..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Zamaný gelen bir düþüncenin gücüne hiçbir ordu karþý koyamaz. -Victor Hugo
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Söyleþi > Seval Deniz Karahaliloðlu




19 Ocak 2007
Yazýyla, Resimle ve Fotoðrafla Geçen 60 Yýl: Fikret Otyam  
Fotoðraflar, söyleþiler, resimler, kitaplar ve 60 yýla sýðan anýlar.

Seval Deniz Karahaliloðlu


Türkiye’nin diðer yüzü, çorak topraklar, mevsimlik iþçiler, diz boyu sefalet, yoksulluðun içinde yüreklere umut kývýlcýmlarý düþüren kocaman gözlü çocuklar. Daha moda olmadan çekilen belgeseller, sahici insanlarýn, sahici hikayelerini anlatan, sahici bir adamýn Fikret Otyam’ýn 60 yýllýk serüveni yansýyor “Gözler ve Yüzler” sergisine. Ýçinden hüzün akan fincan gibi iri gözleriyle Anadolu kadýnlarý, sevimli keçileri, beyaz Ankara kedileri, þahmeranlarý, halk destanlarý ile bize farklý bir dünyanýn kapýlarýný aralayan yaðlý boya tablolarý ve hayvanlarýn gözünden dünyaya bakan konuþan fotoðraflarý ile ‘Gözler ve Yüzler’ sergisi izleyenleri yüreklerinden vurdu. Ýþte bu serginin en civcivli anýnda yakaladýk Fikret Otyam’ý.


:DEFG:
Yazýyla, Resimle ve Fotoðrafla Geçen 60 Yýl: Fikret Otyam

Seval Deniz Karahaliloðlu

Türkiye’nin diðer yüzü, çorak topraklar, mevsimlik iþçiler, diz boyu sefalet, yoksulluðun içinde yüreklere umut kývýlcýmlarý düþüren kocaman gözlü çocuklar. Fotoðraflar, söyleþiler, resimler, kitaplar ve 60 yýla sýðan anýlar. Daha moda olmadan çekilen belgeseller, sahici insanlarýn, sahici hikayelerini anlatan, sahici bir adamýn Fikret Otyam’ýn 60 yýllýk serüveni yansýyor “Gözler ve Yüzler” sergisine.

Ýçinden hüzün akan fincan gibi iri gözleriyle Anadolu kadýnlarý, sevimli keçileri, beyaz Ankara kedileri, þahmeranlarý, halk destanlarý ile bize farklý bir dünyanýn kapýlarýný aralayan yaðlý boya tablolarý ve hayvanlarýn gözünden dünyaya bakan konuþan fotoðraflarý ile ‘Gözler ve Yüzler’ sergisi izleyenleri yüreklerinden vurdu. Ýþte bu serginin en civcivli anýnda yakaladýk Fikret Otyam’ý. Onun deyimiyle ‘yarenliðimiz’ ilk olarak, serginin önündeki bankta hýrsýzlamasýna çaldýðýmýz 10 dakika ile baþladý, daha sonra Fikret ve Filiz Otyam çiftinin kaldýðý otelde devam etti. Þu sýralar 80’li yaþlarýný süren delikanlý Fikret Otyam’la 70 yýllýk yazýn, resim, fotoðraf serüvenini konuþtuk. Anýlarýna, fotoðraf makinesine ve kalemine takýlan siyaset ve edebiyat dünyasýna dair yarenlik ederken Türkiye’nin son 60 yýllýk tarihinde de kýsa bir bakýþ attýk.

SDK - Ben söze, çocukluðunuzda çalýþtýðýnýz babanýzýn eczanesinde defterinize, not ettiðiniz köylülerin hikayeleri ile baþlamak istiyorum. Sonra bu hikayeler, ‘Gece Postasý Gazetesinde’ yayýnlanmýþtý. Aslýnda, günü birlik not defteri tutmak bir çocuðun aklýna gelmez. Bu insanlarýn hikayelerini yazma fikri nasýl oluþtu?
Fikret Otyam – Benim babam emekli askerdi. Onlarca yýlý Yemen’de geçirmiþ. O müthiþ bir günlükçüydü. Günlük tutma alýþkanlýðý herhalde ondan bana geçti. Eskiden ilaç firmalarýnýn reklamlarýný yaptýðý takvimleri vardý. Beher öksürük þuruplarý, haplarý gibi. Onlara yazardým. Boþ zamanlarýmda, eczanede reçete defterinin üzerine notlar alýrdým. Mürekkebi de biz kendimiz yapardýk. Eskiden eczanelerde ilaç verildiði zaman, doktorun adý soyadý, reçete numarasý, yazdýðý ilaçlar tarifnamesi yazýlýrdý. Ýþ bittiði zaman, tarihi belirten mührü basardýk. Orada, bu güzel defterler vardý. Ben de eczane anýlarýmý boþ kaldýkça bu defterlere yazmaya baþladým. Yýllar içinde bunlar çok güzel öykülere dönüþtü. Yani, ben yazýn hayatýna öykücülükle baþladým.

SDK – Yalnýzca yazýn deðil ayný zamanda, ilk defa resim ile buluþmanýzý da eczane saðladý deðil mi?
Fikret Otyam – Nur içinde yatsýn, eczaneyi boyamaya bir ressam geldi. Ben ilk defa tüp boyalarý, çok sevdiðim ve ölene kadar dost olduðum Hasan Dörtel’in çantasýnda gördüm. Ben o zamanlar kutu yaðlýboyalarla kontrplak üzerine resim yapýyordum. Bana o yarým tüplerden falan verdi. 250.gramlýk ithal boyalardý. Ben de o boyalarla resim yapmaya baþladým. Kutu yaðlýboyasýyla ithal tüp boyasýný karýþtýrarak resmimi geliþtirdim. Akademiye girene kadar böyle çalýþtým.

SDK – Ýlk fotoðraf çalýþmanýzý ise Nedim Aðabeyinize borçlusunuz sanýrým.
Fikret Otyam – Nedim aðabeyim çok eski bir fotoðrafçýydý. Aksaray’da evimiz çok büyüktü. Aþaðýda büyük bir ahýr vardý. Zaman zaman orada sinema oynatýrdýk. Makinemiz vardý. Þarlolar falan. Nedim aðabeyim filmleri hazýrlar, filmler yýkanýr, kurutulur, basým haline gelirdi. Ondan bana, böyle bir fotoðrafçýlýk aþký geçti. 70 kusur senedir de sürüyor.

