..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþama karþý sýmsýcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > LOKMAN ZOR




2 Ocak 2006
Kaçtýðým Yer: Kendim  
LOKMAN ZOR
Kasaba meydanýnda otobüsten inip etrafa bakýndýðýmda çok fazla þeyin deðiþmemiþ olduðunu görmek, çocukluðumun o acý günlerinde yaþadýðým yürek burkulmalarýný en derin þekliyle yeniden yaþattý.


:CGCB:
Ey içimi dolduran çýlgýn rüzgar,
      Es esebildiðince bütün çýlgýnlýðýnla…

Kasaba meydanýnda otobüsten inip etrafa bakýndýðýmda çok fazla þeyin deðiþmemiþ olduðunu görmek, çocukluðumun o acý günlerinde yaþadýðým yürek burkulmalarýný en derin þekliyle yeniden yaþattý.
Meydaný çevreleyen tek katlý dükkanlarýn dökülmüþ sývalarýna yapýlan komik ve iðreti yamalar, önlerine açýlan tezgahlar, kapý giriþlerinden asýlýp sarkýtýlarak sergilenen mallar, vitrin olarak kullanýlan çoðu küçük ve demirli pencereler, sövelere yaslanýp bekleyen tezgahtar ve çýraklar, dükkanlarýn önünden geçen herkesin yüzüne bir serinlik gibi vuran birbirine karýþmýþ naftalin, baharat ve toz kokusuna kadar her þey aynýydý.
     Ýnsanlar, tepkisiz ve soluk yüzleriyle dükkan önlerini, kahvehane ve sokaklarý doldurmuþ, günlük iþleriyle uðraþýr görünürken küçük beyinlerini meþgul eden saçma düþünceleriyle, o daracýk pencerelerinden baktýklarý minyatür dünyalarýndaki kiþisel mahpusluklarýný yaþýyorlardý. Evler, yollar, sokaklar, aðaçlar hatta gökyüzü bile aynýydý. Yerinde durmayan tek þey zamandý, anlaþýlan onun da gücü, kendinden baþka hiçbir þeyi deðiþtirmeye yetmemiþti.
     Meydana çýkan yollara kurulmuþ Pazar yerinin kalabalýðý, bayram arifesinin o anlamsýz telaþý içindeydi. Yýllar sonra bir bayram arifesinde beni bu lanet olasý kasabaya çekip getiren sebebin ne olduðunu sorgulayan bir düþünce yumaðýný çözmeye çalýþarak yürümeye baþladým. Her türlü kalitesiz malýn satýldýðý tezgahlarýn ve tatmin edilmez bir iþtahla gördüðü her þeye saldýran aç gözlü köylülerin doldurduðu dar sokaklardan birine girdiðimde kaybolmaya yüz tutmuþ cýlýz bir ikindi güneþi, hüzün dolu yüzünü gösteren akþama direniyordu. Attýðým her adým, beni geçmiþime ve yaþadýðým acýlara yaklaþtýrýrken, yüreðime de sinsi bir piþmanlýðýn fitnesini salýyordu. Kimsenin benimle ilgilenmediðini bilmeme raðmen nedense yanýmdan geçen yada yanýndan geçtiðim herkesin, týpký çocukluðumda olduðu gibi acýyan gözlerle bana bakýp tanýmaya çalýþtýðýný sanýyordum. Sanki çevremde hareket eden her þey, bir çift göz olup üzerime üþüþüyor ve oradaki varlýðýmý sorguluyordu. Hiçbir zaman kendimi ait görmediðim bir mekanda böylesine belirgin bir yabancýlýk yaþamak, onur kýrýcý bir aþaðýlanma duygusu yaratýyor, “reddeden” mi yoksa “reddedilen” mi olduðumu anlamamý engelliyordu. Üzerimde toplandýðýný sandýðým bakýþlarýn gerçekte var olmamasý bir yandan içime reddedilmiþliðin üzüntüsünü yerleþtirirken, diðer yandan da yýllar önce arzuladýðým duyarsýzlýkla karþýlaþmýþ olmanýn avuntusunu yaþatýyordu. Þu an donup kalmýþ bir zamanda, bilmediðim bir mekanda, tanýmadýðým insanlar arasýndaydým ve yaþama ait her þey þiddetli bir yok oluþun doruðundaydý. Gökyüzü ayaklarýma kapanmýþ, dünya dönmekten vazgeçmiþ, zaman alýp baþýný uzaklara gitmiþti. Satýcýlarýn baðýrýþlarý ve uzun uzadýya yapýlan pazarlýklar birer uðultudan ibaretti. Normal seyrinde devam eden her þey garip bir dinginlik ve alýþýlmadýk bir süratle, baþ dönmesi halinde akýp gidiyordu. Sanki yürümüyor, sürüklenen bir mermer parçasý gibi önüme çýkan her þeyi ezip geçiyordum.
     Sahte bir duyarsýzlýkla pazar yerinden çýkýp, boylu boyunca cumbalý iki katlý evlerin dizildiði uzun sokaðýn giriþine geldiðimde, geçmiþte yaþadýðým tüm acýlarýn ilk gün tazeliðiyle bir bir karþýma dikildiðini ve sokaða girip biraz ilerlediðimde hepsini yeniden yaþayacaðýmý hissettim.
     Öylece durup medet uman bir yüreðin beslediði çaresiz gözlerle etrafýma baktým. Sanki, ne yapacaðýmý, nasýl davranacaðýmý kestiremiyor, tanýdýk bir yüz arýyor yada birinin bana yardýmcý olmasýný bekliyordum. Bu kahrolasý kasabaya gelmeden önce hiçbir þeyin bu kadar zor olacaðýný düþünmemiþtim. Sebebini kavrayamýyordum ama buraya gelme isteði, her þeyi çok sýradan kýlýyor ve oldukça basit gösteriyordu. Oysa þimdi, yüreðimi oyarcasýna rahatsýzlýk veren tanýdýk bir sýkýntý, bütün bu düþünceleri silip, her þeyi olduðundan daha da zorlaþtýrmýþtý. Ýçten içe anlamsýz bir korku yaþadýðýmý ve ne yaparsam yapayým kötü bir þeyle karþýlaþacaðýmý hissediyordum. Bu hissin gücü, elimi, kolumu, bacaklarýmý hatta bütün vücudumu baðlamýþ, beni teslimiyetin uysallýðýna gark etmiþti.
     Çakýlmýþ bir çivi gibi hareketsiz ve hissiz öylece duruyorken biri diðerinden biraz kýsa olan iki çocuk yanýmdan geçip karþý evin duvarýnýn dibine çöktüler. Çocukluða has bir iþtiyakla birbirlerine bayramlýklarýný tarif ediyorlardý. Onlarýn allý yeþilli, sýrmalý püsküllü, cicili bicili bayramlýklarý ve gözlerinden taþan bayram heyecaný, beni içine alýp yuvarlayarak sürüklemeye baþlamýþ, hayatýmýn o en unutulmaz bayram arifesine götürmüþtü.
Ýlk okul beþinci sýnýftaydým. Ýçki içmekten baþka bir þey yapmayan babamýn içinde bulunduðu durumu, onun için üzülüp kendini kahreden annemin yaþadýðý ýstýrabý ve kardeþimle bana acýyan yakýnlarýmýzýn babama yönelik öfkelerini yeni yeni fark edip anlayabildiðim yaþlarýmdý. Babam iþsiz güçsüz bir adamdý. Bütün gün aylak aylak dolaþýr, eline geçen üç beþ kuruþu içki ve kumara yatýrýr, günün her saatini sarhoþ geçirirdi. Eve geldiði gecelerde kardeþim ve benim aðlamalarýmýza aldýrmadan aðýza alýnmayacak küfürler savurarak annemi döver, sonrada bir köþeye yýðýlarak sýzar kalýrdý. Çoðu zaman evimizde yiyecek bir þey olmazdý. Yemeklerimizi, hemen hemen bütün günü evlerinde geçirip zaman sonra da tamamen yanlarýna taþýndýðýmýz dedem ve babaannemle birlikte yerdik. O zaman, bu durum için annem bize, “onlarýn yalnýzlýðýný paylaþýyoruz” derdi ama kardeþim anlamasa da, ben bunun tamamen bir bahaneden hatta masum bir yalandan ibaret olduðunu bilirdim.
Annemin deyimiyle herkes babamýn, aklýný baþýna toplayarak hayatýna çekidüzen vermesini saðlamak için kendince çaba harcýyor, elinden geleni yapýyordu. Babaannem hoca hoca dolaþýp muskalar yazdýrýyor, dedem bazen nasihat ediyor çoðu zaman kýzýp baðýrýyor, annem her fýrsatta aðlayarak bizlere acýmasýný isteyip yalvarýyordu. Kendisi için yapýlýp söylenenleri uysal bir þekilde kabul eden babam, ayný günün akþamýnda yine sarhoþ geliyor, o umursamaz ve iðrenç kahkahalarýyla her þeyin kendisi için ne kadar önemsiz olduðunu ortaya koyarcasýna gülüp yaptýklarýna devam ediyordu.
Bütün bu yaþananlarýn ortasýnda olup bitenleri anlamlandýrmaya çalýþýrken çocuk yüreðimde hissettiðim hüznü, yine çocuksu uðraþ ve heveslerle bastýrmayý, “avuntu” denen o acýnasý kandýrmacayý yeni keþfetmiþtim. Þahit olduðum tüm kötü þeyleri örtüp bastýran iki þey vardý benim için; geceleri kafama kadar çekip altýnda mutluluk hayalleri kurduðum yorganým, gündüzleri ise dedemin, iki büyük dalýnýn üzerine küçük bir kulübe yaptýðý ve her çýkýþýmda gökyüzüyle kucaklaþtýðýmý düþündüðüm dut aðacýmýz. Üzüldüðüm yada canýmýn sýkýldýðý zamanlarda dut aðacýndaki o kulübeye kapanarak sessizce aðlayýp saatlerce otururdum. Þimdi o kulübeyi her düþündüðümde, oranýn benim için ne ifade ettiðini her sorguladýðýmda aklýma üç þey geliyor: Hýristiyan kiliselerinde ki günah çýkarma odasý, Yahudilerin aðlama duvarý ve Ýslam Tasavvufu’ndaki çilehaneler…
