Dünyanýn her tarafýndan öðretmenler insan topluluðunun en fedakâr ve muhterem unsurlarýdýr. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Zavallý babam, bir tek iþçi maaþýyla toplam 10 nüfusa bakma gibi büyük bir yükü omzuna almýþtý. Kardeþlerimle birlikte, 10 lirayý bulan günlük harçlýðýmýz vardý. Bazý günler babam bana bir lira verirdi ve iþte o gün kendimi zengin sayardým. 50 kuruþla yetinmemekten midir, yoksa boþ durmayý sevmemden midir bilmiyorum, hiç kimseye sormadan çalýþma kararý almýþtým. O zaman ilk aklýma gelen çaycýlýk yapmaktý. Hiçbir tecrübem yoktu ama kendime güvenim tamdý. Benim için önemli olan güvendi. Eðer bir insanda güven varsa yapamayacaðý hiçbir þeyin olmadýðýna inanýyordum. Baþladýðým bir iþi bitirmek, hem de alnýmýn akýyla bitirmek için istek duymalý, hem güven ve hem de o azmi kendinde bulmalýydýn. Öyle olmak gerekliliðine inandýrmýþtým kendimi. Bunlarý söyleyince koca bir adam olduðumu sanmayýn. Ancak koca adam gibi düþünmeyi, koca adam gibi davranmayý yeðlemiþtim hep. Çokta çocukluk yaþadýðým söylenemez. Daha çok büyük gibi düþünür, büyük gibi karar vermeyi severdim. Yaþýtlarým arasýnda bile bana farklý bir bakýþ açýsýyla yaklaþýrlardý. Büyüklerim benimle sohbet edecek kadar büyüktüm yani… Çalýþmalýydým, hiç kimseye muhtaç olmamalý, hatta babama yardým etmeliydim. Onun bana mecburen verdiði elli kuruþun yerine, ben ona 20 lira, 30 lira, hatta daha fazla vermeliydim. Bu duygularla iþ aramaya baþladým. Çok da yorulmam gerekmedi. Kap Caminin yanýnda, genellikle yaþlý insanlarýn geldiði bir çay evi vardý. Ýlginçtir ama çay evinin bir adý yoktu. Orasý onu iþleten adamýn adýyla meþhurdu. “Þah Hüseyin’in Çay Ocaðý” derlerdi. Büyük bir avlusu olan çay ocaðýna girdim. Çay ocaðýnýn avlusunun dýþýnda üç odadan ibaret kapalý bir bölmesi de vardý. Birisi odunluk olarak kullanýlýyor. Bir odasý soðuk ve yaðýþlý havalarda yaþlý müþterilerin bir arada bulunduðu ve ayný zamanda ocak olarak da kullanýlan bölümdü. Diðer oda ise genellikle gençlerin bir arada oturup sohbet ettikleri yer olarak seçilmiþti. Çay ocaðýnýn önceden büyükçe bir ev olduðu hemencecik göze çarpýyordu. Avlusunda bir yükselti vardý, sanki sahne olarak düþünülmüþ gibi. Ocaðýnda ayný yerde bulunduðu yaþlý amcalarýn odasýna girdim. Ýçeride bulunan tahta kürsülerde birkaç müþteri vardý ama çay ocaðýnda garson yoktu. Allah’ýn iþine bak ki, Þah Hüseyin amca da yeni garsonsuz kalmýþtý. Yaþlý bir amcaydý. Zayýf, beli hafif bükük, yüzü güleçti ve beyaz kaþlarý tipine göre çok kalýndý. Bembeyaz saçlarý pek azdý. Bana ne istediðimi sordu. Belki de “Bu çocuðun burada ne iþi var?” diye düþünmüþtür. “Ýþçi lazým mý amca?” sözü aðzýmdan sanki benden habersiz çýkmýþtý. “Çay yapýp, daðýtabilir misin?” sorusuna “evet” demek zorundaydým. Bu iþe ihtiyacým vardý. “Okula gidiyor musun?” sorusuna “evet, sabahçýyým. Öðleden sonra ve akþamlarý çalýþýrým. Hafta sonlarý da gelirim” diye cevap verdim. Yaþlý ustamýn uzattýðý siyah üç cepli önlüðü kemerimin üzerine taktým. Ýþi almýþtým. Bana göre iþin zor olan kýsmýný baþarmýþtým. Bir iþi öðrenmek hiç de zor deðildi benim için. Hem tam da öðrenecek yaþtaydým zaten. Kötü çay yapa yapa çay yapmayý, kahveyi taþýra taþýra kahve yapmayý, bardaklarý kýra kýra yýkamayý ve elimden düþüre düþüre çay taþýmayý öðrenmiþtim. Ýþler benim gelmemle birlikte daha iyi olmuþtu, ustam öyle söylüyor ve ustamýn yüzü gülüyordu. Ustasýnýn