SDK – Siz fotoðraf çekmeye çocuk yaþta baþladýnýz deðil mi? Hatta çocuk yaþta Ýsmet Paþa’nýn bir fotoðrafýný bile çekmiþtiniz.
Fikret Otyam – Daha önce de söylediðim gibi babam emekli askerdi. Askerliðini Yemen’de Ýsmet Paþa’nýn emrinde yapmýþ. Babam, dedem 11 yýl Yemen’de asker olarak bulunmuþ. Dayým Yemen’de askermiþ, orada dayýmýn kafasýný kesmiþler filan. Ýsmet Paþa, Yemen’e geldiðinde ishal olmuþ, çadýrýnda hasta yatýyor. Ýlaçlarýný babam eczacý teðmen olarak hazýrlýyor, iðnelerini de yapýyor. Babam, bize askerlik anýlarýný anlatýrken Ýsmet Paþa Milli Þef, Cumhurbaþkanýydý. ‘Ben onun iðnelerini yapýyorum’ dedikçe ben de koca Cumhurbaþkanýný babamý nereden tanýyacak deyip, babamýn bize anlattýklarýný uydurduðunu düþünüyordum. 24 Temmuz 1942’de Ýsmet Paþa, arabayla Adana’dan Ankara’ya gidiyor. Aksaray’da mola verecek. Öðlen yemeði kaymakamlýk konaðýnda yenecek. Bizim evimizde yemekler yapýlýyor. Bizim evde su böreði çok güzel yapýlýrdý. Bir de Halk Evinin Faulklander, körüklü, 6 /9 çeken bir fotoðraf makinesi var. Babam ayný zamanda Halk Evi Baþkaný, tam Cumhuriyet adamýydý. Babam ‘Bana bak, eðer makineye bir þey olursa kafaný kýrarým, bu halkýn malýdýr, ona göre dikkatli ol’ dedi. Çok eski dýþa doðru açýlan alengirli bir makine. Ýsmet Paþa pencerenin önüne oturdu. Iþýk karþýdan geliyor. Yani, ters ýþýk alýyor. Fotoðrafý çektim. Bu sýrada, ablam ve arkadaþlarý hizmet ediyor. Yemek yiyorlar. Su böreðine sýra geldi. Babam da biraz göbekli. Tam 110 kilo. ‘Paþam, biraz daha su böreðinden lütfetmez miydiniz?’ dedi. Ýsmet Paþa’da ‘Yiyeyim, yiyeyim de eczacý sana döneyim’ dedi. Hiç kulaðýmdan gitmez. Babam da ‘Ne yapalým Paþam. Sivil hayat böyle’ deyince, Ýsmet Paþa ‘Asker miydin, nerelerde bulundun?’ diye sordu. Babam ‘En son Yemen Sana’daydým’ dedi. Ýsmet Paþa hemen babama kumandanýnýn kim olduðunu sordu. Derken babam ‘Ben, Mülazýmevvel Vasýf Ýbrahim Kuruçeþme. ‘Sýtmadan ve diareden çadýrda rahatsýzlandýðýnýz zaman ilaçlarýnýzý ben hazýrlar içirir, iðnelerinizi ben yapardým’ dedi. Ýsmet Paþa ‘Yahu, týð gibi bir delikanlýydýn sen. Þu haline bak. Nereden nereye’ dedi ve baþladý askerlik anýlarýndan bahsetmeye. Mutfaðýn kapýsýnda heyecandan iþediðimi biliyorum. Babam gözümde beraat etmiþti. Yani, yalan söylemiyormuþ. Hakikaten, Ýsmet Paþa’yý tedavi etmiþ.

SDK – Ama ileride, gazetecilik yaptýðýnýz dönemde ne babanýz, ne de siz bu gerçeði Ýsmet Paþa’ya söyleyerek en küçük bir istekte dahi bulunmadýnýz.
Fikret Otyam – Ona, Vasýf Bey’in oðlu olduðumu hiç söylemedim. Gazetecilik yaptýðým dönemde, arada bir Ýsmet Paþa’ya takýlýrdým. ‘Paþam, Yemen’de diare, sýtma oldunuz. Bir mülazýmevvel sizi tedavi etti, iðneleriniz yaptý’ derdim. Ýsmet Paþa ‘Askerliði beraber mi yaptýk? Nereden biliyorsun bunlarý? Kim söyledi sana?’diye sorardý. Ben de ‘söylemem’ derdim. Hiç söylemedim. Herkes biliyordu bu hikayeyi. Sonra, bana iltimas geçtiðini düþünebilirlerdi. Ben de bunu katiyen istemezdim. Bir gün Paþa uzun süreli bir rahatsýzlýk geçirdi. Köþke davet ettiler bizi. Paþa þeker hastasýydý. Sordular. ‘Paþam, kaç yýllýk þeker hastasýsýnýz?’. Durdu. ‘Otyam’ýn yaþý kadar’ dedi. Ben o tarihte 46 yaþýndaydým.

SDK – Siz, tam bir cumhuriyet çocuðuydunuz. Köy Enstitüleri, Halk Evleri dönemini bizzat yaþamýþtýnýz. Neden birer birer ortadan kaldýrýldýklarýný hiç Paþa’ya sordunuz mu?
Fikret Otyam - Bir gün Ýsmet Ýnönü’ye ‘Paþam, her þey iki dudaðýnýzýn arasýndaydý. Neden toprak reformu yasasýný çýkartmadýnýz? Köy Enstitülerinin kapanmasýna neden mani olmadýnýz’ diye sordum. Bana, ‘Kim dedi her þeyin benim iki dudaðýmýn arasýnda olduðunu. O zamanlar mecliste toprak aðalarý vardý. Yapamazdým Otyam. Köy Enstitülerinin kapatýlmasýna mani olmaya gücüm yetmezdi’ dedi.

SDK – Ýsmet Paþa ile ilgili unutamadýðýnýz baþka anýnýz var mý?
Fikret Otyam – Ýsmet Paþa yine hasta. Kumandanlarýndan birisi ölmüþ. Yine, köþke röportaja gittim. ‘Kusura bakma Otyam. Seni böyle karþýlýyorum’ dedi. Üzerinde robdöþambýrý var. Konuþmayý yaptýk. Çýktým. Ertesi sabah, saat 8.30’da Mevhibe Haným, telefonla beni aradý. ‘Paþa Hazretleri acele seni köþke bekliyor’ dedi. ‘Allah Allah, beni rüyasýnda mý gördü. Mevhibe Haným. Ne istiyormuþ’ dedim. Mevhibe Haným ‘Yazýyý merak etmiþ’ dedi. ‘Geliyorum’ dedim. Oradan Ýsmet Paþa baðýrýyor. ‘Çabuk, gelsin!’ diye. Acele yazýyý daktiloda yazdým araya karbon kaðýdý koydum. Ýki kopya yaptým. Köþke gittim. Daktilo þeridim iyi basmýyor. Karbon kaðýdý olan daha iyi gösterdiði için Ýsmet Paþa’ya ikinci kopyayý verdim. Orhan Birgit’te yataðýn kenarýnda oturuyor. Paþanýn elinin kenarý, karbon kaðýdýndan siyah oldu. Ýsmet Paþa bana ‘25 kuruþ vereyim de git kendine bir daktilo þeridi al be adam’ dedi. Ne düzeltiyor biliyor musun? 1921 deðil, 1923. Akþam, yaptýðý yanlýþlarý düþünmüþ, o yanlýþlarý düzeltebilmek için sabah erkenden beni köþke çaðýrýyor. Bir de baktým. Ýsmet Ýnönü diye zýmbalý bir defter. Yazmýþ. Bir, Fikret Otyamla konuþulacak. Ýki, o tarih bu deðil, bu. Üç, dört, beþ sýralamýþ. Orhan Birgit’e ‘Orhan Abi yaa, þu defteri bana versene’ dedim. ‘Yaa. Olmaz. Paþa’nýn defteri’ dedi. ‘Ulan benim için tarihi bir belge. Vallahi ben anlamam’ dedim. Bir öksürdüm ve o arada o sayfayý yýrttým. Çantama attým. Benim için tarihi hazine. Bu belge son kitabýmda var.

SDK – Bu kadar iyi geçinmenize raðmen, Ýsmet Paþa’yla hiç çeliþtiðiniz anlar oldu mu?
Fikret Otyam – Gelelim, kuyudan adam çýkarmaya. Babamýn bana vasiyeti var. Ýsmet Paþa’ya çatmayacaksýn, bankadan borç para almayacaksýn ve politikaya atýlmayacaksýn. Çok çekti Demokrat Parti Ýsmet Paþa’dan. ‘Baba, seninki kemiklerini sýzlattý’ diye bir yazý yazdým. O gün, Ýsmet Paþa’nýn mecliste konuþmasý var. Meclis’ten çýktý. Fötr þapkasýný da giymiþ. Bir yanýnda Bülent Ecevit, öteki yanýnda Ali Ýhsan Gür var. Elimi tuttu. ‘Otyam, nasýl buldun konuþmamý’ dedi. Ne diyeyim þimdi ben? Çok iyi buldum desem yalan. Tamamen boktan bir yazý yazmýþým. Kötü buldum desem olmaz. Cevap vermeyince. Paþa kýzdý. ‘Sana söylüyorum. Saðýr mýsýn?’ dedi. Ben de Paþam, ‘Bu konudaki görüþlerimi bugün yazdým’ dedim. Bir durdu. Ecevit’e döndü. ‘Bülent, ne yazmýþ bu?’dedi. Bülent Ecevit ‘Efendim, bugün Cumhuriyet’i göremedim’ dedi. Ali Ýhsan’da basýn iþlerine bakýyor. ‘Ben de Cumhuriyet’i göremedim Paþam’ deyince, durdu. ‘Yahu, bugün bana Cumhuriyet gelmedi’ dedi. Nasýl elimi itti. ‘Demek iyi þeyler yazmamýþ’ dedi. Vurdu kapýyý gitti.

SDK – Size kýzdýðý zaman nasýl bir tepki verirdi?
Fikret Otyam – Kýzdýðý zaman, öpüyorum diye takma diþiyle kulak memesinin ucunu ýsýrýrdý. Acýdan gözlerimden yaþ gelirdi. Fotoðraflarý bile var. Böyle komik bir adamdý. Hele bir þeye çok kýzdýðý zaman beni evine çaðýrýrdý. Benim þekerden nefret ettiðimi çok iyi bilirdi. ‘Buna bir sütlü kahve getirin þekeri bol olsun’. Bir sütlü kahve gelirdi. Bardaðýn yarýsýndan fazlasý toz þeker. Ýçmenin imkaný yok. Ýlla içeceksin. Masanýn üzerinde cevizli on parça lokum. Bunlar yenecek. ‘Paþam, izin verin arkadaþlara da götüreyim’ diyecek olsam. ‘Olmaz, sen bunlarý yiyeceksin, ben onlara gönderirim.’ derdi.

SDK – Gelelim ilk akademi yýllarýnýza . Ve 1943 yýlýnda, Güzel Sanatlar Akademisine girdiniz ve Ýbrahim Çallý’nýn öðrencisi oldunuz.
Fikret Otyam – Akademiye girdim ama daha evveliyatý var. Þimdi ismini vermeyeceðim çok saygýn bir hocaydý. Fakat 20 gün benim resimlerime bakmadý. Bir gün hocam benim de resimlerime bakar mýsýnýz? dedim. Birden bire 30-40 öðrenci içersinde sinirlendi. ‘Defol, çýk dýþarý, bana iþimi mi öðretiyorsun’ diye baðýrdý. O zaman Akademi yanmamýþ, bir saraydý. Dýþarý çýktýk ve ben de sinirlendim. Yerde halýlar üç parmak kalýnlýðýnda serili, biz hocayla ikinci kattan birinci kata kadar merdivenlerden yuvarlandýk. Baktým, yerde parlak rugan ayakkabýlar. Akademinin Müdürü Burhan Toprak. Hoca baðýrýyor, bu öðrenci akademiden kovulacak diye. Müdür Muavini ölen aðabeyimin Nevþehir’den ahbabýymýþ, bana sahip çýktý. Benim kovulmamý önlemiþ, sonradan öðreniyorum. Bir hafta geçici ihraç ile cezalandýrýldým. Zaten acemiler için iki öðretmen vardý. Diðer öðretmen de beni istemeyince ben hocasýz kaldým. Ýbrahim Çallý ‘o hergeleyi bana gönderin’ demiþ. Aynen bu tabirle. Ýki yýl, Çallý’nýn öðrencisi oldum. Akademide, Bedri Rahmi diye bir hoca daha vardý. Aklým fikrim onda, onun öðrencilerindeydi. Zaten Bedri Rahmi Eyüpoðlu þair aðabeyimin arkadaþýydý, oradan tanýyordum. Ýbrahim Çallý’ya gittim. Hoca zaten olayý duymuþ. Üzülerek, ondan izin istedim. Bana ‘siktir git ulan’ dedi. Bedri Hoca’ya gidip durumu anlattým. Bedri Rahmi ‘tamam izin vermiþ’ dedi. Orta ve yüksek kýsmý Bedri Rahmi’de bitirdim.

SDK – Sizin foto-röportajlarýnýz çok meþhur. Bu tarz nasýl ortaya çýktý?
Fikret Otyam – Ben gazetecilikte, yazý türü olarak röportajý yeðledim. Ýlk olarak, iþe adliye polis muhabirliði ile baþladým. Gazetenin bir foto muhabiri vardý. Her þeye koþuyor, sýra bana gelmiyordu. 1950 yýlýnda Roma’ya gittiðimde, 6’ya 6, 12 poz çeken oyuncak bir kutu makine aldým. Altý yýl boyunca, en güzel fotoðraflarýmý ben o makine ile çektim. Üzerine kendi yazýlarýmý yazdým. Sonra, bu geliþti. 1957 yýlýnda tekrar dýþarý gittim. Bu sefer daha güzel, kýymetli bir makine aldým. Fotoðrafçýlýk zaten çocukluðumdan beri vardý. Yani, anlayacaðýnýz ‘kendim uçaðýmý, kendim yaptým’. Ne çekeceðimi kafamda biliyorum, can alýcý ne anlattýðýmý biliyorum ona göre de yazýyordum. Birkaç büyük röportajýn fotoðraflarýný Ara Güler çekti. Mesela, þimdi yeni bir baský yapacak olan, Çukurova’daki Pamuk Ýþçilerini anlattýðýmýz ‘Can Pazarý’ var. Daha sonra fotoðraflarýmý eþim Filiz Otyam çekmeye baþladý.

