..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Kirazlar ve dutlarýn tadýný çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Toplum ve Birey > Ali Osman Öztürk




6 Mayýs 2002
Ortaçaðdan Yeniçaða Dr. Faust  
Büyü ve Þeytan Edebiyatýnýn Ýlk Kahramaný

Ali Osman Öztürk


Faust üzerine bir kaç not.


:FAIE:
Ali Osman Öztürk

1. Giriþ

Bu yazýda; edebiyatýn en çok tanýnan ve en ilginç tiplerinden biri olan Faust’un, Almanya’da ilk yazýlý edebiyata konu edildiði halk kitaplarý baðlamýnda ele alýnýþý üzerinde durulacaktýr. Amaç, 1587 tarihli “Historia von D. Johann Fausten” kitabýnda Faust ve çabalarýnýn belli bir ideoloji doðrultusunda, nasýl kullanýldýðýný ortaya koymaktýr.

2. Halk Kitaplarý
Bugün “Faust” denildiðinde, akla hemen Goethe gelir. Faust, Goethe ile adeta özdeþleþmiþtir. Kuþkusuz bunun haklý bir nedeni olduðunu biliyoruz: Faust, Goethe sayesinde gerçek kimliðini bulmuþtur.
Ancak, Gotthold Ephraim Lessing’den Johann Wolfgang Goethe’ye, Cristian Dietrich Grabbe’den Thomas Mann’a kadar birçok yazar tarafýndan iþlenen bu motifin Alman edebiyatýna nasýl geçtiðini araþtýrdýðýmýzda Goethe’ninkinden çok farklý bir Faust imgesi çýkýyor. Bu imgeyi ilk olarak, 16. Yüzyýlda “Volksbuch” adýyla edebiyata geçen kitaplarda saptayabiliyoruz.

Türkçe’ye “halk kitabý” karþýlýðýyla çevirebileceðimiz “Volksbuch”lar, Ortaçaðýn sonunda matbaanýn bulunuþuyla ortaya çýkar. Önceleri toplumun üst tabakalarýna hitap eden, eðlendirici ve öðretici nesir kitaplar görünümündeyken, daha sonralarý geniþ halk kitlelerinin ilgi duyacaðý bir konuma gelirler. Bu kitaplarýn çoðunun konusu, o dönemde özellikle þövalye öyküleri ve kahramanlýk efsaneleri anlatan Fransýz edebiyatýndan kaynaklanýr. Örneðin Johann Spiess’in 1587 tarihli “Historia von D. Johann Fausten/ dem weytbeschreyten Zauberer und Schwartzkünstler” kitabý gibi bazýlarý ise Almanya kökenlidir.

Bu kitaplarda öykülerin geliþigüzel sýralanmayýp, zaman sýrasý içinde (kronolojik) anlatýlmasýyla oluþan düzyazýsal sunuþ biçimi, Alman romanýnýn baþlangýcýný oluþturur. Halk kitaplarý, 19. yüzyýlýn içlerine kadar süregelmiþ ve yeni bir okuyucu kesiminin oluþmasýnda önemli bir rol oynarlar. Manzum þövalye romanlarý, düzyazýya aktarýlmasýna koþut olarak, kentli kesiminin zevkine uygun hale gelir. “Halk Kitabý” olarak basýlan Faust da burjuvaya, yani þehirli kesime hitap eden bir halk kitabýdýr.

3. Tarihî Bir Kiþilik Olarak Faust

Georg Faust, gerçekten yaþamýþ biridir. Kaynaklar, Faust’un doðum ve ölüm tarihlerinde birleþmekteler. 1480 yýlý civarýnda Süabya’nýn Knittlingen beldesinde doðmuþtur. Hakkýndaki kesin bilgiler 1506-1540 yýllarý arasýna rastlar. 1506’dan itibaren önceleri sihirbaz ve müneccim olarak ortaya çýkar, 1507’de Kreuznach’da öðretmendir; burada rahat durmaz ve 1513’de Erfurt’da görülür. 1520’de Bamberg’den, 1528’de Ingolstadt’dan, 1532’de Nürnberg’den olmak üzere her yerden kýsa zamanda kovulmuþtur .
Wittenberg, Erfurt ve Ingolstadt, o zamanlarýn üniversite þehirleridir. Faust buralarda kalmýþ ve çaðdaþlarý ya da kendinden önce yaþamýþ örn. Agrippa von Nettesheim, Albertus Magnus, Paracelsus ve Tritemius gibi, zamanýn astroloji, týp ve simya moda bilimlerinde öðrenim görmüþtür .
Faust Breisgau/ Staufen’de, kesin olmamakla birlikte, takriben 1541 yýlýnda ölmüþtür. Onun Staufen ve çevre þehirlerde bulunuþu ile ilgili kesin tarihi kayýtlar vardýr . Hakkýnda, daha yaþarken ortaya çýkan efsane, ölümünden sonra gittikçe yayýlmýþtýr. 16. yüzyýlýn altmýþlý yýllarýnda efsanevî öyküler zirveye ulaþýr. Yukarýda adý geçen çaðdaþlarýna ve menkýbevî bilginlere (Agrippa, A. Magnus, Tritemius, Theophilus ve Simon Magnus) atfedilen büyü hikayeleri ile eski çaðlardan beri süregelen insanüstü efsane motifleri ona mal edilmiþ, böylece Faust öyküsü oldukça geliþmiþtir. Albertus Magnus ve Paracelsus, Faust’un yaþamýnýn efsaneleþmesinde önemli bir rol oynamýþlardýr. Faust’tan, “Paracelsusvari üstün bir þahsiyet” , ayný zamanda “parlak bir insan” olarak söz edilmektedir.

Faust önceleri ilâhiyat doktoru iken, büyücülüðe döner. “Wittenberg’de Melancton çevresinde (Johann Mennel, August Lerchheimer), hatta Nürnberg, Erfurt (Mutianus Rufus) ve Oberhein’de (Johann Tritemius) ortaya çýkan söylentiler, Faust’un Krakau’da büyü öðrendiðini, ruh çaðýrma partileri düzenlediðini ve gaipten haberler verdiðini bildirmektedir.”

Efsaneleþme olayý, daha Faust yaþarken, kendisine atfedilen bir dizi fýkra, anekdot ve efsanevî öykülerle yerleþmiþti. Buna karþýn, onu deðiþik açýlardan deðerlendiren görüþler de vardýr . Gösteriþe düþkünlüðü ve gezgin yaþamý sürdürmesi yüzünden, çaðdaþlarý onun hakkýnda sadece uygunsuz þeyler bildirmiþlerdir. Gerçi o gezgin öðrencilerdendir, ama gerçek bir Rönesans insaný olarak onlarý aþmýþtýr. Geliþen bilimin yaný sýra, halâ var olan, büyücülük ve þeytanla anlaþma imzalamak gibi inançlarýn zirveye ulaþtýðý bir dönemde, Faust tipik kiþiliktir .

4. Halk Kitabýnda Faust

Reformasyon döneminin bu halk kitabýnda Faust, Weimar yakýnlarýnda Rod beldesi sakini köylü bir ailenin oðludur. Dindar bir Hýristiyan olan babanýn kuzeni, Wittenberg’de oturan ve malý mülkü bol bir kentlidir. Bu kuzen Faust’u büyütür ve kendi çocuðu gibi yetiþtirir, ilâhiyat okumasý için okula gönderir. Gerçek aile bu durumdan memnundur. Fakat oðullarýnýn daha sonra Tanrýnýn kelamýný kötüye kullandýðýndan habersiz olmakla birlikte, týpký Hz. Eyüp’ün kendi oðullarý için duyduðu endiþeyi içlerinde taþýrlar, çünkü, Hz. Adem’in Kabil’i gibi, dindar anne-babalarýn da tanrýtanýmaz oðullarý olabilir.

Faust, araþtýrma ve öðrenmeye son derece yetenekli ve pratik bir zekaya sahip olduðu için, girdiði bitirme sýnavýnda yüksek lisans derecesinde baþarýlý bulunur ve hatta 16 kiþiyi geride býrakýr. Öðrenimini tamamlayarak ilâhiyat doktoru unvanýný da alýr. Ama ayný zamanda inatçý, kendi bildiðini okuyan ve düþüncesiz bir yönü de olduðundan, kötü bir çevreye düþmüþ, Tanrýnýn kelâmýný kapý ardýna atmýþ ve inançsýz yaþamýþ. Faust’un betimlenmesinde sýk sýk baþvurulan bir sýfat bu “inançsýz (Allah’sýz)” nitelemesi. Daha sonra anlatýlan tüm öyküler, onun bu yönünü kanýtlamak içindir. Kendine benzeyen çevreye girmesi, Þeytaný istemesine, ilâhiyatçýlýðý terk edip, gece gündüz cinle, büyü ile uðraþarak, bu dünyaya tamah etmesi, yoldan tamamen çýkmýþ olmasýna baðlanýr.

Onun hekimliði, insanlara ilaç hazýrlayýp çare bulmasý ise, “önce öyleydi”, denilerek küçümsenir. Öðrencileri tarafýndan çok seviliyor olmasý, ikna yeteneði ile açýklanýr. Kutsal kitabý ve Hz. Ýsa’nýn öðretilerini de çok iyi bildiði halde, bunlara uymamasýnýn, onun iki kat cezaya çarptýrýlmasýný gerektirdiði iddia edilir. Nakli bilgilerle yetinmeyip, akli bilgilere yönelmesi ve gerçeði bulma peþinde, o dönemin koþullarý içinde büyüye dalmasý ise tamamen kiþisel zevk peþinde koþtuðu biçiminde aþaðýlanýr. Halbuki o, öðrenimini yaptýðý ilâhiyat bilimi ile aradýðý gerçeði, bu dünyayý ayakta tutan sýrrý bulamamýþ; önce doða bilimlerine yönelmiþtir. Yaþadýðý dönemin bilim düzeyi, onun bilgi gereksinimini karþýlayamayýnca da, her þeyi göze alarak ayrýca ruhlara/cinlere baþ vurmuþtur. Goethe’nin yorumuyla Faust kendini þöyle savunacaktýr:

“Heyhat! Ateþli bir gayretle ve çok esaslý bir surette felsefe, hukuk, tababet ve hatta, maal’esef, ilâhiyat bile okudum. Böyle olduðu halde gene ben, zavallý deli! [çýlgýn] eskisinden hiç de daha akýllý deðilim.
Bana hoca ve hatta doktor diyorlar, on yýldan beri öðrencilerimi burunlarýndan yakalýyarak, bir yukarý, bir aþaðý, yalan yanlýþ sürüklüyorum. Buna raðmen gene bizim hiçbir þey bilemediðimizi görüyorum! Ýþte buna yüreðim yanýyor. Gerçi bütün o budalalardan, doktorlardan, öðretmenlerden, yazarlardan ve papazlardan daha akýllýyým, hiçbir kuruntu ve hiçbir kuþku içimi kemirmiyor, ne cehennemden, ve ne de þeytandan korktuðum var. Fakat buna karþýlýk bütün sevinçlerden de yoksul kaldým. Doðru bir þey bilmek, insanlarý ýslah etmek ve onlarý doðru yola getirmek için bir þeyler öðretebilmek kuruntusuna kapýlmýyorum. Sonra dünyada ne mal ve mülküm, ne param, ne itibarým ve ne de asaletim var. Bu halde daha fazla yaþamayý bir köpek bile istemez!
Onun için ben de, acaba ruhun kuvveti sayesinde ve onun aðzýndan, bazý sýrlarý öðrenebilir miyim diye, artýk acý terler dökerek bilmediðim þeyleri söylemekten kurtulmak, dünyanýn ta en içerisinde neler bulunduðunu anlamak, bütün etkili kuvvetlerle hayat tohumlarýný görmek, ve bu suretle artýk söz tellallýðý yapmamak için, kendimi sihirbazlýða verdim.”

