..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Roman yazmanýn üç kuralý vardýr. Ne yazýk kimse bu kurallarýn neler olduðunu bilmiyor. -Somerset Maugham
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Özgür Tanrýverdi




28 Nisan 2005
Kurak Gönüller  
Özgür Tanrýverdi
Ayný cümleler dökülüyordu aðzýndan ve buna engel de olamýyordu zaten. Akþamýn sessizliði ve karanlýðý daha yeni yeni çöküyordu yaþadýðý þehrin üzerine…


:CDGG:





I.

GÖZYAÞLARIM NEHÝR OLSA...
-----------------------------------------------------------------


-1-
-“Ben bunu nasýl yapabildim?”
-“Ben bunu nasýl yapabildim?”
-“Ben bunu nasýl…………..offf…”

Ayný cümleler dökülüyordu aðzýndan ve buna engel de olamýyordu zaten. Akþamýn sessizliði ve karanlýðý daha yeni yeni çöküyordu yaþadýðý þehrin üzerine… Loþ bir ýþýðýn aydýnlatma çabasýndaki bir salona, perdesi olmayan bir pencereden süzülen dolunayýn kararlý ýþýklarý yavaþça doluyordu. Pek fazla büyük sayýlmazdý oda. Zaten dairenin tamamýný düþününce?... Duvarlarý maviye boyanmýþtý odanýn ama nedense sýkýntý dolu bir hava veriyordu ortama buram buram… Menteþesi çürümeye yüz tutmuþ, yer yer dökülerek altýndaki cýlýz ve biçimsiz suntayý ortaya çýkaran kirli beyaz renkli tahta bir kapýyla girilen salonda, kapýnýn tam karþýsýnda bir bavul yerde yarý açýk þekilde duruyordu. Ayný duvarýn tavanla buluþtuðu yerde, kararsýz, plansýz ve aniden oluþtuðu belli, bazen derinlere kadar ulaþmaya çabalayarak yandaki duvara kadar uzanmaya çalýþan bir çatlak vardý. Daha iki ay öncesinde, ne olduðunu anlayamadan sallandýðýnda tüm binalar, o umursamadan uzanan çatlak, bir hatýra olarak kalmýþtý bu daireye…Korkularý hatýrlatan ama ayný zamanda çaresizliðe boyun eðiþi de anýmsatan bir hatýra… Çatlaðýn bazý yerleri incelerek devam ediyor, tavana ve duvara doðru incecik, belli belirsiz denecek dallar veriyor ve bazen de belirli yerlerde derinleþiyor, belirginleþiyordu. Ayný hayatýn insan yüzünde býraktýðý çizgiler gibi deðil miydiler sanki? Odada sadece bir yatak ve üzerinde kýrýþmýþ ve düzensizce atýlmýþ birkaç giyisi, yataðýn yanýnda eski bir komidin ve onun üzerinde de en az onun kadar eski, çaldýðý bile þüpheli bir radyo vardý. Kapýnýn yan tarafýnda, duvara dayanmýþ duran, bir masa ve üzerinde karmakarýþýk duran kitaplar, kaðýtlar, aceleyle çýkarýlmýþ bir kaç kazak, kalemler, bir kaç gün önceden kaldýðý belli ekmek parçalarý ve bir resim…Masanýn çevresinde birkaç tahta sandalye emaneten duruyormuþ gibi diziliydi. Bu loþ odadaki tek hareket ise O’na ait… Salonun içinde, anlamsýzca, bir duvardan diðerine mekik dokurcasýna, elinde hýzlýca tüttürdüðü bir sigara ve diðer elinde de, hýzýný alamadýðý zamanlarda hep ayný alýþkanlýkla taþýdýðý, bir paket sigara ile, gözleri nemli dolaþan O… Bazen düz bir çizgide git gelleri yaþarken, bazen bir sarhoþ misali yalpalayarak, düzensiz, sinirli ve bir o kadar da zoraki olduðu belli olan adýmlar…
Dudaklarýnda ise hep ayný mýrýldanma o huzursuz sessizliði bozan… Yarý açýk pencereden içeriye bir ýslýk gibi girerek sessizliði bozan rüzgar arada soðuk esiyordu ama ekim sonu olmasýna raðmen hava bunaltýcý ve sýcaktý. O bu esinti anlarýnda titriyor, vücuduna kollarýný þefkatle sararak devam ediyordu gezintisine, sýkýntý içinde ve ayný çizgileri izleyerek. Dolunayýn aydýnlatmaya çalýþtýðý þehrin en güzel anlarýydý oysa ki bu an… Ama,. O sadece dolaþýyordu, bu kendisi gibi sessiz, karmakarýþýk ve hüzünlü, loþ odada…
Bir ara sandalyeye öylesine yýðýlýp kaldý ve pencereden anlamsýz ama derin bakýþlarla gökyüzüne daldý her zamanki sessizliðiyle…Ayýn ýþýltýsý, çaresiz karanlýðý sanki yok etmek istercesine giderek artýyor, ve gecenin karanlýðý ise, ben hakim olayým dercesine giderek þehrin üzerine aðýrlaþýyordu. Karþýsýnda yükselen dað Ay’ý yakalamak istiyorcasýna uzanýyordu gökyüzüne ama herhalde bunu baþaramayacaðýný O’da anlamýþ olsa gerek ki, yükselmekten vazgeçmiþti. Dýþarýya bakarken öylesine umursamazdý ki, elindeki sigaranýn küllerinin yere döküldüðünü fark edememiþti bile. Fark ettiðinde, kül tablasýna yöneldi, içindeki izmaritlere baktý ve ne kadar abartmýþ olduðunu düþündü. Bunlarý düþünürken bile daha yeni söndürmeye çalýþýrken sigarasýný, diðer, titreyen eliyle yeni bir sigara çekti paketten ve kurumuþ dudaklarýnýn arasýna alarak yaktý. Bir an, mutfaktaki musluðun o anlamsýz ve alýþýlagelmiþ, inatçý sesi dikkatini daðýttý. Hep iþkence gibi gelirdi o düzenli ama düzensiz ritmli damlayan suyun sesi…Þu an onu bile fark edemiyordu tam anlamýyla…Yine sessizdi, düþünceliydi ve daldý uzaklara…Elindeki sigarayý yarýladýðýnda yine ayaða kalktý ve dolaþmaya baþladý. Nemli, ýslak gözlerini elinin tersi ile sildi ve bir ara pencerenin açýk olan kýsmýna dayandý, baþýný pencerenin eskimiþ kasasýna dayadý ve öylece kalakaldý…Sessizliðini yine kendi nakaratlarý bozdu;
-“Ben bunu nasýl yapabildim?”…….
Bir süre daha odada amaçsýzca dolaþtýktan sonra, yorulduðunu hissetti ve banyoya doðru yöneldi. Yüzünü yýkamak için lavaboya eðilirken aynada o tanýyamadýðý yüzünü gördü ve irkildi. Gözlerinin altýnýn þiþmiþ, beyazýnýn kýzarmýþ olduðunu ve yanaðýnýn ateþ ateþ yandýðýný fark etti. Kaþlarý çatýktý ama kendiliðinden o þekli almýþlardý, ne kadar çabalasa da düzeltemiyordu onlarý… Gözlerinin altýnda torbalar oluþmuþ ve alnýndaki kýrýþýklýklarýn sayýsý bir gün öncesine göre sanki artmýþtý. Saçlarý darmadaðýnýktý . Öylece baktý kendi görüntüsüne ve iç çekti en derininden. Aynadaki yüz 25 yaþýndaki bir genç kýza hiç benzemiyordu. Bundan sonrada zaten hayatýn en derin yükünü yani vicdanýnýn sesini hep sýrtýnda ve yüreðinde hissedecekti. Bunu düþündü, hýçkýrýklarý gecenin sessizliðini bozdu, dýþarýda ardý ardýna gelen acýmasýz karga sesleri O’nun bu haykýrýþlarýna eþlik etti. Baþý önde eðik bir þekilde aðlayarak odaya geri döndüðünde, kül tablasýnda yanýk olarak býraktýðý sigaranýn bitmeye yakýn olarak yere düþmüþ olduðunu fark etti. Dikkatsizce davranýyordu ama bunun aksi bir davranýþ sergilemek için de yapabileceði bir þey olmadýðýný da düþünüyordu. Yataðýna uzandý ve beyaz badanasýndan eser kalmamýþ, kirli tavana öylece baktý, baktý ve baktý…Düþünceleri hep ayný grilikteydi, sanki bir netlik yoktu. Ayný dalýp gittiði tavanýn boyasý gibi, kirlenmiþ, dalgalý, yer yer döküntü ve çatlaklarla bütünlüðü bozulmuþ …. Sað yanýna döndü, bacaklarýný karnýna doðru çekti, sanki bu þekilde daha güvende olacaðýný hissederek yatmaya devam etti. Bir elini yastýðýnýn altýna koydu ve diðer eliyle de gözyaþlarýný sildi. Gözleri kapalýydý artýk ve uyumaya çalýþýyordu. Bir anda kapalý gözlerinin karanlýðýnda O’nun hayali belirdi ve dudaklarýndan yine ayný sözcükler döküldü.
-“Ben bunu nasýl yapabildim?”….

Sonra uykuya daldý ve gecenin derin sessizliði ve karanlýðý, en korumacý haliyle O’nun düþüncelerini ve bedenini bir örtü gibi kapladý…
…….
Uyandýðýnda öðlen olmak üzereydi. Hava yine sýcak ve bunaltýcýydý. Hafta sonu olduðu için çaba göstermemiþti kalkmak için ama zaten hafta içi de olsa anlamý yoktu ki artýk erken kalkmasýnýn. Yataðýnda biraz oyalandýktan sonra ayaða kalktý ve banyoya yöneldi. Aynada yine o karþýlaþmak istemediði ama yok etmek için de çaba harcamadýðý yüzüne ve kýrýþýklýklarýna baktý. Yüzünü yýkayýp, þofbeni yakmak üzere mutfaða geçti. Duþ alýp, biraz çeki düzen verebilirdi belki kendisine… Su yeterince ýsýnýnca duþa girdi, bedenini ýlýk sulara teslim etti. Baþýndan aþaðýya sular süzüldükçe düþünceleri sanki daha bir durgunlaþýyordu. Bedeni rahatlamýþtý ama ya düþünceler içinde kývranan beyni?... Saçlarýný iyice yýkadý, sular aþaðýlara indikçe, tüm bedeninde dans ediyormuþ gibi dolaþtýrdýðý bezle, masaj yaparak ovaladý vücudunu. Bedenini yýkadýkça ve ovaladýkça sanki ayný zamanda kalbindeki kötülüklerin de arýnacaðýný düþünmüþtü o an için. Aslýnda son zamanlarda yaptýðý ve tekrarladýðý anlamsýzlýklardan birisiydi bu da… Evden çýktýðýnda üç kez anahtarýyla kapýyý kilitleyip kilitlemediðini kontrol eder olmuþtu. Bu yaptýðý da buna benziyordu zaten. Anlamlandýramýyordu ama vazgeçemiyordu da. Bildiði tek þey içinin karamsarlýðý, çaresizliði ve umutsuz bekleyiþiydi. Zaten anlamsýz da olsalar yaptýðý hareketler ve düþündükleri, o an için anlam kazanmasýný da istemiyordu ki…sadece bazý þeylerden emin olmak istiyordu o kadar. Tekrarlayarak yapmasý bu nedenleydi O’na göre. Suyu kapadý, bir süre baþýn duvara dayayarak öylece kaldý. Aynanýn karþýsýna geçip, saçlarýný biraz düzelttikten sonra böyle kurutmaya karar verdi. Tam banyodan çýkýp odaya geçecekti ki, tekrar aynanýn karþýsýna geçip, ifadesiz, donuk yüzüne baktý, dudaklarý sað yanaðýna doðru çekildi ve bir defa “ offf” nidasý çýktý aðzýndan.
……..

-2-
Nazlý, 25 yaþýnda bir genç kýzdý. Badem yeþili gözleri, buðday teni ve siyah saçlarýyla ayrý bir hava veriyordu kendisine…Güzel ve alýmlýydý aslýnda ve güzel bir vücudu vardý. Lise yýllarýnda voleybol takýmýnda kaptanlýk yapmýþtý. O yýllarýn verdiði, atletik ama bir o kadar da narin bir vücudu vardý. Dudaklarý biçimli ve güzeldi. Geçen sene yaptýrdýðý diþ tedavisinin ardýndan tek kusuruymuþ gibi kabullendiði!, öndeki iki diþinin öne doðru çýkýklýðýnýn da düzelmesiyle kendisini daha da güzel hissediyordu. Ýzmir’ de doðmuþ ve büyümüþ, liseyi bitirinceye kadar da oradan hiç ayrýlmamýþtý. Kendiliðinden bronzlaþmýþ gibi duran güzel ve taze teni, O’nun bir bakýþta dikkat çekmesine neden oluyordu. Kulaklarýnda sayýsýz delikler vardý ama uzun süredir tek bir küpe takýyordu. Gümüþ takýlar O’nun en büyük hevesiydi. Bir de rock müziðini bir hayat tarzý olarak görüyor olmasý tüm yaþam tarzýnýn rahatlýðýný buna odaklamýþtý. Boynu ince, zarifti ve yengeç þeklinde bir gümüþ kolye bu güzelliði daha çok artýrýyordu. Saçlarý hafif dalgalý, omuzlarýna kadar uzanýyordu. Ortaokul sonlarýna kadar birlikte uyuduðu Barbie bebeðinin saçlarýyla oynardý sürekli. Hep benzetirdi saçlarýný onunkiyle ve deðiþik þekiller verirdi, tek farklarý bebeðin saçlarý altýn sarýsýydý. Nedense çok kýskanýrdý o bebeði, ve belki de bebeðin tek düze, sorunsuz yaþamýný ve karþýlýk vermek zorunda olmadan yaþadýðý sevgiyi…Liseden sonra, çalýþmasýnýn karþýlýðý olarak üniversiteyi kazanmýþ ve Ýngilizce öðretmeni olmak için Antalya’da ilk adýmlarýný atmýþtý.
Beþ yýl boyunca okuduðu bu bölümü büyük bir istek ve heyecanla zaman kaybetmeksizin bitirmiþti. Çocukken hep severdi zaten kuzenleriyle ve okul arkadaþlarýyla öðretmencilik oynamayý. Kuzenlerinin çoðu elinde büyüdüðü için, çocuklarla iyi anlaþabiliyordu, onlarý gerçekten çok seviyordu… Kuzenleri arasýnda en sevdiði Burcu idi ve belki de öðretmenlik sevdasý O’nun sayesinde iþlenmiþti içine. Çocukken geçirdiði bir ateþli hastalýk sonrasýnda bir tarafýnda felçlik geliþmiþti küçüðün… Sekiz yaþýna geldiðinde, fakültede okuyan Nazlý’nýn belki de en çok sarýldýðý hayat kaynaðýydý O… O haline raðmen çevresine hep gülücükler saçar, sevgi dolu bakýþlar fýrlatýr ve okumayý çok severdi. Hep, "Nazlý abla, öðretmen olunca ben de senden ders alacaðým.", derdi. Zekasý pek etkilenmemiþti ama yine de yaþýna göre hep çocuk sayýlýrdý.
...
Üniversite yýllarý güzel geçmiþti. Henüz 19 yaþýndayken üniversiteli olmuþ, ailesinden uzakta, tek baþýna, tanýmadýðý bir þehirde okuyacak olmanýn korkusunu yaþamýþtý. Fakat geçen zaman içinde ayaklarýnýn üzerine tek baþýna, kendisinin de þaþýracaðý bir güçle basar olmuþtu.
...
Kayýtlara annesiyle birlikte gitmiþti Nazlý. O zamaný çok iyi anýmsýyordu ve hep yaþýyordu ayný heyecan ve gururla… Annesinin gözlerinden okumuþtu kendisiyle ne kadar gurur duyduðunu ve kendisini ne kadar sevdiðini. Ne de olsa ailede ilk üniversite okuyacak olan çocuk kendisiydi. Annesi belediyede memurluk yapýyordu. Babasýný daha çok küçük yaþlarda kaybetmiþlerdi. Kendisine ve þu an lisede okuyan erkek kardeþine annesi bakmýþtý hiç bri zaman kendilerine zorluðu ve çaresizliði hissettirmeden. Çok güçlü bir kadýndý annesi. Yýlmamýþtý hiçbir zaman ve prensiplerinden, doðrularýndan ödün vermeksizin çocuklarýný en iyi þekilde yetiþtirmeyi bir ödev haline getirmiþti kendine. Yýllar O’ na her zamanki kahpeliðiyle darbeler indirmeye kalktýkça, O direniyordu ve kendi hayatýný sanki ilerde tekrar en güzeliyle yaþayacakmýþ gibi geri plana itiyordu. Nazlý hatýrlýyordu annesiyle uykusuz gecelerde boncuk dizdiðini…O günleri anýmsadýkça gözleri nemleniyordu ve yüreðinde sevgi ile dolu bir acýma hissediyordu.
…….
Ýzmir’den ayrýlýp, Antalya’ya gittiði zamanki heyecanýný hatýrlayan Nazlý, banyodan çýkmýþ ve salona doðru ilerliyordu. Adýmlarý oldukça yavaþ ve isteksizdi. Sanki sýrtýnda tonlarca aðýr bir yük taþýyordu. Baþýna sardýðý havluyu yavaþça çekip eline aldýktan sonra yataðýnýn üzerine oturdu. Tekrar düþünceler içinde duvar kenarýnda toparlamaya çalýþtýðý bavula uzun uzun bakarak daldý….
........

-3-
Duvarýn kenarýndaki bavulun önünde, dizlerinin üstüne çökmüþ olarak öylesine duruyordu. Kapamaya çalýþtýðý bavulun aslýnda tek hamlede kapanacaðýnýn farkýndaydý ama boþ yere çaba harcýyordu. O an aklýna yýllar öncesi geldi. Yine böyle ama bundan daha küçük bir bavul ile kalacaðý öðrenci yurdunun küçük odasýnda, dizlerinin üzerine çökmüþ bir þekilde eþyalarýný boþalttýðý zamaný anýmsadý…
….
Annesi O’nu yurt kapýsýnýn önünde sarýlarak uðurladýðýnda, içinden bir parçanýn o an için koptuðunu düþünmüþtü. Koruyan, kollayan, þefkat gösteren, kendisi için hep bir iyilik meleði olan O biricik parçanýn…Aðýr ve ürkek adýmlarla kendisine söylenen üst odalardan birisine merdivenlerden çýkarken, etrafta gülümseyerek kendisine bakan ve kimisi çekingen, kimisi içten selamlarý gördükçe yeni bir hayata doðru ilerlediðini fark etmiþti. Hayallerinin ve ideallerinin karýþýmýndan oluþan bir yeni baþlangýç… Kendisine “304” numaralý oda demiþlerdi ve gözleri bu numaranýn olduðu kapýyý arýyordu. Koridorda ilerlerken, neþeli þakalaþmalar, dersler ile ilgili konuþmalar, aþklar ve tabi ki erkekler ile ilgili en sýký geyiklere o an için istemeden de olsa, anlayabildiði ölçüde kulak misafiri oluyordu. Bazý bölümlerin dersleri bir iki ay önce baþladýðýndan, yurtta yeterince kalabalýk göze çarpýyordu. Ýþte, koridorun sonundaki geleceðe açýlan kapýsý görünmüþtü… Yeni bir ortam ve O’nun bir süre de olsa sýcacýk olmasý ve mutluluk vermesi gereken yeni yuvasý…
Ýlk adýmýnda, dudaklarýndan dilek ve dualar dökülmüþtü güçlü olmak adýna… Odaya girdiðinde ürkek bakýþlarýna ilk takýlan, “Hababam Sýnýfý” filmlerindeki yatakhanelerde gördüðü ve ilgisini çeken ve bir o kadar da özendiði ranzalar idi. Oda pek büyük sayýlmazdý. Tam kapýnýn karþýsýnda bir pencere vardý ve pencereyi tüllerin süslediði bir perde kaplýyordu. Ýki adet ranza vardý odada ve bir tanede çalýþma masasý. Oda açýk mavi renge boyanmýþtý, bir anda içinde bir güven belirdi ve sýcacýk bir iç çekti. Ýçeriye doðru ilerlediðinde tam kapýya bitiþik ranzanýn alt yataðýnda bir ve üst yataðýnda da ikinci bir silüet fark etti heyecanýyla.. Gülümseyerek ve sesi titreyerek odanýn ortasýna doðru yöneldi, aðzýndan çýkmayacakmýþ gibi hissettiði kelimeleri peþ peþe sýralayýverdi.
“- Selamlar…ben .. yani adým Nazlý. Burada kalacakmýþým aþaðýdan , müdüriyetten öyle söylediler…”
Kendisine bakan tepkisiz iki yüzün sessizliði ile bir ara duraksadý, korktu, anlamsýz bakýþlarla bu iki yabancý yüze baktý, her hangi bir tepkinin gelmeyeceðini fark ettiðinde, ayný ürkek ses tonu ile ve ayný hýzda anlamsýz kelimelerle kurduðunu düþündüðü cümlesine devam etti.
“- Aslen Ýzmirliyim, Ýngilizce öðretmenliði bölümünü kazandým… Ben, ...”
Ýki tepkisiz yüz her ikisi ayný anda gülümseyerek, yüzlerinde zoraki asýk surat mimiklerinden kahkalarla sýyrýlarak Nazlý’ya bakýyorlardý. Nazlý, ürkmüþ olduðu sessiz tepkinin ardýndan gelen bu kahkahalarla afallamýþ, biraz þaþkýnlýk ve belki de o an ki ilk tepkiye olan öfkeden, söyleyeceklerini bile unutuvermiþti. Alt yatakta, elinde kalýn bir kitap bulan, gözlüklü bir çift gülen göz ayaða kalkarak Nazlý’ya doðru ilerleyerek, elini uzatmýþ ve biraz tiz ses tonuyla söyleyeceklerini bir çýrpýda duaklarýndan dýþarýya döküvermiþti.
-Hoþ geldin, Ben Dilek....
Tam o sýrada üst yataktan birden atlayarak, inanýlmaz bir enerjiyle Nazlý’ya yönelen gür ses ise;
“-Selamlar…Ben de Elif…Allah kurtarsýn, demek sen de düþtün buralara?…”
....
Aslýnda küçük bir çömez muhabbeti yaþatmýþlardý Nazlý’ya bu iki yabancý ilk anda... Sonrasýnda, kendi ilk günlerindekiürkekliði belki de anýmsayarak, ilerisine götürememiþlerdi þakalarýný. Zaten, Elif, ciddiyeti sevmeyen bir kýzdý ve bu kadar ciddi bir kaç dakikayý bile nasýl geçirdiðine þaþýyordu, o tepkisiz, mahkeme duvarý misali suratýyla... Bir anda odanýn içini gülümseyen sýcak yüzler sarmýþtý. Nazlý heyecanýný yenmiþ ve sesi daha kendinden emin ve güçlü çýkmaya baþlamýþtý. Dilek, ilk karmaþa ve tanýþma faslýnýn ardýndan tekrar yataðýna oturmuþ ve o kalýn kitabýný kucaðýna alarak okuyabileceði mesafeye yerleþtirmiþti. Kaçamak gözlerle Nazlý’yý süzüyordu ve arada yakalanýyordu bu kaçamak bakýþlarýyla. Odayý saran bu sessizlik Elif’in gür sesiyle tekrar bozuldu…
-Nazlý?...Nazlý idi deðil mi?...
-Evet…
-Ben, Ýktisat Fakültesi ikinci sýnýfta okuyorum, iþte þurada gördüðün elinde, kalýn kitabýyla görülen inekciðim de Týp Fakültesi ikinci sýnýf öðrencisi… Biz…
“Ya niye benimle uðraþýyorsun ki Elif, niye inek miþim ben. Sen hayatýnda inek görmemiþsin kýzým...?” diyen Dilek, biraz içerlemiþ ama ayný zamanda gülümseyen gözlerle Elif’e bakýyordu. Muhtemelen, týp okuduðu için alýþmýþtý bu þekildeki yakýþtýrmalara. Ne de olsa, emek vermesi gerekiyordu diðer bölümlerden bir kaç kat fazlasýyla... Yüzündeki, o alýngan durum, bir an da hýnzýr bakýþlara dönüþtüðünde, aslýnda Elif, yine hangi açýðýndan vuracaðýný biliyordu Dilek’in kendisini... “Aylardýr bir kere olsun musculus sternocleidomasteideus, diyebildin mi, sevgili arkadaþým?” diyerek, yapmacýk ama ayný zamanda hayli alaycý ve ukalaca bir kahkaha attý.
     Nazlý, bu canlý ve sýcak çekiþmeleri izlerken, kalbinin atýþlarýnýn normale döndüðünü hissetmiþti o vakit. Dilek’ in, az önce büyük bir dikkat ve hýzla söylediði ve sonunda nedense “Amen!” denilecek sandýðý tuhaf kelimeler karþýsýnda, Nazlý biraz dehþete düþmüþtü. Aslýnda dehþeti ve þaþkýnlýðý kelimelerden deðil, odaya ilk girdiðinde O kendisine güvensiz, kitabýna sarýlmýþ ve sanki onun ardýna sýðýnýrcasýna sessiz olan Dilek'in, kendinden emin ve azimle o kelimeleri söylerkenki gözlerindeki ýþýltýydý. Bu güç Nazlý’yý hem düþündürmüþ ve hem de bu dýþarýdan güçsüz görünen ama kendisini ispata kalktýðýnda aslan kesilen kýzýn karþýsýnda biraz tuhaf hissetmiþti kendisini.
Dilek, gözlüklü, zayýf denebilecek kadar ince vücut yapýlý, saçlarý arkadan baðlanmýþ, sýradan bir görünüme sahip ama gözlük camlarýnýn altýndan bile ýþýðýný hissettiren koyu siyah iri gözleriyle ilginç bir genç kýzdý. Eskiþehir’de doðmuþ ve orada lise hayatýný tamamladýktan sonra, daha çok ailesinin desteði ve biraz da zorlamasýyla yazdýðý týp fakültelerinden birisini kazanmýþtý. Belirgin bir zevki ve hayat tarzý yoktu belki ama genel anlamda çok içten, iyimser, yardýmsever bir kýzdý. Ýlk geldiðinde Antalya’ya oldukça zor anlar yaþamýþ ve bir de týp fakültesinin o derin ve bir o kadar da zor kelimeleri arasýnda oldukça bocalamýþ, hatta bir ara geri dönmeye bile çalýþmýþtý. Hayat O’nun için artýk, birbiri ardýna dizili Latince kelimelerin arasýndan insanlarýn en derin noktalarýna ulaþýp, acýlarýna, aðrýlarýna ve çaresizliklerine derman olabilmekti. Fakat bunlarý yaparken her ne kadar saklamaya çalýþsa da, kendisi bile bunlarý nasýl baþarabileceðinden dolayý ürküyordu.
Elif, sarý saçlarý, yeþil bakan renkli gözleri, beyaz ve pürüzsüz cildi ile gerçekten alýmlý ve güzel, bir o kadar da kendinden emin fakat rahat hareketleriyle tam bir fýrlamaydý. Babasýnýn görevi nedeniyle belirli bir yerleþim yerinde burasý benim memleketim diyebilecek kadar kalmadýðýndan nerelisin sorusunu genelde geçiþtiriyor ve en çok sevdiði yeri yani hayallerinin Ýstanbul’unu dile getiriyordu. Tavýrlarý oldukça rahat ve içten, yapmacýklýða yer vermediði her halinden belli vücut dili ve o gür sesi ile gerçekten Elif, farklý ve hoþ bir kiþilikti.
….
Alýþmaya çalýþtý yurt hayatý ve bu yeni þehir yavaþ yavaþ artýk rutine oturmuþtu. Okulunun açýlmasýna da kýsa bir süre kalmýþtý. Elif ve Dilek ile gerçekten uyumluydular ve o hep korktuðu anlaþmazlýk olabilecek bir ortam böylelikle hiç yaþanmamýþtý. Þimdi üçü de ayný þeyi merak ediyordu; odaya gelecek dördüncü yaratýðý…. Dilek, çoðunlukla kendi sessizliðinde ve kalýn kitaplarýyla etütlerde takýlýyor ve arada sohbetlerine katýlýyordu. Zor bir çocukluk geçirmiþ olduðundan alsýnda Nazlý ile ortak noktalarý da yok deðildi. Etütten akþamlarý geç saatlerde geliyor, diðer ikisini rahatsýz etmemek için uyku dolu gözleriyle sessizce yataðýna uzanýyor, az ýþýk saçan bir masa lambasýnýn o gözleri bulandýran ýþýðýnda, vicdaný rahat ama beyni uyuþuk hale gelinceye kadar ders çalýþmaya devam ediyordu. Elif aslýnda Dilek’i bir nevi koruma altýna almýþtý, dýþarýdan gelen sataþmalar, anlaþmazlýklar ve haksýzlýklar karþýsýnda hep bir siper olmaya devam ediyordu O’nun için… Ama çoðunlukla bunu gizli yapýyordu ki, Dilek o çaresiz olan öz güveninden tamamen kopmasýn diye…
-Kýzým ya yazýk sana býrak þu kalýn kitaplarý biraz da bize takýl!... Zaten hayatýn o kitaplara baðýmlý geçmeyecek mi sanki… Ýþte benim kuzen senin kafadan takýldý takýldý da ne oldu sürünüyor bu ülkenin en çaresiz bozuk sisteminin bir doktoru olarak doðuda…Okursun yavaþ yavaþ… Bir uzun ömrün olduðunu düþün onlarý okumak için ama unutma bizlerle veya bizsiz gençliðini yaþamak için bir o kadar uzun ömrün olmayabilir!
-Sen anlamazsýn!
-Neden anlamayým benim huysuz ve bir o kadar da sevimli kardeþim…? Tahmin ediyorsundur ki bizler de okuyoruz þu ülkemin en verimli üniversitelerinden birinde.. Ders çalýþýyoruz biz de… Ne farký var ki… Tamam kabul sizin ki biraz zor…”
-Offf Elif yaaaa….
-Off deme Dilek.. Kýzdýrýyorsun bak bu konuda beni, anla biraz ya!... Geçen gün elindeki notlar için sen demiyor muydun, caným çaðdaþ ülkemin hala satýr satýr ayný dört yýllýk bilimsel notlarý bunlar diye….Þimdi de bana kýzma yani..
-Ya ne yapayým Elif olmuyor.. Yetiþmiyor.. Ezberle ezberle hala bir sürü kelime.
-Sakin ol biraz. Rahatla… Yetiþecektir bir þekilde... Kendini yýpratmaya deðecek mi peki, o kelimeleri ezberleyince.. Nazlý birþeyler söylesene sen de…”
-Ne söyleyeyim? …….Haaa…..Elif haklý be Dilek, gel birlikte program yapalým hem gezelim hem de ders çalýþalým…
-Bu arada geçen gün seni kapýya kadar getiren þu çocuk.. neydi adý Nazlý hatýrlatsana…
-Þu sýrýlsýklam aþýk çocuk... Evet, Ýlker…
-Evet, Ýlker.. Kýzým O’nunla biraz çýksana .. Evlen demiyoruz iþte biraz gönül eðlersin. Birlikte kelime ezberlersiniz ne olacak.
-Elif, dalga geçme bak.. Birlikte kelime ezberlermiþiz...
-Ne söyleyeyim be güzelim.. Sen de iyilikten anlamýyorsun .... Ne var yani erkekler ayný muhabbeti yapmýyor mu, biraz öpersin sonra kendi prensiplerini korursun… Kabul ederse eder etmezse de eyvallah baþka Ýlkerler sýraya….
-Ya yapmayýn kýzlar niye dalga geçiyorsunuz..? Ne yapayým , kalýrsam annem ve babam önce beni oyarlar sonra da kalpten giderler valla…
-Tamam Dilek tamam… Al þu sevgili kitabýný hadi aþk yuvana, þimdi yerini de kapmýþlardýr etütte senin…. Annele baban gelip çalýþsýnlar o zaman.. Onlar uzaktan yaþarlar sýkýntýný her zaman, ama asýl sýkýntýlarý çeken senin beynindir, unutma!
Günler geçtikçe Nazlý ve Elif’in korkularý ve görüþleri ortak hale gelmiþti Dilek hususunda. Hayalleri ve belki de zorunlu idealleri için kendisini harap eden bir genç kýz. Belki de bu ülkenin kanayan yaralarýndan birisiydi bu üniversite sistemi. Uzun uzun konuþurlardý akþamlarý ikisi. Sanki sistemi deðiþtirebileceklermiþ gibi. Ama bir imkanlarý olsa nice Dilekler için deðiþtirirlerdi bu sistemi. Düþündükleri zaman Dilek ve doktor olmak, onlar için içinden çýkýlmaz bir ikilem oluþturuyordu … Ama yapabilecekleri tek þey ellerinden geldiðince ve sabýrlarý yettiðince destek olabilmekti O’na.. Bu baðlamda aslýnda Dilek oldukça þanslýydý. Altý katlý yurdun tüm odalarýnda bu sevgi, içtenlik ve huzur yaþanmýyordu ki...
Okulun açýlmasýna az bir zaman kalmýþtý. Heyecaný giderek artýyordu. Ortam nasýldý?. Arkadaþ bulabilecek miydi? Baþarabilecek miydi acaba bu yeni ortamý? Korkuyordu içten içten Nazlý ama belli de etmiyordu bunu o saf yüreðine…Elif oldukça hýzlý yaþýyordu Antalya gecelerini… Kurallarýna uygun ama en hýzlýsýndan… Arada Nazlý da takýlýyordu O’nunla ve arkadaþlarýyla.. Birkaç ortam sonrasýnda korkulacak bir ortamlarý olmadýðýný çözebilmiþti. Yat Limaný’nda, Lara’da; Iþýklar’da takýlýyorlardý… Hava hala güzeldi ekim olmasýna raðmen. Konyaaltý’ndaki beach clublar burayý bir baþka yapmýþtý zaten. Keyif içinde þakalaþýyorlar, zaman geçiriyorlar ve denize bile giriyordu bazý arkadaþlarý…
Sýcak ve güzel bir cumartesi günü üçü de odada miskin miskin oturuyorlardý. Dilek’in elinde bir anatomi atlasý sürekli bir þeyler not alýyordu. Nazlý þöyle bir göz ucuyla atlasa doðru bakýþ fýrlatmýþ ve o an anlamýþtý doktor olmak istemediði konusunda doðru kararýný… Elif kendi köþesine çekilmiþ ve kulaklýðýnda muhtemelen yine en acýsýndan Metallica nameleri kendinden geçmiþti. Nazlý da rock dinliyordu ama artýk alternatif rock’a kaymýþtý kulak zevki. Bir ara odanýn sessizliðini kapýnýn dýþarýdan çalýnmasý ile duyulan birkaç tok ses bozmuþtu. Kapý açýldýðýnda, adýmlarý yavaþça ve her ukala olmayan çömezin ki gibi ürkek bir kýz girmiþti. Kumral , bir o kadar derin deniz bakýþlar, gayet atletik ve zarif bir vücut ile birlikte içeriye hoþ bir genç kýz havasý yayýlmýþtý. Nazlý da dahil odada ki üç yaratýk ortak sessizlikle O’nu süzüyorlardý. Ýçinden, ya ben de ayný þekilde karþýlaþmýþtým bu sessizlikle diye düþünürken ve ayaða kalkarken Nazlý derin, perdeli ve dinlendirici bir ses odaya yayýlmaya baþlamýþtý.
-Merhabalar…Ben Burçak…Buraya yerleþmem gerektiðini söylemiþlerdi. Mersinliyim, oradan geliyorum. Ýngilizce öðretmeliði bölümünü kazandým. Ve heyecanlýyým. Memnun oldum…
Her zaman, odanýn en ahreketlisi olarak, o gür sesiyle Elif söze daldý hemen;
-Ya dur kýzým ya nerdeyse, yarýþmacý arkadaþlara baþarýlar dilerim , diyeceksin. Bize biraz soracak malzeme býrak. Bu arada ben Elif… Ýktisat okuyorum.
-Sen O’na bakma Burçak, kendisini odanýn efesi sanýyor. Ben Nazlý, seninle ayný sýnýfta olacaðýz bunun için daha da memnun oldum.
-Gerçekten mi? Ben de sevindim…
-Sýra bana geldiyse .. ben de Dilek. Týp okuyorum…Hoþ geldin.
-Ýnanmýyorum…Gerçekten týp mý okuyorsun .. Zor iþ .. Kutlarým seni. Gerçekten harika bir duygu olmalý doktor olabilecek olmanýn heyecaný!
-Evet!, nihayet tarafýmda bir savaþçý buldum þu iki yaratýða karþý… Týp okuyanlara hala bir saygýnýn olduðunu duymak sevindirdi beni...
-Haydaaa .. Burçak bence biraz týp ile haþýr neþir olduktan sonra konuþ böyle, kýzým! Nazlý ya!... getir oradan bir anatomi atlasýný da görsün …
Burçak!..Elif doðru söylüyor. Þimdi bize yaptýðý iþkenceyi sana da yapýp þeyi öðretmeye çalýþacak.. Neydi?.. muskolus steryobiþey iste:…..
Burçak, bu sýcak ve güler yüzlü ortama gerçekten ýsýnmýþ ve ailesinden uzak kalmanýn yüreðinde yarattýðý buzul hisleri yavaþça eritmeye baþlamýþtý.
......