SDK - 60 yýllýk öz yaþam öykünüzü anlattýðýnýz ‘Dosttan Gelen Selamsýn’ isimli kitapta, 60 yýl boyunca biriktirdiðiniz mektuplar var. Dile kolay, 60 yýl boyunca onca mektubu nasýl topladýnýz? Nasýl biriktirdiniz?
Fikret Otyam – Ben eskiciyim. Ben toplarým. Adam sana, Malazgirt kazasýnýn bilmem ne köyünden bir mektup yazmýþ. Nasýl atarsýn? Atýlýr mý o? Dosyama koyuyordum. Ve bu birikti. 2003 yýlýnda, ‘Dosttan Gelen Selamsýn’ diye yayýnlandý. Mektuplarý týpký basým koydum, çoðunu özetlememe raðmen bir baktým ki, kitap 1500 sayfa oldu. Sonra, 800 sayfaya indirdim. Yazdýðým kitaplarýn en belgeseli ve 1943 ile 2003 yýllarý arasýnda Türkiye’nin bir dönem tarihine ýþýk tutan bir kitaptýr. Bu kitap benim hayatýmdýr. Okuyucularým, Otyam’ý nasýl tanýyorlar, hepsinin adresi var, onlarýn kaleminden bunu öðrenebilirsiniz. Bir de seçme yapmadým. 50’den fazla çok tanýnan isim var. Falih Rýfký Atay, Sait Faik Abasýyanýk, Yakup Kadri Karaosmanoðlu, Melih Cevdet Anday ve Þevket Süreyya gibi isimlerin mektuplarýný imzalarýyla birlikte yayýnladým.

SDK – ‘Dosttan Gelen Selamsýn’ isimli kitabýn kapaðýnda, yazar, þair, ressam, ‘GAP Aþýðý’ deniyor. Neden, özellikle ‘GAP Aþýðý’?
Fikret Otyam – 1953 yýlýnda, Doðu Anadolu’ya gittim. Susuzluðunu gördüm. Ve kendimi oraya adadým. 1955 yýlýnda, bölgeye o zamanýn Devlet Su Ýþleri Genel Müdürü Süleyman Demirel geldi. Ben bazen Süleyman Demirel’e ‘Beyefendi, benim sizden iki yýl önceliðim var’ diye takýlýrým. Hakikaten, oradaki susuzluðun getirdiði acýlarý yaþadým, bunlarý yazdým. Yani, aðladýðým günler oldu. Yanlarýnda gürül gürül su akarken, kadýnlarýn sekiz saatlik yoldan yürüyerek sýrtlarýnda tulumla su getirdiklerini gördüm. Süleyman Demirel hakkýmý hep teslim eder. GAP’ýn babasý Süleyman Demirel, üvey babasý da benim. Yýllarýmý verdim. Ýlkbahar, yaz, sonbahar, kýþ demeden oraya gittim, orada Atatürk Barajýnda suyun tutulduðunu gördüm. Atatürk Barajýna girdim, yüzdüm, kürek çektim. Tekneye bindim. Sulanmýþ yerlerde, meyvelerini, sebzelerini yedim. Maalesef sonuç bizim umut ettiðimiz gibi olmadý. Büyük sermaye oraya gelip çöreklendi.

SDK – Buna ek olarak, ayrýca Urfa Aþýðý olma konusu var.
Fikret Otyam – Evet, nasýl bir erkek ilk bakýþta bir kadýna aþýk olursa, bir kadýn bir erkeðe vurulursa ben de Urfa’ya öyle vuruldum ve bu sevdam hala devam ediyor.

SDK – Eczane faslýna tekrar geri dönersek, benim fena halde kýskandýðým þu meþhur eczane nöbetleri var. Liste o kadar güzel ki insanýn Feneryolu Eczanesinde nöbetçi yazýlasý geliyor.
Fikret Otyam - Babam eczacýydý. Ben gün aþýrý eczanede nöbete kalýyordum. O zamanlar, Ýstanbul’da bir gece Kýzýltoprak Eczanesi, bir gece de Feneryolu Eczanesi nöbetçi. Babam yaþlý olduðu için ben nöbete kalýyordum. O dönem, gazeteciliðe baþlamýþtým. Sabahleyin erkenden gazeteye gider adliye, polis haberlerini yazardým. Dokuzda üniversiteye yoklamaya yetiþirim. Öðlen 12.00’de çýkarým tekrar gazeteye giderim. Babam akþam altý buçuk yedide eczaneyi bana býrakýr giderdi. Ýþte o zaman, Sait Faik Abasýyanýk, Orhan Veli Kanýk, heykeltýraþ Kuzgun Acar gibi yakýn arkadaþ çevresi eczanede bir araya gelirdik. Eczane tam bir tekkeye dönerdi. Sait Faik’in o sýralar içki içmesi yasaktý, ona ýhlamur yapardým, Orhan Veli’ye diðer arkadaþlara da tarifi bende olan özel içkiler yapar ikram ederdim.

SDK - Filiz Otyam ile birlikte açtýðýnýz serginin adý ‘Yüzler ve Gözler’. Neden ‘yüzler ve gözler’ bu kadar önemli?
Fikret Otyam – Biz Filizle yýllardan beri birlikte ortak sergi açýyoruz. 1970’li yýllardan beri, iþte el emeðimiz, göz nurumuz gibi halk deyimleriyle ilgili sergilerimiz oldu. Uzun zamandýr, Güney ve Doðu Anadolu insanlarýnýn yüzlerini yapýyorum. Çoðunlukla kadýnlarýmýz, onlarýn acýlarýný yýllardan beri gözlemliyorum. Bu sefer, Filiz de katýldý bu iþe. Biz ikimiz de hayvan delisiyiz. Evde, bahçede bir yýðýn hayvanýmýz var. Filiz, onlarýn yakýn plan tele objektifle yüzlerini ve gözlerini çekti. Ben de Filiz’e gel bu serginin adý ‘Yüzler ve Gözler’ olsun dedim. Yani, gördüðünüz gibi bu sergi ortaya çýktý.

SDK – Sizin o içinden hüzün akan fincan gözlü kadýnlarýnýz çok meþhur. Ama o gözlerdeki hüzün yok mu adeta insaný yerine mýhlýyor.
Fikret Otyam – Ben, bütün yüzlerdeki acýyý ve dehþeti olduðu gibi veririm. Benim resim anlayýþým oydu. Pamukta çalýþan kadýnlar, pancarda çalýþan kadýnlar, buðday ve arpada çalýþan kadýnlarýn yüzleri. Yorgun, hepsi acýlar içinde. Çökmüþ avurtlar, gözlerinin altý mor. Portrelerimde çoðunluk bunlar vardý. Bir Ankara sergimde, iç hastalýklarý profesörü bir haným dostum var, benden hep resim alýr. Sergimize geldi. Hep çiçek getirir. Ben de, ‘Yaa hocam, bir þiþe raký getirsene, daha makbule geçer’ diye ona takýlýrým. Ondan sonra, bütün sergilerimize raký þiþesiyle geldi. Ve her sergiden muhakkak ufak ya da büyük bir portre alýr. O gün sergiye geldiðinde almadý. Cumhuriyet Gazetesinde yazýyorum o zamanlar. Bana ‘Sen, bugün kendi gazeteni okudun mu?’ diye sordu. ‘Okudum’ dedim. O günkü Cumhuriyetin manþeti, ‘Bugün 19 Ölü’. Gençler vuruþmuþ, 19 genç hayatýný kaybetmiþ. ‘Yaaa. Ben, bu gençlere onlarýn acýlarýna yanarken, düþünebiliyor musun 19 genç can gitmiþ, bir de para vereceðim, bu acý suratlarý alacaðým, bu acýlarý duvarýma asacaðým. Ne hakkýn var buna’ dedi. Onun bu söyledikleri beni çok düþündürdü. Ve ben kadýnlarýmý güzelleþtirdim. Ama o yüzdeki hüznü getirdim, gözlerine koydum. Hala o minval üzerinden devam ediyorum.

SDK – O kadýnlar hala ayný kadýnlar mý? Bunca yýl sonra, kadýnlarda hiçbir deðiþim olmadý mý?
Fikret Otyam - Atatürk Barajýnýn yapýlmasýyla ve Harran’da tarlalara su gitmesiyle o kadýnlara bir þeyler oldu. Eskiden adam karýsýnýn üstüne bir kuma getirir, bir karý, bir karý daha. Peygamberin buyruðuna uygun olarak, dört karý almak mubahtý. Maalesef, günümüzde karý tabiri orada hala var. Kadýn ses çýkartmaz. Çilekeþtir bizim kadýnýmýz. Sabah erkenden kalkar, ateþi yakar, hamuru yoðurur, ekmeði yapar, hayvanlarý besler, çaydý, süttü, yoðurttu iþte neyse kahvaltýyý hazýrlar. Sonra, sabah erkenden tarlaya gider. Yanýnda çalýþaný varsa onun azýðýný hazýrlar, getirir. Akþam yorgun argýn tarladan döner. Bulaþýðýný yýkar. Ve bir de kocasýnýn keyfini yerine getirir. Ve ölü gibi yatar. Kitapta, yazýnda, resimde, fotoðrafta kadýnlarý ön plana aldýðým için onlarý çok iyi inceliyorum, dostluklar kuruyorum, güvenip benimle dertleþen kadýnlar var. Bu kadýnlar, suya kavuþunca ve gelir de artýnca, hiçbir feminist hanýmefendi, bayan yazar, aydýn, entelektüelin, münevverin yazýsýný okumadan kendi kendilerine özgürlükleri üzerine düþünmeye baþladýlar. ‘Ve ben de tarlada çalýþýyorum. Sen benim hakkýmý ver, ne bok yersen ye. Ýster bir karý daha al.’ demeye baþladýlar. Hepsinde deðil ama þimdi çoðunun elinde cep telefonu var. Tabii ki %99 böyle deðil ama eski eziklikleri, eski çöküntüleri yok. ‘Benim hakkýmý ver. Ben de çalýþýyorum’ diyorlar. Zamanla onlarýn da gözleri açýldý. Eþek gibi bütün gün durmaksýnýz çalýþýyorlar. Sekiz saat öteden yürüyerek sýrtýnda tulumla su getirir, o suyla aþýný yapar, yýkar, su kalýrsa yýkanabildiði kadar kendi de yýkanmaya çalýþýrlardý. Þimdi öyle deðil. Su büyük mutluluk. Suyla gelen bir refaha kavuþtular.

SDK – Su deyince ister istemez söz Atatürk Barajýna geliyor.
Fikret Otyam - O Atatürk Barajýnda hasbel kader benim de bir katkým oldu. Bir aydýn olarak, onlarýn susuzluklarýný içinde duymuþ ve bizzat yaþamýþ bir insan olarak, oradaki baraja taktým ben. Daha baraj lafý yokken. Bu suya gem vurulacak, sizin susuzluðunuza son verilecek ve bu su sizi özgürlüðünüze kavuþturacak dedim. Süleyman Demirel ile açýlýþa gittik filan. Hatta ben, Güney Doðudan yeni gelmiþtim. Demirel telefon etti. ‘Otyam, hazýrlan gidiyoruz’ dedi. ‘Efendim, ben yeni geldim oradan, tünellerinden sadece tören için köylere ufaktan bir su akýtýlacak’ deyince. Demirel ‘Sen, beðenmiyor musun bu yapýlaný? Yeþil Irmak kadar su gelecek o tünellerden’ dedi. Hakikaten, Demirel’i kýramadým ve gittik. Tören alanýna uzaktan baktým ve o suyun aktýðýný gördüm ve o su akarken benim de gözlerimden aþaðýya yaþlar aktý. O kadar heyecanlandým ki. Ben, türkü hastasýyým. Halk türkülerinin hastasýyým. Dünyada ne kadar türkü söyleyen adam varsa, diyelim ki, Ýran’da, Irak’ta, Afganistan’da öz halk türkülerini duyayým, tanýþmak ve o türküleri derlemek isterim. Tanýþmadýðým, bir Ýbrahim Tatlýses kaldý. Ben onun hayranýyým. Orada türkü söylüyor. Onun yanýna gitmek istemedi caným. Suyun heyecanýný yaþamak istiyorum. Þimdi o sular aktý. Oraya gidip geldikçe oradaki deðiþimi görüyorum. Bir konuda da onlarý uyardým ama beni dinlemediler. Asýrlardýr susuzluk çeken bu insanlar, birden suya kavuþunca verdiler suyu, verdiler suyu. Ben Orta Anadolu çocuðuyum. Orta Anadolu’daki o çölleþmeyi yaþayan bir insaným. Bol su, bol su. Ben onlara ‘Yaa kardeþler yapmayýn, bu suya kavuþtunuz ama bu kadar çok su, bu topraðý mahveder, tuzlandýrýr’ dedim ama dinletemedim. ‘Ne kadar çok sularsak, o kadar çok ürün alýrýz zannettiler’ topraðý tuzlandýrdýlar. Þimdi þimdi biraz topraðý yeþertmeye çalýþýyorlar.