Dedemlerin evi, çeþit çeþit meyve aðaçlarýnýn bulunduðu, oldukça büyük bir bahçe içerisinde yer alan ve birçok odasý bulunan taþ bir yapýydý. Bu tür evlerin kendine has serinliðinden midir yoksa ait olma duygusunun yoksunluðundan mý bilmem, bu koca ev bana hep soðuk ve üþütücü gelirdi. Akrabalar, komþular, dedemin ahbaplarý dolup boþanýr, günün her saatinde mutlaka birkaç ziyaretçisi olurdu. Gelen herkesin ortak konusu babamdý. Her gelen babamýn durumunu konuþur, onunla ilgili duyduklarýný, gördüklerini anlatýr, yorum yapar en son tavsiyelerde bulunup dualar ederek çýkar giderdi.
Kendime acýma kötülüðünü de ilk defa o günlerde yapmýþtým: Ayný bugün gibi bir bayram arifesiydi. Tüm arkadaþlarýmýn bayramlýk kýyafetlerini sergilemesinden duyduðum burukluðu bastýrmaya çalýþýrken halamla eniþtemin, bana ve kardeþime aldýklarý birer gömlek, kendime acýmama sebep olmuþ, sonrasýnda bu hatayý defalarca yapmýþtým. Aslýnda kendi çocuklarýnýn yanýnda kardeþimle beni düþünerek bize de bayramlýk almalarý beni mutlu etmeliydi. Gömleði görür görmez boyunlarýna sarýlýp sevincimi belli etmem gerekirdi yada doðru olan, bu þekilde davranmaktý ama ben usulen bir teþekkür ederek elime tutuþturulan gömleði bir kenara býrakýp saatlerce de merak edip bakmamýþtým. Aldýðým hediye, içimdeki burukluðu arttýrmýþ, garip bir ezilmiþlik duygusu yaratmýþtý. Ayný ezikliði, halam ve eniþteme teþekkür eden annemin gözlerinde görmek, dut aðacýndaki çilehaneme kapanýp saatlerce hatta günlerce aðlamakla bile bastýrýlmayacak kadar büyük bir üzüntü yaþatmýþtý. Çocuk aklýmla düþündüðüm ilk þey, babamýn almýþ olacaðý bir mendil ya da çorabýn, o gömlekten çok daha deðerli ve memnuniyet verici olduðuydu. Ancak bunun sadece bir düþünce ya da beklenti olduðunu bilmek, bayramlýk olarak getirilen gömleðin zamanla benim için anlam ve deðer kazanmasýný saðlýyordu.
Ýlk baþlarda öylesine bakýp bir kenara býraktýðým gömleðe yönelik ilgim zamanla artmýþ, bir süre sonra çocuksu bir hevesle bayram sabahýnýn hayalini kurmaya baþlamýþtým bile. Sabah erkenden kalkacak, bazý sabahlar babamýn yaptýðý gibi aynanýn karþýsýna geçip ýslýk çalarak limon sürüp saçlarýmý taradýktan sonra gömleðimi giyerek dýþarý çýkacak, herkesin bayramlýðýmý görmesi için akþama kadar içeri girmeyecektim. Bir de, arkadaþlarýma gömlekleri babamýn aldýðýný söyleyecek, ayný þeyi kardeþimin de söylemesi ve aðzýndan bir þey kaçýrmamasý için sýký sýký tembih edecektim.
     O arife günü, annemin her yemekte olduðu gibi, bir sýðýntý çekingenliðinde iþtahsýzca oturduðu akþam yemeðinden sonra düþündüðüm tek þey, bir an önce yatýp sabah olmasý için beklemekti. Ýçimi dolduran heyecan, ne kadar erken yatarsam, sabahýn o kadar erken olacaðýný düþündürüyordu. Benim o anki heves ve heyecanýmý ancak, daha önceki bütün bayramlarda çevresindeki çocuklarýn bayramlýklarýna imrenen ve ilk defa bayramlýðý olanlar anlayabilir.
     Gecenin uzayacaðýný, sabahýn nazlanarak zorla geleceðini biliyordum, çünkü bu duyguyu daha önce her yýl, yazýn sonunda, okullarýn baþlayacaðý günün gecesinde mutlaka yaþardým. Belki yamalý pantolon, aðarmýþ önlük ve çoðu zaman burnu delik ayakkabýlarla gitmek zorunda olduðum için okulu sevmiyordum ama nedense o ilk gün bana hoþ bir heyecan ve heves verir, sabah bir türlü gelmek bilmezdi.
     Nazlý bir sabaha hazýrlanan, hayatýmýn bu en önemli gecesinde, içimi dolduran sonsuz heyecanla yataðýma girip yorganý kafama kadar çektiðimde bütün ev halký oturuyor, birbirlerine belli etmemeye çalýþtýklarý gizli bir beklentiyle babamýn en azýndan bugün erken gelmesini umuyorlardý.
     O gece hayallerimin ne kadar sürdüðünü þimdi hatýrlamýyorum ama eminim o hayaller umut dolu son hayallerimdi. Zira ömrümün o heves dolu ilk bayram sabahý, bayram namazýna gitmek üzere evden çýkan dedemin acý dolu çýðlýðý ardýndan, önce ninemin sonra annemin yürek yakan haykýrýþlarýyla baþlamýþtý. Bu büyük evde olup biten her þeye raðmen alýþýk olunmayan bu haykýrýþlarla uyanýp seslerin geldiði yöne doðru koþtururken yüreðimin orta yerinde daha önce hissetmediðim garip bir sýkýntý, belki de bir sýzý belirmiþti. Ardýna kadar açýlmýþ kapýnýn hemen önünden gelen haykýrýþ ve aðlamalar, bahçede bekleyen felaketin haberini veriyordu. Ýlk defa o gün kalbimde hissedip, sonraki yýllarda sýk sýk yaþadýðým çarpýntýlarla dýþ kapýya geldiðimde donup kalmýþ, aðlamamak için direnen gözlerle, babamýn, dut aðacýnýn en iri dalýnda sallanan cansýz bedenine bakakalmýþtým. Beni gökyüzüyle kucaklaþtýrýp var olan bütün sýkýntýlardan arýndýrdýðýna inandýðým dut aðacý, o bayram sabahý babamý bizden alýp, uzun yýllar yaþanacak derin bir acý býrakmýþtý.
     Dedem olduðu yere diz çökmüþ, aðlayarak sýk sýk kafasýný kaldýrýp babamýn yavaþ bir þekilde saða sola dönen bedenine bakýyor, annem dut aðacýnýn hemen yakýnýnda yere yýðýlmýþ, kaskatý bir vücutla hýrýltýlý sesler çýkararak dehþet verici bir þekilde titriyor, babaannem aðlayýp baðýrarak ellerini sýrayla baþýna ve dizlerine vuruyor, bahçenin içerisinde koþturup komþulara sesleniyor, ben hiç tepki vermeden ve hiçbir þey hissetmeden öylece durmuþ onlara, babama ve dut aðacýna bakýyordum. Sonraki yýllarda babamý bizden aldýðý için dut aðacýndan mý yoksa bana güzel hiçbir þey vermeyen ve tek huzur kaynaðým olan dut aðacýmý da elimden alýp giden babamdan mý nefret etmem gerektiðini bir türlü kestiremedim.