Bekledikleri dördüncü yaratýk da kafa dengi çýkmýþtý ya diyecekleri yoktu bir þeye. Gerçi insanlarý tanýmak için uzun bir süre geçmesi ve birlikte bir çok ortamý paylaþmak gerekiyordu ama bu yuva olarak gördükleri dört duvar arasýnda, en azýndan içten, gülen ve parlayan gözler ve bakýþlar morallerini yükseltiyordu.
Burçak, Nazlý’nýn ranzasýnda alt yataða yerleþmiþti. Diðerleri uyuyunca kendileri bir þeyler konuþuyorlar, ortak hayalleri ve hayallerinin ortak noktasý okullarý ile ilgili istek ve korkularýný paylaþýyorlardý. Burçak’ýn da annesi tek baþýna hayat mücadelesi veren bir kadýndý. Tek bir erkek kardeþi vardý ve Selim de Nazlý’nýn kardeþi Burak gibi lisede okuyordu. Babasý ile annesi kendisi ilkokulda okurken ayrýlmýþlardý. Farklý bir bayan ile yuva kurmuþ ve kendilerini bile hiç görmediði ve hatta görmeyi düþünmediði iki üvey kardeþi bile olmuþtu. Annesi üzerilerine titremiþti ve þimdi bu zor anlarýn ürünü bir kýz üniversite kapýsýnda boy gösteriyordu. Bir çok konuda ikisinin o kadar konuþacak ortak noktasý vardý ki… Müzik zevkleri birbirine daha yakýn olmasýna raðmen, Burçak biraz daha alternatif ve güncel müzik takýlýyordu ama O da iyi bir rock dinleyicisiydi. Yataðýnda uzanýrken bazen Burçak’a gözleri takýlýyordu Nazlý’nýn ve izliyordu O’nu gülümseyerek.. Kulaklarýndaki kulaklýktan muhtemelen ayný þarkýyý dinlediðini anlýyodu O’nu kaçamak izlerken. Gözleri kapalý, dudaklarýnda hafif bir gülümseme, her iki kolu havada ve elleri ayný kývraklýkla bir merdivenin basamaklarýný çýkarcasýna yükseliyordu parmaklarý. Evet, yine ayný þarkýydý dinlediði…”Stair way to Heaven..” Neden olmasýn, gerçekten öyle bir güzelliðe, cennete neden bir merdiven dayanmasýndý?...Lise yýllarýnda O da voleybol takýmýnda oynamýþtý ve birlikte nasýl oluyorda turnuvalarda karþýlaþmadýk diye þakalaþýyorlardý. Birlikte takýldýklarý zaman fark ettikleri tek farklýlýðý, erkekler üzerine olan zevklerindeki deðiþkenlik olmuþtu. Aslýnda bu hoþlarýna da gitmiþti. Ne de olsa birbirlerinin sevgililerine bulaþmayacaklarý konusunda oran oldukça yüksekti. Okula ilk açýldýðý gün birlikte gittiler. Kampusün kapýsýndan girdiklerinde emin olduklarý tek þey birbirlerinin korku, tutku, hayaller ve gururlarýnýn ortak olduðuydu.
…..
Okulun ilk günlerinden itibaren zaman geçtikçe iyice dost olmuþlardý. Odadaki dörtlü yaratýk gücü içinde bir de ikisinin ortak gücü vardý. Etütlerde birlikte ders çalýþýyorlar ve genellikle en zor anlarda birbirlerine destek oluyorlardý. Ayný anda bunalýma girdiklerinde ise, koruyucu melekleri Elif iþ baþýna geçiyordu. Dersler, kitaplar, arkadaþlar ve aile özlemleriyle okul dönemi oldukça hýzlý geçiyordu. Kantinde ortak arkadaþlar birlikte hep eðitim sistemini ve bunun ülkeye getirdiði olumsuzluklarý konuþuyorlardý. Sanki çözüm olacaklarmýþ gibi. Nasýlsa yine bir çizgi dahilinde, siyasi bir ideale yönelik belki de bu eðitim sistemini tam özümsemeyen ve eleþtiremeyen bir bakan tarafýndan farklý bir sistem oturtulmaya çalýþýlacaktý. Yine her þey çaðdaþ hayallerin sadece sigar dumaný altýndaki kantin konuþmalarýnda kalacaktý. Ortak olduklarý tek düþünce ise birilerinin bir þekilde bu ülkeyi ilerlemekten ve gençlerinin gerçek kapasitelerinin en alt düzeyinde bir þeyler üretmek ve hatta daha çok tüketmek niteliðine dönüþtürmeye çalýþtýðýydý. Bu kantin konuþmalarý sýrasýnda, Ýzmirli bir gençle yakýnen alakalý olmuþtu Nazlý. Gözleri sanki yakýyordu kendisini. Hele bakýþlarý, aklýný alýyordu sanki...ve dikkatini daðýtýyordu o an için. Sonra Uður'un o sakin ve en içten konuþmalarý en derin haliyle tekrar konuþmalarýn ortasýna alýyordu Nazlý' nýn ruhunu…Uður , sýnýf öðretmenliði bölümünde okuyordu ve oldukça geniþ düþünen, çaðdaþ, rahat ve tam anlamýyla düþündüðü doðrularýyla kendisine göre yaþayan bir gençti. Yakýþýklý sayýlýrdý zaten ne önemi vardý diðer özelliklerinin yanýnda. Bir süre bu þekilde kantin konuþmalarýyla sadece bakýþarak flört etmiþlerdi. Bir sonbahar Antalyasýnýn, ahmak ýslatan yaðmuru altýnda Yat Limaný’ndan Konyaaltýna doðru yürürlerken atýlmýþtý ilk adýmlarý aralarýndaki elektriðin. Zaman geçtikçe ve kitaplar devirdikçe, Nazlý kendinden daha emin ve güçlü bir kýz olmuþtu. Uður, doðru bildiði ve Nazlý’nýn da doðrusu dahilindeki her þey için yüreklendiriyordu Nazlý’yý… Bu da hoþuna gidiyordu. Ülkeden, eðitim sisteminden, televolelerden ve günlük her þeyden konuþuyorlardý. Hiç unutmadýðý þey ve nasýl yaptýðýna þaýrdýðý tek anýsý ise, Ankara’ya gidip Beþiktaþ- Gençlerbirliði maçýný tribünlerde O’nun yanýnda seyretmesi olmuþtu. Þaþýrmýþtý kendisine ve hatta bunu futbol delisi olankardeþine, evet Burak’a söylese ne kadar þaþýracaðýný düþünerek gülümsüyordu hep. Burçak ise, Murat isimli bir gençle çýkmaya baþlamýþtý. Çok hoþlanmýyordu Murat’tan Nazlý…O’na ukala ve gereksiz bir yapmacýk olarak bakýyordu. Hani her þeyden biraz bilgisi olup da bir þeyi tam olarak bilmeyenlerdendi. Murat, eczacýlýk fakültesinde pek parlak olmayan ama ayný zamanda kýzlar arasýnda popüler öðrencilerden birisiydi. Fakültenin futbol takýmý kaptaný, kýzlarýn sevgilisi… Nasýl oluyordu kapýlmýþtý bu gereksiz imaja Burçak hala þaþýyordu. Ama gönül deyip, geçiyordu. Okulun ilk yýllarý Burçak için daha zor geçmiþti ve galiba O’nu Murat farklý bir þekilde güçlü kýlýyordu. Herhangi bir kullanma yoktu birbirlerine… Ne maddi, ne duygusal ne de cinsellik açýsýndan ama sanki Burçak’ýn kendisini biraz daha ikinci planda hissetmesi için çabaladýðýný düþünüyordu. Tabi ki Burçak’ýn seçimiydi ve O halinden memnundu. Birlikte ilk bahar dönemlerinde vizeler sonrasýnda geziler düzenliyorlardý. Aspendos’un büyülü ortamýnda birer Zeus, Afrodit oluyorlardý , bazen de en büyük kalabalýklarýn ayakta alkýþladýðý popüler bir ses sanatçýsý. Burçak’ýn sesi güzeldi. Lisedeyken amatör okul grubunun solistliðini yapmýþtý. Tabi ki her þeyi yapabilen kahraman Murat da hakkýný yememek lazým güzel gitar çalýyordu. Üçüncü sýnýfýn yaz tatilinde Olympos’da kaldýklarý bungalovlarda harika konserler çekmiþlerdi kendilerine. Uður’un yemek yapma konusunda üstüne yoktu. Aslýnda hep düþündükleri þey ne güzeldi okumak!!!
……….
Zaman geçtikçe Murat ile Burçak arasýnda hafif pürüzler çýkmaya baþlamýþtý. Hayalleri ve þartlarý bu noktada yani gelecekteki planlarý konusunda artýk problem yaratmaya baþlamýþtý. Kendisi ise Uður arasýnda ise her þey güzel gidiyordu. Son seneye geldiklerinde artýk 24 yaþlarýndaydýlar ve hayallerinin son sahnesinde, yemin ederek mezuniyet törenini oynayacaklardý. Uður da mezun oluyordu fakat Murat’ýn ne yaptýðý konusunda kimse hem fikir deðildi. Tören günü oldukça heyecanlýlardý. O cübbeler içinde farklý görünüyorlardý. Her ikisinin de annesinin ortak çýðlýðýydý yürekten söyledikleri… Gerçi ana yüreðiydi zaten söyleten ama insanýn kulaðýna hoþ geliyordu. Onlara göre daha olgun, daha güzel ve yüzleri inanýlmaz nurluydu. Gözlerinden yayýlan her ýþýk demeti inanýlmaz kalitede, güzel hayalleri olan, üretken gençleri yetiþtirecekti. O gençler ki, bu ülke ve gelecek için ayný olgunluk, gurur ve yüzlerindeki aydýnlýk ýþýkla birlikte bir çaðdaþ ordu olacaklardý. Yurt odasýnda yataktaki idealleri bunlardý. Geleceðe dair, kurak olan ülkenin bir bölümündeki her çeþit çiçeði bir þekilde nadasa býrakmak zorunda da kalsa yeþerteceklerdi. Her bir çiçek, demet demet büyüyecekti, kimsi fidan olacaktý çabalarýyla ve belki de kimisi daha güçlü, daha üretken olup bir ormanýn deðiþik aðaçlarý olup çýkacaklardý. Törende, sahneye çýktýklarýnda diploma aldýklarýnda ve keplerini hep beraber ayný neþe ve gururla gökyüzüne fýrlatýrlarken bu taze hayaller vardý genç beyinlerde. Törende sýmsýcak duygularla sarýldýðý, biricik arkadaþý Burçak’ýn gözlerindeki ýþýltýyý hiç unutmayacaktý. Tören bittiðinde, seyirciler arasýndaki ailelerine kocaman sarýldýlar yürekten. Elif her zamanki gibi heyecanlý ve enerjik hareketleriyle sürekli flaþ patlatýyor ve espriler yapýyordu. O yurttaki odanýn, efe kýzý, bir yýl önce mezun olmuþ, sayýlý bankalardan birinde önce stajyer ardýndan da bölüm müdürlüðüne getirilmiþti. Yaramaz ve uçarý kýz evlenmiþti üstelik ve eþi Volkan da þu an sevinçlerine ortak olmak için gelmiþti. Dilek tüm hüznüyle oradaydý. Gözlerinde kendi hayallerinin tükenmiþ ýþýðýyla arkadaþlarýnýn ideallerinin ýþýðýnýn karýþýmý bir gurur vardý. Tamamlayamamýþtý týp fakültesini Dilek, zaten kendi kararýyla terk etmiþti o Latince kelimeleri, hastalýk terimlerini ve belki de çare olamayacaðý bir sistemde kendi çaresizliðini. Tekrar sýnava girmiþ, iþletmeyi kazanmýþtý ve okulunda gerçekten baþarýlýydý. Þimdiden yurt dýþýna bir adaydý öðrenciler arasýnda. Yine de içinde sýzlayan bir beyaz önlük taþýyordu hep…Törenden sonra hep beraber Yat Limaný’ndaki, bir uçurum gibi yükselen kayalýklarýn üzerindeki kafeteryaya yemek yemek için gitmiþlerdi. Denizin gökyüzüyle anlaþma imzaladýðý o güzel çizgi, ufukta, yavaþ yavaþ yükselen bir ay geceyi karanlýðýn hükmünden biraz da olsun kurtarma çabasýndaydý. Sevinç ve mutluluk içindeki kahkahalar yükselirken masalarýndan, dalga sesleri uzaktan kutlama senfonisi gibi geliyordu kulaklarýna. Gözleri yakamozun muhteþem dansý ile anlam kazanýyordu bakýþlarda. Yemek yenildikten sonra, anneler ve henüz yaþý tutmayan kardeþler eve dönerken, gençler bir barda kutlamalarýna devam etmiþlerdi. O geceyi hiçbir zaman unutmayacaklardý.
…..
Mezuniyet sevinci ve sarhoþluðu sonrasýnda bu ülkenin sisteminin hep o ayný nakaratý çalmaya baþlamýþtý: “Hoþ geldiniz gerçek hayata ve Türkiye’ye”…. Burçak ile her telefon konuþmalarýnda kamu personeli sýnavýný konuþuyorlardý. Memur olup atanabilmeleri için bu sýnavý verebilmeleri gerekiyordu. Hazýrlanmýþlardý elbet ama her sýnav gibi o da bir sýnavdý neticede..Sýnav sonucunu da ayný telefonlarýn ucunda merakla konuþur olmuþlardý. Ya sonra? Kura çekeceklerdi….Aldýklarý puana göre üç yer seçecekler ve bu yerler muhtemelen Türkiye’nin ortasýnýn doðusunda bir yerler olacaktý. Ama bugünler için okumuþlardý. Gerçi kalpleri bunu hep reddediyordu. Hazýr olmadýklarý bir ortamda, kültürüne yabancý olduklarý gencecik zihinlere bir þeyler öðretmenin çabasýný yaþayacaklardý. Bu da kolay deðildi ve korkutuyordu. Ayný hisleri yine birlikte paylaþýyorlar ve “körler ve saðýrlar birbirini aðýrlar” þeklinde birbirlerine destek olmaya çalýþýyorlardý. Hep ayný mantýk vardý ya… Memur ailesi ve zor çocukluk döneminin ardýndan bir yerle gelmiþ gençlerdi ya özel sektör onlarý ve ailelerini korkutuyordu. O yüzden sýrtýný devlete dayayýp memur olacaktýn. Ama bunun için devlete sýrtýný ne kadar dayadýðý malum bölgelerde sýrtýnda bir kamburla gençliðin geçiþini izleyeceklerdi.
……
Kura çekmek için Ankara’da buluþtuklarý gün ikisi de heyecanklýydý. Þanslýlardý aslýnda.. Bir çok mezun iþsiz kalmýþtý sýnavý veremedikleri için… En azýndan kendileri maaþa baðlanacaklar, kendi hayatlarýna yol verecekler, güçlü olacaklar ve vs. vs……Yine de bunlar rahatlatmýyordu içlerindeki belirsizliði…Açýklanan boþ kadrolardan üç yeri tercih etmiþtiler, önce bu yazýklarý yerlerden kuraya girecekler ve eðer bunlarda þanslarý iyi gitmezse genel kuradan bir çok yeri içine alan bir listeden kura çekeceklerdi. Ýlk Nazlý ilerlemiþti platform tipinde hazýrlanmýþ sahneye.. seçtiði yerlerde þansýný kullanamamýþtý. Aslýnda ne fark ederdi ki… Tek fark korktuðu ve ismini bildiði ilçeler deðil, yine korktuðu fakat ismini bilmediði ilçeler için kura çekecekti. Gözlerinde hafif bir durgunluk, titreyen elleri ve boþ bakýþlarýyla çekilen kaðýdýn okunmasýný bekliyordu. Bir ses Elazýð Palu Lisesi diyerek mikrofona haykýrdýðýnda, kalbinden bir sýzý aðzýna doðru ilerlemiþ, kendine geldiðinde ise oturduðu yere giderken kafasýnda haritada söylenen yeri hesaplamaya baþlamýþtý. Elazýð evet evet O’nun yerini biliyordu ama ya Palu????.. Doðruca Burçak’ýn olduðu yere yöneldi.. Gözlerinde ayný nemli bakýþlar birbirlerine bakýyorlardý. Sýra Burçak’a geldiðinde, sanki yýllarýn Burçak üzerindeki güçlü, olumlu ve kayda deðer her þey silinmiþ, yerine yine yurt odasýnýn kapýsýndaki ürkek, yavaþ ve çaresiz küçük adýmlý Burçak gelmiþti. Çektiði kaðýt okunduðunda nemli gözler artýk aþikar bir gözyaþý seline kavuþmuþtu. Bingöl’ün o an için ismini anlayamadýðý bir ilçesi.. Genç…..Zor ve titreyen adýmlarla Nazlý’nýn yanýna gittiðinde, Nazlý’nýn hep hatýrlayacaðý o derin ýslak deniz gözler üzgün ve ümitsiz bakýyordu. Bugünleri biliyorlardý ve yaþayacaklardý ama … Yaþamadan inanamýyordu ki insan…Sýmsýký sarýlmýþlardý birbirlerine… Sýmsýcak, destek olurcasýna ve sanki birisi hafif gevþese ikisi birden yere yýðýlýrcasýna….Hizmet etmek için okumuþlardý ama….Bu ülke her þeyiyle hizmet bekliyordu ama …. Devlet oralara gitmelerini söylüyordu ama….Yürekleri, hayalleri ve idealleri o an çatýþýyordu kendileriyle. Ya devlet oraya henüz tam anlamýyla gidememiþse?!......
…………
...............
Dizleri yorulmuþtu Nazlý’nýn bavulun önünde diz çökmekten. Zaten uzun bir süre boþ duvara dalmýþtý….Yarým kalan iþini tamamlamak üzere, masanýn üzerinde hala atýlý duran birkaç giysiye yöneldi… Boþ odadan, pencerenin görüþ alanýna giren karþýdaki yükselen tepelere bakarak yine düþüncelere dalmýþtý. Palu’ya geleli bir yýl olmuþtu ve hayatý ne kadar deðiþmiþti. Ve þimdi….. Gözlerinden bir gözyaþý damlasý süzülerek yanaðýndan gerdanýna doðru inmiþti. Yataðýna gitmek üzere döndü. Masanýn üzerinde duran fotografa göz ucuyla baktý ve yine ayný nakarat döküldü dudaklarýndan…
-Ben bunu nasýl yapabildim?
Yataðýna uzandý. Zaman geçmek bilmiyordu her zamanki gibi. Gözleirni kapamýþ ve ellerini yukarýya doðru kaldýrmýþ, her iki bileðinden yukarýya kývrak hareketlerle basamak basamak çýkýyordu þimdi yükseklere. Bir süre sonra yorgun kollarý yataða düþtü, daldý en derininden ihtiyacý olan uykuya…..




-4-


- Ýnanamýyorum, Burçak!!!... Baksana tekrar bu, ayný sahildeyiz. Hiç sanmýyordum oralardan dönebileceðimizi... Alýþmak çok zor olmuþtu ve yaþamaya çalýþmak da. Ama bitti ve yeniden buradayýz.

- Evet haklýsýn galiba...Ben de inanamýyorum ... Hayatý bir tarafýndan yakalamaya çalýþýnca, diðer yönleriyle zaman anlayamadan çok çabuk geçiyor. Belki de bütün bu süreç yaþamamýz gereken birer tecrübe sahneleriydi. Ve bizler de, her þeyi ile, o sahnede kendimizi oynuyorduk. Kadere inanmadýðýmý biliyorsun ama hazýrlanarak sunulmuþ bir hayatta, senaryoya uygun olarak doðaçlama yaþýyoruz. Belki de bazen istemediðimiz bir yaþamý kabul etmeye çabalayarak... Baþ rollerde daima bizler deðil miyiz, korkularýmýzý, hayallerimizi, isteklerimizi ve hatalarýmýzý oynayan... Düþünsene...! En zor anlarýmýzda, her þeye göðüs geren, mücadeleye kendisini korkusuzca atan dublörler de bizler deðil miyiz, sanki? Hatta, en yoðun ve çaba harcadýðýmýz, hayatýmýzýn dönüm noktalarýnda, hayatýn normal seyrini yüklenen figüranlar da bizleriz... Felsefi tarafýný düþünürsek.......Ya ne bilim iþte kýzým?...Ýþte kýsaca yine buradayýz. Sustursana Nazlý beni....

- Beni çok þaþýrttýn Burçak!... Hayata bu kadar derin bakabiliyor olman, þaþýrtýcý ve bir o kadar da etkileyici... Çok deðiþmiþsin gerçekten... Vay be!.. Felsefi tarafýndan kalktýn galiba bu sabah...

- ..............

- Nazlý!, baksana geliyorlar....Elifffff......Heyyy!.... Buradayýz.

Yine en spor ve rengarenk giyimiyle Elif, bir elini kendilerinin olduðu yere doðru sallayarak, heyecanýndan olsa gerek, yürüyüþündeki yalpalamayla, o en enerjik haliyle gülümseyerek kendilerine doðru geliyordu. Yanýnda, o kendisine has durgunluðuyla Dilek, elinde bir kaç kitabý taþýmaya çalýþýrken ayný zamanda el sallamak istiyormuþ da yapamýyormuþ gibi kývranarak Elif’e eþlik ediyordu. Bulunduklarý yere giderek yaklaþtýklarýnda, Elif’in o her zamanki gür ve içten sesi, histerik kahkahasýyla karýþýr þekilde duyuldu.

- Vay... Selam yaratýklar, ne haberiniz? Nedir o süzülmüþsünüz yine taze gelinler gibi... Nerede bakalým o en içten gülümsemeler? Heyyyy!!! Size diyorum......

- Yine isyanlarý oynuyorsun Elif!. Teessüf yani ateþ ateþ yakýyorsun yine.....Bu arada hoþ geldiniz kýzlar. Bugün Burçak da felsefi takýlýyor , bakalým baþýmýza neler gelecek?...

- Tamam tamam... Size soytarýlýk da yapmak yaramýyor. Dilek !!!... Þunlarýn ensesine en güzelinden birer tokat patlatýr mýsýn? Hani ben vuracaðým ama sonra elimde kalýrlar diye korkuyorum.
...............

- Bana bak Dilek, sakýn vurmaya bile teþebbüs etme! Piþman ederim bak seni!!!... Deðil mi? Hayda.. Burçak sana söylüyorum... Yine daldýn uzaklara!.. Bana bak!...Benim yanýmda olmazsan, ben indireceðim ensene bir tokat göreceksin....

- Peki Nazlý, kýzma tamam... Zaten Dilek bize kýyamaz, öyle deðil mi?

- Nazlý baksana, þu gelen iki yakýþýklý sizinkiler deðil mi?... Evet evet onlar....Uður’u ve yaptýðý yemekleri çok özledim. Murat için ayný þeyleri söylemek isterdim ama... Ya! Burçak ne yapayým yapmacýk olamýyorum....Özürrrr...

- Elif ne olur birazcýk tolere et... Zaten zor birleþtik, biliyorsun. Uzun zamandýr ilk kez bu kadar mutluyuz. Hem çok deðiþti artýk. Gerçekten çok anlayýþlý ve yapýcý. Beni sevdiðini gösterebiliyor her yaptýðý hareket ve anlamlandýrabildiði sözlerle...

- Senin için tabi ki her zaman tolere ederim o herifi... ama ne yapayým bir yerlerde bir eksik var. Belki narsistliðinden ya da ne bilim insanlarý kim olursa olsun zaaflarýyla kendisine baðlamasýndan... Neyse... Madem deðiþti diyorsun!!! Ehhh.. Göreceðiz bakalým...

- Teþekkür ederim...

-     Ne yapim, yani... Seni bu þekilde görmeye dayanamýyorum. Çok üzmüþtü seni... O’nun karþýsýnda direkt olarak yelkenlerin suya iniyor. Keþke O deðil de sen deðiþmiþ olabilseydin!...
-     
-.............

Dilek, caným arkadaþým.. . Sen yine de indir be kýzým þunlarýn ensesine... Dalýp durmasýnlar uzaklara...

- Tamam Elif. Haklýsýn ben de dayanamayacaðým her ikisinin de o ufuklardaki sihiri arayan bakýþlarýna....
- .............

-     .............
-     

-     Dilek çok hýzlý vurdun abi ya!... Nazlýya’da vurur musun lütfen. Hadisene bak konuþmam yoksa seninle...

-Burçak.. Ne yapayým sevmiyorum Murat’ý.. Sevmiyorum. Sevmiyorum....Ve hiç bir zaman da....

...........

Nazlý, sanki beklenmedik bir anda darbe almýþcasýna sýçramýþtý. Üzerindeki, deniz mavisi renginde, yapraklar ve papatyalarla süslenmiþ, üniversiteye baþladýðýnýn o ilk yaz tatilinde, pazardan annesi ile birlikte beðenerek aldýklarý battaniyeyi, sanki kendisini her þeyden korumasýný istermiþcesine burnunun ucuna kadar çekmiþti. Aniden sýçramýþ olamanýn verdiði þaþkýnlýk ve rahatsýzlýðýný üzerinden saniyeler içerisinde attýktan sonra yatakta biraz kývrandý, sonra gözlerini açtý ve rüyasýndaki özlediði hoþ muhabbeti anýmsadý. Dudaklarýnda uzun zamandýr hasret kaldýðý, özlediði tebessüm bir anda belirdi ve ardýndan esinti þeklinde geçti, gitti...Yarý açýk gözleriyle loþ odaya ve pencerenin dýþýndaki henüz aydýnlanmamýþ griye çalan sýkýntýlý havaya baktý. Ýçinden uapmak istemediði belli olan bir hareketle, yataðýnýn yanýndaki komidinin üzerindeki saate baktý. Þaþýrmýþtý, saat öðleye geliyordu ama dýþarýdaki hava?... Demek ki artýk görünür olmuþtu, karamsar ve gri renkli havanýn, þehri bir uçtan diðerine uzanarak yaptýðý, o sessiz örtü... Anlaþýlan yine saðanak yaðýyordu bu küçük þehire... Kalkmalýydý ve eþyalarýndan en son kalanlarý da çantasýna yerleþtirmeliydi. Boþ ve anlam yüklemeye de pek çalýþmadýðý bakýþlarýyla odaya öylesine bir baktý ve çok az eþyanýn yerleþtirilmemiþ olduðunu fark etti. Banyoya gitmek üzere ayaða kalktý ve cama sanki ümitsizce ama asice vurduðunu düþündüðü yaðmur damlalarýnýn sitem dolu dansýný seyretti. Ýçeriye girme telaþý vardý sanki yaðmur damlalarýnda... Ama boþ bir çaba ile çarptýklarý pencerenin camýndan diðer bir çoðu gibi düþerek yerlere, sadece ýslatmak üzere kavuþtuklarý topraða karýþýyorlardý ümitsizce... Ýçini çekti ve bir þeylere ulaþmaya çalýþan biz insanlarýn da ayný çaba ve azimi göstermesine raðmen, engeller sonucunda hayallerinden tepe taklak düþüþlerini düþündü. Ekim sonlarýydý ve artýk bu þehirde yaðmurun sessiz sesini dinlene zamaný gelmiþti. Belki de yaþadýðý yerlerden bir alýþkanlýktý ama O daha çok sýcak ve açýk havalarý seviyordu. Bunaltmayan, terletmeyen ve huzur veren... Eðer yaðmur yaðýyorsa, ýlýk bir rüzgarýn eþliðinde, sonbaharýn sarý yapraklarýyla süslenen esintili senfonisinde, yavaþ adýmlarla yüzü gökyüzüne bakarak yürümeyi tercih ediyordu. Buraya geldikten sonra alýþmak zorunda kalmýþtý saðanak ve çaresiz býrakan yaðmurlara... Öyleydi ki, buram buram toprak kokuyordu yaðmur...Geçiyorken pencerenin önünden sessizce, içinden durup seyretmek gelmedi yaðmuru... Banyoya ulaþtý ve yüzünü yýkadý. Kabullenmeye çalýþtýðý bu yeni hüzünlü ve ifadesiz yüzüne çok fazla muhatab olmadan baktý, saçlarýný düzeltti ve bir þeyler yemek üzere mutfaða geçti. Mutfaða girdiðinde, perdesiz olmasýna raðmen, ýþýðýn oralara uðramadýðýný düþündü. Lambayý yaktý ve zoraki parlayan sarý bir ýþýk hüzmesi, odayý aydýnlatmaya çabaladý, fakat kirli ve isteksiz bir çaresizlikten ileriye gidemedi. Buzdolabýndan günler öncesinden kalmýþ olan bir kaç yiyeceði, düzensizce ve sanki zorunlulukmuþ gibi masanýn üzerine koydu. Sandalyeye her an kalkacakmýþ gibi oturduktan sonra, baþýný her iki eliyle tutarak sabitledi, dirsekleri masaya dayanmýþ halde öylece düþünceye daldý. Dirsekleri yorulunca bu pozisyonundan vazgeçerek, tabaktaki peyniri birkaç kez isteksizce çatal ile taciz etti. Sonra bir lokma alarak aðzýnda uzun süre geveledi. Sanki lokma aðzýnda giderek büyüyordu. Zorla yuttu... Biraz sonra masadan kalkarak yine kirli tabak ve bardaklarý düzensizce tezgaha yerleþtirdi, yýkamak için suyu açýyorken vazgeçerek emin adýmlarla salona geçti. Salonun penceresinden kendi aksini görebiliyordu ve bu gecenin zamansýz rengi karþýsýnda sýkýntýsýnýn biraz daha arttýðýný düþündü. Bu daðlar ve tepeler arasýnda hapis olmuþ izlenimini veren küçük þehirde bu þekildeki her yaðmur, sessizliði biraz daha artýrýyordu. Emindi ki, þu an sokaklarda hiçbir canlýnýn hayat belirtisi bulunmuyordu. Yataðýna uzandýðý anda sessizliðin o en derin anýnda, dýþarýya birden aydýnlýk veren þimþek ile beraber en korkuncundan birkaç gök gürültüsü duyuldu. Loþ ve cýlýz bir ýþýk tarafýndan kasvete bürünen salon, þimþeðin etkisi ile gün ýþýðýna kavuþmuþ gibi aydýnlandý. Fakat Nazlý’nýn duygularýnda deðiþen hiç birþey olmamýþtý, o an için bile olsa... Tepkisizce yataðýnda uzanmýþ ve odaya arayan gözlerle bakýyorken, telefonun çalan sesi rehavetini kýrmayý baþarmýþtý. Zaten beklenen telefondu ya da beklenmesi gereken telefonlardan birisiydi. Yavaþ adýnlarla odanýn diðer ucunda, duvara dayalý eski bir sehpada, yalnýzlýðýna ter edilmiþ gibi duran telefona uzandý. Kendisinin bile fark etmediði, rekfleks bir hareketle duvara dayandý ve bir eliyle uzandýðý ahizeyi yine en isteksiz hareketlerle kulaðýna yaklaþtýrdý.

-Alo! Kýzým nasýlsýn?...


- Selam anneciðim. Ýyiyim, hazýrlanýyordum, yeni bitti, birkaç küçük eþya kaldý yerleþtireceðim. Sen nasýlsýn?”

“- Ýyiyim, güzelim. Her þeyi getirmiyorsun deðil mi?

- Yok. Bazýlarý lojmana aitti zaten. Onlarý ve bazý þeyleri..... hani ne bilim pek hatýrlamak istemediðim buralara aitmiþ gibi hissettiklerimi.....ne bilim býraka...

-Nazlý, bir tanem.. Her þey güzel olacak kýzým...

- Evet, güzel olacak!

“Bu arada tekrar aradýlar seni þu özel okuldan.

Duvara dayalý bir þekilde duruken, ahizeyi tuttuðu kolunun uyuþtuðunu düþündü ve diðer eline aldýðý ahizeyi kulaðýna doðru götürürken, annesinin duyamayacaðý bir iç çekti....Sonra, hafif gýcýk yapmýþ ve tizleþmiþ sesiyle konuþmaya devam etti. Fakat gýcýk nedeni ile bir kaç kez öksürünce duraksadý, hafifçe yutkundu, sonra konuþmasýna tekrar kaldýðý yerden devam etti.

- Evet biliyorum...................Evet biliyorum anne. Bana ulaþtýlar, iznim bitince baþlayabilirmiþim göreve...

- Ne o öksürük, hasta deðilsin deðil mi? Nazlý? ...

- Yok, anne, bir an gýcýk oldu. Merak etme iyiyim...

- Her þey güzel olacak, ben buna inanýyorum. Sen de inan ...

- Ýnanmak? Bilemiyorum anne, sadece ümit ediyorum...

- Uçaða binmeden önce, havaalanýndan beni aramayý unutma sakýn!

- Tamam. Bu arada orada havalar nasýl, burasý yine saðanak yaðýyor deli gibi...

- Havalar güzel burada. Hani senin o en sevdiðin, havasý açýk, ýlýk esintisi olan, bunaltmayan Ýzmir havasý var... Seni bekliyor O da...

-Seni seviyorum anne... Öpüyorum. Burak’a da selamlarýmý söyle.

- Ben de seni seviyorum, meleðim. Görüþürüz.
.......

Nazlý’ nýn içine o en serininden bir huzur esmiþti þimdi. Zaten yüreðinde fýrtýnalarýn koptuðu, hüznüyle genzinde biriken göz yaþlarýnýn akýntý gibi kalbine hýzlýca dolduðu ve ardýndan vücudunun o en uç hücrelerine kadar ulaþtýðý anlarda annesinin, o en sýcacýk sesi mutluluk verirdi kendisine... Ýçini çekti ve tekrar yataðýna döndü. Oda yine sessizliðe boðulmuþtu. Son defa o bir yýlýný geçirdiði odaya yavaþ ve dikkatli gözlerle baktý. Güzel anýlarla ayrýlýyor olabilmeyi dilerdi ama.... Kalkýp masaya yönelirken, nakarat gibi söylediði cümleye, gözlerindeki nem de katýlmýþtý. “- Ben bunu nasýl yapabildim?”......Aslýnda hep soruyordu bu soruyu ama nedense cevap veremiyordu. Zaten veremezdi de.... Ne yaptýðýný bile oturup düþünmeye vakti pek kalmamýþtý ki .... Masanýn üzerinde kalan son ama belki de en deðerli eþyasýný dikkatlice eline alýp, yine en özeli bir þekilde çantasýnýn ön gözüne yerleþtirdi. Çantanýn fermuarýný yavaþça kapatýrken, gözleri nemlenerek göz ucuyla resme baktý ve bakýþlarý bir an orada takýldý kaldý.
.......

Yaðan yaðmur arada giderek hýzlanýyor ve pencerenin hemen yakýnýndaki, lojmanýn arkasýndaki bahçede bulunan birkaç aðacýn yapraklarý arasýndan dans ederek geçmeye çalýþýyordu. Bazen yaðmurun en saðanak halinde, dikkatlice bakmadýðýnda fark edemediðin silüetlere dönüþüyordu, pencerenin hemen yanýndaki yapraklar... Bazen esen rüzgar bozuyordu sessizliði en inceden, bazen yapraklarýn cama vururcasýna dokunuþlarý ve bazen de sessizliðin en derin anýnda yaðmur damlalarýnýn taþlar ile dansý.....Bir de çalan kapý zili .... Melodisiz ve uzunca çalan zil nedeni ile birden sýçramýþtý yerinden... Kalkýp kapýyý açtý ve karþýsýnda

Kazým Efendi’yi gördü. Göz göze geldiklerinde, o en eskisinden ve yoðun sigara kokusu ile yýkanmýþ ceketinin bir kaç düðmesini acele ile ilikleyivermiþti yaþlý adam. Yaklaþýk 55 yaþýn üzerinde, emekli olmasýna raðmen hala okulda temizlik personeli olarak çalýþan bir adamdý Kazým Efendi. Hayatýn yükünü en aðýrýndan taþýmýþtý çocukluðundan beri ve her bir darbenin kambur býraktýðý bu yükte hiçbir azalma olmaksýzýn yaþamaya çabalýyordu. Ayrý bir hikayeydi diðer bir çok insan gibi.... Ve hatta insanýn kendisini daha iyi hissetmesine neden olabilecek hikayelerdendi O’nunkisi....Çok fazla düþünmek istemedi hikayeyi zaten yeteri kadar bilmiyordu da...Tek bildiði eðitimsizlik ve geleneklerin gayretiyle dünyaya getirdiði 7 çocuktan, henüz yeni ilk okula giden ikisi için hala mücadele verdiði, çalýþtýðý okulda gözünün önünde yaþadýðý hayatýydý. En saygýlý haliyle iliklerken ceketinin düðmelerini, elinin soðuktan mosmor kesildiðini fark etmiþti Nazlý. Ve zaman geçtikçe rengi soluklaþýyor ardýndan kýzarýyordu ve avuçlarýný bir biri içinde iyice ovaladýðýndan, aðrý da çektiðinden emindi.

- Hoþ geldin Kazým Amca... Ben de arayacaktým evi, hazýr eþyalarým, diye.

- Hoþ bulduk Hoca Hanýmým...Çok üzülmüþem... Nereye gidisen? Býrakisen bizleri böyle...

-Gitmem gerekiyor. Hayat bazen böyledir, ummadýk zamanlarda tam yoluna koyarken bazý þeyleri tepe taklak eder....

- Git bakalým. Yolun açýk olur...Gene gelisen?...

- Sað olasýn Kazým Amca.. Hele bir gideyim oralara, sonrasýna bakarýz. Ziyarete gelirim bir bakarsýn...Kim bilir? Unutmasanýz beni...

- Neden böyle acikli konuþisen Hoca Haným.. Tekrar gelisen tabiki... Unutmak yoktur bizlerde... Ha, bu arada açmisen? Yemek yersin? Ýstisen gel bize, Haným bir þeyler hazýrlamýþtýr...

-Sað olasýn!... Saat akþam altýda gelirsin deðil mi? Geç kalmayalým bu havada..

- Gelirem, sen merak etmisen!... Hadi , eyi akþamlar.

“- Hayýrlý akþamlar sana da...
........

Kapýyý kapattýktan sonra, son hazýrlýklarýný da tamamladý ve yorgun gözleriyle, saatini kurarak yataðýna uzandý ve uyudu. Saat, acýmasýzca, en rahatsýz edici sesiyle çaldýðýnda, gözlerini yarý bir þekilde açarak, karþýsýndaki pencereden, karamsarlýk içinde, sýkýntýlý sessizliðine bürünmüþ gökyüzüne baktý. Dýþarýda karanlýk bir grilik hakimdi. Saate baktýðýnda gideceði saate giderek yaklaþtýðýný gördü ve bir rahatlama belirdi, çizgilerle sanki umutsuzluðun kara kalem resmi gibi çizilen gergin yüzünde.... Kalktý, bu sefer, daha önceki günlerden farklý olarak, kendinden emin, istekli adýmlarla banyoya doðru yöneldi. Kullanmadýðý ve hep boþ olarak kalan diðer odaya gözü iliþti ve anlamlandýramadýðý bir hisle oraya doðru gitti. Odanýn ýþýðýný açtýðýnda, sarý, cýlýz ýþýðýn aydýnlatma çabasýndaki loþ odada, sessizliði bir kez daha içine çekti. Bu odanýn penceresinden, bu küçük þehrin daha önceki günlerde hiç keþfetmediði, destek vermek için çabalayan ýþýklarýný, þehrin üstünü örten karanlýðýn arasýndan seçerek izledi. Tekrar banyoya gitmek üzere, odadan çýktý ve banyoda, maske takmýþcasýna yabancý, ama hüznüyle en tanýdýk yüzünü yýkadýktan sonra, bir süre aynada kendisini izledi. Günlerce öncesinden yolculuk için ayýrdýðý giyisileri özenle giydikten sonra, bu, ardýna bile bakmadan çýkacaðý odanýn kendisini yenilmiþliðiyle hatýrlamamasýný istercesine, hafif bir makyaj yaptý. Yalnýzlýðýný ve hüznünü burada býrakýp, yeni bir umut çaðlayanýnda, akýntýya býrakacaktý kendisini. Hiç bir plan yapmak istemiyordu kafasýnda...Sadece o an karþýsýna çýkanlarla yetinecek, plansýz bir senaryoda, kendisi olarak yaþayacaktý. Bu düþüncelerle, tüm ihtiþamýyla yükselen ve gri karanlýðý üzerine bir tül gibi örtünmüþ daðý görecek þekilde, son günlerde mabedi haline gelen pencerenin kasasýna baþýný dayayarak, öylece dalgýn bakýþlarla duruyordu orada. Sessizliðini ve zoraki, birbirinden tamamen kopuk düþüncelerini, kapýnýn çalan zili bozmuþtu. Ýþte beklediði an gelmiþti...Kazým Amca ve okulun diðer personeli Lütfi Efendi gelmiþler ve ayarladýklarý minibüs ile eþyalarý ve kendisini havaalanýna götüreceklerdi. Onlarý, gülümseyerek ama bir o kadar da dalgýn bakýþlarla karþýladý. Eþyalarýn yerlerini, yine susarak gösterdi. Lütfi Efendi, bir eli belinde, diðer eli valizi tutarak kapýya yöneldiðinde, Kazým Efendi de diðer iki küçük çantayý yüklenmiþti. Önünden geçerken, Kazým Efendi’nin üzgün ve sanki, gitme dercesine bakan gözleri Nazlý’nýn nasýl hissedeceðinden bile emin olmayan bakýþlarýyla bütünleþmiþti. Nazlý, sadece göz kapaklarýný iyice sýkarak, gözlerini kýrparak yanýt verdi bu hüzün bakýþlarýna... Ýki adam, yavaþça lojman merdivenlerinden aþaðýya süzülmüþler, kapýnýn önünde durmakta olan minibüse, özenle valizleri yerleþtirmeye baþlamýþlardý. Kazým Efendi, Lütfi Efendi’den daha yaþýný almýþ, ayný zamanda daha çaresiz ve hasta görünümlü olmasýna raðmen, yýllarýn verdiði tecrübeyle, her iþte olduðu gibi, valizleri ve çantalarý da yerleþtirirken Lütfi Efendi’den daha kývrak davranýyordu. Elindeki valizi, minibüsün arka koltuklarý üzerine yerleþtirip, diðerlerini almak üzere minibüsten dýþarýya yönelmiþken, sessizliði Lütfi Efendi’nin, oldukça kaba sesi bozmuþtu. Dýþarýda, bir elinde sigara ile ayakta dikilmiþ olarak duruyordu ve diðer elini, tam karþýdaki kara bulutlarý iþaret edercesine kaldýrmýþ olarak söylendi isteksizce...

-Hacý Kazým, hele bir bakisen ? Þoradaki kara bulutlar bile kederli, görisen Kazým Aða....!...

-He...Ben de öleyim ya...

Sonra, yine sessizlik, esen rüzgarýn tiz, acý uðultusu ve yanýnda duran Lütfi Efendi’nin sigarasýndan havaya karýþan hazan dumanlarýnýn etkisiyle bir kaç öksürük ile týkanan Kazým Efendi’nin homurtusu.... Son çantayý da yerleþtirdiklerinde, lojmanýn eski kapýsý, bir gýcýrtý ile açýlmýþtý ve çok sevdikleri Hoca Hanýmlarý karþýlarýnda öylece duruyordu.

-Nazlý Haným, görisen havayý, o da senin için kederdedir...

-Vardýr bir hayýr, Lütfi Efendi...

-He vardýr... Bakisen belki tekrar gelisen bizim buralara...

-........

-Üzülmeyesin...Bizi de kedere düþirisen...Kazým Efendi de söylemiþtir sana bunlarý...

-Saðolasýnýz...

-............

Gözlerinde ayný durgunluk, içlerinde ayný sýkýntý ve söylenmekte güçlük çekilen düþüncelerle, üç insan minibüsün kapýsýnýn önünde öylesine dalmýþlardý uzaklara. Kapýyý yavaþça ittikten sonra, Nazlý öndeki üçlü koltuða oturmuþtu. Lütfi Efendi arabayý kullanmak üzere, öne doðru yürüyordu. Nazlý, son kez lojmana ve karþýdaki binalara bakarken, evlerin pencerelerinde, perdelerin arkasýna saklanmýþ kadýnlarýn ellerini çekingen hareketlerle salladýklarýný fark etti. O an sokaðýn baþýnda, minibüsü uðurlamak üzere bekleyen öðrencilerini gördü. Gözlerinden en sýcak damla yanaðýndan süzülerek inerken, tüm yaþadýklarýna ve bu þehrin tüm geleneksel sosyal yapýlanmasýna raðmen, öðrencilerinin o en içten, sýcak, merak eden gözlerle, derslerde kendisini izleyen ve süzen bakýþlarýný anýmsadý. Daha toy, bir o kadar da çekingen þehirli kýzý önce meraklý gözlerle nasýl izleyip ardýndan baðýrlarýna basýþlarýný hatýrladý. Önlerinden geçerken, elini dýþarýya, öðrencilerine doðru sallayarak, bakýþlarýyla sevgisini dile getirdi. Minibüs, þehrin tek caddesine doðru döndüðünde, ardýnda býraktýðý sokaklarý, caddesi ve insanlarýyla, bu þehiri geride býrakmanýn, anýlarýný da geride býrakacaðýnýn bilinciyle, yine daldý uzaklara...Minibüs yol alýp, çukurda kalmýþ, dört yanýndaki yükselmeye çabalayan daðlar arasýnda sýkýþmýþ olan Palu’ya son bir defa baktý. Sonra, havanýn yoðun griliðinin altýnda, Palu’nun ardýndan, akýntýsýyla kendisine yol bulmaya çalýþan Murat Nehri’nin, bulanýk ve hafif parýldamaya çalýþan sularýna bakarak öylece daldý ve ..........


-5-

Heyecanlýydý ve hatta korkuyordu. Kuradan sonra, bir taraftan uzun bir süre göremeyeceði arkadaþlarýyla Ýzmir’i yeniden bir uçtan diðerine geziyor ve bir yandan da evrak iþleriyle uðraþýyordu. Ýlk þoku üzerinden zor da olsa atmýþtý. Biraz daha durgunlaþan zihni ile artýk geleceðine dair planlar yapmaya baþlamýþtý. Prensipleri ve doðru bildiklerinin ýþýðýnda, mesleðini yapacak, bir çok konuda kendisini tecrübeli kýlacaktý. Beraberinde götüreceði eþyalarý hazýrlarken bir açýdan da tedirgindi. Her zaman alýþtýðý yaþam tarzýndan tamamen kopuyor olmanýn tedirginliðiydi bu. Hiç bilmediði, tanýmadýðý bir sosyal yapý içerisine, kendisi gibi olmak ve yaþamak ümidiyle gidiyordu belki ama ne ile de karþýlaþacaðýný bilmiyordu. Sadece, tanýdýklarýndan ya da memleketi gideceði yere yakýn olan kimselerden, oralar hakkýnda bir þeyler öðrenmeye çalýþýyordu. Göreve baþlamadan önce oraya gidip tanýmak için gezmek gibi bir fýrsatý yoktu. Biliyordu ki, bir defa karþýlaþacaktý geleceði ile... Kapalý bir topluma gideceðini tahmin ediyordu, ya da en azýndan kendi yaþam tarzýndan tamamen uzak bir sosyal yapýyla karþýlaþacaðýný da. Okuldayken hep tartýþtýklarý, bu ülkede görev daðýtýmý sistemindeki bozukluðun milyonlarca kiþiyi iþinden nefret edercesine çalýþmaya zorladýðýný ve yine bir o kadar mutsuz insan yarattýðý konusundaki düþüncelerinin bir sentez olmaya gidiyordu. Yapacaðý bir þey yoktu ya da isyanlarýna çare bulabilecek konumda deðildi. Bu koþuþturmaca ve fikir karmaþalarý içinde yine en büyük destek, aslýnda kendisi de desteðe ihtiyaç duyan Burçak ile saðlanýyordu. Telefon ile sýk sýk konuþuyorlar, arada içlerindeki sýkýntýlarý e-mail yoluyla birbirlerine yansýtýyorlardý. Farkýndalardý, ayný korku, heyecan ve tedirginliði yaþadýklarýnýn... Ama yine de birbirlerine destek olabilmek için, en ufak tedirginlerinde, birbirlerine bunu yansýtmaksýzýn en güçlü hallerini alýyorlardý. Zaten ikisi de her þeyin farkýndaydý. Kura çektikten sonra oldukça sýkýntýlý günler yaþamýþlardý. Nazlý, okuldan mezun olmadan aylar önce Uður’dan ayrýlmýþtý. O’nu sevdiði bir arkadaþý olarak kalbine gömmeye çalýþmýþtý ama yine de arada kalbinde bir sýzý gibi hatýralarý aklýna geliyordu. Zaten böyle bir durumda insanýn peþini býrakmayan tek þey, hatýralar deðil miydi? Anlamsýz tartýþmalar ve gelecekle ilgili kaygýlar nedeni ile ayrýlmýþlardý. Aslýnda erkeklerin gelecek ve evlilik konusundaki tedirginliklerini bir türlü anlayamýyordu. Galiba onlar hep sorumluluktan kaçmaya çalýþan küçük oðlan çocuklarýydý. Bu sorumluluðu taþýyabileceklerinden emin olanlar ise bir þekilde sonradan hayatý farklý görmeye çalýþýyorlar ya pes etmek zorunda kalýyorlar ya da sosyal korkular nedeni ile mutsuzluk içinde maskeleriyle hayatý baþka tarafýndan yakalamaya çalýþýyorlardý. Yani anlayamýyordu onlarý ve tabiki Uður’u... O kadar mücadeleden ve sevgiden sonra inanýlmaz bir zayýflýkla pes etmiþti ve nedenini de tam açýklayamamýþtý. Sadece þunu biliyordu Nazlý, Uður’un hayatý farklý bir þekilde yaþamak istediðinden.....Burçak içinse Murat tam bir kaostu. Yine ayný dönemlerde müthiþ bir kavgayla ayrýlmýþlardý birbirlerinden. Ama Burçak’ýn o anlamsýz zaafý nedeni ile tekrar bir araya gelmiþlerdi. Murat artýk deðer vermiyordu O’na... Zaten, konuþmalar arasýnda bile Burçak’ý koruyamýyordu bir kýz arkadaþ olarak. Fakat, Burçak nedense kabullenemiyordu olanlarý ve zaten çekilen kuranýn verdiði üzüntü ile birlikte bir baþka güçsüz kalmýþtý hayat karþýsýnda. Yavaþ yavaþ toparlar gibi olmuþtu son zamanlarda kendisini ve Nazlý bu þekilde olmasýný istiyordu zaten. Burçak’ý güçlü ve baþarýlý olarak görmek....

Hazýrlýk yaptýkça gideceði konusundaki þüpheleri iyiden iyiye azalmaya baþlamýþtý. Yirmi saatlik bir otobüs yolculuðuna kendisini hazýr hissetmiyordu. Üstelik tam bir belirsizliðe gidiyorken.... Rüyalarýnda okulda yaþadýklarý güzel anýlarý görür olmuþtu her gece... Sabah uyandýðýnda, bu rüyalarýn sýcaklýðýyla son vermiþti gideceði için gün saymaktan... Edindiði cüzi bilgiler ýþýðýnda gözünün önünde canlandýrmaya çalýþýyordý Palu’yu.... Fazla büyük olmayan, ortasýndan bir yerlerden bir nehrin geçtiði, insanlarýnýn geleneksel sosyal yapýyla tamamen diðer merkezlerden ayrý bir þekilde yaþamlarýný devam ettirdiði, yeþil ve küçük bir þehir... Aslýnda korkunç gelmiyordu bu bilgiler ýþýðýnda ama haritadaki yerini gördükçe bir umutsuzluk hissediyordu. Kendisine psikoterapi uygulamaya çalýþýyordu. Ýnsanlar oradalar... Yaþýyorlar... Varlar... Demek ki bu ülkenin her yaný ayný deðil ve bir þekilde oralarda da görev yapýlmalý. Eðitim almýþ ve insanlar için faydalý iþler çýkarma çabasýný ideal olarak benimsemiþti. Okuldayken hep tartýþtýklarý þeylerden birisi de buydu.... Herkesten, her yerden ve her þeyden iyi ya da kötü mutlaka öðrenebileceði þeyler vardý insanlarýn.... Ýþte, bu da kendisi için bulunmaz bir tecrübe olacaktý. Alýþtýðý sosyal yaþantý olmayacaktý, muhabbetler farklý yönlere yol alacaktý ya da paylaþýlanlar çoðu zaman bölgesel ve yöresel olacaktý ama en azýndan ayakta kalabilmeyi baþaracaktý. Ýzmir’de Üç Kuyular’dan Konak’a doðru tüm sahil boyunca yürümeye karar verdiði bir günde, bakýþlarý Ýzmir sahillerini en ince ayrýntýlarýna kadar kesiyorken, düþüncelerinde bir ferahlýk oluþmaya baþlamýþtý. Planladýðý þeyler vardý, teorikte oradaki öðrencilerine faydalý olabileceði...
.........

Güzel bir eylül Ýzmir’inde, otobüs terminalinde, kalabalýk arasýnda, ayrýlýðýn verdiði hüzün giderek yayýlýyordu. Annesi, kardeþi ve bir kaç arkadaþý ve akrabalarýndan bir kaçý yolcu etmek için gelmiþlerdi. Havada bunaltýcý olmayan bir sýcaklýk vardý. Ama nem oranýnýn yüksek oluþundan mý yoksa, duygularýn yoðunluðundan mý bilinmez, nefes almak Nazlý için bir iþkence gibiydi. Sanki boðazýnda bir þeyler kalmýþ gibi, nefesi sanki O’na yetmez olmuþtu. Ýnanýlmaz bir sýkýntý ile düðümlenmiþti nefesi , yüreðinde... Sýcak ama en azýndan saçlarýný hafifçe kýmýldatacak kadar hafif bir esinti de hüznü artýrýyordu. Sürekli kendi kendini telkin etme çabasýndaydý. Annesini üzmemek için oldukça uðraþýyordu, sonuçta bir þekilde güçlü olduðunu ispatlamak zorundaydý. Annesi de aslýnda O’ndan çok farklý bir þey yapmýyordu. Burak ise sürekli espri yapmaya çalýþýyor, aklýnca ortamý yumuþatmayý amaçlýyordu. Bazen boþ konuþuyordu hatta bunun farkýndaydý ama zaten kimse de çok dinlemiyor, dinlemediklerini belli etmeme çabasýndaki deðiþik mimikleriyle, yüzlerindeki hüzün dolu gerginliði silmeye çalýþýyorlardý. Sürekli konuþma gereksinimi içindeki kardeþinin gözlerine uzun uzun baktýðýnda Nazlý’nýn aklýna çocukluklarý geliyordu. Anýlarý o kadar güzeldi ki kardeþine dair. Zorluklar karþýsýnda hep destek olmuþtu kardeþine.... O çelimsiz, korkak bakýþlý küçük kardeþi, þimdi karþýsýnda, yakýþýklý ve kendinden emin bir delikanlý olarak duruyordu. Lise sonda okuyan kardeþi, basketbol takýmýnýn yýldýzý, okulun en hatýrý sayýlýr, önde gelen jönlerinden birisi ve futbol takýmýnýn da yedek oyuncusuydu. Hayatý çok yönlü yaþamak isteyen bir delikanlýydý. Ýçine kapanýk, duygularýndan korkan, sevgi sözcüklerini dahi çok emin olduktan sonra dile getiren biriydi kardeþi... Ama dýþarýya yansýttýðý ve insanlarla düzeyli ve farklý konumlarda paylaþtýklarýna bakýnca, o kendisinden emin olmadýðýnda ürkek bakýþlarýyla tatlý bir ceylaný hatýrlatan yemyeþil bakýþlarý, sanki O’na ait deðilmiþçesine derinleþiyordu. Nedense duygusallýðýný hep içinde yaþar, sanki duvardan örülmüþ bir kalp taþýrcasýna, mantýðýyla hareket ettiðini savunurdu. Ama, ne zaman sevdiði birine bir aksilik dokunsa hayatýn bir ucundan, gözleri, beyazý kýzardýðýndan dolayý daha bir baþka nemli renklere dönüþürdü. Öyle bir konuþurdu ki, karþýsýnda kim olursa olsun kendisini O’nun gözünde önemli ve ayrýcalýklý hissederdi. Fakat, uzun zamandan beri kardeþini, hiç o gün ki kadar duyarlý görmemiþti. Biraz hüzünlenmiþti o an.... Çünkü, üniversiteye baþladýktan sonra kardeþiyle o eski paylaþýmlarý da azalmýþtý azar azar... Heyþeylerini paylaþýrlardý. Hayallerini, sýrlarýný, korkularýný ama uzun zaman olmuþtu en yakýný olarak hissetmeyeli O’nu... Ve o parýldayan gözlere bakýnca, þimdiden ne kadar çok özlediðini düþünür olmuþtu kardeþini...

Ýþte o an! ... Otobüse binmek zorundaydý artýk...Duygularý karma karýþýktý. Nasýl ve neden düþüneceðini bile bilmediði bir sürü duygulaným içerisinde, gözlerindeki nemi çaktýrmadan yüreðine akýtmak zorunda kalarak otobüse biniyordu. Yerine oturup camdan annesinin buðulanmýþ uzak gözlerini gördüðünde, içinde tarifi mümkün olmayan bir titreme hissetmiþti. Yurt kapýsýnda sarýlarak ayrýldýðý annesi, þimdi otobüsün dýþýndaydý ve kendisini bir belirsizliðe yolcu ediyordu. Otobüs aðýr aðýr perondan geriye doðru hareket etmeye baþladýðýnda, annesinin yanaklarýndan yavaþça süzülen göz yaþýný hiç unutmamak üzere beyninin en özel köþesine yerleþtirmiþti. Otobüs perondan ayrýlýrken, sevdikleri giderek uzaklaþmýþtý bakýþlarýndan....
.........