Ortaçað öncesi dönemde hastalarý iyileþtiren kiþiler cadý, sihirbaz veya büyücü diye adlandýrýlýrdý. Dolayýsýyla Ortaçaðda doktorlarý halâ büyücü yerine koyma geleneði devam ettiðinden, Faust, o dönemde büyücülere çok deðer verildiði ve onlara inanýldýðý için, geleneksel büyücüyü temsil ediyordu. Ýnsanýn, þeytanla anlaþabildiði, ruhlarla ve hayaletlerle iliþki kurabildiði ölçüde, dünyanýn büyük sýrlarýný çözebileceðine inanýlýyordu. Yaþamýn diðer fanilerin eriþemeyeceði zevklerine ulaþabilmek için, her þeyini, hatta özellikle ruhunu þeytana vermek zorunluluðuna katlanmaya razýydý insanoðlu. Ortaçað edebiyatýnda þeytana, onun iksirine ve asasýna geniþ yer verilmesi bundandý . Bu durumda Faust kitabý, o zamanlarýn þeytan edebiyatý baðlamýnda deðerlendirilmelidir.

Ancak Ortaçað‘da tüm toplumsal yaþamý belirleyen din kurumuyla birlikte baþka bir geliþme yaþanýr. Ýnsanlar artýk tek tanrýlý dine inanmaktadýr ve büyücüler lânetlenmiþtir. Onlar, þaman toplumlarýnda, önemli bir yere sahip ve de insanlarýn en yakýn dostu iken, þimdi tek tanrýlý dinin yerleþmesiyle, insan düþmaný ilân edilirler. Artýk þeytan gibi, insanlar arasýnda kötünün bir tecellisi olarak kabul edilirler.
Ýlâhiyattan diðer bilimlere yönelmesi, onun aslýnda pozitif anlamda sadece inanmak deðil, ayný zamanda bilmek isteyen bir insan olduðunu gösteriyor. Faust, halk kitabýnda daima yeni bir þeyler deneyen biri. Bu ise bir araþtýrýcýnýn tanýmýdýr. Kýsaca bir Rönesans insaný olarak Faust, kendi zamanýnda yeni olan her þeyi denemiþ ve tepkilere tek baþýna karþý koymuþ olmalýdýr („Faust“ sözcüðü, ayný zamanda „bilek“, „yumruk“ anlamýna da gelir!)

5. Luthercilik Açýsýndan Faust

Kaynak kitaplar, Faust halk kitabýnýn ilk baskýsýndan önce ortaya çýkan; ortoðrafik ve stilistik açýdan biraz farklý bir Wolfenbüttel elyazmasý nüshasýndan söz etmektedir. Latince bir yazmadan tercüme edildiði tahmin edilen bu elyazmasý kitap, G. Milchsack tarafýndan yayýnlanmýþ ve Faust kitabýnýn ilk baskýsýnda metnin bir çok yerini kýsmen anlaþýlýr hale getirmek için kullanýlmýþtýr. Faust kitabý, Frankfurt/M‘da 1587 tarihinde, yayýnlayýcýsýnýn isminden ötürü „Spiess‘in Faust kitabý“ adýyla anýlan ilk baskýsýný yapar. Yayýncýnýn katý bir Lutherci, yayýn yerinin katý bir Luther kenti ve de öykülerin geçtiði yerlerin özellikle Luther‘in memleketi Wittenberg ve Erfurt‘tan seçilmiþ olmasý“ Faust‘un, halk kitabýndaki kaderini belirlemede önemli bir rol oynamaktadýr.
Bu bakýmdan Faust kitabý, Lutherci görüþ açýsýndan da deðerlendirilmelidir. Gerçekten de Faust, Luther gibi Erfurt‘ta ilâhiyat tahsil etmiþ ve ikisi de Wittenberg‘de faaliyet göstermiþlerdir. Fakat ikisi arasýnda önemli bir fark vardýr: Luther dinden ayrýlmamýþ, yalnýzca Katolik Kilise‘nin aksayan yanlarýný eleþtirmiþ ve reform istemiþtir. Bu isteðindeki kararlýlýðýnýn göstergesi olarak, 10 Aralýk 1520‘de Wittenberg‘de aforoz belgesini halkýn gözü önünde yaktýrmýþtýr. Faust ise kendini yaratan Tanrýya karþý gelmiþtir (!). Böylece Faust‘un, Luther‘in bir karþý tipi olarak görülmüþ olmasý gerçeði ortaya çýkýyor.

Faust, onu seven Avrupa gençliði gibi, klasik Antik dünya hayranýdýr. Rönesans imgesi, dinsizlikle eþ tutulduðu için, bu durum Faust‘un dindar çevrelerce sevilmemesine bir neden olabilir. Serbest bir bilim adamý olmasý, ilâhiyat öðrenimine karþýn doða bilimlerine yönelmiþ olmasý, Lutheryenler tarafýndan dinden uzaklaþma, hatta dinsizlik olarak nitelenmiþ ve serbest tutumu, küstahlýk ve hoppalýk olarak deðerlendirilmiþtir.

Halbuki irade özgürlüðü Protestanlýk tarafýndan baþlangýçta papaya karþý savunulmuþ ve bu yüzden büyük Hümanist Erasmus von Rotterdam Luther‘den uzaklaþmýþtýr. Çünkü „Erasmus papayla bozuþmaktan çekinmiþ ve irade özgürlüðü sorunu yüzünden reformcu Luther ile þiddetli bir tartýþmaya girmiþtir“ Buna karþýn Luther‘in yeni düzeni, sonralarý eski kiliseden daha katý bir tutum takýnmýþtýr. Tanrýnýn baðýþlayýcýlýðý (Gnadentheologie) fikrini papaya karþý savunan Luthercilik, hür düþünceyi daha sonra dinsizlik ve kötülük olarak görmüþtür.
Nitekim Spiess‘in yayýmladýðý kitapta, Faust ve onun eylemleri/etkinlikleri, Lutherci amaç doðrultusunda, bilinçli olarak olumsuz deðerlendirilir. Kitap, insanlarý „kibirden“ , yani buradaki anlamýyla hür düþünceden korumak için „uyarýcý bir ders“ olmalýdýr. Yayýncý Spiess, kitabý, baþtaki ithafýnda, çizmeyi aþan bu büyücünün öyküsünü, tüm Hýristiyan alemine ders olsun diye bastýðýný, bununla sadece Þeytanýn insan soyuna karþý nefretini, yalanýný ve gaddarlýðýný deðil, ayný zamanda, „pervasýzlýðýn, ekâbirliliðin ve küstahlýðýn bir insaný nihayet nereye sürüklediðini açýk bir þekilde göstermek istediðini belirtir. Ona göre kötü ruhlarla arkadaþlýk, Tanrýyý inkar için yeterli bir nedendir. Þayet birisi Tanrýya hizmet etmiyorsa, Þeytanla anlaþma içindedir. Hür düþünce (yani küstahlýk), insaný Þeytanla iliþkiye götürmektedir.

6. Þeytanla Antlaþma Sorunu

Böylece Faust öyküsünün düðüm noktasýný oluþturan, Þeytanla antlaþma olayýna geliyoruz. Bu anlaþmaya göre, Faust bir ruh olabilecek, dünyevi arzularý yerine getirilecektir. Þeytanýn hizmetçisi Mephistopheles, „gök ve yer yüzündeki tüm varlýklarý araþtýrmak“ için Faust‘un emrinde ve hizmetinde olacaktýr. Buna karþýlýk Faust, Þeytana ait olacak, bunu kanýyla imzaladýðý belgeyle pekiþtirecek, Hýristiyanlarýn düþmaný olacak, inancýný inkâr edecek, kendisini ikna etmeye kalkanlara uymayacaktýr. Bu anlaþma 24 yýl geçerli olacak ve sonunda Faust ruhunu Þeytana teslim edecektir. Þeytanýn Hýristiyanlýða aykýrý koþullarýný kabul eden Faust, o andan itibaren bu koþullar altýnda yaþamaya baþlar. Burada dikkati çeken husus þudur: Faust’un, Þeytana dayattýðý koþullar içinde, gerçekten bu antlaþmayla neyi amaçladýðý belirtilmemiþ, aksine sadece kendi fani, anlatýlan öykülerden anlaþýldýðý kadarýyla sefahat için dünyevi arzularýnýn tatmini gerekçe gösterilmiþtir. Þeytanýn öne sürdüðü koþullarda ise aðýrlýk, hep Faust’un, güya yaptýðý savlanan din düþmanlýðýna verilmiþtir. Bu da bilinçli bir tutum olsa gerektir.