     O bayram sabahý baþlayan haykýrýþ, acý ve gözyaþý, hepimizin yaþamýný etkileyecek kadar uzun sürerek hep var oldu. Babamýn intihar sebebini kimse bilemedi. Babaannem, “o öyle bir þey yapmaz, öldürdüler onu” deyip yýllarca kendini avuttu, dedem kahrýndan öldüðü güne kadar “ben anlamýyorum, neden yaptýn bunu” deyip dövündü, annem “benim yüzümden, hep benim yüzümden” deyip kendini suçladý. Kimi “kumar borcundan” dedi, kimi “alkolden”… Sonuçta üzerinden bu kadar yýl geçmesine raðmen hiç kimse gerçek sebebi öðrenemedi.
     Babamýn o sabah benden çaldýðý tek þey dut aðacý, hayallerim yada bayram heyecaný deðildi. Çocukluðumu, gençliðimi hatta ömrümün geri kalanýný da çalýp götürmüþtü o heyecanla birlikte. Çocukluðum, “kendini asan adamýn oðlu” yada “iþte bunun babasý kendini asmýþtý” diye fýsýldaþan insanlarýn acýyan bakýþlarý altýnda geçti.
     Yaþanýlanlarýn üzerine bir perde çekip her þeye en baþýndan baþlama umuduyla gittiðimiz büyük þehire bile peþimden gelen ve binlerce defa tekrar tekrar yaþadýðým bu olay, bütün yaþamýmý olumsuzluklar ve sorunlarla doldurdu. Bana yaþamým boyunca acý veren þeyin babamý bir intihar sonucunda kaybediþim mi yoksa onun intiharýndan duyduðum utanç mýydý bilmiyorum. Bugüne kadar cevabýný veremediðim bu soru, yaþantýmýn her anýnda var oldu. Yýllarca kaçmama raðmen, babamýn intiharý bir utanç olup her an, her yerde karþýma dikildi. Kendimce, bu utancý ortadan kaldýrmanýn tek yolu olarak belirlediðim çözüm, bahçedeki tüm aðaçlarýn kesilmesiydi.
     Bugün bu kasabada, bu sokaðýn baþýnda oluþum, ardý arkasý kesilmeyen bu kaçýþa bir son vermek ve bu utancýn ortadan kalktýðýný görmek içindi. Oysa þimdi, her þeyi, unuttuðum detaylarýyla birlikte ve daha katlanýlmaz bir þekilde yeniden yaþýyor, sokaða girmeye bile cesaret edemeden öylece bekliyordum.
     Etrafýmdan baðrýþýp gülerek birbirini kovalayan çocuklar geçiyor. Yüzlerinden yansýyan mutluluðun anlýk bir görüntü olduðunu düþünüyorum. Nedense bu sokakta mutlu insanlarýn da var olabileceði düþüncesi bana hep ihtimal dýþý gelmiþtir. Acý ve gözyaþýndan baþka duygu barýndýrmadýðýna inandýðým bu sokakta, mutluluk ve huzurun olamayacaðýný, gülen yüzlerin birer maskeden ibaret olduðunu düþünmüþümdür her zaman.
Þimdiye kadar binlerce defa yaþadýðým geçmiþi, ayný mekanda yeniden yaþamaya yüreðimin gösterdiði sabrý, bacaklarým daha fazla gösteremedi. Beni buraya getiren bilinçsiz adýmlarým, ayný bilinçsizlikle kasaba meydanýna doðru yönelmiþ kontrolsüz bir þekilde ilerliyordu. Adeta vücudumdan ve irademden baðýmsýz hareket ediyor, yine de belli belirsiz bir kararsýzlýk sergiliyorlardý. Bakýþlarým boþ, hislerim yorgun, bütün bunlara raðmen düþüncelerim daha belirgindi. Bugün buraya geliþim bir þeyi anlamamý saðlamýþtý; yýllarca kaçtýðým þeyin aslýnda kendim olduðunu ve her kaçýþýn o þeyi çok daha fazla büyüttüðünü…
     Adýmlarýmý hýzlandýrarak bir an önce, her þeyin garip bir lanetin hükmü altýnda olduðuna inandýðým bu dünyadan, bu kasabadan, bu sokaktan çýkýp uzaklaþmaya gayret ediyordum. Çünkü biliyordum ki, hüzün, alýn yazýsýdýr bu sokakta ve geçen herkese bulaþýr…

LOKMAN ZOR



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Önemsiz Bir Soru Ya da Ölmek

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yalnýz Balýkçý
Yaþamýn Aydýnlýk Yüzü
Çobanýn Büyüsü
Ýnsanýn Serveti
Vapur Hikayeleri I
Bir Mum Daha Söndü Özgürlüðe; Yanarak ve Eriyerek
Kýyamet Mektubu
Sipil Üçlemesi II
Vapur Hikayeleri II
Sipil Üçlemesi I

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Son Baharým Sensin [Deneme]
Tiyatro Oyunu Eleþtirisi [Eleþtiri]
Su Damlasý ve Çocuk [Eleþtiri]
Eleþtiri [Eleþtiri]
Makale [Ýnceleme]
Söyleþi [Ýnceleme]


LOKMAN ZOR kimdir?

ÜÇÜNÜ TEKÝL KÝÞÝNÝN ÝÇ DÜNYASININ YAZARI

Etkilendiði Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © LOKMAN ZOR, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.