Otobüs yol aldýkça, yorgunluðun, heyecanýn ve bilinmeyene karþý merakla aðýrlýk çökmüþtü Nazlý’nýn gözlerine... Ne uyuyabiliyordu ne de uykusunu yenebiliyordu. Göz kapaklarý aðýrlaþmýþ, kendisine uygun bir pozisyon bulamayan bedeni sýkýntý içinde kývranýr olmuþtu. Pencereden dýþarýya bakmak istiyor fakat dürtüleri O’nu bu bilinmeze yolculukta, zamaný en çabuk þekilde geçmeye zorlayacak olan uykuya dalmaya ikna etmeye çalýþýyordu. Kafasýnda gideceði yere varýrken geçmek zorunda olduðu yerleri haritalaþtýrýrken bile sýkýntý yaþýyordu. Zaten bir çok yeri gözünün önüne getiremiyordu. Dile kolay.... On sekiz saat geçecekti yollarda... Tek teselli kaynaðý, bu zamanýn çoðunun hava karardýktan sonra kat edileceðiydi. Kalp hýzý sanki her zamankinden daha hýzlý gibiydi. Bazen öyle kuvvetli hissediyordu ki göðüsünün kal atýþý ile hareketini, o an ne düþünüyorsa düþünsün dikkati daðýlýveriyordu. Bir süre sonra tüm hüznüyle, heyecanýyla ve korkusuzca derin bir uykuya dalmýþtý.
.....

Uyandýðýnda gün ýþýmaya baþlamýþtý. Etrafýnda, kurak, yeþilden yoksun, bir biri ardýna gizlenircesine yükselen daðlardan baþka bir þey göremiyordu. Daðlarýn arasýndan güneþin sýcak ýþýklarýyla yüzü yýkanýyor gibiydi. Ýhtiyaç molasýný verdikleri yerden hareket ettiklerinde, kalp hýzýnýn daha da hýzlandýðýný sanmýþtý. Belki de beyni o þekilde hissetmesini istiyordu. Düþündükleri, kalp atýþlarýna yetiþemiyor, bir þekilde dikkati daðýlmýþ oluyordu. Tekrar yola koyulduklarýnda, elinde yeni aldýðý bir kitabý okumaya baþlamýþtý. Biraz dalgýn, durgun ve biraz da isteksiz olarak takip ettiði satýrlardan anlayabildiði kadarýný özümsemeye çalýþýyordu. “Git Kendini Çok Sevdirmeden”.... Belki de yazarýn anlatmaya çalýþtýðý, sevginin en güzel yerinde insanlar, deðerini bildikleri ölçüde ilerisini istemeden o sevgiyi hep yaþatmalýlardý. Ya da kendisinin anlamak istediði ana fikir buydu, daha kitabýn baþlarýnda olmasýna raðmen. Düþünüyordu, Uður’u bu kadar kabullenmeden bir yerlere oturtabilseydi kafasýnda, belki de bir çok þey güzel olarak kalacaktý. Ama sevgi açlýðý çekmiyor muydu tüm insanlar... Nasýl býrakabilirdi ki insan sahip olduðundan emin olduðu bir sevgiyi?... Kitaba devam ettikçe bazen kendisini hikayenin kahramaný olan kýzla özdeþleþtiriyordu. Ne fazlasýný görüyürdu O’nun hayatýndan ve hislerinden, ne de eksiðini... Bir anda kalp hýzýný yakalamaya baþlamýþtý düþünceleri... Biraz uzaklaþmýþtý korkularýndan. Þimdi merakla sayfalarý çevirdikçe, kendisini Arda gibi hissetmeye baþlamýþtý. Okul yýllarýna, üniversite dönemine, arkadaþlýklarýna, Ýzmir ve Antalya’ya, Uður’a, annesine ve kardeþine ait herþeyi gözünün önünden geçirdi tek tek. Yüzünde güzel bir gülümsemenin sýcaklýðýyla, kulaklarý tanýdýk bir melodinin içtenliðini iþitmiþti. “ Neden anlamaz insan, yanýndayken kýymetini, / Neden söylemez insan, sevdiðine sevdiðini,/ Yarýn çok geç olunca, piþman olmak boþuna,/ Gururun neye yarar ki, yalnýz kalmaktan baþka,/ Yarýn çok geç olunca, isyan etmek boþuna,/ Gururun neye yarar ki, vakit kaybýndan baþka.........” . Nazlý, bakýþlarý, pencerenin dýþýndaki kurak tepelerden oluþan, alýþýk olmadýðý doðaya boþ boþ bakarken, elinde sýmsýký tuttuðu kitabý, göðsünün üzerine iyice yaslayarak tutuyordu. Sanki, þarkýnýn sözlerindeki gerçeklik ile, kitabýn samimi ve içten duygu yüklü hikayesi, O’na karmaþýk duygularýnýn denizinde, bir fenerin ýþýðý gibi yol gösterme çabasýndaydý. Baþýný cama dayadýðýnda, aracýn hýzýyla oluþan titreme hissi, baþýnýn her noktasýnda masaj etkisi yapýyor, rahatlamasýna neden oluyordu. Þarkýnýn sözleriyle, kendisini düþündüren sessizliðine dalýp gitmiþti. Gerçekten hayatta insanýn baþýna nelerin geleceðini kimse bilemiyordu. Herþey için geç kalmak ve bir daha yaþayamayacaðýný bilmek?!... Düþündü... En sevdiði gece elbisesini bir daha giyemeyeceðini, en azýndan Ýzmir’e tatile gelinceye kadar ki sürede üzerinde taþýyamayacaðýný düþündü. Ya hiç giyemeyecekse... Sonra, Uður aklýna geldi. Sevdiðini en içten duygularýyla dile getirmiþti ve O’nun da kendisini ne kadar sevdiðini biliyordu. Nedense hep hayatýn acý yönleri gözünün önüne gelir olmuþtu. Güzel hatýralar insaný mutlu ediyordu belki ama hayatýn akýþýný çizen ve insanlarýn duygulaným durumunu belirleyen iyi olmayanlardý, yani hayatýn en kahpe dabeleriydi. Baþýný dayadýðý camdan çektiðinde, þarkýnýn sözleri ve o þarkýya anlam yükleyen o en derin sesin gizemi de bitmiþti. Kitabý tekrar yavaþça, yaþayarak ve sindirerek okumaya devam etti. Yol daha dayanýlýr hale gelmiþti. Zaten okumayý çok seviyordu. Kendisinin de okuldayken öykü denemeleri olmuþtu. Ne zaman caný sýkýlsa en önemli sýrdaþý kalemiydi. Sevgisini, aþkýný, öfkesini, kýzgýnlýðýný ve kýrgýnlýðýný satýrlara sýðdýrmaya çalýþýrdý, duygularýný sayfalara aktarýncaya kadar. Otobüs ayný hýzda yoluna devam ederken, kendisi giderek artan merakla, hýzlanarak kitabý okumaya devam ediyordu. Hikayenin geçtiði yer, Eskiþehir, yine kendisini üniversite anýlarýna götürmüþtü. Dilek ve O’nun aþamalar ve tecrübelerle hayata tutunma ve yol alma çabalarýný hatýrladý. Ýçinden, “musculus stenocleidomastoideus” diyerek mýrýldandý, duraksadý ve kendisi bile þaþýrdý. Evet, o iþkence kelimeyi nihayet söyleyebilmiþti. Tekrar denemeyi düþündü ama bu baþarýyý gölgelemek istemedi. Baþýný koltuðun arkasýna doðru yaslayarak öylece gülümseyerek durdu. Elif ile, Dilek için yaptýklarý konuþmalarý geçirdi aklýndan. Gülümsedi ve sanki iyi bir iþ yapmanýn verdiði gururla en derininden bir iç çekti. Kitabý okumaya devam etti. Etkileniyordu duygulanýmýndan kitabýn ve en þaþýrdýðý yere gelmiþti. Kitabýn ön plana aldýðý karekterinin erkek kardeþini anlatýrken bazý þeyleri yadýrgamýþ ve þaþýrmýþtý. Bir erkeðin bu þekilde derin tutku ve sevgiyle birine aþýk olacaðýný düþünememiþti satýrlarý okumadan önce. Uður aklýna gelmiþti o an yine. Kendisine inanýlmaz destek olan, seven ve kollayan bir erkek olmasýna raðmen, sevgiyi yarý yolda býrakmýþtý. Galiba, sevgi kovalandýkça kaçýyordu. Kitaptaki erkek kardeþin kýz arkadaþý hamileydi ve çocuðu aldýrma planlarý yapýlýyordu. Dikkatlice okumaya baþlamýþtý hikayenin devamýný... Nasýl olabilirdi? Bir hayata istenmeyen bir varlýk gözüyle bakýp son vermek... Ýstemsizce bir elini kulaðýnýn memesine götürüp ardýndan cama üç kez vurdu. Sonra, þaþkýn bakýþlarýyla etrafýna bakarak güümsedi. Aslýnda batýl inancý yoktu ama iþte toplumsal alýþkanlýktý bu yaptýðý....Gerçekten, bu gibi bir durum yaþanabilir miydi? Okuduðu hikayede, karekterler saðlamdý. Öyle çaresiz, hayatý en kötü tarafýndan yaþayan ya da cahil insanlar deðillerdi. Gelebilir miydi insanýn böyle bir þey baþýna?... Ne acý vericiydi... Gözlerinde yine bir yaþarma baþlamýþken, kim için hüzünlendiðini anlayamamýþtý. Daha küçük bir et parçasý olan ama canlý bir varlýk için mi, zor bir karar ile kendi bedeninden bir canlýyý ayýrmak zorunda olan genç bir kýz için mi, yoksa yürekten bir tutkuyla sevdiði kýz arkadaþýnýn sevgisinden emin olamayan ve ayný zamanda bu büyük sevgiyle oluþan, yoksaymadýðý minik varlýðý yok etme kararýný vermek zorunda olan genç erkek için mi?... Ayrým yapamýyordu... Zaten ne önemi vardý ki... Biraz hüzünlenmiþti ve olayý kafasýnda canlandýrdýðýnda, ne olursa olsun o genç kýzýn yerinde olma fikrinden bile sonsuz bir acý duydu. Sonra, meraklý bakýþlarla tekrar kitabýn sayfalarýna döndü ve bazen þaþkýnlýk, bazen acýma ve çoðunlukla da sevgi dolu gülümsemelerle okumaya devam etti...
.....

Zamanýn nasýl geçtiðini kendisi de fark edememiþti. Bir süre sonra yerleþim alanlarýna doðru ilerlediðinde, yol kenarýnca konulan tabelalardan Elazýð’a yaklaþtýðýný anladý. Kitap okurken daðýlan heyecaný ve korkusu, kalbinde bir küçük çarpýntýyla yeniden baþlamýþtý. Kitabýný ve yolda almýþ olduðu fakat tam anlamýyla okuyamadýðý gazeteleri toparladý, yanýnda oturduðu fakat yol boyunca belirli zamanlar haricinde pek konuþmadýðý orta yaþlardaki hanýma, gülümseyerek baktý. Kadýn, koltuða rahat edecek bir þekilde yan dönerek tekrar yerleþme çabasý içinde, içten gülümsemeye, gözlerini hafiçe yumarak karþýlýk verdi.

-Kitaba oldukça dalmýþtýnýz. Yüzünüzden bazen acý, bazen de gülümseme yayýlýyordu sanki...


- Evet. Dalmýþým gerçekten. Akýcý ve merak ettirici bir hikayeydi. Bazý yerleri gerçekten etkiliyor insaný. Hele bir de duygu durumunuz müsaitse hüzünlenmeye... O zaman yapacak bir þey kalmýyor iþte. Direkt olarak hüzün basýyor tüm vücüdunuza...”

- Haklýsýn... Zaten duygulaným yüklemek, bir yazarýn en önemli baþarýsýdýr. Okudukça yaþadýðýný hissedersin...

- Siz de okuyordunuz bir ara ama sýkýldýnýz galiba?

- Yoo!, hayýr sýkýlmadým. Ama biraz baþým döndü sanki. Sizler gibi saðlýklý deðil gözlerim. Yýllarýn yorgunluðu var.

- Estagfirullah, çok fazla yýllar deðil, kendinize haksýzlýk etmeyin.

- Ýltifat ettiniz ama yýllarýn ve mesleki tecrübemin verdiði yorgunluk belki de kastettiðim þey...

Nazlý, bu samimi sesi dinlerken, kendisinin yýllar sonraki halini düþünmek istedi ama sonra vazgeçti. Neler getireceðini bilmiyordu ki tecrübelerinin kendisine...Gülümseyen gözleriyle yanýnda oturan bayana tekrar baktý. Gözlerindeki simsiyah bakýþlar, sýcacýk ve samimi duygular uyandýrýyordu. Saçlarý omuzlarýna doðru hafifçe oval ve dalgalý olarak kesilmiþ, gayet þýk ve modern bir görünüm veriyordu. Yolun yorgunluðuna raðmen, istirahat için durulan her yerde makyajýný tazelemiþ ve o çok göz batmayan renklerle yüzü daha dinç ve dinlenmiþ görünür olmuþtu. Tülay Haným, Fýrat Üniversitesi’nde öðretim üyesi idi. Aslen Tunceli doðumlu olan hayranlýkla incelediði bu bayan, 40 yaþlarýnda, orta boylarda, esmer, canlý bakýþlara sahip birisiydi. Konuþurken, seçtiði kelimler ve tonlamalarýyla, karþýsýndakini etkilemeyi iyi baþardýðýný düþünmüþtü, Nazlý, O’nu en dikkatli bakýþlarýyla dinlerken. Evet, bu ülkenin böyle insanlara ihtiyacý vardý. Fen Edebiyat Fakültesi doçentlerindendi kendisi ve bir konferans için geldiði Ýzmir’den uçak bileti bulamadýðý için otobüsle dönüyordu, Elazýð’a...Biraz Elazýð hakkýnda, biraz Palu hakkýnda konuþmuþlardý, her ikisinin de düþüncelerinin yoðun olmadýðý zamanlarda. Ses tonundan, kendisinin hayallerini daha fazla yerle bir etmek istemediðini anlamýþtý Tülay Haným’ýn, ama açýkça da soramýyordu kendisini nelerin beklediðinin. Önceden öðrendiklerine ek olarak, Palu’nun kendisine has bir geleneksel toplum, muhafazakar bir çevre olduðunu ekleyebilmiþti. Zaten hazýrlýklýydý böyle bir ortama ya da hazýr olduðunu düþünüyordu. Üniversiteyi Ankara’da okumuþ ve daha sonra yardýmcý doçent ünvaný almak için baþvurduðu bu üniversitede akademik kariyerini tamamlamaya karar vermiþti. Düþünceleri ve kendisine ait yaþam tarzýyla çaðdaþ, Atatürkçü kimliði ve ödün vermediði modernliðyle gerçekten etkilenmiþti O’ndan... Biraz eðitim sisteminden, güncel konulardan ve hayallerden konuþmuþlardý. Sonra da zaman geçtikçe yorgunluðun zoraki uykusuna býrakmýþlardý her ikisi de gözlerini....Nazlý, kitabýný okurken, yaþadýðý duygulanýmý Tülay Haným’ýn farketmediðini düþünmüþtü hep. Çünkü, uzun bir süre uyuyakalmýþtý. Oysa ki, kendisi farkýna varamadan gizli olarak ya da kendisinin çok daldýðý zamanlarda mimikleriyle okumuþtu duygularýný...

-Belki de haklýsýnýz.. Tecrübeler bazen normal hayat sürecinden daha da etkili oluyor insanlarýn yaþamlarýnda. Hatýrlýyorum da týp fakültesinde okuyan bir arkadaþýmýz vardý. Son sýnýfta okurken 22 yaþýný yeni bitiriyordu. Ama inanýlmaz derecede bilgili ve olaylar karþýsýnda mantýklý her açýklamayý yapacak kadar da olgundu. Ýnsanlarla iletiþim çok iyiydi. Ve alt sýnýflardan arkadaþlarýyla takýldýðýnda, ben sizlerden yaþlýyým, derdi. Bu sefer diðer çocuklar isyan ederdi. Senin yaþýna yakýnýz ve hala ilk sýnýflardayýz ve sen galiba bizimle dalga geçiyorsun, þeklinde karþýlýk verdiklerinde, O’nun tek bir cevabý olurdu; ben ilk otopsi dersine 20 yaþýnda girmiþtim....

- Haklýymýþ. Akýl yaþta deðil baþtadýr derler ya, bazen atalarmýz oldukça haklý sözler söylemiþler.

- Bazen?

- Evet”, diyerek, gülümsedi ve bir gözünü, sanki birilerine laf atarcasýna kýrparak, “Hepsi de haklý sayýlmazmýþ, öyle deðil mi?

Nazlý da, sözün nerelere gittiðini biraz kafasýnda düþündü, hafifçe gülümseyerek yanýt verdi. Kafasýnda, birbirinden alakasýz, sayýsýz ata sözü geçirmeye baþladý. Sonra, durdu ve buna gerek olmadýðýný düþündü. Koltuðunda, Tülay Haným’a dönecek þekilde kendisine pozisyon verirken, tekrar bu etkilendiði kiþiye karþý merak içeren bir sesle yöneldi...
- Okuduðunuz kitap!...Kýzýl Nehirler?... Ýsmi...

- Ýlk etapta politikmiþ gibi geliyor deðil mi? Yok, deðil! Yazarým deðiþik bir tasvir yöntemi var. Aslýnda çok baþarýlý... Daha çok polisiye bir roman. Jean- Christophe Grangé, yazarýn adý. Zamanýn olursa tavsiye ederim.

- Tamam. Teþekkürler.

- Bu arada sanýrým senin kalacaðýn yer hakkýnda tam bir bilgin yok. Unutmadan sana, bana ulaþabileceðin yerlerin numarasýný vereyim. Baþýn sýkýþtýðýnda beni mutlaka ara, tamam mý genç öðretmenim!

Yüzündeki samimi gülümseme karþýsýnda Nazlý’nýn heyecaný o an son bulmuþtu. Genç öðretmenim!.... Evet, öyleydi, toy ve korkak, ama bilgilerinin yeniliðinden emin bir öðretmen. Yüzündeki mimiklerden kim olsa o an için gurur duyduðunu anlayabilirdi. Tekrar Tülay Haným’a baktý ve üniversitenin olduðu her þehrin nasýl bir baþkalaþým yaþadýðýný düþündü. Yönetimi ve görüþlerin çoðunluðu nasýl olursa olsun, insan bir huzur bulabiliyordu üniversite sýnýrlarý içinde. Þimdi bir de desteði vardý bu tanýmadýk þehirde.

- Teþekkür ederim. Ýnanýn çok iyisiniz. Ve gerçekten sizi tanýdýðým için çok mutluyum, ayný zamanda gurur duyuyorum. Bir kadýn olarak ve çaðdaþlýðý yaþamayý kendisine and edinmiþ birisi olarak!....

- O onur bana ait, küçük haným...Daha yaþayacaðýn bir çok olay ve tanýþacaðýn sayýsýz insan olacak....

- Umarým her tecrübem, sizin ki gibi yüzümdeki gülümsemeyi yok etmez!...

- Bazen, maske takar insanlar, Nazlý!... Yaþanýlanlarý yoksayarýz. Bir iz býrakmýþtýr kendimizde ama nedense bilinç altýna iterek onlarý yok saymaya çalýþýrýz. Bir de bakarýz ki hiç tahmin etmediðimiz bir anda yine yüzleþmek zorunda kalmýþýz. O yüzden her gülen insan mutlu deðidir, unutma bunu... Sadece gülümsemeyi bir görev edinmiþlerdi. Kendi öz dünyalarýný dýþarýya açmamak için ya da en yakýnýndakine mutluymuþ numarasý yapabilmek için...

-     Özür dilerim. Patavatsýzlýk yaptým galiba...

-     Hayýr... Sadece tecrübelerden bahsediyordun ya iþte sana küçük bir dip not bunlar...


-........

Tülay Haným ile konuþmak hoþuna gitmiþti. Bazý yönlerden örnek alýmýþtý bile O’nu. Öðrencilerine yaklaþýmý sýrasýnda ses tonunu nasýl ayarlamasý gerektiðini biraz çözümlemiþti. Gerçi öðrencileri! Alýþabilecek miydi onlara ya da onlar alýþabilecek miydi bu þehirden gelmiþ, ürkek, yalnýz ve heyecan dolu öðretmene!...

Elazýð þehir merkezine geldiklerinde, havanýn nem içermeyen yakýcý sýcaðý karþýsýnda þaþýrmýþtý. Yüzüne vuran esinti, yakýyor gibiydi kendisini. Otobüsten inip, valizlerini almak üzere, aracýn yan tarafýna yöneldiðinde ilk dikkatini çeken bu sýcak esinti olmuþtu. Valizlerini alýp, taksilere doðru bakarken, Tülay Haným ile göz göze geldiðinde, o içini sýcacýk saran güven bakýþlarýný yeniden görmüþtü. Sýmsýký sarýldý ve teþekkür ederek, taksilere doðru yöneldi.

- Hoþgelmiþen, bacým! Nereye gidisen?

-Palu minibüslerine gideceðim. Doðu garajý demiþlerdi ama?

- Tamam.

Doðu Garajý’na doðru ilerlerken fark ettiði ilk þey taksimetrenin çok hýzlý atýyor olmasýydý. Aslýnda gerek otobüsün muavini ve gerekse Tülay Haným tarafýndan üstü kapalý uyarýlmýþtý. Herikisi de, Ankara’nýn batýsýndan birisi, Elazýð esnafý için, Ýstanbul’un turistleri gibidir, demiþlerdi. Anlayamamýþtý o zaman ama galiba kendisini bir turist gibi hissetme zamaný gelmiþti. Alýþkanlýk gereði çok muhatab olmadýðý taksi þoförünün ýsrarlý sorularýna yarým aðýzla cevap verirken, bu vilayete nasýl alýþacaðýný düþünüyordu.

Doðu Garajý’na geldiðinde, eþyalarýný taksiden indirerek, þoförün de yardýmýyla Palu minibüslerine yerleþtirdi. Ýstediði yere deðil de, tek bir bayanýn yanýna oturtuldu. Sonradan fark ettiði þey, kadýnlarýn erkeklerden namahrem þekilde ayrý tutulduðuydu. Biraz yadýrgamýþ ama sonuçta zaten bir bayanýn yanýna oturmayý kendisi de tercih edeceðinden o an için üzerinde pek durmamýþtý. Minibüs, tam olarak dolduðunda, hareket zamaný gelmiþti. Öðleden sonranýn o en yakýcý güneþi tepedeydi. Henüz eylül sonlarýna yakýndý... Minibüs yol aldýkça, çevreye dikkat etmeye çalýþýyor ama nedense heyecaný buna engel oluyordu. Zaman geçmek bilmiyor, yaklaþýk 1 saat uzaklýktaki ilçeye bir türlü ulaþýlamýyordu. Yolun solunda gördüðü tanýdýk mavilik içine deðiþik bir huzur vermiþti. Barajýn uzantýsý olan bu mavilik, bir taraftan duraðanlýðýyla uzanýyor, daðlarý aþamadýðý için yer yer kývrýmlar yaparak sanki isyanlarý oynuyordu. Giderek daralan baraj, artýk kendisini özgürlüðe kavuþturmasý için kucak açtýðý nehire doðru uzanýyordu. Sonra fark etti ki, saðýnda uzanan nehir, tam aksine barajýn sularýna tutsak oluyordu. Zaten mantýklý düþündüðünde de bu þekilde olmasý gerekiyordu ama nedense yine de baraj için hüzünlenmiþti. Her iki tarafýnda yer yer yeþillikler arasýnda balýk evleri, bazen de küçük yerleþim yerleri göze çarpýyordu. Ama bu sýnýrlý mavilik ve yeþilliklerin ötesinde göze çarpan tek þey, alabildiðine uzanan kuraklýk, daðlar ve tepelerdi. Hem yorgunluðun verdiði isteksizlik, hem de heyecan nedeniyle tam dikkat edemiyordu çevresine... Ve bir de, belki de tek kendisinin rahatsýz olduðunu düþündüðü minibüsün koktuðunu düþündüðü havasýz ortamý... Baþýnda deðiþik bir aðrý hissetmeye baþlamýþtý. Açabileceði bir pencere aradý gözleri ve kapýnýn pencerisini açmasý için öndeki gence rica etti. Yanýndaki hanýmýn, rüzgardan rahatsýz olacaðýný anlatmaya çalýþtýðýný düþündüðü cümle üzerine pencere açýlmadý. Havasýzlýða mahkum olarak, gözleri giderek yorgun hale düþerek, çevreye bakmaya devam etti. Palu’yu iþaret eden levhayý gördüðünde, bulunduðu yerden 8 km daha ileriye gitmek için minibüs iç kýsýmlara doðru yöneldi. Kafasýnda bulunduðu yerin coðrafyasýný çözmeye çalýþýyordu ama baþaramýyordu. Her yer sanki birbirinin aynýsýydý. Yol ilerledikçe, daðlarýn rengi daha bir koyulaþýyor, fazla yükselmeyen daðlarýn arasýnda, çukurluk bir alanda kalan, güneþ ýþýklarýnýn yansýyarak parladýðý bu küçük ilçeye doðru giderek yaklaþmaktadý. Kalp atýþlarý yine düþüncelerini daðýtýyordu........Dudaklarýndan ise, “Tanrým bana yardým et!”, þeklindeki mýrýldanmalar çýkýyordu...


-6-


.......

Minibüs, iyice kararmaya yüz tutmuþ, sýkýntýlý havanýn, çiseleyen göz yaþlarý arasýnda yol alýrken, Nazlý, sol yanýnda, Palu’nun giderek çukura düþüyormuþçasýna sessizce gözden kayboluþunu izliyordu. Geride burasýyla býraktýðý çok az güzel anýsý vardý. Bir kaç tatlý muhabbet, baþlamasýyla nasýl sonlandýðý bile belli olmayan bir sevgi ve küçücük yürekleriyle en büyük hayallerin peþinden koþmaya aç öðrencileri... Bakýþlarý þehri iyice kaybederken karanlýðýn derin bekleyiþinde, bu yolu ilk olarak geçtiði gün aklýna gelmiþti. O zaman yüreði kýpýr kýpýr, yerinden oynayacakmýþ gibi hýzlý atýyor ve aklý karmakarýþýk ama meraklý bakýþlarla izlemiþti, uzaktan Palu’yu...Yine umutsuzdu, heyecanlýydý, sýkýntýlýydý ama þimdiki gibi mutsuz deðildi. Yeniden yola sessizce daldý ve o günü anýmsadý.....
........

Güneþ ýþýðý, pencerenin camýndan yansýmaya çalýþýrken, güneþ henüz batmak istemiyor olmanýn isyanýyla parlamaya devam ediyordu. Minibüs, havasýzlýða yenik düþmüþ yüzlerle, sayýsý giderek azalan yolcularýný Palu’ya ulaþtýrma çabasýndaydý. Sanki kendisini bir yükseltiden derinlere atmýþ gibi hissediyordu, minibüs yol aldýkça... Tam tasvir edemeyeceði bir derinliðe iniyor gibiydi. Çukura düþüyor gibi, ya da çevresinde hayalet daðlar yüseliyor, kendisi ayný noktada sabit kalýyor gibi....Yol devam ettikçe ve virajlar dönüldükçe, solda aðaçlar arasýnda, þirin, bir o kadar küçük görünümde, yeni yeni yanmaya baþlamýþ evlerin ýþýklarýyla can bulan bir þehir vardý. Evler genelde iki katlý gibi görünüyordu ve tüm karmaþaya raðmen resmi kurumlarýn o devlete ait haki rengi taþýyan duvarlarý seçilebiliyordu. Iþýklar arasýnda, beþ tane, yeþil ýþýklarýyla bu ýþýltýya renk verdiðini düþündüðü minareler göze çarpýyordu. Tam sýnýrlarýný çizemediði bir nehir, þehrin ardýnda kendisini çaresizliðine býrakmýþ gibi görünüyordu. Nehrin ardýnda ise, tamamen daðlarýn eteðinde, yemyeþil aðaçlarýn arasýnda sýk olmayan binalar göze çarpýyordu. Son virajý döndüklerinde, artýk Palu ile tanýþmak üzereydi. O, gerçekten hoþuna giden ýþýklar arasýndaki, çukura düþmüþ gibi daðlar arasýnda sýkýþýp kalmýþ þehrin, þehir içindeki görüntüsü ise hiç bir özellik taþýmýyordu. Minibüsün, þehrin zaten numune gibi uzanan tek caddesinde ilerlemesi ve durmasýnýn ardýndan, hayal kýrýklýðýnýn en büyüðünü yaþayan Nazlý’nýn aklýndan tek bir þey geçiyordu: Umarým dedikleri gibi olur ve sayýlý günler hýzlý geçer........
....

O ilk hayal kýrýklýðý taþýyan yüz halini hatýrladýðýnda, Nazlý’nýn yüzü yine çaresizliðini anlatýyordu. Oysa ki, þu an hissettikleri farklýydý. Ýlk geldiði zaman gördüðü bu ayný ve ýþýklý þirin þehir, havanýn derin karanlýðý ve yaðmurun acýmasýz karamsarlýðý altýnda, güzel bir his uyandýrmýyordu, Nazlý’nýn yorgun yüreðinde... Ýstediði tek þey, havaalanýna ulaþmak ve uçaðýna binmekti. Yaðmur giderek hýzýný artýrmýþ, karanlýk artýk her yere hakim olurcasýna derinleþmiþti. Ve artýk Palu geride kalmýþtý... Hem de hiç bir daha dönmeksizin. Yaþadýðý zorluklar ve acý hatýralar ile bu þehri bir tutarcasýna, ki þehrin O’na yaptýðý hiç bir kötülük yoktu, giderek uzaklaþýyordu. Uzaklara, özlediði Ýzmir’e ulaþmak istercesine.....



-7-


Evet....Ýþte þu an Palu’da idi. Minibüsten indiðinde, yüzündeki gerginlik, tüm vücuduna hakim olurcasýna yayýlýyordu. Güneþ, gök yüzüne doðru yükselme çabasýndaki daðlarýn ardýndan yavaþça kaybolurken, kararmaya çalýþan hava þehrin üzerini örtmeye baþlamýþtý. Ýndiði caddenin, çok da uzak görünmeyen son ucuna doðru baktýðýnda, bu küçük ve sýradan caddenin, þehrin merkezi olduðunu kavramýþtý. Evlerin ýþýklarýyla birlikte, caddedeki sokak lambalarýnýn ýþýklarý, yeni yeni aydýnlatmaya baþlamýþtý sessiz karanlýðý. Ýçinde anlamlandýrmak istemediði bir sýkýntý vardý ve tüm bedenine yayýlýyordu istemese de...Daha o andan itibaren, Ýzmir’ e inanýlmaz bir özlem duyar olmuþtu. Minibüs ile geldiði yoldan, solunda uzanan, ýþýklarýn dalgalandýðý güzel derya þu an kaybolmuþ ve gerçekle yüzyüze gelmiþti. Küçük bir doðu þehiriydi burasý. Karanlýðýn hakim olduðu gecede, yine sadece erkeklerin hakim olduðu bir cadde ve þehir... Kendisini meraklý gözlerle süzen bakýþlardan rahatsýz olmuþtu ama tepki de veremiyordu, mimikleriyle de olsa... Gözlerinin beyazý sulanmýþ ve bir o kadar da kýzarmýþtý, aðlayamamaktan yanýyordu için için... Kendisine telefon ettiðinde söylenilen, okula ait lojmanýn nerede olduðunu, minibüsün muavinine sorduðunda, ne kadar cesaretsiz ve ürkek olduðunu, kendi sesinin titremesinden anlayabilmiþti. Yerini öðrendiði okul ve lojmana tekrar Elazýð’a dönecek olan minibüs tarafýndan býrakýlacaðýný öðrendiðinde mutlu olmuþtu. Valiz ve çantalarýný, çekingen bakýþlarýyla taþýyan bir kaç delikanlýya kendisi de bir o kadar çekinik tavýrlarla teþekkür ettikten sonra, bindiði minibüs caddenin diðer ucuna doðru yol almaya baþlamýþtý. Bir kaç dakika sonra, yine ayný delikanlýlarýn yardýmýyla okulun hemen yanýnda, dýþarýdan resmi bir kuruma ait olduðu, haki renginden anlaþýlan lojmana doðru yöneldi. Tekrar teþekkür ettikten sonra, okulun personelinden anahtarý almasý gerektiðini anýmsadý. Okula girerken, sadece okulun ne kadar bakýmsýz olduðuna dikkat edebilmiþti. Kendisine doðru gelen, adýnýn Kazým olduðunu öðrendiði, yaþlýca bir bey, cebinden çýkardýðý bir tomar anahtar arasýndan bir kaçýný karýþtýrdýktan sonra, emin gözlerle baktýðý bir çiftini Nazlý’ ya doðru uzatmýþtý. Nazlý, anahtarlarý alýrken, bu yorgun ve titreyen eller ile kendisinin ürkek ve titreyen ellerini birbirlerine benzetmiþti. Personelin o yaþlý ve umutsuz, durgun fakat bir o kadar da kendisinden emin bakýþlarýndaki sýcaklýðý hiç bir zaman aklýndan çýkarmama kararý almýþtý.

- Hoþ gelmisen, hoca haným... Ben burada çalýþirim. Kazým Amca derler hep...

-     Hoþ bulduk. Ben Nazlý öðretmen. Ýngilizce öðretmeniyim.

- Duymuþuz geleceðini. Çocuklara ingilizce öðretisin...

Kazým Efendi’nin sesindeki içtenlik, bir sürü çizgi ve halkalarla çevrelenmiþ gözlerindeki yorgun ve derin bakýþlarla, Nazlý gerçekten kalbindeki korku buzlarýný eritmeye baþlamýþtý. Geleceði duyulmuþtu demek ve zaten þehirli bir kýz bekliyorlardý. Belki de korktuðu kadar zor olmayacaktý buralara alýþmak. Yine de içinde hala kýpýrdayan bir huzursuzluk vardý geleceðe dair...

-Bir ihtiyacýn olur, hamen arisen burayý. Bizim kadýn yardim eder, merak etmisen?

-Teþekkür ederim.

Aðýr adýmlarla okulun bahçesine tekrar çýktýðýnda, havanýn giderek çaresiz karanlýða teslim olduðunu görmüþtü. Derin bir iç çekerek, bahçeden çýkýp, hemen yan sokaðýn baþlþanngýcýna yakýn olan lojmana doðru yürüdü. Binanýn önüne geldiðinde tekrar içini çekerek, karanlýðýn tül gibi sardýðý iki katlý binanýn dýþ duvarýndaki, sessiz , bakýmsýz, sývasý yer yer dökülmüþ olan griliði hafýzasýna kaydetti ve ardýndan yandaki merdivenlere doðru ilerledi. O ürkek, kendisini takip etmek istemeyen, geri dönmek için adýmlarýný ters yöne yöneltmiþ olan sokaktaki gölgesi de ardýndan, isteksizce ortadan kayboldu. Merdivenlerin son basamaðýnda, az önce koymuþ olduðu valizlerin yanýndan geçti ve açýk sarý renkli, kirli, tahtadan yapýlmýþ ve yer yer boyasýnýn ardýndan eski, beyaza yakýn boyasý görünen kapýnýn önünde durdu. Anahtarý, kapýnýn kilidine, titreyen elinin, güçsüz parmaklarý arasýndan düþeceðini sandýðýndan sýmsýký kavramýþ bir halde, yavaþça yerleþtirdiðinde, kalbi hiç atmadýðý kadar hýzlýca çarpýyordu. Yuvasýnda hafifçe dönerken tam çeviremediði anahtarý ileri geri yaptýðý hamlelerle tekrar kilide yerleþtirdiðinde, kapý yavaþça, tiz bir gýcýrtý sesi eþliðinde açýlmýþtý. Eþyalarýndan en taþýnabilir olanýný bir eline aldýktan sonra yavaþça girdiði bu yeni yuvasýnýn loþ havasýyla aniden karþýlaþmak, içinde biriktirdiði göz yaþlarýný, hýçkýrýk çaðlayananýna çevirmiþti bile... Karþýdaki odalarýn açýk kapýlarýndan, sokak lambalarýnýn perdesiz pencerlerden kaçamak parýldamalarýnýn yansýmasýyla aydýnlanan bir o kadar kasvetli antrede elindekini istem dýþý bir hareketle yere býraktýktan sonra, gözlerinden süzülen yaþlarý eliyle durdurmak istercesine her iki elini yüzüne doðru götürmüþtü. Elleriyle yüzünü kapamýþ bir halde hýçkýrarak aðlýyor, saatlerin ve belki de günlerin biriktirmiþ olduðu duygularýný, bu sessiz bir o kadar da yalnýz odalarla paylaþmýþ oluyordu sanki... Annesini, kardeþini, Uður’u, hayatýný ve geleceðini alýp bir akýntý haline döndürürken gözyaþlarý, ayný zamanda yine derin sessizliði bozan hýçkýrýklarýna, bu defa hafif histerik iç çekiþler de eklenmiþti. Kendisini telkin etmeye çalýþýyordu ama durmuyordu hüznü... Bir süre ayný þekilde kaldýktan sonra antrenin ortasýnda, yavaþça banyo olduðunu tahmin ettiði kapýya doðru yöneldi. Lambasýný yakýp girdiði odaya yarý kýsýlmýþ yaþlý gözleriyle baktý. Kapýnýn hemen yanýnda yerleþmiþ olan büyük bir soba, karþý duvarda küçük bir pencere, hemen saðýnda kapýya yakýn aynalý bir lavabo... Bakýmsýz, kirli ve bir o kadar da çaresiz banyo, ayný zamanda diðer odalarýyla bu lojman... Gözyaþlarý kesilmiþ bu sefer derin iç çekmeler, aðlayamýyor olmanýn verdiði huzursuzlukla hýrýltýya dönüþmüþtü. Açtýðý musluktan akan, yoðun beyaz renkli - muhtemelen kloru fazla bir su- bulanýk suyla yüzünü en serininden bir kaç kez yýkadý ve ardýndan saçlarýný düzelterek, aynaya, kýzarmýþ, nemli gözlerine baktý. Sonra, o tüm vücudunu saran adrenalinin ilk etkisinden kurtulunca takýndýðý soðuk, umursuz ve kendinden emin haliyle kapýnýn önünde kalan valizini ve eþyalarýný almak üzere banyodan çýktý. Kendisine içinden sürekli ayný telkin içeren sözleri yineliyordu. Bundan sonra aðlamayacak, güçlü olacak ve her þeyi bir yeni tecrübe olarak alýp, hayatýna en güzelinden, sorunsuz ve hatasýz olarak devam edecekti.