SDK – Sizin bu doðuya olan düþkünlüðünüz bazý çevrelerce hep yanlýþ deðerlendirildi. Öyle deðil mi?
Fikret Otyam – Yaz, yaz, yaz, baðýr, baðýr, baðýr. Ýþte, sesin ne kadar duyuluyorsa. Acýmdýr benim. Çok baðýrmama, çýðýrmam raðmen bazý þeylerin yapýlmamasý. Bak, bugün aldým gazeteyi yedi ölü þehit vermiþiz. Yani, yýllar yýlý bu doðu meselesini çok yazmama raðmen bir sonuç alamadým. Þimdi, benim polisteki, emniyetteki dosyamda, ‘Komünist, Aþýrý Sosyalist ve Kürtçü’ yazýyor. Komünist demek yasak, aþýrý sosyalist diye yazmýþlar. Niye? 1953’de ilk defa, Güney Doðu Anadolu’ya gittiðimde o insanlarýn acýlarýný gördüðümde, insanlýk dýþý iþleri gördüðümde, kendimi onlara adadým. Kan davasý, su baskýný, deprem, töre cinayetleri, ne olursa olsun, sýrtýmda çanta ve fotoðraf makinesi, ayaðýmda çizmelerim hep onlarýn yanýnda oldum.

SDK – Toplumda büyük ses getiren röportajlar dizisi de bu döneme rastlýyor deðil mi? Sizin Ankara Radyosunda yayýnlanan þu meþhur röportajlarýnýz vardý.
Fikret Otyam - Ve 1960 devriminden sonra ilk röportajý yapýyorum. Ankara Radyosundan
Bir teknisyen arkadaþ ve türkücü Mustafa Geceyatmaz var. Bir yandan halkla röportajlar yapýyorum bir yandan da türküler derliyorum. Tren Diyarbakýr istasyonundan kalkýyor. Eskiden trenlerde kampanalar vardý. Kampana öterken, tren kalktý. Yanýmýzda, akülü cereyanlý kocaman bir ses alma aracý vardý. Hiç unutmuyorum. Mücahit ‘aç ses aracýný’ dedim. ‘Ey bu ülkeyi idare edenler, 20 gündür olanlarý duydunuz, kendi kulaklarýnýzla iþittiniz. Bu Doðu Halkýnýn üzerine kýlýçla gideceksiniz ama sevgi kýlýcýyla. Bakýn eðer böyle olmazsa, bir gün bu parmak kopar, bayraðýmýzýn þekli deðiþir, haritamýzýn þekli deðiþir. Benden uyarmasý. Sözüm sizedir’ dedim. Neyse geldik Anakara’ya. Ben, yaptýðým röportajlarýn montajýmý bitirdim. O zamanlar, Radyo Program Müdürü Mahmut Tali Öngören. ‘Ulan Mahmut, oðlum bak bu askerler gider sonra bizim anamýzý bilmem ne yaparlar, ben bir haber vereyim’ dedim. Açtým Milli Birlik Komitesine, durumu anlattým, böyle röportajlar var dedim. Yayýnlansýn dediler. Radyo Müdürü de Nusret Yarbay diye bir asker. ‘Efendim, bunu birisi dinlesin’ dedim. Sivil üç kiþi geldi. Ýkisi emekli merkez valisi, birisi de general. Bunlar 20 tane kutu bantý görünce, biz bunlarý hepsini nasýl dinleyeceðiz dediler. Ben de ‘Efendim, son bantýn 20 dakikasýný dinleyin, yeter’ dedim. Son bantta yukarýda söylediðim gibi ‘benden sizi uyarmasý’ diye bitiyor. Dinlediler. ‘Ne var bunda, gayet doðru söylemiþsin’ dediler. Onayladýlar. Tutanak tuttular. Yayýnladýlar röportajlarý. Sonra, inanýn üç yýl radyonun önünden geçirmediler. O laflarý niye söyledim diye. Söylemek istediðim þu; eðer 1961’de ‘Ey bu ülkeyi idare edenler, aklýnýzý baþýnýza devþirin, yoksa bu parmak bir gün kopar, bayraðýmýzýn, haritamýzýn þekli deðiþir’ dediðim için hakkýmda soruþturma açacaklarýna, 1961’den bu yana benim baðýrdýklarýmý, yazdýklarýmý, söyleþilerimde, radyo konuþmalarýmda, kitaplarýmda söylediklerimi biraz olsun dinleselerdi, buna neden olan olaylara baksalardý, bugün bu þehitleri veriyor olmazdýk. Acýmdýr, 30 bin insana patladý bu. Emniyet beni takip ediyor, devletin radyosunda bu laflarý ettiðim için. Yandýðým budur. Ýþte, benim böyle acýlarým vardýr. Bunlarýn ressamýyým ben. En iyi bunlarý bilirim. En iyi bunlarý duyuyorum, yazýlarýmda, fotoðraflarýmda, resimlerimde bunlarý yaþýyorum. Ýþte, gözler, yüzler ondan acýklý hale geliyor.

SDK – Aydýn sorumluluðu ve duyarlýlýðý ile yaklaþtýðýnýz bu insanlarla aranýzda özel bir bað oluþuyor, öyle deðil mi?
Fikret Otyam – Mesela, Güney Doðu’da sýnýrda sorgusuz yargýsýz yedi kiþiyi öldürdüler. Kalktýk, Filizle birlikte gittik. Sýnýr boyunda bir köye geldik. Kaçakçý Þahan. Rahmetli Bekir Yýldýzýn da böyle bir öyküsü var. Þahan’ý öldürmüþler. Cesedini getirmiþler köye. Karýsý o gün doðum yapmýþ. Bebeðin adýný Þahan koydular. Yalancý, yapay bir ýþýk olduðu için ben fotoðrafta flaþý hiç sevmem. Ama içimden þeytan beni dürttü. Ziya diye Milliyet Gazetesinin bir muhabiri var. ‘Ulan Ziya, þu flaþý versene’ dedim. ‘Al aðabey’ dedi. Doðum evine ve ayný zamanda ölü evine girdik. Kapýdan içeri giriyorum ahýr, yan tarafa dönüyorsun, orada yerde kadýn yatýyor, kucaðýnda bir çocuk. Fotoðrafý çekeceðim. Karanlýk. Göz, gözü görmüyor. Flaþý çakýyorum. Yanmaz pezevenk. Eskiden sigara içiyordum. Hani, çikolata kaðýtlarý var ya. Jelatini aldým, makinenin arasýna sýkýþtýrdým. Üç kare çektim. Filiz’e dedim ki, ‘Filiz çakmaðý al, kadýnýn yanýnda dur. Net yap. Göremiyorum.’ Filiz çakmaðý yaktý. Üç kare fotoðraf çektim. Birincisi olduðu gibi tavan çýkmýþ. Sonra lohusayý çektim. Bir de þuramda, (eliyle omuz baþýný iþaret ediyor) yanda bir kadýn gördüm. Siyah elbiseli sýrtýnda bir çocuk. Döndüm bir de onu çektim. Hayatýmýn en güzel fotoðrafý. Acý fotoðraflarýndan birisi. Öldürülen kaçakçý Þahan’ýn kýz kardeþiymiþ. Sýrtýnda da çocuðuyla. Dýþarý çýktýk. Filiz hüngür hüngür aðlýyor. ‘Yaa, ne oldu, Filiz’ dedim. Bana dedi ki, ‘Ben New York’ta, Ali’yi doðurduðum zaman, hijyen nedeniyle bana Ali’yi üç gün vermediler, göstermediler. Bir de þuraya bak’ dedi. ‘Ahýr, kokuyor, inekler, kuzular, keçiler ve yerde kadýn yatýyor. Sen fotoðraf çekemiyorsun. Karanlýk. Göremiyorsun. Net yapamýyorsun.’ Þimdi, bütün bunlarý yaþayan bir insanýn olarak, tutup da çok keyifli yazýlar yazmamý, röportajlar yapmamý kimse benden bekleyemez. Ne oldu? Bütün bunlarýn bir kýsmý, dönüþebildiði kadar kitaplara dönüþtü. Altý yedi tane kadarý. Birkaç tanesi yabancý dile Bulgarcaya, Rusçaya filan çevrildi. Sonra, bunlar unutuldu gitti. Çünkü zamanla acýlar deðiþiyor. Zamanla çok þey deðiþiyor.

SDK – Zamanla çok þey deðiþiyor dediniz. Mesela, geçmiþten günümüze bu deðiþimi kýsaca bir deðerlendirebilir misiniz?
Fikret Otyam – Mesela, þimdi Ýzmir Fuar’ýnda geziyorum. Eski afiþlere bakýyorum. ‘Ýzmir Panayýrý’ diyor. Ya panayýr, eskiden Aksaray’da kurulurdu. Hayvan panayýrýydý. Panayýrdan arzý ulusa, (uluslar arasý anlamýnda) þimdi Ýzmir Enternasyonel Fuarý 75 yaþýna basýyor. Ben, 1935’de Ýzmir Fuarýndaki bazý reklamlarý hatýrlýyorum. Mesela, sekiz lambalý Blankpurt Radyosu reklamlarý vardý. Þimdi ayný mý Türkiye? O Ýzmir Fuarýna Blankpurt Radyosu geldi diye, halka müjdeyi afiþlerle reklamlarla duyuran ülke, bugün televizyonu icat eden ülkelere televizyon satýyor. Televizyon satýyoruz Avrupa’ya. O yüzden Avrupa Birliði çýldýrýyor. Bu Türkler baþýmýza nereden geldi diye. Teknolojiyi uygulayýp, biz televizyon satar olduk. Bu deðiþimi, o ‘Blankpurt Radyosunu’ bilmeyen anlayamaz. O radyo dönemini bilmeyen, Türkiye’nin yoksulluðunun derecesini anlayamaz. Ne yapalým, televizyon satýyorsak diyorlar. Aldýk patentini yapýyoruz der. Ama kazýn ayaðý öyle deðil. Hep böyle, arabayla Ýzmir Fuarýndaki sergi yerimize giderken aðlamaklý oluyorum. En modern tarým araçlarý, yol makineleri. Gerçi bunlarýn patenti yabancý ama yapanlar Türk. Bunlar, Türkiye’de yapýlan ürünler. Bu deðiþim nasýl oldu? Türkiye bu noktaya nasýl geldi? Bilmiyorlar. Bunlar da pek anlatýlmýyor. Ýþte ben de kitaplarýmda bunlarý anlatmaya çalýþýyorum.

SDK – Kitaplarýmda bunlarý anlatýyorum dediniz. Mesela nelerden bahsediyorsunuz?
Fikret Otyam - Kaçakçýlýk, sel felaketini, o zülüm, kýzamýk salgýný, o hastalýklar, kaçakçýlýkta sýnýrda öldürülen insanlar. Bunlarý ben yýllar evvel yaþayarak yazmýþým. Hep devletimi hükümetimi uyararaktan yazýyorum. ‘Bakýn, burada bunlar oluyor’ diyorum. Sýnýrdaki Yüzbaþýya sordum. ‘Yaa, niye öldürüyorsun bu insanlarý?’ diye. ‘Yaa Fikret Aðabey, bana þu kadar, 125 kilometre yer verdiler. Buradan oraya, oradan buraya adam geçirmeyeceksin’ dediler. Ama bu ekonomik bir þey. Eðer adam Türkiye’de çay bulamýyorsa ve çay seviyorsa ticari olarak oraya geçecek. ‘Ona ticaret bakaný karýþýr. Ben vurum, öldürürüm’ dedi. Var bunlar kitaplarýmda. Hadi, onun adam öldürmesini engelledim. Bir röportajýmda yazdým. Sýnýr boyunda ne kadar asker varsa yeri deðiþtirildi. Bazen yazýlar böyle etkili oluyor. Kimisini ciddiye alýyorlar, kimisini ciddiye almýyorlar. Ýþte bu arada ben 80 yaþýný geride býraktým. Kitaplarým reklamsýz kendi kendine yeni baskýlarýný yapýyor, satýyor. Hatta, Cumhuriyet’in Kitap Ekinde bile, Fikret Otyam’ýn yeni kitabý çýktý diye, yayýnlanmýyor. Bu insanlar, benim kitabýmýn çýktýðýný nereden haber alýrlar, nasýl alýrlar bilemiyorum. Mesela, en çok emek verdiðim, çok severek yaptýðým, rahmetli ressam Orhan Peker’in resimlediði, Ara Güler’in fotoðraflarýný çektiði, benim röportajlarýný yaptýðým, Çukurova’daki Pamuk Ýþçilerini anlattýðýmýz ‘Can Pazarý’ isimli kitap, bugünlerde yeni baskýsýný kendiliðinden yapýyor. Çukurova’daki Pamuk Ýþçileriyle konuþabilmek için 15 gün týraþ olmadým. Saç, sakal, týrnak kesmedim. Geldim Adana’ya, sabah sýrtýma kullanýlmýþ, o eski, pis elbiselerden aldým, giydim. Bizim Ara Güler o ýrgatlarýn arasýnda beni bulamadý. Fotoðrafýmý çekecek beni bulamýyor. Kalabalýðýn arasýndan ‘Ulan, Ara buradayým’ da diyemiyorum. Þimdi, Güniz Yayýnlarý bunca emekle ve samimiyetle yapýlan kitabýn üçüncü baskýsýný yapýyor. Kitap basýlacak kitabýn editörü Abdullah beni aradý. ‘Baba, sana bir þey danýþacaðým’ dedi. ‘Ne var’ dedim. ‘Bu kitabý, Orhan’ýn anýsýna ithaf edelim mi?’ diye sordu. Orhan evladým, büyük Türk Ressamý, öldü. Onu çok severdim. ‘Yaaa benim aklýma gelmedi, utandým. Tabii ki ’ dedim. Bugün yarýn ‘Can Pazarý’nýn yeni baskýsý, Ressam Orhan Peker’in anýsýna çýkacak. Mesela, senin bana imzalatmak için getirdiðin birinci hamur kaðýda basýlan ‘Arkadaþým Orhan Kemal ve Mektuplarý’ görünce çok heyecanlandým. (Ýtiraf edeyim kitabý bulduðumda ben de az daha düþüp bayýlýyordum. Fikret Otyam kitabý imzalarken, gözlerindeki ýþýk görülmeye deðerdi. Onun da dediði gibi bu kitap, baþýna gelen talihsizlikler nedeniyle gerçekten de þu anda altýn deðerinde.) ‘Arkadaþým Orhan Kemal ve Mektuplarý’ Aksoy yayýncýlýktan çýkmýþtý. Yayýnevi ve banka kapandý. Kitaplarýn yarýsý satýldý, yarýsý depoda kaldý. Orhan Kemal’in oðlu TMSF’ye baþvurdu. ‘Babamýn kitaplarý var. Bunlar, müzayedeye çýkartýlsýn. Ben bu kitaplar satýn almak istiyorum’ dedi. Müsaade edilmedi. Kitaplar ya depoda çürüdü ya da kaðýt olmak için Seka’ya gitti. Yazýk oldu. Dün getirdin. O kitabý görünce çýldýrdým. Nasýl buldun? Nereden buldun? Ben, sahaflarda eski kitaplarýmý bulunca hiç gözünün yaþýna bakmadan hemen alýyorum. 125 kuruþluk kitabýmý ben 7.5 liraya aldýðýmý bilirim. O kitaplarý, selefon kaðýtlarýna sararak kütüphanemde saklýyorum.

