmaktadýrlar ve henüz süvarilerin midesine sýcak yemek girmemiþtir. Manisa’nýn kazanýlmasý üzerine, bir yemek yenilmesi emredilir. Seyyar mutfaklar kurulur. Yemek hazýrlanmaya baþlanýr. Fakat bir müddet sonra, bu taraftan (Ýzmir’den) bir telgraf gelir. Yunanlýlar çekiliyor, yerli Rumlar þehri yakacak, acele yetiþilmesi lazýmdýr. Menemen’den bir telgraf geliyor. Rumlar bizi yakacak derhal yetiþmeniz lazýmdýr. Derhal kazanlar dökülüyor ve süvariler atlara atlayýp bu gece Ýzmir istikametinde ve Menemen istikametinde harekete geçiyorlar. Ve aþaðý yukarý sabah yaklaþýrken bu civara gelmiþlerdir. 9 Eylül sabahý, Kumandaný Yüzbaþý Þerafettin Bey olan öndeki birliklerden bir tanesi Ýzmir’e ilk giren birlik olmak hýrsý ve hevesiyle þimdiki ismiyle Hilal ve Alsancak dediðimiz bölgeden bir taaruz geliþtiriyor. Neticede, dört nala ilerlerken hiç beklemedikleri bir þekilde, bir yýkýntýnýn arkasýnda pusu kurmuþ olan yerli Rumlar ani bir ateþ açýyorlar. Ve bu ateþ onlarý durduruyor hatta içlerinden üçü orada þehit oluyor. Fakat Yüzbaþý Þerafettin Bey’in atlýlarý öyle kolay yýlacak atlýlar deðillerdir. Savaþarak, Alsancak istikametinden Ýzmir’e girerler. 9 Eylül sabahý, saat 10.30’da, Konak’ta Hükümet Konaðýnýn balkonunda asýlý olan Yunan bayraðýný Yüzbaþý Þerafettin Bey bizzat indirir. Türk Bayraðýný çeker. Ve Ýzmir Türk olur. Çok geçmeden Sarýkýþla ve Kadifekale’ye de bayrak çekilir. Böylece hedefe varýlýr. Varýlýr da beni düþündüren þudur. Neden bu kadar sene geçtiði halde, hiç birimiz bu üç þehidin kim olduðunu hiç araþtýrmadýk. Onlar her þeyleriyle, Ýstiklal Savaþýnýn ‘gerçek temsilcileridir’. Sonuna kadar getiriyorlar ve þehre girerken þehit düþüyorlar. Þu kadere bakýn. Ben bunu ilk defa, burada (Ýzmir’de) gazetecilik yaparken Karþýyaka’ya geçtiðim yolda bir abide görünce fark ettim. Sýradan küçük bir taþ dikilmiþti. Nedir diye merak ettim. Çünkü öyle þatafatlý bir þey deðildi. Bir gün arabadan indim ve baktým. Üzerine yaldýzla eski harflerle kýsacak bir not düþülmüþ. Ben Cumhuriyet çocuðu olduðum için eski yazýyý bilmiyorum. Onu aynen kopya ettim. Sonra götürdüm, o zaman sað olan anneme gösterdim. Annem ona baktý ve iki kelime okudu. ‘Þeref’ ve ‘Namus’. Bu iki kelime, bütün bir Ýstiklal Savaþýnýn özetidir. Biz tarihte 20’ye yakýn devlet kurmuþ bir kavimiz. Biz öyle kolay kolay Yunanlýya, Ýngiliz’e, Fransýz’a esir olacak bir millet deðiliz. Bunu her zaman isteyenler çýkacaktýr. Ama görev verilmiþtir. Görevi biliyorsunuz. Birinci vazifemiz, Türk Ýstiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdaafa etmektir. Bu, bizim en büyük hazinemizdir. Ama bu hazineyi, istikbalde dahi elimizden bizim almak isteyecek olan harici ve dahili bedhahlarýmýz olacaktýr. O bedhahlara karþý ayný mantýkla direnebilmeliyiz. O bedhahlar, Mustafa Kemal Paþa’nýn nutkun sonunda belirttiði ‘bedhahlar’ ortada. Ýþ o kadar vahim.

Onun için ben diyorum ki ‘Parola Vatan, Ýþareti Namus’ O halde dikkat. Görev baþýna. Marþ marþ, marþ!








.Eleþtiriler & Yorumlar

:: o sonbahara ben de yetiþtim..
Gönderen: erdal özbey / Ýzmir/Türkiye
23 Haziran 2007
izmir'e göre sanýrým orta halli sýcaklar yaþanýyordu. kitaplarýmla önünde beklerken, boylu boyunca önümde uzanmýþ tüm zamanlar olarak gördüm büyük kaptaný. bozkýrdaki dalgýn bir türk'ün her bir mizacýndan portreler çizdiriyordu sanki kendi duruþuna. göz göze gelmekse bütün bir geçmiþi anmak gibi duygusallaþtýrýyordu insaný. belki istanbul'da divan otelinde, belki yine izmir'de bir görüþme daha vardý aklýmda. ama olmadý. "nerelisiniz" sorusuna verdiðim yanýttan sonra, rize'nin içinden mi diye tekrar sorduðunuzda aklým karýþtý, ben karýþtým; yanlýþlýkla evet dedim. oysa köyde otururuz biz. hayýr, köyünden deseydim eminim daha çok sevinecektiniz. zaten her þey biraz yarým kalýr....(bu güzel yazý için teþekkürler seval haným)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn türkiye kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sivas Pir Sultan Abdal"a Mezar Olacak! Cumhuriyet Sivas"ta Kuruldu, Sivas"ta Yýkýlacak!
Ýç Savaþ Sürecinde Türkiye : Birinci Bölüm

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
'Kafkas Tebeþir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Bir Varmýþ Hiç Yokmuþ
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Þensoy
Ermiþler Ya da Günahkarlar, Ýyilik Ya da Kötülüðün Dayanýlmaz Lezzeti…
Uluslarararasý Ýzmir Festivali 20. Yaþýný Kutluyor.
Sineklidað"ýn Efsanesi : Keþanlý Ali"nin Ýbretlik Öyküsü
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düþlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasýný Taþýyan Onurlu Bir Sanatçý : Rengim Gökmen
Sahibinden Az Kullanýlmýþ "Ýkinci El" Stratejiler
Tek Kiþilik Oyunlarýn Efsane Ýsmi : Müþfik Kenter

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.