Þeytanla antlaþma olayý çok eski ve Hýristiyanlýk öncesi zamanlardan kaynaklanan ve özellikle ilgi çeken bir motiftir: Daha 6. yy. dan kalan Vicedominius Theophilus menkýbesinde de böyle bir anlaþma vardýr, ama piþmanlýk ve baðýþlanma ihmal edilmemiþtir .

Halk kitabýnda Faust, Þeytanla anlaþtýðý için katý Protestanlýk tarafýndan cehennemlik ilân edilir. Tanrýdan af diletilmez, Þeytana teslim olmak zorundadýr. Çünkü, gönlünün dilediði her þeye sahip olmak istemiþtir. Bu demektir ki, „kim yükseðe çýkmak isterse, o kadar da yüksekten düþer“ . O, Þeytanýn, „Hýristiyanlara düþman olmak, Hýristiyanlýk inancýný inkâr etmek“ gibi koþullarýný kabul etmiþtir. Çünkü, „Þeytanýn söylendiði gibi kötü, cehennemin anlatýldýðý gibi sýcak olmadýðýný” düþünmüþtür . Bir ilâhiyat doktoru olmasýna karþýn, „kendisine ilâhiyatçý denmesini istememiþ, kendini hekim, astrolog, matematikçi diye isimlendirmiþ, bu dünyanýn insaný olmuþtur“ Öyleyse „Þeytaný isteyen, ona karþý kendini koruyamaz“ , „kim Tanrýnýn isteðini bilir ve yerine getirmez ise, o iki misli cezaya çarptýrýlacaktýr (...) kimse iki efendiye birden hizmet edemez, (...) o ruhunu bir süre kötüye kullanmýþtýr, bu yüzden hiç affedilmemelidir.“

Faust kendini Þeytana adadýðý için, Tanrýnýn gazabýnýn yaný sýra, Þeytanýn tehdidi altýna da girmiþtir: Evlenmek istediðinde Þeytan ona karþý çýkar. Çünkü „zina ve fuhuþ, Þeytanýn daha çok hoþuna gitmektedir“ , aksi halde Faust, Þeytan tarafýndan küçük parçalara ayrýlma tehlikesi içindedir.
Faust‘un lânetlenmesi, onun yalnýzca Þeytanla antlaþma imzalamasýndan ötürü deðildir. Ayný zamanda Antik dünyadan gelen, yani dinsiz olarak görülen Helena ile kurduðu iliþki de uðursuz, þeytani ve günahtýr. Helena‘yý çýplak olarak öðrencilerine göstermiþ ve sonra onu eþ olarak almýþtýr.
Otto Spiess‘in Faust kitabýnýn büyük bölümünü oluþturan büyü öyküleri, daha önce de belirtildiði gibi, baþkalarýndan aktarýlmýþ ve özellikle batýl inançlardan kaynaklanmaktadýr. Öykülerin ne denli abartýlý ve olaðandýþý olduðunu göstermek için, burada Faust‘un Ýstanbul‘da Osmanlý sarayýndaki macerasýna bir göz atmak yeterli olacaktýr:

„Padiþah [Kanuni Sultan] Süleyman‘a ettiði iþlerden de söz edelim. Constantinopel, adýný kayzer Constantin‘den alýr. Bu þehir uçsuz bucaksýz mazgallar, kuleler, burçlar ve binalarla donatýlmýþ ve süslenmiþtir, öyle ki, burayý yeni Roma diye nitelemek mümkün. Ýki yarýmadanýn ortasýndan deniz akar. Þehrin on bir kapýsý ve üç sarayý ya da köþkü vardýr. D. Faust birkaç gün bu Türk padiþahýnýn gücünü, kudretini, ihtiþamýný ve iþleri yönetmesini seyreder. Bir akþam padiþah sofraya oturmuþ yemek yerken, D. Faust ona bir maskaralýk ve þaka yapmýþ; o anda padiþahýn salonunda ateþ dalgalarý dolaþmaya baþlamýþ ki, birisi söndürmek için koþmuþ. Ayný anda gök gürlemeye ve þimþekler çakmaya baþlamýþ. Türk padiþahýný da büyülemiþ ki, yerinden ne kalkabiliyor ne de taþýnabiliyormuþ. Derken salonun içi öyle aydýnlanmýþ ki, sanki güneþ odanýn içine doðmuþ. D. Faust‘un ruhu, süsü ve ziyneti tastamam bir Papa kýlýðýnda padiþahýn önüne dikilmiþ ve: ‚Tanrýnýn selamý üzerine olsun padiþah, ne mutlu sana, ben, Senin Peygamberin Muhammet’im, sana görünüyorum.‘ demiþ. Bu kýsa sözden sonra gözden kaybolmuþ. Padiþah bu büyüden sonra yerlere kapanmýþ, Muhammet Peygamber‘e seslenmiþ, kendisine görünüp onu kutsadýðý için övmüþ, dualar etmiþ. Ertesi sabah Faust, içinde padiþahýn hanýmlarý ve cariyelerinin bulunduðu, ama haremi gözeten hadým edilmiþ oðlanlardan baþka kimsenin giremediði saraya girmiþ. Büyü yaparak buranýn kalýn bir sisle kaplanmasýný saðlamýþ, göz gözü görmüyormuþ. D. Faust‘un ruhu, kendisini Muhammet diye tanýtarak altý gün bu sarayda yaþamýþ; kaldýðý süre boyunca, sis de daðýlmamýþ. Türk [padiþah], halkýna, bu zamaný kutlamalarla geçirmeyi emretmiþ. D. Faust yemiþ, içmiþ, keyfi ve zevki yerindeymiþ. Ýþini bitirdikten sonra, bir papa ihtiþamýyla göklere yükselmiþ, gitmiþ. D. Faust gidince, sis de daðýlmýþ, Türk [padiþah] da sarayýna tekrar hakim olmuþ, hanýmlarýný çaðýrýp, sisin bastýðý bu uzun süre boyunca sarayda kimin olduðunu sormuþ. Onlar da, Muhammet Peygamber‘in olduðunu, gece istediði hanýmý yanýna çaðýrdýðýný vs. anlatmýþlar...“

Ruh çaðýrmak, büyü yapmak, havada uçmak gibi þeyler insanlarýn hayali düþünceleri olmuþ, bunlarla yüzyýllardýr meþgul olagelmiþlerdir. Günümüzde dahi, bunun gerçek olmadýðýnýn bilinmesine karþýn, gerek büyüye inanýp, bundan medet umanlarýn çokluðunun yaný sýra, tüm hilelerini bile bile, sihirbazlarýn göz boyama tekniklerini izlemek de halâ cazibeli bir eðlence biçimi olmaya devam etmektedir. Faust‘un yaþadýðý dönemde (15-16. yy.), insanlarýn dini inançlarýnýn yaný sýra, eski zamanlardan beri süregelen batýl inançlarý bugüne oranla çok daha güçlüydü. Fakat bu esrarengiz, ama cazibeli alan, hem korku nedeni olmuþ hem de lânetlenmiþtir. Ýþte bu türden hayali ve batýl inançlar, sanki Faust‘un yaþam öyküsünde somutlaþmýþ görünüyor.

7. SONUÇ

Sonuç olarak þunu söyleyebiliriz: Faust, zamanýnýn yüzeysel bilgisini aþmak için, bilimsel ve tamamen serbest çalýþmalarýyla kendi çaðýnýn üstünde bir performans göstermiþ görünüyor. Bu ise çevresi tarafýndan tepkiyle karþýlanmýþ ve yaptýklarýyla ilgili olumsuz yorum ve deðerlendirmeler efsane düzeyinde artmýþ ve yaygýnlaþmýþtýr. Fakat o bundan yýlmamýþ, her þeye karþýn, mesleði de dahil olmak üzere sahip olduðu her þeyi tehlikeye atarak, öðrenme arzusunu tatmin etmek istemiþtir. Goethe‘de bulduðu kimlik de budur zaten. Çabalayan insan hata yapar; hata yapaný mutaassýp bir çevre (ki illâ dindar bir taassup olmak gerekmez, bu bilim çevrelerinde de söz konusu olabilir) cehenneme mahkûm ederken, Goethe „Çabalayaný kurtarýrýz“ ilkesiyle, aziz katýna yükseltir (Tanrý, Mephistopheles‘e: Ýnsan uðraþtýðý müddetçe yanýlýr. (...) iyi bir insanýn, karanlýklar içinde bocalarken bile doðru yolu müdrik bulunduðunu teslim etmek zorunda kalýrsan, o zaman utan.“) .

Halk kitabýnda, Faust bir bilim adamý deðil de, çok sýk yinelenen “gottlos” (Allahsýz) nitelemesiyle dinsiz olarak gösterilmiþ, ilâhiyatçýlýðý yanýnda, hekimliðe, (o zamanýn moda bilimi) astrolojiye ve matematiðe olan eðilimi ise din düþmanlýðýna bir kanýt olarak sunulmak istenmiþtir. Katý Protestanlýk onu cehenneme mahkûm etmiþ ve güya korkunç sonunu insanlara uyarýcý bir ders olarak deðerlendirmek istemiþtir. O, Tanrýsýnýn gerçekten inkar etmiþ midir, bu belli deðil. Fakat onu öncelikle bir araþtýrmacý olarak görmek gerekiyor. Faust, halk kitabýnda bir Ortaçað insaný kimliðiyle görünmekle birlikte, modern insanýn temsilcisidir, çünkü kendi zamanýný aþmýþ görünmektedir. Faust kitabýnýn tematiði ise asýl Ortaçað düþüncesidir.

KAYNAKÇA

Der Grosse Brockhaus, Bd. 6.
Volksbrockhaus, Wiesbaden, 1975.
Schmidt, Josef (Hg.): Die deutsche Literatur in Text und Darstellung, Bd. III, Stuttgart 1976.
Frenzel, Elisabeth: Stoffe der Weltliteratur, 7. Aufl., Stuttgart 1988, s. 208 ( = Kröner, Bd. 300).
Geiges, Leif: Faust‘s Tod in Staufen. Sage – Dokumente, 2. Erw. Aufl.,Freiburg i. Br. (o. J.) = Verlag Otto Kehrer KG.
Benz, Richard: Historia von D. Johann Fausten, Stuttgart 1964 (Neudruck 1980).
Hoffman-Krayer, E und H. Bächtold-Stäubli (Hg.): Handwörterbuch des deutschen Aberglaubens, Berlin und Leipzig 1932 (Neuausgabe 1987).
Dünya Edebiyatýnýn Ölmeyen Üç Tipi: Hamlet-Donkiþot-Faust J. Calvet, [Çeviren: Suut Kemal Yetkin], Ýstanbul 1945 ( = Remzi Kitabevi, Kültür Serisi: 10).
[Johann Wolfgang von] Goethe: Faust. Çev. Recai Bilgin, Ýstanbul 1966 (= Remzi Kitabevi, Dünya Muharrirlerinden Piyesler Serisi: 11)
van Rinsum, Annemarie und Wolfgang: Lexikon Literarischer Gestalten. Deutschsprachige Literatur, Stuttgart 1988, s. 130 vd. (Kröners Taschenbuchausgabe, Bd. 420)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Konya/lý Ýmajý
Konya Oturaklarý Üzerine*
- Ýþ bu kerteye gelince -

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Nasreddin Hoca'nýn Þiiri [Þiir]
Bir Þiirdir Yaþam [Þiir]
Hazan Günü [Þiir]
Rudolf Otto Wiemer [Þiir]
Anladým ki... [Þiir]
Sanal Bayramlar [Þiir]
"Göðsünün üstüne iki yýldýz/gözlerinin üstüne iki öpücük" [Þiir]
Þair [Þiir]
Ezginingünlüðü [Þiir]
Sadece Dostlarýma [Þiir]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karþýlaþtýrmacý, eleþtirmen.

Etkilendiði Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.