SDK – Fincan gözlü hüzünlü kadýnlardan bahsedince onlara yoldaþlýk eden sevimli keçileri es geçmek olmaz diye düþünüyorum.
Fikret Otyam – Antalya Gedikbaþý’nda en yakýn komþum Allah. Denize 130 metre, þehre 7 kilometre ötede Roma Selinus Kalesinin altýnda 500 metre kare bir yer aldýk. Orada, mimarisini Altuð çiftinin çizdiði projeyi, eþim Filiz Otyam’ýn da yardýmýyla yaþama geçirdik. Filiz iç mimardýr. Ýlk iþim, orayý aðaçlandýrmak oldu. Çiçekler, aðaçlar filan. Selinus Kalesine her yýl, on, on beþ keçi sürüsü gelir. Ýlkbahar’da gelir, sonbaharda giderler. Orada otlanýrlar. Evin yakýnýndan Deli Çay akar. Akþam suya inerler. Ben de bahçeyi sulamaya çýkarým. Hani, keçiler zararlý bilinir ya. Çaydan su içerken bir günden bir güne çiçeklerimi yediklerini görmedim. Ben bahçeyi sularken onlar bana bakar, ben onlara bakarým (gülmekten yerlere yatýyoruz,… kahkahalar) Bahçemde rengarenk çiçekler, deðiþik yapraklar var ama keçiler oralý olmaz çayýn kenarýndan geçer giderler. O zaman anladým, bu keçilerin, zavallýlarýn adý çýkmýþ. Bir gün bir tanesi öyle mahzun bakýyordu ki, dayanamadým resmini yapayým dedim. Bir kaç desen çizdim. Baktým, hakikaten çok grafik bir hayvan. Öyle kocaman keçiler yapýyorum. Ýkinci dünya savaþýndan kalma askeri bir cipim var. Bir gün çaydan geçip þehre ineceðim. Yolun ortasýnda keçi sürüsünün tam ortasýnda kaldým. Önüm, arkam, saðým, solum keçi. Korna çalýyorum. Oralý deðiller. Mecburen orada durup keçi sürüsünün geçmesini bekliyorum. Onlarý izlerken birden fark ettim. Hayvanýn sakalý çenesinde deðil, çenesinin altýnda boðazýna doðru. Ben resimlerde sakalý hayvanýn çenesine oturtuyorum. Þehre gitmekten vazgeçtim. Gerisin geriye hemen eve döndüm. Bütün resimlerdeki sakalýn yerini düzelttim. Keçiye zararlý derler. Siz hiç elinde çakmak orman yakan bir keçi gördünüz mü? Ya da elinde balta aðaç kesen bir keçi? Keçi sevgimi bilenler beni geçen yýl Ege Üniversitesi’nin düzenlediði bir sempozyuma davet ettiler. Orada keçiler üzerine bir konuþma yaptým ve yaptýðým keçi resimlerinden oluþan bir sergi de açýldý. Beni baþ çoban ilan edip bana küçük bir keçi ile özel dokunmuþ bir kepenek hediye ettiler. Bugünlerde bana hediye ettikleri keçi doðuracak yani büyük baba oluyorum.

Resimler, fotoðraf, gazetecilik yýllarý, fincan gözlü kadýnlar ve keçiler derken zamanýmýz doluyor. Delikanlý Fikret Otyam’ýn bugünlerde yapacak çok iþi var. En önemlisi, þu aralar Güniz Yayýnlarýndan çýkacak olan ‘Can Pazarý’ kitabýnýn yeni baskýsý ile bir de yeni keçisi geliyor. Yeni keçiler, yeni resimler ve anlatacak yeni öyküler demek. Eh, bu da bize tadýna doyulmaz ‘yarenlikler’ için yeni kapýlarý açacak, Fikret Otyamla yapýlacak yeni röportajlar demektir. Ne diyelim, bundan iyisi can saðlýðý.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn söyleþi kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Varmýþ Hiç Yokmuþ
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Þensoy
Sineklidað"ýn Efsanesi : Keþanlý Ali"nin Ýbretlik Öyküsü
Tek Kiþilik Oyunlarýn Efsane Ýsmi : Müþfik Kenter
Yaðmur Yaðýyor, Seller Akýyor, Kral Übü Camdan Bakýyor
Rüzgara Býrakýlan Þiirler: "Ýpek Yarasý" ve Ahmet Günbaþ
Caz Fotoðraflarýna Aþýk Bir Usta : Aykut Uslutekin
Mustafa Kemal'in Latif'i
Ruhi Su Ýle Birlikte 40 Yýl : Sýdýka Su
Dekor Tasarýmcýsý "Bezemeci" Deðildir : Tayfun Çebi

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
'Kafkas Tebeþir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Ermiþler Ya da Günahkarlar, Ýyilik Ya da Kötülüðün Dayanýlmaz Lezzeti…
Uluslarararasý Ýzmir Festivali 20. Yaþýný Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düþlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasýný Taþýyan Onurlu Bir Sanatçý : Rengim Gökmen
Sahibinden Az Kullanýlmýþ "Ýkinci El" Stratejiler
Ýlhan Berk"in Þiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüðü Ýlkesi'
Tanrýlarýn Takýlarý
Ruhi Su"nun Ýzinde : Köy Enstitüleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.