yüzünü güldürebilmek, baþarmanýn da bir iþaretiydi benim için. Benim geliþimle, özellikle dýþarýya giden çay sayýsýnda hatýrý sayýlýr bir artýþ olduðunu söyledi yaþlý ustam. Kendisi yaþlý olunca, çay ocaðýnýn hemen yanýndaki esnaflara çay verebiliyordu ancak. Ýþ olmadýðý zamanlar ikimize birer bardak çay yapar, karþýlýklý oturur, hem çayýmýzý içer hem de sohbet ederdik. Yaþlý insanlarla sohbet genelde öðüt almak þeklinde olurdu. Sohbet ettiðim yaþlý sadece o deðildi. Çay ocaðýnýn bütün müþterileriyle kýsa zamanda arkadaþ olmayý baþardým. Hepsini yakýndan tanýyor, ne içeceklerini çok iyi biliyordum. Bir gün ustam bana; Odunluktan bir paket çay getirmemi istedi. Odunluðun bir bölümünü çay, þeker ve diðer toz içecekleri saklama yeri olarak kullanýyorduk. Odunluða girip, çayý aldým, tam dönüyordum ki yerde beþ lira gördüm. Beþ lira kaðýt paraydý ve benim harçlýðýma göre fena sayýlmazdý. Aklýma hiçbir þey gelmedi. Sadece çayý ve parayý alarak ocaðýn olduðu odaya girdim ve ustama odunlukta bulduðum paradan bahsederek kendisine uzattým. Yüzünde beliren hafif bir tebessümle parayý aldý. “Düþürmüþüm herhalde” dedi. Üzerinde durmadým, aslýnda unuttum da… O günden sonra ustam neredeyse çay ocaðýný bana emanet etmeye baþladý. Bazen “eve gidiyorum” der, uzun süre gelmezdi. Marka þeklinde çalýþmýyordum. Ýçilen çay paralarýný akþama kendisine teslim eder, esnaflarda kalanlarý da bir deftere not ederdik. Zaman zaman esnaflarda kalan çay parasýyla ilgili ilginç bir anýda anlatýrdý. “Eskiden…” diye baþlar ve anlatýrdý. Esnaflara verdiði çaya karþýlýk kapýnýn arkasýnda o esnafýn tebeþirle yazýlmýþ adýnýn altýna bir çizgi atarmýþ. Zamanla çizgi çoðalmaya baþladýðýnda, “herhalde fazla çizgi attým” diye yarýsýný silermiþ. Bir süre sonra bir daha yarýsýný silermiþ. Esnaflarýn hesap ödemesi, çiftçilerin onlara olan borçlarýný ödemelerine baðlý olduðu için, çay parasý ödeme süresi de uzarmýþ. Bu süre içerisinde birkaç defa bu çizgileri sildiðini anlatýr gülerdi. Hayatýmýn en güzel yýllarýný, hem de tam 9 yýlýmý Þah Hüseyin amcanýn yanýnda geçirdim. Bana “torunum” diyecek kadar yakýndýk artýk. Henüz hortumcularýn, banka batýranlarýn hiç olmadýðý, rüþvetçilerin, dolandýrýcýlarýn çokta görülmediði yýllardý. Ýnsanlara bir güven vardý. Ve güven testinin beþ lirayla yapýldýðýný, yýllar sonra artýk ben çaycýlýðý býraktýktan ve bir resmi daireye girdikten sonra öðrenebilmiþtim. Ustam odunluða bilerek býraktýðý parayla, iþçilerine yaptýðý güven testini geçenlerden birisinin de ben olduðumu öðrenince sevinmiþtim. Þimdi güven testi yapmak için 5 liralar yetmiyor. Daha düne kadar bizlere ahlak dersi verenler, insanlarýn güvenini kötüye kullanarak geldikleri makamlarda hortumlamaya baþlýyorlar. Her gün lügatimize yeni bir hýrsýzlýk deyimi ekleniyor. Kimsenin kimseye güveni kalmamýþ. Ýnsanlar babasýna bile borç veremeyecek hale gelmiþler. Bol sýfýrlý paralar basýlmaya baþladýkça, para bütün deðerlerin de üstüne çýktý zamanla… Þimdi yeniden o liralý, kuruþlu ve 5 lirayla güven testi yapýldýðý yýllardaki paralara kavuþtuk ama saðýma, soluma bakýyorum da ayný güven testi için ne yazýk ki beþ liralar yeterli olmuyor. Deðiþmeyen bir þey ise insanlar miktarý deðiþik olsa da yine parayla test edilebiliyor. Herkesin bir fiyatý var sanki…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Naif Karabatak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |