..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanýn en iyi tarafý ürperebilmesidir. -Andre Gide
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yaþam > Simavna Mogan




18 Aralýk 2004
Yeni Gezerden Yazýlar - 1  
Simavna Mogan
Yola koyulmak hep cazip gelir bize. Her nereye doðru koyulmuþsa insan… Gitmek belli ki bir eylem, bir yapma’lar toplamý. Bir duygu da sayýlmaz mý? Bir yaþanýþ, bir hal? Yalýn bir hal mi? Hayýr. Yalýn halde bir þey yapýlmaz, durulmaz bile, var


:AGGG:


YENÝ GEZERDEN YAZILAR-1

                              Simavna Mogan

Yola koyulmak hep cazip gelir bize. Her nereye doðru koyulmuþsa insan… Gitmek belli ki bir eylem, bir yapma’lar toplamý. Bir duygu da sayýlmaz mý? Bir yaþanýþ, bir hal? Yalýn bir hal mi? Hayýr. Yalýn halde bir þey yapýlmaz, durulmaz bile, var olunur sadece. Yolculukta en çok, ismin –i,-e,-de,-den halleri ile konuþulur -dilden sezilir ne de olsa. Gitmek; bir þeye yönelme ve arzulama, bir þeyi belleme ve isteme, bir yerden ayrýlma-çýkma, bir yerlerde bulunma halleri ve benzeri haller toplamý.
Yola koyulmak, öncesi sonrasý ayrýlamayan bir tutku, ne ara beslenip nerede yeryüzüne taþtýðý seçilemeyen bir nehir. Aktýkça ve taþtýkça kendisiyle beraber, doðduðu mekaný da uzaklara taþýmakta… Bizi.
Kiþi kendi nehrinin peþinde yürürken, doðasýnýn nerede nasýl kývrýldýðýný, renklendiðini, büküldüðünü ve döküldüðünü izler gibi, þaþkýn… Kiþi, yürüdükçe süregiden ve baþka mecralarda kývrýlýp dolanan nehrinin peþinde… Eðer öyleyse, yürümek ve izlemek bir karþýlaþma, tanýklýk ayný zamanda kendinden doðanýn alametlerine. Ben böyle diyeceðim en azýndan.
***
Grupla yola koyuluþ, saat 7 iken… ( ki ben bir önceki akþam grubu keþfeden dostuma “sabah uyanan diðerini arasýn” demiþken) 7’de arandým, uykudaydým. Böyle sabahlarda hatasýný bilen bir çocuðun yakalanmýþlýðýyla zýplarým yerimden, yataktan.
Kýsa konuþmanýn sonunda, “Yaa!...Uff!.. Beklemezler mi? Tüh!... Neyse demek kýsmet deðilmiþ.” diye söylenerek kapattým telefonu.
Yola çýkmak kýsmet iþi. Her iþ gibi. Yoksa fallarda kapalý çýkmazdý yollar, çýksa da fal baktýran þaþýrmazdý “Yaa! Bak gidemiyormuþum demek.” diye. Yolumun aðzýna telveler yaðdý ya bir an, sanki çýkýþýna hafriyat yýðýldý ya… Silkindim. “Iýhh! Gidicem ben, biliyorum.” deyip tuvalete koþturdum. Tekrar telefon: “Þoför diyor ki, eðer E-5’e gelirsen hemen…” Hemen? Hemen. Çünkü günlerdir bunun için hazýrlanýyorum, alýþ veriþ yaptým o kadar –hem de hiç gereði yokken (ben öyleyim)-; hem güneþ gözlüðü aldým –eskisini diþçide unutmuþtum, bir yýldýr kýrpýþ kýrpýþ bakýyordum gündüz gözüne-; hem spor sutyeni aldým –kabýndaki kadýnýn havalý tenisçi pozuna raðmen-; sonra söz verdim birine ve kendime zirvede havayý koklamak üzere; çünkü söz verdim havayý koklamak ve aldýðým kokuyu söze/ kendisine/kendime adamak üzere…
Servisteyim. Tek geciken ben olmadýðýmdan ve yoldan insan toplama adetinin yürürlüðünden; uyuyakalýp insanlarý bekletmiþ huzursuz, sorumsuz tip damgasý vurmuyor bakýþlar bana, ilgisizler.
Arkadaþým takýlýyor “Demek uykucusun ha!” “Þey bazen…”
Þoför feribotta çay servisi yapýyor termosundan, alýþýk olanlar dadanýyor tepesine… Ben kenardan aç, utangaç kediler gibi bakýyorum, dilengen ve sürüngen sokuluyorum. Nihayet davranýyorum, baþkan dedikleri sevecen adamýn daðýtan elindeki bardaða, daðýtýlanýn gönüllüsü olmaya:
“Ah son çay mý? Elinizden mi alýyorum? Kendinize miydi yoksa? Emin misiniz?” (Piþt! Kenara çekil kýzým, hadi al çayýný git, bunaltma kimseyi piþt!)
Sonra otlu peynir kasesi çýkarýyor þoför. Tanrým adam bir melek. Evet bu adamdý taksici bozuk yok deyip, siftah yapmakta olduðundan bahsederken, 5 milyon para üstü veremeyeceðini “bozuk yok” diye açýklarken, gelip kahraman gibi, açýp kapýyý, “Ne kadar tuttu?” deyiveren kahraman. Orta boylu, býyýklý, göbekli, kalýn dudaklý Necip Bey. Þimdi kahvaltý yapmamýþ kediyi çaylarla, otlu peynirlerle besliyor.
“Ah ne iyi oldu sabah sabah!”
“Al daha al!”
Gene süzüle süzüle sokulmuþum ortama. (Piþt, kenara bakalým, hadi kedi! Yeter o kadar, al da git!)
Tanrým daha feribotta bölündüm. Kendimi kovalýyorum mekânýmdan. Yol bütünlük ister, öyle olmalý. Tadýný çýkar kedicik. Felsefelerine gömül, denize bak.
“Denize bak!”
“Aaa deniz yýldýzý bu mu? Canlý mý? Deniz anasý hareket ettiðinden mi halkalar yapýyor?”
Akþam dönünceye kadar, merakla her þeyi dinlediðimden ve sanki zaten hiçbir þey bilmezmiþim gibi olduðumdan ve durduðumdan, önüne gelen bana saðý solu anlattý, anlatacaktý. Daha feribotta belliydi, günün bir çömezi. “Bak maðaralar bunlar?” “Bak sis!” “Bak kekik.” “Bu baþka kekik.” “Bak hepsi kekik!” “Bak su deposu.” “Bak baton” “Bak inerken…” “Bak çýkarken…” “Bak wolfram” “Bak wolfram filizi” “Bak küçük zirve” “Bak büyük zirve” “Bak zirve taþý.” “Bak çarþak dediðimiz bu”
Tabi ki feribottayýz ve tabi ki hedef: Uludað Büyük Zirve!

***

Þoför bizi arabayla çýkarabildiði yere kadar çýkarýyor. Toparlanýyor insanlar, yola hazýrlanýlýyor. Ayakkabýlar deðiþiyor, ba(s)tonlar çýkýyor, bandanalar sarýlýyor, sular çantalara sokuluyor, fotoðraf makineleri ve hatta ayaklý fotoðraf makineleri sýrtlara çýkýyor (Tanrým teçhizat!). Ýlginç çantalar taþýyor bu insanlar. Arkadaþým þalýný kafasýna bir sih gibi dolamýþ, özgün otantik bakýnýyor. Ben, bundan sonraki yürüyüþlerimde kafama ne takacaðýmý onu görünce anlýyorum.
“Nasýl baðladýn? Anlat nolur.”
“Bir þey yok, sardým, bak böyle.”
Ýnsanlar þak þuk sesler çýkartýp teçhizatýný donanýrken benim aklýmda ayný soru: pembe pantolonumu mu giysem? Sanki daha uyumlu griyle, bu pantolon hacýlarýnkine benziyor.
Wolfram’a kadar duraksýz yürüyoruz. Biz arkadaþýmla kaptýrmýþ nefesimizi dinlerken, bir baþka çömez sokuluyor yanýma: “Konuþursak daha mý çok yoruluruz?” Tanrým yalnýz deðilim!
Wolfram’da tempolu yürüyecek olanlara Büyük Zirve’yi, aðýr ve kýsa yürümek isteyenlere Küçük Zirve’yi öneriyorlar. Arkadaþým botu ayaðýný diþlediðinden ve çorabýný yediðinden Küçük Zirve grubuna ayrýlýyor. Öbür çömez bana sokuluyor, bir çömezi yoldaþ bellemiþ:
“Hangisine gidelim?” Hýmm… Daha yarým saat yürüdük ve “biz” adýna karar vermem gerekiyor.
“Büyük Zirve! Bunun için geldik. Beceremezsek yarýsýnda kalýrýz, ama en azýndan hedefimiz ve biz…”
Bu arada gayet iyi gidiyorum. Arkada kalmamaya uðraþarak, kendimle cebelleþiyorum yolda. En arkada kalmamalýyým. Kendimi ev kedisi gibi hissederim yoksa. Hýmbýl, hantal, fareye tenezzülü olmayan. Öbür çömez fark eder etmez, tavrýmý kendini kanýtlama isteði olarak tanýmlýyor. Olabilir. Ben ev kedisi deðilim. Savaþçý kediyim. Bir komando kedi. Kendimi talimde tutuyorum. Konuþulanlarý dinliyorum, arkadan gelirsem insanlarý duyamam. Hepsine kulak misafiri oluyorum. Hatta bazen paldýr küldür giriyorum laftan içeri.
“Zaçmak ne?”
“Ýz açmak, zaçmak deðil. Karda yürürken sýrayla önde iz açýlýr.”
“Hýmm…”
Tabi çok saðlýklý duyamýyorum her zaman.
“Öbür batonunuzda niye çiçek yok?”
“Kar paleti adý, düþtü, yapýþtýrmadým.”
40 dakika ya da 1 saat geçiyor mola veriliyor. Bir þeyler atýþtýrýyoruz. Su içiyoruz.
Ýkinci molada rehbere “Ben önden çýkayým mý?” diyorum. Arkadaþým demiþti oysa, rehberin önüne geçmemek gerekir, diye. Biraz nükteli, hafif sivri “siz bilirsiniz, eðer biliyorsanýz yolu, ancak…” Kötü bir niyetim yok oysa… Hani biraz hýz olsun, öndekilerin sohbetini dinleyeyim, molaya erkenden gireyim cinsinden bir iþgüzarlýk. Herkesin toplanmasýný bekliyoruz. Çok geçmeden, birlikte yola koyuluyoruz. Yokuþu çýk çýk çýk, azýcýk in in in, düzde yürü yürü yürü. Yokuþlarda öbür çömez sesleniyor. “Beni beklemedin, sen savaþta satarsýn adamý, beklesene.” Onu rehbere þikayet etmekle tehdit ediyorum. Psikolojik baskýsýna, tehditle cevap veriyorum.
Grubun temposu belli olduðundan ve önden belirlenmekte olduðundan, doðaya en rahat molalarda bakabiliyorum. Zaten yokuþlarda durup çevreye bakayým dediðim zaman, kafamla beraber bedenim hafifçe boþluða yatýyor, irkiliyorum. Çünkü boþluk beni fazla tutamaz. Bulutlarýn gölgeliði, göðe yaklaþma hissi. Tanrým Babil Kulesi iþçilerinin kývancý doluyor içime, bari benim de dilim-elim-ayaðým dolaþmasa. Yoruldukça neþem artýyor, içimden söylenmeyi kesiyorum demek ki, zihnim boþalýyor, dilime vuruyor. Gülmelerim artýyor. Afyon gibi bir iþ bu. Detone sesimle, ayaküstü-bestelerime yenisini ekliyorum: “Göðe çýkýyoruz / az kaldý / Göðe yaklaþtýk / birazdan ordayýz / bulutlara çýkacaðýz” Gülüyor insanlar, benim bestelerimin bir özelliði bu zaten, gülünçler.
Gördüðümüz herkese “merhaba” diyoruz. Der demez karþýlýklý gülümsüyor insanlar.
Taþlýk bir yolda, yürüyoruz. Hýzýma hýz katýlýyor, zýplamak istiyorum adeta. Yüksek bir yamacý yanlamasýna geçiyoruz. Bileklerim eðiliyor, yanlýþ mý basýyorum ki? Molalar: týkýnma, sulanma, söylenme, soluklanma duraklarý. Bir de arkadan gelenleri bekliyoruz. Beni bekliyorlar biraz ama, ben de bekliyorum gelenleri: Yaþasýn!
Öbür çömez önce kafasý belirerek, sonra hýzla inip kalkan göðüs kafesi gözükerek, bize bakýyor yarý beline kadar çýkmýþ. Soluk soluða, sesi kýsýlmýþ bir þey söylüyor: “Beni beklemedin.” Gülüyorum.
Molalarda çabuk dinleniliyor. Bir çift var grupta, gezmeye gelmiþ gibiler, sanki sahilde gün batýmý izliyorlar, gülüþmeler, oynaþmalar… Erkek habire yiyecek bir þeyler istiyor, kýz gülerek oburluðundan yakýnýyor. Tanrým bunlar molada ve yolda –her daim- piknik yapýyorlar. “Hepsini bitiriyorsun, yukarýda ne yiycez?” diye yüzünü buruþturuyor kýz gülücüklerini saklayarak. “…yukarýda ne yiycez?” Çýkarýyor veriyor sonra.
“Bu arada rehbere iki kez üstümü deðiþtireyim mi?” demiþim ben. Adam anlamsýz gelen soruma hayretle bakarken, kafamýn karýþýklýðýna acýmýþ da sakin sabýrlý anlatýrmýþ gibi söylüyor öðütlerini… Ýki deðil, üç. Üçüncüsünde artýk zirveye çýkmýþtýk.
Önce sesimi çýkarmadým. Zirve gibi gözüküyor olabilirdi. Tamam yakýnlarda yüksek baþka bir yer yok. Olsa bile bir daðýn zirvesine bir daðýn zirvesinden inip varacak da deðildik. Hem herkes yayýlmýþtý bile… Yine de yan gözlerle rehbere baktým, adam “geldik arkadaþlar, zirve burasý” diyene kadar aðzýmý açmadým. Daha zirveye var dense de yadýrgamayacaktým. Ama gelmiþtik iþte. Havayý koklayabilirdim artýk, nefesimi düzenleyebilirdim. Yemek yiyebilirdim, bir sürü þey yiyebilirdim, sularýmdan birini bitirebilirdim. Etrafa keyifle bakabilirdim. Bir sürü soru sorabilirdim. Hem yolda deneyimli bir kulüp üyesine “Zirvede çok duracaðýz, deðil mi?” diyordum. O da “Evet” diyordu. Ben “Söz deðil mi?” diyordum. Evet, insanlar yiyeceklerini çýkarmýþlardý, üstlerini deðiþtiriyorlardý. Ben de nihayet ýslak tiþörtümden kurtulmuþtum. Burada epeyi duracaktýk.
Rehber gölleri gösterdi, “Bakýn biiir, ikiiii, üç göl var.” Derken birden sis indi daðýn bir tarafý sisin içinde kaldý. Göller de sisle boyandý biraz. Öbür çömez göl tuttu: “Ýkinci çok güzel.” Artýk bulutlara yaklaþabileceðimiz kadar yaklaþmýþtýk. Daha gidemiyorduk. Ve biraz da gök iniyordu bize. Sisin þu anda baþka ne anlamý olabilirdi ki… Ya da o kadar þarkýdan sonra baþka ne uydurulabilirdi ki doðaya… Ne yakýþtýrýlýp çekiþtirilebilirdi ki daha iyi…
Güneþ yaladý az sonra; sýcak dilini ve tüm tükürüklerini salarak üstümüze. Zirvedeyiz. Sis kývrým kývrým. Dayanamadým sis dansý yaptým. Ayaklarýmýn üzerinde yaylanýp, ellerimi yumruk yaparak. Her yandan baktým doðaya. Biz týrmandýkça, canlýlar azalmýþtý. Alýþtýra alýþtýra vazgeçmiþlerdi canlýlar yukarýlardan. Rehber birinin sorusuna cevaben “yüksek göllerde canlý olmaz” diyordu. O baþka bir isim kullanýyordu, yüksek göl demiyordu sanýrým. Kuþlar vardý tabi.
Nefesim sakinleþmiþ, karným doymuþ, sýrtým ýsýnmýþtý. Þimdi yol boyunca yaptýðým ve zirvede yapmak için kendime söz verdiðim þeyi bilerek ve ciddiyetle yapmaya baþladým. Havayý koklamak ve derin nefeslerle doðanýn salgýlarýný taramak. Sis kokusu, ütü kokusu, ütü kokusu, soðuk kokusu, ütü kokusu, kokusuzluk… Uzanýp derin nefeslerle, tanýk olmak sonra. Burasý yaklaþýk 2500 metre. Benim doðduðum rakýmýn 2500 metre yukarýsý… Çocukluðumun yayýldýðý sokaklarýn, üniversite dönemimin serpildiði iskelenin, ilk evimin, ikinci evimin ve üçüncü evimin, ilk iþyerimin, tüm yaz tatillerimin…
Küçük bir doða gezintisinde coðrafya öðretmeni arkadaþým büyükçe bir taþý göstermiþti ayaðýyla, organik ve inorganik taþlarý anlatmýþtý. Binlerce yýllýk baþkalaþmalar, taþlaþmalar, oluþum… Þimdi daðýn tarihini bilmek istiyor bu çömez. Daðý katman katman ellemek. Koku daðýn içindeymiþ gibi söküp almak içine ve daha becerikli daha ustaca tutmak sözünü. Çömez bunu düþünebiliyor sadece, belki çokça düþündüðünden tanýklýðý yetmiyor kendisine; ki sözüne yetecek. Çömez çömezliðine veriyor kendini hoþ görüyor.
Boþluk duygusu, yükseklik duygusu hoþuna gidiyor çömezin, rehber sesleniyor “uçlara yaklaþma oralar çarþaktýr.” Çömez üç kez tekrar ediyor, heceliyor. “çarþak, çar-þak, çaaar-þakkk” Hoca her seferinde onaylýyor, kafasýný sallayarak. Fotoðraf çekiliyoruz. Rehber ona hoca dememizden hoþlanmýyor. Nükteli ve sivri “hoþlanmýyorum hoca demenizden, ben o kadar usta deðilim.” diyor.
***
Dönüþ yolunda batonlarý denemek, demir bileþiði taþlarý tepelemek, mermer taþlara hayranlýkla bakmak, kekiklerin her tipini koklamak ve toplamak, eðilip çiçekleri kokusuna göre ayýrmak için kullanýyorum güzergahý. Öbür çömez bir süre arkamdan takip ettikten sonra önde gitmeye alýþamayýp beni bekliyor. “Geride kalmaya baþladýn”, diyor.
Deðiþik mesleklerden, ilgilerden birçok insan… Kiminle sohbet etsek ayrý þeyini gösteriyor yolculuðun. Maðaralarý baþkasý gösteriyor; buzulsu karlarý baþkasý, uzun yýllardýr durduðundan bahsediyor o dað dibi, dað oyuðu karlarýnýn. Yüz yýllardýr mý diyor yoksa! Ýnanamýyorum. Kekikleri baþkasýyla kokluyor ve topluyoruz. Taþlarý baþkasýyla didikliyoruz. Batonlarý baþkasý denetiyor, ideal botlardan bahsediyor, frenlerimin saðlam olmadýðýný görüp centilmence batonunu uzatýyor. Rehber hocalýðý reddetse de öðrenci ruhuma kýyamýyor, iniþte topuk basmanýn raconundan ve bildiði diðer þeylerden bahsediyor.
Son yokuþu da indikten sonra öbür çömezi görüyorum dere kenarýnda oturmuþ ayaklarýný soðuk suda dinlendiriyor. Yol boyunca düþlediði de buydu zaten.
Þimdi yazýmýn tam da burasýnda silik sesli saatim, uyandýrmaya kýyamayan sevgililer gibi “dýdýdýdýdýt” diyor “dýdýdýdýdýt”. Pazar sabahý 5:40’a ayarladýðým üzere. Sanýrým bazý sesleri duymak için uyanýk olmak gerekiyor. Ella Fitzgerald “Bei mir bist du schon” diyor. Bu þarkýyý, günün çaktýrmadan doðuþunu, martýlarýn gýcýrtýsýný seviyorum. Dað yürüyüþünü de sevdim.
Ýnip toplandýðýmýzda, kahraman þoför bagajda demlediði çaydanlýktan ikramda bulunuyor. Aç utangaç ya da dilengen sürüngen deðilim. Grubu da sevdim. Teþekkürler içindeyim, henüz yol yordam bilmiyorum. Üstümü deðiþtirip geldiðimde grubun yarýsýný dizilmiþ görüyorum. Grubun bir seremonisi var. Herkes tebrikler diyerek gülümseyip tokalaþýyor. Bu seremoniye de bayýlýyorum.
Günün sonunda insanlar ilk çýkýþým olduðuna inanamýyor. Nasýl da seviniyor çömez…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Simavna Mogan kimdir?

yazmak iyidir.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Simavna Mogan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.