Kapýnýn önünden aldýðý valizini ve diðer çantalarýný, dairenin en arka kýsmýnda, odalardan birisine taþýdý. Odaya girip, lambayý yaktýðýnda, kapýnýn hemen yan tarafýndaki duvara yaslanmýþ bir yatak, kapýný tam karþýsýndaki pencerenin önünde, kimsesizliðine makum büyük tahtadan yapýlmýþ eski bir masa, yataðýn yanýnda neredeyse yýkýlacakmýþ gibi zoraki duran bir komidin.... Ve baþka hiç birþey... Sarý ve loþ ýþýðý ile odayý aydýnlatma çabasýyla bir ampül yanýyorken tavanda, sanki dýþarýdan çekingen, bir o kadar da meraklý, binanýn bulunduðu sokaðýn bir kaç lambasýnýn ýþýðý, diðer odalarda olduðu gibi davetsizce perdesiz pencerelerden odaya sýzýyordu. Pencerelerden birirsi açýktý ve dýþarýnýn yoðun toprak kokusu odaya doluyordu. Ýlk önce pencerenin boyasýz, tahta kasasýný iterek, zorla kapatýp o alýþýk olmadýðý yoðun kokudan kurtulmayý amaçlamýþtý. Pencereyi kapayýp, dýþarýdan esen sýcak ve nem içermeyen havanýn yavaþ esintisinden de mahrum kaldýðýnda, ne kadar yalnýz olduðunu kabul etmek zorunda kalmýþtý. Hýzlýca diðer odalarý da gezdikten sonra, aklýndan eksikleri de bildirdikten sonra ardýndan gelecek eþyalarýnýn burasýný nasýl dolduracaðýný ümitsizce geçirdi ve çantasýndan aldýðý telefonuyla annesini aramak üzere çelimsiz ve bir o kadar da biçimsiz yataðýnýn üzerine oturdu.

-Alo, kýzým?

-Anneciðim nasýlsýn.? Ben ulaþtým Palu’ya...

-Yolculuk nasýldý meleðim. Merak ettik seni, uzunca bir süre sesin çýkmadý. Nasýl hissediyorsun kendini?...

-Çok iyiyim. Yolculuk güzeldi. Üniversiteden bir öðretim üyesi bayanla tanýþtýk, yanýmda oturuyordu. Güzel muhabbet ettik. Sonra da zaten buraya ulaþmak için uðraþtým. Küçük ama þrin bir yer burasý. Þu an lojmandaki dairedeyim zaten.. Çok...

-Kalacaðýn yer nasýl? Sesin iyi geliyor. Çok mutluyum bu yüzden. Umarým herþey istediðin gibi devam eder.


-Lojman güzel anne. Öyle fazla bir þeye ihtiyacým olmayacak herhalde... Zaten odalar güzel, bir problem yok. Sen merak etme...Seni þimdiden özledim anneciðim....

-Ben de seni güzelim. Biraz dinlen tekrar konuþuruz. Öpüyorum....

- Ben de seni anne...

Telefonu kapatýr kapatmaz, o mutlu ve güçlü sesinin tükendiðini hissetti. Aslýnda annesini hiç bir zaman kandýramazdý ama, üzülmesini istemiyordu. Birden, ara verdiði hýçkýrýklarýna ve göz yaþlarýna yeniden yenik düþmüþtü. Baþý önüne eðik, yataðýnda kamburunu çýkararak oturuyorken, az önce zorla kapattýðý pencereden ani bir ses çýktý ve pencere kendiliðinden açýldý. Pencerenin kasasýna dayanarak öylece karþýdaki daðlara baktý ve karanlýðýn rengiyle boyanmýþ daðlarýn arasýnda olmanýn verdiði deðiþik korku ve duygularla uzaklara daldý. Ýþitttiði kuþseslerinin ne olduðuna anlam veremedi ama duyduðu sesleri oldukça vahçi ve acýmasýz olarak buldu. Gök yüzüne baktý ve uçan, koyu renkli, gecenin karanlýðýyla karalara boyanmýþ bir kaç kuþ gördü. Ürkütücü seslerini iþitmek istemediðini düþündü ve ne tür kuþlar olduðunu o an için önemsemeyerek bakýþlarýný onlardan kaçýrdý. Sonra, tekrar büyük bir çabayla pencereyi kapadýktan sonra, valizini ve çantalarýný açarak ihityacý olan giyisi, malzeme ve nevresimleri ayýrdý. Yataðýný hazýrlayarak, dinlenebileceði bir konuma getirdi. Yavaþça ve hiç de alýþacaðýndan emin olmadýðý hareketleriyle yataða uzandý, tavana doðru suskun bakýþlarýyla baktý, kendisini yalnýzlýðýn uykusuna býraktý. Iþýðý kapamamýþtý ki korku dolu rüyalarý gerçeðe dönüþürse aniden, sarýlabileceði bir aydýnlýk olabilsindi çevrede. Çocukluðunda da böyle en çaresiz anlarýnda, küçük korkularýnýn devleþtiði hayallerinden açýk býraktýðý ýþýk ile sýyrýlabiliyordu. Uzun süre devam eden bu alýþkanlýðýndan yurt hayatý sýrasýnda kurtulabilmiþti ama o zamanlar zaten her þey güzeldi yaþantýsýnda... Þimdi yine o en savunmasýz çocuk beyni, uykuya dalarken yalnýzlýðýnda, hayalleri ile kabuslarýný þavaþa zorlarcasýna çaba gösteriyordu uykusunda...Sonra, derin iç çekmelerin eþliðinde bir uykuydu geriye kalan...
...........
Uyandýðýnda gecenin ilerleyen saatleriydi ve alýþamadýðý yeni yataðýnda sürekli pozisyon deðiþtirmek zorunda kalýyordu. Ýçi huzursuz ve yüreði kýpýr kýpýrdý...Havanýn o en yoðun sýcaklýðý O’nu biraz þaþýrmýþtý. Daha serin ve belki de soðuk bir hava bekliyordu buralarda... Biraz etrafa bakýndýktan sonra, çantasýndan aldýðý discman ile en sevdiði CD’ yi dinlemek üzere kulaklýklarýný taktý ve ayný hareketsiz bakýþlarla tavana daldý.... Dinlediði sözler sevgilsini hatýrlattý yine, uzaklarda ve geçmiþte býraktýðý sevgisini... “Ben þarkýmý söylerken istersen sesini açarsýn/ Ýstersen sesini kapayýp bunu da yok sayarsýn....” En sevdiði þarkýlarýndan birisiydi bu... Dinlemekten vazgeçemediði ve duymak istediði sözleri içeren ... Bir diðeri de, “Gözlerimin etrafýndaki çizgiler/ artýk belli oluyor,
Bütün o çizgiler son bir yýlda oldu/ sana, bana, bize aðlarken,
Ben Leyla olmuþum kimin umurunda/ Mecnun çoktan gitmiþ
Bu ne garip bir yangýndý böyle/ sen söndün ben yanarken” idi.
Zaten, sürekli peþ peþe dinlediði iki þarký buydu bu albümdeki... Evet, Uður’a, hala aþýktý.... Bir süre sonra gözleri aðýrlaþmýþ ve içi yine geçmiþti.... Derin uyku yine esir almýþtý O’nu ama yine de bu durumdan rahatsýzlýk duyacak deðildi. Alýndýðý esaret, çaresizliðini, yalnýzlýðýný ve belki de alýþmakta çok zorlanacaðý bu yeni yuvasýný uzak tutmaya yetiyordu kendisinden...
...........

Gözlerini kýrpýþtýrmak zorunda kalmýþtý... Bir anda gün ýþýðý ile yýkanmýþtý yorgun yüzü... Yavaþça gözlerini açtý ve pencereden içeriye hiç bir engel tanýmadan, davet bile istemeksizin süzülen güneþ ýþýðýný göz bebeklerinin enderininde hissetti. Bu davetsiz misafirle gözlerini tekrar kapatmak zorunda kalmýþtý. Yavaþça kendisine gelmeye baþladýðýnda, kalkmak üzere yataðýn yanýnda, en uca doðru yer deðiþtirdi. Hafifçe öne eðilerek kalkmaya çalýþtýðýnda, yerde kendisine bakan bir çift gözle karþýlaþmýþtý. Yüzünde o en tanýdýk gülümseme, durgun bakýþlarýný daðýtývermiþti. Annesinin, kendisine arkadaþa olsunlar diye aldýðý bir çift ayýck pofuduk terliðin gözleriydi kendisine doðru sýcasýk bakan...Onlarý büyük bir itinayla giydi, sanki, ayaklarýnýn altýnda ezilerek acý çekmesinler diye...Yine büyük bir dikkatle banyoya doðru yürüdü, banyoda nasýl duþ alacaðýný düþünerek yüzünü bu alýþýlmadýk bembeyaz renkli suyla yýkadý. Ardýndan, yataðýnýn olduðu odaya döndü ve eþyalarýný yerleþtirebileceði dolabý olmadýðýndan, masanýn üzerine bir nevresim örterek, onun üzerine dizmeyi düþündü. Ýzmir’den, geriye kalan eþyalarýný getirecek olan kamyon üç günsonra hareket edecekti. O zamana kadar bu boþ odalarda geleceðe dair neler yapacaðýný planlamak üzere oldukça fazla zamaný olacaktý. Dairenin diðer odasý da yataðýnýn olduðu oda gibiydi, tek farký pencereleri binanýn konumu gereði sokaða ve Palu’nun tam karþýsýnda yükselen, yeþil ve ardýndan da kurakça yükselen daðlara bakýyordu. Daha geniþ bir bakýþ açýsý saðlýyordu burasý þehire doðru.... Salon da ayný yere doðru bakýyordu. Oldukça geniþti aslýnda odalar. Ama içini daraltan bir kýsýrlýðý vardý yine de... Saonun penceresinden sokaða eðilerek baktýðýnda, o buram buram toprak kokan havanýn ayný zamanda yoðun bir hayvan kokusunu da içerdiðini fark etti. Zaten az önce binalarýn önünden salýnarak geçen bir kaç inek bu algýladýðý kokularý açýklayabiliyordu. Bu kokuya nasýl alýþabileceðini düþündü. Ardýndan odalarý tekrardan amaçsýzca ve nedensiz bir kaç kez yavaþça dolaþtý. Öðleyi geçmiþti saatler... Biraz dýþarýlarý keþif etmek, yiyebileceði hazýr bir kaç þey almak, bu ilçeyi gün ýþýðýnda tekrar tanýyabilmek amacýyla üzerine birþeyler giydi ve hýrkasýný da alarak dýþarýya çýktý. Kapýyý kapatýrken, biraz ilerisindeki diðer kapý dikkatini çekti ve “baþka birileri de bulunuyor muydu acaba bu binada”, diye düþünerek kapýsýný kilitledi. Ayakkabýsýný beton zeminde çýkardýðý seslerden kendisi de rahatsýz oluyorcasýna, bir an için parmak uçlerýnda yürüyerek indi ilk basamaklarý... Sonra, vazgeçti bu kendisine ve sessizliðe karþý gösterdiði nezakete, inmeye baþladý merdivenlerden. Sokaktan caddeye çýktýðýnda, havanýn gerçekten bunaltacak kadar sýcak olduðunu düþündü. Þehrin ortasýnda uzanan bu caddenin bir ucunda nehrin kýyýsýyla uzanan iþ yerleri, diðer ucunda da Hükümet Konaðý yer alýyordu. Caddenin her iki yanýnda bakkal, lokanta, foto stüdyolarý, berber dükkanlarý, cep telefonu satan yerler ve deðiþik iþlerle ilgili dükkanlar yer almaktaydý. Minibüs duraðýnda bulunan bir kaç kapalý bayan haricinde ve tabiki kendisininharicinde ortalarda hiç bir kadýnýn olmadýðýný fark etti. Kaçamak ve süzen bakýþlar arasýnda bir bakkala girdi ve alabileceði þeyleri kafasýndan geçirdi. Biraz temizlik, biraz atýþtýrmak için yiyecek ve onun haricinde abur cubur þeyler....Pek fazla dialoga girmemiþti bakkal sahibi adamla, O da zaten sadece iþini yapmýþ ve parasýnýn üstünü kendisine verinceye kadar bir dialoga girmemiþti. Sadece son bir adýmla dönerken çýkmak için kapýya, kasanýn baþýndaki bu orta yaþlardaki adamýn sesi duyuldu.

- Hoþgelmiþen Palu’ya. Küçüktür buralar ama alýþisen hemen, merak etmisen... Doktorsun?

-Yok, öðretmenim. Ýngilizce...

-Demek Ýngilizce öðretisen. Eyi olmuþtur. Çocuklar öðrensinler. Yoktur burada öyle her dersin öðretmeni.


-     Evet, öyleymiþ. Zaten ben de yeni atandým.

-Kolay gelsin.

-Saðol. Size de iyi iþler.


Bakkaldan aldýklarýyla caddeden ilerlerken tekrar lojmana dönme ihtiyacý duymuþtu. Biraz gerilmiþti sanki ortamdan. Alýþabilecek miydi? Biraz zaman alacaktý galiba. Dairesine döndüðünde, biraz ortalýða çeki düzen verip zamanýn geçmesini saðlamak istedi. Aldýðý abur cuburlardan yedi biraz ... Ardýndan, önce mutfak, banyo olmak üzere diðer odalarý büyük eþyalar gelmeden önce hazýrlamak için temizliðe koyulmuþtu hemen. Zaman geçiyordu istemese de... Ayný gün bitirmek istiyordu iþlerini. Çünkü, baþlama yazýsýný ertesi gün okula ve gerekli mercilere vermesi gerekiyordu. Hem zaten eþyalar gelecekti ve hem bu iþler hem de evrak iþleriyle uðraþmak zor olacaktý O’nun için. Sonra da görev zamaný... Ne yaparsa yapsýn, ne kadar temizlerse temizlesin, odalarýn o döküntü görünümlerini deðiþtiremiyordu. Kafasýnda, gelen eþyalarý nasýl yerleþtireceðini planlýyordu. Ne kadar uðraþýrsa uðraþsýn, odalarý eþyalarla dolduramýyordu. Zaten hep bir þey eksik kalýyordu. Çünkü ne olursa olsun yalnýzdý ve bir süre de böyle hissedecekti. Tüm bu düþüncelerle birlikte, yaptýðý iþin verdiði fiziksel yorgunluk ile zaman bir anda geçmiþti. Pencereden, yine o gecenin yavaþ yavaþ þehrin üzerine yayýlan rengi süzülmekteydi. Yorgun bir þekilde, eþyalarýný ütüleri bozulmasýn diye, sanki pazardaki tezgahlarda müþteriye açmýþ gibi, ayýrarak masanýn üzerine itina ile dizmiþti. Aklýndan hep ayný þey geçiyordu. “Gel.. gel..ne alýrsan beþ yüzzz”... Bir anda yüzünde bir tebessüm olmuþtu. Dolabý yoktu ve giysilerini geliþi güzel yerleþtirmek veya valizde býrakmak yerine bulduðu bu geçici düzen ile kendi çapýnda eðleniyordu. Tüm giysilerini masanýn üzerine tasnif eder gibi yerleþtirdikten sonra, yorgun bir þekilde yataðýna uzanmýþtý. Birden kalkýp, masanýn önündeki sandalyeye oturup, kullanabilmek için ayýrdýðý yere evraklarýný dizmeye baþlamýþtý. Ayrýca bir takvimden neler yapacaðýný planlarken izin kullanmasý için geçecek sürenin oldukça uzaklarda olduðunu fark edip hüzünlenmiþti. Tekrar yataða döndüðünde saat oldukça ilerlemiþ, akreple yelkovan da birbirleirnin peþinden koþmaktan yorulmuþlardý. Annesini ve kardeþini düþünerek uyudu. Derin uykusu, odanýn ve pencerenin dýþýndaki, daðlar arasýndaki hapis þehirin sessizliðiyle bütünleþmiþti.
......

Sabah kalktýktan sonra, evraklarý ile okuluna gitmiþti. Okul müdürü ve müdür yardýmcýlarý ile tanýþtýktan sonra, mülki amir olmasý nedeni ile kaymakamý ziyaret ederek gerekli prosedürü tamamlamýþtý. Artýk geldiði bu yabancý þehrin yeni öðretmeniydi. Baþaracaktý....
.....

Okul, iki katlýydý. Ýlk bakýþta aslýnda temizdi ve yerteri kadar önem gösterilmiþti ama yine de ýsýnamamýþtý. Gerçi bu sadece okul ile ilgili deðildi. Herþey için zaman gerekiyordu. Alýþmak! Uyum saðlamak! Baþarmak! Unutmak! Gülebilmek!... Müdür yardýmcýlarýndan birisi ile-ki Kemal Bey memleketi olan bu yerde yýllarýný vermiþti- okulu geziyordu. Daha genç ve toy olmanýn verdiði heyecanla aslýnda bir taraftan her hangi bir gaf yapmamaya, ayrýca kendisinden emin ve güvenen bir genç bayanýn portresini dýþarýya yansýtmaya çalýþýyordu. Ama ya hisleri... Hiç olmadýðý kadar hýzlý atan günlerindeki gibi çarpýyordu yine kalbi... Okul içindeki bu sýradan, resmi fakat bir o kadar heyecan verici stresli gezi son bulduðunda, öðretmenler odasýna girmiþlerdi birlikte. Ve diðer öðretmenler ile bir tanýþtýrma seromonisi de tamamlanmýþ oluyordu. Kendisi gibi çok genç öðretmenler de vardý odada.. Birbirlerine tebessüm ile þans dileyen genç bakýþlar.. Hýzlýca gözden geçirdiði öðretmenler odasýnda sadece kendisi ile birlikte 3 bayan öðretmen olduklarýný anladý. En azýndan destek alabileceði bayanlar vardý. Buradaki günlerinin hýzlý ve bir o kadar da güzel geçmesini umut ederek masanýn etrafýnda sýralanmýþ sandalyelerden birisine izin alarak oturdu. Konuþulanlar sýradan günlük olaylar, yaþam þartlarýnýn zorluklarý, ülkenin son günlerdeki gidiþatý ve ikili konuþmalarda ise kimselerin katýlmasýný istemeyen fýsýltýlar. Bir an duraksamýþtý odadaki konuþmalar. Herkes en meraklý gözlerle ama gülümseyen yüzlerle bakýyordu kendisine. Kendisini tanýþtýrdýktan sonra yavaþ ve ürkek ses tonuyla, kendisi de diðer meslektaþlarýný tanýmaya çalýþýyordu. O gün bir o kadar stresli geçmiþti kendisi için.. Ve akþam çok zor olmuþtu. Yeni bir ortama girmenin verdiði gerginlik tüm vücuduna aðrýlar girmesine yol açmýþtý sanki... Yatak odasýna ulaþtýðýnda, hiç kendisini yormadan, üzerindeki giysileriyle öylece uzanývermiþti yataðýna... Sonra ise en derininden uykusuna yenik düþmüþtü.

.......







Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Karanlýðýn Sesi
Kýrmýzý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Boþluk [Þiir]
Nasýl? [Þiir]
Güncelerin Güncesi [Þiir]
Aþkýn Titreyen Elleri [Öykü]


Özgür Tanrýverdi kimdir?

Sadece yazýyorum. . .

Etkilendiði Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Özgür Tanrýverdi, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.